Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.074

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 19 Ekim 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Şekerim düştü!

Merhabalar,

Benim de şekerim düştü. Çıksın diye yediğim hurmalar midemi tırmaladı. Yemek borum yandı tutuştu. İçtiğim haplar bir işe yaramadı. Koltukta başım yana düşmüş, uyumuşum. Balyoz falan istemem. Ben gidip yatayım, yarına turp gibi olurum. Görüşürüz.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

David Ojalvo

 Söylenebilecek ne varsa : David Ojalvo


  Bir Dosttan Mektup

Hayat kimi zaman kaderin getirdikleriyle, kimi zamansa seçimlerimizle yürüyen bir teknedir. İstesek de istemesek de etki, tepki, neden ve sonuçlarımızı yaşıyoruz; birtakım değerlerimize yeniden şekil veriyoruz. "Gurur" dediğimiz, yaşantımızın çeşitli taraflarını kendi öz-varlığımıza yatırdığımız alanlardan birbirimize karşı duvarları da birlikte örebiliyoruz. İşte biz de seninle hem bazı tepki ve sonuçların getirdiklerinden hem de öz-varlığımızı daha iyi koruyabilmek adına birbirimize karşı bir duvar ördük. Ayırdığımıza inandığımız yollarımızda birbirimizin yüzüne bakmaz, konuşmaz, selamlaşmaz apayrı bireyler olmaya çalıştık. Bu çabaya karşılıksa içlerimizde yarattığımız anıları, güzellikleri en az kızgınlıklar ve kırgınlıklar kadar taşıyoruz diye tahmin ediyorum ki ben fazlasıyla taşıyorum. Üstüne üstlük hayatlarımızın yalnız, yapayalnız olan yanlarını da birer erdeme dönüştürmeye çalışıyoruz. Acılarımızdan, mutsuzluklarımızdan güçlenmeye, kendimizi geliştirmeye bir yol arıyoruz. Hâlbuki en baştan yaşadığımız dünyanın nasıl bir yer olduğunu göz ardı ediyoruz gibi. 2006 senesinin, bu kapitalist, acımasız, bencil, bireysel dünyasında bu acımasızlığa ve bencilliğe birbirimizi iterek katkıda bulunuyoruz. Peki, neden birbirimizi itip, duvarlar örmeye çalışıyoruz? Neden selamlaşmaz, konuşmaz, küskün hâle geldik ve yola bu kararlıkla devam ediyoruz? "Gurur" diye adlandırdığımız kelimeye yüklediğimiz bu yüce anlam ne?

Elbette senin de benim de kendimize göre haklı nedenlerimiz var. Tarih boyunca da hep böyle olmadı mı? Her zaman herkes kendince haklıdır. Bunun için narsistik bir kişilik yapısına da sahip olmak gerekmiyor; "gurur"u bilen çoğu insan, ona hak ettiği anlamı fazlasıyla verme yetisine sahip şu dünyada. Belki de hatırlarsın, ara ara senle bu haklılık ve haksızlık konuları üzerine konuşmuş, tartışmışızdır. Demiştim ki bir gün sana, "İnsanlar o kadar haklılar ki bu yüzden mahkemeler kurulmuş. Aramızda anlaşmazlıklarımızı çözemiyor, mahkemeler aracılığıyla hak, hukuk, reva arıyoruz." Senle ben pekâlâ mahkemelik değiliz; ama karşılıklı olarak ördüğümüz bu duvarın ardından işte o gurura hapsoluyoruz.

Neydi anlaşamadığımız? Dostlukların çok zor kurulduğu ama bozulmasının kısa bir sürede (belki de birtakım birikimlerin sonucunda) parçalandığı nokta neydi? Şimdi kendimi haklı ve seni haksız çıkartmak için zamanında karşılıklı olarak yazdığımız mektupları bir kez daha açıp okumayacağım, cümleleri bir kez daha anlamaya çalışmayacağım. Ne de olsa bir zaman meselesi dediğimiz geçen sürenin ardından yüreklerimizde, yüreğimde acı bir tadın kaldığını bilirken, yeniden ve yeniden okuyabileceğim o satırların bana pek fayda getirmeyeceğini gayet iyi biliyorum. Yine de birtakım yazılanları kabullenmekte zorlanıyorum. Sahiden kimi zaman senin yüzüne dahi bakmadığım anlar oldu mu, sahiden o kadar ben merkezli ve sana sürekli muhalefet bir dost muydum? Peki, sen beni gerçekten anlayabildin mi? O gün sevgilini ziyarete gittiğimde niyetimin tamamen onun sağlığının yerinde olduğundan emin olmayı istediğimi görebildin mi? Onunla yaşadığınız tüm kavgaların ardından tıpkı sizi barıştırmak adına verdiğim mücadele gibi, aynı temiz duygularla yaklaştığımı sezmedin mi? Şimdi kendimizi çok farklı yerlerde görürken, yolda 3 ayrı kişiyiz gibi hissediyorum. Ayrılıklar beraberinde başka kırgınlıkları da getiriyor. Seninle konuşmadığımız üzere son dönemde taşıdığım duyguları da bilmiyorsundur. Tüm iyi görünüme, verdiğim savaş mücadelesinin altında nasıl bir burukluğun yattığını belki ancak bu satırlarla yazabilirim. Geçen koca bir yazın ardından, onun uzaklara yaptığı yolculuğun, onu gönderebilmek adına verdiğimiz çabaların ardından geri dönmeyişinin nasıl bir etki yarattığını anlayabilir misin? Tıpkı ilk sevgilimin beni kendisinden soğutmaya ve bu şekilde ayrılmaya teşvik ettiği gibi, her konuşma, her sözden kaçarak, aramızda kocaman bir boşluğu oluşturarak gitmesi… İnsanı sözlerden daha çok yaralayan bir şey varsa, benim hayatımdaki şey işte tam bu. Sessiz, sedasız, karşısındakinin neler hissedeceğine hiç mi hiç önem vermeyerek uzaklaşmak, terk etmek ve gitmek. Bu seninle olan iletişimsizliğimizden farklı olarak gururun arkasına saklanılmış bir oyun değil, çok daha bencilce bir oyun. Kim bilir? Belki o da içinde yaşattığı korkuların sonucunda bu şekilde davranmayı seçti. Bu ayrılış ve uzaklaşmada bir neden var mıydı? O neden ne kadar gerçekçi, ne kadar iyi analiz edilmiş ve belki de en önemlisi ne kadar büyük bir nedendi? Gel gör ki sonuç çok daha ürkütücü oldu. Sonucun doğurduğu tepkinin bendeki etkilerini hâlâ atabilmiş değilim. Görüyorsun ya öyle ya da böyle gururun bile kimi zaman yetersiz kaldığı anlar bile olabiliyor. Elbette diğer dostlarınla paylaşabilir, tartışabilirsin üzüntünü; ama bilirsin ki bir süre sonra bu kendinin aşması gerektiği bir gerçektir. Ben aşabiliyor muyum bu üzüntüyü ve küskünlüğü? Aşmak gerekli mi? Şimdi birbirimizden olan ayrılığımızda bile hayat tek başına bir şeyler anlatmaya, öğretmeye mi çalışıyor? Ben neleri öğreniyorum? Az önce belirttiğim gibi kendimi haklı, seni haksız (veya tam tersi) gördüğüm düşüncelerimden mi dönüyorum? Bir bencillikle kendim için mi üzülüyorum? Senin için mi üzülüyorum? Bir yandan da düşünüyorum dostlukları benliğimize yapacağımız yatırımlarla mı tanımlıyoruz, dostluklar koca bir bencilliğin ürünü müdür? O zaman üzülmek neden? Samimi ve iyi olanların yaşandığına inanmaya hakkım yok mu? Senin son dönemde yazdıklarını okuyup da biz için üzülebilir miyim? Belki bu bitmez tükenmez haklılıklarımızla ördüğümüz duvarın ardından kalıp bambaşka yollarda devam edeceğiz, belki bir gün tüm bunları unutup gideceğiz; hakikaten zaman bizlere, bana veya bazı üzüntüleri benim kadar paylaşıyorsan sana, yardımcı olacaktır, unutturacaktır. Yine de inanıyorum ki bundan sonra atacağımız her adımda geride kalanların, o örmekte olduğumuz yüksek duvarın gölgesi hayatlarımıza düşecektir. Sonuçta kendimizce ışığı arıyoruz hayatlarımızda, ama yaptıklarımız gölge misali bizleri takip eder. Bazen önümüze bile düşerler; neyse ki güneş ne senin için ne de benim henüz batmıyor; aksine yeni doğuyor. Buna karşılık birbirimize ışık saçmıyoruz artık; sanki daha çok karşılıklı olarak birbirimizi karanlık odalara kilitlemeye çalışıyoruz. Gel gelelim beni ne kadar tanıyabildiğini sormayacağım bu noktada… Aşkın sadece iki sevgili arasında yaşanan ilişkini adıyla sınırlı kaldığını düşünmüyorum. Aşk bir dostun bir dosta duyduğu sevgi de olabilir. Nasıl ki mesleğe, hayata, belli birtakım uğraşlarımıza veya kendimize karşı duyduğumuz gibi. Dost olarak birbirimizi çoğaltırdık da… Şimdi azaldık mı? Sanıyorum ya gururdan ya da adını koyamadığım başka bir şeyden dolayı azaldığımızı da hiç mi hiç düşünmüyoruzdur. Yine de bir "kayıp" söz konusu hayat(lar)ım(ız) adına.

Neden, artık bu uzamaya başlayan metni kaleme aldım o hâlde? Duvarları yıkabilmek için mi, gururu veya geçmişi anlayabilmek için mi? Evet, bir nedenim de sana bir şekilde ulaştırabilmek. Yazıyorsam, samimiyetle beni duymanı isterim. Şimdi biraz daha rahatlamış ve daha az mutsuz hâle gelebildim mi? Gelebildim. Gururumu da hayatı da biraz daha anlayabilmişimdir kim bilir… Yazdığım gibi, aramızdaki ister bir duvar olsun ister olmasın yaşadıklarımız bir gölge misali yürüdüğümüz aydınlığa doğru düşecektir. Ne yalan söyleyeyim. Ben senin de benim de güneşte hak ettiğimiz en iyi yeri bulmamızı dilerim. Kim bilir aramızdaki duvara rağmen bir gün ışığımız uzaklardan da olsa birbirimize ulaşır. Tüm olanlara karşılık kendini korumak isteyeceğini, koruduğunu da biliyorum. Ben de daha farklısını istemezdim zaten.

En iyi ve içten duygularımla...

David Ojalvo
www.davidojalvo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Gülseren Bağlar

 Gül Ağacı : Gülseren Bağlar


   RUH ( UM )…

Sol göğsümün altı derler ya hep

Aslında kalbimizi tarif ederler , işte tamda oraya

Hançer gibi,

Ok gibi,

Bıçak gibi…

Hayır, hayır bunların hiç biri değildi

Sözlerindi saplanan…

O an, o an acı bir sıcaklık yayıldı

Mideme, karın boşluğuma.

Acı soğuktu hani?

Öyle derlerdi ya hep

Meğer sıcakmış !

Tuzlu sıcak hemde.

Kaybettiğim kanımın sıcaklığı.

Kendime ölüyorum galiba?

Üzülür müydü ardımdakiler?



Kulaklarım ağıtlardan haber getirdi hemen

         - Ne iyi biriymişim?



Bacaklarıma doğru iniyor sıcak kanım

Tek tek tüm organlarım kanımda boğulacak !

Kımıldayamıyorum.

Midem hala tuzlu sıcak, uyuşmuş gibi…

..

Burnumda haber getirdi gülsuyu kalabalıklardan

         - Evet, evet ben çok iyi biriymişim.

..

Gözlerim acı -parlak- gülüyor sevinçten.

         (Mutluyum)

Deniz kenarında martılara simit atan elleri üşümüş, kırmızı mantolu küçük kızım şimdi.

Bulutlar gri maviydi ya her zaman

Şimdi bembeyaz artık.

         (Mutluyum)

Şimdide yukarıya doğru yayılıyor kanım, ne de kırmızıymış bilmezdim?

Bembeyaz dişlerim al'a boyandı birden,

Burnum oluk oluk akıyor,

Kan'a bürünen gözlerim yine de parlak parlak

Beynimin kıvrımları ince ince işleniyor kırmızıyla

Gidiyorum kendimden.

Uykum geliyor,

Uyuşuyorum,

Anne !

Baba !

Tutun ellerimi !

Tutun !

Uçuyorum… ELVEDA!

Gülseren Bağlar
sbaglar@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,709,709,709,709,709,709,709,709,709,70
10 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Görkem Yanık


DÜNYA RUH SAĞLIĞI GÜNÜ GEÇERKEN RUH SAĞLIĞI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

10 Ekim tarihinin önemi büyük. O gün ,dünya ruh sağlığı günü. Bu sene 10 ekim günü hareketlilik göremedim. Ne,günün anlam ve önemi üzerine konuşan birini gördüm nede kutlama yapana rastladım. Hiç olmazsa yılda bir gün ruh sağlığınızı ölçün derim. Evinize bir tane ölçüm cihazı alın. Her sene 10 ekim de ruh sağlığınızı ölçün.

Sağlık kurumları bu güne gereken önemi vermedi. Değişik fikirlerim var. Bir, gezici ruh sağlığı tırı yapılabilir örneğin. İçine on tane hekim buldukmu olay tamamdır. İl il gezip, bedava ruh sağlığı taraması yaparlar.

Bu sene şeytanın bacağını kırıp 10 ekimi bayram havasında kutlayacaktım. Lakin iddaa kuponumdaki 2/1 lik 27. 50 oranı yakalayıp, 1 e 16 lık maç 0-0 bitince 1600 ytl den oldum. Oysa ben o maça 1-1 oynamıştım. Sinirden arkadaşımı paylayıp asabi şekerini yükselttim. Ruhsal durumumu varın siz düşünün…

Üç tarafı denizlerle çevrili güzel ülkemde,nüfusun üçte ikisi yüzme bilmez. Söz denizden açılınca yetmişlik dede bile Piri Reis le övünür. Buna karşın deniz ticaretimiz yerlerde sürünür. Yüzme bilmeyip gemide tayfa olanlarımızda vardır. Tayfanın bazısı uzak bir limanda kaçıp,hayat rotasını umut yoluna sürer. Limandaki bayan bolluğu için tayfa olup gemide başına fena iş gelende çoktur. Bu tayfaya,pirince giderken bulgurdan olanlar diyebiliriz…

Reel hayatta Piri Reis in torunlarına yakışır işler yapamadık. Aynı vefasızlığı Mazhar Osman a yapmayalım…

Ruh sağlığımız hayat şartları karşısında gün geçtikçe bozulmakta. Bu bozulmaları değişik biçimde yansıtırız. Bizim ahalinin çoğunlukla kullandığı yöntem,hela kapısına yazı yazıp eğitici-öğretici resimler çizmektir. Bu manada halk tuvaletleri serbest pano görevi görür yıllardır. Hela yazıları iki temel gruba ayrılır. Sizden önceki vatandaşın sözlerini çürütmek için yazılan yazılar. Bu tür yazılar,önceki yazarın soy ağacıyla bütünleşebilir…

İkinci tip yazılar serbest kafiye ile yazılmış dörtlüklerden oluşur. Çoğu anonim olup,gelecek kuşaklara aktarılanları mevcuttur. (bkz:yazı yazma helaya/başın girer belaya)

Hela resimleride görsel ifade biçimlerinden biridir. Resim konusu çok fazla değişmesede,çizimlere hayal gücü katılır çoğunlukla…
Mağara duvarına resim yapan mağara adamından,günümüzün helaya resim çizen adamına kadar insanlar tarihin her döneminde kendini ifade etme ihtiyacı duydu. Resimler her dönemde çizerin ruhsal durumu hakkında bilgi verdi. Psikolojide resim tekniğinin kullanılması bundandır…

Erken Ruh Sağlığı
Hayatının çocukluk dönemlerini mutlu yaşayan,sağlıklı bir ergenlik dönemi geçiren insanların ileri yaşlarda sağlam bireyler olması muhtemeldir. Bu kritik dönemleri sağlıklı atlayamamış insanlar tv programlarında ağlaşıp derman arar. Kimi zamanda çevresindeki birkaç insanın kafasını gözünü yardıktan sonra,programa telefonla katılıp haklılığını ispata çalışır. Meraklı ahalinin çoğu vatandaşa hak verir…

Çoğumuz hayatın kritik dönemlerini çok sağlıklı yaşayamadık. O dönemin kalıntıları halen vardır beynimde. Sınıfta konuştuğu için ismi tahtaya yazılıp,hoca gelince değişik cezalarla karşılaşan bu kuşaktan çok sağlıklı olmasını beklemek saflık olur.

Vaktiyle lise eğitimimi aldığım okul tren istasyonuna yakındı. Öğle tatilinde sigara içmek için istasyona giderdik. O dönemler psikoloji dersi okumaya başlamıştık. Bu dersler okul idaresi tarafından angarya görüldüğünden,farklı bir branştan öğretmen gelirdi dersimize. Derste kitabı açıp okur,sessiz durmamızı isterdi. Konuşan öğrenci olursa çok kırıcı biçimde azarlardı. Şimdiki kuşak kadar şanslı olmadığımız için rehber öğretmenimizde yoktu. Dönem sonunda alınan karnelerde danışman öğretmenin görüşü yazardı sadece. Danışman öğretmenimin kim olduğunu karneyi alınca öğrenirdim. Hocamın benle ilgili görüşü,lise hayatım boyunca değişmedi; "Ailesi, biz öğretmenleri ve kendisinin gayretiyle başarılı olabilir"…

İstasyon Vakası
Bir okul günü öğle tatilinde istasyona gittik. İstasyon rahat bir ortamdı. Sigara içmek için sota yerimiz hurdaya çıkmış lokomotiflerin yanıydı. Burada en keyifli sigaralarımı içtim. Gelip giden trenleri izlemek ayrı bir keyifti. (Not: Bizde tren izleme davranışı,"öküzün trene baktığı gibi bakma" sözüyle ayıplanırken,gelişmiş ülkelerin tren istasyonunda tren izlemek için özel yerler yapıldığını belirtmek isterim)

Bir arkadaşımız istasyon olayımıza renk katmak için rakı ve yoğurt getirdi. O gün sigarayla kalmayıp,rakı içip yoğurt yedik. Bu olaydan çok keyif aldık. İlerleyen günlerde farklı arkadaşlar bu organizasyona ortak oldular. O yaşlarda rakı içmek, büyümeye merdiven dayayıp çıkmak demekti…

Yoğurdu Serkan getirirdi. Evi istasyona yakın olduğundan bu görev onundu. Evde,annesinin mayaladığı yoğurttan çalardı.

Bir gün dört arkadaş soframızı kurduk. İstasyonun açık havasında güle eğlene rakıları yudumlamış,şişenin dibine yaklaşmıştık. Bardağın sonunu içerken kafama bir hortum geldi. Sonra hortum diğer arkadaşların kafasına ekleştirildi. Gelen Serkan'ın annesiydi. Evde eksilen yoğurdun peşine düşünce istasyona kadar gelmişti. Hortum sopasından sonra okula geldik.

Derse 5 dakika geç kalmıştık. Nöbetçi öğretmen neden geç kaldığımızı sordu. Serkan bahane anlatırken hoca vaziyeti anladı. Dört arkadaş nöbetçi hocayla birlikte müdür odasına gittik. Hoca durumu müdüre anlatınca hatırı sayılır bir sopa yedik. Sopa molasında üstümüz arandı. Sigaraları kaptırdık.

Tüm bunlardan sonra yüzümüzü yıkayıp üçüncü derse girebildik. Tarih dersinin sınavını kaçırdığımız için dersten sıfır aldık. Son derste öğretmen teksir yapılmış kağıtlar dağıttı. Psikolojik gözlem amaçlı hazırlanmış sorulara cevap verdi tüm sınıf. Okul çıkışında giriş kapısına vardım. Okulun hizmetlisi Bekir amca sigara içip sırıtıyordu. Müdürün aramada aldığı kısa camel sigaramı cebinden çıkarıp, "ehe ehe Ciğara yakanmı?" diye sordu.

O hafta sonu yapılan veli toplantısında benle ilgili hayırlı haberleri alan babam, elinde not durumunu gösterir çizelgeyle gelip beni bir güzel okşadı…

Yoldan Çıkan Şakir Ve Ruhsal Vaziyeti
Biz insanlarda olduğu gibi hayvanların da ruh sağlığı çıtasında oynamalar olabiliyor. Hınzırlık ve zeka birleşince testi olup su yolunda kırılabiliyor. Genç yaşta aramızdan ayrılan Şakir isimli kedi güzel bir örnek.

Siyah beyaz renkli , sert bakışlı bir kedi vardı. Tavırlarından ötürü ismini Şakir koydular. İsim babası,Şakir yüzünden çekmediği kalmayıp sonunda yenilgiyi kabul eden kasap Rüstem efendi oldu.

Şakir,diğer kedilerden farklı olduğunu erken yaşta gösterdi. Birçok kedinin aksine,hiçbir köpekten korkmadı. Mahalleye gelen birçok köpeği kovaladı. Düşman köpek karşısında sert bir bakış atıp önce psikolojisini bozar,sonra yüzünü cırmalardı. Bir süre havlayıp Şakiri korkutmaya çalışan köpek,Şakirin dik başlılığından pes edip giderdi.

Şakir dönem dönem değişik bölgelere ağırlığını koyardı. Şakirin olduğu bölgeye köpek giremez,kediler kendi aralarında kavga edemezdi. Bir problem olduğunda Şakir olaya el koyar,haklı ve haksızı ayırırdı. Baba tavırları olan bir kediydi. Misal, arka mahallede dişi bir kedi yavrulamış. Şakir çaldığı eti yuvaya götürüp bırakırdı.

Bir kötü tarafı vardı. Bira gördümü dayanamazdı. Bira şişesini çevirip kalan birayı yalardı. Kimi zaman sevenleri bira verirdi Şakir'e. Normal kediler tastan süt içerken, Şakir afilli melamin tabağından bira içerdi. Hafif çakır olunca dişi kedi kovalar gönlünü hoş ederdi…

Bir ara Rüstem efendinin kasap dükkanının olduğu bölgeyi mesken tuttu. Şakir'in geldiği ilk günden belli oldu. Üç kediye sopa çekti. Önce,kasaba yakın duran kedilerin gözünü korkuttu. Sonra kasabın kadrolu kedisinin yemeğini elinden aldı. Rüstem efendi sopayla Şakir'in peşine düştü. Olay çok alevlendi. Rüstem efendi asıl işi olan kasaplığı bir yana bırakıp Şakir'i yakalama nöbetleri tutmaya başladı. Bir gün çöp bidonunun arkasında, başka gün komşusunun kapısında sotaya yattı. Şakiri yakalaması mümkün olmadı. Şakir yakalanmadığı gibi,her gün kasap icraatını yapmaya devam etti. Rüstem efendi milletin diline düştü. Şakir'le mücadelede başarısız olduğu gibi alay konusu oldu.

Bu kavganın sona ermesi , kasabın kadrolu kedisinin hamile kalmasıyla oldu. Üstelik Şakirden hamile kalmıştı. Rüstem amca damadıyla barıştı. Şakir kasap Rüstem efendiye iç güveysi girdi…. (Not:Bozcaada'daki kedi neslinin geleceği için Şakir'i adaya götürme kararı aldık. Adanın;şişman,topal,miskin miskin oturup avdan dönen balıkçı bekleyen tembel kedilerine hareket getirecekti Şakir. Hızlı yaşadığı için bu düşüncemizi gerçekleştiremedik)

Market işleten bir dostumuz, marketinden yapılan hırsızlığa bir anlam veremiyordu. Cipsleri işyerinin önüne koymuştu. Bazı cips paketleri yukardan aşağıya çizilerek açılmış ve yarıya yakını boşaltılmıştı. Bu hırsızlık olayı arada bir oluyordu. Açılan tüm cipsler biftek aromalıydı. Hırsız diğer cipslere dokunmuyor, biftek aromalı olan cipslerin paketlerini talan edip gidiyordu. Üstelik bu hırsızlık planlı-programlı biçimde yapılıyordu. Birileri cips çalacak olsa paketi alıp gider. Oysa bu hırsız paketleri çizip açtıktan sonra biraz cips yemiş,yemediği biftek aromalı cips paketlerini açıp kaçmıştı.

Bu işin altından Şakir çıktı. Üstelik çok profesyonelce çalışmış, uzun süre yakalanmamıştı. Kimi arkadaşlar Şakirin hırsızlığının mükemmel bir cips reklamı olabileceğini düşündüler. Kamerasını alıp sotada bekleyenler oldu. Kimse Şakiri cips çalarken görüntüleyemedi.

Doğanın Çağrısı

Şehir hayatına alışamayan bir arkadaşımız var. Kapalı ortamda kalmayı sevmediği gibi, ev ortamından rahatsız olduğundan kendi yaptığı tahta evinde yaşar. Yüksek yerleri ve açık alanları sever. Zaman zaman ziyaretine gideriz. Bizi dahil ettiği sohbet ortamında ilginç hikayeler anlatır,mangalda sucuk pişerken ağır geyikler çeviririz. Geçenlerde, başından geçen bir olayı anlattı.

İzmir'de öğrenci olduğu dönemler. Final zamanı zor bir dersin sınavına çalışır, sabaha karşı uyuyup kalır. Uyanıp saatine bakar,apar topar giyinip dolmuş durağına koşar.

Durak oldukça kalabalık. Üstü başı yırtık bir adam gelir durağa. Sırayla durakta bekleyen her insana selam verip önünde eğilmiş. Ondan fazla insanı selamladıktan sonra,arkadaşımızın önüne gelmiş.

Bizimki selam almayı beklerken yüzüne doğru sallanan bir el görmüş. Eldeki baş parmak,işaret ve orta parmağın arasındaymış…

Etkiye tepki gösterip aynı hareketi yapıp adamı kovalamış. Bu kadar insan varken neden ben sorusunun cevabını aramış. Deli deliyi ani dakikada bulur sözüne yormuş…

Toplum Psikolojisi
1950 li yıllarda Konya ya bir sirk gelir. Fuar alanının içine kurulan sirk çadırında gösteriler yapılır. İnsanlar akın akın sirki izlemeye gelir. Sirkin namı çabuk yayılır. İlçelerden ve köylerden insanlarda gelir izlemeye.

Bir sabah kobra yılanının bakıcısı kobranın kafesinde olmadığını fark eder. Çadırın ve kafesin etrafını arar,yılanı bulamaz. Tüm ekip akşama kadar kobrayı arar. Aramalar sonuç vermeyince yetkililerden yardım istenir.

Ahali haberi çabuk duyar. Hayvanın huyu suyu bilinmediğinden insanlar telaşlanır,korkar. Günler günleri kovalar. Aklı evveller yılanın nereye kaçtığı konusunda fikirler üretir. Kobra ortada yoktur.

Hayvanı bulmak için kafesinin yakınındaki logarın kapağı açılıp bakılır. Bu yoldan kaçmış olabileceği düşüncesiyle logar yolu kazılır. Onca emek verilir,üç kilometreden fazla asvalt yol kazılır. Sonunda stadyuma yakın bir noktada hayvan görülür. Güç bela yakalanıp kafesine geri getirilir.

Kobranın bakıcısı kafesi sık sık kontrol eder. Akşam kontrolunde maymunun kafesinden çıkıp,kobranın kafesinin kapağını kurcaladığını görür. Sopalarla gelen kalabalık bir grup maymuna temiz bir meydan dayağı atar…

Görkem Yanık


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,389,389,389,389,389,389,389,389,38
16 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

İdris Kenç

 Kahveci : İdris Kenç


  AŞK ÜŞÜMESİ

Ara istasyonlarda gezinmekteydi Yılmaz, uzun zamandır. Kapılarını kapatmıştı aşka ki aşkı hak edecek kadın yoktur diye bir ezber tutturmuş gidiyordu.
-
Ta ki bir sabah şu iletiyi…

"Öncelikle günaydın demek isterim.
Sabah işe geldiğimde bilgisayarı açar açmaz, günün ilk işi olarak kahve molasını okuyorum.
Her zaman o kadar güzel, o kadar hoş insanlar yazıyor ki burada.
Sabah saatleri;
herkesin hissettiğinin aksine benim için günün en güzel saatleri.
Bu sabah yazınızı okuduğumda öylece kalakaldım. Öyle güzel, öyle duygulu, öyle insanın içine işleyen şeyler yazmışsınız ki, size bir iki satır yazmadan edemedim.
Sanırım aşk hiçbirimizi beklediğimiz zaman yakalamadığı için etkilendim bu kadar.
Yüreğinize sağlık. Kalbiniz ne için çarpıyorsa gelecek günler size onu getirsin.
Her şey gönlünüzce olsun.
Size Fethiye'den kocaman sevgiler ve selamlar gönderiyorum.
Senle zamanlı aşklara… FİLİZ"


Alıncaya kadar.
Korkuyordu sevindiği kadar da Yılmaz. Aşk derdinden düştüğü boşluklarda oldukça uzun zaman üşümüş, yüreği onarılmaz yaralarla, kemikleştirdiği yaşanmışlıkların tekrar kanatılmasındandı korkuları.

"Korkuyorum!"

"Bence korkma, yelkenlerini aç yüreğinin. Aşk denizinde kayalıklardan çok istiridyeler de var ki sen kayalıklara gereğinden fazla çarptın biraz da istiridye peşinde koş."

Yılmaz'la, Murat'ın çocuklukları aynı mahallede geçti. Her ikisi de eğitim süreçlerini tamamladıktan sonra Murat muhasebeci, Yılmaz ise yazar olmuştu. Aşka dair güzel yazılar yazmaktaydı. İnternet ortamında sevilen bir yazardı, ama aşk hayatında yazdıkları kadar becerikli olamamış, çocuk yüreğiyle adam boyu sevdalar yaşarken adam olunca çocuk kadar sevdalar besleyemez olmuştu. Aşk girdabında ya yanlış zamanda doğru kişi ya da doğru zamanda yanlış kişiyle mutlu olmak adına çırpınıp durdu hep.

Yılmaz'la Murat Terkos Gölü'ne kuş bakışı bakan tepeden, ıhlamur ağaçları altında, hafif esen rüzgâra eşlik eden kavak ağaçlarının yaprak hışırtılarıyla dans eden rüzgâra koyuverdiler kendilerini. Manzaranın dayanılmaz keyfini çıkarmaya çalışıyorlardı. Gölde geceden serpilen ağları toplamaya çalışan teknedeki işçilerin koşuşturmalarını izlerken önlerine gelen kahvelerini yudumlamaya koyuldular.

"Gene zamansız yakaladı aşk beni. Varlığımı herkesin bilmesini isterken, aynı anda kendimi ele vermemek adına hayattan kaçıyorum gene zamansız yakalamasın diye aşk beni. Beceremedim, aptal koyuna çevirdi."

"Yapma Yılmaz, kendine ve Filiz'e bir şans ver bence, bu korkmalar nereye kadar."

"Evet, haklısın ben onu bana ileti atmadan sevmişim. Uzun zamandır onu beklemelerle geçiyordu akşamlarım, geceleri uyuyamıyor sabahlara dek dolaşıyordum, hayaller kurarak özlemiyle kavruluyordum ve o yokken, nereye gitsem, ona doğru bakıyordum."

"Yüreğinin tamamı varlığından bile habersiz biriyle dolu ve karşına çıkıyor sen hala korkuyorsun, dediğim gibi bence denemekten korkma."

"Onun için bazı anlar deli, bazı anlar sefil ve bazı anlar da derviş olmayı seçtiğimi şimdi fark ediyorum."

Yılmaz Filiz'den iletiyi almadan ve yaşadığı aşk acılarından sonra hayallerinde yarattığı kadına ulaşmıştı ama korkuyordu.

Varlığından habersiz beyninde hayalini kurduğu fotoğraf kareleri vardı.

"Fotoğraflarına bakınca kurguladığım gibiydi ve bakışları ise beni hayretlere düşürdü."

"Nasıl yani?"

"Çünkü o'nu tanımadan, her şeyi önce o'nun ışığından geçirirdim. Beni görebileceği yere yüzümü döner, gözlerinin içine bakarak konuşurdum. Bakışları tıpkı kurguladığım gibiler."

Evet, gerçekten Yılmaz toplantılarında mutlaka onu göreceğini düşündüğü yere oturur ve bütün varlığıyla o hayallediği bakışla göz göze gelirdi.

"Murat, şimdi anlıyorum ki ben onu doğmadan önce sevmişim."

Yılmaz hayallerinde yarattığı sevgiye, baba yadigârı gibi, sadece içinde kendini seyrettiği buğulu bir ayna gibi sahip olmuştu. Durmadan bu buğulara resmini çiziyor ve çizdiği resimlerin arkasında ki gölgeler oluyordu. Sevgisiyle kurutulmuş çiçek koleksiyonları yapar, en büyük arzusu ise o'nu hayatın içinde yaşayabilmekti, hayallerinden kurtularak varlığını hissederek sevmekti.

Yılmaz çay bahçesinden mutlu, umutlu ve bugüne dek hayalini kurduğu kişiyle karşılaşmanın ve arkadaşıyla yaptığı sohbetin rahatlatıcı huzuruyla manzarayı seyre daldı. Tam o esnada telefonuna bir mesaj geldi.

"Yılmaz, aramızdaki yakınlaşma inan beni de mutlu etmekte ama geçen zaman zarfı içerisinde düşündüm ki ayrı dünyaların insanlarıyız, beni affet. Filiz."

İlk iletiden bu ana kadar Yılmaz'la Filiz, defalarca buluşmuş ve yazışmışlardı. O kadar mutluydular ki bunun, karanlıklar da kalan yaşanmışlıklarına düşen bir aydınlık olduğuna her ikisi de inanmışlardı. Ama şimdi ayrı dünyaların insanı olduğunu belirtiyordu mesajında. "Ne olmuştu da böyle bir mesaj yazması gerekiyordu acaba."

Yılmaz bu düşünceyle kıvranıyordu. Gözleri ağlamaklı bir şekilde masadan kalktı, bir sigara yakıp, Terkos Gölü'ne doğru bakarak küfürler savurdu rüzgâra karşı. Yüzündeki ifade Murat'a tanıdık geldi. Kahretsin gene üzülmüş ve iliklerine dek üşüdüğünü biliyordu.

"Ne oldu anlatmak istermisin?"

"Aşk, bana cesaretiyle gelmiyor işte, ayrı dünyaların insanlarıymışız diye yazmış."

Ve aşk Yılmaza gene haksızlık yaptı, O'nun la dolu ama O yokken ki yüreği, bu koca şehri ve hayallerinde ki kadını hayal olmaktan çıkartıp aptal koyuna çevirerek, "ayrı dünyaların insanlarıyız" söyleterek haksızlık etti.

Bir daha zamansız yakalanmıştı aşka ve kötü oyunu nu bir kere daha sergilemişti.
Aşk, aslında birinin gelip hayallerinle doldurduğun yaralı kalbine dokunmasıdır. O zaman yaranı örten savunma mekanizmaların, hayallerine sığınır tekrar.
Buğulu aynaya çizdiğimiz resimleri silmeye başlarız. Aşk biterken yaşanan o büyük üşümek, bundandır işte. Deneyimlerle edinen büyümek dedikleri, aslında bu korkunç aşk boşluğunda hep üşümektir.
Soyunuyorum, içeri girmeyin.
Üşümemek adına…
İki oğlun var.

Yılmaz, son bir hamle yapmak ve artık üşümek istemiyordu aşk boşluğunda. Ve şu iletiyi hem Filiz'e hem de yazarı olduğu siteye gönderdi.

"Ruhla beden ne kadar güçlüyse, çatışma o kadar verimlidir. Ben ruhumla, bedenimle seni sevdim. Ve anladım ki aşk üşümelerim bitecek sen ve iki oğlunla, varılacak sonda uyum da o kadar zengin olacak. Üşümelerimiz iki oğlunla son bulması dileğimle…"

Yılmaz, Filiz ve iki oğullarıyla beraber karanlık olan denizlerini aydınlatmaktalar deniz feneri gibi. Aşk yolculuğunda yolunu kaybedenlere ışık tutmaktalar. Her üşüdüklerin de çocuklarına sarılmaktalar.

İdris Kenç
idriskenc@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Ahmet Altan

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.297 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


SENSİN

Ne kadar gençsin
Dünya güzelisin
Topraksın. Çiğli, yumuşak, ot kokusu
Ağaçlar arasından bir yokuşsun, soluk kesen
Denize inersin, coşkusun
Bir telefonsun, kısık
Bir habersin, taze
Bembeyaz bir kağıtsın, bekleyen
Dünyasın
Kavgam
dinginliğim.

Egemen Berköz

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

http://tarkanikizler.wordpress.com/
Sevgili yazarlarımızdan Tarkan İkizler oluşturduğu blog'a öykü ve denemelerini yerleştirdi. Hepsini toplu olarak bulmak isteyen kahvecilere duyurulur.

Sudoku... Meraklıları için nerede web portalı tarafından sunulan sudoku bulmaca platformu. http://www.nerede.com/sudoku/ kısayoluna tıkladığınızda bulmaca karşınızda. Ayrıca oynamakta olduğunuz bulmacayı kaldığınız yerden devam etmek için saklama özelliği de var.

Divx hakkında merak ettiğiniz her türlü açıklamaları ve kullanabileceğiniz uygulama programlarını bulabileceğiniz iyi bir kaynak. http://www.divxforever.net/ Ayrıca divx filmleri ve filmler için altyazılar da bu kaynakta mevcut. Üyelik gerektiriyor.

Spor konusunda merak ettiğiniz her şey için http://www.superspor.com Sadece futbol değil, tüm spor dalları için bu web sayfasını kaynak olarak kullanabilirsiniz. Tv'de bugün sayfasında ise, televizyon ekranlarından spor adına izleyebileceklerinizi saati ve kanalı ile listelenmiş olarak takip edebilirsiniz.

Amatör yada profesyonel fotoğraflarınızı saklayabileceğiniz ve hatta paylaşabileceğiniz bir web sayfası. http://www.flickr.com/ İsterseniz sakladığınız resimleri slayt show şeklinde de sunum yapabiliyorsunuz. Resimlere bakmak serbest ama kendi resimlerinizi yüklemek için üye olmanız gerekiyor.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061019.asp
ISSN: 1303-8923
19 Ekim 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com