|
|
|
2 Kasım 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Elektrikler kesilecek!.. | Merhabalar,
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Söylenebilecek ne varsa : David Ojalvo Sigarasız Bir Dünya İçin… |
|
5 Kasım 2006 Pazar günü düzenlenecek olan 28. Avrasya Maratonu'nun bu seneki amacı "sigarasız bir dünya için" koşmak. Ben maratona koşarak değil belki ama başka alanlarda, sigara hakkında birtakım çalışmalar yaparak katılmak amacındayım. Sigaranın insan sağlığını birinci derecen tehdit eden bir etken olduğunu çok iyi biliyoruz. Hâttâ sigara tüketenler bu türden uyarılara fazlasıyla âşina.
Geçtiğimiz ay fakültede göğüs hastalıkları stajımı bitirdim. Orada bir kez daha sigara ile ilgili gerçekleri ve sigarayı bırakma yollarını gözden geçirme, hatırlama şansımız oldu öğrenciler olarak. Bu yazıyı kaleme alırken, amacım zaten birçoğumuzun bildiği "sigaranın sağlığı olumsuz etkilerini" ve sigarının bırakılabilecek bir madde olduğunu dostane bir şekilde hatırlatmak.
Tıp, sigara içilmesi günümüzde bir hastalık olarak kabûl etmektedir. Derslerimizde anlatılan birkaç önemli noktayı paylaşmak isterim:
- Sigara, akciğer kanseri başta olmak üzere birçok kanser türünün en sık nedenleri arasında yer almaktadır. Akciğer kanserinde sigarının rolü %90 oranındadır.
- Eğer öksürüp, balgam çıkartıyorsanız bu zaten sigara içtiğiniz için normal olan bir durum değil, ileri yaşlarda "kronik obstrüktif akciğer hastalığı"na %80-90 oranında yakalanma eğiliminiz olduğunu gösterir. Kendinize şu kısa testi deneyin: Derin bir nefes alıp tutun, ardından bu derin nefesi tutarak üzerine nefes alıp-vermeye çalışın. İşte, sigara tüketenlerin ileri yaşlarda karşılaşabileceği solunum yetmezliği bu karakterdedir.
- Sigara içmeseniz bile, sigara içilen bir ortamda durduğunuzda "pasif içici" konumunda olup, sigaranın zararlarından etkilenme oranınız oldukça yüksektir.
- Sigarayı bırakmanın çeşitli yöntemleri ve tedavileri vardır. Fiziksel belirtiler için nikotin sakızları, nikotin bantları ve hâttâ ilâç da yer almaktadır.
- Sigara bırakma polikliniklerinde başarı oranı tüm dünyada yaklaşık %30-35 oranındadır. Yâni, çeşitli sigara bırakma merkezlerine başvuran her üç kişiden biri, sigarayı bırakabilir. Bu oranının arttırılması için çalışmalar yürütülmektedir; asıl olan sizin iradenizdir.
Tabi ki hiçbir koşulda, sigara içen kimseyi yargılayamayız. Günümüzde, başta Amerika olmak üzere sigara bir özgürlük, bireysellik, kendine güven sembolü olarak değil, artık ciddî bir sağlık sorunu olarak algılanmaktadır. Son yıllarda sigara tüketimindeki oran gelişmiş ülkelerde düşmekte, gelişmekte olan ülkelerde ise artmaya devam etmektedir. Sigara, aynı zamanda çok ciddî bir ekonomik pazar alanı olduğundan ötürü, sigaraya karşıt çalışmalar birçok alanda engellenebilecek nitelikte… Televizyon ve çeşitli yayınlarda doğrudan sigara reklâmı yapılmasa bile, dolaylı yoldan birçok "gizli" reklâmla karşılaşmaktayız. Bu nedenle ister sinema ister dizi film olsun, gazete haberleri olsun, ister magazin yayınları olsun, kısaca her alanda basında yer alan sigara görüntülerine dikkat edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Sigaranın bugün, doğrudan gündelik hayatın bir parçası değil, sağlık sorunlarının bir parçası olduğu gün geçtikçe dikkat çekici bir boyut kazanmaktadır.
Elbette tüm bu "sigara tartışmaları"na karşılık, sigaranın stresle baş etmede bir dayanak noktası olduğu düşüncesindeyim. Hayat şartlarının zorlukları karşısında ister sigara olsun ister başka bir tüketim/uğraş alanı, birçoğumuz içimizdeki olumsuz enerjiyi boşaltma gayretindeyiz. Böylelikle sigarayı bırakmak son derece zor görünen bir karar hâlini alabiliyor. Buna karşılık unutmamalıyız ki istatistikler ne kadar uzak görünse de, bir hastalığa yakalandığımız zaman artık oranlar önemli değildir. Hayat bir defaya mahsussa, bedenimize iyi bakmalı ve onu koruyabilmeliyiz.
Yazımı bu noktaya kadar okuduysanız, size teşekkür ediyorum. Belki sıradan bir hatırlatma oldu; ama kimi zaman bu sıradan hatırlatmalardır birtakım dengeleri yerinde tutan. Daha az sigara tüketilen bir dünyada, sağlıklı yarınlara koşabilmek ümidiyle…
David Ojalvo www.davidojalvo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Köpüklü Kahve : Müge Ünal |
Göl maya tutmuyor
Bir ilişkide ne doğrudur bilemiyorum. Deniyorum, deniyorum ama doğru yöntemi bulamıyorum. İnanın çok deniyorum. Yok ben bu ilişki denen bilmeceyi çözemiyorum. Anladım zekam yetmiyor yapamıyorum.
İnanın denedim her yöntemi bulamadım doğrusunu. İlk başlarda deli gibi sevdim. Sevmek de ne sevmek. Kendimi unuttum önce. Sonra ailemi sonra arkadaşlarımı dostlarımı. Sıralamada en sonda gelmeye başladım. Önce o vardı. En önce o geliyordu. Ne kendimi ne dostlarımı almadım sıralamaya. En önce aşkım. Sonra diğerleri. Akıllı da değildim bilirim. Beceremediğimde yardım istedim. Dayandım çok güvendim. Sonsuz aşk işte bu dedim. Ölene kadar sevecektim sevilecektim. Bir ömür boyu mutlu yaşacaktık. Ormanın içinde olacaktı bir evimiz, pembe pancurlu çerçevelerimiz ha bir de minik bebelerimiz. Bir pamuk prenses inandı buna bir de ben. O oldu mu bilemem ama ben başarılı olamadım. Hani dedim ya çok sevdim çok sevdim. Sevgim öylesine boğdu ki sevdiğimi. Boğuldu sıkıldı garibim. Aslında galiba birazda ben sıkıldım. Bir baktım ki gidiverdi sevdiğim başka bir masala. Ama ama diyene kadar oldu bitti. Orman cadısı bile şaşırdı boş bış baktı oldu zavallı deli. Hala zehirli elma elinde dolaşıyor ev ev.
Tamam, farkettim ki bitti yine benim ilişkim, önce ben sonra arkadaşlarım yanlış oldu dediler. Yanlış yaptın. İzin vermedin ki kendine. Öncelik senin hayatta sen ve senin istediklerinin. Bıraksana adamları kendi haline. Bırak isterlerse giderler. Akıllı ol ! Herşeyi bekleme ! Sen yap, yapabildiğin kadar olmazsa olmaz. Ne yapalım şaşıralım kadere. Peki dedim peki haklısınız. Haklı. Akıllı olayım canım. Yapayım kendi işimi, göreyim görevimi. Boğmayım sevgimle. Ne gerek var ki ortamı germeye. Her koyun asılmıyor mu kendi bacağından asılırım bende. Asılır sevdiğimde. Tamam dedim işte bu. İşte budur sevginin formülü. Bulayım hemen bir sevgili seveyim yeni formülünce. Dedim ve atıldım yeni bir ilişkiye.
Hemen düzenledim yeni formülü. Yazdım, çizdim, üzerinden tekrar tekrar geçtim. Buydu işte formülü. Aman ne de kolay canım. Neden farkedemedim ki. Hep demezler mi? Aklına ilk gelen doğrudur diye. Yeni bir ilişki yeni bir formül. Tamamdı artık deneyecektim. Bu formül tutacaktı kesin mi kesin. Kuralları belli idi. Herkeste tasdik etmişti. Tamamdı işte. İş uygulamaya geldi. Bu kez de çok sevecetim amma çok sıkmacaktım. Kelebek gibi tutacaktım elimde. Ne çok sıkı ne çok gevşek. İstediği gibi yaşayacaktı sevdiğim ilişkisini. Ama ben de. O istediğini yapsın ama bana da zaman ayırsın ben de ona. Gezelim tozalım ama arkadaşlarımızı bırakmayalım. Çok seveyim ama bunaltmayayım. Herşey başında iyi gidiyor gibiydi. Bu arada biraz daha akıllanmıştım. Yaptım işlerimi becerebildiğim kadar kendi kendime. Böylece ben kendi ayaklarımın üzerinde duracaktım. Durdum mu ? Eh becerebildiğim kadarı ile. Bazen sert rüzgar esince yalpaladım ama hani şarkının dediği gibi yıkılmadım ayaktaydım. Başarılı oldum mu ilişkimde. Aman canım çok meraklısınız sizde.
....
Olmadı bu formül de tutmadı. Kalakaldım ayaklarımın üzerinde tek başıma. Sevgilim mi? Geçip gitti yanımdan sıkılmadan ama hızla.
Geçip gidenin arkasından bakakaldım. Şaşkındım. Çok iyi formüldü ama ya. Nerede almıştım hatayı bilemedim. İşlerken süreç iyiydi de sonucu hüsran bakın yine. Oturdum düşündüm gecelerce. E işte sıkmamıştım. Çok sevmiştim. İnanmış, güvenmiştim. Akıllanmıştım ya hani. Yapmıştım kendi işimi. Elimden geldiğince boğmamıştım adamcağızı. Hani belki bana öyle gelmişti bilemedim. Düşündüm, taşındım, sorguladım, tarttım. Gecenin bir vakti buldum formüldeki hatayı. Tamam işte. Kıskanmıştım sevdiğimi. Az uz da olsa kıskandım yine de. Sessiz kalmaya gayret etsem de zaman zaman tutamadım çenemi. Aman canım bu muydu sebep şimdi. Kızdım sevdiğime ama hadi neyse. Belki de formülün eksik tarafı bu idi. Sıkmayacaksın biir, akıllı uslu kız olacaksın ikii, germeyeceksin üçç, yap işini kendi kendine dööört, ama en önemlisi kıskanmayacaksın. Güvenin çok iyi olacak kendine. Sımsıkı duracaksın herkesin karşısında. Kıskanmak mı ay ne ilkel diyebileceksin mertçe. Tamam dedim işte buldum formüldeki eksiği. Hemen onarıp girişmeli yeni ilişkiye.
Son bir hamle yapacaktım, yeni formülle. Doğrusu buydu kesinlikle. Yeni bir formül yeni sevgi. Harikaydı işte. Formülü işlettim kendi kendime. Tıkır tıkır çalıştı. En zor olan kıskanmamaktı. Kıskanmak ilkeldi akıllı kızlar kıskanmazdı. (İyi ama o akıl bende değildi ki.) Oynadım akıllıyı. Kıskanmadım sevdiğimi. Aramadı günlerce. Aramadım ben de, sormadım, sorgulamadım. Gizli saklı kaldı bazı kelimeler. Hiç üstünü açıp eşelemedim. Sakin oldum oldum ama asla patlamadım. (Patlaklar oldu ama sevdiğim görmedi tamir ettim kendi kendime) O ne isterse yapacaktı bende kendimce. Birlikte olmak istersek olacaktık, yok istemezsek herkes bakacaktı kendi işine.
Oldu mu başardın mı demeyin kızarım üstüne de bozulurum inanın....
Olmadı. Bu da tutmadı.
Denediğim bütün formüller şimdi çöpte. Nasrettin Hoca misali sürekli maya çalmaya çalıştım göle. Yoğurtun maya formülü çeşitlendi her seferinde ama olmuyor işte tutmuyor. Bu göl maya tutmuyor.
Sonuç : Göl yoğurt olmuyor.
Sevgilerimle.
Müge Ünal
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu Ernesto Gomez Abascal'la söyleşi |
|
Küba'nın Ankara Büyükelçisi Abascal:
'ABD'nin Küba'ya saldırısı delilik olur'
'Küba kurumsallaşmış bir ülkedir. Başkan, milletvekilleri, belediye başkanları, devlet konseyi üyeleri beş yılda bir seçilirler. ABD basınının yapmak istediğiyse, ülkenin bu düzenini saklamak ve bilinmesini engellemek! Küba'nın da demokratik diye adlandırılan ülkelerle benzer bir sistemi olduğunu görmek istemiyorlar.'
'Ülkesini savunmak için Küba halkı hazırlıklıdır. Saldırı gerçekleşirse, ABD yönetimi çok yüksek bir bedel öder. Bu olasılıklar göz önüne alındığında, ABD'nin yöneticileri çok ta akıllıca düşünememektedirler. Kendilerini çok güçlü görmekteler. Irak'ta düştükleri durum ortada ve çok yüksek bedel ödüyorlar.'
Küba Cumhuriyeti Devlet Başkanı Fidel Castro Ruz, ameliyatı zorunlu hale gelen bir mide rahatsızlığı yüzünden, geçici olarak yetkilerini 2. Başkan Yardımcısı olan kardeşi Raul Castro Ruz'a ve diğer devlet görevlilerine, 31 Temmuz 2006 tarihinde bırakmıştı. Bu zorunlu görev değişikliği başta ABD olmak üzere birçok ülkede, hem çeşitli yorumların yapılmasına hem de Fidel'e bir şey olursa Küba'da nelerin değişebileceği konusunda farklı teorilerin üretilmesine neden oldu. Söz konusu ağır ameliyatın ardından günlerini dinlenerek geçiren Fidel, 11-16 Eylül 2006 tarihlerinde, Havana'da gerçekleşen Bağlantısızlar Hareketi Ülkeleri Zirve Toplantısı'na katılamadı
Küba Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal'la, Başkan Fidel Castro'nun ameliyatı, geçici yetki devri ve Bağlantısızlar Hareketi Ülkeleri Zirve Toplantısı üzerine konuştuk.
- Fidel Castro'nun yetkilerini kardeşi Raul Castro'ya ve diğer yöneticilere devrettiği sırada, Küba'daydınız. Küba halkı, Fidel'siz bir Küba'ya hazır mı? Şüphesiz ki Fidel, Küba için çok önemli bir şahsiyet. Ancak, Küba'nın devlet yönetiminde yalnızca o yok; Komünist Parti, Halk Meclisi ve Parlamenterler de var. Küba'nın anayasal sistemi ve yönetim biçimi hakkında bizi aydınlatır mısınız?
- Bildiğiniz gibi Fidel ağır bir ameliyat geçirdi ve bir süre dinlenmesi gerekiyordu. Küba'da da, diğer ülkelerde olduğu gibi Anayasa maddesinin gereği olarak Cumhurbaşkanı'na bir şey olduğu taktirde, görev geçici olarak birine devredilir. Geçirdiği ağır mide ameliyatından sonra, Fidel'in de bir süre dinlenmeye gereksinimi vardı. İşinin başında olamayacağından da, 2. Başkan yardımcısı Raul Castro ve diğer çalışma arkadaşlarına görevini geçici olarak devretti. Bu görev değişikliği, Fidel'in kendi imzasını taşıyan bir bildiriyle dünyaya duyuruldu. Kendisinin bizzat başında bulunduğu programların (Ulusal ve Uluslararası Halk Sağlığı ve Eğitim Programı, Ulusal Küba Enerji Devrimi Programı) aksamaması için de birlikte çalıştığı bakanlara, görev dağılımlarını yaptı.
Küba kurumsallaşmış bir ülkedir. Başkan, milletvekilleri, belediye başkanları, devlet konseyi üyeleri beş yılda bir seçilirler, hemen sonra da toplanıp, ülke için gereken kararları alırlar. Küba 14 eyalete bölünmüştür. Her eyaletin bir valisi var. Ayrıca ülke genelinde toplam 168 belediye bulunuyor. Valiler ve belediye başkanları, her 5 yılda bir yapılan seçimlerle göreve gelirler. ABD basınının yapmak istediğiyse, ülkenin bu düzenini saklamak ve bilinmesini engellemek! Bu yüzden, sanki Küba'da hiç seçim yapılmıyor, kimse seçimle başa gelmiyormuş gibi bir hava yaratıyorlar; Küba'nın da ABD'ye benzer bir yönetim sistemi ya da demokratik diye adlandırılan ülkelerle benzer bir sistemi olduğunu görmek istemiyorlar. ABD'nin bakışına göre, Küba'da demokrasi yok! Halbuki ülkemizde, biri siyasete atılmak istiyorsa, yönetici olmak istiyorsa, çok parasının olması gerekmiyor. Halka hizmet etmek istemesi yeterli.
Fidel Castro, uzun bir mücadele tarihinden gelen, ülkenin tarihinde sarsılmaz bir yeri olan, önemli bir önder ve halkın temsilcisidir. Kişiler elbette önemli; ama, bir ülke tek kişiye bağlı olamaz. Devrimci siyasetin sürekliliği, geçmişten gelen kazanımlarının korunması, geliştirilmesi ve ileriye taşınması daha da önemli. Fidel birkaç kez televizyona çıktı ve ameliyatının başarılı olduğunu söyledi. Bolivya Devlet Başkanı Morales ve Venezuela Devlet Başkanı Chavez kendisini ziyaret ettiler. Sonra, bir anda, Fidel'in hastalığına bağlı olarak bir beklenti başladı. Başında bulunmadığı sürece Küba'da ne olacak söylentisini yaydılar. Fidel'e bir şey olursa sosyalizmin ve devlet düzeninin kalkması mümkün değildir, ülkenin Komünist Partisi kontrolü elinde tutacaktır. Küba'da yaşam ve devlet işleri, düzeninde ve yolunda gidiyor. Ancak, dışarıdan gelen tehditlere karşı bazı önlemler aldık. Çünkü ABD'de, "Küba'nın Demokrasiye Geçişi" denen bir plan, Bush hükümetince onaylandı. Bu plan, temelde, Küba'daki sosyalist düzenin değiştirilmesine dayanıyor ve Küba'ya karşı uygulamak istedikleri bir dizi maddeyi içeriyor. Öyle ki, Fidel'e bir şey olduğu taktirde, Küba'yı ABD'den yönetecek vali bile belli oldu: Caleb Mccarry! Bu kişi, bu konu üzerinde hemen çalışmaya başlamıştır!... Başlar başlamaz da McCarry ve ekibi, hedeflerinin "Küba halkına anlayışlı, zeki, cömert ve saygılı bir yönetim sağlamak" olduğunu söyledi. McCarry'nin başında olduğu "Özgür Küba İçin Destek Komitesi"nin ofis ekipmanları, kadroları ve 80 milyon dolarlık bir bütçesi var. Bu paranın, Küba'daki mevcut hükümeti devirerek yerine ABD'ye hizmet edecek yeni bir hükümeti geçirmek üzere yapılacak çalışmalarda kullanılması öngörülüyor. Florida'da, Küba karşıtı yayın yapan TV ve çok sayıda radyo kanalı mevcut. Kübalı paralı askerler tutmak için, bütçesi var. Onlar kendilerini muhalif olarak adlandırsalar da biz onlara paralı asker diyoruz. Çünkü ABD'den resmen maaş alarak, ABD için Küba karşıtlığı yapıyorlar. Bu kişi ve grupların Küba içinde hiçbir yeri ve etkisi yoktur. Ancak bu planın en önemli kısmı, bazı maddelerinin gizli oluşu gerekçe gösterilerek açıklanmamıştır. Kendileri de, bu maddelerin halka duyurulamayacağını söylemişlerdir.
- Neden?
- Plan, olası bir askeri müdahaleyi de içermektedir. Hatta Bush ve Rice toplanmış, "bu planı Küba için uygulayacağız" demişlerdir. Biz de bu duruma karşı önlemsiz duramazdık. Bu yüzden geçtiğimiz ay, çok küçük düzeyde olsa da, askeri bir alarm verildi, hazırlıklarımız oldu. Aslında uzun yıllardır süregelen bu tehdit karşısında en önemsediğimiz önlemlerden biri, devrimin nasıl savunulacağını herkese öğretmek oldu. Bu, en büyük hazırlığımızdır; bu sayede de, bu güne kadar ayaklarımızın üzerinde kalabilmeyi başardık.
- Size göre, ABD'den gelecek böyle bir askeri tehdit, 1960'lardaki Domuzlar Körfezi Çıkartması'nda olduğu gibi ABD destekli "Karşı Devrimciler"in bir hareketi mi, yoksa doğrudan ABD'nin kendi olanaklarıyla gerçekleşecek bir saldırı şeklinde mi olabilir?
- İlk olasılığı yani Domuzlar Körfezi benzeri, paralı askerlerin yapacağı bir hareketin olacağını sanmıyorum. Domuzlar Körfezi'nde bunu denediler ve çok büyük bir yanlış olduğunu gördüler. Saldırı 72 saat içinde tamamen püskürtüldü. Bu seçenek ortadan kalktı. O yüzden ikinci olasılığı daha kuvvetli görüyorum. Ama bu da, çok büyük bir delilik olacaktır. Ülkesini savunmak için Küba halkı hazırlıklıdır. Böyle bir saldırı gerçekleşirse, ABD yönetimi çok yüksek bir bedel ödemek zorunda kalır. Bu olasılıklar göz önüne alındığında, ABD'nin yöneticileri çok ta akıllıca düşünememektedirler. Kendilerini çok güçlü görmekteler. Irak'ta düştükleri durum ortada ve çok yüksek bedel ödüyorlar. Bu "potansiyel" tehdide karşılık Latin Amerikalı entelektüellerce, ABD'nin Küba'ya müdahale olasılığını kabul etmemek için uluslararası bir çağrı ve beraberinde bir kampanya başlatıldı; "ABD saldırısına ret çağrısı". Toplanan imza sayısı şimdilik 30,000 civarında.
Fidel'den sonraki dönem hakkında oldukça fazla yazıldı, çizildi, çok spekülatif bir konu bu. Ama bu, ne ilk ne de son. Geçmişte onu Parkinson hastası da yaptılar! Ancak Fidel, söylentinin hemen ertesinde yaptığı uzun konuşmalarla gereken yanıtı vermişti. Bütün bu kampanyaların arkasında, ülkenin düzenini bozma arayışları, uluslararası kamuoyunda kafa karışıklığı yaratma ve kamuoyunun Küba'ya güvenini sarsmaya çalışmak yatmaktadır.
- İkinci Başkan Raul Castro nasıl biri? ABD'ye bakışı nasıl?
- Raul Castro hakkında da aşırı spekülasyon yapılıyor. Fidel yıllardır başkan, Raul de hep ikinci adam olmuştur. Fidel gibi, kendini gösteren bir kişiliği, televizyonlara çıkıp uzun demeçler veren bir yapısı yok. Ancak devrimin başından beri, aynı çizgide ilerleyen bir kişiliği olmuş, hep aynı siyasi ifadeyi kullanmıştır. O'nun da Fidel gibi Küba'nın tarihiyle iç içe oluşmuş bir kişiliği vardır. Devrim mücadelesinde iki kardeş, diğer yoldaşlarıyla birlikte mücadele etmişlerdir. Altını çizmek gerekir ki, İkinci Başkan oluşu, Fidel'in kardeşi olduğundan değildir. İkinci Başkan yardımcısıdır, çünkü Fidel'le aynı tarihsel süreçten gelmiş biridir. Moncada kışlası baskınında yer almıştır. 26 Temmuz hareketinin kurucularındandır. Kardeşi Castro'yla tutuklanmış ve Meksika'ya sürgüne gönderilmiştir. Orada Che'nin Fidel'le tanışmasını sağlamış ve Granma yatıyla Küba'ya, hep birlikte dönmüşlerdir. Küçük grupları birleştirerek organize olmalarını ve dağlara çıkmalarını sağlamıştır. Sierra Maestra mücadelesinin iki cepheye ayrılma kararını Raul vermiş, İkinci Cephe Komutanlığı'na gelmiştir. Gerilla savaşında büyük başarıları vardır. Daha sonrasında Silahlı Kuvvetler Başkanlığı'nı yapmıştır. Büyük bir organizatördür. Önemli bir askeri kişiliği vardır. Devlet işleri dışındaki yaşamındaysa, ailesine çok önem verir. Partinin de İkinci Sekreteridir. Parti organizasyonu ve ideolojik çalışmalarda yönetebilecek ve yönlendirebilecek donanıma sahiptir. Küba'nın ve Komünist Parti'nin yönetiminde öyle bir yapılanma vardır ki, farklı nesillerden kişiler birlikte çalışırlar: Bazıları 1950'li yıllardan beri devrimci mücadelenin içinde olmuşlar, bu mücadele sırasında doğan bazılarıysa, mücadeleye daha sonra katılmışlardır. Yani, farklı nesillerden kişilerin parti ve ülke yönetiminde söz sahibi olduğu, çok geniş katılımlı, bir işleyiş var.
Fidel, çok hızlı bir iyileşme sürecinde; hastalığı sırasında 10 kilo kaybetmiş, ama kendini iyi hissettiğini, yeniden çalışmaya başladığını, kendisi için yazılmış bir kitabın redaksiyonunu gözden geçirdiğini ve Bağlantısızlar Hareketi Ülkeleri Devlet Başkanlarını karşılamak için hazırlanmamız gerektiğini söylemiştir. Bu toplantıya çok önem veriyoruz. Toplantının Küba'da yapılıyor olması, ayrıca çok önemli. 118 ülkeden temsilciler ve Devlet Başkanları katılıyor. Bağlantısızlar Hareketi 45 yıl önce kurulmuş, çok farklı aşamalardan geçmiştir. 60'lı yıllarda sömürgeciliğe karşı önemli rol oynamıştır. Afrikalı ülkelerin özgürlüğü ve Filistin olayında etkileri olmuştur. Zaman içinde değişimlere uğrayıp eski önemini yitirmeye başlamıştı. Ama bakıyoruz ki, özellikle günümüzde, bu hareketin önem kazanması ve etkin olması gerekiyor. Çünkü dünya tek bir yöne doğru gitmekte ve tek kutuptan söz eder hale gelmekte. Üçüncü Dünya Ülkeleri'ne baskı yapılarak oraya çıkmış bir söylem değildir bu. Bir çok ülkede, bu hareketin yeniden etkin olması ve yeni bir kutup olarak yer alması istenmektedir. Hem neo-liberalizme hem de tek tarafçılığa karşı olup, barış konularında savaşçıl yöntemlerin kullanılması, nükleer silahların ortadan kaldırılması gibi konularda mücadele edilmeye çalışılıyor.
- Bu hareket içinde İran, Kuzey Kore, Pakistan, Hindistan gibi nükleer teknolojiye sahip ülkeler de var, bu konuda ne diyorsunuz?
- Küba olarak biz, bu silahların ortadan tamamen kaldırılması taraftarıyız ve bunu savunuyoruz. Saydığınız ülkelerin çoğu bu prensibi kabul etmiş durumdalar. Ülkelerin gelişimi özgürdür. Ülkelerin iç işlerine karışılmasına karşıyız. Gelişmiş ülkelerin nükleer silahların yok edilmesine öncü olması ve öncelikle onların silahlarından arınmaya başlaması gerektiğini düşünüyoruz.
Üçüncü Dünya Ülkeleri'nin Bağlantısızlar Hareketi'nde, birleşmesi gerektiğini; bu platformda bağlantısız ülkelerin gelişme ya da gelişmemesine ilişkin etkenleri sorgulamalarını, ne tür sorunları olduğunu ve bu sorunların nasıl çözüleceği konularında ortak kararlar vermeleri gerektiğini, düşünüyorum. Ortak sorunlarını, ancak, bir araya gelip, güç birliği yaparak çözebilirler; kendilerine dayatılmaya çalışılan ekonomik ve ideolojik yaptırımlara, ancak böyle direnebilirler. Küba ve diğer üye ülkeler bu prensipleri onaylamaktadırlar. Bu hareketin yeniden güçlenmesi ve söz sahibi olabilmesi, bu açılardan çok önemlidir. Önümüzdeki dönemde, Hareket'in Küba'nın Başkanlığında sürdürülecek olması da ayrı bir önem taşımaktadır.
- Bağlantısızlar Hareketi'ni, ALBA, ŞİÖ gibi oluşumlarla karşılaştırır mısınız?
- Kesinlikle ALBA'dan daha geniş bir harekettir; ALBA, Latin Amerika'nın işbirliği ve entegrasyon projesidir. Şanghay 5'lisi de Asya'ya özgü bir birlikteliktir. Oysa, Bağlantısızlar Hareketi'nde o kadar çok ülke var ki... ALBA için geçerli olan ilkeler bu oluşumda da yer alıp destekleniyor olacaktır. Amaç, hiçbir ülkeye bağımlı kalmamaktır.
- Türkiye bu toplantılara daha önce katıldı mı?
- Türkiye "davetli ülke" statüsünde, ilk kez katıldı. Bağlantısızlar Hareketi'nde üç kategoride ülke var. 118 üye ülke, birinci kategoridedir. Bu ülkeler konuşmalar yapacak, oy kullanacaktır. İkinci kategoride gözlemci ülkeler, üçüncüdeyse davetli ülkeler vardır. Birçok ülkeden oluşan ve New York'ta toplanan bir komisyon vardır; toplantılara katılmak isteyen ülkeler bu komisyona başvurur ve değerlendirmeye alınır, sonra da davet edilirler. Türkiye'de davetli ülke olarak katılmak üzere başvurdu. Havana'da bir Türk heyeti de bulundu.
- Gelişmiş ülkelerin, G8'lerin katkısı var mı?
- Gelişmiş ülkeler üye değiller. Yalnız bazıları davetli olarak katılıyorlar. Bağlantısızlar Hareketi'nde G8 benzeri bir birliktelik yoktur. Üçüncü Dünya Ülkeleri'nin düşünce benzerliklerinin olması, bu hareketi ortaya çıkarmıştır. Kuruluş amacı, siyasi ölçütlerin tartışılması, bu ölçütlerin, üyeler arasında uygulanmak üzere koordinasyonun sağlanmasıdır. BM'nin de önemli bir rolü vardır; Bağlantısızlar Hareket'inden bir üye sürekli olarak BM'de, bulunur ve uluslararası sorunlarda koordinatörlük görevi yapar. Amaç, gerektiğinde ortak bir şekilde savunma yapmaktır.
- Bağlantısızlar Hareketi'ni 45 yıl önceki çizgisine göre değerlendirir misiniz ?
- Bazı şeyler değişti, bazıları da aynı şekilde sürüyor. Bir Latin Amerika ülkesi olarak Küba da bu harekette yer almaktadır ve Hareket'in, ikinci kez Başkanlığını yapacaktır. Kuruluş döneminde, insanlar bu hareketi her iki kutba uzak ülkelerin bir akımı olarak algıladı. O dönemde, NATO ve Varşova Paktı'na bağlı olmayan ülkelerin oluşturduğu bir hareket olarak görüldü. Hareketin politikaları, genellikle sosyalist ülkelerin düşünceleriyle örtüşen bir tutum sergiledi. Ancak, her zaman bu bloklara uzak üçüncü bir hareket olarak görüldü ve Üçüncü Dünya görüşünü savunan bir çizgisi oldu. Günümüzde, hareketin ilkelerinin çoğunun hâlâ tüm geçerliliğini koruduğunu ve şimdilerde o zamankinden çok daha önem kazandığını görüyoruz. 60'lardaki iki kutuplu dünyanın bitmesine rağmen, büyük emperyalist güçlerin, özellikle Üçüncü Dünya'yı oluşturan ve hemen hepsinin Bağlantısızlar Hareketi'ne üye diğer ülkelere hakim olma ve sömürme ihtirasları hâlâ mevcuttur.
Röportaj: Cüneyt Göksu cuneyt.goksu@vizyon.biz Fotoğraflar: Serpil YILDIZ
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Kahveci : Cihangir Gülegen |
antep'te süpermen olmak
antep'te süpermen olmak
aaah ah. ne zordur bilemezsiniz.
malumunuz bayram tatili hafta sonuyla birleşti 5 gün tatil. hemen kaçtım bir yerlere. minik bir gap turu ( evet ayakizi grubu ile). dolaşırken onlarca yere uğradık. bunlardan biri de urfa idi. ve sonra da antep.
urfa'ya gidip de poşi bağlatmamak olmaz değil mi. ben de herkese uydum bağlattım. urfa'da hayli dolandım, başımda poşi üzerimde süpermen desenli tshirt ( bunun türkçesi nedir yahu ? )
sonra bindik otobüse, başımda poşi üstüm süpermen. indik antep'e başımda poşi üstüm süpermen.
hava da hafiften kararıyor, bizler de çarşıyı dolaşıyoruz . gözümde fotoğraf makinem ne bulsam çekiyorum başımda poşi üstüm süpermen. bir yerde baharatçılar kuru yemişçiler var, o açıdan bu açıdan derken dalmışım. bi ara bi delikenalı gelip "nereden abi ? " dedi ankara dedim sıcak ve samimi. sorna bunu soran delikanlı pazara doğru dönerek "ankaralı süpermen abi pazarımıza gelmiştir" diye bağırdı ve bir alkış koptu. ulan gülsem mi ağlasam mı ne yapsam kaldım ortada. bizim ekip de gaza geldi sırıtıyor herkes. hemen vizörü gözüme yapıştırıp yüzümü kapattım, hem fotoğraf çekiyorum hem de kaçmaya çalışıyorum ama ne mümkün. millet aldı sazı bir kere herkes "süpermen abi" ile başlayan bir şeyler söylüyor. aha dedim internetten "yurdumdan insan manzaraları" köşesinde hazır ol kendini görmeye, antep'in sokaklarında başımda poşi üstüm süpermen.
bir an poşiyi pelerin gibi bağlayıp, uçup gitsem mi diye düşündüm. sonra "yahu pazardayız, uçarsam bütün tenteler parçalanır, yazık olur" diye de düşündüm. sonra da "ulan oğlum, iki tane sağlam bağlantın vardı akıl namına onları da koparttın" diye düşündüm. uçmadım tabi.
pazardan çıktık, onlar sağ ben süpermen, dolanıyoruz hala. bu seferde yolda laf atmalar başladı. "selam süpermen abi" "aa bak süpermen gelmiş" "vaaay süpermen abi tatlı yer misin". hayır arkadaşlar olmasa ben çoktan çıkarıp parçalamıştım o tshitri de ( ne yahu bunun türkçesi) erkekliğe bok sürdürmüyorum bir yandan da. kah kah, kih kih gidiyoruz başımda poşi üstüm süpermen.
olaya en son noktayı bir polis memuru bey koydu. yol tarafından yürüyordum. geçen bir ekip arabasında polis memuru beni gördü sonra da elini çıkarıp "naber süpo" dedi. ulan eğer ki bir de hoparlörden anonsa yaparsa uçmayan da ne olsun dedim. yapmadı allahtan.
koşa koşa otele dalıp heme arındım süpermenlikten, poşiyi katlayıp bavula koydum, üzeri en bişeysiz tişortumu ( böyle daha iyi oldu sanki) giyip indim lobiye. etrafımı gruptaki gençler sardı ne oldu abi süpermen diye. ben "kent, klark kent. süpermen burada mıydı" dedim.
siz siz olun arkadaşlar, sakın süpermen kıyafetiyle antep sokaklarında dolaşmayın. hadi dolaştınız bir de başınıza poşi bağlamayın.
bir de sizlerden ricam, bu günlerde internette dolaşan yurdumdan insan manzarası konulu mesajları okumayın, okutmayın.. ayıptır, günahtır, valla bak...
sevgiyle kalın :)
Cihangir Gülegen
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Ahmet Altan Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 7.386 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
HABERCİ
Bir yelkenli uzaklaşıyor,
Koşturuyor, yağmurun ardından.
Diğerleri beklemede,
Marinanın çınlayan sessizliğinde.
Büyülü rüzgâr esmeye başladı yine,
Çekmeye başladı girdabına yavaştan,
Benliğimi...
İşte sevilesi mevsim,
Sonbahar.
Güneşi,
Arada bir çakan gözlerimin.
Zoraki misafiri,
Uğultusuyla kulaklarımın.
Hırsızı,
Sigara dumanımın.
Sesi,
Değişimlerimin.
Görüntüsü,
Gidenlerimin; iz bırakarak.
Ürpertisi,
Beklediğimin; hep.
Habercisi,
Belkilerimin...
Duygu Özlem Erken
Yukarı
|
Katmerli bir ruh gibi, iki ruh
Resim ve seramik eğitimlerini, aynı doğum-yaşam öyküsünden aldıkları
ilhamla şekillendiren Azize ve Azime ÖNLÜ şimdi bu özel şekilleri
sanatseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. 31 Ekim-9 Kasım 2006
tarihleri arasında YMMO Sanat Galeri’sinde meraklısıyla buluşacak
eserler, iki ruhu, katmerlenmiş tek bir ruhta bütünleyen nesneleri merak
edenler için hoş bir fırsat niteliği taşıyor.
1971 yılında Kütahya Tunçbilek'te doğan ikiz sanatçılar, en önemli
besin kaynaklarının yaşamlarını sürdürdükleri ortam olduğunu şu ortak
cümleyle anlatıyor. “Çok güzel bir aile ortamında büyüdük. Ne şanslıyız
ki kahramanlarımız; uzaklardan, kitaplardan, dokunulamazlardan değil,
evimizin tüm fertlerinden çıktı. Nasıl, ne zaman olduğunu hiç anlamadan
yaşamdan biriktirdiklerimizi görsel ve plastik bir dille konuşturma isteği
oluştu.”
Azime Dokuz Eylül Üniversitesi Resim Bölümünden, Azize ise; Dokuz Eylül
Üniversitesi Seramik Bölümünden mezun oldu. 1997 yılında dört kişiden
oluşan Toprak Çocukları Sanat Atölyesini kurdular. Halen İzmir ve İstanbul'daki
atölyelerinde çalışmalarını sürdürüyorlar.
Yine ortak bir bakışla sanata ve yaratmaya ilişkin duygularını şöyle
anlatıyorlar; “Sanat; gördüklerimizi, okuduklarımızı, sustuklarımızı
ve de konuştuklarımızı etlendirme şansını verdi.Böylece sanat yoluyla,yaşamı
da şekillendirebileceğimizi öğrendik. Biliyoruz ki, tüm soru ve cevaplarımızın
neticesi bu mecradan akacaktır. Rüyalarımız da dahil, düşünsel ve
fiziksel tüm mesaimiz bu yöndedir. Tutkumuz bir gün bizim bile yapabildiğimize
inanamayacağımız yapıtlar doğuracak. Çünkü biz bu uğurda tüm adanmışlığımızla
üretmekteyiz.”
‘SUSTUKLARIM’ Heykel Sergisi
31 Ekim-9 Kasım 2006
YMMO Sanat Galeri – Istiklal Caddesi No:302
Tel:0 212 251 60 90
azizeazimeonlu.com
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Heykel sanatını sevenlere güzel bir haberim var http://www.azizeazimeonlu.com Resim ve seramik eğitimlerini, aynı doğum-yaşam öyküsünden aldıkları ilhamla şekillendiren Azize ve Azime ÖNLÜ şimdi bu özel şekilleri sanatseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. 31 Ekim-9 Kasım 2006 tarihleri arasında YMMO Sanat Galeri’sinde meraklısıyla buluşacak eserler, iki ruhu, katmerlenmiş tek bir ruhta bütünleyen nesneleri merak edenler için hoş bir fırsat niteliği taşıyor.
Evinizin baş köşesine asıp herkese gururla gösterebileceğiniz bir plaketiniz olsun istermisiniz? Böyle bir plakete kimsenin hayır diyeceğini sanmıyorum. http://www.hemalhemsat.com/main/auctiondetail/435408/diger/plaket_erkek_bayan.php kısayolunda görebileceğiniz ve tamamen Türk zekasıyla üretilmiş muhteşem ötesi bu plaketi lütfen görünüz.
Hayatın nasıl bir kısırdöngü olduğunu anlatan flash formatında hazırlanmış kısa bir film http://koti.welho.com/alaari/lodger/ilove.swf Baştan uyarayım: her ne kadar animasyon bile olsa 13+ olduğunu söylemeliyim.
Uçurtmanın mevsimi olur mu? Olur. Ne zaman olur ben tam olarak bilmiyorum ama http://www.martiuk.org/ uçurtma kulübündekiler biliyorlar ve belirli tarihlerde uçurtma şenlikleri düzenliyorlar. Web sayfalarına girerek ister forumlara katılın, ister şenlik duyurularını takip edin ya da isterseniz online olarak uçurtma yapmayı öğrenin. Asla çocuk ruhunuzu kaybetmeyin.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|