Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.087

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 14 Kasım 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Bizden haberler!..

Merhabalar,

Her gece yedibin küsur kişiye gazete yollama telaşına düşünce insan ardını takip etmekte güçlük çekiyor. Normal olarak %5-6 gibi fire vermek sıradan olduğundan, doğrusunu söylemek gerekirse, ne olup bittiğini de ayrıca kontrol etmiyorum. Ancak son 2-3 haftadır bu fire bazı günlerde %20-25 lere kadar çıktı. Haklı olarak serzenişleriniz de arttı. Bunu biraz açmak gerekirse 1500-2000 civarında posta yerine ulaşmıyor. Kahve Molası'nı sadece posta kutularına düşerse okuyan kahvecilerin sayısı 3000 civarında. Eğer firenin tamamı bu kahvecilere rastlarsa %50 okunamama gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu dostlara gelin siteden okuyun demekte anlamsız zira çoğunluğun internette dolaşma şansı yok. Bu konuyla inanın 5 yıldır güreşiyorum. Kahve Molası'nı spam kabul eden pekçok servis sağlayıcısıyla anlaşmak için akla karayı seçtim. Ama şimdi karşımda ulaşamadıklarım var. Hotmail ve Yahoo hesaplarını kullanan dostlardan söz ediyorum. İnternetin gelişip bağlantı hızının artmasıyla çok haklı olarak sundukları hizmetlerden maksimum yaralanabilmek için çoğunuz bu ücretsiz servisleri kullanıyorsunuz, kullanıyoruz. Ama bu büyük firmalar da zaman içinde kendilerini korumak amaçlı uygulamalara gidiyorlar. Bazen de belki yetersiz kalıyorlar. Şunu demek istiyorum. Abonelerimizin arasında oldukça fazla sayıda yahoo ve hotmail adresi kullanan var. Ben gecenin bir vakti düğmeye basıp gönderime başladığımda yahoo ve hotmail posta sunucuları dikkat kesiliyorlar. Aynı adresten binlerce mesajın geldiğini anlar anlamaz kapıları kapatıyorlar. İşte sorun burada başlıyor. Benim garip sunucu deniyor deniyor sonunda ulaşamıyor, pes edip gönderimi sonlandırıyor. Ve sizler de Kahve Molası'nı alamamış oluyorsunuz. Bunu tesadüfen anladım ama çözmek için dua etmekten başka yapabileceğim hiç bir şey yok. Tek yol diğerlerinin yaptığını yapıp, farklı adreslerden gönderim yapmak ki, bu da benim yapabileceğim şey değil.

Yahoo ve Hotmail ile ilgili durum bu. Diğer ulaşamayan adreslerde ise kullanılan spam filtrelerine takılma olasılığı yüksek oluyor. Maalesef bu programlara doğru ayar yapmayı henüz öğrenemedik. Velhasıl, burayı övünerek söylüyorum, Türkiye'de 5 yıldır düzenli olarak kurallara uygun bir internet yayınını sürdürüyorum ama maalesef böyle birşeyin olabileceğini bir türlü kabul edemeyen iç ve dış mihrakları alt etmeyi başaramıyorum. Şaka bir yana, gerçekten elimden geleni yapıyorum ama eksik kalıyorum. Bir rahat zamanımda bu teknik sorunların üstesinden gelmek için yöntem aramaya devam edeceğim.

Madem bugün teknik sorunlardan söz ettik, benzer bir duyuru ile devam edelim. Aranızda web tasarımı konusunda iş arayan varsa bana mesaj atsınlar. İyi bir şirkette hatırı sayılır bir ücretle full time bir iş için, zeki, becerikli ve en önemlisi deneyimli tasarımcı aranıyor. Eşe dosta duyurursanız da sevinirim.

Dün birkaç tane CD aldım kendime. Bunlardan biri de East 2 West serisinin Crossing Continents albümü. Dinlemekten zevk aldığım bir şarkıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Ama albümün tamamı için bir miktar parayı gözden çıkarmanız gerekecek. Sabahat Akkiraz söylüyor, Orient Expressions çalıyor, Kayalar Merdim Merdim. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  BUL KAROYU, AL PARAYI

- Erik kelimesinden böyle saçma sapan anlamlar çıkaran senden başka biri var mıdır acaba? Söyler misin erik-delik söylenişindeki uyağının neresi komik. Buna kim güler?

- İsteyen gülsün, isteyen gülmesin, herkesin keyfi bilir. Ben esprimi yapayım da.

- Yapma yahu kardeşim, yapma… Bu espri falan değil. Dangalaklık… Sen güldüreceğim diye yırtınmaya, biz de sanki gülmeye mecburuz.

- Ya kesin artık be, amma da uzattınız. Gülmeyin yaa, tamam gülmeyin. Bir daha size espri yapanın…

İstasyona kadar gitmiştik ama trene binememiştik. Bayram günü olduğu için tren tıka basa doluydu. Bütün kompartımanlar, koridorlar ve pencereler insan dolu, kapılardan genç delikanlılar sarkıyordu. Belki zorlasak aramızdan trene binen olabilirdi. Ama hepimizin binmesi imkânsızdı. Kafadengi ekibini bölmek için hep birlikte trene binme mücadelesinden vazgeçmiştik. Canımız sıkkındı. Minibüsle Manisa'ya gitmek neredeyse tren parasının üç katıydı. Üstelik tren kadar eğlenceli de değildi.

İki sıra çam ağacı gibi ortasında kara, kalın bir çizgi gibi uzayan asfalta yürüdüğümüzde bu erik ve delik saçmalığını konuşuyorduk. Trene binememek hesaplarımızı bozmuştu ya çabucak herşeye sinirleniyorduk. İstanbul-İzmir karayolu ile kasabanın yolunun kesiştiği yerde briket bir baraka vardı. Oraya vardığımızda banka reklâmlı ağaç kanepede yaşlı bir adam oturuyordu. Kocaman bir tahtayı duvara dayamış yanına, kanepeye de havalı tüfeğini asmıştı. Tahtanın üzerinde daireler ve çıplak kadın resimleri yapıştırmıştı. Gazete kâğıdına sarılı kahverengi bir şişeden şarap içiyordu. Leş gibi içki koktuğu için yanına fazla yaklaşmadan "merhaba amca" diye selam verdik. Verdiğimiz selamı almadı, hatta başını kaldırıp yüzümüze bile bakmadı. Kendi kendine anlaşılır anlaşılmaz bir şeyler konuşuyordu. Anlayabildiğim kadarıyla;

- Bayram olmasa kalbini kırardım. Dua etsin ki bu gün bayram. Buldunuz tabi benim gibi eşeği binin bakalım sırtına. Allahsızlar, merhametsiz köpekler. Seksen yaşındayım ben, boru değil, tam seksen. Hala benim avucuma bakıyorlar. Bu yaştan sonra çalışsam ne olur, çalışmasam ne? Utanmıyorlar. Yüzleri köpek derisi mübareklerin... Benden değilse bile insan konu komşudan utanır. Hiç utanma arlanmaları kalmamış. Sıtkı sıyrılmış bunların. Yuh size be yuh… diyordu. Bir ara bize kızdı sandım. Yuh falan deyince hepimiz dönüp yeniden dedeye baktık.

Hayır, bize bir şey dediği yoktu. Başka zaman yolcu için kırk takla atan minibüsler yanımızdan jet gibi geçip gidiyorlardı. Bu gün yanımızdan geçen bütün arabalar doluydu. Köylerde, kasabalarda ne kadar insan varsa sanki hepsi Manisa'ya akıyordu. Yaşlı amca bize baktı.

- Çocuklar içinizde keskin nişancı var mı nişancı? On ikiden vurursanız para almam. Ama vurmazsanız üç atışta elli kuruşu bayılırsınız.

- Yok dede, aramızda hiç nişancı yok.

- Yuh size be… Ben sizin yaşınızdayken deveyi dizinden pireyi gözünden vururdum. Bergama'da Dikili'de sürüyle gâvur tepelemiştim. Siz daha elinize tüfek bile almamışsınızdır.

Osman gaza geldi.

- Ben babamla ava bile gidiyom. Şimdi savaş yok . Olsa ben de öldürürüm gâvurları.

- Nereye öldürüyorsun. Bokunda sinek mi öldürüyon. Gâvur bu, öyle çocuk oyuncağı sanma. Onunda tüfeği, süngüsü var. Beni öldür diye kabak gibi çıkıp bekleyecek sanki.

Fazlı Osman'a kaş göz etti. Kes sesini, sus diye işaret etti. Dedenin niyeti elimizdeki avucumuzdaki birkaç kuruşu almaktı. Oysa biz Manisa'ya gidip gezecektik. Bunu haftalardır hayal etmiş, konuşmuş ve planlamıştık. Köfte yiyecektik, salıncaklara binecektik. Paramız artarsa belki keşkül, muhallebi bile yerdik. Kan gibi kırmızı şerbetli bir muhallebiyi köftenin üzerine tok karınla yemek kim bilir ne güzel olurdu. Osman salağını bıraksak planlarımızı bozardı. Tüfek atmaya başladık mı iddialaşacak ve sidik yarışından kendimizi kurtaramayacaktık. İstemeye istemeye paramızı bitirip asfaltın kıyısından mahalleye dönmek zorunda kalacaktık. .

- Söke'de Reçep Çavuş gördüğünü vur dedi. Gözünün yaşına bile bakmadım. İyi de ne oldu? Vatan kurtuldu. Tamam, o ayrı, Kemal Paşa'ya canım feda. Bu gün savaş olsa hemen peşine düşüp yine giderim. O öldükten sonra bu vatanın kıymetini bilenler başa gelmedi ki. Herkes kendi cebini doldurdu. Akrabasını, hısımını kolladı. Demirkırat Parti sayesinde köylüler bile aynı kahveye gitmez oldu. Sonra birden konuyu değiştirdi.

Uy anam uy, bu çocuklar adam olmaz. Kapımdan içeri haram lokma sokmadım. Yine de hepsi nankör oldu. Bu mübarek bayram günün başköşeye oturtacaklarına git de eve para getir diyorlar. Kuş ömründen az ömrüm kaldı. Onlar hala benden medet umuyorlar.

Dede kendi kendine söylenirken bir minibüs briket barakanın önünde durdu. Ağzına kadar tıka bası olmasına aldırmadan bindik. Muavin tüfekçi dedeyi minibüse almadı. "Usta bu adam leş gibi içki kokuyor."dedi. Kapıyı kapattı. Şoför gaza basıp yürüdü. Dedeyi orada bırakıp yola devam ettik.

Garajda inip Yarasanlar Mahallesindeki bayram yerine geldiğimizde bir de görelim. Dede bizden önce gelip nişan tahtasını dikip işe bile başlamamış mı? Üstelik de etrafına bir sürü atıcılık meraklısı genç bile toplamıştı. Biz dedeyi kendi haline bırakıp önce dönme dolabın yanına gittik. O zaman dönme dolaplar şimdikiler kadar büyük değildi ama yine de binmeden önce epey bir süre izlemeyi, dolapla yükseklere çıkanların hallerini izledik. Sonra dönme dolaba bir iki kere, bir kere de havada savrularak dönen zincirli salıncaklara bindik.

Bütün paramızı harcamamak için ne kadar kendimizi kontrol etmeye çalışsak da çok zorlanıyorduk. Ben dönüş için tren paramı öteki harçlıklarımdan ayırıp başka bir cebime koydum. O gün bayram yerinde canımızın istediği her şeyi yaptık. Paramızın hepsini tüketmeden köfteciye gidip karnımızı bile doyurduk. Dönüş saatimiz yaklaşırken birden her şey değişiverdi. Karşımıza adamın biri çıktı. Uydurma bir tezgâhın üzerine üç tane kâğıt bırakıyor "Bul karoyu al parayı" diyordu. Bizim kopuklar kolay parayı görünce hemen saldırdılar. Görünüşte kolaydı ama bir türlü karoyu bulamıyorlardı. Kaybettikçe hırslanıyorlar daha bir hevesle karoyu bulmak için paraları bastırıyorlardı. Oyun hepsinin cebini tamtakır edinceye kadar sürdü.

Bütün paraları kaybetmiş olmalarına üzülmüyordum. Nasılsa tren parası ayırmışlardır diye düşünüyordum. Kendilerin edip kendileri bulmuşlardı. Meğer kazın ayağı öyle değilmiş. Bunların öyle bir gözü dönmüş ki dönüş için ayırdıkları birkaç kuruşu bile oyunda yitirmişler. "Beni ilgilendirmez, ben yalnız başıma dönerim, siz de gidin kendi başınızın çaresine bakın." dedim. Dedim demesine ama kendim de söylediğime inanmadım. Arkadaşlık zordayken adam satmak değildi. Hiçbir yere gidemedim. Şimdi ne halt edeceğiz diye düşünürken Ömer; " Alaybey'de benim dayımın oğlu var. Ben ondan dönüş parası alırım. Onlara gidelim."dedi. Çaresizdik, utana sıkla gittik. Bu akraba hala, dayı, teyze, amca olsa iyiydi ama dayısının oğlu biraz alakasız bir yakılık gibiydi.

Hayatımda o kapının açılmasını beklerken utandığım kadar başka hiçbir zaman utanmadım. Kapıyı otuzlu yaşlarda bir kadın açtı. Ömer uzanıp hemen elini öptü. Elbette biz de peşinden elini öpüp,"Bayramın mübarek olsun teyze." dedik. Bizi içeri buyur etti. Ömer'in dayısının oğlu Kazım evde yoktu. Elbette yengesinden zangadanak para falan da isteyemezdi. Kadın hepimizi temiz bir odaya davet edip şeker ikram etti. Önce tek tek adımızı sonra da hatırımızı sordu. "Karnınız açsa hemen yemek hazırlayayım." dedi. Sonra bizim emsal oğlunu babasını çağırmak için kahveye gönderdi. Kazım dayı az sonra oğluyla beraber eve geldi.

Ev sahipleri gerçekten büyük olgunluk gösterdiler. Sorular sormadan, kapılarını çalma nedenimizi bayramın doğal bir sonucuymuş gibi algılayıp bizi son derece iyi ağırladılar. Bu gün düşündüğümde olgunluklarına daha büyük bir hayranlık duyuyorum. Bize o kadar iyi davrandılar ki bir iki saat sonra bize bile ziyaretimize neden olan dangalaklığımızı unutturmayı başardılar. Her şeyi bir tarafa bırakıp siyah beyaz televizyondaki bayram programlarına kendimizi kaptırmış misafirliğin tadını çıkarmaya başlamıştık. O gece evlerinin olanağı ölçüsünde yaşları on bir ile on iki arasında değişen beş misafirlerini rahat ettirmek için çırpınıp durdular. Ertesi sabah uyandığımızda Ömer bize göz kırpıp beklediğimiz mesajı verdi. Dayısının oğlu Kazım'dan para almayı başarmıştı. Öğlene doğru oturay ile Manisa'dan kasabaya döndük.

Oturay: İki vagonlu mototrene verilmiş yerel bir isim.

Bu yazı aramızdan genç yaşta ayrılan Osman ve Ömer'in anısına kaleme alınıp onlara armağan edilmiştir.


Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Meyil Delen


Tiramisu

Üç günlük uykunun ardından yatağın dışına atılmıştım. Bizzat yatak tarafından. Sağım solum batmaya başlamıştı yatağa.
'Rahat batıyor kızım demişti' babam.
Hayır, yatak batıyor.
Kış boyu uyuya bilse insan. Uyunamıyor işte. Bir yerden sonra mümkün olamıyor. Sonra da uzun bir uyanıklık dönemi. En kötüsü bu.

Tiramisu yapmalı.
Adı kadar zor bir tarif!
2 yumurta.
50 gram margarin.
Kek karışımı.
Malzeme tamam..
Bugün tiramisu günü.
Evi de badanalayabilirim aslında üç beş kere. Trakya'dan yurda giriş yapmış kar. Badanalamamalı. Yazarken kolaymış. Söylerken neden zor?
'Bana yaz' dedim onu bile yapmadı.
Yaz.
Bitti işte.
Ayazı buraya gelir birkaç gün içinde. Elektrik sobasını nereye koydum? Umarım vermemişimdir birine. Fırın ısıtır mı burayı? İçim titredi. Kışın düşüncesi bile yetiyor insanı üşütmeye.
Ayrılık gibi.
Sekiz ay kalkmazdı kar, doğduğum yerde. Oysa Ege'deyim şimdi. Bu ürperti niye?
Deneyimlerimiz niye bırakmıyor peşimizi?

Bozulmuş olmasın bu yumurta?
Hiç bozulmuş yumurta gördün mü?
Bir kere.
Her yumurtaya çürük muamelesi yapıyorsun da.
O kokuyu bir kez duyan unutabilir mi?
Malzeme iyi olmalı.
Sallamaya gerek yok. Kırınca belli olurdu zaten.
İnsan neden belli olmuyor?
Oluyor aslında.
Başlangıçta aklına gelenler gelmiyor mu başına?
Sezgiler. Susturmasak onları.
Çürük yumurtayla dener misin?
Çırpmaya başlayayım da geçer dediğin oldu mu hiç?
Sallanıyorsa- hissediyorsan sallandığını- kırar bakarsın en fazla. Çırpmadan önce.
Biz de kırıp bakıyoruz işte.
Hayır kırılıp.
Senin ilişki anlayışını gözden geçirmeliyiz demişti İsmail. Elimden geleni yaptım. Olmadı dediğimde.
Bin sırtıma rahatına bak mı demeliyim?
'Başkaları değil düzeltebileceğimiz ancak kendimiz'.
Çırpıldı yeteri kadar.
Şerbet
Krema.
Fırının ısısı.
Zamanı.
Elimden geleni yaptım mı?
Yapabileceğim bir şey var mı?
Yapmak istiyor muyum daha fazla?
O zaman onun problemi.
Çürük yumurtanın
Bozulmuş margarinin
Güvelenmiş unun
Değil mi?
Dr. Oetker daha iyi İsmail'den. İyi ki bıraktım terapiyi.
Malzeme belli en azından.
Ölçüsü de.
Ne yapmak istediğimi biliyorum ben.
Ne istediğimi.
Tanıyorum kendimi.
Tramisu!
Telefon!
O olabilir mi?
Aklına geldi. Niye şimdi?
Niye olacak reklâm almıştır araya. Biz neden reklâm almıyoruz araya. Neden bizim yok izlenme oranı kaygımız. Bizim niye aklımızda kalmıyor diğerleri.
Sustu.

Yeniden çaldı telefon.
Açmayacağım işte. Söyledim ben ona. Başka biri varsa ben yokum.
Ben tek eşlilikten yanayım. Ne kadar sürerse. Üç gün, üç ay, üç yıl. İlişkinin adını koymayalım. İlişki canlıdır. Sularsan büyür. Evet, saksıdaki çiçek gibi.
Neresi komik?
Gençlerle flört et, cinselliği yaşa benle.
İyi be.
'Neden kadınlar cinselliği yaşamaktan kaçarlar evlilik öncesi?'
İşte bundan canım. Tam da bunun için. Cinselliği yaşayana kadar sizin derdiniz de ondan. Ben öyle değilim. Emek önemli benim için. 'Sevgi emektir'. Aşk ulaşamamaktır belki de. Ulaştığını mı sanıyorsun bir defa dokundun diye tenime.
Güle…
Ben ne kaldı diye bakıyorum geriye. Senden bana, benden sana. Emek işte burada. Kalanlarda.
Yaşa tensel arzularını. Dölle dölleyebildiğin kadar.
Ben bağlanıyorum işte. Oksitosin midir nedir o hormon yüzünden.
Güle.
Beni arama.

Ya böyle değilse.
Başka bir nedeni varsa?
Fırının alarmı çaldı.
Soğumasını bekle.

Elektrik sobasını nereye koydum acaba. Neden daha önce düşünemedim. Oysa yazdan alınırdı kömür bizde. Kış gelmeden kurulurdu soba. Bir kazak bile çıkmaz şimdi dolaptan. Kim bilir hangi evde eşyalarım? Biriktirmeyeceğim diye dağıttım. Biriktireceğim diye yaşamamıştı ailem. Onlara tepki olsun diye. Fena mı oldu biriktirdikleri?
Senin işine yaradı.
Onlar açlık gördü kızım. Savaş sonrası çocukları. Karnını doyurmaktı dertleri. Çocuklarına verebilecekleri buydu. Vermediler mi?
İlgi?
Sevgi?
Karnın doyunca.
Dağıttın sen.
Şimdi topla toplayabilirsen.

Soğudu.
Çaldı telefon.
Hangi tepsiye koysam?
Kaç tepsin var ki?
Kaç bardağın, kaç tabağın?
Eşya yüktür insana.
Sırt çantanla taşınabilmelisin.

Çaldı telefon.
Şerbeti dökelim hamura.
Kremayı sonra.
İkinci kat.
Şerbet
Krema.
Buzdolabına koyalım şimdi.
Soğusun.

Alo
Duymamışım affedersin.
İyiyim teşekkür ederim.
Müsait değilim.
Belki sonra.

Soğudu.
Yanında ne içilir?
Kahve.
Sarhoşluğa iyi gelir.

Meyil Delen


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Çağdaş Uzgur


Sonsuzluğa uyumak

Hafif bir titreme yaladı içimi, yokladım.. Islanmışım meğerse biraz.. Şaşırdım.. Sordum oradan geçenlere, yağmurda yağmamış..
"Yollar niye ıslak?'' dedim.
"Ağaçlara sor,'' deyip gittiler. "Bir dakika durun, burada hiç ağaç yok ki, hem ne demek bu şimdi,' diyecek oldum. Bomboş caddede sesimin yankısı cevap verdi bana sadece. İnsanlarda bir garip diye düşünerek yürümeye devam ettim.

Eve varacağına çok emin olduğum bir yoldu bu ama burada evde yoktu hiç.. Kafam çok iyi oldu diye düşündüm ama ben hiç içki içmezdim ki... Bir ürperti geldi içime! Adımlarım bana sormadan sıklaştı önümdeki adama yetişmek ister gibi.
Adam hızlı, mecbur seslendim; "182 sokak nerede acaba?'' Ses yok... Adam tanıdık geliyor arkadan, neyse biraz rahatladım. Duymadı galiba.. Hızlanıp yaklaştım omzuna dokundum.
"Afedersiniz!''
Döndü.. İçimden "ne garip'' diye geçirdim. Sabah traş olurken karşılıklı sohbet ettiğim adam da bunun gibiydi. Bana ne kadarda benziyordu tanrım.. Yağmurdan sırılsıklam olmuştu gömleğim bu arada, sıcak bir ıslaklık ama bu, neyse..
"Islanmışsınız ama güneş sıcaktır bu ovada daima, hemen kurursunuz,'' dedi, kayboldu..
???
"Kendim bulurum yolu'' diye düşünüp devam ettim.

Bir çocuk sesi, gülüyor,çatlayacak neredeyse. Çok eğleniyor olmalıydı her ne yapıyorsa.. Yaklaştım yanına. Tam soracaktım durdum; 7 yaşlarında bir çocuk, ne bilecek sokak numarasını..? Sırıttım halime. Beni hissettiğinden olacak gülmeyi kesti. Birden yüzünü döndü.. Allah allaaah! Dün akşam baktığım aile albümündeki çocuk bu! Dur bakayım bir!! Aaa!! Bu benim çocukluğumun aynısı, benim küçük halim bu yahu!!

'Bu benzerlikler' ile 'içimdeki tedirgin üşüme' çoktan dost olmuşlar, konuşuyorlar fısır-fısır kendi aralarında ama bana tek kelime söylemiyorlar neler olduğu konusunda..
Bir kadın sesi düşünceyi yırttı, yaklaştı. Çocuğu çağırıyor galiba eve. Sese doğru döndüm sanki dönmesem duyamayacakmışım gibi. Çok tanıdık, çook! Sanki uzun yıllardır her gün konuştuğum, dertlerimi paylaştığım, hatta zaman zaman kulağıma bir şeyler fısıldamış, içimi gıdıklamışmış gibi... Meltem'in sesi diyeceğim neredeyse, aynısı!!!
"Canımmm'' diye geçirdim içimden.. Hiç bu kadar geç kalmazdım, merak etmiştir beni. Tatlı dudaklarını büzmüş, aslında hiçte sevmediği o diziyi izliyordur dedi düşüncem bana, onayladım düşüncemi göz kırparak. Üzülünce yada kızınca sevmediği bir programı izlerdi hep, evet! Ama acayip bir durum var, Meltem'inkine benzeyen bu ses artık adamakıllı bağırıyor, hatta çığlık artık bu! 'Bağırmak' bile korkup kaçtı uzaklaştı, çünkü bu artık 'deli bir çığlık'..

"Tamam hanımefendi! Çocuk gelir nasıl olsa eve, ne var bu kadar bağırıp çağıracak,'' diyecek oldum, sesim çıkmadı... Tekrar zorladım, yok, yok ses çıkmıyor benden! Kadın hala çığlık küpü;
"Çağlar Çağlar!! Canım! Ne olur gitme, dön!!''

"Bu kadarda olmaz artık!'' dedim. Bunca benzerliğin arasında çocuğun ismi de benimkiyle aynı!! Yüzüme artık engelleyemediğim bir gülümseme yayıldı, sinirden mi ne!? Ama her nedense içime doğruda hoş bir huzur, vazgeçme anlarında ki rahatlama gibi...
Artık o ıslaklık hisside yok, sesler iyice uzaklaştı.. Bir ses daha ama hiç tanıdık değil bu, ne diyor tam duyamıyorum, çok derinden. Beyaz bir ses, bembeyaz...

"Destek ünitesini alabilirsiniz, ex!''

????

Ne ilgisi var, ne oluyor, bu kim, ne diyor şimdi yahu!..

Neyse bugün yine çok yorulmuşum işte, içim geçmiş, buda yine o anlamsız rüyalarımdan biriydi sanırım... Uykum var evet... Uyuyorum.. Uyuyorum..

Uyuyorum..........

Çağdaş Uzgur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,507,507,507,507,507,507,507,50
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   Ben-sizliğin haritası

Gözbebeklerinden taşan koyu hıçkırığın saplanmasıydı kağıda, içimi acıtan keskinlik.
Sustuğum yağmur damlalarını içiyordu gece. Beklenenin elime kondurduğu bir yumuşak, ufak gonca gibi.
Sükûnetin sınırında sessizliğimin tıka basa doldurduğu huzursuz bir ruhtu benimkisi. Elinde kalemini saklayan bir yaramaz, geçimsiz.
Fırtınalarını saçıp, ilerliyordu gecede yalnızlık.
Tutunacağım düğümlerden usanmış loş sokaklar Loş sokaklarda cılızdan bir sarılık. Kendinden geçen gece bitkilerine rağmen, eskimeyen, kendini tekrar eden," nakarat gibi" bir yağmur, sokakları döven. Dudakları hırpalamadan , usuldan ıslatıp geçen…
Bir deniz kabuğuydu yüreğinden ıslak kaldırıma düşen. Küçük bir minare. Denizyıldızları takmıştın saçlarına, korkunun gözlerine saplı kaldığı kadınının… Ve insanın içini okşayan samyeline karşı, kumdan kaleler yaparken "who can say where the road goes, where the day flows, only time…" Zamana yenik düşen savaşçılardık günebakanlar arasında. Kalbinin, zamanla gerçek arasına sıkıştığı, yol verdiği sızıydı akşamsefalarının ölümü gün doğumunda…
Ben-sizliğin haritasında ilerlerken, kıvrımlarımdan geçerek sevmek ben-sizliği. Usuldan gamzeme saçtığın güllerinle… Sonbaharına hoş geldin..

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Zeynep Yiğit

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.386 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Düş Sanrısı

mağrur başını yasladığın yastığında
ne de güzeldi rüya görmek
hiç uyanmamacasına

düş dedim
senden sonra gördüğüm tüm güzelliklere

düşmedim
ellerin yalan diyen söz süngülerine

mutluluk dediğin bir anlık masal
sona geldikçe çirkinleşen sanrı
hiç darılmamacasına

kaldık
kalk dediğimiz köşelerde

ölüm dedim
senden sonra sığındığım tüm limanlara

ölmedim
gidişlerinden kalan uz karanlığında

ufukta gölgeler yükselirken akşam
seni son kez düşledim
ne de güzel bakıyordu gözlerin

aşksa kapıldığımız tuzak
düşünmeden gövdemizden koparttığımız
hiç yenilmemecesine

geçer dedim
senden sonra çektiğim tüm bedellere

geçmedim
aşk yüzsüzlüğüne
bir kilit örtüldüğünde

söyle şimdi rüya
gördüğüm bu öksüz düşler kimin?

Gülcan Talay

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Google earth programını meraklıları bilir. Tüm dünya'nın uydu resimlerinin bir araya getirilmesinden oluşturulmuş dev bir harita programıdır. Ha tabi bu kadar basit anlattığıma bakmayın pek çok açıdan kapsamlı bir harita olduğunu söyleyebiliriz. http://earth.google.com/ web sayfasından bu programın ücretli ve ücretsiz versiyonlarını bulabilir ve hatta kendi bilgisayarınıza yükleyip kullanabilirsiniz.

Bu kez google tarafından hazırlanan earth programına alternatif olarak üretilen bir diğer programdan bahsedeceğim. Microsoft tarafından hazırlanan 3 boyutlu ayrıntılı harita programı henüz gelişimini tamamlamamış durumda olmasına rağmen iyi hazırlanmış. http://local.live.com/ web sayfasında örnek çalışmayı görebilirsiniz. Bu sayfalarda normal harita formatında olanları online olarak incelemek mümkün. Eğer 3 boyutlu olanları incelemek isterseniz programın beta versiyonunu bilgisayarınıza indirmeniz gerekiyor. 3 boyutlu görsel harita hizmeti şimdilik sadece Amerika'nın 15 eyaleti için veriliyor ama incelemeye değer.

Şu anda 40 ofisi bulunan ve 3 milyonu aşkın destekçisi olan bir organizasyon. Greenpeace, bugün denizleri arşınlayan gemileriyle dünyada nükleer atık ticareti, nükleer tehlike, akıntı ağları, tehlikeli atık ticareti gibi konularda aktif çalışmalar yürütüyor, İngiltere'de Exeter Üniversitesi'nde bulunan laboratuvarı ile bilimsel ölçümler, incelemeler, araştırmalarla kampanyalarını destekliyor. http://www.greenpeace.org/turkey/ web sayfasından Türkiye sayfasına ulaşabilirsiniz.

Hem tarihi hem de saati saniyesi saniyesine ekranınızda takip etmek için sizlere aykırı bir tasarım tavsiye ediyorum http://beeks.eu/swf/handclock.swf el yapımı bu saat eminim ki, ilginizi çekecektir. bu orjinal flash çalışmayı yapan Yugo Nakamura'nın ellerine sağlık.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061114.asp
ISSN: 1303-8923
14 Kasım 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com