Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.095

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 24 Kasım 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Aydın develeri!..

Merhabalar,

Yahu bu aydın kisvesiyle ortalıkta caka satanlar yüzünden yoldan çıkmamak mümkün değil. Sazı ellerine aldılar mı, her notayı bir vuruyorlar ki, karşıki dağlar yıkılır. "Özgürlük denince akla gelen ilk şey düşünce özgürlüğüdür." diye başladılar mı bilin ki altından bir çapanoğlu çıkacak. Yayla Hoca'nın kuyuya attığı taşı nasıl denk getirip çıkarırız diye açık oturum düzenlemişler. Yayla Hoca, "Bir pot kırdıysam özür dilerim ama.." diye cümleler kurarken, Mahçupyan namlı, AKP palazlanınca fırsat bu fırsattır deyip, Radikal'den Zaman'a terfi eden aydın asıllı zat, düşünce hürriyetinin varabileceği noktalara açıklık getirmekle meşgul oluyor. Efendim paradigmalara göre değişik fikirler üretmek aydın olmanın, bilimden yana olmanın temeliymiş. Neyse bu paradigma? Anlayabildiğim kadarıyla, benim paradigmamdan baktığımda sen bir AKP yalakası gibi duruyorsun. Ne dersin Mahçupyan uydu mu? Yayla Hoca "O adam" derken aslında Tek Adamdan bahsedermiş. Avrupalı her yerde Atatürk ismi, resmi olmasını sorgulamaya başlamış bile. Onlara ne be, onlara ne!.. Bu millet bugünü borçlu olduğu Ata'sını seksen yıldır unutmamakla gurur duyuyor. Size rağmen de duymaya devam edecek. Nemalandığı AB'nin ekmeğine yağ sürmek için kendini medyaya taşıyan hocaya da, sanal aydın Mahçupyan'lara da zamanı geldiğinde bu millet cevabı verir diye ummaktan başka birşey gelmiyor elimden. Fazla umutlu olmadığımı da araya sıkıştırmak isterim.

Efendim bugün "Öğretmenler Günü". Başarısız olduğu rakamlarla sabit eğitim sistemimizin yılmaz askerleri, hepinizin ellerinden öpüyorum. Öğretmenler gününüz kutlu olsun. N'olur siz bu çağdaş geçinen düşünce özgürlüğü katillerine uymayınız. Benim çocuklarıma, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin nimetlerini öğretmeye, dahili ve harici bedhahları tanıtmaya ve Atatürk'ü unutturmamaya devam ediniz lütfen.

Gelin şimdi, günün anlam ve önemine binaen "Eğitime ihtiyacımız yok." diyen Pink Floyd'u dinleyelim de kulaklarımızın pası silinsin. Hepinize bol güneşli bir hafta sonu diliyorum. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Cumhur Aydın

 Önce İnsan : Cumhur Aydın


  "Ananı da al git" yaşama tarzı

Cumhuriyetin temel ilkeleri elden gidiyor deniyor.

Kimse oralı değil!

Demokrasi, bağımsızlık ? Laiklik zedeleniyor deniyor.

Yine kimse oralı değil!

Bir çoğumuz şöyle elle tutulur, bankaya yatırılır, karın doyurur bir şey olmadığını için -herhalde- bağımsızlığın, cumhuriyetin, laikliğin ortadan kaldırılma endişesini düşünmüyor, hissetmiyor bence!

Öyle ya koskoca Cumhuriyet, bağımsızlık ya da laiklik ayaklanıp, hadi bana eyvallah deyip, çekip gidecek, ya da götürülecek!

Olur mu öyle şey?

Bunca yıldır, benzer laflar söylenip durur, neyin nereye götürüldüğü görülmüş ki?

Haydi canım sizde! Kim nereye götürecek?

Hatta ve hatta nüfusun bilmem kaçının yoksulluk, bilmem kaçının açlık sınırında olması, gelir dağılımının daha da bozulması, iç ve dış borçların artması da -en azından bu satırların okurlarını- hiç mi hiç ırgalamıyor kanımca!

Büyük bir çoğunluğu da aynı şekilde!

Öyle ya ay başı maaşınızı alıyorsunuz, birilerini üteliyorsunuz ya da daha büyük ütelenme işinden pay alıyorsunuz ya da alma şansınız var.

O devirde de, bu devirde de!

Peki bizlerin hiç mi kafa taktığı ya da takabileceği bir şeyler yok?

Örneğin...

Şu hızlandırılmış trenin raydan çıkmasına neden kafa takmıyoruz?

Ya da?

Ankara'da, İstanbul'da, Bursa'da, Antalya'da orada burada, bütünüyle yanlış, bütünüyle plan ve bilim dışı yol, kavşak yatırımlarına, uygulamalarına neden karşı çıkmıyoruz?

Her gün onlarca saat abuk sabuk yol inşaatlarının önünde trafikte bekliyoruz. Kazalarda ölüyoruz, yaralanıyoruz.

Hadi cumhuriyeti, laikliği, bağımsızlığı dişe dokunup, günümüze değmediği için merak etmiyoruz.

İyi de.

Hızlandırılmış trende, saçma sapan kavşak yatırım ve uygulamalarında varımızı yoğumuzu yitiriyoruz.

Ya bunları neden merak etmiyoruz?

Bu saçmalıkların. Hangi kafa yapısının, hangi çalışmaların, hangi üretimin sonuçları olduğunu neden merak etmiyoruz peki?

Enerji darboğazlarının. Sağlıktaki özelleştirmelerin. Eğitimdeki kalitesizliğin, çapsızlığın.

Yani günlük yaşamımızı daha doğrudan etkileyen konulara bu duyarsızlığımız neden?

Bunca yıllık sefaletlerden sonra yöneticilerin doğru yapabileceklerine olan bu güven, bu kayıtsızlık nereden geliyor?

Bu kadar mı vurdumduymayız?

Bu hafta İstanbul'daki ulaşım projelerinin koordinasyon ve gerçekleşmelerini yürüten Belediye Ulaşım AŞ.'nin İTÜ'nün Ayazağa Kampusunu kullanarak ünlü bir Amerikalı kent içi ulaşım uzmanına verdirdiği kursları izledim.

Bir yandan konu uzmanlığı, bilim milim palavra, kafamıza eseni yapıyoruz. Bir yandan güya konu uzmanından akıl alıyoruz. Aldığımız aklı artık ne yapacaksak!

Dostlar alışverişte görsün! Adamı İstanbul'a çıkarıp, örneğin şu tünel ve kavşak projeleri üzerinde konuştursak, bunların hangi aklı evvellerin, iş bitiricilerin elinden çıktığını anlatıp, yüzleşsek ya? Ne gezer?

İşte bu da bir yaşam, çalışma tarzı değil mi?

Bu tarzlarla yitirdiklerimiz ya da hiç kazanamadıklarımız niye kimseye batmıyor?

Sunuşların yapıldığı salondan bir iki dakikalığına çıkıyorum. Döndüğümde bu Ulaşım AŞ'nin Kalite ve Kurumsal Gelişim Müdürü olduğunu sonradan öğrendiğim Kaan Yıldızgöz adlı kilolu, genç, altın saatli bir yöneticinin koltukların yarısı boşken benim ceketimi bıraktığım koltuğun üzerine yayıldığını görüyorum. Beyefendiye ceketimin üzerine oturduğunu söylüyorum, arkadaşımınki sandım diyor! Arkadaşınınkinin de üstüne oturulmaz deyince de, benim sesimi yükselttiğimi bahane edip, "sen gelsene biraz dışarı" diye beni düelloya davet ediyor! Arada beni yakalıyor, "Ya sesinizi kısarsınız ya da çekip gidersiniz" diyor!

Bilimselliğe ve yöneticiliğe bakar mısınız?

Sayın Milli Eğitim Bakanının son şura eleştirilerine gözlerini açarak ve bağırarak terslemelerini görüyor musunuz?

Hadi laiklik, bağımsızlık, cumhuriyet karın doyurmuyor. Birileri götürecekse de götürsün!

Ya bu cemaat itaatli, itiraz edeni "Uzatma lan.... Ananı da al git" yaşama ve yaşatma tarzı da mı,

Kimseyi rahatsız etmiyor?

Bu toprakları yağmalamadan, itişip, kakışmadan. Teba, kul gibi değil, yurttaş gibi. İnsanca, uygarca, şüpheci, sorgucu, bilimsel, esnek yaşam tarzının son kırıntılarının uçup gitmesi de mi,

Kimseyi rahatsız etmiyor?

Cumhur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,408,408,408,408,408,408,408,40
5 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  KARANLIK VE GECE BENİM ŞİİRİMDİ - 2

Tanışmasına tanışmıştık, hatta oturup birlikte kahve de içmiştik ve her şey tam şimdi başlayacak derken pastane, ben, kahve kokusu birden gerçek oluvermiştik. Ama bu gerçek düşlediğim ışıltıdan küçük bir kırıntı kadar bile nasibini almamıştı. Bu hepinizin yakından tanıdığı bir gerçeklikti. Bildik, olağan, sıradan, ilgi çekici pırıltıdan yoksun, gün ışığında nesnelerin çıplak göz okşamayan görünümündeydi. Evet, işte tanışmıştık. Ama hiçbir şey olmamıştı. Masada oturan bir kadın vardı. Güzel, samimi, sıcak ve varlığımı son derece sıradanlığa dönüştüren birisi işte.

"Ben her sabah burada kahvemi içerim. İstediğin zaman gelip bana katılabilirsin." diyordu. Ama varlığımın bu masayı zenginleştirmeye, başkalaştırmaya gücünün yetmediği de apaçık belliydi. Ben kendi payıma bir şaşkınlık yaratacağımı, durumu başkalaştırabileceğimi, beni tanıdıktan sonra o kadın için vazgeçilmez bir şey olacağımı düşünmüştüm. Kadın masadan kalktıktan sonra ben masada kocaman bir hayal kırıklığı ile baş başa kaldım. Ne halt edeceğimi bilemez bir halde, biraz çaresiz ama daha çok önemsiz biri olduğum hissi ile oturup bir kahve daha içtim. Sonra her gün yaptığım gibi işime gittim.

Haftalar hatta aylar boyunca birkaç günde bir sabahları karşılaşıp birlikte kahve içtik. Arkadaş, komşu, hısım, abla kardeş gibi bir şey olduk. Benim erkekliğim ve onun kadınlığı adeta zamanla silinip gitti. Birlikte bazen gezip dolaşıyor, yemek yiyorduk. Sinemaya gidiyor, kitaplardan, sokaklarda olan bitenden bahsediyorduk. Her şey kendi olağan haliyle sürerken bir gün aniden birlikte aniden bastırıveren bir sağanağa yakalandık. Onun sokağına çok yakındık. Yanımızda bizi yağmurdan koruyacak hiçbir şey yoktu. O birden koşmaya başladı. Ben de onu peşinden… Sağanak bizi hiç aklımızda yokken onun evine attı ve hapsetti. Saatlerce göz açtırmadan yağdı. Saçımı kurulamam için bana bir havlu uzattı. O banyoya girip ıslanan giysileri değiştirdi. Ben de odanın ortasında yabancılık hissi ile aptal aptal duruyordum. Birden oda onun teninin, saçlarının kokusu ile doldu.

Yağmur damlaları balkondaki eşyalara çarparak zıvanadan çıkmışçasına bir şarkı söylüyordu. Sağanak bütün sokakları, kenti ve bizi kollarına aldı. Sonra bütün heybetiyle sokağa bir yıldırım düştü. Bu beklenmedik patlamanın yarattığı irkilme, korku ve üzerimize düşen yoğun aydınlık bizi birbirimize yöneltti. Hiç hesapta yokken o bana ben ona sarıldım. İşte o zaman film koptu, zaman ve mekân silindi. Ne oldu, nasıl oldu? Anlayamadım. Bir ara kendime gelir gibi olduğumda sokak lambalarının yandığını ve kente akşam çöktüğünü fark ettim. Ben evden ayrılırken horozlar ötüyordu. Yağmur ve şimşek ilişkimizi tamamıyla değiştirmiş, bizi yeni ve geri dönüşü mümkün olmayan bambaşka bir yöne sürükleyivermişti.

Sonraki gecelerde sevişmek için yağmurun yağmasını, sokakların derelere dönmesini beklemedik. Sadece çevreden biraz gizlenmeyi istiyorduk. Bakkal, çakkal, kapıcı ve apartman sakinlerinin diline düşmekten çekiniyorduk. Beraber kenti turlamaya çıktığımızda sokağın başına gelmeden onun yanından ayrılıyordum. Karanlık ağaçları, evleri, kedileri, hatta sokağı gizlediğinde sessizce merdivenleri çıkıp kapısını çalıyordum. Zaman geçtikçe komşu kentlere, hatta sahil kasabalarına kaçmaya başladık. Nereye gidersek gidelim her zaman tanıdık birkaç kişiyle karşılaşmaktan kaçamıyorduk. Dünya söylendiği gibi çok küçük bir yerdi ve biz sadece ikimize ait, gözlerden uzak, sığınacak kuytu bir köşe bile bulamıyorduk.

Burası küçük bir kentti. Gözlerden uzak, dedikodulardan korunaklı kuytu bir liman yoktu. Birkaç kez üst üste gidip oturduğumuz yerde hemen tanındık oluveriyorduk. Baktık bu durumla baş etmek mümkün değil, her şeyi kendi haline bırakıverdik. Akşamları istasyona iniyor, çay bahçesinde biraz oturup, karanlık çökünce değirmene gidiyorduk. Suyun sesi ve cümbüş artık bizi tanımlayan, bizi anlatan bir ikili gibi oluvermişti. Biz birbirimizi hep geceleri seviyorduk. Sabahın ilk ışıkları bütün sihri silip süpürüyor, gündelik yaşamımıza geri dönüyorduk.

Aşk gerçekten şairin dediği gibi aylakların işiydi. Bir işte sekiz beş çalışan, aylık taksitleri, faturaları ödemek zorunda olan insanların ilişkileri mesai saatlerine benzemeye başlıyordu. Aklınız bölünüyor, gündelik yaşamınız aşkı aksatıyordu. Ben onunla dünyanın öteki ucunda, yaşamımın her dakikasını, her saniyesini ona ayırarak yaşamak istiyordum. Her zaman birlikte ve sadece bize ait, hiç kimsenin ulaşamayacağı, karışamayacağı bir dünyada olmayı düşlüyordum. Ama hepimiz gibiydim işte, kanatlarım yoktu, uçamıyordum…

O kesinlikle iyi bir kadındı. Sen beni seni sevdiğim kadar çok seviyor musun gibisinden saçma sapan sorgulamaların, kapris ve kaygıların çok uzağındaydı. Benimle birlikte geçirdiği zamanlarda mutluydu ve beni de mutlu görmek yaşamının en büyük amacıydı. Bunu dillendirmese bile rahatlıkla hissedebiliyordum. Bütün yaşamım boyunca İlk defa bütün yaşamımda başıma talih kuşu kondu diye düşünüyordum. Düşlerimin bile ötesinde bir mutluluğa erişmiştim. Yaşamı hiç bu kadar çok sevmemiştim. Uykusuz uyandığım sabahlar bile beni büyülüyordu. Biraz düşte, biraz rüyada, ama her zaman bulutların üzerindeydim. Bu hep bu kadar güzel süremez diye kaygılandığım da oluyordu. Aklımdan kötü şeyler geçirmektense düşünmemeyi tercih ediyordum.

Bir akşam iş dönüşü Arkadaşım Nejat'a rastladım.
- Seni sürekli biriyle görüyorum. O kadın kim? diye sordu.
- Ha o kadın mı? Hiç kimse değil. İş yerinden bir arkadaşım.
- Boşuna kıvırma, istemiyorsan ben seni hiç görmemiş gibi davranayım. Sen de yalan söylemek zorunda kalmazsın. İstersen kapatalım gitsin, dedi.

Çocukluğumuzdan beri arkadaştık. Aramızda gizli saklı olmazdı. Yıllardır bütün sıkıntılarımı, sevinçlerimi paylaştığım biriydi. Ona kaçamak cevaplar vermek, başımdan savmaya yönelik davranışım hiç hoşuma gitmedi. En iyisi bir yerde oturup her zaman yaptığımız gibi samimiyetle her şeyi ona anlatmaktı. Arkadaşıma rahat konuşabileceğimiz bir yerde oturmayı teklif ettim. Biraz gönülsüz davrandı ama beni kırmadı. Parkın aşağısına doğru yürürken Kırgınlık hali de yüzünden siliniverdi. Koluna girip onu Fatih Parkının aşağısında bir kahveye götürdüm.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
6 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Nesrin Özyaycı

 Yansımalar : Nesrin Özyaycı


   Geç Kaldığımız için özür dileriz öğretmenim

GAZİANTEP, 1983

"We'd like to apologize for having been late"

"Geç Kaldığımız için özür dileriz öğretmenim"

[ Geç Kalmayacağız Öğretmenim ]


Bu sömestr yeni başlamış ve herkeste derin bir bahar yorgunluğu vardı. Nedense öğrenciler gevşer iyiden iyiye bu dönemde. Üç öğrencim. Biri İzmir'den, diğeri İstanbul'dan sonuncusu Ankara'dandı. Gitar çalarlardı ODTÜ Gaziantep kampüsü çamlarının altında. Şimdiki Gaziantep Üniversitesinin küçük maket alanında! Terörde böyle rahatlarlardı kanımca. Hep 5 dakika rötarla derse girerlerdi. Çok illet ederlerdi beni. Derse alsan bir türlü almasan bir türlü. Çok kızdım ve de dedim ki

" Eğer yarin ayni şekilde gelirseniz yok yazarım, bütün gün yok yazılırsınız " dedim.

Tamam hocam dediler. Utandılar ama ertesi gün derse girdiğimde sınıfta yoklardı. Üçü de gelmemezlik yapmazdı, mutlaka üçü de geç kalmış olmalıydı. Öğlen sonrası bir dersimdi yine onlara. Kapı çalındı çok sinirlendim, evet doğru söylüyorum. Daha dün geç kalmamak için söz vermişlerdi. Bu öğretmene saygısızlık, öğrenciliğe yakışmayan bir davranıştı. Kesin kararımı verdim. Derse almayacaktım. Kendilerinden önce kapı aralandı sınıfta derin bir sessizlik, bende sinirler gergin her an patlamaya hazır bir bomba gibiyim. Kapı aralığından içeriye doğru bir demet kır çiçeği uzandı. Ve arkasından o üç öğrencim göründü. Yeni öğrendikleri yarim yamalak İngilizce ile üçü birden İngilizce olarak

"We'd like to apologize for having been late",
"Geç Kaldığımız için Özür dileriz öğretmenim" diyorlardı.

Ne dersiniz? Sorabilir miyim ? Bu öğrencileri ne yaparsınız. İçimden onları kucaklamak geldi ama delikanlı adamlar ve de bekar yeni mezun bir bayan hoca.

Olmaz, kültürümüz ve de törelerimiz karşı koyar her şeyden önce. Nasıl gönlümü aldılar ama ve bir daha da derse geç girmediler. Nasıl özledim o günlerimi. Kekik kokan dağ çiçeklerimi özledim. İçimde kaldı içimde. Hani diyorum bazen kapı çalsa ümitsizliğe kapıldığımız, içinden çıkılmaz dehlizlere düştüğümüz, hayata yenik düştüğümüz anlarda kapı aralığından bir kır çiçeği uzansa. Bir demet kır çiçeği.

Öğrencilerimiz. Bizim çocuklarımız ve de gençlerimiz, genç kızlarımız. Geleceğimiz. Sizleri çok ama çok seviyorum... Sevmeliyiz onları ki yeşersinler değil mi?

Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,609,609,609,609,609,609,609,609,609,60
5 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Yıllanmış Name'ler - 2

Sevgili Ahmediko,

Mektubuma sana kocaman bir bir "Gözünaydın" diyerek başlıyorum. Neden mi ? Geçtiğimiz Pazar günü öğlen 13:00 haberlerini radyodan tesadüfen dinlerken, MGK'nin bilmem kaç no'lu bildirisi aynen şöyle idi :" ..... tarihli ve ..... sayılı bildiri ile durdurulan tüm tayin, atama, istifa, vs..ler yeniden işleme konulmuştur". Demek oluyor ki; Ahmediko'cuğum yakında göreve başlayabileceksin. Ehh, bu durumda "Gözünaydın" denmez de ne denir ?

Silahlı Kuvvetler'in yönetime el koymasından hemen sonra yayınlanan o ilk bildiriyi duyduğumuz gün, Şeyda ile benim aklıma ilk gelen de sen oldun. Gerçekten; büyük bir şanssızlıktı, daha doğrusu resmi iş hayatına kötü bir başlangıçtı. Dileğim bundan sonra bu tür şanssızlıklarla karşılaşmaman.

2 Eveeet, bu konuyu 2.bir emre kadar kapatmıştın. Sözkonusu 2.emir çıktığına göre bu konuyu açmakta bir sakınca kalmadı herhalde. Başlarda bu durumun seni ne kadar üzmüş olabileceğini tahmin ediyorum ancak; sana bir kez daha hayran olduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Nedenine gelince; az önce yazdığım gibi ben bu olayı bir şanssızlık, kötü bir başlangıç olarak niteledim. Ve aynı durum ile ben karşılaşsaydım; tüm neşemi yitirir, karamsar, kötümser, umutsuz olurdum. Oysa sen olayı öylesine serinkanlı karşılamışsın ki; mantığına, güçlü iradene hayran kalmamak elde değil. Mektubunu o günler içinde yazmış olmana karşın; neşeni her satırdan sezinlemek mümükün. Esprilerin, yine her zaman olduğu gibi güldürücü ve aynı zamanda düşündürücü de.. Yine sözün kısası, hiçbir şanssızlık, terslik, Ahmediko'nun güçlülüğünü olumsuz yönde etkilemiyor, yıldırmıyor ! Böylesi bir güce sahip olan kişiye hayran olunmaz mı ?

Mektubun 22 maddelik bir bildiri türünde kaleme alınmış. İşin ilginç yanı da her soruya yine kendi kendine karşılık vermen. Büyük bir zevk oldu mektubunu okumak benim için. Güldüm uzun süre, ama aynı zamanda da düşündüm her biri üzerinde. Nereden bulursun böyle ilginç şeyleri bilmiyorum ki ! Beceri isteyen birşey olmalı bu tür mektup yazmak. Tüm anlatmak istediklerini madde madde sıralayıp; ya bir soruya cevap, ya da bir cevaba yine bir soru sorarak anlatmak. Kutlarım seni bu becerinden, kusursuz anlatımından ötürü.

Ankara'da herşey bırakıp gittiğin gibi. Havalar hayli soğudu son günlerde. Haa, bir de annem gitti gideli mükemmel bir ev hanımı oldum. Dur canım, hemen meraklanma, annem bizi terketmiş felan değil. Annemiz; 10 gün önce akrabalarını ziyaret etmek üzere yengesi ile birlikte Niğde'ye, çiftliğe gitti. Onun hesabına seviniyoruz, çünkü senelerdir arzu ederdi. Ama bizleri yanlız bırakamadığı için vazgeçerdi hep..

Haftasonunu iple çekiyorum dinlenmek için, bin beter yoruldum. Sözüm ona bulaşığı sıraya koyduk; bir gece ben, bir gece Şeyda.. Prensipte kaldı tabi ..! Her gece ben yıkıyorum. Yakındır istifa dilekçemi sunmam; işyerime değil ha, eve..! Ev temizliği, çamaşır, ütü, haftalık yemek çeşitleri vs.vs..Üstelik gribe de yakalandım, "Sefiller"i oynamak üzereyim sözün kısası. Bana göre değil; hem evde hem dışarıda çalışmak, bünyem kaldırmıyor. Onun için ben evlenmekten iyice vazgeçtim. Ya zengin bir koca bulur, ev hanımı olur, iş hayatıma veda ederim; ya da evlenmeyip bu yaşantıya devam ederim. Zengin koca bulma ümidi de çok zayıf olduğuna göre, kendimi şimdiden müzmin bekarlığa, daha doğrusu evde kalmışlığa hazırlamaktan başka yapacak şey kalmıyor geriye anlaşılan

İşte böyle Ahmediko'cuğum, günler bir koşuşturmacadır gidiyor, Mektubuna cevap yazmakta gecikmenin bir nedeni de bu hızlı tempo. Ayak uydurmakta zorlandım başlarda. Biraz adapte olunca bulduğum ilk fırsatı değerlendirip yazmaya koyuldum. Ancak; yorgunluk ve uykusuzluk, bir de miğde sancıları sözkonusu olunca sana bu kez sayfalarca yazamayacağım için üzgünüm. Beni bağışlayacağını umuyor ve anlayışına sığınarak veda ediyorum sana. En kısa zamanda tekrar karşılaşacağımız ( mektuplarda ) ümidiyle hoşçakal. Yakında başlayacağını umduğum işinde şimdiden başarılar diliyorum ve sevgiyle öpüyorum yanaklarından. Kendine iyi bak ve beni habersiz bırakma. Fırsat buldukça yaz. Sevinirim.. İyi günler..

Ferda
1.Ekim.1980 - Ankara


Dile kolay; mektubun üzerine 26 yıl geçmiş. Dedim ya; hazineler var elimde ! Şu anlatıma; kullanılan kelimelere, cümlelere... Hayran kalmamak mümkün değil ! Hatırlıyorum yine; hayatımdaki ilk işyeri heyecanım. Tayinim çıkmış, 12.Eylül nedeniyle tayinler durdurulmuş, bir türlü işe başlayamıyorum. 10.Ekim.1980 tarihinde işbaşı yapabildiğimi hatırladım. Bir ay nasıl beklemişim ? Belki de bu mektuplarla. Bu satırlarla.. Yerini ne SMS doldurur, ne de e-mail. El yazısı ile yazılmış, dolmakalem kullanılmış. Silinti yok, kazıntı yok, üstü çizilen tek bir kelime yok.. Hazine buldum demekle haksız mıyım ?

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  ÖĞRETMENİ ANLAMAK YAHUT ÖĞRETMENE AĞLAMAK!...

Yıllardan beri öğretmenliğin kutsallığı üzerinde nefes tükettik, gene de yaranamadık bir türlü… 'Arkadaş sizin mesleğiniz Peygamber mesleği, bu onur size yeter' dedik. Daha da ileri gittik, tanrı mesleği dedik, olmadı, övgüler kesmedi bu bilgi neferlerini!…

Yine bir 24 Kasım'ı yaşıyoruz milletçe… Gün boyu öğretmenler nutuk dinleyecek devletlûlardan… Yıllar evvel söylenen nutuklar cilalanacak, tozu alınacak, süslenip vitrine sürülecek. Övgü yarışında zirveyi kaptırmamak için yarışacak insanlar…

Oysa bu günler, içi boş ve samimiyetten uzak sözlerin havada uçuştuğu bir gün olmamalıdır. Sözün tesiri samimiyetinden ileri gelir. Öğretmenler havanda su dövenlerden usandı, yakalarına kene gibi yapışanları, sırtına binenleri atmaya çalıştıysa da ne yazık ki bugüne kadar bunu başaramadı. Öğretmen laf ebelerini dinlemiyor artık…

Öğretmenliğin önemi ve yüceliği gün gibi aşikârdır. Birilerinin aynı lafları ağzında sakız gibi evirip çevirip yinelemesi bıkkınlıktan başka bir işe yaramaz. Gelin bu güzel günde öğretmenleri övmeyi bırakalım, onları anlamaya çalışalım, yaralarına merhem olalım.

Öğretmenin malzemesi insandır. Genç beyinleri şekillendirir öğretmen… Bu malzeme öyle kolay işlenecek cinsten değil. Büyük ustalık, emek ve maharet gerektirir. Öğretmenin üstün bir donanımda olması zaruridir. Öğretmen bilgi ve görgüsüyle hükmeden insandır.

Günümüzde okullarda bir sürü davranış bozuklukları görülüyor. Öğrenciler eskisi gibi itaatkâr değil. Televizyon, internet ve cep telefonları çocukların yaratılışının sınırlarını zorluyor. Şiddet sıradan bir davranış olarak algılanmaya başlandı. Okullarda kavgasız, gürültüsüz ve küfürsüz gün geçmiyor. Türkiye'nin en büyük ve köklü eğitim kurumları bile içten içe çatırdıyor. Terbiyesizlikler öğrenciler tarafından kayda alınıyor. Öğretmenlere yapılan saygısızlıklar internet ortamında elden ele dolaşıyor.

Bir zamanlar öğretmenler hâkimken bugün mahkûm konumuna düş(ürül) müş… Elleri kolları bağlanmış sanki… Öğretim, eğitimin önüne geçmiş…(Bari onu da becerebilsek) Kimsenin ahlak ve incelik aradığı yok. Bilgi bütün değerlerin fevkinde görülüyor. Varsa yoksa test… Test manyağına döndürdük geleceğimizin teminatı olan gençleri… Buna ailelerin yanlış yönlendirmelerini de ekleyebiliriz. Öğrenciler aileleri tarafından şımartılarak büyütülüyor. Büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü bilmiyor.

Öğretmenler sükûneti sağlamakta güçlük çekiyorlar. Genel liseler iflasın eşiğine gelmiş… Mesleki eğitim istenilen düzeyde değil. Okullardaki kalabalık sınıflar kargaşayı daha da körüklüyor. Öğrenmek isteyenler de zaman zaman arkadaşları tarafından engelleniyor. Öğretmen, işini yapabileceği sakin ve hazır bir ortam bulmakta ciddi sıkıntılar yaşıyor. Eğitimimizin altyapısında ciddi eksiklikler var. Bunlar kısa zamanda giderilmedikçe sorunlara köklü çözümler bulmak mümkün olmayacaktır.

Öğretmenleri en iyi anlayan devlet adamı hiç şüphesiz ki Atatürk'tü. Ondan sonra gelen liderler Atatürk'ün eğitim çizgisini ve öğretmene müspet bakış açısını devam ettiremedi. Atatürk, hayatı boyunca öğretmenleri her zaman muhatap olarak kabul etmiş ve onlarla yakından ilgilenmişti. Fakat günümüzde öğretmenler Çankaya'dan randevu almak bir yana, yanından bile geçemiyorlar. Atatürk'ün öğretmenlere ilişkin şu sözleri onun eğitime ve eğitim neferlerine yaklaşımını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor:

"Dünyanın her yerinde öğretmenler insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer üyeleridir(1923)"… "Hükümetin en verimli ve en önemli görevi milli eğitim işleridir(1922)"… "Cumhurbaşkanı olmasaydım Milli Eğitim Bakanı olmak isterdim... Benim asıl kişiliğim (niteliğim) öğretmenliğimdir. Ben milletimin öğretmeniyim(1936)"… "Eğitimdir ki ulusu özgür; şanlı ve yüksek bir toplum olarak yaşatır(1924)"… "Gerçek zaferi siz (öğretmenler) kazanıp sürdüreceksiniz(1922)"… "Eğitim bakanı olarak milli irfanı yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir. Bilim ordusunun değeri siz öğretmenlerin değeri ile ölçülecektir(1923)"… "Öğretmenler sizin başarınız Cumhuriyet'in başarısı olacaktır(1924)"… "Öğretmenler! Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır(1924)"…"Öğretmenler! Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister(1924)"… "Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir(1925)"

Gelin bu yılki öğretmenler gününde kuru övgüleri bir kenara bırakıp öğretmenin kimliğini, görevini ve sosyal statüsünü sorgulayalım. Onların sosyal, siyasal ve iktisadi meselelerine çözümler arayalım. Bilelim ki öğretmenin kafası ne kadar rahatsa öğrencisine o denli faydalı olabilir. Problemler sarmalında debelenen öğretmenden verim beklemek beyhudedir. Ya öğretmenlerin meselelerini masaya yatırıp konuşalım, sorgulayıp çözüm önerileri getirelim veya 'bu iş bizi aşar' deyip öğretmenin mevcut hâline ağlayalım. Çünkü gerçekten de öğretmenin ağlanacak hâli vardır. Bazıları bunu görmek istemese de durum bundan ibarettir. Eğitim neferlerinin günlerini kutluyor, onlara, kendilerini anlayacak idareciler ve aydınlık bir gelecek diliyorum.

M.Nihat Malkoç
mnihatmalkoc@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahvenin Köpüğü : Melis Mine


Amadeus


Yazan: Peter Shaffer
Çeviren: Nüvit Özdoğru
Dekor Tasarımı: Ethem Özbora
Kostüm Tasarımı: Serpil Tezcan
Işık Tasarımı: Önder Arık
Müzik: Gaye Çağlayan
Koreografi: Yeşim Alıç

Oyuncular: Celal Kadri Kınoğlu, Zafer Algöz, Meral Bilginer, Nışan Şirinyan, Mahmut Gökgöz, Payidar Tüfekçioğlu, Ali Ersin Yenar, Ali Düşenkalkar, Levent Güner


5 yaşında bir çocuk, bir müzik dehası, kraliyet ailesi huzurunda piyano çalar, ancak sahneden ayrılırken dengesini kaybedip düşecek olur, kraliçe onu kollarından tutar kucağına alır. Çocuk sorar: "benimle evlenir misiniz?"

Böyle bir masumiyet, bu çocuksu bakış hiç kaybolmaz Mozart'ın hayatında. Mozart ulaşılmazın, efsanenin kendisidir müzik için. Notaları tek seferde bir senfoniye dönüştüren bir deha. Ondört yaşında iken, ilk opera eserini yazmış, operanın vatanı İtalya'da küçük yaşta kabul görmüştür Mozart. Papa tarafından kabul edilerek, o güne kadar sadece büyük ustalara layık görülen "Altın Mahmuz" nişanı ve şövalyelik beratına layık görülmüştür. Ama bu ve daha pek çok "parmakla gösterilecek" özelliği, Mozart'ın müzik aşkını anlatmaya yetmez.

Celal Kadri Kınoğlu'nda hayat bulan Salieri, hırsın ve aç gözlülüğün sembolü gerçekten. Gözünü hırs bürümüş bir adamın arkanızdan kuyunuzu kazıp, yüzüne güldüğünü nasıl anlarsınız ben bilemem ama Celal Kadri'nin bunu çok iyi anlattığı kesin. İşini gerçekten büyük bir aşkla yapan öyle ki işinin - notaların ve müziğin yani - dışında hiçbir şey düşünmeyen ve bu yüzden de en ummadığı yerlerde ummadığı muamelelerle karşılaşan Mozart ise Zafer Algöz ile hayat buluyor. Oyuna gitmeden önce kadroya bakıp kendimce rol dağıtırken Celal Kadri Kınoğlu'nu koymuştum Mozart yerine, sahnede Zafer Algöz'ü görünce bir garipsedim ilk anda. Daha ufak tefek daha havai, nasıl desem daha "hafif"ti sanki. Bu muydu koskoca Mozart? Bu muydu müzik dâhisi denen adam? Çok geçmedi yanıldığımı anlamam için. O, koskoca yürekli, müzik aşığı, her dahi gibi biraz çizgi dışı ve bunalımlı koskoca Mozart'tı işte. Wolfgang Amadeus Mozart!

Atatürk Kültür Merkezinin o muhteşem büyük salonunun ikinci balkonunun en arkası sırasından izledim oyunu, ilk aldığım hafta saati karıştırarak kaçırdığım için ertesi hafta en arka sıraya oturmaya razı olarak. Doğru bir seçim yapmışım ikinci kez bilet almakla ve pek üzücü imiş ilkinde oyunu kaçırmam... Şimdiki hedeflerim 8 Oscar ödülü alan "Amadeus" filmini seyretmek ve Nadir Nadi'nin "Dostum Mozart"ını okumak. Böylece ben de klasik müzikle dostluğumu perçinleyebilirim sanırım bu müthiş üçlünün bana vereceği keyiften yola çıkarak.

O sahne, dekorlar ve kıyafetler öylesine bütünleşiyor ki sanki gerçekten bir kenardan seyredip aslında o zamanı yaşıyor gibiyiz hep birlikte. İyi bir oyunun usta oyuncular ve iyi bir emek ekibi ile çok etkileyici ve bir o kadar da gerçekçi sahneleceğini kanıtlıyor "Amadeus". Ölümünün 250 yılı devirdiği günümüzde hayranlıkla dinlenen bir müzik ustasının "insani" hayatını, gerçeklerini ve acılarını mı görmek istiyorsunuz? O zaman perdeye dönün yüzünüzü "Amadeus" tiyatroda!

Melis Mine


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.478 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


GÜLLERE ADANMIŞ BİR ÖMÜR

Güllere adanmış bir ömür bizimkisi, gonca güllere…
Camdaki buğudur çocukların öfkesi
Aynadaki suretimdir yarınlara yansıyan ışık.
Ziller vuslattır yürekleri birbirine bağlayan.
İçimdeki çocuğun gözyaşları çağlayan
Gonca güller yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen!...

Süzülen kanadıyım tutsak yüreklerin
Eriyen mum misali yandıkça aydınlanır ufuklar
Keskin bir ışığım karanlığı delen
Bir çığlığım Edirne'den Kars'a yankılanan
Benden doğar akarsular ve güneş.
Fesleğenler yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen!...

Şehrin uğultusunda sükûnetim,
Karanlıklar içinde ürkek bir ay ışığı
Harmanlanmış sevgiyim yüreklerde
Duayım göğün yedinci katında kabul bekleyen
Umuda bakan gözlerin mavisiyim
Sardunyalar yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen!...

Bir sabah rüzgârıyım, püfür püfür esen yel
Aklım Yunus, kalbim Mevlâna'dır benim
Hicran ateşine bir damlacık su
Anadolu bozkırında açan kardelen
Gönül ummanlarına akan sel
Karanfiller yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen!...

Şiirler, masallar, kırık dökük hikâyeler geçer düşlerimden
Göğümde parıldar, büyür yıldızlar
Çatlamış yüreğime rahmet yağmurları yağar
Çorak tarlalara güller dikerim, boynu bükük güller
Derede, tepede, kırda izim var
Yaseminler yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen!...

Bir demet gülüm kırık vazolarda solmaya mahkûm
Toprağa düşen buğday tanesiyim
Bire bin veririm hoyrat rüzgârlara rağmen
Sonsuzluğa açılan yelkenliyim açık denizlerde
Çiçekler kokusunu alır benden
Menekşeler yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen!..

Mecnun'un kalbinde yanan sevda ateşiyim
Serçelerin sırtına binse de develer,
Düşmanıyım umarsızlığın, irfan bayrağıyım ben
Kokuşmuş eylüllerde gönüllü umut taciriyim
Kanım kılcal damarlarında gezer gençliğin
Şebboylar yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen!..

Kalemdeki mürekkep alın terimdir
Koca dünya kaybolur avuçlarımda
Gökyüzüne salınan uçurtmayım ben
Kır çiçeklerinde üşüyen şebnem
Ağıyı bal eyleyen Eyüp'ün sabrı
Çiğdemler yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen!...

Yanık bir ezgiyim hasret türkülerinde
Malazgirt'te paslı bir hançer, Patnos'ta yalnızlık
Safranbolu'daki ahşap evin sofasıyım
Tokat'ta genç kızların kırdığı acı tütün
İdare lambasında titreyen loş ışığım
Gelincikler yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen!...

Anadolu yollarında kağnılar benden geçer
Irmakları besleyen kaynak benim
Yarının türküsünü söyler dudaklarım
Toprak kokar minik elleri çocukların
Ben ki yüce dağ başında sönmeyen ateş
Sümbüller yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen!...

Ağrı Dağı'nda tipi, Bolu Dağı'nda gürgen
Gelinlik bir kızın sandığındaki çeyiz
Parmaklıklar ardında bekleyenlerin düşü
Garip bir köylünün ayağında yırtık çarık
Öğrencinin elinde bembeyaz tebeşirim
Gülhatmiler yetiştiren bahçıvanım ben
Yani öğretmen!...

Gözlerde parlayan nur, şairin dilinde söz
Cerrahın elinde neşter, âlimin hokkasında mürekkep
Karanlığa yakılan mum, kanayan yaraya merhem
Dede Efendi'de yarım kalmış şehnaz bir şarkı
İnsanlığın ilk babası cennetten kovulmuş Âdem
Bin bir renkte açan çiçek, her bir güzel şeyim ben
Yani öğretmen!...

Öksüzlere sıcak kucak, ezilene çelik bilek
Zalime saplanan kılıç, susayana soğuk pınar
Şeytanın yanında melek, dudaklarda kutlu dilek
Hâkimin kalbinde vicdan, mahkûmun içinde umut
Garibanın tutan eli, âşığın sazının teli
Misk ü amber kokan öpülesi elim ben
Yani öğretmen!...

M.Nihat MALKOÇ

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

http://www.cancocuk.com/takvim.asp web sayfasında çocuklar için çok güzel bir takvim var. Ve bir not: Kaç yaşında olursanız olun içinizdeki çocuğu öldürmeyin. Niye böyle bir cümle ile başladığımı anlayan anladı, anlamayanlar ise şöyle bir dakika kadar gözlerini kapatıp kendi çocukluklarını ve şu anki durumlarını karşılaştırsınlar. Hala bir sonuca varamayanlar ise hayat tecrübelerini şöyle bir gözden geçirip olaylara bir de çocuk ruhlarıyla bakmayı denesinler. Anlayan anladı... Anlamayanların çocuk ruhlarına rahmet okuyalım hep beraber. En son ne zaman çocukça bir şeyler yaptınız? Yapın lütfen, insan kendini çok garip ama mutlu hissedebiliyor.

...Hatunca.net'e hoş geldiniz. http://www.hatunca.net Amacımız psikoloji, kadın, erkek, çocuk, stres, kişisel gelişim, insan ilişkileri, iletişim, iş ve evlilik gibi hepimizin hayatına etki eden konularda bilgi vermek, sohbet etmek, tartışmak, paylaşmak ve öğrenmek. İster sadece okuyucu olarak katılın, ister yazı yazarak katkıda bulunun. Konuşacak çok konumuz var, hadi bir fincan kahve alıp aramıza katılın...

Nefes darlığı çekiyor musunuz? Olağan günlük etkinlikleriniz nefes darlığına, hışıltılı solunuma ya da sürekli öksürüğe neden oluyorsa, akciğerlerinizi kontrol ettirin. Ne kadar çabuk davranırsanız, o kadar çabuk daha rahat nefes alırsınız. http://www.buldun.com/saglik/223/

...Bu sayfamızda sizlere sağlıklı beslenebilmeniz için 6 ana grup yiyecek ile hazırlanmış bir besin piramidi veriyoruz. http://www.populermedikal.com/besinpiram.asp Yaş grubunuza, yaşam tarzınıza göre ihtiyacınız olan kalori grubunu seçerek hangi ana gruplardan ne kadar günlük tüketimde bulunmanız gerektiğine ilişkin size fikir verecektir.Ana gruplardaki yiyecekleri çeşitlendirmek sizin elinizdedir...

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061124.asp
ISSN: 1303-8923
24 Kasım 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com