Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.100

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!


 1 Aralık 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : 1 Aralık Dünya AIDS Günü!..

Merhabalar,

İnsan olarak beşeri sorunlarla uğraşmaktan genel sorunlara eğilemiyoruz maalesef. Artık kanıksadığımız, daha doğrusu başımıza gelene kadar yok saydığımız asrın hastalığı AIDS'i de ancak 1 Aralık'ta hatırlayabiliyoruz. Bu konuda ahkam kesmek için ham sayılırım. Nasılsa konuya hakim insanları bolca dinleyip okursunuz gün boyunca, ben sadece korkunun ecele faydası yok ama tanımanın, öğrenmenin hastalıktan korunmak için en ucuz ilaç olduğunu iyi bildiğimi söyleyip gideyim.

Bu aralar biraz yoğunum. Sıkça kaçmak zorunda kalıyorum gördüğünüz gibi. Affınıza sığınıyorum. Hatta sığınmakla kalmayıp size Mucize Nağmeler albümünden çok güzel bir şarkı dinleteyim diyorum. İlhan Şeşen'in yorumuyla Bir Demet Yasemen. Hepinize güzel bir hafta sonu diliyorum. Sinemaya, tiyatroya gitmeyi ertelemeyin, gidin. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Cumhur Aydın

 Önce İnsan : Cumhur Aydın


  Onursuz yaşamak....

Kıbrıs'la Avrupa'yı; önce Irak sonra tüm Ortadoğu'nun zorla yeniden şekillendirmesinin, üzerimize basılarak, topraklarımız üzerinden yapılmasına izin vermediğimiz için Amerika'yı karşımıza almışız.

Yaklaşımlarımızda haksız mıyız, evrensel hukuk ve insan hakları ölçütünde?

Hayır değiliz.

Ancak haklı olmanız yetmez, güçlü olmanız gereklidir diyorlar. "Reel Politika";
haklılıktan, hukuktan öte, gücünüzü sınar!

Öyle ya, yeni ortaçağdayız, gücü gücü yetene!

Güçlü değilseniz, sonsuza kadar bağımlı, edilgen, bir yandan boynu bükük, diğer yandan giderek daha sefil ve çıkarcı olmak zorundasınız!

Başka yaşama şansınız yok... Öyle ya; elli yıldır tek bir güce bağımlılaşan, giderek onun tarafından yönlendirilen, boğazına kadar borca batmış bir ülkenin, ona dayanmadan, onun buyruklarını yerine getirmeden yaşaması mümkün müdür? Hele ona karşı çıkması, üstelikte yeni başka ortaklıklara girişmeden?

Bu düzenden hoşnut olanlar, keyfi yerinde olanlar; ülkelerinin edilgenliğinde, kendi insanını daha iyi halledenler, kuşatanlar; korku salmayı, tersine yaklaşanları küçümsemeyi, aşağılamayı sürdürüyorlar.

"Ulusallık" diyoruz.. Gülüyorlar, "Hoş ama boş laf" diyorlar, "Mazide kaldı".

"Önce kendimize güven" diyoruz. "Ne güveni, bu borçla, bu eğitim düzeyi ile durumu böyle idare etsek iyidir."

Daha da ileriye gidiyorlar, "Yakında 'büyükler bize yeni sanal sınırlar ve yeni görevler verecekler. Hamasi böbürlenmeler, ordu, güvenlik, kabuk devlet dertleri bitecek. Sağ kalanları, okutacaklar, demokrasiyi getirip, bizleri onlardan mal talep edecek kadar öğretip, çalıştıracaklar" diyorlar.

Onu demeye getiriyorlar.

Soruyoruz: Neyi denediniz de olmadı?

Bu edilgenliğe, halkın yüzde seksenin yoksulluk, yarısının açlık sınırında yaşamasına;

Uluslararası dengeleri gözeten, ulusal çıkarlarımızı savunan, ülke içindeki birlikteliğimizin çimentosunu sağlamlaştıracak, uzun dönemli politikalar uygulayarak mı neden olduk?

Yoksa, Köy Enstitüleri ile başlayan eğitim seferberliğinin tüm yurdu sarmasıyla mı aptallaştık? Teknoloji ve bilim politikaları hazırlanıp, hayata geçirildi de mi bu yürüyüşte yaya kaldık?

Hangi yanlışı yaptık? "Komünizm geliyor" yutturmacasıyla kim kandırdı bizi? Kim silahlandırdı bizleri? Kim, bu ülke çocuklarını birbirine düşürdü? Kim, dini örgütlenmeleri destekledi, himaye etti? Kim, etnik ayrılıkları, farklı kimlikleri ayrıştırdı? Kim yaptı bunları?

Kim ülke kaynaklarının bir avuç çıkarcıyla bitirilmesini, başkalarına peş kes çekilmesini izledi, yönetti, istedi?

Dudak büktüğünüz 1923 aydınlanması, bağımsızlık ateşi mi neden oldu bunlara?

Cumhuriyet, demokrasi, eşitlik ülküsüne sahip çıkıp, öldürerek bitiremedikleriniz mi, bu sefaleti kurguladı?

Yoksa; sessiz, heyecanı sönmüş bir avuç okumuşu ve eğitimsiz, aç, sefil bırakılmış milyonlarıyla biçare halk mı neden oldu, bu garabete?

Söyleyin bakalım?

Yoksa; ezilenlerin, ezenlere karşı çıkışıyla bu topraklarda şekillenen, zalimlerin yanında yer almamakla gelişen, bıkmadan herkes için daha fazla eşitlik, özgürlük ülkümüzle yoğrulmuş, kıramadığınız onurumuz mu sizlerin derdi?

Bu, "insanlık onuru"dur, insan olana gereklidir.

'Onursuz yaşamanın' insanca olduğunu da kim söyledi, kim belletti size?

Cumhur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Mehtap Akdeniz

 Ters Köşe : Mehtap Akdeniz


   Duruma Dur Diyecek ASLANLAR Arıyorum.

Uzunca bir aradan sonra nihayet şeytanın bacağını kırıp yazmaya oturdum. Epeydir yazamıyorum. Ne güne, ne de gündeme yetişemiyorum zira. Gün boyunca konu konuyu açıyor; biri kapanmadan bir diğeri gündeme gelip bir öncekinin etkisini yerle bir ediyor.
Dünya dünya olalı böyle acayip bir dönemi görmemiş bile olabilir. Tam, 'Tamam artık oldu, değer yargıları ve sınırlar nihayet yerli yerini buldu' demek üzereyken yeni bir gündemle dünya başımıza yıkılıveriyor.
Bu sabah günlük gazetelere göz atıp, güne ampirik girmek üzereyken, bir üçüncü sayfa haberi ile irkilip bir anda yerle bir oldum.

Ağrı'da meydana gelen bir trafik kazasından yaralı kurtulan üç yaşındaki kız bebekte defalarca yapıldığı anlaşılan tecavüz belirtilerine rastlandığı yazıyordu.

Off!!!!
Bir anda içime öldür şu adamları, hissi geldi. Çocuk pornosu konusunda yeni haberler duymaya devam edersem erkeklere düşman olmamak konusunda ben bile beni engelleyemeyeceğim korkarım.
Çünkü bu pornoları seyredenler de, bu tecavüzleri yapanlar da hep erkekler. Bu nasıl bir keyiftir? Biri çıkıp bana bunu izah etsin diyeceğim ama bunun için de galiba doğrudan bunları izleyen adamlara ulaşmam gerekecek ki, onlar da asla 'buyurun benim' diye karşıma çıkmayacaklar. Bu haberleri okudukça, kadın niyetine eşekleri seven adamları mumla arar olduğumu itiraf etmeliyim.

Hayatın diğer gündem maddelerinde insanlar vahşiliklerini ve kişisel acizliklerini, tarihsel ve kamusal hatalarının bedellerini bir şekilde ödüyorlar diye umuyorum. Kimi adalete kimi de hür vicdanlara teslim ediliyor diyip fazla kurcalamadan okuyup geçiyorum. Katillere, hırsızlara verilen ve verilemeyen cezaları da sorgulamayacağım. Ancak, bu çocuk pornosu konusunda fazlasıyla adalet istiyorum.

Konuya da porno denmesine itiraz ediyorum. Çünkü bu bir seks değil! Alenen tecavüz. Ne alakası var pornoyla? Yapılan çocuk istismarı, seyredilen çocuk pornosuymuş. Laf!

Ben de bunca görmezlikten gelme halinde bildiğim erkekleri yakaladığım yerde hırpalıyorum. En aklı başında olanı bile söyle diyor. 'Bu bir sapkınlık, ben seyretmem'. Yok bir de seyretseydin!

Bildiğimiz, hepimizin seyrettiği pornoya lafım yok elbette. Orada bir senaryo var, zevk alıp almadığı meçhul oyuncular var. Çeken de, çekilen de profesyonel, para alıyor karşılığında. Bir ticari kaygı ve en önemlisi rıza var. Buna hiç lafım yok. Çocukları cinsel olarak istismar edenler ile aynı değil oradaki durum bunu herkes biliyor.
Lafı uzatmayayım. Bu fiili gerçekleştirene, bu fiili filme alana, bu fiili izleyip de keyif alabilene idam cezası istiyorum.
Ölsünler istiyorum.

Bu ve buna benzer fiilleri gerçekleştiren manyaklar için verilen idam cezalarının kaldırılmasına şiddetle karşı çıkıyor ve bu cezaları kaldıranları da, kaldırılmasını savunanları da suça teşvik, suç ortaklığı, suçluyu koruma suçlarından suçlu buluyorum.
Bu yazıyı okuyanlar arasında mutlaka romantik idealist arkadaşlarımız olacak ve bana; 'İdam çözüm mü? İdam cezası caydırıcı olamaz. Yapan yine yapar. Sorun çocuğu korumak. Uydudan kapansın. Anneler gözünü dört açsın. Vs. vs' gibi karşı çıkanlar olacaktır. Bu kişilere de cevabım şu. 'Geçiniz bunları, siz demokrasiyi, insan haklarını tartışırken birilerinin çocuğunuzun pipisini yalıyor olabileceği gerçeğini değiştiremezsiniz!'
Ayrıca, bu tarz yanpirik akılları benim de kafam basıyor. Bu gereksiz ve çağdışı (çağın gerçeğinin dışı) demokrasi martavallarına hiç kimse girmesin. Olay son derece nettir. Yapanı ve izleyeni ile külliyen birileri Manyak'tır. Ve ben bu manyaklarla aynı dünyada yaşamak istemiyorum. Ölmelerini istiyorum.

En başta o ne işe yaradıkları meçhul sivil toplum örgütlerinin hepsine konuya duyarlılıkları için ağız dolusu saygılarımı (?!) sunmak için yazmaya başlamıştım ama laf nerelere geldi.. (Fırsat bu fırsat kadın derneklerine de bir çift lafım olacak. Hanım hanım konuşmayı bırakın Allah Aşkına, erkeklerle savaşacaksanız onların lisanı ile konuşun. Kadınlar eziliyor, büzülüyor gibi kelimeler ile nereye varılır? Bağıracaksanız 'kadınlar düzülüyor! diye bağırın.)

Kadın dernekleri ile bir yere varılamayacağı ortada, devletin ve adaletin en yetkin mercilerinde idamı kaldıran erkeklere ve çocukların bedeninde sapkınlıklarını indirenleri izleyenleri tevekkülle karşılayan erkeklere sesleniyorum.
Bu duruma dur deyin!

Manyakların ezici çoğunluğu oluşturduğu cinsin, hemcinsleri olarak bir Allahın erkek kulu çıkıp da bu duruma dur desin. Yaparsanız siz yaparsınız bunu beyler.

Hepinize hala güveniyorum Aslanlarım…

Mehtap Akdeniz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
8 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  KARANLIK VE GECE BENİM ŞİİRİMDİ - 3

Arkadaşıma ve kendime birer çay söyleyip kahvenin köşesindeki tenha bir masaya çekildik. İstemeye istemeye konuya ucundan, kenarından dokunmaya başladım. Elbette övünür gibi söze başlayıp "o kadın benim sevgilim, ona aşığım, onun için yanıp tutuşuyorum."diyemezdim.

- Benimle birlikte gördüğün o kadını uzun zamandır tanıyorum. Bazen birlikte takılıp dolaşıyoruz. Kendisi iyi, temiz ve dürüst birdir. Arkadaşlık ediyoruz. Hepsi bu, dedim.

Arkadaşım biraz meraklı ama daha çok anlaşılmaz bir yüz ifadesi takınarak;
- Ben de önemli bir şey sanmıştım. Demek sadece arkadaşsınız, dedi.

Ağzından çıkan sözcükleri son derece alaycı bir ses tonuyla söylemişti. Bakışlarının altında "Ben daha fazlasını biliyorum. İnsafa gel de şunu doğru düzgün anlat." der gibi bir yüz ifadesi belirgin olarak okunuyordu. Ona ne anlatacağımı, nereden başlayacağımı bilemiyordum. Derken yeniden söze o başladı.

- Dün akşamüzeri hal hatır sormak, büyüklerin gönlünü almak için size uğradım. En iyisi ne bildiğimi sana açık açık sana söyleyeyim. Yanlışları vara sen sonra düzeltirsin. Annen bana senden bahsetti. Bizim oğlana bir haller oldu, gecesi gündüzüne karıştı, eve bile gelmez oldu diye yakındı. Benden de seninle konuşmamı istedi. Birileri annene o kadın dul olduğunu ve sana kancayı taktığını yetiştirmiş besbelli. Oğlunun dul bir kadına kapılıp evlenmesinden korkuyor. Anne, babaları bilirsin. Bir şey belli etmeseler bile çocukları için her zaman kendi planları, hesapladıkları vardır. Elbette senin evlenmeni istiyormuş. Ama bunun helal süt emmiş, ailesi, soyu sopu belli biriyle olmasını istiyormuş. Meseleyi özetlemek gerekirse o kızı bırakmanı istiyor. Seni ikna etmemi, seni bu beladan kurtarmamı benden istedi. Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum. Sana yanlış yaptığını, aklında kurduğun her neyse ondan vazgeç diyeceğimi sakın düşünme.

- Evet, o kadınla ciddi ciddi bir ilişkimiz var. Ama ortada evlenmek veya geleceğe ilişkin konuşulmuş bir şey yok. Onu seviyorum ve dul olup olmadığı beni hiç ilgilendirmiyor. Hayatım boyunca onunla birlikte olduğum zamanlar kadar iyi vakit geçirmedim. Sana nasıl anlatmalıyım bilmiyorum ama çok mutluyum. Annem seninle konuşarak aslında benim eve gitmemi iyice zorlaştırmış oldu. Şimdi eve gittiğimde, bir şey söylediğimde tatsızlık çıkacağı da kesinleşti. Bu son derece masum bir ilişki. Bunu dallandırıp budaklandırmanın ne âlemi var anlamıyorum. Neden annem her şeyi böyle içinden çıkılmaz hale getirir bilmiyorum. Ama gelip benimle konuştuğun için sana teşekkür ederim.

İki arkadaş sevdiğim o kadın ve ilişkimizin dışında onlarca başka konuyu da konuşarak derin bir sohbetin içine daldık. Saatlerin nasıl geçtiğinin farkına bile varamadım. Gece yarısına doğru kahveden kalktık. İşte o zaman aç olduğumu, yemek yemeyi tamamıyla unuttuğumu fark ettim. Arkadaşımla hükümet konağının önünde ayrıldık. Ben Ulupark'a doğru uzanan cadde boyunca yürüdüm. Canım eve gitmek istemiyordu. Ona gitsem ayıp olurdu. Saat çok ilerlemiş ve belki de o çoktan uyumuştu. Parka varmadan ara sokaklardaki bir birahaneye girdim. Burası sabaha yakın kapamayan iki üç mekândan biriydi. Nerden buldular o saatte bilmiyorum ama bana bir kebap dürüm getirdiler. Karnımı doyurup birkaç bira içtim.

Canım burnumda olduğu için birahanede ne kadar oturduğumu bilmiyorum. Eve geldiğimde herkes uyuyordu. İçeri girip, gizlice odama süzüldüm. Gerçi ben ne kadar sessiz olsam bile annem geldiğimi mutlaka duymuştur. İçtiğim biralar biraz rehavet vermesine rağmen gözüme uyku girmiyordu. Yatağın içinde bir sağa bir sola dönüp duruyordum. Sabaha yakın saatlerde kendimden geçip biraz uyumuşum. Yatağımdan kalkıp aceleyle tıraş olup evden kaçar gibi çıkıp işe gittim. Yine de evdekilerle yüz yüze gelmeden, annemle konuşmadan ellerinden kurtulabilmem imkânsızdı. Çok sürmez birkaç gün sonra yakalanırdım.

Tahmin ettiğim gibi kaçmalarım gerçekten uzun sürmedi. Annem, "Arkadaşın Nejat seni arıyordu. Görüşebildiniz mi? "diyerek konuya girdi. Birkaç dakika bile geçmeden incelikli bir manevrayla eteğindeki bütün taşları boşaltıverdi. Onunla ilişkimiz hakkında o kadar çok şey duymuştu ki annemin yirmi dört saat peşimizden adım adım gezip bizi takip ettiğini düşünmeden edemedim. Elbette anneme uçurulan haberler gerçeğinden biraz abartılı ve sevimsiz tanımlamalarla doluydu. O konuştukça kendimi banka soyarken iş üstünde yakalanan hırsız, azılı bir katil veya sapık gibi hissettim. Beni resmen aşağılıyor, o güzel kadına da sürekli hakaretler ediyordu.

Bu şekilde konuşursa onu dinlemeyeceğimi ve bir daha konuşmayacağımı birkaç kez söylememe rağmen annem tavrından vaz geçmiyordu. Aklı sıra sevdiğim kadını aşağılayarak onu benim gözümde küçültebileceğini, vazgeçmemi sağlayacağını düşünüyordu. Biraz sonra çok iyi biliyordum ki annem bana yeminler ettirmeye çalışacak, sütünü ve analık hakkını helal etmeyecek, bütün duygusal motifleri kullanarak başarılı olmaya çalışacaktı. Aramızdaki oğul ana ilişkisinden kaynaklanan tüm geçmişimizi bir kadınla değiştiğimi söyleyip "Sana yazıklar olsun, bir eteği bokluya beni değişiyorsun."diyecekti. Kendimi inatçı, kalın kafalı ve insani duygulardan uzak biriymişim gibi hissetmemi sağlayacaktı. Bile bile bu sonu bekleyemezdim. Dayanamayıp evden kaçar gibi çıktım. Ben ayakkabılarımı giymeye çalışırken giyerken annem hala konuşmaya devam ediyordu. Annemin hiç tanımadığı birisi hakkında bu kadar ön yargılı olması, hiç tanımadığı birini bu denli aşağılamasını aklım almıyordu. Sanki beni vahşi bir hayvanın ağzından kurtarmaya çalışıyordu. Çaresizlik içinde çırpınmasına gerçekten çok üzüldüm. Her çocuk gibi ben de annemi sever, onu incitmemeye özen gösterirdim. Ama burada annelikten çok ustalıkla sergilenen bir annelik rolü ve ikna edici annelik gösterisi vardı. Bunu her ikimizde çok iyi biliyorduk.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Name-ül Arabia

Salam-ı Aleyküm Edi Al-Cem,

Bu nameyi kutsal topraklara indiğimin devrisi sabahı yazmaya başladım. "Bukra inşallah" diye diye yarın yarını kovaladı, bu gidişle vatana dönene kadar biterse ne alah, bitmezse yallah. Sağ ve salim olarak iki parça halinde Riyadh havaalanına indik inmesine lakin genç arkadaşlarımıza taktı bir kere Arab'ın havaalanı polisi. Birisi; evvel vakit gelmesine binaen sakal koyvermiş rahat etsin diye. Diğerini de sen bilirsin zaten, Küba gezgini, yani onun kılları da saçlarında. Ve sanırım bu saçlı ve sakallı tiplere kıl kaptılar ki; çantalarını didik didik ettiler. Herneyse; pazarlık sonucu bir taksiye iki sefer yaptırıp 7 kişiyi otele nakletmek üzere pazarlıklar sonucu antlaşma sağlandı. Ben hemen ilk grubun içine kendimi atmışım yarı uçak yarı şarap sersemi. Tahmin edersin; arabın yurdunda ararsan şarap, ya halin harap ya da gördüğün serap. Dolayısıyla; markasına bile bakmadan batırdım burnumu uçağın Merlot üzümü kırmızı şarabına, hiç bırakır mıyım elin Arabı'na ?

"Otel külliyen full, sizin Reservation yallah, bukra ( yarın ) inşallah..!" demez mi Arab'ın resepsiyonu. "Höng, ne diyong allasen, saat gecenin üçü, bir oda bilem yok mu ya Haci ?" dedik ama Nuh'dan ileri yek adım bile atmadı Haci Resep. "Haydaaa, ilk geceden halimiz ayva !" diye kös kös bulduğumuz bir köşede Victor Birader'in Sefiller'ini icra eylemeye başladık. Koltuklar arasında, "Sabaha ne kaldı ki şunun şurasında" biçimiyle kıvrıldık eciş bücüş. Otelimiz tam havaalanı dibinde olduğundan ne gelen belli ne giden, her daim bir hareket bir bereket, bir kanun eksik tam bir cümbüş. Grup halinde giriş ve grup halinde çıkış yapıyor hostes ve pilotlar. Pabuçlar da çıkartılınca otelin cafcaflı girişinde, Sefiller'in son perdesini oynamadan odaların hazır olduğu söylenince "Şükran" demek farz oldu sabahın beşinde.

Hayr-ül Sabah-ı Şerif diyerek uyandık sersem sepelek, bu gün böyle idare edilecek artık, kısa bir kahvaltı ile başladık. Ufacık bir tepe bile yok Riyadh yolunda, dümdüz gidiyorsun, bodur palmiyelerden birkaç ağaç var yolun sağında solunda. Makkah yolu bir tarafta Madinah yolu diğer tarafta, otel Riyadh'a 30 dakika uzakta. Tanışma, toplantı, iş miş, yakın yerde bir yemek derken hoşafı çıkan ilk grup olarak dönmeye karar verdik otele. Diğerleri; "Bizim biraz daha işimiz var, 1-2 saat sonra çıkarız" dediler. Daha önce Riyadh'a gelmiş olan arkadaşımızın kullandığı kiralık Chevrolet ile altını üstüne getirmeye başladık sokaklarını. Oysa; erken gidip önceki gecenin intikamını alacağım diye için için nasıl da sevindirik olmuştum. Meğerse; en az benim kadar Fransız uyruklu imiş arabayı kullanan arkadaş da Riyadh sokaklarına karşı. Her ne hal ise; sora sora Bağdat da bulunurmuş bizim otelde. Kırmızı ışıkta durduğumuzda yandaki arabanın pencereden sarkmış şöförüne sordum ama sanki adam da Fransız, ellerimle uçak işareti felan yapıyorum anlasın diye ama adamda tık yok. Sadece gözlerini görebildiğim yanında oturan kadın güzel ingilizcesi ile "Biz de oraya gidiyoruz, izleyin" deyince şaştım kaldım. "Kim ikinci sınıf vatandaş, kim birinci sınıf vatandaş ya Baci ?". Lakin, nasıl acayip araba kullanıyorlar, anladımsa Arap olayım ben bu Arap şöförlerini. Havaalanı yoluna gelince kaybettik önümüzdeki arabayı, olsun varsın, nasılsa otel havaalanı yakınlarında. "Şu ışıklı yer olsa gerek !" diye bir caddeye daldık ama vara vara bir uçak hangarına vardık ! Derhal bir U dönüşü, "Aaa, bu bizim otel değil mi ?". Anladımsa Arap olayım ..! Otelin girişinde bizden 1-2 saat daha fazla çalışan arkadaşlar kahve içmeye davet edince kutsal topraklarda dualarımın derhal kabul edildiğini anlamış oldum ve "Resep Birader, oda anahtarından önce ayna ne tarafta bir söyle kurban, şu yüzüme bir bakayım !"

Devrisi akşam ilk hedef havaalanı yolunu doğru düzgün bulabilmek. "Çok kolay Abi, Kral Abdul Aziz Road'un sular seller akan köprüye eriştiği noktadan sağa sapıyoruz, Exit 13-B sapağından önce sağa, sonra sola !" diye bellemişim, hiç kurtuluşu yok. Birinci işlemi başarı ile tamamladıktan sonra direksiyondaki arkadaş; "Kim dedi Exit 13-B yi ?" diye sormaz mı ? "Falanca, filanca söyledi ya !" diyorum, "Yok canım, o nereden bilecek, sallamıştır sağı solu !" dedi, gazladık dümdüz, ver elini Ceddah yolu ..!
- "İleride, Makkah yoluna sapabilir miyiz ?" diye sordum yavaşça,
"Otel, o yolda değil ki, ne alaka !" dedi,
- "Hani diyorum, bari bizim arkadaşlara Hac ziyaretimizi yaptık da ondan biraz geciktik derdik hiç olmazsa, hıı ?"

Yaptık bir U dönüşü ilerden, gerisin geri gelip Exit 13-A'ya saptık sağdan. İlle de sağa sapma takıntısı olduğunu devrisi sabah anladım ama iş işten geçmişti, arkamızdan gelen grup çoktan yatmadan önceki sütlerini içmişti ki biz göremedik onları otelin girişinde. Otel önündeki adamın bizi her zaman park ettiğimiz sol cenah yerine sağdaki park yerine çark ettirmesine de pek kıllanmadık gece gece. Sabahleyin bu durumda otoparkdan çıkıp sola dönmemiz gerektiğinden önce her zamanki otoparkımıza dikey geçiş yaptık, orada bir tur atıp her zaman olduğu gibi otoparkdan sağa dönerek çıktık. "Maaşallah" dediğini duyar gibiyim.

Ya Habib-i Cem Al-Edi, beni sorarsan maaşallah iyiyim, merak etme, elemterefiş, kem gözlere şiş, Riyadh ortam mafiş, öğle yemekleri ayva ( Rejim yapıyorsun diye sana getirmiyorum ). Akşama kalmadan bu nameyi otelin postasına yetiştirmem gerek. Tek korkum, bu Arab ellerinde taksi bulabilecek miyim acaba ? ... Yok canım... Kem, küm, ehe, şey... Yani... Arkadaş, bundan kelli arabayı bensiz kullanmak istediğini söyledi de...

"Bu Arab diyarında anlatacaklarımla incir çekirdeği dolmaz, benden de Riyadh sokaklarında yardımcı şöför olmaz !"... mış...

anıklaH ellahaM malaS elmüC liB

Name-ül Arabi diye selamı sağdan çarklı yazdım, okuyamazsan yazının arka tarafına geçebilirsin...

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  ASRIN FELÂKETİ: AIDS

İnsanın en kıymetli varlığının sağlık olduğunu söyler dururuz ama sağlığımız için fazlaca bir şey yapmayız. Hatta onu bozan şeylerden kaçınmayız bile... İçki ve sigara içer, geleceğimizi karartırız. Hatta işi uyuşturucu kullanmaya kadar vardıran aklıevveller de yok değil. Demek ki sağlığın ehemmiyetini hakkıyla kavrayabilmiş değiliz.

İnsanoğlu hastalıklara çare buldukça adı sanı bilinmeyen yeni hastalıklar türemektedir. Bunlar insanları imtihan etmek için birer vesile kabul edilebilir. Bazen de düzgün yaşamamanın cezası… Sonuçta hastalıklar her geçen gün artıyor, yenileri ekleniyor.

Bundan yirmi beş yıl evveline giderseniz o zamanlar AIDS diye bir hastalığın olmadığını görürsünüz. Hiç yoktan bir hastalık daha girdi hayatımıza. Öyle bir hastalık ki tedavisi yok. Bu hastalığa yakalananlar her geçen gün biraz daha eriyor ve ölüme yaklaşıyor.

AIDS, 'Acquired Immuno Deficiency Syndrome' kelimelerinin kısaltması olarak ortaya çıkmış ve 'Edinilmiş Yetersiz Bağışıklık Sistemi Sendromu' olarak Türkçeye çevrilmiştir. AIDS ilk olarak 1981 yılında ABD'de tespit edilmiştir. Dünyada her gün yaklaşık 16.000 insan bu virüsü kapıyor; sayı her geçen gün katlanıyor.

Türkiye'de ilk AIDS vakası 1985 yılında görüldü. Aynı yıl bir de taşıyıcı tespit edildi. Sonraki her yıl taşıyıcı ve AIDS vakalarının sayısı giderek arttı. Sağlık Bakanlığı'nın Aralık 2001 verilerine göre ülkemizde 1325 HIV/AIDS vakası vardır. Bunların 404'ü AIDS basamağına ulaşmıştır; 921 kişiyse taşıyıcıdır. Ancak özellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda kişilerin sağlık kurumlarına başvurmamaları ve kayıt sisteminin yeterli olmaması, bu sayının gerçekleri yansıtmadığını düşündürüyor. Yani bu sayının istatistiklerin çok daha üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.

AIDS hastalığı sıradan bir rahatsızlık olmadığı için vücudu allak bullak eder. Hastalığın belirtileri konusunda bu alandaki uzman doktorlar şunları söylüyorlar: Fiziksel ve zihinsel aktiviteleri etkileyen, sebebi açıklanamayan aşırı yorgunluk, zayıflama ya da diyet gibi herhangi bir aktivite söz konusu olmadan iki aydan kısa bir sürede 7-10 kilo kaybı, birkaç haftanın sonunda ateşin açıklanamayacak bir şekilde 39 derecenin üstüne çıkması, uyku sırasında kişinin üstünü sırılsıklam edecek derecede terleme, sebebi bilinmeyen bir şekilde vücuttaki salgı bezlerinin kabarması(Özellikle boğazda, boyunda ve koltuk altında bulunan lenf bezlerinin kabararak en geniş halini alması), dilin üzerinde ve ağız içinde beyaz noktalar ya da lekelerin oluşması, ısrarla devam eden ishal, herhangi bir solunum enfeksiyonuyla meydana gelen ve çok uzun süren kuru öksürük, özellikle öksürükle birlikte oluşan nefes darlığı, deri üstünde ya da altında oluşan kat kat ya da yükselen bir şekilde leke ve şişliklerin meydana gelmesi… Bu belirtiler sizin AIDS olduğunuz anlamına gelmeyebilir. Bunun gibi belirtileri gördüğünüzde moralinizi bozmayın, fakat doktora başvurmayı da ihmal etmeyin.

Uzmanlara göre AIDS şu yollarla bulaşabilir: Kanında HIV taşıyan kişiyle cinsel ilişkide ( vajinal, anal veya oral ) bulunmakla HIV bulaşabilir. HIV / AIDS'li kişinin kan, kan ürünleri, doku veya organlarının nakliyle başkalarına geçebilir. AIDS'li anneden gebeliği süresince veya doğum esnasında bebeğe HIV geçebilmektedir. Daha az oranda olmakla beraber annenin bebeği emzirmesiyle ( anne sütüyle ) bebeğe HIV bulaşabilir.

Toplumumuzda bu hastalığa yakalanan kişiler genellikle dışlanmaktadır. Bazıları virüs bulaşır diye bu kişilerin elini bile sıkmamaktadır. Bu yanlış bir kanaattir. El sıkışma, yanaktan yanağa öpüşme, kucaklaşma, başkasının giysisini giyme ile, tükürük, gözyaşı, ter, öksürük, aksırıkla AIDS bulaşmaz. Yiyeceklerle, aynı tabak, çatal, kaşık, bardak, aynı tuvalet ve banyoyu kullanma, telefon ve benzerlerini kullanmakla HIV bulaşmamaktadır. Toplu taşıma araçlarında olduğu gibi, ortak ve kalabalık mekânlarda bulunmakla da HIV / AIDS bulaşmaz. Sivrisinek ve her türlü böceğin sokmasıyla da HIV in bulaşmadığı kanıtlanmıştır.

İnsanlar helal dairesinde yaşasalar büyük oranda bu hastalığın şerrinden korunurlar. Çünkü bu hastalığın asıl kaynağı cinsel tercihlerdir. Tek eşliliği ve helal dairesini reddedenler böyle bir musibete duçar olmaktadır. Gerçi bir kısım çocuğa kanla bulaşsa da bunlar istisnadır. Umarım sağlıklı insanlar bu hastalığın pençesinde kıvrılan ve ölümü bekleyenlerin ibret dolu hayatından üzerlerine düşen payı alırlar. O insanlar da bizim insanlarımız… Onları da kucaklıyoruz. Onların acılarıyla da dertleniyoruz. Fakat yapacak fazla bir şey olmadığı için eylemsiz kalakalıyoruz. Bu hastalığa çare bulunması en büyük temennimizdir. Fakat bunun çaresi bulunduğunda belki de başka bir çaresiz hastalık peyda olacaktır. Çünkü hayat imtihan demektir. Ne mutlu imtihanı hakkıyla verip selamete erenlere!...

M.Nihat Malkoç
mnihatmalkoc@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotoğraf : Servet Yaylı

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.563 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Çiçek ile Söğüdün Aşkı

"gideceğiz buralardan
yeni bir doğuma adanırken şehir"

gün batımına sakladığımız sevişmeler
hep gövdemizde yaslanıp duran
utangaç genç kızların yüzleri
ve konuşamadıkları onca vakit
değişecekler sensiz bensiz

anlatamayacaklar seni, beni
hüzün gah bir eserin en orta yerinde
kemanın yaylarında titretecekler bizi

ölüm dediklerinde tek
yalnızlık üşüşmeyecek akıllarına
onlar hep bütün diyecekler

sonbahar fışkırdığında gök kubbemizden
daha ilk kasırgasında kasımın
damlalar narince süzülürken pencerelerinden
kuşlar ürpermeden vuracaklar camlarını
konuşacaklar

çakıl taşlarını toplayacak deniz
kumsallar çıplak kalacak
yeşilinde ellerim diye sarıldığın dallarım
elbet kuruyacaklar

yan yana yürüdüğümüz
bütün tozlu patikalarımızı
ıslaklığı ile saracak bulut
ne öldü diyecekler, ne dirildi

hep bahara saklayacaklar umutlarını
ve tekrar ölüm geldiğinde başımıza
yeşil saracaklar tabutlarımızı

Gülcan Talay

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Teknolojik ürünlerle ilgili fiyat araştırmalar yapmayı sevenlerden misiniz? Hani bazen teknosa ve benzeri mağazalara girip, herhangi bir ihtiyacınız olmadığı halde şöyle bir dolaşıp, insert'ü de elinizi alıp hımmm! diyenlerdenmisiniz? http://www.4indirim.com/ kısayoluna girip, abone olarak, günlük dört doz seviyesinde ürün ve fiyat bilgisini e-posta adresinize gönderilmesini sağlayabilirsiniz. Her sabah mesaiye başlamadan önce iyi hımmm'lamalar.

Bu da günlük fallarınızı okuyabileceğiniz ve abone olduğunuzda güncel bilgileri size gönderen bir fal sitesi. http://www.muneccim.com/ Tabiki sadece yıldız falı değil karakter tahlilleri, rüya yorumları, renk uyumları ve bir çok manevi destek malzemelerine bu web sayfasında bulabilirsiniz.

Günlük uygulamalarla ilgili bir diğer çalışma ise günlük haberler http://www.internethaber.com/ web sayfasında günlük derleme haberleri ve yorumları bulabilirsiniz. Belki birebir günlük gazete okumanın zevkini vermeyecektir ama yine de her türlü haberi aynı anda ve hızlı şekilde bulabilmeniz için uygun bir web sayfası.

Günlük bir çok şeyi takip ederken televizyonları takip etmemek olur mu? Tabi ki olmaz. http://www.tv7.gen.tr/ Bu web sayfasında ise tüm televizyonların yayın akışlarıyla ilgili detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. Diziler, filmler gibi konu başlıklarını bulunması ve benzer programların bir arada takip edilebiliyor olması büyük avantaj.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061201.asp
ISSN: 1303-8923
1 Aralık 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com