|
|
|
13 Aralık 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Geç oldu!.. | Merhabalar,
İşlerin yoğunluğu nedeniyle bugün bana zaman kalmadı. Dün mesaj gönderip acımızı paylaşan tüm dostlara teşekkür ederim. Birşeyler karalayamadım ama pikabımıza bir şarkı koymadan da gitmek istemedim. O muhteşem sesiyle Sarah Brightman, Time to say Goodbye diyor. Yarın görüşmek üzere esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
Yıldız Toplayıcısı Bilgecan
Starcollector yıldız toplayıcısı bilgecan bu gece samanyolu’da uyumama izin verdi. Şu an 7 ateş parçası çember oluşturdu etrafımda ve ben evrenin bu gece karanlığı dedikleri dipsiz boşluğuna bağdaş kurmuş oturuyorum. Çok rahat burası. Yumuşacık pufidik bir yastığa oturmuş gibiyim ve burnumda vanilya aromalı harika bir tütsü kokusu var. Samanyolu’na sonsuz sevgimle teşekkür ediyorum beni konuk olarak kabul ettiği için. Nameste... nameste... nameste... huzur dolu burası. Keşke birazını ceplerime doldurup eve götürebilsem. şimdi buranın ve anın tadını çıkarmalıyım.
Kocaman mumlar gibi etrafımı saran bu güzel ateşler arasında otururken çok özel hissediyorum kendimi. Düşünce yok zihnimde. Bedenim sadece bir araç. Kocaman meşaleler cıvıl cıvıl etrafımda. Hani bir yokuştan zıplayınca hop eder ya yürek, öyle ama bir o kadar da muhteşem duygu var içimde. Kalbim heyecanla atıyor. Bu mükemmel manzara karşısında durmadığına şaşıyorum zaten. Uyumam gerek ama şimdi. Yıldız toplayıcısı izin verdi burada uyumama. Anne karnındaki cenin gibi sağ yanıma kıvrıldım. Gözlerimi kapamak, bu güzel ötesi görüntüden mahrum kalmak istemiyorum ama Burakcan kardeş’in dediğini yapacağım. Sol avucumu açıp sağ elimin parmaklarını üzerinde dolaştıracağım gözlerim kapalıyken. “iste his bu” demişti dostcan. “özüm” dedi bana bu gece. “özüm”... bedenimdeki tüm kaslar giderek gevşiyor. Anlaşılan yine çıkacağım bu emanetten bir süreliğine. Alex’in de burada olmasını çok isterdim. Çok şey kaçırıyor. Olsun, onu düsünürsem yanımda olur o da. Bir düşünce kadar uzak. Özgecan’ı çok seviyorum. Kendycan yaptı o beni ve ben Kendycan olduktan sonra buldum gerçek benliğimi. Uyku... ah!... gereklilikler... sınırlar... malumlar... Burakcan’ın dediği gibi “dünyalık işler...”. bügün yatağımın başucuna tam 6 tane minik melek astık gürcan kardeşle. Müzik aleti çalacaklar bana uyurken. Burak dost ne mi söylemişti. Uyumak ve unutmak. Kötü olan herşeyi! iyiler hayal, hayaller gerçeğimizdir! Ve biz deli değiliz. Yoksa deli miyiz? Hah... gülümsetti bu ikilem. Yok yok yok, düsünce yok buraya kafamı boşaltmaya geldim. Yıldız kardeşlerimi sıkmaya değil. Gün doğumunda bile parlayabilecek kadar çok ayesleri var. Uyandığımda ne olacak peki. Sönecek misiniz? İyi. Onlar hep burada. Güneş ana’nın ışınları etkilediği için yok gibiler. Bunu öğrendiğim iyi oldu. Pat diye... dünyaya çakılmak istemezdim. Hey, aranızda bizim evin oradan gözüken 3 paralel yıldızı tanıyan var mi? Tamam, adını da sonra öğrenirim onların. Gözlerimi kapamalıyım. Brahma baba ve lila renkler... sonsuz huzur. Sınırsızlık...
Yıldız toplayıcısı beni sabah düşmemem için sepetine koyup yatağıma bıraktı. İyi uykular herkese. Nameste... sonsuz, uçsuz sevgimle...
Gül Çakır gulcakir9@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
|
|
Barış Güvercini : Banu Kurtis Chouard IKEBANA'NIN TARİHÇESİ -2 |
|
M.S. 600'de Çin'e gönderilen ilk Japon elçisi ONO-NO-IMOKO, ülkesine geri döndükten sonra Kyoto şehri yakınlarında bir göl kıyısındaki evine çekilerek, Çin'deyken öğrendiği adak çiçeklerini geliştirmeye koyuldu. Tanrının, çiçekleri güzellikleriyle madde ile ruh, doğa ile insan arasında uyum sağlamak için yarattığından emindi. IKE-NO-BO adını verdiği sakin evinde, yaşamının kalan bölümünü bu sanatı yaymaya, ağaçlara ve çiçeklere biçim vermenin insanlara huzur ve barış getireceğine olan inancını başkalarına da yayıp öğretmeye ayırdı. Böylece, Ono-No-Imoko'ya öğrencilerinin yaşamları içinde geçirdikleri IKE-NO-BO adlı ev, Ikebana'nın en ünlü merkezi oldu ve Japon çiçekçiliğinin en eski okuluna da "IKENOBO" adını verdi.
795-1185
Bu dönemde Ikebana'nın, esas olarak dinsel karakterini korumakla birlikte, bir sanat dalı olarak da ilgi görmeye başladığını, imparatorun sarayına ve soylu konaklarına süs unsuru olarak girdiğini görüyoruz. Çiçek düzenleme sanatının ilk kuralları yine bu dönemde konmuş, kompozisyonları belirli kurallara uyarak tekrarlama ve geliştirme tekniği, yine bu dönemde şekillenmeye başlamıştır.
1185-1333
Japonya'nın askerler tarafından yönetildiği bu dönemde ünlü üstat KAMAKURA, ülkede gittikçe yayılmakta olan Zen sanatlarının da etkisiyle, günlük uğraşıların insanı doğadan koparmamasının, hatta insanın günlük uğraşılarının üstesinden gelebilecek karakter gücünü ve ruh sağlığını koruyup geliştirebilmesinin çaresini de Ikebana'da buluyordu. İnsanın kendisiyle ve çevresi ile barışık olabilmesi için gereksiz çırpınmalardan uzak, asude yaşaması gerektiğini savunan Zen felsefesi, Ikebana'yı da derinden etkiledi; daha sade ve daha ufak aranjmanlar sayesinde çiçek düzenleme sanatı, ev süslemede daha büyük bir önem kazandı.
1358-1408
Çiçek düzenleme sanatının büyük üstatlarından biri olan General Asikaga Yosimitsu, Kinkaku-ji tapınağının hemen yanında düzenlediği Ikebana sergileriyle, bu sanat dalının yaygınlaşmasını hızlandırdı. Bu sergilerden sonra, Ikebana halk tarafından da benimsenerek hızla yayıldı; halk sanatçıları da sürekli olarak Ikebana sergileri düzenlemeye başladı.
1445-1470
Ikebana çiçek düzenlemesi klasik halk sanatları arasında yer almaya başlarken, IKE-NO-BO Okulu da, "RIKKA ÜSLUBU" adı altında teknik kuralları resmîleştirdi. 1470'de, altından bir vazo içinde Rikka üslubunu sergileyerek, Ikebana'yı Japon sanat tarihine mâletti.
1581
Sanatının doruğunda bulunan üstat Sen-No-Rikyu, bir yandan Japonlar'ın geleneksel çay merasimleri için, üslubundaki sadelikle dikkati çeken "CHABANA" kompozisyonunu geliştirirken, bir yandan da halkın çiçek düzenleme sanatına olan ilgisini daha da arttıran "NAGEIRE" üslubunu yarattı.
1599
Kyoto şehrinde ilk kez yüz Ikebana aranjmanından oluşan bir sergi düzenlendi
1629
Japon İmparatoru Ojo Mizino-o, Ikenobo Okulu'nun başkanı Senko'ya, her yıl bir ulusal Ikebana sergisi düzenleme yetkisi verdi. Bu sergi günümüzde de her sonbahar mevsiminde düzenlenir. Daha önceleri imtiyazlı sınıflara özgü olan Ikebana, artık tüm Japonya'da bütün halk tabakalarına yayıldı.
1693
Japonya'nın o zamanki başkenti Nara'da, büyük Buda heykelinin önüne konulan iki metre boyundaki bir vazo
içine, oniki metre yüksekliğinde bir Rikka düzenlemesi yerleştirildi.
1780
Rikka üslubu sadeleştirilerek, "SEIKA" diye adlandırılan yeni bir düzenleme üslubu yaratıldı. Bu devirde Ikebana,
erkeklerin tekelinden çıkıp her kadının ulusal ve resmi görevleri arasında yer almaya başladı.
1899
Ikebana üstatlarından Ohara, kendi adını verdiği okulunda, onbeş yüzyıllık Ikebana tarihinde ilk kez batıdan getirilen çiçek türlerine de düzenlemelerinde yer vererek, "MORIBANA" adını koyduğu yeni bir üslup daha oluşturdu.
Japon limanlarının Amerikan ve Avrupa gemileri ile ticaretine yeniden açılmasını sağlamak üzere Japonya'ya giden Amerikalı Kaptan PERRY, Ikebena'yı ilk kez Japonya'nın dışına çıkardı.
1928
Sogetsu Okulu üstatlarından Sofu Tesigara, ilk sergisini açtı ve radyoda ilk kez Ikebana dersleri vermeye başladı.
1946 Ohara Okulu, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi onuruna Ikebana çalışmalarını tekrardan başlattı.
1956 Amerikalı üstatlardan Ellen G. Allen, Ikebana'ya uluslararası bir nitelik kazandırdı.
1966 Japonya dışındaki okulların sayısı beşyüzü buldu.
Banu Kurtis Chouard
Redaksiyon : Ferda Önler
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir |
Sokak Çocuğu Olmalıydık
Adına yaraştırdıklarım başka
Ki hala oyunun en güzel yerinde neden hava kararır
Ya da neden her zaman gidilen konuk evlerinde dönmeye yakın tatlılaşmıştır sohbet anlayamamışımdır..
Defalarca dilenmemiş dileklerim oldu
Yalan söyledim
Sanki içimde çok değerli dileklerim varmış gibi
Gözlerimi kapattım
Üfledim
...
Hala bir başka yaştır ama özlemini çektiğim
Yirmilerden uzak
On sekizlerden farklı
Otuzlara varamamış
Kırkları tasavvurda zorlanan
...
Omzumdakilere yakışmadı takvim
Ağustosu bu yüzden hiç yakın bulmadım
Rakamlara uğursuz münasebetsizlikler yüklemem lakin
On iki başka
On iki
...
Kapının önünde oynayan çocukları izledim bir süre.. Şark hala sevimli, hala diretken güzelliklerde.. Sonra kardeşimi düşündüm. biz, çok kızardık kapı önü oyunları için izin talebinde dahi bulunmasına. gereksizdi bu, saçmalıktı.. Hatta daha ileri gider, komik yakıştırmalar yapardık: Sokak çocuğu musun sen?..
Oysa nasıl yanlışmış.. Babam ve annem ne düşünüyor bilmiyorum. Ama ben içim ezilerek hatalıyız diyorum.. Vakitler hızla kovalıyor. Hava kararmadan eve dönmeliyim telaşını çok başka dertlere bırakıyor. Gidilen, ziyaret edilen konuk evlerinin ilk saatler ketumluğu değil artık bizi sıkan..
İzin verin
Hala, kapı önü oyunlarında sizden izin isteyenleriniz varsa, mani olmayın ne olur. Bırakın, otlardan yemekler pişirsinler, saklambaç oynasınlar..
Kapının önündeki çocukları seyrettim. İçimde ait olduklarımın mesafe miktarını hiç düşünmedim. Yoksa daha artacaktı acım. Daha tek kişilik olacaktı bu yalnızlık telaşım.. Oyun oynamamıştım.. Sonra o saltanatın var olması için çaba da harcamadım. Ben hiç sokak çocuğu olmamıştım. Kardeşim de... Ne vardı ayaklarım diğer çocuklar kadar toza bulansaydı. Ne kaybederdim, ne kaybederdik...
Şimdi, yıllar sonra birkaç dakikalık kısa molalarımda camın gerisine gizlediğim hüznümle çocukları seyrediyorum. İçimde bir burukluk.. Defalarca gelecek için sözler veriyorum. Bu, insan olmanın aciz sığınmalarından öte değil. Hep sözler, verilenler...
Birazdan telofana gidiyor elim..
"Ben artık büyüdüm bana şöyle deme yahu" diyen kalın sese aldırmadan
Kuşum, bugün sokak çocuğu olabilirsin izin verdim, dedim
Güldü
Anladı
Ve hayata yeni ben de varım diyen çatallı sesi cevapladı
Nerede abla, yetiştirilecek ödevlerim var...
Hala yetiştirilmesi gereken tanımlaması olmayanlarınız varsa yaşantınızda bir yerde sokakta oynasınlar. Yıllar sonra izin veriyorum dediğinizde neredeee demesinler diye..
Sokaktaki çocuklara baktım camın buğulu gerisinden. Soğudu kahvem. İçim burkuldu. Sonra dolmuştu mola vaktim, yeniden derse devam ettim...
Sarahatun Demir sarahatun@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : Semih Bulgur UMULMAZ Kİ! |
|
Bankada, gişe işlemleri butonuna basarken, gözlerimiz kesişti, ellerimiz birleşti. İki yabancı eş zamanlı olarak uzatmıştık parmaklarımızı… Pamuk ellere temas ettiğim gibi, elektriğinde ötesinde yıldırım gibi bir çarpılışla çarpıldım. Zaman durmuştu, etrafımızdaki herkes dona kalmıştı, sanki yalnızca biz vardık bankanın cilalı mermer salonunda.
Öyle güzel, öyle derin ve kapkara gözleri vardı ki. Öyle genç ama öyle yaşamış bakıyorlardı ki. O kara gözler o dalgalı siyah saçlar hayatımın en renkli anlarını yaşatmıştı bana… Siyah par düsesiyle arkasındaki beyaz duvarda, sanki bir mürekkep damlasıydı. Öyle masum, öyle bilge, öyle çarpıcıydı ki duruşu…
Ben onun derinlerine böyle dalmış gitmişken, gözüm dijital göstergeye takıldı. Benim gişe sıram çoktan geçmişti. Bende tekrar numara alıp bekleme bölgesindeki koltuklardan birine oturdum. Ama aklım fikrim ondaydı. Aradan bir iki dakika geçmişti ki, birden arkasını döndü ve yavaş adımlarla gelip yanıma oturdu. Yanım da bir sürü boş koltuk varken gelip benim yanıma oturmuştu. Kalbim pır pır atıyor biraz mutluluk, biraz heyecan biraz da korkuyla her yanım titriyordu.
Biraz sonra O da bana kaçamak bakışlar atmaya başladı. Artık onun da gönlünün olduğu kesindi. Ona açılmak için kesin kararımı vermiş bir bahane bulmaya çalışıyordum.
Hemen, çantamdan yanımdan hiç ayırmadığım resim defterimi ve kalemlerimi çıkartıp onu profilden çizmeye başladım. Defteri sağa sola çekiştirip ona göstermeye çalışıyordum. Biraz sonra fark etti resmini çizdiğimi. Hafif utangaç bir tebessüm ile "O benim resmim mi, ben o kadar güzel miyim?" diye sordu. Bende "Daha güzelsiniz, belki heyecandan tam olarak yansıtamadım" dedim.
"Ressam mısınız? diye sordu. "Sanırım" dedim. "İşte periler geldi mi yazar çizerim" diye ekledim. İyice cesaretlenmiştim artık. "Aslında çok güzel bir yüzünüz var sizi önden daha detaylı çizmek isterdim, şu karşıda bir çay içebilir miyiz? dedim. "Tabi neden olmasın" dedi.
Bankadaki işlemlerimizi bitirdik ve bankanın hemen karşısındaki kafeye doğru yürümeye başladık. Tabi ben yere basmadan yürüyordum, bulutların da üstünde… Ama ona mutluluğumu belli etmiyor en karizmatik ve en ciddi pozlarımı takınıyordum.
Birkaç dakika sonra kafedeydik. O hep önüne bakıyor bende sürekli onu izliyordum. Sonra çaylarımız geldi. Çaylardan ilk yudumları alırken, ben telli duvaklı hayallere dalmıştım bile… Hayalimde ona doğru koşuyordum. Küçük yemyeşil bir tepenin üzerinde, bembeyaz bir gelinlik ile bir kuğu gibi duruyor, bana el sallıyordu. Elinde sallanan bir kağıt gördüm, yakınlaştığımda para olduğunu anladım. Yanına vardığımda, parayı diliyle yalayıp anlına yapıştırdı. Buda nerden çıktı, Yalan mıydı, tuhaf mıydı, rüya mıydı, kabus muydu ? derken…….
Onun sesiyle irkilip uyandım hayalimden…
"50 YTL" dedi. "Ne 50 si" dedim. "Saati 50 YTL karşıda bir otel var, sabaha kadar istersen 150 YTL" dedi. Gözlerimi kısmış ona bakıyor ve içimden, olanı anlamak için anlamsız sorular soruyordum. En sonunda bende ona sordum "Peki bir ömür kaç para?"
Semih Bulgur www.semihbulgur.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç FIRTINA VADİSİ'NDE DOĞAYLA KUCAKLAŞMAK!... |
|
Geçenlerde(11 Kasım 2006 Cumartesi) bir grup arkadaşla birlikte tebdil-i mekânda ferahlık vardır deyip Trabzon'dan yola çıktık. Hedefimiz il sınırlarını aşıp Rize iline bağlı dünyaca ünlü bir turizm beldesi olan Ayder'e varmaktı. Minibüse atladığımız gibi Yomra, Arsin, Araklı Sürmene, Of derken kendimizi Rize il sınırında bulduk. Rize'nin bir kısım ilçelerini ve merkezini geçip Çamlıhemşin'e doğru yöneldik. Artık Fırtına Vadisi olarak ünlenen meşhur bir vadiden yukarıya doğru ilerliyorduk.
Eskiden beri Fırtına Vadisi der dururlardı. Buraya elektrik santrali kurulması gündeme gelince söz konusu vadi çok konuşulmuştu. Gidip görmediğim için fazlaca yorum yapamıyordum. Bu vadiyi gezip görünce ben de bir kanaat sahibi oldum. Artık bu konuda benim de bir fikrim vardır. Her şeyden evvel bütün samimiyetimle söyleyeyim ki bu eşsiz tabiat tablosuna hayran kaldım. O kadar doğal ve çekici bir manzara ki kendinizi buradan koparamıyorsunuz. Bu muhteşem manzaradan ayrılmak isteseniz de ayaklarını sanki sizi geri çekiyor. Burada kendinizi toprağa ait ve yakın hissediyorsunuz.
Fırtına Vadisi sadece tabiat güzellikleriyle değil, aynı zamanda tarihi dokusunun bakirliğiyle de dünyanın önde gelen alternatif turizm alanlarından biri olma özelliğini taşıyor. Bu vadiye yolu düşenler kendilerini etrafın büyüsüne kaptırmaktan kurtulamıyorlar. Vadinin yeşilliği ve derelerin şırıltısı onların ruhunu çepeçevre kuşatıyor. Burada "yağmur, kar, güneş, rüzgâr, bulutlar, sis" birbirinin kardeşidir.
Kaçkar Dağları'nın kuzey eteklerinde yer alan Fırtına Vadisi çok dik yamaçlara sahiptir. Öyle ki gökyüzünü görebilmek için başınızı iyice kaldırıp bakmanız gerekecektir; aksi halde göremezsiniz. Burada bulutlara, birbirinden alımlı şelalelere ve görkemli ağaçlara sevdalanmamak mümkün değildir.
Fırtına Vadisi sanki bulutlarla ve sislerle nikâhlıdır. Sisler bulvarına dönüşür bahar, yaz, kış demeden… Ne zaman yağmur yağacağı hiç belli olmaz burada… Her an sırılsıklam olabilirsiniz. Bunun için daima hazırlıklı olmalısınız. Fakat bu tabiat harikasının manzarası içerisinde ıpıslak bir insan silueti olmak bahtiyarlıktır.
Bu vadide doğallık adına yok yoktur. Vadi, 537 odunsu bitki, 109 kuş, 23 memeli, 21 sürüngen türüne ev sahipliği yapar. Bu haliyle düzenli bir botanik bahçesini yahut hayvanat bahçesini andırır. Lakin bunun ilelebet böyle devam edeceği garantisini veremeyiz. Zira devlet yetkilileri bu güzelim vadiye göz dikmiştir.
Doğu Karadeniz bölgesi, Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD) ve BirdLife International tarafından ülkemizin 100 önemli kuş alanından biri olarak da ilan edilmiş olan vadi üzerinde hidroelektrik santraller kurmayı planlayan yetkili merciler halktan ve sivil toplum kuruluşlarından şiddetli tepki görünce geri adım atmak zorunda kalmışlardır. Şimdilik vadi halkın kontrolündedir.
Kaçkar Dağları Milli Park sahasında 11 Köy ve 44 Yayla bulunmaktadır. Buradaki insanlar doğal bir hayat yaşamaktadır. Temiz havanın, buz gibi kaynak sularının ve yemyeşil ormanların sefasını sürmektedirler; kaliteli bir hayat yaşamaktadırlar.
Dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan bir kısım bitkiler burada görülmüştür. Bu vadinin nefes kesen ve insanı büyüleyen bir güzelliği vardır. Vadi boyunca ilerlerken karşınıza onlarca şelale çıkar. Onların doğal musikisinde ruhunuzu dinlendirirsiniz, huzura yelken açarsınız. Yaşamanın bir nimet olduğunu burada daha iyi anlarsınız.
Fırtına Vadisi boyunca akan coşkun dere üzerinde onlarca kemer köprü bulunmaktadır. Derelerin altından akan berrak sular gözümüzü ve gönlümüzü rahatlatmakta, ruhumuzu sükûna erdirmektedir. Bu süslü kemerli köprüler Osmanlı'yı hatırlatmaktadır bize… Bu köprüler vadinin doğal atmosferiyle güzel bir bütünlük oluşturuyor. Bu vadi dünyanın ender bakir alanlarından birisidir. Burası 'bal ormanları' diye de anılır. Zira arılar meşhur Ayder balını bu bölgedeki bitki örtüsünden elde etmektedir. Buradan elde edilen bal şifa kaynağıdır. Çok sınırlı miktarda üretilmektedir.
Fırtına Vadisi'nin gerçekten muhteşem bir doğası vardır. Dereyi takip eden bir yoldan kıvrıla kıvrıla yükseliyorsunuz. Dar ve derin bir vadi içinde akan bir dere sizi dinlendiriyor. Yılda 250 gün ve 2400 metreküp yağışla Türkiye'nin en fazla yağış alan bölgesidir burası… Burada kartpostallarda görüp hayran kaldığınız el değmemiş, yağmalanmamış ormanlarla ve manzarayla baş başa kalabilirsiniz. Bir günde dört mevsimi yaşamak istiyorsanız Fırtına Vadisi ve Ayder sizin için biçilmiş kaftandır.
Bizde tatil denilince aklımıza genelde deniz, kum ve güneş gelmektedir. Bunun için gidilecek yerler de bellidir. Antalya ve diğer güney şehirleri… Oysa Türkiye buna saplanıp kalmamalıdır. Dağ ve yayla turizmi geliştirilmelidir. Bu hususta Karadeniz yaylaları bakir alanlardır. Özellikle Uzungöl ve Ayder bambaşka bir kıymet unsurudur. Bunları görmezlikten gelip köreltmeyelim. Bir tabiat harikası olan Fırtına Vadisi üzerine elektrik santrali yapmayı aklımızdan bile geçirmeyelim. Çünkü bu gibi yerler bırakın Türkiye'yi, dünyada bile yoktur. Fırtına Vadisi'nin ve Ayder'in emsalini İsviçre'de bile bulamazsınız. Şahsen gittim, gördüm, sevdim. Siz de gidin, görün… İnanıyorum ki siz de seveceksiniz. Sevmek ne kelime bayılacaksınız. Fırtına Vadisi ve Ayder bir sevgili misali kollarını açmış sizi bekliyor.
M.Nihat Malkoç mnihatmalkoc@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
|
ODİ ye bir ev lazım
7 ay önce sahiplendirdiğim güzel ODİ...
Evde el bebek, gül bebek bakılan ODİ,
Melek huylu, akıllı,uslu güzeller güzeli ODİ;
annesi hamile kalmış, doktoru kesinlikle evde hayvan beslenmemesi gerektiğni , düşük ihtimali olduğunu söylemiş.
Annesi parazit haplarını verdiklerini, tüm dünyada hamile veya çocuklu ailelerin köpekleriyle yaşadığını söylemiş ama aklı karışmış,
ODİ terkedildi,
ODİ kaldığı pansiyonda hep ağladı, evini, ailesini, yatağını özledi,ağladı ağladı., umutla onu almalarını bekledi,.
Annesi telefonda ağladı, ben ağladım , herkes ağladı...
ODİ ye bir ev lazım , onu terketmeyecek, evde sevgiyle bakacak , onun ağlatmayacak bir AİLE lazım,
lütfen yardım edin...
irtibat Ayşe Doğancı
doganci@superonline.com
0 532 391 87 54
<#><#><#><#><#><#><#>
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 7.563 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
SEVİYORUM SENİ
Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi
geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz
Telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi.
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan bir şeyler gibi
seviyorum seni "Yaşıyoruz çok şükür!" der gibi.
NÂZIM HİKMET
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Cevapsız soru kalmayacak sloganıyla yola çıkan cevapla isimli bir web sayfası var. Öncelikle bir soruya cevap vererek işe başlıyorsunuz. Verdiğiniz her cevap karşılığında size bir soru sorma hakkı veriyor. Örnek olarak http://www.cevap.la/addanswer.php?q_id=2783 kısayolundaki soruyu cevaplayarak işe başlayabilirsiniz. Cevabınızı yazıp cevapla butonuna tıkladığınızda size bir soru sorma hakkı verilecek. Sorunuzu ve alt kısındaki alana mail adresinizi yazarak sor butonuna basınca kendi sorunuzu da kaydetmiş oluyorsunuz. Sorunuza verilen cevaplar doğrudan vermiş olduğunuz mail adresine geliyor.
İnternet üzerinden TV ve Radyo kanallarını online olarak izleyebilmenize olanak sağlayan bir web sayfası http://www.izle.tv/ Alt bant üzerinde "sitene TV player ekle" ve "Sitene Radyo player ekle" kısımlarını web sayfası sahiplerine özellikle tavsiye edebilirim. Sadece tv ve radyo değil gazetelerle ilgili bilgilere de ulaşabilirsiniz.
Yoga denildiğinde aklınıza ne geliyor? Sessiz ve sakin bir ortamda tek başınıza bağdaş kurup düz bir zemine oturmak. Ellerinizi yanlara doğru açıp, avuçlarınız açık durumda ama başparmaklarınız ile orta parmaklarınızın uçları birbirine hafifçe temas edecek şekilde durmak. Sırt dik, gözler kapalı ve aklınızda deniz kıyısında olduğunuzu düşünüyorsunuz. Dudaklarınız kapalı olduğu halde "ımmmmm" gibi genzinizi gıdıklayan bir ses çıkarıyorsunuz. Sizce bu yoga mı? http://www.lifetimetv.com/reallife/health/wellness/yoga/ web sayfasına girip yoga hakkında bildiklerinizi unutmayı ve belkide hiç bilmediğiniz yeni şeyler öğrenmeyi denemenizi tavsiye ediyorum.
Yıllar geçsede genç yaşlı, bilgisayara meraklı her bireyin en az bir kez oynadığı bir oyun vardır Prince of Persia http://www.gamespot.com/promos/princeofpersia-game/flash/ web sayfasında bu oyun yine sizleri bekliyor. Oynamayan kalmasın.
http://www.tipyazilimlari.com/ Kahveci dostlarımızdan Fatih Çakırca yönetimindeki bir yazılım sitesi. “TIPYAZILIMLARI”, GSS (Genel Sağlık Sigortası) ve SSK W-ELF (Web Elektronik Faturalama) sistemleriyle birlikte INTERNET uygulamaları, yenilenen “TIPYAZILIMLARI” Hastane Bilgi Yönetim Sistemleriyle sizleri bekliyor.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|