Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.109

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 14 Aralık 2006 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Bizde mazeret bol!..

Merhabalar,

Az kalsın bugün çıkamayacaktık. Saat 1:30 sularında bilgisayarın kapağını ancak açabildim. Neden diye sormayın zira mazeretim var. Ben sizi aşağıdaki yazılarımızla başbaşa bırakıyor ve izninizle gidip yatıyorum. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Gülcan Talay

 Gülümse'nin Dilinden : Gülcan Talay


   Mutluluk Sokağındaki Kız -4-

IV. Bölüm

Aylin turizm şirketine girmeden önce iki sene hosteslik yapmıştı. Tamer ile de o zamanlar tanışıyorlardı. İlk zamanlar kendisini seven bir erkek olduğunu düşündüğünden kendisine kötülük yapabileceği aklına bile gelmemişti. Tamer evinde parti verdiğini söylediği bir gece başı ağrıyan Aylin' e ağrı kesici bahanesiyle uyuşturucu vermişti. Tipik bir Yeşilçam senaryosu yaşadığından habersiz Aylin, durumu ancak sabah uyandığında kendisini Tamer' in yatağında bulunca anlayabilmişti. Önce saatlerce ağlamış, sonra Tamer' i terk etmişti. Krizler geldikçe yeniden aramak ve hap almak zorunda kalınca ilişkileri altı ay daha sürmüştü. Utancından ilk zamanlar Serap' a da durumunu anlatamamıştı Aylin. Tamer' den dayak yediği bir gün canına tak etmiş, Serap' a her şeyi anlatmıştı. Bu onun kurtuluşu olmuştu. Bir daha Tamer' i görmedi. Buna rağmen taciz telefonları devam ediyordu.

- Aylin sen bu iğrenç herifin her çarşamba evinde uyuşturucu partisi verdiğini söylemiyor muydun?
- Evet öyle.
- İşte… Biz daha önce niye düşünemedik bunu.
- Neyi düşünemedik? Bana da söyle.
- Polisi arayıp ihbar edelim. Suçüstü yakalanınca doğru hapse girer… Sen de kurtulursun.
- İşe yarar mı sence? Onu ne kadar tutarlar ki orada. İki ay yatıp çıkarsa bu kez beni öldürür.
- Aynı zamanda polise seni tehdit ettiğini söyleriz. Tedbir aldırırız sana yaklaşmaması için.
- Denemeye değer o zaman.

Aylin emin değildi. Çünkü asla ondan kurtulamayacağını düşünüyordu. Serap bu güne kadar her konuda haklı çıkmıştı. Bu yüzden de arkadaşının önerisini kabul etmişti.

- Yine mi sen, arama beni artık.
- Aylin, ben Levent.
- Pardon… Bir sapık dadandı da telefonuma o sandım yine.
- Nasılsın diye merek ettim, bir sesini duyayım istemiştim.
- Sağ ol, iyiyim.
- Ben yanlış zamanda aradım galiba. Daha sonra görüşürüz.
- İyi olur, bay.

Levent üzgün bir halde kapadı telefonu. Artık emindi, hoşlanmamıştı kendisinden. Metin' in tesellileri de işe yaramadı. Sürekli bir daha aramayacağını tekrarlıyordu.

- Söylemiştim sana Metin. Yanılmadım işte.
- Ne dedi ki sana?
- Telefonu sapık arıyor sanıp hiddetle açtı. Sonra son derece mesafeli bir şekilde görüşürüz diye kapamak istedi hemen.
- Demek ki canı sıkkın. Zamanlaman yanlış olmuş. Panikleme hemen.
- Sen de amma geniş adamsın ya. Polyanna' nın erkeği misin, nesin? Her şeye nasıl iyi tarafından bakabiliyorsun?
- Yanıldığını biliyorum da ondan. O kızın sana bakışını gördüm ben. Bu yüzden senden hoşlandığından eminim.

Serap, Aylin' e kızmakla meşguldü. Tüm hırsını Levent' ten çıkarttığına sinirlenmişti. Arayıp özür dilemesi için zorladı. Aylin biraz kendisine geldikten sonra arayacağına söz verdi. Uzanmak istediğini söyleyerek arkadaşından izin istedi ve yatak odasına yönlendi. Komodinin üzerinde duran anne ve babasının resimlerini eline aldı. Bir yandan resimlerini okşuyor, bir yandan ağlıyordu. Birden sinirlenmişçesine kaşlarını çattı. Yanlış olduğunu bilse de onlara çok kızıyordu. Neden bırakıp gitmişlerdi onu? Neden yapayalnız bırakmışlardı? Hayatta olsalardı hata yapmasına izin vermezler, onu hep korurlardı. Bir süre daha ağladıktan sonra, yüzü yaramazlık yapmış mahcup bir çocuk gibi oldu. "Özür dilerim, çok özür dilerim" dedi. Resmi göğsüne yaslayıp, top şeklinde yatağına yattı. Çok acı çekiyordu… Biliyordu ki hepsi geçecekti bir gün. Ama kolay olmayacağını da biliyordu.

Serap salonda hala aynı yerde, cam kenarındaki koltukta oturuyordu. Aylin için endişelendiğinden eve gitmek istememişti. Radyoyu açmıştı can sıkıntısından. Bir yandan dışarıda yeni başlayan yağmuru ve sokakta koşturan insanları seyrediyordu. O sırada karşı apartmandaki bir camdan kendisine bakıldığını hissetti. "Bana öyle geldi herhalde, ne alaka" dedi. Geri çekilip perdenin arkasından takip etmeye devam etti… Yanılmıyordu. Gerçekten biri kendisine ya da Aylin sandığı için bakıyordu. Netice de pis bir röntgenci diye düşündü. O sırada biraz uyuduktan sonra kendisini toparlayan Aylin salona girdi.

- Bir röntgencin olduğunu biliyor muydun?
- Nasıl yani? Bir o eksikti.
- Baksana hala cama doğru bakıyor. Bak şu yukarı kattaki penceredeki adam.
- Gördüm. Hiç yabancı gelmiyor ama tam seçemiyorum. Tanıdık biri gibi sanki.
- Ciddi misin?
- Ah tamam buldum. Metin' e benziyor.
- Metin de kim?
- Levent' in arkadaşı. Sinemada tanıştığımızda birlikte film seyrediyorlardı. O gün tanışmıştım.
- Niye izliyor ki burayı?
- Hiçbir fikrim yok. Burada oturduğunu bile bilmiyorum.
- Levent' i arayacaktın ya, hem ara özür dile, hem de sor bakalım.

Levent biraz olsun rahatlamış görünse de, içi içine sığmıyor, daralıyordu. Evin içinde köşe kapmaca oynarmış gibi bir o yana, bir buyana dolanıp duruyordu.

Devam edecek…

Gülcan Talay


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 


Müfit Uzman

 Telve : Müfit Uzman


  'O' Artık Yok


9 Haziran 2006

Yaz Yağmuru

Biliyordum salkımsöğüt, özlemiştin
kadınsı bir sabırla beklemiştin.
Dallarını öyle bir savuruyordun ki günlerdir
bir eda, bir cilve, bir işve...
kim dayanabilirdi ki, geldi işte...

Biliyorum salkımsöğüt,
kurtulabilseydin köklerinden, ona kaçacaktın
bıkmıştın beklemekten, yağmuruna koşacaktın.

Ne park bank'da kimse kaldı, ne "balkon pub"da biz,
'Kaçın, yıkarım!" diye gürlemişti sevgilin
çim yatağınız seriliydi, tertemiz,
ıslak toprak kokusuyla parfümlenmiştin
tahminim; çılgınca seviştiniz.

şimdi biraz utangaç, durgun ve sessizsin salkımsöğüt
yaprağın kıpırdamıyor.
sevgilinin yıkadığı gövdenden,
kurumaya yüz tutmuş
son damlalar akıyor.

üzülme güzelim...
gün gelir, kavuşursunuz yine, eminim.
yine rüzgâr eser
savurursun dallarını, bulutlara doğru uçar yaprakların
kokun; yolunu keser
döner yağdırır damlalarını, imkânsız sanılan aşkların.

Ben kaçarım içerilere, yine başbaşa kalırsınız.
En fazlasından,
sıçrayan mutlululuk damlalarınız ile
uzattığım, arka camdan;
avuçlarımdaki yorgun yüreği de ıslatırsınız.



25 Kasım 2006

"Normal", toplumun çoğunluğunca "kabul edilen, onaylanan, benimsenen"dir.

Ben anormalim.

Fakirhanemin mutfağa bitişik balkonundan, "balkonpub"ımdan "salkımsöğüt"ümü seyredip O'nunla söyleştiğim, O'nunla seviştiğim, O'nunla dertleştiğim için...

Bir ağacı sevdiğim, O'nu kendime dost seçtiğim için...

...

"Normaller", bunu da çok gördüler.

Betonlar arasına sıkıştırılmış küçücük dünyamda demire, çimentoya direnip serpilebilmiş, dallarını rüzgâra teslim edip yapraklarını havalandırdıkça, "bak, yaşam sürüyor, umudunu yitirme" dercesine bana yaşam sevinci bağışlayan...

...arkadaşımı...

kestiler.

...

Haftasonu tatili için gelen kızımla kahvaltımızı hazırlıyorduk. Baba - kız, bir de salkımsöğütüz sanıyorduk.

İki dilim ekmek kızartacak, taze demlenmiş birer bardak çay koyacak, minik minik doğradığımız patateslerin üzerine yumurta kıracaktık.

Bizi kırdılar.

"Baba! Ağacımızı kesmişler!!!"
...

Neden?
...
"Apartman görevlisi" Hüsam, bir üst kat, çaprazımızdaki daireyi gösterdi parmağının ucuyla. 6 numaralı dairede oturan, ilerilere bakacağına aşağıları izlemekten zevk alıyor olmalı; "pis bir görüntüsü var, hem de bahçe lâmbasının ışığını kesiyor" demiş, kestirtmiş.

Yönetici; "bana sormadılar" diyor.

Herkes kızımla bana, bir ağaca ağlıyoruz diye gülüyor.

...

Normaldir... Ben, anormalim.

Annesi de öyledir, o nedenle sevdim.

Kızımız bize çekmiş.

Ben, bu "normal"leri göre göre delirdim.

Müfit Uzman


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  SAKIN BÜYÜME!

Küçük bir kız, bebek daha, on aylık, elindeki oyuncağıyla gayet mutlu, yere vuruyor oyuncağını, çıkan ses onu çok mutlu ediyor ve tekrar tekrar vuruyor. Karnına basıca ses veren oyuncaklardan, elindeki plastik ayısı.

Başındaki kırmızılı şapkası, ona ayrı bir güzellik katıyor. Şapkanın altından süzülen ince telli, sarı saçları seyrek ve düz. Burun desen o biçim, küçük ve kalkık. Bakışları ise okyanus yeşili ve buğulu.

Güldükçe mutluluk dağıtıyor etrafındaki insanlara. Annesi elinde biberonu ile koşuyor etrafında, koruyucu meleği. O ise dünyadan habersiz, etrafına bakıyor meraklı bakışlarla, yabancı insanı ise hemen tanıyor, gitmiyor kucağına. Yaşına gelmemesine rağmen, tanıyor insanları.

Ona bakıp düşünüyorum, dünyayı. Bu çocuk ne bekliyordu hayattan, hayat ona verecekti. Gülebilecek miydi büyüdüğü zaman, yine bu masum gülümseme, takılı kalacak mıydı yüzünde?

Savaşların olduğu, bombaların çocukları hava uçurduğu, her yerde serseri mayınların dolaştığı bir dünyada yaşabilecek miydi?

Açılığa karşı, acımazsızlığa, adaletsizliğe karşı susacak mıydı, yoksa bütün gücü ile savaşacak mıydı?

Yalancıların, yalakaların, dolap çevirenlerin, akıllı sayıldığı, hürmet gördüğü bir dünyada yaşamak hiçte kolay olmayacaktı onun için.

İnsanlar onu, yarış atı gibi görecekti, bir çocuk gibi değil. Hep başarı bekleyeceklerdi, okullar, dershaneler diye geçecekti zamanı, hep başarılı olmak zorunda kalacaktı, hiç hata yapma hakkı olmayacaktı, kıyaslanacaktı birileriyle, komşunun çocuğuyla, sıra arkadaşıyla.

Düş kırıklıkları yaşayacaktı ardı ardına, kabalıklarla, iftiralarla karşılaşacaktı. Hayallerinin bittiği anlar da olacaktı, o bunları nasıl karşılayacaktı. Gülerek mi, yoksa bu hayata küserek mi?

Onurunu kırmak, onu rezil etmek, zor duruma düşürmek isteyen insanlar da olacaktı etrafında her zaman, o bunlarla baş edebilecek miydi?

Dostluğu ve düşmanlığı aynı insanda görecekti, aynı bedenle yaşayacaktı bu iki insan, sırtından vuracaktı onu en yakını, o bunu kabullenebilecek miydi?

Hayat zor ve acımasız çocuğum, koruyucu meleğin ise her zaman yanında olmayacak. Bu masum gülüşünde eriyip gidecek, geçen yıllarla beraber.

Onun için; sakın ha büyümeye kalkma olur mu?

Neslihan Güzel
www.neslihanca.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 



 Kahveci : Zafer Köse


Pislik

Bu dünyadaki en pis şey pisliktir. Her yerde pislik var. Kaçılamaz pislikten. Örneğin şu hava. İletken bir maddedir hava. Pisliği iletir.

Aha işte, karşı kaldırımdaki herif, sıçtı sokağın ortasına. Yani ağzından... İğrenç herif! Madem gırtlağın kaldıramıyor içme; mecbur sanki sigara içmeye. Boğazının derinliklerinden öğürür gibi öksürüp pisliğini yola atma hakkını nereden buluyorsun? Gerçi onu kaldırama çıkarmak yerine yutsaydı daha mı temiz bir adam olacaktı? Bir de elimdeki ipe bakıyor. Sen kendi elindekine bak! Sigara.

Sigara içmek kadar kabul edilemez bir pislik yok. Birçok insan başkasının bardağından su bile içemez. Aynı insanlar, bir kahvehanede veya otobüs durağında, şu pis herifin ağzından çıkan dumanların, ciğerlerine kadar ulaşmasından rahatsız olmuyor. Oysa o duman, herifin ağzının içinde, çürük dişleri arasındaki boşluklarda, gırtlağında, belki de hastalıklı olan ciğerlerinde dolaşıp öyle ulaşıyor, diğer insanlara. Hatta dumanın bir kısmı, burnunun içindeki bütün pislikleri yalayarak dışarıya çıkıyor.

Hoş, insanların içine çektiği hava da başka yollardan geçiyor değil. Havadan kaçabilir miyim? Havanın sızmadığı delik, doldurmadığı boşluk mu var? Örneğin bundan sonraki ilk nefeste içime çekeceğim hava, belki de elimi sürmekten bile iğrendiğim bir kadının terli bacağının etrafını sardıktan sonra, bir rüzgârla buraya ulaşmıştır. Veremli bir hastanın gırtlağından, ciğerlerinden de çıkmış olabilir. Bir aydır yıkanmayan bir sokak serserisinin kulağının içinden dolaşmış, hatta bir orospunun orasına değmiş olabilir.

Bazı günler nasıl da bütün bu pislikleri aklıma getirmeden yaşayabiliyordum? Böyle gerçekçi bir şekilde dünyayı algılarken insana inanılmaz geliyor; çoğu gün, bütün bu pislikleri kabullenerek, normal karşılayarak yaşayıp gidiyordum ben de. Gerçi iyi oluyordu; pisliği kabullenmeyince yaşanmaz ki bu dünyada. Ama hayatı böyle gerçek yüzüyle gördüğüm zamanlar…

Soluk alabilmek için insan hep kendini kandırmak zorunda kalıyor. Güzellikmiş! İşte o genç kadın, bir tost alıyor karşı büfeden. Yüzündeki şu gülümsemeye bak! Geçen gün, ne kadar da çekici görünmüştü bana. Güzellik bile çirkinliğe ulaşıyor hep. Güzelse ne olacak? Soyundukça pis bedeni daha iyi görünecek. Burun kanatçıkları açılıp kapanacak. Salgılar, ıslaklıklar… İğrenç işler…

Sırıtıyor bir de! Kim bilir ne amaçla baktığımı sanıyor. Bak bak! Sen de bak elimdeki ipe. Birkaç gün sonra, gazetelerden okuyunca anlatırsın, o gün görmüştüm onu diye.

Şimdi, yani böyle gerçekleri gördüğüm zamanlarda, her şeyi apaçık algılıyorum. Şunun tost yemesine bak! İnsan bedeni sanki pislik üreten bir fabrika! Yediklerini sindirmek, ne demek? Birçok kimyasal reaksiyon. Açığa çıkan gazlar, atıklar… Ne için? Enerji elde etmek için. O enerji nerede kullanılacak? Pis işlerde. Pis düşüncelerin, nefretin, kişilik hastalıklarının, alçakça mücadelelerin hayata geçirilmesinde. Ne kadar uzak dursam, ilişkilerimi azaltsam, olmuyor. Pislikten kaçılmıyor. Hele selamlaşma sırasındaki sahte yakınlaşmalar yok mu? Kucaklaşma, öpüşme huyları… Şapır şupur; n'oluyor yahu? Sanki çok sevgi var içlerinde de fiziksel yakınlık kurmadan edemiyorlar. Elimi sıktığı elini en son ne zaman yıkamış? Soracağım birine; her defasında kendimi zor tutuyorum. Vücudunun en pis yerlerine, en pis deliklerine dokunan elleriyle gelip benim elime dokunuyorlar. İnsanın en pis organı elidir herhalde.

İstemiyorum bana birilerinin dokunmasını. Sahte sevgi gösterileri midemi bulandırıyor. Neredeydiniz, sizleri beklerken, bir insan sıcaklığı ararken? Temiz bir insan yok mu bu dünyada diye düşünürken nerelerdeydiniz? Pis insanlarla, insanların en pis olanlarıyla beni neden baş başa bıraktınız, o zamanlar.

Temiz insan yok ki, zaten. En acısı bu olmuştu. Bu gerçeği birden, aniden ama çok net olarak görmekten daha büyük işkence olamaz saf insanlar için. Hâlâ var öyle saflar. Diğerlerine karşı kendini sorumlu görenler. Emeği çalınanlara, okuyamayan çocuklara, doğaya, sağlık hizmetinden yararlanamayanlara ve daha bir sürü şeye karşı kendini sorumlu hisseden saflar!

Onların da canı cehenneme… Onlar da kim bilir hangi zayıflıklarını, hangi kişilik sorunlarını gidermek için böyle konularla ilgileniyorlar. Bu kadar pis yaratıklar için uğraşmalarının gerçek nedeni ne olabilir? Ne olacak, kendi içlerinde bilmedikleri pislikler. Sanki içlerini, ruhlarını temizleyecekler.

Çok beklerler, temiz insanları. Alıp götürürler bir gün. Götürürler, Diyarbakır Cezaevi'nin en pis köşesine atarlar. Vay be! İnsan şaşırıyor böyle düşününce. Ne kadar çok zaman geçmiş! Onca yıl sonra, sanki dün gibi canlı her şey. Geçen gün posta kutusundan çıkan şu tebligat… Hah, iyi, cebimde duruyor. Açmayacağım bu zarfı. Ne işim var benim mahkemeden gelen bir postayla? Belki kötü bir şey değilmiş, açıp baksaymışım. Arkadaşın pis olanı böyle olur işte. İyi olsa ne olacak, kötü olsa… Zaten eylül geldi yine.



İşte burası. İyi oldu; son saatlerim, ormana doğru yürüdüğüm bu insansız yollarda geçmiş oldu, böylece. Gerçi ormanlar da doğanın kılları aslında. Diplerinde dünyanın pislikleri, parazit gibi yaşıyor. İnsanlar, diğer canlılar… Burası iyi; şu ağacın dalı. İpi sıkıca bağlayayım… İyice çürüyene kadar bedenimi kimse fark etmez burada. Dünyayı son defa da böyle pisleteyim! Cebimdeki zarfı kim istiyorsa o açsın.

Zafer Köse


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotoğraf : Halil Önceler

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.563 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


EŞİN YOKTUR BULAMADIM

Senin aşkın beni mecnun
Edem dedi olamadım
Ben bu aşka hiç bir derman
Çok aradım bulamadım

Aşkın beni etti deli
Kah boşaldım gahi dolu
Candan sevdiğim güzeli
Alam dedim alamadım

Ben o yâre olsam köle
Sevdası var başa bela
İsyan ettim bile bile
Kusurumu bilemedim

Ben bir ceset sen bir cansın
Hem dinimsin hem imansın
Bana benden yakın sensin
Dost yolunda ölemedim

Varım yoğum bir Veysel’in
Peşinden tutuşmuş elim
Ey benim nazlı güzelim
Eşin yoktur bulamadım

Aşık Veysel

 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Cevapsız soru kalmayacak sloganıyla yola çıkan cevapla isimli bir web sayfası var. Öncelikle bir soruya cevap vererek işe başlıyorsunuz. Verdiğiniz her cevap karşılığında size bir soru sorma hakkı veriyor. Örnek olarak http://www.cevap.la/addanswer.php?q_id=2783 kısayolundaki soruyu cevaplayarak işe başlayabilirsiniz. Cevabınızı yazıp cevapla butonuna tıkladığınızda size bir soru sorma hakkı verilecek. Sorunuzu ve alt kısındaki alana mail adresinizi yazarak sor butonuna basınca kendi sorunuzu da kaydetmiş oluyorsunuz. Sorunuza verilen cevaplar doğrudan vermiş olduğunuz mail adresine geliyor.

İnternet üzerinden TV ve Radyo kanallarını online olarak izleyebilmenize olanak sağlayan bir web sayfası http://www.izle.tv/ Alt bant üzerinde "sitene TV player ekle" ve "Sitene Radyo player ekle" kısımlarını web sayfası sahiplerine özellikle tavsiye edebilirim. Sadece tv ve radyo değil gazetelerle ilgili bilgilere de ulaşabilirsiniz.

Yoga denildiğinde aklınıza ne geliyor? Sessiz ve sakin bir ortamda tek başınıza bağdaş kurup düz bir zemine oturmak. Ellerinizi yanlara doğru açıp, avuçlarınız açık durumda ama başparmaklarınız ile orta parmaklarınızın uçları birbirine hafifçe temas edecek şekilde durmak. Sırt dik, gözler kapalı ve aklınızda deniz kıyısında olduğunuzu düşünüyorsunuz. Dudaklarınız kapalı olduğu halde "ımmmmm" gibi genzinizi gıdıklayan bir ses çıkarıyorsunuz. Sizce bu yoga mı? http://www.lifetimetv.com/reallife/health/wellness/yoga/ web sayfasına girip yoga hakkında bildiklerinizi unutmayı ve belkide hiç bilmediğiniz yeni şeyler öğrenmeyi denemenizi tavsiye ediyorum.

Yıllar geçsede genç yaşlı, bilgisayara meraklı her bireyin en az bir kez oynadığı bir oyun vardır Prince of Persia http://www.gamespot.com/promos/princeofpersia-game/flash/ web sayfasında bu oyun yine sizleri bekliyor. Oynamayan kalmasın.

http://www.tipyazilimlari.com/
Kahveci dostlarımızdan Fatih Çakırca yönetimindeki bir yazılım sitesi. “TIPYAZILIMLARI”, GSS (Genel Sağlık Sigortası) ve SSK W-ELF (Web Elektronik Faturalama) sistemleriyle birlikte INTERNET uygulamaları, yenilenen “TIPYAZILIMLARI” Hastane Bilgi Yönetim Sistemleriyle sizleri bekliyor.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061214.asp
ISSN: 1303-8923
14 Aralık 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com