|
|
|
25 Aralık 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Powered By Google!.. | İyi haftalar,
Bu internet denilen nesne öyle bir şey ki neyin ne zaman başına geleceğini kestirmek olanaksız. Bugün ak dediğine yarın kara demek mümkün. Allahı var, Google çıktığı günden beri takdirimize mazhar oluyor. Verdiği servislere hergün bir yenisini eklemesi, ücretsiz eposta servisindeki olağanüstü hacmi derken Yahoo'dan alıştığımız gruplarda da kullanıcıyı bezdirmeyecek işleyişi ile bir adım öne geçmeyi başardı. İki haftadır eposta gönderimlerinde, özellikle Hotmail ve Yahoo'da, yaşadığım sorunlar beni türlü arayışlara itti. Ücretli servislerden bile fiyat aldım. Bilmeyenler için şöyle bir hatırlatma yapayım. Hergün yaklaşık 7500 kişiye ulaştırmaya çalıştığım Kahve Molası günlük sayılarını eposta olarak göndermek her posta sunucusunun becerebileceği birşey değil. Maksimum 4 saatte bitirilmesi gereken gönderimde yaşanan tıkanmalar insanı bezdirebiliyor.
Bu noktada neden hala eposta olarak göndermekte ısrar etmektesin diye bir soru sorabilirsiniz tabi. Bunu zaman zaman ben de kendime soruyorum. Ama cevap çok basit aslında. Çünkü Kahve Molası'nı hergün hazırlayıp yenilemek için bu olmazsa olmaz bir şart. Beni motive eden en önemli etken. Hergün yeniden doğmanın bir amacı olmalı, o da sizlerin posta kutunuza daha siz uyanmadan düşebilmek. Böyle başladık öyle de gideceğiz inşallah. Neyse reklamı burada kesip konumuza dönelim tekrar. Evet bundan böyle, eğer Google'ın işleyişinde bir değişiklik olmazsa, günlük KM sayıları sizlere Google Grup üzerinden ulaşacak. Cuma günü yapılan davete henüz icabet etmeyenler bugünkü sayı yerine bir hatırlatma mesajı alacaklar benden. Gereğini yerine getirdikten sonra normal işleyişe geçeceğiz. Bu operasyondaki amaç, sorun yaratan adreslerin yaklaşık %80'ini Google üzerine kaydırarak rahatlama sağlamak. Umarım herşey istediğimiz gibi olur.
KAHVE MOLASI ABONELERi Grubu, alışılmış grupların aksine, tamamen tek taraflı bir platform olarak tasarlanmıştır. Günde 1 adet KM sayısını kontrollü olarak alabilmeniz için ayarlanmıştır. Yani abonelerin birbirine mesaj yollayabildiği bir platform değildir. O nedenle grubumuza gönül rahatlığıyla katılabilirsiniz. İnternet üzerinde yaşanan bunca erişim problemine karşın 5 yıldır aralıksız sürdürdüğüm bu yayına bugüne kadar gösterdiğiniz ilgiye teşekkür eder, şu an yapmakta olduğumuz değişikliğin de bu yayını daha güvenli olarak sizlere ulaştırmak istememden kaynaklandığını bilmenizi isterim.
Bu işlemin KAHVE MOLASI Web Sitesi Üyelik Sistemi ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu değişiklik sadece eposta aboneliğini ilgilendirmektedir. Üyelik Sistemi aynen kullanılmaya devam etmektedir.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Kahveci Gemici : Tamer Kaplan Orhan Pamuk |
|
Geçmiş yıllarda Nobel Edebiyat ödülünü kazanmış kişiler arasında yaşadıkları ülkelerin resmi ideolojileriyle ters düşmüş ve bundan dolayı baskı görmüş birçok yazar var. Bu nedenle Nobel Edebiyat ödülünün oldukça politik bir ödül olduğu söylenir.
Benzer şekilde "Nobel barış ödülü" de gerçekten barış için çalışmış kişilerden çok Henry Kissinger, Nelson Mandela gibi "popüler ve meşhur olmuş" kişilere verilmiştir.
Orhan Pamuk'un rejim muhalifi bir duruşu yok. Aslında net bir politik duruşu dahi yok. Nobel ödülü adayı iken, politik imajı sorunlu bir ülkenin kimliğini taşıması onun şansını olumsuz yönde etkileyebilirdi.
Demek ki Orhan Pamuk, birkaç yıl önce söylemiş olduğu "Batı benim önümü tıkıyor, bunun önlemini alacağım" sözleriyle bu sorunları işaret ediyormuş. Yine anlaşılıyor ki Orhan Pamuk, Nobel'i kazanmak uğruna kendine engel olarak gördüğü iki yükü, yani Türkiye'nin uluslar arası alanda tartışma konusu olan iki sorunu (Ermeni ve Kürt sorunu) halkıyla ters düşme pahasına sırtından atmış.
Bu, halkımızın gözünden kaçamazdı ve yazarın bu ayıbı ölene kadar yakasında taşıyacağını söylemek sanırım kehanet olmaz. Bu halk oldukça tez yargılar ama biraz zor unutur.
Burada biraz duygusallıktan sıyrılmak ve Orhan Pamuk olayını, Türkiye açısından faydasını - zararını tartarak gerçekçi bir bakışla irdelemek istiyorum.
İnsanların olduğu gibi, ülkelerin de imajı, popülaritesi vardır. Nobel Edebiyat ödülü Türkiye'nin pozitif imajı için mükemmel fakat münferit bir artıdır. Bu ödülle birlikte Türkiye adı binerce kere Dünya ajanslarında olumlu olarak anıldı, yani Türkiye'nin reklamı oldu.
Orhan Pamuk'un, İsviçre'de yayınlanan Tagesanzeiger gazetesinin Das Magazin adlı kültür ilavesinde yayınlanan röportajda "Türkiye'de 30.000 Kürt ile bir milyon Ermeni öldürüldü ve neredeyse hiç kimse dile getirmeye cesaret edemiyor. O halde ben yapıyorum" demişti. Bu bize mutlaka zarar verir.
2
Orhan Pamuk'u sevmek zorunda değiliz. Sonraları söylediği "evet böyle bir söz söylemiş bulundum ama onları Türkler öldürdü demedim" sözünü samimi bulmak zorunda da değiliz. Onunla uğraşıp dışlayarak belki kendisine güzel bir ders de verebiliriz ama bunu yapınca kazançlı çıkar mıyız, bunu düşünelim.
Kısacası, bana "şimdiki durum" ile "Orhan Pamuk hiç olmasaydı" arasında tercih yap deselerdi, tereddütsüz şimdiki durumu seçerdim. Yani, "Orhan Pamuk diye Dünya çapında bir Türk yazarı var, Nobel Edebiyat ödülünü kazandı, ama maalesef bu sözleri söyledi (ya da maalesef bu konularda böyle düşünüyor)" opsiyonunu.
Duygusal olmayı bir kenara bırakalım ve Orhan Pamuk'u "ya biz, ya onlar" ikilemine girmeye zorlamayalım. Onu örselemek ve "evet siz haklısınız, ben yanlış yaptım, pişmanım, özür dilerim" dedirtmeye çalışmak beyhude bir uğraştır. Türkiye'ye bir yarar getirmez. Zaten böyle bir itiraf da pek olası değildir.
Onun, kendi kişisel çaba ve yöntemleriyle elde ettiği başarının yanına ülkemizin imajını arttırıcı başka neler koyabiliriz onu düşünelim.
Tamer Kaplan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Yansımalar : Nesrin Özyaycı GAZİANTEP SAVUNMASI |
|
"UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ!
AYNI RUH, AYNI İNANÇLA DEVAM EDİYORUZ
GAZİANTEP SAVUNMASI'NIN 85.YILDÖNÜMÜ"
GAZİANTEP TİCARET ODASI
Genelde sabahları işime yürüyerek gidiyorsam; Alleben' in kıyısından Kültür Parkının içinden, yeşil/sarı yaprakların arasından, Gaziantep Ticaret Odasının(GTO) önünden geçerim. Odanın kendine özgü mimarisinden etkilenirim. Roma stili mi? Yoksa 6000 yılın ötesinin mozayığı mı bu yapı? Üyesi olduğum için değil çalışmalarını hep takdirle izlemişimdir. Yönetim Kurulu Başkanı Sn.Mehmet Aslan, Meclis Başkanı Sn.Zeki Yağcı, Genel Sekreteri Sn.Mesut Ölçal geleceği iyi görebildikleri için 80'li yıllarda ODTÜ Gaziantep Müh.Fakültesi "Akşam İngilizce Halk Kursları" na katılıp aynı sıralarda onur öğrencilerimdi. Kentimizin, ülkemizin dış Pazarlara açılması, markalaşma, ekonomik anlamda yapılanmada odanın hizmetleri sayısız. Koşulsuz desteklerini hep hissederim, sağ olsunlar.
Orta Çağ "Rönesans"la büyüdü Yeni Çağı yakaladı. Biz de "Rönesans felsefesi" ile ülkemizde Yeni Çağı mı yakalamaya çalışıyoruz yoksa?
Son yıllarda kentimizdeki ekonomik, ticari, sanayii anlamdaki çalışmalar ulusal boyutu aşıp evrenselliğe ulaştı. Maddesel doyumla kayıplarımızı hatırladık!. Kültürel çalışmalarımız önemli, farkındayız.
Bugün yine işime yürüyerek gidiyorum. Sabahın 9'u. Yarım saat var mesaime. Arkadaşlarımı özlemiştim. Odanın dönen kapısından içeriye daldım. GTO Arastirma Yayin ve Halkla Iliskiler Müdürü Adalet Soyluya baktım, odasında yok. GTO Genel Sekreter Yardımcısı İngilizce sunumlarıyla etkilendiğim Figen Öğüt' ü aradım! Tam çıkarken Genel sekreterliğe uğradım ayak üstü. Üçü birlikte harıl harıl çalışmaktalar her zaman olduğu gibi. İnanamadım duyduklarıma, gördüklerime. Broşürler/davetiyeler sayısız... Al-kırmızı renkler içinde Atatürk, Antep Savunmasını sembolize eden bir çete fotoğrafı; Şahin Bey mi Karayılan mı? Yoksa...? Bayrağımız renginde çalışmalar. Duygu yüklü yazdığımı söyleyenler çoğunlukta. Duygu yüklü çalışmalar böyle yazılır! Üçünüzün, emeği geçenlerin toplu bir fotoğrafını çekebilseydim keşke! Harika uğraşılar. Destek verenlere ne mutlu!
Etkinlik çok. Bazılarını yazmamı istemediler. Ancak yazacağım! Amaç: 25 Aralıkla ilgili çocuklarımıza, gençlerimize, kendini unutanlara! 25.Aralığın; Antep' in düşman işgalinden nasıl kurtulduğu günün anlamı/mesajı iyi verilecek 25.Aralık. 2006 da. İçim titredi! 20.Aralık.Çarşamba sabahı sürprizlerle uyandı kent.
Ticaret Odası Milli Eğitim Müdürlüğü ile birlikte Lise ve İlköğretim Okullarına ders kitabı olarak okutulacak "Gaziantep Savunması" belgeselini hazırlamışlar. Dünümüzü unutmaya başladığımız şu günlerde ne müthiş bir düşünce/eylem!
Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Erhan Ekinci önemlisiniz. Akademik/Gelişme Projelerinin altında sizi görmekteyiz. 20.Aralık, saat 14:30daki Ticaret Odası Toplantı Salonundaki Panel Tarihsel anlamda, dünümüzle bugünümüzle yüzleşmemiz açısından çok önemli.
Kentimizle ilgili bir belgeselin hazırlığını GTO yetkililerinden duymuştum. Şimdi yazabilirim. Can DÜNDAR! Tartışılmaz tek belgesel ustamız. 12.Mart Belgeseli, Sarı Zeybek...ve "Kefen Bayraklı Kale:Gaziantep" belgeseli Can Dündar'ın farklı bakış açısıyla tamamlanmış!. Sn. Ölçal isteyenin/kurumların bu belgeseli odadan usulüne göre alabileceklerini söyledi ayak üstü, yanlış anlamadıysam!
Gaziantep Ticaret Odası amblemine bu yakışır işte! Ticarette çok başarılı çalışmalarınızla övünürdük, kültürel anlamda yaptıklarınıza "Helal olsun!" Zeugmadan/Antep/Gaziantepliler adına. Çok bayraklar dalgalanacak bu hafta eminim. Babam da balkonuna asacak bayrağını onurla! Beni de arayıp soracak keyifle "...nasılsın kızım?"diyerek...
25.Aralık etkinlikleri ile yarınları daha anlamlı yaşayabilmek güzel olacak!
Ayakta saatlerce alkışlamak gerek "Gaziantep Ticaret Odası 25.Aralık.2006 Gaziantep Savunması Projesini", Gaziantep'teki tüm 25 Aralık kutlamalarına neşeyle...
Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Pazartesi Yazıları : C.Eray Eldemir |
Şehrin tam ortasında
Şehrin tam ortasında duran ama bizlerin göremediği kaçak ruhlar
vardır. Kullanılmış, tüketilmiş her şehrin, güzel bir köşesi vardır. Tıpkı
yorulmuş üşümüş ruhların savaş yaralarıyla donanmış ve bunları bir madalyon
gibi kalbinin en derininde saklayan insanların içinde kimsenin hatta
kendisinin bile bilmediği bir köşe olduğu gibi...
Serçenin gagasında duran haylaz gün toprağa düştüğünde, yeni bir umut
yayılır ortalığa. Egzoz dumanları, ocakta demlenen çay,dünden kalmış
kırıntılar sofrada belki içinde dünden kalmış bir iki cümleyi serip sofraya
katık edersin ince belliyle, açılan kepenkler-ki bu sesleri duyamıyoruz
artık-telaşlı ve taze bir güne uyanır. Nefes aldığım sürece umudum, umut
ettiğim sürece uyanacak yeni bir sabahım olduğunu bilerek doğrulurum
güne. İlk önce perdeleri sıyırır gözlerimi gökyüzüne dikerim.İşte bu gün
onlardan biridir..
Dışarıda bahar, takvimlerde koyu bir kış var. Kaldırımların ayak basılmamış
köşelerinde bir pırıltı, coşkun bir aydınlık, paçalarıma sıvanmış yeni bir
gün, peşimi bırakmıyor ve yürüyorum yeni güne...
Günün sabahı böyle başladı bakalım devamı nasıl olacak...belki onu da
paylaşırım sizinle... yada ...
VAKİT İLERLER…..
13:48
Hiç kesintiye uğratmadan, değişiklik yapmadan nasıl dökülüyorsa kelimeler
onları sayfadan toplamadan yazacağım...
Dışarıda bahar takvimlerde koyu bir kış var. Kış takvim yapraklarında
kalsın, bize lazım olan toprak kokulu ışıktır...
Orada soluk almışlığım bile yok oysa, neler yaşanır nasıl bir hayat geçer
dört duvarlar arasında düşünürüm ama bilemem...
Çocukluğumdan beri beni etkileyen bir manzara vardı, akşam olup ta insanlar
hayallerini alıp evlerine girdiklerinde, o dört duvar arasında neler
düşünürler, dışardan eve gelene kadar umutlarının, hayallerinin, gülümsemelerinin ne kadarı dökülür avuçlarından
yerlere... sonra odalarından mavi, kırmızı, sarı,alacalı renkler dökülür
sokaklara,tamda umutlarını belki de o kocaman gülümsemelerini eve gelirken
düşürdükleri yere, mor, kızıl, sarı, mavi alacalı ışıklar o gülücüklerin üstünde
parıldarlar, gülümsemeler tebessüme dönüşür, insan hala dört duvar arasındadır
bundan habersiz...
Sonra o perdelerinin arkasında bir gölge oyunu oynar gibi yeni bir dünyaya
dalarlar...duvarlarla birbirinden yalıtılmış! bu odaların her birinde farklı
bir insan vardır, aynı kanı taşıdığı, aynı sofradan yemek yediği, anam dediği
babam dediği kardeşim dediği insanlardan ayrı.Hepsi birbirinden
ayrıdır, yalıtılmıştır... kapılar sınır ihlalleri yapılmasın diye konur
evlerde.
İşte böyle her odanın içinde kıvıl kıvıl dönen insanların hayatlarını
izlemek kendi yalıtılmış, sınırları çizilmiş odamda çoğu zaman yaptığım
şeydi.
Şimdi dışarıda haylaz bir hava var. Dedim ya takvim yapraklarına inat,insan
mutlu olduğu zaman hayallerinin tadı da bir başka oluyor.
Bir demli çay kıvamında iliştiriyoruz dostların adını dilimize,bir yürek
bakışı içimizdeki çocuğun saçlarını okşuyor, ki saçlarının perçemini
yitirmiştir, el değmemiş bir çocukluk taşıyoruz o aralar içimizde.
Suna belki yorulmuştur
hayallerini komedinin en alt çekmecesinde saklar
muhakkak saçları dağınık
gözlerinde muhteşem bir coşku vardır
el verir
bir yalancı bahar sabahı
yaz geldi sanır insan
içimdeki çocuğun perçemi dökülmüştür
suna yinede uzatır ellerini
bir umut büyütür bu toprakta....
Bugün yapabileceğim şeylerin hepsini yapmalıyım
böyle ışıklı
böyle ılık havalarda
yaşamalıyım
nemli toprak kokan bir yer bulmalıyım bu şehirde gövdemi üzerine devirip
derin bir soluk almalıyım mesela...
14:05
C.Eray Eldemir
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç TANIDIĞIM TÜRKMENBAŞI |
|
'Her canlı ölümü tadacaktır' ayetinin gereğinin bir yansıması olarak kardeş Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı da 21 Aralık 2006 Perşembe gününün ilk saatlerinde dünyaya veda etti. Türkmenistan'ın her şeyi olan bu değerli insanın ölümü beni de hüzünlendirdi. Zira 2000-2003 yılları arasında üç yıl boyunca bu topraklarda öğretmen olarak görev yapmış, onunla aynı havayı solumuştum. Onu yakından tanıma, onunla aynı mekânlarda bulunma, kendisiyle bir araya gelme fırsatı bulmuştum.
Türkmenbaşı yetim olarak büyümüş, zor şartlarda okumuş, kısa zamanda SSCB yetkililerinin dikkatini çekmiş büyük bir liderdi. 21 yıl gibi uzun bir zamandan beri Türkmenistan'ı yönetiyordu. Türkiye'de ve dünyada Saparmurat Niyazov hakkında çok şeyler söylendi, herkes kendince yönetim anlayışını eleştirdi. Bu tenkitler zaman zaman maksadını da aşar oldu. 'Vurun abalıya' misali hareket edildi. Özellikle ölümünden sonra Türk medyası nerdeyse ağızbirliği etmişçesine ona ve icraatlarına saldırdı, gerçekler saptırıldı.
Onu eleştirenler aslında onun hakkında çok fazla bir şey bilmiyorlardı. Belki çoğu kulaktan dolma bilgilerle hareket ediyordu. Hiçbiri benim gibi üç yıl boyunca bu ülkenin başkenti Aşkabat'ta yaşamamıştı. Benim Aşkabat'ta ikamet ettiğim yer Türkmenbaşı'nın köşküne beş yüz metre uzaklıktaydı. Sabah köşke gelişlerine ve akşam köşkten ayrılışlarına bizzat şahit olurdum. Geceleri kaldığı sarayı şehrin dışındaydı. Makam arabasını genellikle kendisi kullanırdı. İdareci olarak çok sert görünse de aslında çok güleç bir insandı. Çocukları çok severdi. Her fırsatta onlara hediyeler verirdi. Kimsesiz çocukların hamisiydi. Çünkü o da yetim ve öksüz olarak yetimhanelerde büyüyüp bugünkü konuma gelmişti.
Türkmenbaşı, dost ve kardeş Türkmenistan'ın bağımsızlığına, kalkınmasına ve istikrarlı bir ülke olarak uluslararası alanda yerini almasına büyük katkıları olan tecrübeli bir devlet adamı olarak zihinlerimizde kalacaktır. Bu sözü inanarak, Türkmenistan'ın geçmişini ve bugününü çok iyi bildiğim için söylüyorum. Zira Türkmenistan bağımsız olmadan evvel geri kalmış bir üçüncü dünya ülkesiydi. Onun başkenti olan Aşkabat adeta bir köyü andırıyordu. Yokluk hayatın her yerindeydi. Böyle bir konumdaki ülkeyi kısa zamanda imar ederek modern bir hale getirdi. Eskiden Aşkabat'ta en çok üç katlı, tek tip, estetikten yoksun, sadece barınma amaçlı evler yapılıyordu. Bu haliyle basit bir köyü andırıyordu.
Bugünkü Aşkabat'ı görenler küçük dillerini yutuyorlar. Çölün ortasında son derece modern bir şehir kurmuş merhum Saparmurat Türkmenbaşı… Topraklarının dörtte üçü çöl olan Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'ta ilk bakışta dikkat çeken şey su sesidir. Aşkabat'ın her tarafından su sesi duyarsınız. Son derece modern ve çekici parklarında sular adeta oynaşır. Bunu her tarafı çepeçevre kuşatan yeşillik izler. Türkmenistan'ın sembol anıtlarından biri olan Üç Ayak(Bitaraflık Anıtı)'a çıkınca yemyeşil bir şehir size kollarını açar.
Türkmenler parka 'sehilgâh' derler. İnsanlar genellikle parklarda eğleşirler. Şehrin dört bir yanında uçsuz bucaksız ve gösterişli parklar vardır. Buralarda su sesiyle zihninizi dinlendirebilirsiniz. Ben bu kadar modern parkları Türkiye'de bile görmedim. İnsan nasıl olur da çölde böyle bir su medeniyeti kurabilir? İnanırsan başarırsın. Türkmenbaşı inandı ve başardı. Diğer Türk cumhuriyetlerine iyi bir örnek oldu.
Türkmenistan'da daha önce, yani SSCB döneminde tavuk kümesi gibi olan evler tek tek yıkılmış, yerlerine modern binalar kurulmuştur. Artık Aşkabat'ta yüksek katlı ve gösterişli binalar ve işyerleri her sokak başında ve her cadde üzerinde sıkça rastlanan görüntülerdir. Devlet tarafından yapılmış olsalar da bunların çoğu özel mülkiyetin örnekleridir.
Türkmenbaşı çok titiz bir insandı. Düzene çok önem verirdi. Bu nedenle Aşkabat ve diğer şehirlerde peyzaj düzenlemelerine aşırı derecede dikkat etmiştir. Mermersiz binaya tahammül edemezdi. Aşkabat'taki binaların dışını en kaliteli mermerlerle kaplatmıştı. Mermer kaplamasız bina yok gibiydi. Bu bembeyaz görüntü şehre bambaşka bir hava katmıştı. Aşkabat adeta 'Akşehir'e dönüşmüştü. Aşkın abat(bol) olduğu bu şehre bu görüntü çok yakışıyordu. Aklık şehrin imajı haline gelmişti adeta. Bilenler bilir, Aşkabat son derece geniş cadde ve sokaklarıyla göz kamaştıran bir şehirdir. Geçmişte depremle yerle bir olan şehir, bugün dostları gururlandırırken düşmanları hasedinden çatlatıyor.
Bu eser bazılarının beğenmediği, diktatör ve kalpsiz olarak nitelediği Türkmenbaşı'nın eseridir. O diyarları bizzat gezen ve üç yılını orda geçiren birisi olarak Türkmenbaşı'yı Türkmenistan'ın büyük bir değeri olarak görüyorum, onun genç sayılabilecek bir yaşta ölümünü büyük bir kayıp olarak sayıyorum. Türkmenistan'a hâlâ Rusya penceresinden, sosyalist gözlüğüyle bakanlar Türkmenbaşı'nı hakkıyla anlayamazlar. Kim ne derse desin Türkmenistan büyük bir liderini kaybetmiştir. Büyük Türk dostu Saparmurat Türkmenbaşı'na Allah'tan rahmet, kardeş Türkmen halkına sabır diliyorum.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 7.563 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Adam Olmayan Sevda
Düşünce ekleminin tutarsız ağrıları
Soğuk ve sancılı bir gecede
Ne kazanıp ne kaybettiğini bile bilmeden
Oysa ne yanlış kavramışım ben
Küçük inceliklerde savrulmayı…
Mavi ve soğuktu oysa gün
Aynı bahçede koşarken
Sevgiler damıtılmalımıydı?
Usulca susarken
Adı konulmadı ki yaşamın
Gelip giden çizgiye bakarken
Biz çok mutluyduk
Hayat insana özgüyken…
Görkem YANIK
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
İşimiz gücümüz internet ise tabi ki kutlama mesajlarımız da internet ortamında olacaktır. İster yılbaşı, ister kurban bayramı http://www.sohbethane.net/ekart.php web sayfasındaki e-kart’lar ihtiyacınıza cevap verecektir. Tabiî ki yine de tercih sizin. Büyüklerin gönlünü almak için ellerini öpmek ve biraz olsun yüz yüze sohbet etmek bence en iyisi olacaktır.
Bu da benden çocuklara yeni yıl hediyesi http://www.billybear4kids.com ister oyun oynasınlar, ister online eğitimlere katılsınlar ya da isterlerse bilgisayarlarına uygun ekran koruyucuları indirsinler.
Çizgi roman tutkunlarına özel bir web sayfası http://www.cizgiroman.gen.tr Kiminiz benim gibi çocukluğunuzun çizgi kahramanı Zagor’u arar. Bir başkası Mister No meraklısı. Çizgi roman meraklısı herkes buraya.
Ellerin youtube’si var da bizim bir tube’miz yok mu sanıyorsunuz. Elbette var, hem de pikni tipi. http://www.pikniktube.com/ web sayfası aynı zamanda Beyazıt Öztürk tarafından da tanıtımı yapılan ve ödüllü bir tüp sayfası. Çektiğiniz ilginç video görüntülerini yükleyebilirsiniz. Ayrıca yüklenmiş videoları hem zevkle seyredip aynı zamanda oylayabilirsiniz.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|