|
|
|
26 Aralık 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Taşınma telaşı!.. | İyi haftalar,
Yıl sonu, kampanyalar, duyurular derken oldukça yoğun bir çalışma haftasına girdim. Üstüne bir de aboneliği Google'a taşıma telaşı eklendi, tam oldu. Taşınma işlemi daha bir süre devam edeceğe benzer. Sadece şunu hatırlatmak isterim. Eğer Kahve Molası eposta abonesi iseniz ve birkaç gündür günlük sayılarımız posta kutunuza düşmüyorsa, lütfen ilgili linklerden yeniden abone olunuz. Alıcı adreste bir sorun yoksa mükemmele yakın işleyen Google Grubundan ben ziyadesiyle memnunum, eminim siz de memnun kalacaksınız.
Madem kısa kesip kaçacağız bari pikaba güzel bir şarkı koyup öyle gidelim değil mi? Bir Diva var bugün, Tina Turner söylüyor, Let's Stay Together. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
artık sadece sevişirken mi insanız?
günümüz dünyası insan yaşamını kolaylaştıran araçlarla dolu. fakat bir o kadar da insanları birbirinden uzaklaştıran etkenlerle. insanları birbirinden uzaklaştırmasının yanında, insanı kendisinden uzaklaştıracak yaptırımlar da uyguluyor günümüz yaşamı, özellikle kent-metropol yaşamı. insana, olması gerekenleri ve yapması gerekenleri söylüyor ve ona yapmaması gibi bir seçenek de bırakmıyor. belirli kalıplara sıkışmış durumda insan, hergün benzer şeyleri yiyor, benzer yerlere gidiyor, benzer işini yapıp, benzer evine dönüyor, yaşadığı her gün bir öncekinin taklidi oluyor, insanın yaşadığı günler birbirine benzedikçe, insanlar da birbirlerine benziyor. insan ona dayatılan kalıplardan sıyrılıp kendi doğasında var olanlar doğrultusunda eyleme geçemiyor, çünkü dünya (dünya dediğimiz şey aslında insanlığın tarihi getirdiği noktadır, bir süreçtir) insanın doğasını giderek köreltiyor, ve insana doğasının ne olduğunu unutturmak istiyor. insan olmanın gerektirdiği, karşılıksız iyilik gibi, karşılıksız sevgi gibi duyguların, inançların, düşünüşlerin altına dinamit koyuyor bugünün dünyası. dünya gelişiyor ve güzelleşiyor gibi gözükse de aslında insanlık giderek bir intihar miras bırakıyor kendisinden sonrakilere.
ve bence işte böyle bir durumda devreye giriyor sevişmek, kent insanının tam sıkışmışlığında, doğasına yabancılaşmışlığında, insanın içinde sıcak bir dalga olarak yayılıyor sevişmek duygusu, doğasından bir haykırış gibi. kendisini sınırlayan çizgilerden ve adeta zincirlerinden kurtulup doğasına dönüyor insan, sadece dakikalar boyunca olsa da.
öyle gözüküyor ki tarihte sevişmeye en fazla ihtiyacı olan insan 21. yüzyıl insanıdır. binlerce yıl önce, henüz daha kentler yokken, kabileler halinde yaşayan insanlar tarımı bilmeden, avcılık ve toplayıcılıkla geçinirken; insan, yemek bulurken insandı, sevişirken insandı, su içerken insandı, yaşlanırken insandı, üzülürken, sevinirken insandı, totemlerine inanırken insandı, bir anne yeni doğmuş bebeğini elleri arasına almışken insandı, düşler kurarken insandı, ağlarken insandı.
biz ise sadece sevişirken insanız belki de...
Alparslan Nas
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan ON İKİ' Yİ VURSUN, CAMDAN AYAKKABI KAYBOLSUN |
|
Hangi taşı nereye koyacağımı bilemiyorum kimi zaman... İçimdeki deniz, dalgalarını savuruyor kuytularıma, geriye kalan köpükler öyle bir yontuyor ki bazen içimi, kelimeler anlamsız, sesler yetersiz, renkler sönük kalıyor. Kararsızlıkların, ikilemlerin perdesinde oynanan bir tiyatro eseri sanki hayat... Yeni oyuncular giriyor her yeni doğan günde... Yeni maskeler kovalıyor birbirini... Bu arada köpüklerin saçıldığı her noktada ayrı bir gelgit... Med cezirlere dayanıklı mıdır bünye? Kimbilir.. Mevsimlerin hepsini yaza çevirsek, başka bir coğrafyanın başka bir sahnesinde oynasak oyunu sonra sussak sadece sıcak kalsa geriye, benden ne bulurdun ki, sana seni verecek? İçimden akan ırmaklarda mühürlü bir kaç damla fısıldadı mı kulağına şarkıyı? Ben duydum da ondan soruyorum.. Belki paylaşırız diye.. Ama düğümler çözülmüyor ki.. Her gün yenisi, bir yenisi daha ve son... Sözlerden geriye düşen bir tutam perçemin ardına mı sakladın büyülerini? Benden alıp büyüttüğün saksı çiçeklerinin arasında ufaktan bir hercai menekşe vardı, görmedin... Ondaydı bana bıraktığın her dokunuş.. Fısıldadığında duymadın, ama ben duymuştum... Gece olmuştu ve saat 12'yi vurmuştu.. Şimdi gider Külkedisi onu arayanı kaybedip, düşlerine saklayarak prensini... Artık masallarda camdan ayakkabısını aramıyor Külkedisi, ona güneşi versin prensi sonra bırakalım gece olsun, saat 12 yi vursun...
Deniz Marmasan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Perde açıldı.
Eski bir masa. Masada dolunay. Kadehlerde dalga sesleri. Fanusta iki kırmızı kalp yanmaya hazır. İki yüzlü ortası sırlı bir ayna. Aynanın karşısında, bir kadınla bir adam. Yüzleri birbirine dönük bakışları aynada.
Açıldı perde
'Kaç yıl oldu çiğ kokusu duymayalı.
Kaç yıl oldu bir çınar yaprağı görmeyeli.
Kuruduk ağaçlardan sonra biz'
'Martıların gözyaşıdır yağan ilkbaharda
Nasıl doğar güneş unuttum
Batışını bilirim kadehlerde'
'Neredeydin' dedi kadın
'Neredeydin' dedi adam.
Bulutlara çıktı kadınla adam, aynada
Yağmur olup indiler sonra.
Yakamozlardı_ yıldız tozları yani_
Vücutlarından dökülen ter yerine.
'İçinde boşluk olan bir kadınla bir adam
Kandırmıyorsa birbirini kandırır kendini'
Buydu sırrı aynanın.
Dökülmeye başladı.
'O değil' dedi adam.
'O değil' dedi kadın.
Çift taraflı gereksinim
Eksik imgelem.
'Küçük bir çocuktum.
Elinden düşürüp kalbimi
kırdı babam'
'Ellerimde papatya petalleri
Benziyor benzemiyor fallarında
Başka eksik çiçeklerdi annemin elleri
Ya dikenler yaktı canımı
Ya yaseminler ağladı'
Kan sızıyordu aynadan.
Bir kadınla bir adam,
Ellerinde kendi kalpleri
Terk ettiler sahneyi.
Meyil Delen
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : Ayfer Arman İHANETİN BELGESİ... |
|
Acı,acı çaldı telefon. Gözlerini zorlukla açtı ve saate baktı, gecenin
iki'sini gösteriyordu. Uyku sersemi elini uzatıp, açtı telefonu.
-Efendim!.
-Hülya Saglam lütfen.
Hiç tanımadıgı bu ses karşısında afalladı. Neredeyse Hülya kim diyecekti ki,
toparladı kendini.
-Evet benim, buyrun.
-Nihat Sağlam.. Tanır mısınız hanımefendi?
Kocasının adını duydugu an kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Merak ve
heyecanla sordu.
-Evet, eşim olur Nihat bey, ne vardı?
-Yaşam Hastanesinden arıyorum hanımefendi. Ben polis memuru Ahmet Candeger.
Eşiniz bir trafik kazası geçirmiş buraya gelmeniz gerekiyor.
Bir an her yer sallandı sanki, sevgili kocası Nihat ölmüş müydü yoksa?
Boğulur gibi bir sesle sordu.
-Öldü mü yoksa?
Yanıt verdi karşısındaki ses.
-Sadece kaza geçirdiğini biliyorum. Buraya geldiğinizde doktoru size gerekli
bilgiyi verecektir hanımefendi.
Ve kapandı telefon. Asırlar gibi süren bir kaç dakika kalakaldı öylece. Bir
film şeridi gibi geçmeye başladı gözünün önünden, evliliği ve kocası Nihat.
Yedi yıl olmuştu evleneli. Mutlulukla geçen kısacık bir yedi yıl. Çocukları
olmamıştı, son doktor da Hülyanın yüzüne “umut yok” dediğinin üzerinden beş
yıl geçmişti. Kocası sevgili karısının yüzünü ellerinin arasına almış
"üzülme canım!.Biz birbirimize yeteriz, seni seviyorum" demişti. Ve asla bir
daha çocuk konusunu açmamıştı Nihat.
Yanağından eline düşen ıslaklık, kendine getirdi onu. Farkında olmamıştı ama
sicim gibi yaşlar boşanıyordu gözlerinden. Aceleyle kalkıp, ne bulduysa
üzerine geçirip, fırladı evden..
Hastaneye vardığında saat iki kırk olmuştu. Dogruca görevli polis memurunun
oldugu bölüme yöneldi. Bankoya yaslanıp kısık bir sesle konuştu.
-Ben Hülya Sağlam, beni aramıştınız.
Polis memuru kalkıp çıktı bankonun arkasından.
-Buyrun, nöbetçi doktor Metin bey konuşacak sizinle.
Polis memuru önde koridoru geçip, doktorun odasına girdiler. "Hülya hanım
doktor bey, Nihat Sağlam'ın eşi" deyip, acele adımlarla ayrıldı odadan.Kırk
yaşlarında bir doktor vardı şimdi karşısında. Gömleğindeki yer yer kurumuş
kan lekeleri, nasıl zorlu bir gece geçirdiğinin işaretiydi sanki. Hülya’ya
bakıp sakin bir sesle.
-Buyrun oturun lütfen!.
Hülya otururken, doktor kalktı yerinden kapıdan seslendi koridora.
-Hemşire hanım diazem lütfen!..
Ve döndü yerine oturdu. Hülya daha ne oldugunu anlıyamadan, hemşire girdi
içeri ve kolunu sıvadı. Şaşkınlıkla sordu.
-Ne oluyor?
-Bir şey oldugu yok, sadece gerginsiniz. Rahatlamanız lazım güvenin bana
lütfen.
Çaresiz boyun eğdi, doktorun bu istegine. İşini bitiren hemşire odadan
ayrılırken, bir sıcaklık kapladı içini, kasları gevşedi.
-Bakın hanımefendi direk konuya girecegim izninizle. Eşiniz Nihat Saglam, bu
gece saat bir civarı geçirdiği bir trafik kazası sonucu ne yazık ki yapılan
tüm müdahalelere ragmen kurtarılamadı.
Öylece bakakaldı doktorun yüzüne tepkisiz. Agzını açtıgında kulakları
tanımadı kendisinden çıkan sesi.
-Öldümü, yani?
-Evet, maalesef.
Ölmüştü. Eşi her şeyi olan adam ölmüştü. Beyni şiddetle karşı çıktı bu
fikre, kasları tepkisiz öylece kaldı oturduğu yerde. Ve devam etti doktor.
-Ne yazık ki bir sorun daha var hanımefendi.
-Sorun mu?
Şaşkın bakıyordu doktorun yüzüne.
-Evet, eşinizin yanındaki bayan da ne yazık ki aynı kazada yaşamını
kaybetti. Ancak çocuk sağ..
Kadın, çocuk.... beyni karmakarışık olmuştu. Kimdi kadın? Ya çocuk? Kadının
çocuğuydu belli ama, ne arıyorlardı Nihat’ın arabasında? Hülya bu sorularla
boğuşurken doktor devam etti.
-Kocanızın yanındaki bayanın adı Canan. Araştırdık, kimsesi yok. Çocugun
nüfus kağıdındaysa, kocanızın ismi yazıyor hanımefendi.
Yer sallandı, duvarlar üstüne geldi..Karardı her yer...
Kendine geldiğinde bir yatakta yatıyordu. Ne kadar zamandır buradaydı
bilmiyordu. Ama dışarısı aydınlanmış, güneş odayı doldurmuştu, zorlukla
saatine baktı. Saat onbeş otuz'u gösteriyordu. Demek ki oniki saattir burada
yatıyordu.Birden Nihat geldi aklına, hıçkırıklara boguldu. Ağlama sesini
duyan hemşire, başını uzatıp oda kapısından baktıktan sonra kayboldu. On
dakika kadar sonra, adının Metin oldugunu hatırladığı doktor göründü kapıda.
-Uyandınız mı, şimdi daha rahatsınızdır umarım?
Konuşmadan öylece baktı doktorun yüzüne, doktor devam etti.
-Çocuğu görmek ister misiniz?
Farkında bile olmadan başını salladı Hülya. Doktor odadan çıktı, az sonra
kucagında bir yaşlarında bir çocukla geri geldi odaya. Öylece baktı bir an
Hülya... "İhanetin belgesi"ne. Tuhaf diye geçirdi içinden. Doktorun
kucagındaki çocuk neredeyse Nihat'ın kopyasıydı. Doktor yatagın yanına
yaklaşıp çocugu yatağa bıraktı.
-Adı Barış..
Gülümsedi Hülya
-Barış ha !..
Bir anda küçücük eller saçlarında dolaşmaya başladı, küçük çocuk Hülya'nın
saçlarını yakalamış, muzip gülüşlerle çekiştiriyordu. Ve uzandı aniden,
cenesini yakalayıp emmeye başladı Hülyanın. O an hiç tanımadıgı bir duygu
tüm bedenini sardı genç kadının. Doğrulup yatakta bebeği kucagına alırken
söylendi.
-Gel bakalım minik Barış. Yeni annene merhaba de.. Unutup ihanetleri
barışalım hayatla......
Ayfer Arman
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
MUHALİF KALEM
Her zaman değil, zaman zaman yazmak gelir içimden. Konuşmayı da severim aslında. Dinlemeyi de. Ama sıkıldım artık konuşmaktan. Anlaşılmıyorum, anlamıyorlar beni gibi kaygılara kapılıyorum. Dinleyen insanları bıraktım, okuyan insanları arıyorum. Onlar bir yerlerde varlar hala.
Nasıl bir hıza sahip insan beyni. Ya da benimki. Düşünceleri yazıya aktaracak bir makine icat etseler, ne kalem ister bu beyin ne kağıt. Tak makineyi beyninin bir yerine. Sen düşün o yazsın.
Kendimi MUHALİF KALEM diye tanımlamak istiyorum.. Çoğu şeye karşı yüreğim. İnsana dair YANLIŞ ne varsa karşıyım.. Bu yüzden muhalif kalemim her şeye. Her şeye karşı duruşum çoğu zaman ürkütür insanları. Kişisel çıkarlar zedelenir diye düşünülür karşı çıkışlarımda, hep birileri zarar görecektir, birileri fayda sağlamaya çalıştıklarında. Klavyem de muhalif. Bir oyun yazmaya çabalıyorum son günlerde. Bir yandan işlerim… Ah ne çok yapacak şey var ama zaman ne kadar az.
Gece yarılarına kadar oturmalar da yetmiyor. Yaşlar da aldı başını gidiyor. Bir ömre sığmaz hayallerim.
Belki yazarım, belki de yazamam. Kim bilir belki de bir heves bu ilk yazıda son bulur.
Nilgün Ölker
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 7.563 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Beni özleyeceksin
Boş evinde oturacaksın bir gün, havasız gelen ortam camını açtıracak sana
Elin otomatik bir kanalı açacak, boş gözlerle bakacaksın.
kendine geldiğinde fark edeceksin ki beni düşünüyorsun.
Yüzünü yıkamak isteyeceksin, avucundaki bir dolu su gözyaşlarım olacak,
Bilmem kaç defa vuracaksın yüzüne, gelemeyeceksin kendine.
Gözlerine unuttuğum küpelerim ilişecek,
pişmanlık dalgası saracak seni yalnızlığında
uyumak isteyeceksin ama, üşüyeceksin
Çünkü beni özleyeceksin.
Ve yine büyük gururuna yenilip uyumak için kuzuları, eski bir çiti
kullanacaksın göz kapaklarında
Yarına yeni bir aşk sipariş edeceksin güneşten
Yeni bir sevda dayanacak belki pencerene
Ama gözlerinde benim gözüm
dudaklarında benim gülüşüm yok, yok...
Elin telefona gidecek, belki sessiz bir çağrı atacaksın
numarası yoksun ulaşacaksın bana gizliden
Bu seni bir süre oyalayacak mutlu olacaksın ama
Daha fazlasını isteyecek kabul etmediğin aşk senden
Beni özleyeceksin...
Hasret kaldığın gözlerimden dileneceksin Allah’a
Yalan sevişmelerde beni arayacak bedenin
Çünkü sevgilim sen beni çok özledin...
Sevinç Şarlı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
İşimiz gücümüz internet ise tabi ki kutlama mesajlarımız da internet ortamında olacaktır. İster yılbaşı, ister kurban bayramı http://www.sohbethane.net/ekart.php web sayfasındaki e-kart’lar ihtiyacınıza cevap verecektir. Tabiî ki yine de tercih sizin. Büyüklerin gönlünü almak için ellerini öpmek ve biraz olsun yüz yüze sohbet etmek bence en iyisi olacaktır.
Bu da benden çocuklara yeni yıl hediyesi http://www.billybear4kids.com ister oyun oynasınlar, ister online eğitimlere katılsınlar ya da isterlerse bilgisayarlarına uygun ekran koruyucuları indirsinler.
Çizgi roman tutkunlarına özel bir web sayfası http://www.cizgiroman.gen.tr Kiminiz benim gibi çocukluğunuzun çizgi kahramanı Zagor’u arar. Bir başkası Mister No meraklısı. Çizgi roman meraklısı herkes buraya.
Ellerin youtube’si var da bizim bir tube’miz yok mu sanıyorsunuz. Elbette var, hem de pikni tipi. http://www.pikniktube.com/ web sayfası aynı zamanda Beyazıt Öztürk tarafından da tanıtımı yapılan ve ödüllü bir tüp sayfası. Çektiğiniz ilginç video görüntülerini yükleyebilirsiniz. Ayrıca yüklenmiş videoları hem zevkle seyredip aynı zamanda oylayabilirsiniz.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|