Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.118

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 27 Aralık 2006 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Let's talk Türkçe!..

Merhabalar,

Yumurta kapıya gelmeden omlete karar veremeyen, incir çekirdeğini doldurmayan bir bitten milli tartışmalar çıkaran bir ırkın efradıyız evvelallah. Türkçe okuyup yazmaya çaba gösteren biri olarak o bitlerden biri bana da musallat oldu. Kenan Doğulu'ya Eurovision'a katıl demişler, o da kalkıp ben ingilizce okuyacağım demiş. Vay sen misin güzel Türkçemizi beğenmeyen mendebur diye çocuğun üstüne yürümüşler. Buna en güzel cevabı Yılmaz Özdil vermiş köşesinde. Bana verdiği duygu ise daha farklı. Konumuz Eurovision şarkı yarışması, Namık Kemal şiir yarışması değil ki. Kenan Doğulu'dan istenen başarılı olması. O vakit istediği dilde söyler. İngilizcenin pop ve rock müziğe cuk oturduğuna kim itiraz edebilir ki? Bırakın dilini çocuk seçsin.

Ama konu zaten bu değil. Bu, incir çekirdeğini doldurmayan bit. Asıl konu Türkçemizin hali. Peki n'apalım? Karalar bağlayıp yas mı tutalım? Bize ne verdiler ne istiyorlar onu mu sorgulayalım yoksa şimdi biz çocuklarımıza ne veriyoruz ne istiyoruz onun çetelesini mi tutalım? Çocuğu kitaptan soğutmak için her türlü silahı kuşanmış bir eğitim sisteminde, test kitabıyla romanı birbirine karıştıran bir çocuğa okuyup yazmanın erdemini anlatmak nasıl olacak acaba? Yıllarca ingilizce eğitim veren bir okula kapak atması için beyni yıkanan çocuklara, biraz büyüyünce okey, baayy dedi diye kızmak kimin haddine? Esperanto olmuş bir dili kullanmak istiyor diye şarkıcı çocuğa kızan Türk Dil Kurumu'nun hala neyin nasıl yazılacağı konusunda kararsız olduğunu görmezlikten mi gelelim? Adam gibi bir lügatı olmayan dil olur mu? Sorgulamaya yanlış yerden başlayınca işte böyle komik sorulara da muhatap olunur. Haydi baş baş.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


 KahveRengi : Alaattin Bender


YÜZLERİNDE YERYÜZÜ

Ara GÜLER Usta'ya…

Ara GülerSokaktaki yüzler oldum olası dikkatimi çekmiştir. Çünkü, insan gerçek kimliğini sokakta, tam da yaşamın orta yerinde bulur. İzlendiğinden, gözlendiğinden habersiz kah dinlenmekte, kah düşünmekte, kah devinmektedir. İşte o kareler arasında, bir "t" anında, kadraja yansıyan resim tıpkı "sahibinin sesi" gibidir. O anı yakalamak da öyle her babayiğidin harcı değildir. "People You Meet" (Karşılaştığınız İnsanlar) 1980'lerin başında Hazırlık sınıfında izlediğimiz İngilizce film dizilerinin ortak adıydı ve öylece belleğime kazınmıştı. O anı yakalamak için karşılaştığınız insanları tanımak, anlamak ve sevmek gerekiyordu. Tıpkı William Saroyan'ın öykülerinde anlattığı gibi - içten ve yalın. İşte böyle bir gözle, böyle bir bellekle ve "Oralarda durup tık tık tık tık çeker giderim ben, bilmezler bile çektiğimi" diyerek bir piton yılanı çabukluğuyla deklanşöre basar Ara Güler.

Ara GülerBilmezdim fotoğrafların bu kadar güzel, anlatmak içinse "kelimelerin kifayetsiz olduğunu". Gün olur, alır başını gider ağların peşisıra. Noelin habercisi yağan kar tanelerini bir tül gibi aralayan kırmızı tramvayların da peşinden koşar; Sirkeci'de kar altında tramvayın önünü kesen atlı arabanın da. Eyüp Sultan Camii avlusuna konan leyleğin de. Çalı süpürgesini elinde tutan çalı bıyıklı derbeder çöpçü de takılır gözüne. Zaten takıntılı adamın biri değil midir? Mavnaların, kalafat ustalarının, yağ iskelesinde bekleşen hamalların, felekten bir gece çalan beyzadelerin, dua edenlerin, çocukların, kısacası hayatın peşine düşer ve anlamını sorgular. Sirkeci'de, Eminönü'nde, Eyüp'te, Haliç'te, Zeyrek'te; "trende, vapurda, otobüste" "şehirlerin Şehri'ni" - İstanbul'u anlatır size. 'Eski İstanbul Anıları' kitabının önsözünde "Kandilli'de güneşi perde perde batıran Yahya Kemal'i, Urumelihisarı'nda oturup da gözleri kapalı İstanbul'u dinleyen Orhan Veli'yi bu değişen İstanbul'la birlikte unutmak gerek herhalde" diyerek artık o eski İstanbul'u aradığını açık eder. Gerçekte, onun için fotoğraf çekmek, içinde hissettiği dünyayı çekmektir. Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk 'İstanbul: Hatıralar ve Şehir' adlı kitabında kendi kişisel albümünün yanısıra başta Ara Güler'in zengin fotoğraf arşivinden de faydalanmayı ihmal etmez. Zaten bir kitap, bir ansiklopedi yoktur ki yayınlanmadan önce 'İstanbul Fotoğrafçısı'-Ara Güler'in sayıları 800.000'i aşan arşivini taramamış olsun.

Ara GülerAra Güler her ne kadar İstabul'lu ise de o Anadolu'dur. Edirne'den Ağrı'ya bu diyarı baştan başa dolaşır. Ağrı Dağı 'Ağrı Dağı' olalı hiç böyle görünmemiş, göstermemiştir o bakir yüzünü. İşte, o bütün dünyaya yayılmış fotoğrafta arayıp bulmuştur Ara, Ağrı Dağı'nın o, geceye ışık saçan resmini. Ağrı Dağı fotoğrafları için Yaşar Kemal: "Çok dağ resmi gördüm, çok dağ fotoğrafı, hiçbir tanesi Ara'nın Ağrı Dağı'ndaki gibi doğanın şiirini, görkemini, tadını yakalayamamıştı. Koskocaman çökmüş, oturmuş Ağrı Dağı bir ışıktan aklık. ... Işık mı, alın size, görün ışığın hünerini" der ve Ara'nın bu koca dağın etrafında nasıl fır döndüğünü anlatır: "Ağrı Dağı dibindeki düzlükte bir başka öğe daha olmalıydı ki, Ağrı Dağı Ara'nın gönlünce olsun. Ağrı Dağının dibinde bir köy vardır, ışıkları da teker teker yanmaya başlamıştır. Ara o köyün fotoğrafını çeker. Işıklar yanmakta, Ağrı Dağı balkımaktadır*, bütün şiiri, görkemiyle. Ara'nın gönlünce değildi bu fotoğraf. Daha, daha gerekti. … İşte düzlüğün ortasında tek başına bir toprak dam, pencerelerden ışığını fora etmiş. Önünde toprak dam, arkada Ağrı Dağı, Ara'nın başeseri, ulu bir dağ, ulu ışıklar, ulu bir doğa şiiri, insanlığı gönendiren. Bilmiyorum başka bir fotoğraf var mıdır çağımızda dünyayı böylesine saran." Yanarım, yanarım, Ağrı Dağı'nın o görkemli fotoğrafını göremediğime yanarım. Bu görkemli fotoğrafın renkleri burada kalmayacak, ressam Turan Erol'u öylesine derinden etkileyecektir ki; sanatçı Ağrı Dağı'nı hiç görmediği halde boyalara büründürecek ve bu kez tuvallerde yaşatacaktır. Benim payıma da Bülten'in 126. sayısındaki şu sözleri yazmak düşecektir: "Van Gogh misali yıldızlı bir gecede ışıldayan mavilere bürünmüş karlarla kaplı Ağrı dağının eteklerindeki, pencerelerinden ışık sızan, kapıları aralanmış, karanlığa bürünmüş bacaları tüten dam evler. Gerçekten lirik bir anlatıma ve gize sahiptir Turan Erol'un bu resmi." Edebiyatçılar kadar pek çok ünlü ressam da takılmıştır vizörüne. "Eskiden beri Orhan'ın fotoğraflarını çekiyordum. Hatta İtfaiye Müzesi'ne gidip onun fotoğraflarını çekmiştim" sözlerinden ve 1976'da Ayvalık'taki atölyesini ziyaret edişinden Ara'nın hayatında Orhan Peker'in ayrı bir yeri olduğu anlaşılır. Zaten, yine kendi betimlemesiyle Orhan, Fikret (Otyam) ve Ara 'sacayağı' gibidirler.

Ara GülerAnadolu'nun destanını yazdıktan sonra Anadolu da dar gelmiştir Ara'ya. Bu kez gözünü dünyaya dikecektir. Aya, güneşe çoktan göz dikmiştir ya! Eminim bir yolunu bulsa Mars'a bile gidecektir fotoğrafın peşisıra. Vizörünü tıpkı namlusunu doğrultan usta bir silahşör gibi kullanır Ara. Belki de bu nedenle dünyaca ünlü 'Magnum' fotoğrafçılarının arasında yer alır. Marko Polo gibi dünyayı keşfe çıkacak, olayları ve insanları fotoğraf eşliğinde belgeleyecektir. Bu arada, sanata, edebiyata, yaratıcılığa olan ilgisi Ara'yı yeryüzünde iz bırakmış, dünya içerisinde dünya kurmuş sanatçıların peşine düşürecek ve sonuçta Bertrand Russell, Pablo Picasso, Salvador Dali, Tennessee Williams, Marc Chagall, Louis Aragon ve William Saroyan ile yaptığı röportajları 'Yeryüzünde Yedi İz' isimli foto-röportaj kitabında yayınlayacaktır. Picasso gibi dünyayı peşinden koşturmuş, dünyayı silkelemiş bir sanatçının röportaj vermek için Ara Güler'i seçmesinin nedeni herhalde onu Cezanne'a benzetmesi değildi. Onlar, Ara'nın kendilerini kendilerinden daha iyi tanıdığından ve tanıtacağından adları gibi emindiler. Ve daha niceleri… Winston Churchill'den Indira Gandi'ye, Alfred Hitchcock'tan Maria Callas'a, İsmet İnönü'den Fikret Mualla'ya kadar kimler girmedi ki arşivine.

Ara'nın edebiyatçılarla arası da oldum olası iyidir. "Onlar benim dostlarım" dediği Türk edebiyatından 100 yazar ile aynı koltukları, aynı sofraları paylaşan Ara Güler sadece onların fotoğrafını çekmekle kalmamış, bu karelerde "sahibinin sesi"ni yansıtmayı bilmiştir. '100 Yüz' isimli kitabın önsözünde Nezihe Meriç'in "Resmini çektiği insanın, ne olduğu bilinemeyen ruhunu görmek! Bakın Can Yücel'in resmine. Hep sevgili, dili tatlı, tavrı candan, dost, şakacı, insan bir adamdı o. Dünyaya yuf borusun öttürmüşlerden. Ama Ara Güler, onun içindeki kırgın, kahırlı, tasalı çocuğu görmüştür." sözleri çok anlamlıdır. O, başında şapkası meşhur fotoğrafı ile tanıdığımız Burgazada'lı Sait Faik'in, Nazım Hikmet'in belleklerden silinmeyen fotoğrafları yine Ara Güler'e aittir. "Çekmeseydim Türk edebiyatı 'yüzsüz' kalacaktı" diyerek yüklendiği misyonu ironik biçimde ortaya koyar.

Ara Güler"Fotoğraf sanat değildir. Bir tanıklıktır, o kadar..." ... "Pek çok ünlü sanatçının fotoğrafını çektim, eğer sanatçı olsaydım kendi fotoğrafımı da çekerdim" diyerek alçak gönüllü bir üslup kullanırken, öte yandan "Fotoğraf o kadar mühim bir şeydir ki... Yani sanat olsa da, olmasa da ..." diyerek fotoğrafın önemini ortaya koymuştur. "Fotoğrafçı çok dolu olmalı. Resim, müzik bilecek, tiyatrodan anlayacak, çok okuyacak, anında karar verebilecek, yani çok zeki olacak… Zevkleri çok gelişmiş olacak, kültürlü olacak… Bunlar varsa fotoğrafçı olur. Ama bizde tam tersidir. En cahili foto muhabiri olur." sözleriyle iyi bir fotoğrafçının tarifini yapmıştır. "Devir görsellik devridir. Yazı edebiyat devri bitmiştir" diyerek fotoğrafın görsel tarih yazdığını savunur. Ara'dan 77+1 yıl geçmiş, hayatı birçok ünlü fotoğraf muhabirinde olduğu gibi, anektodlarla dolmuştur. Dili, üslubu ve birikimi O'nu en iyi hikaye anlatıcılarından biri yapmış, sohbetlere neşe katmıştır.

Nezihe Meriç'e göre Ara Güler doğar doğmaz dünyaya bakmaya başlayan bir bebek olarak dünyaya gelmiştir. Babasının hediye ettiği 35 milimetre'lik sinema makinesi Ara'nın sinemacılık hayallerini süsler. Lise yılları film sütüdyolarında ve Muhsin Ertuğrul'un tiyatro kurslarında geçer. Sinemacılık serüveni, yaşadığı bir yangından canını zor kurtarmasıyla son bulur. 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde gazeteciliğe başlar. Ancak, kamerayla, vizörle, filmle olan tanışıklığı onu foto muhabiri yapacak; elinden düşürmediği kamerası sayesinde Edirne Eski Camii'de çektiği bir fotoğraf 'Time' dergisinde yayınlanacaktır. Fotoğraf, Arapça Allah yazısının altında sanki küçülmüş izlenimi veren sırtları dönük iki çarşaflı kadını betimler. 1961'de İngiltere'de yayımlanan Photography Annual, onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak tanımlar. Elinden ilk göz ağrısı 'Leica' kamerasını hiç eksik etmeyen Ara Güler'e 1962'de 'Master of Leica' unvanı verilmesi boşuna değidir. Yurtta ve dünyada sıralamakla bitmez pek çok ödülün sahibi Ara ödüle doymuştur. Orhan Pamuk'un gençliğinde ressam olmak isterken yazar oluşu gibi, Ara da başlangıçta sinema ile başlayan serüvenini akan film şeridini durdurarak fotoğrafa taşımayı ve dünyanın sayılı fotoğrafçılarından biri olmayı başarmıştır. Her zaman gerçeğin peşinde koşmuş, simgelerden, fotoğraf çalımlarından hep uzak durmuştur. "Sevgisiz insan, insansız da fotoğraf olmaz." diyerek insanın, hayatın arasına karışmıştır. İlerleyen yaşına rağmen hala ilk günkü gibi şevkle ve bir çocuk naifliğiyle fotoğraf çeker. İstanbul'u mesken tutmuş 1928 doğumlu Ara Güler hala Beyoğlu Tosbağa sokakta anılarıyla birlikte yaşamaktadır. Apartmanın alt katını sergi salonu, üst katını ise çalışma odası olarak düzenlemiş. Merdivenlere çok büyük bir Picasso fotoğrafı asmış.

"Konferansa gitmez, müzeyi gezmez, sergi izlemez, tiyatroya gitmez. Sorun burada. Konser dinlememiş, hissi yok, hiçbir şey bilmiyor, yaşamı tesadüf." diyerek giderek yozlaşan ve kültür erezyonuna uğrayan toplumun kanayan yarasına ayna tutmayı ihmal etmiyor.

Büyük usta Ara Güler'e saygılarımla...

Alaattin Bender
www.alaattinbender.com

balkımak*: Parlamak, parıldamak (halk dilinde)
Kaynakça:
- Eski İstanbul Anıları (Dünya Yayınları, 1994, İstanbul)
- Fotoğrafevi - "Ara Güler klasikleri (sanal sergi)


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  KİBELE

Neden yaz ve kış yaprağını dökmeden öylece kalır çam ağacı bilir misiniz?

Beni araştırmaya yönlendirdiği ve sonra da öğrenmemi sağladığı için efsaneleri çok severim..

Bunlardan biri de sizlerle paylaşmak istediğim Bereket Tanrıçası Kibele'nin efsanesidir..

Özellikle Romalı yazarlar kendi zamanlarında Kibele'den hep söz etmişler haklı olarak..

Dünya Edebiyatçılarının da en çok söz ettikleri kadın, yine tanrıça Kibele olmuş..

Analığı, (Bu arada, Kibele Zeus'un annesiymiş.) üretkenliği, dişiliği, hayatı sürdüren doğurganlığı ve bereketi simgelediği için de ona ''Ana Tanrıça Kibele''

yani '' Bereket Tanrıçası '' denilmiş...

Ve öyle de efsane kadın olmuş Kibele, '' Kibele Ana ''

Sizlerin de bildiği gibi, masallar anlatılırken bir varmış bir yokmuş la başlar ya, ya efsaneler?

Efsaneler ise '' Efsaneye göre '' diye, başla nır mış....

Efsaneye göre, ''Ana Tanrıça'' yani (Kibele), o zaman içinde Attis adlı bir delikanlıya aşık olmuş, ama ne aşk..

Böyle bir aşk yeryüzüne ne gelmiş ne söylenmiş ne dinlenmiş..

Attis, Kibele'nin kendisini sevdiğini ve ona karşı beslediği duygulardan habersiz mi habersizmiş..

Bu arada da belirteyim Attis, * Pessinus (Ballıhisar) kralının kızıyla nişanlıymış.. İki tarafta evlenme hazırlıklarını sürdürüyorlarmış büyük bir heyecan içinde..

Gelmiş zaman gitmiş zaman derken düğün dernek kurulmuş, ikramlar hazırlanmış, düğüne davet edilen bütün misafirler buyur edilmiş...

Ama bu arada da gözünü öyle bir aşk bürümüş ki bizim Kibele'nin yani ''Ana Tanrıça'nın '' süslenmiş püslenmiş takıp takıştırmış bütün güzelliği ve olanca ihtişamıyla birden bire düğünün orta yerine çıkıp gelivermiş hırs rüzgarlarıyla birlikte..

Ve ne yazık ki kadınca kıskançlık duygularına esir düşen Kibele, elindeki tanrısal gücüde kullanarak sevdiği erkeği, Attis’i herkesin içinde o an deliye çeviri vermiş..

Birden bire ne olduğunu anlayamayan ve çılgına dönen Attis o esnada dans ediyormuş..

Sonra mı? Aniden belindeki bıçağı çeken Attis erkeklik organını kesip atmış düğünün orta yerine..

O an Attis’in kasıklarından fışkırırcasına akan kanlar yeri göğü toprağı sulamış ve kendiliğinden bitkiler fışkırmış her yere...

Zavallı bedeni oracığa yığılıp kalmış ve aniden bir çam ağacına dönüşmüş Attis'in cansız bedeni...

Ana Tanrıça da yine tanrıların ona verdiği güçle onun hiç bozulmamasını sağlamış..

Şimdi anladınız mı neden çam ağacının yaz ve kış hiç yaprağını dökmediğini ve bozulmadan kaldığını o günden bu güne?

Kibele'nin kadınca arzuları onu yaz kış ayakta ve capcanlı dipdiri tutuyormuş da ondan..

*Pessinus ( Ballıhisar'ın ) Ankara-Eskişehir karayolu üzerinde Sivrihisar yakınlarında olduğunu ve Kibele'nin günümüze ulaşmış heykel ve figürlerinden geniş kalçalı, iri göğüslü bir kadın olduğunu da ayrıca belirtiyor araştırmacı uzmanlar..

Zaman mı? 2004 Dünya zamanı...

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,008,008,008,008,008,008,008,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Sevinç Şarlı


Sağ Omzumdaki Melek

Küçükmüşüm bak, büyüyorum hala. Ufacık bir sevgi kıpırtısında yüreğim yine havalara uçuyor, bunca yıl sonra… ama keder gibi canımı da yakıyor sevmek. İçimde derin bir korku, yüreğimin damarlarından başlıyor kan gibi yayılmaya. Dokunacak kadar yakınım ama sevgisini alamayacak kadar uzak. Mantığı nerede şimdi sevmenin... Zamansız yüklenir mi böyle bir ağırlık yüreğime!
Karşılığını alamayacak kadar günahım yoktu. Nasıl yetiştirdilerse öyle yetiştim ben!

Heyecanım gözlerimi kamaştırıyor, aklımın bir köşesinde sesi, gözlerimin içinde yüzü olunca. Düzgün cümleleri, öznesi ve yüklemiyle övünen ben, cümle kuramıyor kekeliyorum işte... Gülümsemekte geliyor halime, ağlamakta. "Bunca zaman sonra…" diyorum kendime… "yakıştı mı kızım bu aşk, boyunu aşan işlere, karışma demediler mi sana HİÇ?!"

Ağız mı bükmeliyim kendime şimdi. Hani nerede sağ omzumdaki melek, "uyarmaya gelince susuyordun. Ne ağlıyorsun, çıkar işte 3 günahımdan 1 sevabı!"

Bunun günah olduğunu evvelde çözemedim ki ben. Asla yazmıyordu aşk filmlerinin başında, "18'inden küçükler izleyemez" diye. En sevdiğim defalarca okuduğum tüm küçük masallarda bile aşktı konu. Korkuyorum artık büyümeye, annemin dizini istiyorum. Öyle derbederim ki Sesim çıkmıyor bağırmak istediğimde. Gücüm eriyip gitti sanki… Kedi gibi ya sıcağa sığınıyorum, yada kırık tırnaklarımı gösteriyorum. Maksat gözüme yaş yerine kan inmesin.

Doğan güneş batmayacak gibi bu gün,vakit geçmiyor. Gecelerse korkutuyor artık. Veremediğim hediye göğsümde gümbürdüyor hala. "Sesli gelen, çabuk susar" derler. Ne zaman duracak bu kalp. Ne zaman?

Dile gelemeyen ama varlığına hep inandığım melek! Unuturum biliyorsun.
Yıllar geçecek ve yüzü silinecek zamanla gözlerimden. Derin hatları daha da derinleşirken, ben sol kaşındaki yara izinin yerini bile unutacağım. Soğuk tavrını, en sevdiğim gülüşünü, hatta gülsün diye içimden inlerken söylemeye korktuğumu, tutmaya çekindiğim ellerini bir bir sileceğim aklımdan. Belki bir zaman başrolde kötü bir kızım. Sigarası saçlarına sinmiş, elinde markasını takmadığı birası. Unutulmuşlar diyarında gezen, annesinin yaramaz kızı.
Sen bir süre yazamayacaksın sevap listesine yeni işlemelerini. Ben yine aynıyım tabi, yine biraz deli, suskun. Sen daha iyi bilirsin yetime kalkmaması gereken eli. Ama ya yüreğime inen darbeye ne dersin. Kendi kendime düştüğüm akılsızlığıma. Güler gibi ağlıyorsun. Oysa hep söylerdi rüyalarım. peki neden bu sefer başkaydı? karanlıktı... neden?

Ne çok ömür var önümde düz hesaba vurunca. Düşündükçe aklım başımdan gidiveriyor yaşayabileceklerimi.
Kırılan hevesim balık gibi ağa takıldı bak. "öyle insaflıyım ki yukarı çekmedim" dedi balıkçı. "Daracık bir alanda yaşamak mı yaşamışlık, yoksa en mutlu anda sonu bulmak mı?" diye soramadım...

Sevinç Şarlı


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


BALIK

Fazlaca ilgili olunan hallerde sıkıcıdır "hayat" tanımının noktalı virgülünden sonrası. Öyle deme, her "hayat" tanımlamasında vardır illa ki noktalı vürgül öncesi ve sonrası...

Norveç nerelere kıyı barındırır öğrenirsin bir gün. Ve bütün sınav kağıtlarında her yerde doğru kabul edilen geçim kaynağıdır balıkçılık, Norveç...

Sığ sularda dolanır ayak izlerim. Ellerimde eldiven. Yenice ortadan böldüm. Şimdi sapladım neşteri. Artık korkmadan, kanı görerek, ben öldürdüm...

Öldürülmüş bütün canlılık tanımlamalarında katil olmuyorsun. Bir ölümde önce bilim arıyorlar. Denekti, öldürecektim, öldürdüm...

Katil değildim

Değilim

Bilimdi

"Nasıl kıyarsın, körpeydi" demediler

Ama aklımdan geçirdim

Hangi yumurtlanma evresinin ekolojik umarsızlığıdır bu

Balıklar ölmek için yaratılmışlardı

Zaten bu yüzden tanrı onları gözyaşı bezinden de mahrum bıraktı

Yoksa, kör hafızaları her ağlama nöbetini unutarak

Kısacık "hayat"larında mütemadiyen ağlar olacaklardı

Ağ örüyorduk

Ölsünler diye

Ya da çok çakırkeyif rakı zamanlı gecelerde katilleriydik onların

Bir gazete kağındındaki mısır unu kefenleriydi çoğu kez

Sonra tavanın çirkince yanmış, paslanmış çızırtısında kavrulurlardı

Yerdiniz

Yerlerdi

Yediler

Buğulamasını severdiniz

Balıkların gülme yetileri de yoktur

Ağlama yetileri olmadığı kadar

Bir "ölme" emri Hira'dan bu yana en çok balıklara verilmiş olmalı

Balıklar aşık olamazlar

İlk gençlikleri çok şuursuz tükenir

Çünkü olgunlaşana kadar cinsiyet tespitleri bulunmaz

"Ya kadınsam

Ama değil erkek olmalıyım ben" demez balık

Gülmez

Ağlamaz

Hafızası başına bela

Bünyesinde barındırdığı o gereksiz kemikleri birilerine ezberletmek şeklinde intikamdır bildikleri de

siz bilmezsiniz hiç

Anlamazsınız

Bir balık "bugün sol tarafımdan kalktım üstüme gelme" diyemez

Diğer bir balık "aynen, bugün benim üzerimde de ölü toprağı var sanki" şeklinde cevap vermeyi bilmez..

Hiçbir balık, "akşama ne var ki" şeklinde düşünmez

Sonra, bu salakça düşünüş biçimini kendi çürütmeyi de bilmez

Ne olacak makarna...

Balıklar, makarnadan bir gün böylesi sevimsiz bir tat alacağına şaşırmaz

Aşık olmaz..

Özlemleri de yoktur

Tasaları da

Hiçbir balık diğer bir balık için mersiye yakmaz

Ama siz anlamazsınız

Kinlidir balıklar

Yoksa onca gereksiz kemiği küçük vücutlarında neden barındırır olsunlar

Sadece ezberlemek için sabahlasın diye birileri

Ben balık olmak isterdim. Ama onları yemekten vazgeçseydiniz her biriniz.. Sonra, Tanrı "sevme" yetilerini bahşetseydi onlara...

Bir sudan diğerine salınıp duracaktı aklım. Zaten suda olurdum, kimse sulu şaka yapmayı düşünür olacak kadar ahmaklaşmazdı...

Evet, balık olurdum

Olmadım

Yemeyin balıkları

Bırakın dilediklerince aşık olsunlar

Buğlamayın onları

Kızartmayın

Rakı gecelerinde bir başka meze bulun

Balık olurdum

Ama yemeye devam ettiniz

Olmadım

"Bu akşam senin için uğraştım."

Yaşasın, ne yaptın?

"Balık kızarttım.."

Katilsin sen, katill...

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Gökçe Gerçek


ÇIKMAZ KİTABIN SAYFALARI

Gündüzler sanki bir paravandı düşünce seramın yanıbaşında..

Gece olunca çıkıyordu tüm netliğiyle duygularımın söze dökülmüş halleri birer, ikişer, üçer, beşer. Birbiri ardına gelen iç fısıltılarına yetişemiyordum bazen...

Serzenişlerim vardı zihnimin raflarına kaldırdığım, yeri geldiğinde çıkarmayı umduğum..Bir de kilitli çekmecelerim vardı, anahtarlarını kaybettiğim..

Bir kitap yazmalıydım belki de en sevilen kişi hakkında. Sayfalar asla heba olmazdı çünkü yazılanlar yaşanmış olanlar olurdu. Bir kaç sayfa, özlem dolu bir nehir olup akmak isterdi okuyanın avuçlarına. Bir kaç sayfa ise uykudan uyandırırdı sizi, uyuyan duygularınızı..Ve kitap bitse bile sizde ki duyguların uykuya dalmaları eskisi gibi mümkün olmazdı...

Sevgiyi, evet en çok onu okurdunuz kitapta. Bucak bucak kaçmayı istediğim ama hayatımın merkezinde olan ve olacak olan. Okudukça yaşamak isterdiniz her anını.!
Yazdığım o kadar kelimenin içinde en fazla sevgiyle ilgili olanlar sizin aklınızı başınızdan alacaktı ya da aklınızı başınıza getirecekti kimbilir.. Sonraları sevdiğiniz insanları düşünürken bir başka sıcak olurdu içiniz artık...

Şüphesiz ki, sevilen kişi size herşeyiyle, dolaysız anlatılırdı kalemimden. Onu benim kadar tanımış olurdunuz. Hep beraber, O'nu uyurken izler, yüzündeki tebessümü asla unutmaz ve kılcal damar gibi varolan fakat kolay kolay görünmeyen sevgisinin varlığına alışırdınız...

Her kitap gibi bu da biterdi tabi ki...

Kitap bitse bile benim kelimelerim bitmezdi öyle kolayca. Telefon kordonu gibi içiçe geçerdi sorularım ve içinde saklambaç oynayan cevaplarım!. Beynimi bir ahize olarak kullansam, kalbimin söylediklerinin dışındakileri de duyabilir miydim acaba?

İstemediğimiz halde çarpı işaretlere kapılara dönüşürdü bir zamanlar sevilenler. Böyle zamanlarda da bir an gelirdi yalnızlığın dibine vururdum. Ayakkabısını kaybetmiş bir bağcık gibi anlamsızlaşırdım. Işığım kararırdı yolumu göremezdim ve pesimistliğin en koyu renklerine bulardım halimi.

Yazdığım kitaptan sana bir cümle okurdum hevesle ve herkesin bunu okurken sevdiği kişiyi düşünmesini isterdim..

"Benim kalbim bir uçurtma olsaydı ve yükselseydi ardına bakmadan yukarı, senin de kalbin bir bulut olsaydı. Uçurtma, buluta takılsa ve hiç yere inmese ne güzel olurdu değil mi?" derdim..

Hiç bir nehrin içine akmadığı bir okyanus olduğunu anımsardım sonradan!..

Yine sayfaların birinde senin içindeki büyümeyi beceremeyen çocukla, benim içimdeki yaramaz çocuk karşılaşırdı ve bir süreliğine birbirlerini yaraladıktan sonra, oyun oynarlardı hiç bir şey olmamış gibi.

Eminim hep söylediğim sözü söylerdim yine;
"Seni herkese anlattım ama kendime anlatamadım"

Klasik fakat hala kimilerince güncel olabilen ikili vardır bilinen. Eski kitapların arasında kurutulmuş bir gül ya da bir çiçek durur ayraç yerine isteyerek kullanılan...
Hepimiz öyle yapmıyor muyuz? Eski sevilenleri kuruyan bir gül olarak saklıyoruz artık anılarımızın kitabının sayfalarında..

Solmuş olsa da her daim kalbimize tanıdık görünen ve hep görünecek olan.

Gökçe Gerçek


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,757,757,757,757,757,757,757,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotoğraf : Gülendam Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.563 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


MELEĞİM

Gel, yanıma gel;
Tut ellerimi,
Bak gözlerimin içine
Bırak, bırak aksın sevgim
Yüreğimden bedenine...

Gel, yanıma gel,
Sarıl bana;
Doya doya bakayım gözbebeklerine
Tut ellerimi
Bırak, bırak dolsun sevgin
Eriyen bedenime...

Meleğim!
Aç pencereni bu gece
Bak sana gülümseyen yıldıza
Sevgimizi yazdı ayışığı
Dalgalara, yakamoza
Bak nasıl imreniyor deniz
Sevgimize, sevdamıza...

Nurettin DÖNMEZ (Seda'ya ithafen:)

 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İşimiz gücümüz internet ise tabi ki kutlama mesajlarımız da internet ortamında olacaktır. İster yılbaşı, ister kurban bayramı http://www.sohbethane.net/ekart.php web sayfasındaki e-kart’lar ihtiyacınıza cevap verecektir. Tabiî ki yine de tercih sizin. Büyüklerin gönlünü almak için ellerini öpmek ve biraz olsun yüz yüze sohbet etmek bence en iyisi olacaktır.

Bu da benden çocuklara yeni yıl hediyesi http://www.billybear4kids.com ister oyun oynasınlar, ister online eğitimlere katılsınlar ya da isterlerse bilgisayarlarına uygun ekran koruyucuları indirsinler.

Çizgi roman tutkunlarına özel bir web sayfası http://www.cizgiroman.gen.tr Kiminiz benim gibi çocukluğunuzun çizgi kahramanı Zagor’u arar. Bir başkası Mister No meraklısı. Çizgi roman meraklısı herkes buraya.

Ellerin youtube’si var da bizim bir tube’miz yok mu sanıyorsunuz. Elbette var, hem de pikni tipi. http://www.pikniktube.com/ web sayfası aynı zamanda Beyazıt Öztürk tarafından da tanıtımı yapılan ve ödüllü bir tüp sayfası. Çektiğiniz ilginç video görüntülerini yükleyebilirsiniz. Ayrıca yüklenmiş videoları hem zevkle seyredip aynı zamanda oylayabilirsiniz.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061227.asp
ISSN: 1303-8923
27 Aralık 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com