Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.130

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 19 Ocak 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Mikropluk yapasım var!..

Merhabalar,

Virütik bir saldırı ile karşı karşıyayım. Rutin olarak her yıl bu günlerde düzenlediğim mikroplarla dayanışma, onları besleyip büyütme, şömineli ısıtma, salya sümük kağıt mendil harcama, sızım sızım sızlama etkinliklerim başladı üzerinize afiyet. Korkmayın, Kahve Molası dezenfekte edilerek en hijyen ortamda size ulaştırılmaktadır. Mikrobik bulaşma söz konusu değildir. Başımı beş dereceden fazla eğince beynime sıçrayan ağrı nedeniyle sizlerden özür diliyor ve erkenden kaçıyorum. Hepinize dinlenebileceğiniz bir hafta sonu diliyorum. Hoşçakalın. Her işin başı sağlık!.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Cumhur Aydın

 Önce İnsan : Cumhur Aydın


  Eğitim ve seçim

Benim Gazeteden özenle okuduğum edebiyat insanı-çevirmen Ahmet Cemal'in özellikle yıllardır öğretim üyesi olarak emek harcadığı tiyatro eğitimi veren konservatuarlarla diğer öğretim kurumlarına öğrenci alınması ve yetiştirilmesini değerlendiren "Türkiye'de Tiyatro Neden Olmaz?" (1) -(2) başlıklı yazılarını yine "Odak Noktası" köşesinden izledim bir önceki Perşembe ve dün.

Cemal, bu Bölümlere girişte 'yetenek sınavı' adı altında adayın 'genel kültür' ve 'yetenek' düzeyinin değerlendirildiğini ve görev alan jüri üyelerince hemen çoğunlukla "Nasıl olsa genel kültürünü sonra ilerletir ancak yeteneği yoksa bunu ileride kazanamaz, biz en iyisi yeteneğini kontrol edelim." mantığıyla davranıldığı belirtiyor.

Şu paragrafı özellikle Ahmet Cemal'in satırlarından aktarmak istiyorum: " Genel kültür sınavı, sonuçları bağlamında adayın bulunduğu yaşa gelene kadarki yaşamında düşünme eylemiyle ne ölçüde alışverişte bulunduğu, soru sorma alışkanlığının olup olmadığı, yaşamında merak etmeye ne ölçüde yer verdiği, okuma eylemini ne ölçüde bir bilgi kaynağı ve kendisi için olmassa olmaz bir gereksinim olarak gördüğü, yine o güne kadarki yaşamında sanatsal yaratıcılığın ne ölçüde yer alıp almadığı gibi konularda gösterge niteliğinde sonuçlar verecek bir sınav olarak düşünülmelidir. Bugün sınavlara egemen olan eğilime uyup, bütün bu noktalarda yetersiz, ama oyunculukta yetenekli (!) olan bir adayın bu eksikliğini giderebileceği sonucuna varırsak eğer, o zaman adayın başlayacağı tiyatro eğitiminin ona o güne kadar sahip bulunmadığı bütün bu nitelikleri kazandırabilecek, örneğin olmayan düşünme alışkanlığını, olmayan okuma alışkanlığını ona kazandırabilecek, onu ansızın sanatla alışverişie götürebilecek sihirli bir eğitimi olabileceğini de kabullenmemiz gerekecektir."

Ahmet Cemal yirmi yılı aşkın eğiticiliği sırasında bu alışkanlıkların olmadığı halde kazandırıldığı tek bir öğrenciyi ya da kurumu bilmediğini, tanımadığını söylüyor.

Mühendislik Fakültelerinde Sayın Cemal kadar Hocalık yapmış ve ' mesleki eğitimde yeterlilik- yetersizlik' bir yana gençlerin yaşamlarında asıl rehber olması gereken 'insan olma sürecinde' kendisinin belirttiği özelliklerin gereği ve önemine inanmış bir başka eğitimci olarak benimde bu niteliklerin hemen hiç olmadığı /gelişmediği bireylerde üniversite eğitimi ve izleyebildiğim kadarıyla sonrasında edinilebildiğine dair benim bir kişisel deneyimim de bulunmuyor!

Yine Ahmet Cemal'in "Evet böyleleri arasından diploma alanlar, tiyatro sahnelerine çıkanlar oldu ama tiyatro insanı ve tiyatro sanatçısı olabilenler hiç çıkmadı." saptamasına koşut, benim izleyebildiğim öğrencilerim arasından da çok başarılı, iyi geliri olan mühendisler fazlasıyla yetişti ancak güdük kalmış yaşama ve yaşamaya ait meraklarını, renklerini geliştirebilenler hemen hiç olmadı.

Bu noktada soluklanıp birkaç tesbitte bulunmamız gerekli olacaktır. Hiç kuşkusuz yeni bir keşif değil elbet ancak dünyada, toplumda, ailede, okullarda yaşadığımız ilk onsekiz sene öylesine kıymetli ve belirleyici ki, burada şekillenmiş bir hamura yeni bir biçim ya da kıvam verebilmek haniyse imkansızdır.

İkinci belirleme, belki birinci tesbitin geçerliliğini gölgelese de; üniversite eğitimini-daha öncesinden koşullandırdığımız gibi- yalnızca bir meslek sahibi olma süreci olarak yaşatıyor ve yaşıyor olmamızdır. Tek tük bazı öğretim elemanların giderek daha da soluklaşan ve cılızlaşan yaydıkları ışıklar bir yana; bütünüyle kendi dertlerine ve gelirlerine gömülmüş çoğunluk Hocalar öğrenci ilişkilerini; rutine binmiş, 'yapıyormuş gibi davranılan' öylesine bir yaklaşımla derslerini vermekle geçiştirmektedirler.

Üniversitelerin, toplumun, ülkenin ve elbet bu atmosferde nefes alan ailelerin tavır ve yaklaşımları ile olan ya da olmayan değerleri birinci tesbitin geçerliliğinin denenmesini de olanaksız kılmaktadır.

Belki bunlardan da daha önemli olabilecek bir diğer çıkarsama ise, yaşama ait renkleri ve insan nitelikleri gelişmemiş bireylerin ama bir tiyatrocu, ama bir mühendis, ama bir gazeteci ya da politikacı olarak nasıl yaşadıkları, hangi değerleri benimsedikleri ve benimsetikleri olmalıdır.

Yalnız ailede, yalnız Türkiyede değil ama dünyada da insana ilişkin yüzyıllar içinde birikerek ve yoğrularak gelen kimi aydınlanma özellikleri, düşünme ve merak etme ile sanata, başta okuma olmak üzere edebiyata ilişkin birikimlerin, tadların -belki birkaç on ya da yüzyıllığına- bir yana bırakılıyor oluşunun altında kapitalist sistemin değersizleştirdiği insan ve ona yönelik eğitimin boşluğu yatmamakta mıdır?

Seçim, seçen ve seçilen mi?

Bu yeni değerler sisteminde her sözcük anlamını yitiriyor!

Cumhur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  YAVRU KEDİNİN GÜNLÜĞÜ-1

22 Mayıs 2006
Gözlerimi dünyaya bir buçuk ay önce bu apartmanın bahçesinde açtım. Annem bizi şu anda kardeşimle birlikte önünde oynadığımız kocaman tahta sandığın içinde dünyaya getirmiş. Sandık dediğime bakmayın tahtaların aralıklarından bütün bahçe rahatlıkla görülebiliyor. Sandıktan çok kocaman bir meyve kasasına benziyor. Evimizin içi bitpazarı gibi, ne ararsan var. Elektrik kabloları, inşaat demiri parçaları, kürek, kazma, çapa, eski badana fırçaları, iki tane kapkara tencere, küflü bir mangal ve ızgara, plastik badana ve yağlı boya kutuları ve bir sürü ıvır zıvır. Annem yatağımızı plastik bahçe hortumu rulosunun üzerinde atılmış soğan çuvallarından yapmış. Kardeşim ve ben yorulunca ve gece olunca gidip orada yatıyoruz. Annem çoğu zaman kardeşimle beni evimizde yalnız bırakıp bir yerlere gidiyor. Gelince hemen bizi emziriyor. Bir haftadan beri bize bazı yiyecekler de getirmeye başladı. Artık sütü bizi doyurmaya yetmiyor.

30 Mayıs 2006
Bu gün bahçedeki karalâhana ve balkabağı yapraklarının kuytularında gezerken dev gibi bir yaratık gördük. Upuzun bir gövdesi, kocaman bir başı vardı. Kardeşimle hemen sandığın altına kaçıp gizlendik. Sandığın yanına gelip etrafa bakındı. " Kediye bak sen, başka doğuracak yer mi bulamamış? İnşallah yavruları bizim eve dadanmaz."dedi. Ayaklarını yere vurdu, sandığı salladı. Hiç sesimizi çıkarmadık. Ama çok korktuk. Sonra kendi kendine söylenerek çekip gitti. Annemin eve gelmesini sabırsızlıkla ve korkuyla bekledik. Karanlık oluncaya kadar gizlendiğimiz yerden çıkmadık. Anneme anlatınca, bize gördüğümüz o kocaman canlının insan olduğunu söyledi. İnsanlar da bize kedi diyorlarmış.
İnsanların hepsi korkulacak canlılar değilmiş. Ama biz henüz onların iyisini kötüsünü anlayabilecek kadar deneyimli değilmişiz. Özellikle köpekler bizden hiç hoşlanmazmış. Ama biz sadece köpeklerden değil, insanlardan ve hatta büyük kedilerden bile uzak durmalıymışız. İnsanlar bize evcil hayvan da diyorlarmış. Sokaktan alıp bizi evlerinde besliyorlarmış. Oysa kedilerin çoğu bizim gibi evsizmiş. Sokaklarda yaşayıp, çöp konteynırlarından besleniyormuş.

8 Haziran 2006
Annem bizi bu gün akşama doğru ilk defa bahçeden çıkarıp apartmanın önündeki caddeye götürdü. Duvarın kıyısından sokağa baktık. Sokaktan arabalar geçiyordu. Ayrıca caddenin kıyısında duran bir sürü araba vardı. Annem bize arabaların dikkatsiz kedileri ezerek öldürdüğünü söyledi. Arabalar çalışmıyorken altına gizlenirsek bizi köpeklerden ve yaramaz çocuklardan koruyabilirmiş. İnsanların yavruları genelde kedilere karşı acımasız davranırmış. Kedilere taş atıp canlarını yakmayı çok severlermiş. Hatta yakalayıp kuyruğumuza teneke bile bağlarlarmış. Ama sayıları az da olsa bazı çocuklar hayvanları çok severlermiş. Evinde bizi beslemek isteyen sevgi dolu bir çocuk karşımıza çıkarsa çok şanslı olurmuşuz. Bize her zaman karnımızı tıka basa doyuracak kadar süt ve yiyecek verirlermiş.
Bu gün caddeden karşıdan karşıya geçmeyi, arabaların altına saklanmayı ve bir köpekle karşılaştığımızda yüksek bir yere çıkıp ondan korunmayı öğrendik. Annem artık büyüdüğümüzü başımızın çaresine bakmayı öğrenmemizin zamanın yaklaştığını söyledi. Bizi bırakıp gidecek ve bir daha gelmeyecek diye çok korktum. Korkum yersizmiş, biz istemediğimiz sürece annem bizi bırakıp gitmeyi hiç düşünmüyormuş.

17 Haziran 2006
Kedilerin her zaman dört ayak üzerine düştüğünü söyleyenlere sakın inanmayın. Bu gün bahçe duvarını aşarken tutunamayıp yuvarlandım. Sırtım fena halde acıdı. Annem ne derse desin kediler evcil hayvanlar değildir. Sokakçıl ve çöpçül hayvanlardır. İnsanlar istemediği sürece evcil falan da olamayız. Alt katın bahçe kapısı açıktı. Sadece merak ettiğim için içeriye girdim. Biraz ilerleyip etrafı incelemeye başladım. Yerde geniş halılar, duvarlarda resimler, içeride kocaman koltuk ve kanepeler vardı. Hayranlıkla etrafıma bakınırken bir feryat, figan koptu. Daha ne olup bittiğini anlamadan başıma kocaman bir terlik fırlattılar. Canımın acısından bir an için aklımı kaybettim. Korkudan nerede olduğumu, hangi kapıdan girdiğimi de unuttum. Koltukların arkasına oradan da masanın altına kaçıp saklanmaya çalıştım. Birkaç kişi odanın içinde oradan oraya koşturdu ama beni yakalayamadı. Bir fırsatını bulunca açık kapıdan can havliyle kendimi bahçeye attım. Ellerinden zor kurtulmuştum. İnsanların neden bana bu kadar kızdıklarını, benden neden bu kadar çok nefret ettiklerini anlayamadım. Oysa ben hiçbir şey yapmamıştım. Oysa annem her zaman "Eğer sizi sahiplenecek birini bulursanız yaşarsınız:" diyordu. İnsanların hepsi böyleyse onlarla bir evin içinde yaşamak mümkün değil. Onlarla bir evin içinde olmaktansa sokaklarda olmayı tercih ederim.

23 Haziran 2006
Annem bu gün öğleye doğru ağzında üzerinde azıcık et kalmış bir tavuk kanadı ile geldi. "Yumuşak yerlerini sez yiyin, sert kısımları da bana kalsın."dedi. Tam yemeğe başlamıştık ki kocaman gri bir kedi ortaya çıkıp kanadın üzerine atladı. Kardeşim ve ben kanadı bırakıp hemen sandığın içine saklandık. Annem önce sırtını yukarı doğru kabartıp kanadı bizden alan kedinin üzerine fırladı. Yerlerde yuvarlanarak birbirlerini tırmalamaya başladılar. Kanadı elimizden kapmaya çalışan kedi kavgadan vazgeçip kaçtı. Duvarın üzerine fırlayıp anneme bağırmaya başladı. "O tavuk kanadı benim. Onu çöpte ilk önce ben gördüm. Sen benim kanadımı çaldın. Hırsız kedi:"diyordu. Annem de ona "Madem gördüysen alsaydın. Ben kimsenin yiyeceğini çalmadım. Kanadın üzerinde adın mı yazıyor? Çöpe atılmış kanadın sahibi mi olur? Kim bulursa o yer."diyerek onu duvarın üzerinden kovaladı.
Bu gün annemin çok güçlü bir kedi olduğunu, kimsenin onunla kolay kolay dövüşmeyi göze alamayacağını anladım. Onun gibi bir annem olduğu için çok şanslıyım. Ben de büyüyünce onun gibi güçlü ve cesur bir kedi olacağım. Kavgacı olmayı istemiyorum ama eğer kavga etmek zorunda kalırsam da bana sataşana gününü göstermeliyim.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


Nadya Alpkonlar

 Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar


   MERHAMETTEN MARAZ DOĞAR !

Bu kez Doğmadı ama, az kalsın doğuyordu...

Malumunuz, benim, iki ayaklı, dört ayaklı, kanatlı, kanatsız, uçmasını bilmeyen,
yüzmesini bilen tüm canlılara karşı büyük bir sevgim ve zaafım var.
MERHAMET de cabası...

Yılbaşından 2-3 gün evvel, sitemizi yaz kış terketmeyen kuşları doyurmak,
henüz donmamış bitkilerimi sulamak için balkona çıktım.

Tam bir saksımı sulamak üzere iken yaprakların arasında bir kıpırtı farkettim.
Her ne kadar tüm canlıları seviyorum desem de, "sokan" türden
(örümcek, arı, akrep gibi) olanlardan, birkaç kez saldırıya uğrayıp acı cektiğimden, çok korkarım.
Kendimi korumak adına, herhangi bir saldırıya maruz kalmamak için, kıpırdayan "şeyle" aramdaki mesafeyi inceden inceye hesap ettikten sonra, uzun bir çubukla yaprakları araladım.
İlk gördüğüm şey iki tane uzun arka bacak ve bu bacakları üzerinde taşıyan 8-10 cm. uzunluğunda bir gövde oldu...
Bu, kış günü, yolunu şaşırmış ve de üşümüş, kendi türünün irilerinden sayılan azman bir ÇEKİRGE idi.

İlk aklıma gelen soru, nasıl üçüncü kata sıçrayabildi ? sorusu olmadı !
Neden benim balkonuma geldi acaba diye düşündüm.
Herhalde dedim, benim YALNIZ olduğumu anladı,
bana arkadaşlık etmek için balkonuma kondu...

O gün, saat başı balkona çıkıp hala orada olup olmadığını kontrol ettim. Baktım ki beni ve balkonumu terk etmeye niyeti yok, hava kararmadan, gece üşümesin diye başka yapraklarla kendisini kamufle ederek saksıyı donattım.

Ertesi sabah ilk işim balkona çıkıp davetsiz gelen misafirime bakmak oldu.
Yaprakların arasına öyle bir yerleşmişti ki ilk önce göremedim.
Biraz yaprakları oynatınca uykudan uyanıp hareketlendi.
Saksının kenarına tırmanıp bana poz verdi...
Bu pozu kaçırır mıyım hiç ? Hemen içerden kameramı alıp, hiç olmazsa bir pozunu yakalamak için acele ile balkona çıktım.
Bana evvela, o muhteşem endamını gösterircesine profilden poz verdi.
Sonra yer değiştirip direkt gözlerime baktı...
Hayatımda hiç böyle göz görmemiştim. Yukardan aşağa doğru iri oval gözler.
Açık bej fon üzerine koyu kahve rengi dikey çizgili gözler...
Gerçi bana baktıklarında biraz şaşı oldular...
Ama bu ona başka bir güzellik kattı...

Foto faslı bittikten sonra PC.nin başına geçip, fotoları bilgisayarıma yükledim.

Ertesi gün fırtına ile uyandım. Öğleden sonra yağmur benim balkonu yıkamaya başladı. Başka zaman olsa buna sevinirdim...
Bu rüzgar ve yağmura misafirimin dayanamayacağını, onu içeri almam gerektiğini düşünür düşünmez kendimi balkonda buldum.
MERHAMET duygularım kabardığından, ev terliklerimin sulu yerlerde ne kadar kaygan olabileceklerini hesap edemedim...
Misafirimi kurtaramadan estetik bir patinajla, o her zaman şikayet ettiğim kaba etimin üstüne oturdum...
Çok daha kötü düşebilir, kolumu, ayağımı veya bacağımı kırabilirdim.
Veya elimde saksı ile düşebilirdim...

Zor zar yerden kalktım, balkonun demirlerine tutunarak misafirimi saksıyla birlikte içeri aldım.
İki gün yağmur yağdığından mutfakta bana eşlik etti.
Zamanının çoğunu uyuyarak geçiriyordu.
Hatta bazen ölüp ölmediğini anlamak için hafifçe kuyruğuna dokunuyordum.
Belki de kış uykusuna yatmıştır, veya yatmak istiyordu da ben onu rahatsız ediyorum hissine kapılıyordum...

Bugün nihayet güneş tekrar yüzünü gösterdi.
Ben de saksıyı balkona çıkardım.
Misafirim güneşi görünce canlandı, daldan dala gezmeye başladı.
Hatta son gördüğümde yerde dolaşıyordu. Herhalde birazdan uçar gider diye düşündüm.
Hava kararmadan tekrar bakmaya çıktığımda onun yaprakların arasındaki eski yerini aldığını gördüm.

Eh, ne yaparsınız, Tanrı misafiri, KIŞT diyemezsiniz...
Beraber tekrar mutfağa girdik...

Nadya Alpkonlar
nadyaalpkonlar@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahvenin Köpüğü : Melis Mine


Yeni seneye bir çizgi roman serisinin ilk kitabıyla başucu yazarım Gaiman'in Sandman'i ile devam ediyoruz. Kendisini perdede görmek dileğiyle, rüyalar lordunu sahneye çağırıyorum…

Rüyalar Lordu Sandman

Yazan: Neil Gaiman
Çizenler: Dave McKean, Sam Kieth, Malcolm Jones III, Mike Dringenberg, Charles Vess, Jill Thompson, Michael Zulli and others
Renklendiren: Danny Vozzo
Yaratıcılar: Neil Gaiman, Mike Dringenberg, Sam Kieth

Arkabahçe Yayıncılık

Sandman 1. Kitap Düş Müziği
Sandman 2. Kitap Bebek Evi
Sandman 3. Kitap Düş Ülkesi
Sandman 4. Kitap Sisler Mevsimi
Sandman 5. Kitap Sen Oyunu
Sandman 6. Kitap Fabllar ve Yansımalar
Ve ümitle beklenen diğerleri…

Çizgi roman deyip geçtiniz mi siz bugüne kadar Tenten'i, Batman'i, Örümcek Adam'ı ve Zagor'u? O zaman bir es vermenin zamanıdır. Bir durun ve derin nefes alın. Çizgi roman dünyasının kapılarını "Sandman" ile aralayın. İnanın, pişman olmayacaksınız. Çizgi romanları çocuklara ait sananlar, kurtulun yanılgınızdan, "Sandman" bir gece sizi ziyarete gelebilir.
Yıllardır beklediğim ilk kitabın ikinci baskısı ile huzura kavuştu rüyalarım. Bunca zamanın sabrına değdiğini anladım ilk sayfalarda.
Bazen gözlerimizde çapaklar olur sabahları uyandığımızda. İşte o zamanlar bilin ki Sandman, Düşler Lordu sizi ziyarete gelmiştir. Bir parça kum serpmiştir gözlerinize ve rüyalar âleminde uzun bir yolculuk yapmışsınızdır.
Destiny (Kader), Death (Ölüm), Dream (Rüya), Destruction (Yıkım), Desire (Arzu), Despair (Umutsuzluk) ve Delirium (Sayıklama). İşte karşınızda, sonsuzlar. Ve yazımızı yazılmasına sebep Rüyaların Efendisi Düşler Lordu Dream. Morpheus ya da Sandman. Adına her ne derseniz.
Her cilt için - maalesef henüz dilimize çevrilen sadece ilk altısı - ayrı ayrı bir anlatı, künye vermiyorum. Çizgi roman seviyorsanız, fantastik dünyaları, mitolojiyi, felsefeyi… Bunlardan hangisine yakın duruyorsanız, oradan girebilirsiniz "Sandman" dünyasına, sizi pişman etmeyecektir. Ama diyorsanız; "ben artık büyüdüm, masalla çizgi romanla, mitolojiyle fantezi ile işim olmaz", o zaman bu "pahalı" meraka hiç düşmeyin derim. Önce bir internet dünyasına girin "Sandman" yazın ve/veya "Neil Gaiman", çok geçmeden ayırdığınız zaman ve paranın hakkını alacağınızı zaten anlayacaksınız.
Basit çizgi roman karakterleri değil karşınızdakiler, dikkatli olun! Her biri bir başka duyguyu temsil etmekte, tıpkı güneşin, ayın temsili anlamları gibi. Hayallerle gerçekleri karşı karşıya getirseniz bile hiçbir zaman kaybetmeyecek olan bir hayal vardır: "Umut". İnsanlar tüm dünyadadır. Dünya o boşluğun içinde ve o boşluktan büyük olan kaostur. Kaostan büyük umut.
Ve iyilik kötülüğü elbet bir gün yener. Çünkü cenneti o kadar büyüleyici ve güzel kılan aslında cehennemdir. Ve sadece cehennem bile umudun ve hayallerin yenilmezliğinin yitip gitmezliğinin kanıtıdır.
Vakit bulabilirseniz bir kitapçıya uğrayın, orada - bulabilirseniz tabi - "Sandman - Düş Müziği"ne bir göz atın. Göreceksiniz ki, "her saat acıtır, sonuncusu öldürür*".

Melis Mine

*Latincesi "Vulnerant omnes ultima necat" olan Hakan GÜnday'ın Kinyas ve Kayra'nın önsözünde kullandığı, Neil Gaiman'ın "American Gods" adlı kitabının da ana teması olan "Every hour hurts, the last one kills".


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Yeni yılınızda gündemleriniz profesyonel uğraşlarınızın getirecekleri yeniliklerle dolu olacaklar. Eskiden beri ertelediğiniz atılımlarınıza hayat vermeye kararlısınız artık akrepler.
Jüpiter daha doğrusu zodyağın bankeri sizleri bu sene nimetlendirmeye kesinlikle kararlı. Yeter ki siz harekete geçmeye kararlı olun, risklerden çekinmeden. Ağustos sonuna kadar vaktiniz var akrepler sonra herşey biraz daha zor olacak çünkü Satürn sizleri rahat bırakmayabilir. Aslında söz konusu zorluklar ilerlemenize önayak olacaklar. Bu karışıklıkların olumlu yanı yeni sorumluluklara uzanmanız olacaktır. Bazen herşeyden bıkarak frenlere asılmayı deneseniz de her seferinde kendinizi toparlayacak ve görevlerinize devam edeceksiniz. Kaçınılmaz mücadelelerin, üstünüze üstünüze gelecek hayatın cilvelerine verilecek savaşların yılında olduğunuzu yakında anlayacaksınız.
Herşey sizin yücelmeniz için aslında akrepler. Senenizin sizi provokasyonlarla sınamasına set çekmeyin sakın, tam tersi korkusuzca celâllenin engellere. Öte yandan dostlukların doruklarda olacağı bir yıl sizleri beklemekte. Projelerinize eskiden olduğundan daha çok destek verilecek ve eksilen motivasyonlar kat ve kat geri dönecekler.Yuvalarınızda çocuklarınızla ilgili değişiklikler söz konusu olacak.
Uyumsallığınızı göstermenin zamanı gelince kararlarınız ısrarla beklenecek. Akrepler yeni yılınızın en güzel hediyesi sağlıklarınızla ilgili olacak. Eğer hep ertelediğiniz egzersizlere nihayet evet der ve metabolizmanıza endeksli bir diyetle onları desteklerseniz 2007 yılında bomba gibi olacaksınız demektir. Şubat ayının biri miladınız olsun akrepler.

Şans Meleğiniz
Jüpiter mekanlarınıza şans yıldızlarından serpiştireceğinden fırsattan istifade projelerinize asılmalısınız akrepler. Armut piş ağzıma düş ancak masal kitaplarında varolduğundan size düşen görevlerden asla feragat etmeyin.
Kazançlarınızı sene sonunda daha iyi anlayacaksınız, kişisel ve yıllık bilanço dönemlerinde bilhassa. Evlerinizde değişiklik yapmayı veya alım satımları düşünüyorsanız 2007' ye güvenebilirsiniz akrepler.

Sevgiler
Akreplere özgü bir düşünce olduğu söylenen, ara sıra ortalıkların karışması ilişkilere canlılık getirir türünden şeytanlıkları unutmayacaksınız yeni yılınızda.. Eşlerinizin manipülasyon dolu tuzaklarınıza düşecekleri meçhul olsa da sevgilerinizde bir eksiklik gözükmemekte akrepler. Aksine uzun vadeli hedeflerinizi unutmamanız her fırsatta sizlere hatırlatılacak bundan emin olabilirsiniz. Eşsiz akreplere ise yukarılardan eşref saatlerinin geldikleri müjdelenecek.. Gerisi sizlere ait elbette.. Hikayenizi ancak siz yazabilirsiniz, istediğiniz stillerde.

Yeni Yıl Tavsiyem
Burada ve şimdi... Zen filozofisinin temelini teşkil eden bu cümleyi yeni yılınızda kendinize tılsım kabul ederseniz kazanacağınız en ufak şey zaman olacaktır. Düşünsel ve içsel makilerinize cesaretle girebileceğinizden eminseniz şimdi işte o zamandasınız akrepler. Böylesine bir kendini sorgulama da kişisel zenginliklerinizi paylaşmaya artık hazırsınız demektir.O halde yaratıcı kabiliyetlerinizin beyinlerinizden fışkırdıklarını göreceksiniz. Ne geç kaldınız ne de çok erken. Zaman şimdi akrepler...


Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotoğraf : Neslihan Güzel

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Dipnot

"bilmediğim bir adamı sevdim ben
teninde dumanları tüten
elleri kirli"

yangınlardan çıkıp da gelişin
sarhoşluğum olmuştu
islerini solurken ciğerim

ölmedinse de
yaşamıyordun ki takvimlerde

bir gülüş beklentisinde daima
bir o kadar kahkahalıyken
ağlardın

uzaktan baktığım vakur gözlerinde
tanımadığım onlarca yüz
kaçınırdın

geçmişin kapalı sayfalarında
açık tenli bir duruştan
savurganlığım oldun

daha aşkın eşiğinde
kapaklandım yüzün koyu

ve

harcadım biriktirdiklerimi
sen giderken

kapattım senlerimi
enlerim değişirken

indirdim benlerimi
satırbaşlarımdan

kendimden çaldım ölümü
gülümsedim de sonra
hiç tanımadan seni

şimdi hiç sevmemişim gibi baharı
gönül ayrılıktan da uzak
yalnızlıktan da

Gülcan Talay

 


 Biraz Gülümseyin



 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İhtiyacınız olan yardımcı bilgisayar programlarını ararken genellikle ücretsiz olanları, önceden ne olduğunu bildiğiniz ve gerçekten ihtiyacınızı görecek olanları tercih edersiniz. http://www.freewarefiles.com/ web sayfasında bir çok yardımcı programın, ya ücretsiz tam sürümünü ya da denem sürümlerini bulacaksınız. İçlerinde mutlaka ihtiyacınıza uygun olanları vardır.

Kaba güç kullanarak hakkını aramaya her zaman karşı çıkmışımdır. Ama öyle anlar vardır ki sinirinizden dudaklarınızı kemirip, gözlerinizi kısarak karşınızdakine nefretle bakarsınız. İşte öyle zamanlara özel bir web sayfası tavsiye edeceğim. http://www.purple-twinkie.com/games/boss.asp Kızdığınız kişinin adını üst tarafa yazıp çalışmaya başlayabilirsiniz. Sağ üst tarafta ise sonradan pişman olanlar veya yeniden başlamak isteyenler için ilk yardım seti mevcut.

McDonald’s dünyasını ve işletme mantığını anlamanın en kolay yolu vereceğim kısa yoldaki oyun ile başlar. http://www.mcvideogame.com/index-tur.html Eğer kovulmadan oyunu başarabilirseniz işletme mantığını kavramışsınız diyebiliriz.

Bilimsel bir tez gibi görünse de insan beyninin gördüğünü algılama süresi ile parmak refleksi arasındaki bağlantıyı test edebileceğiniz ilginç bir oyun. http://www.bbc.co.uk/science/humanbody/sleep/sheep/reaction_version5.swf

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070119.asp
ISSN: 1303-8923
19 Ocak 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com