|
|
|
25 Ocak 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Ocak'ta kavurucu kış sıcağı yürekleri dağlıyor!.. |
Merhabalar,
Ne Ocak'mış arkadaş! Kış günü parlayan güneşin aksine iç karartan bir takvimi yaşıyoruz. Uğurladıklarımızın, andıklarımızın arasına dün bir yenisi daha katıldı. Bu memleketin gördüğü en çağdaş, en demokratik, en samimi, en karizmatik birkaç devlet adamından biri olan İsmail Cem'i yitirdik. Ben yaştakilerin İsmail Cem İpekçi ile tanışmaları TRT Genel Müdürlüğü yaptığı döneme rastlar. Kıbrıs Barış harekatının en sıcak günlerinde başında olduğu TRT'nin hissedilir kabuk değiştirmesi hepimizin mâlûmudur. Çağdaşlık, dürüstlük ilkelerinden hiç ödün vermeden barış içinde bir dış politika peşinde olan İsmail Cem'e rahmet diliyor, saygı ile anıyorum.
Hafta sonundan beri yaşadıklarımızın sıcaklığı yerini ılık bir havaya bıraktıkça, yaşananların algılanması da değişim gösteriyor ister istemez. Olaylar taze iken işin vehametini kavramaktan uzak olanlar zaman içinde daha dikkatli olmayı öğreniyorlar, ya da öğrenmeliler. Dink'in katlinden önce ve sonra adli anlamda yaşanan boşlukları, kırılan potları yavaş yavaş tartışmaya başlayacağız mutlaka. Ama olayı Dink'in cenazesine katılanlar ve katılmayanlar sığlığına indirmeden birbirimizi anlamaya çalışmamız gerektiği bir dönemde, en büyük görev yönetici konumunda bulunanlara düşüyor. Ne olduğundan fazla abartmak ne de abes ifadelerle küçültmek ve yargılamak bize birşey kazandırmıyor. Aksine bir diğerini provoke etmekten başka işe yaramıyor. Bir koca ilin emniyet müdürü suçluyu yakalama telaşıyla, "Sanık milli duygularla öldürmüş." derse tüm milletin "Milli duygu nedir acaba?" diye sorgulaması kaçınılmaz olur. Kimin kimden daha vatansever olduğunu tartışmaya başladığımız yerde de kaos olur, maazallah kardeş kavgası başlar. Aslolan, kelimelerin yekten anlamlarına takılmadan, önyargısız, söyleyen kişinin ifade etmek istediğini anlamaya çalışmaktır. Zordur ama keşke becerebilmek için çaba harcamaktan geri kalmasak!.. ...
Dünkü sayımızda kıraathane panosuna bakmadığınızı sanıyorum. Çünkü henüz hiçbir tepki almadım. Cuma akşamı Mirkelam için 3 tane 2 kişilik davetiyemiz var. Ayrıntılar panomuzda. Gereğini bugün 12:00'ye kadar yapmanız menfaatiniz icabı olabilir. Gelin şimdi Cuma akşamı zevkle seyredebileceğiniz Mirkelam'ın son albümüne adını veren anlamlı şarkısını birlikte dinleyelim. Mutlu Olmak İstiyorum. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
Kahveci : Mürüvvet Kurt |
VIRGINIA WOLF'UN KENDİNE AİT DİKİŞ MAKİNESİ
Dikiş makinemi tıkırdatıyorum. Uzun süredir kullanılmadığı için biraz sesli çalışıyor. Oysa son model… Bilgisayarlı değil ama olsun! Yağlanmalı. Aslında tam da öğrenemedim kullanmayı… Öğrenmek zorunda mıyım? Galiba!
Lise yıllarında pek heveslenmiştim dikiş öğrenmeye… En yakın iki arkadaşım Kız Meslek Lisesine gidiyorlardı. Sanırım onlara özendim. Birkaç denemeden sonra başarılı olamayacağımı anlayınca annem, kullanmama izin vermedi bir daha. Çünkü az daha kadının makinesini kıracaktım. Doğum hediyesi diye aldı eşim bunu da. Aslında annem dikiş makinesi almak istemişti ben evlenirken… Her genç kızın çeyizinde olmalı mutlaka, demişti. Ama bana dinletememişti. Aman anne! Üniversite mezunu, çalışan bir bayanın nesine gerek dikiş makinesi, demiştim ona. Kullanmaya vaktim bile olmayacak. Gazetecilik, yoğun bir meslek hem sonra… Evi temizlemeye vakit bulabilsem iyi. Oysa ne güzeldi lise yıllarım… Örgü örmeyi çok severdim mesela… Kanaviçe de örmeyi bilirdim, dantel de… Ama nefret ederdim dantel örmekten. Anlamsız gelirdi bana. Hâlâ da öyle… Hoş, kanaviçelerin de anlamını pek sorguladığım söylenemez ya, neyse! En çok örgü örmek sağaltır beni. Üniversite sınavımın sonuçlarını beklerken, yaz tatili boyunca, o sıcakta ha bire el işleri yapıp durmuştum. Vakit geçmek bilmemişti çünkü. İyi ki de öğrendim demiştim bu tip işleri. Öğren de yapma, derdi komşu teyzeler. Annem öğretmedi bildiklerimi. Annem solaktı çünkü. O yüzden de babama aldırdığım yün yumakları, tığları şişleri, dantel iplerini hep yanımda gezdirirdim. Uzak mahallelerdeki akraba kızlarını, ablaları az mı ziyaret etmiştim bu yüzden?
O hiç geçmek bilmeyen vakit geldi sonunda. Örgülerim, dantellerim, kanaviçelerim bitti. Yaz bitti. Sonuçlar açıklandı. Üniversiteyi kazanmıştım. Gazetecilik. Ağladığımı hatırlıyorum. Ben edebiyat öğretmeni olmak istemiştim oysa. Gariptir ki, bana bu bölümü yazdıran da edebiyat öğretmenimdi gene. Senin kalemin güçlüdür, neden gazetecilik yazmıyorsun, diye… Neyime gerekti gazetecilik? Hem de kız başıma! Bize göre değil demişti, amcamın -eskilerin sıkı solcusu, şimdilerin hidayete ermiş- öğretmen oğlu! Peki, ne bize göreydi? Öğretmenlik elbet. En iyisi de İngilizce, Matematik, Resim falan… Niye mi? Ya ders saatleri azdır, ya da dershanede de çalışma imkânın vardır. Bayan mesleğidir, iyidir, hoştur, salla başını al maaşını, sınıfını kapatırsın kimse görmez, ister ders anlat ister hikâye…
Dikiş makinemi tıkırdatırken, aklımdan geçenler bunlardı.
Niye mi?
Dikiş dikmek istedim. Çünkü evdeydim, doğumdan sonra çok kilo almıştım, dışarı çıkamıyordum, örgü kulunç yapıyordu… Ahşap boyama da kesmiyordu, kırkyama da… Resim desen, boyalar ve tiner bebeğe zarar verebilirdi. Yağlıboyalarımı kaldırmamış mıydım o yüzden… Oyalanacak yeni bir şeyler bulmalıydı. Dikiş öğrenmeliydim. Yıllar boyu içimde ukde kalan şeydi o, bir de Nobel edebiyat ödülü… İkincisi biraz uzaktı ama olsun, birini yaparsam, belki diğeri de zamanla gelirdi. Yazık oldu onca kumaşa ama en azından -kullanma kılavuzundan tabiî- makineyi tıkırdatmayı öğrendim, bir de düz dikişi. Şimdilerde yastıklarımı kendim dikiyorum mesela. Bizim ufaklığa da bir şort diktim geçenlerde. Eh, fena da sayılmaz! Başlarım Ullyses'e, Bozkırkurdu'na, Tutunamayanlar'a… Karın doyurmuyorlar. Isıtmıyorlar. Yer kaplıyorlar, diyor içimdeki şeytan. Hepsi iyi hoş da, öylece duruyorlar rafta. Kaynımın yıllar önce dediği bir cümle takılıyor aklıma, gülümsüyorum: Bu kitaplara verdiğiniz parayla iyi bir araba alırdınız. O zamanlar arabamız yoktu. Evimiz var ama. Önemli değil, demiştim o zamanlar. Biz kendimize yatırım yapıyoruz. Gün gelecek, para kazanacağımız bir yatırım olacak bu. Belki biraz geç olacak ama olsun. İyi para kazanacağız. İyi de bir arabamız olacak demiştim ona. Aradan on yıl bile geçmedi. İyi bir arabamız var şimdi. Yazmaktan para kazanmaya da başladık yavaş yavaş. Oğluma da yatırım yapıyorum ben. Hem ona bırakabileceğim iyi bir miras bu kitaplar. Okusun yeter ki. Okumasa da olur gerçi. Yaşayarak da öğrenebilir birçok şeyi insan. Ama bedeli biraz daha ağır oluyor galiba. Kitaplardan, filmlerden öğrenince daha kolay oluyor. Biraz kıyısında duruyorsun hayatın, biraz da teğet geçiyorsun ama olsun. Çok yaralamıyor insanı. Kullandığım sözcüklerle, hayat arasında mesafe kurmamam gerektiğini söyledi yaratıcı yazarlık kursu hocam. Bir de kaleminden kan damlıyor, kan damlıyor da bir kanamıyorsun, kanamıyorsun! Ne demek istedi çok kavrayamadım doğrusu. Böyle bir dil kullanmak benim için çok doğal bir şeydi oysa. Başkalarına biraz farklı gelmiş olabilir elbet.
Ne çok şey var değil mi bizi bekleyen yaşam var olduğunca. Belki bir gün, birdenbire olduğum tüm sıfatlardan, içinde bulunduğum tüm kalıplardan sıyrılmaya karar veririm. Mesela öğretmen olmaktan sıkılabilirim. Mesela, mesela okumaktan, mesela donanımlı olmaktan… Her şeyden sıkılabilirim ama her şeyden. O zaman ne mi yaparım? Yeniden kurarım hayatımı. Bu kadar basit işte! Önce bir stilistlik kursuna giderim. Merakım var, yeteneğim de… Biraz paslanmış olsam da henüz geç kalmış sayılmam. Her ay yazdığım kadın dergisini de bırakabilirim. Hem hiçbir şey vazgeçilmez değil. Sonra kendime ait bir oda oluştururum. Yazmayı hiç bırakmam ama. Örgü örmeyi, ahşap boyamayı, kırkyama yapmayı, dikiş dikmeyi de…
Ufaklık, kreşte. Birkaç saat sonra gelir. Aslında çok rahat bir işim var. Haftada bir birkaç saatliğine gittiğim bir toplantı ve yılda bir ay yaptığım mizanpajdan oluşan bir dergide çalışıyorum. Herkes imreniyor. Oysa ben, çok sıkıldım kendimi tekrar etmekten. Yeni bir iş, yeni bir umut arıyor gözlerim. Son iki buçuk yıldır sürekli evdeydim. Kızılay'a bile çıkmamıştım o kreşe başlayana dek. Sonra bir gün, artık çocuğuma yetmediğimi, ona arkadaş olamadığımı ve onun arkadaşa çok ihtiyacı olduğunu fark ettim. Büyük şehirde, Ankara'nın kışında hep evdeydi. Çok sıkılmıştı. Oyun çağı gelmişti. Arkadaş istiyorum diyordu sürekli. Ben de çok bunalmıştım. İki-üç gün de olsa kreşe gitmeliydi. İyi ki de göndermişim. Çok mutlu şimdilerde... Ben de. Üç aydır. Özlüyoruz birbirimizi ama olsun!
…
Mutfağa geçtim. Bulaşıklar yığılmış gene. Bir arkadaşımın en büyük hayali: Bir gün gelecek, hap şeklinde yemekler üretilecek, atacaksın mikrodalgaya ısıtacaksın olacak bitecek! Benimse hayalim, kirlenmeyen tabaklar, çatallar, kaşıklar, bardaklar… Ama bu mümkün değil. Böyle bir buluş yapıp patentini alsam bile bulaşık makinesi ve deterjanı üreten büyük firmaların boy hedefi olurum. Muhtemelen de fazla yaşamam zaten. En iyisi ben yine bulaşık kap kacaklarımı yıkayayım. Biraz biriktirsem de… Ocağa ıspanak koymuştum. Yakmasam bari hikâye yazayım derken. Mutfakta işler bitmez ama geçsem salona. Yazsam dikiş makinemi… Bir bardak vişne suyu alsam… Ah! Bu dişlerim... Ağrıyor çenem gene. Sıkıyormuşum geceleri. Çok sonraları fark ettim. Plastik bir dişliğim var artık. Bruksizm deniyormuş tıpta buna. Tonlarca yük biniyormuş çeneye. Dişlere çok zararlıymış. Aslında kolay bir tedavisi var. Tak bir dişlik olsun bitsin. Ama öyle değil! Ağzında yabancı bir maddeyle uyumak o kadar zor ki! Uzun ve zahmetli yolu da var bu illetten kurtulmanın: Psikoterapi… Her seansı ortalama seksen-yüz milyon, pardon ytl. Ama vakit ayırmak gerek. Hem kendi kendimi tedavi edebilirim ben. Neden sıktığımı biliyorum dişlerimi çünkü. Yorgunluktan. Hadi canım sen de. Kendini kandırma! İçimize attıklarımız, söyleyemediklerimiz, bilinçaltına ittiklerimiz yüzünden oluyormuş bu öğrendim ben. Eskiden çok nadir olurdu. Bir de yorulunca en çok. Şimdilerde, doğumdan sonra yani daha çok oluyor. Çünkü bağırmamak, kızmamak, kırmamak için içime atıp duruyorum. İçime atıyorum. Sözcükler, yazdığım zaman rahatlatıyor sadece beni.
Bu hikayede Virginia Wolf'un ne işi var diye düşünen varsa, Wolf'un 'kendine ait bir oda'sını bilmiyordur demektir. Onun tüm kadınlara çağrısıydı: "Kendinize ait bir oda edinin ve yazın." Ben de onu yapmaya çalışıyorum işte. Ama dikiş makinem olmadan asla!
…
Bir hikâyem vardı sizinle paylaşabileceğim. Dikiş makinemin tıkırtılarıydı. Gün ölgündü. Aklımdan geçen, tren düdükleriydi. Kızıl günün, tren düdüğüne söylediği; tren düdüğünün kızıl güne söylediği hep aynıydı: Bağışlanması zor ne yaptın ki kendine, dikiş dikmek bile rahatlatmıyor artık!
Hikâyemin hamişi: Geride kalan otuz yıla ekleyecek yıllarım olsun. Olsun ki rahatlamak için vaktim olsun. İyi ki doğdum bugün, bu gece yarısı… İyi ki erguvanlar var mayısta. Ben her mayıs geldiğinde erguvan olmaktan yorulsam da…
Mürüvvet Kurt
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Farklı Bir Gün
Her zaman olduğu gibi saat yedide kalktı. Uzun uykunun getirdiği uyuşukluk dışında hiç zorluk çekmezdi kalkarken. Yatağın sıcaklığına, çekiciliğine fazla kapılmazdı. Düzeni bozulduğu zamanlar zorluk çekerdi sadece; düzene oturana kadar hem uyurken hem uykudan kalkarken zorlanırdı. Düzeni bozulunca eski düzene ve alışkanlıklarına dönmesi sancılı olurdu. Bazen iradesine yenik düşüp uyurdu gece gündüz; gözleri normal haline gelmezdi. Yatağın güzel, çekici sıcaklığından çıkıp, birazcık ayakta dikilerek bekledi ve birazcık gerinme birazcıkta jimnastik hareketlerine kaçan, hareketlerine başladı. Kendine geldi; odayı havalandırmak için pencereye yöneldi. Gece boyu odanın kapılarının ve penceresinin kapalı olması,temiz havanın içeri girmesini engelliyordu. Ağır bir koku olurdu her sabah; bu kokunun gitmesi gerekiyordu. Pencereyi açtıktan sonra içeri giren soğuk hava ürperme yaratmıştı. Odadan ayrıldı ve ellerini ve yüzünü yıkamaya gitti. Banyoya yolculuk, sabahları uzun sürerdi. Sanki sabahları yol uzardı ve baş ağrısı yapardı; güzel uykuyu bırakıp dershaneye gitme zorunluluğundandı herhalde. Zaten zorunlu olan her şey sıkıcı ve iticidir.Eğitim sistemi henüz yeterli olgunluğa ulaşmamıştı. Her şey sınav içindi; hayatın bağlandığı, dibine kadar gelip de fark etmediğimiz sınav! Halbuki en başından beri hazırlık bunun içindi, ama fark edilmiyor! 1, 2, 3,…11. sınıflar hepsi bu sınav için. Hayatımıza ne verdi: Arkadaşlıklar, dostluklar… Öğrenim yönü: Zayıftı. Ders notları öğretmenden öğretmene değişirdi, davranış notlarının ise bugüne kadar önemsendiğini görmedi. Arkadaşları ile ilişkisi, temizlik alışkanlığı… hepsi beş idi, daha henüz farklı bir not görmemişti; ne kendinde ne de başkasında. Banyoya varmıştı. Kapıyı açtı ve içeri girdi. Lavabonun hemen üstündeki aynada kendini biraz seyretti; gözleri kanlanmış ve küçülmüştü, her sabah böyle olurdu. Küçük gözleri iyice küçülür, görünmez olurdu. Soğuk suyu açtı, ellerini sabunlamak için eline biraz sıvı sabun koydu ellerini az biraz ıslattı ve köpürtmeye başladı; durulamak için elini su akan musluğun altına koydu. Elleri üşüdükçe üşüyordu. Acımaya başlamıştı; dayanamıyordu. Sonunda sıcak suyu da biraz açmaya karar verdi. Sıcak su musluğunu biraz çevirdi. Musluk köpüklenmişti; ama ellerini durulamayı başardı. Musluğu temizledikten sonra saçlarına ve ensesine soğuk ıslak ellerini sürdü; kan dolaşımını hızlandırıyordu ve rahatlıyordu. Dişlerini de kontrol etti; her zaman olduğu gibi beyaz ve sağlıklıydılar. Artık tamamen uyanmıştı, çıkış hazırlıklarına başlayabilirdi.
Havalanan odasına geri döndü. Oda soğumuştu. Defterlerini, kitaplarını çantasına koymak için yerden siyah sırt çantasını aldı, çalışma masasından da kitapları ve defterleri alıp yerleştirdi.Sıra elbiselerini değiştirmeye gelmişti. Giyeceği elbiseleri seçmek için elbise dolabına yaklaştı. Dolap kapısını açıp üzerinde, yeşilin açık ve koyu tonlarını barındıran kalın yün kazağını aldı. Kapının arkasındaki askıdan da yeşil ile sarı arasında rengi tam belli olmayan kadife pantolonunu aldı. Eline aldıklarını giymek için ilk önce pijamasını altını çıkarttı. Kadife pantolonun şöyle bir silkeleyip bacaklarını içine geçirmeye başladı. Odada ki havanın soğuması nedeniyle hissetme duyuları artmıştı; bacaklarını pantolonun içine sokarken, hem kadifenin yumuşak oluşu hem de havanın soğukluğu bu giyinişi zevkli hale getirmişti. Sonra kazağı giymeye başladı. İlk önce kollarını yerine soktu sonra başını geçirmek için kazağın içine soktu. Saçlarının uzun olması her zaman olan elektriklenmeyi arttırıyordu; bu da hoşuna gitmişti. ''Bunlar da sabah olan hazırlıkların güzellikleri…'' diye aklından geçirdi. Odada olan işleri bitmişti.
Kahvaltı için mutfağa yöneldi. Odası evin bir ucunda, mutfak öteki ucundaydı. Uzun koridordan geçti ve mutfağın kapısının önüne geldi; üstünü düzeltti ve içeri girdi. Kahvaltı masası her zaman olduğu gibi hazırdı. Annesi o kalkmadan kalkar, çayı demler sofraya kahvaltılık yiyecekleri koyardı; sonra sıcak yatağına dönüp yatardı. Annesi çalışmıyordu, babası ise işe erkenden giderdi. İş yerinin servisi onu kapılarının önünden her gün altı buçukta alırdı. Demli bir bardak çay koydu kendine; masaya oturdu istediklerinden sırayla ağzına alıyor her lokmadan sonra bir yudum çay içiyordu.
Çıkış saati yaklaşmıştı. Odasına tekrar dönüp çantasını aldı ve sokak kapısına doğru yöneldi. Kapının önüne gelince çantasını yere bırakıp portmantodan kaz tüyü, yeşil kabanını aldı giymeye başladı. Daha sonra ayakkabılıktan siyah, boğazlı converselerini aldı. Bu ayakkabıların önemi büyüktü onun için. Geçen sene baloya giderken babasına zorla aldırtmıştı. Babası onu çoğu zaman olduğu gibi kırmamış ''evet'' demişti. Ayaklarını ayakkabının içine soktuktan sonra bağcıklarını bağladı ve doğruldu. Ayakkabılarını bağlamak ona zor gelirdi; çünkü bacaklarını düz tutar belini kıvırıp bağlardı. Böyle olunca hem beli zorlanır hem de bacakları uyuşurdu. Çantasını sırtına aldı. Bir süreliğine yine evden ayrılıyordu. Akşam saat altıda eve geri dönecekti.
Kapıyı açtı ve çıktı. Önce asansörün önünden geçti sonra yaklaşık on merdiven indi ve apartmanın sokak kapısını açtı. Yüzüne şiddetli bir soğuk vurdu. Hava çok soğuktu çimler, çalılar, ağaçların yaprakları donmuştu: yoksa kırağı mıydı(?) Kapıdan geçtikten sonra sağa döndü ve bahçenin içinden geçen beyaz-kırmızı taş yoldan geçip durağa yöneldi. Otobüs her sabah beklediği yerde bekliyordu. Birçok insan binmişti bile. Hızını arttırdı, park yerindeki arabaların arasından geçti; birden yavaşladı! Unutmuştu! Dün bütün gününü verdiği geometri ödevini, evde, bugün işe yaramayacak diğer kitap ve defterlerin arasında unutmuştu. Bu ikinci kez oluyordu; ama bu kadar erken fark edememişti; ancak ders saati geldiğinde, defter ve kitaplarını sırasının üzerine koyup, öğretmeni hazır beklemek için çantasını karıştırırken fark etmişti. Öğretmeni ona inanmamış ve onu derse almamıştı. O günden sonra o derste hep terliyor, sıkılıyor, stres oluyor, derse girmek istemiyordu. Aynı şeyleri tekrar yaşamak, gerginliğin üstüne gerginlik eklemek istemiyordu. Birinci kattaydı evleri. Annesinin yatak odasının penceresinin önüne gelip bir iki taş attı pencereye. Kıpırtı yoktu. Dayanamadı ''Anne'' diye bağırdı. Hareketlenme yok… En iyisi gidip kendisinin almasıydı. Apartmanın sokak kapısına kadar koştu. Kapıya gelince, kapıyı itekledi. Kapı kilitlenmişti, hemen elini cebine attı anahtarı almak için pantolonunun ceplerine baktı; sağ cep… yok!! sol cep.. Anahtar yoktu ceplerinde. Hemen çantasında aramaya başladı anahtarı. Hatırlamıyordu anahtarı alıp almadığını. Çantasının önce büyük sonra küçük gözünü karıştırdı. Yoktu! Kulağına gürültülü bir motor sesi geldi bir anda. Hışımla arkasını döndü: Otobüs gidiyordu…
Boş durağa doğru yürümeye başladı. Hava soğukluğunu iyice hissettirmeye başlamıştı. Artık ödevini unutmasının bir anlamı yoktu; derse yetişemeyecekti. Durağa geldi ve duraktaki elektrik direğine yaslandı yarım saat sonra gelecek bir sonraki otobüsü beklemeye koyuldu. Keyfi, demin kapı önündekinden daha iyiydi. İçinden:
''Soğuk mu kavga mı!!'' diye düşündü.
Onur Onarıcı
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç KERKÜK'TE NÜFUS VE NÜFUZ HAREKETLERİ |
|
Kerkük deyince insanın aklına Türkmenler geliyor. Zira Kerkük Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı Irak topraklarının başında geliyor(du). Ne zamanki yayılmacı ABD güçleri Irak'a girdi, bu şehrin nüfusunda ve nüfuzunda büyük hareketlenmeler ve oynamalar baş gösterdi. Zira ip puştun eline geçti bir kere… Osmanlı Devleti'nin bu topraklardaki hâkimiyetini zalimce pusularla sona erdiren hain güçler, yıllarca masa başlarında senaryolar yazdılar. En sonunda da senaryolarını sahnelemeye başladılar. Bugünkü oyunlar yıllar önceden yazılan o senaryoların sahneye aktarılmasından başka bir şey değildir.
Peki, bu çirkin oyunlar niye sürekli Kerkük üzerinde oynanıyor? Niye olacak, Kerkük'ün yeraltı ve yerüstü kaynakları kapitalist dünyanın iştahını kabartıyor da ondan. Irak'a getirilmek istenen özgürlük ve demokrasinin yerüstündekiler için değil, yeraltındakiler için olduğunu sonunda ahmaklar bile anladı. Fakat nerdeyse operasyonun sonuna gelindi. Zira Kerkük'te Türkmenler iyice pasif bir konuma itildi. Halk, ölüm gösterilerek bayılmaya razı edildi. Kerkük'ün kimyasını değiştirdi Türk ve şanlı Osmanlı düşmanı hainler… Gazetelerin yazdığına göre Kerkük her geçen gün Kürtleştiriliyor. Kerkük'teki Türk izleri yok ediliyor.
Son zamanlarda Irak'ın kuzeyinden 227 bin Kürt (aileleriyle birlikte 600 bin) Kerkük'e getirilerek yerleştirildi ve seçmen kayıtları yapıldı. Bölge halkı arasında, Kürtlere Kerkük'e gitmeleri halinde ileride yüksek miktarda para alacakları vaadinde bulunulduğu iddiaları var. İddialara göre bölgeye yerleşen Kürtlere 10 ilâ 20 bin dolar para veriliyor.
Kerkük'e yerleştirilen Kürtlerin, çok önemli bir bölümü, sanıldığı gibi Saddam Hüseyin döneminde kentten uzaklaştırılmış insanlar değil. Çünkü seçmen kaydedilen Kürtler, Saddam döneminde üzerlerinde açık adresleri yazılan petrol karşılığı gıda karnesi, nüfus cüzdanı ve mahalle muhtarlıklarından alınmış ikamet belgelerine sahip değiller.
Yine gazetelerin bildirdiğine göre Kürtler ağırlıklı olarak, Kerkük'ü Süleymaniye ve Erbil'e bağlayan kuzey güzergâhındaki yollar üzerinde bulunan Rahimova, İskân ve Şorca mahallelerinde yapılmış veya yapımı başlayan konutlara yerleştiriliyor. Kuzey Irak'taki varoşlardan getirilen Kürt aileler, Kerkük Stadyumu içine veya stadyum kenarına kurulan çadırlarda barındırılıyor. Para vaadiyle getirilenlerin önemli bir kesimi bu çadırlarda kalıyor.
Saddam döneminde Kerkük'teki askeri garnizon içinde bulunan lojmanlara Peşmergeler aileleriyle birlikte yerleştirildi. Kerkük'te okul, nüfus ve tapu müdürlüklerinin büyük çoğunluğu da Kürtlerin eline geçti. Saddam döneminin Irak'ında ve BM kaynaklarına göre, Saddam Hüseyin döneminde Kerkük'ten göçe zorlanan Türkmen, Kürt, Arap ve Süryani'nin toplam sayısı ise 11 bin 800 civarında… Durum bu iken Kürt seçmen ve aile yakınları dikkate alındığında, Saddam'ın devrilmesinden sonra Kerkük'e 600 binden fazla Kürt gelmiş durumda. Bu da gösteriyor ki Kerkük'ün nüfus yapısı kökten değiştiriliyor. Anlaşılan o ki şanlı Kerkük, sefil Ker-kürt olma arifesinde… Yaşanan gelişmeler bunu gösteriyor. Umarım bu hususta yanılan biz oluruz.
Görünen o ki Saddam'ın asılması Irak'a huzur ve sükûn getirmeyecek, aksine Irak eskisinden daha çok karışacak. Irak halkı diktatör de olsa Saddam'ı çok arayacak. Zira Irak'ın bölünmesi, Şii-Sünni kapışması ve bunun beraberinde getireceği iç savaş, Irak'ı kan gölüne değil, kan denizine çevirecek. Bunu söylerken tüylerim ürperiyor. 'Keşke yanılsam' diyorum ama gelişmeler bunu gösteriyor. Zira ABD böyle bir gelecek planlıyor.
Yaşananlar ve bunlara endeksli olan gelecek günler Irak için de, şimdilik onun bir parçası olan Kerkük için de hayra alâmet değil. Zira Kerkük'te yakın tarihlerde çok şey değişecek. Irak Anayasası'na göre Aralık 2007'de Kerkük'te (belki Irak'ta) referandum yapılacak. Referandum ile kentin Bağdat'a mı yoksa Kürt federe devletine mi bağlanacağı kararlaştırılacak. Oyun çoktan yazılmış, adım adım sahneleniyor. Türkiye'nin, sözde müttefiki olan ABD'ye bu konuda baskı yapması, olmazsa ricada bulunması elzemdir. Yoksa Türkmenlerin Kerkük sevdası yakın zaman içerisinde tarihe karışacak. Bir zamanlar Osmanlı toprağı olan ve pisipisine kaybedilen Kerkük'ün Kürtleştirilmesine millet olarak izin vermemeliyiz. Türkmen kardeşlerimizin tarihi haklarını cesurca savunmalıyız.
Türkiye'nin yumuşak karnı olan Kerkük'te ABD'den çok, İsraillilerin hesapları vardır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki İsrailliler Kerkük'te yüklü miktarlarda toprak satın almaktadırlar. ABD'nin yaramaz ve şımarık çocuğu olan İsrail, Kerkük'teki yatırım ve yaptırımlarını her geçen gün artırıyor. Kürtler ve Peşmergeler, İsrail devleti tarafından bir oyuncak gibi kullanılıyor. Zira onlar tarihte hep kullanılmışlardır. Bu durum onlarda kötü bir alışkanlık kesbetmiştir. Burada kurulacak bir devletin adı ne olursa olsun ipi ABD ve İsrail'in elinde olacaktır. İpi Bush'un elinde olanın dibinin kimin kucağında olacağı malumdur.
Kerkük'ün Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içerisinde olmasının Atatürk'ün vasiyeti olduğu biliniyor. Türkiye olarak bize düşen görev, kadim topraklarımıza ve orada yaşayan Türkmen kardeşlerimize sahip çıkmaktır. Bu, Kerkük'ün Türkiye'ye ilhakı veya dışardan muhafaza edilmesi şeklinde olabilir. Zira Kerkük Türkiye'nin ve Türk dünyasının namusudur. Namusumuzu yaban ellerin ve hainlerin insafına terk edemeyiz. Kerkük'teki suni nüfus ve nüfuz hareketlerine karşı daima uyanık olmalıyız; hainlere fırsat vermemeliyiz.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
YAY (23 Kasım-20 Aralık)
Jüpiter tüm burçlara nimetlerinden yağdırır da sizin evinize gelmeyecek mi zannediyordunuz yaylar. 2006 senesinin çetrefelli geçen aylarından sonra ektiklerinizi yeni yılınızda biçeceksiniz. Bu hasatlarınız için işte Jüpiter mekanlarınızda fakat buna paralel sorumluluklarınızın bayağı artacaklarını da göreceksiniz. Kusursuz organizasyonların aktörleri olmanız gerekecek bunu bilmenizde yarar var. Dolayısıyle sosyal ve profesyonel tüm uğraşlarınızdan zaferle çıkmanız kuvvetle muhtemel yaylar. Eğer engellenemez çekiştirmelere veya sinsi ataklara maruz kalırsanız egolarınızı böyle şaklabanlıklara sakın kaptırmayın. Yolunuza çekinmeden devam edin siz. Senenin ikinci yarısından itibaren uzun vadeye yayılacak güzel ama bir o kadar da yorucu projelerin sizlere sunulacağını göreceksiniz. Stresleriniz haliyle projeler ilerledikçe artacaklar. Hiçbirşeyin kolayca elde edilmeyeceği fakat istenilen emekleri verirseniz dünyaların sizin olacağı nimet dolu bir yıla girmiş bulunmaktasınız. Bütün bu değişimler ailelerinize de yansıyacaklar. Yeni mekanlarınıza hatta başka şehirlere taşınacaksınız. Eşlerinizin bulacakları yeni işler de bu ailevi transformasyonların birer parçaları olacaklar. Yeni yılınızda kazanacağınız paraları aynı hızla harcamaya kalkışırsanız emeklerinize ve bütçelerinize yazık olacak dersem abartmış olmam herhalde yaylar. Özellikle ekim- aralık aylarında aniden başgösterecek su gibi para harcama nöbetlerine karşı koymaya çalışmalısınız. Risklerle dolu bu finans sektörünüz yeni yılınızın yumuşak karnı olmaya aday. Hassas dengeleri alabora etmemeye gayret göstermenizde yarar var elbette.
Şans Meleğiniz
Kazançlarınızda artışlar, mesleklerinizde ulaşmak istediğiniz üst mevkiler hatta kendi iş yerinize sahip olmak gibi tüm isteklerinizin gerçekleşmeleri için ihtiyacınız olan enerjilerle dolu dolu bir yıl önünüzde yaylar. Herşey size bağlı aslında.. Yüksek motivasyonlarınızla harekete geçmeli ve böylece ayağınıza gelecek fırsatlardan anında yararlanmasini bilmelisiniz. 2007 yılı el ve avuçlarınızı nimetleriyle doldurmak için sizi bekliyor yaylar.
Sevgiler
Evet yaylar, burcunuzun yeni yılda değişimlere en açık ve hayli oynak bölgesi söz konusu sevgilerdeyiz. Hayli zamandır burcunuzda bulunan yenilikler gezegeni Üranüs bu senede yine bildiğini okuyacak ve duygusal yaşamlarınızda bazı çalkantılara yol açacaktır. Aslında gerekli olduğunu söyleyebileceğimiz bu değişikliklere açık olmanız şart yoksa ayak sürtmelerle ancak vakit ve enerjilerinizi kaybetmiş olacaksınız o kadar. Bekar yaylar ise gerçek aşklarına mayıs- haziran aylarında kavuşacaklar. Sonra ise Venüs' ün gelişi ile dört ay sürecek olan heyecan ve sevgi dolu bir döneme gireceksiniz..
Yeni Yıl Tavsiyem
Enerjilerinizin düşük voltajlarda seyredişleri ve bu yüzden mücadelelerden kaçışların sebep oldukları yorucu bir seneden sonra 2007' de yeniden kendinize doğacaksınız yaylar. Bu enerji patlamalarından faydalanarak olaylara intibak edebilmeli ve artık korkusuzca bende varım diyebilmelisiniz. Yuvalarınızda kemikleşmiş alışkanlıklarınızdan kesinlikle vazgeçmelisiniz yoksa Üranüs bunu sizlere dayatacak sevgili yaylar. Prensiplerinize yapışık kalmamaya gayret gösterirseniz gelecek dönemlerde bunun hayrını göreceksiniz unutmayın.
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
RENKLER
Siyah üzgün, kızgın biraz,
"Ben kötü değilim!" diyor.
Mavi kanatlanmış, uçmak istiyor,
"Ben özgürüm" diyor.
Kırmızı ateşin rengi,
Yanıyor kor kor.
Beyazsa "bana dokunmayın"
"Ben safım" diyor.
Yeşil uzanmış yatağına,
"Ben rahatım, huzurumu bozmayın" diyor.
Sarı ise el sallıyor "ben gidiyorum
Sana elveda" diyor…
Neslihan Güzel
|
Mirkelam 26 Ocak Cuma gecesi Muamma'da!..
Kahve Molası 3 çifti bu geceye davet ediyor.
Yapmanız gereken önce yukarıdaki resmi tıklayıp Mirkelam'ın Web Sitesini (http://www.mirkelam.com.tr/) ziyaret etmek, sonra http://www.powerturkmuzikodulleri.com/ adresine gidip Mirkelam'ın Web Sitesine oy vermek. Dilerseniz aşağıdaki resmi tıklayarak oy vermeniz de mümkün.
İkişer kişilik davetiye kazanacak 3 kahveciden biri olmak için yapmanız gereken, 25 Ocak Perşembe (Bugün) günü saat tam 12:00'de bana ( editor@kmarsiv.com )isminizi ve telefon numaranızı bildireceğiniz bir mesaj atmanız. Saat 12:00'ye en yakın mesaj atan 3 kahveci Cuma akşamı Muamma'ya davetiye kazanacaklardır.
Not: İstanbul'da olup Rumelihisar'ındaki Muamma'ya gitmesinde sakınca olmayan kahvecilerin başvurması önemle rica olunur.
Tarih: 26 Ocak Cuma saat 22:00'den itibaren
Yer: Muamma - Rumelihisarı http://www.muamma.org
VAN BİEN - İyi Gidiyorlar…
Küba Hakkında Bir Sergi
Küba bağımsızlığının kahramanlarından ozan José Martí'nin doğum yıldönümü, 29 Ocak'da, İstanbul Cervantes Enstitüsü'nde düzenlenen etkinliklerle anılacak.
Türkiye'deki Küba Büyükelçiliği'nden Alejandro Simancas'ın vereceği bir Konferans'la başlayacak etkinliğe Serpil Yıldız da "VAN BİEN - İyi Gidiyorlar… Küba Hakkında Bir Sergi" ile katılacak.
29 Ocak Pazartesi, Saat: 20:00'de Cervantes Enstitüsü'nde gerçekleştirilecek Anma Programı; Konferans sonrasında Sergi Açılışı ve kokteylle devam edecek.
Sergi, 24 Nisan tarihine dek izlenime açık olacak.
Sergi Bilgileri
Açılış: 29 Ocak 2007, Pazartesi, Saat: 20:00
Sergi 29 Ocak- 24 Nisan tarihleri arasında izlenebilir.
Yer: Cervantes Enstitüsü
Tarlabaşı Bulvarı, Zambak Sokak No:33, İSTANBUL
Telefon: 90 212 292 65 36 Faks: 90 212 292 65 37
E-posta: cenest@cervantes.es
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
İhtiyacınız olan yardımcı bilgisayar programlarını ararken genellikle ücretsiz olanları, önceden ne olduğunu bildiğiniz ve gerçekten ihtiyacınızı görecek olanları tercih edersiniz. http://www.freewarefiles.com/ web sayfasında bir çok yardımcı programın, ya ücretsiz tam sürümünü ya da denem sürümlerini bulacaksınız. İçlerinde mutlaka ihtiyacınıza uygun olanları vardır.
Kaba güç kullanarak hakkını aramaya her zaman karşı çıkmışımdır. Ama öyle anlar vardır ki sinirinizden dudaklarınızı kemirip, gözlerinizi kısarak karşınızdakine nefretle bakarsınız. İşte öyle zamanlara özel bir web sayfası tavsiye edeceğim. http://www.purple-twinkie.com/games/boss.asp Kızdığınız kişinin adını üst tarafa yazıp çalışmaya başlayabilirsiniz. Sağ üst tarafta ise sonradan pişman olanlar veya yeniden başlamak isteyenler için ilk yardım seti mevcut.
McDonald’s dünyasını ve işletme mantığını anlamanın en kolay yolu vereceğim kısa yoldaki oyun ile başlar. http://www.mcvideogame.com/index-tur.html Eğer kovulmadan oyunu başarabilirseniz işletme mantığını kavramışsınız diyebiliriz.
Bilimsel bir tez gibi görünse de insan beyninin gördüğünü algılama süresi ile parmak refleksi arasındaki bağlantıyı test edebileceğiniz ilginç bir oyun. http://www.bbc.co.uk/science/humanbody/sleep/sheep/reaction_version5.swf
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|