Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.135

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 26 Ocak 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Mola zamanı!..


Merhabalar,

Günlerdir süren, bu sayfalardan gün içindeki yazışmalara kadar gündemimize giren tartışmalara artık biraz mola vermek zamanı geldi. En azından hafta başına kadar susmaya karar verdim. Olayların küllenmesini beklemek, ağızdan çıkanla beynin koordinasyonunu sağlayacak diye düşünmekteyim. Zira gergin dönemlerde ak diye bağırdığının b.k diye anlaşılmasını önlemek oldukça zor olmakta. O nedenle bugün sizleri aşağıdaki dostlarla başbaşa bırakıp erkenden köşeme çekiliyorum. Pazartesi görüşmek üzere hoşçakalınız.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Cumhur Aydın

 Önce İnsan : Cumhur Aydın


  Devlet

Uğur Mumcu ve Muaammer Aksoy'u öldürülüş yıldönümlerinde anmak ve ülkenin-dünyanın geçirmekte olduğu süreci değerlendirmek için gerçekleşen ve bu yılki ana teması "tarikat-siyaset-ticaret" olarak şekillenen "Adalet ve Demokrasi Haftası (24 -31 Ocak" etkinliklerine hazırlanırken, bir başka gazetecinin öldürülme haberiyle sarsıldık.

Hrant Dink… Ermeni asıllı Türk Yurttaşı. Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni. Son yazısında samimiyetimden başka silahım yok ve kendimi ülkemde ürkek bir güvercin olarak hissediyorum diyen Dink.

Önce; yüz kez, bin kez daha bir insanın, bir babanın ve bir gazetecinin en temel yaşama hakkının elinden alınmasını kabul etmediğimizi, etmeyeceğimizi haykıracağız.

Düşüneceğiz sonra. Bilgilerimizi arttırarak fikir sahibi olacağız. Sonra hareket edeceğiz.

Bu yazıda tekrarlardan mümkün olduğunca kaçınarak satır başlarıyla daha önce belirtilmiş ya da altı yeterince -bu yönleriyle- kalın çizilmemiş kimi değerlendirmeleri paylaşmak isterim:

- Uğur Mumcu ve Hrant Dink cinayetlerinin ortak yönleri var mıdır?
- Evet, vardır. İkisi de Orta Doğuda mevcut ulus devletlerin ve bu coğrafyadaki Türkiye Cumhuriyeti'nin zayıflatılması ve içerik ile sınırlarının şekil değiştirmesine yönelik genel saldırı planının işine yaramaktadırlar.

- Başka ortak yanları?
- Her iki gazeteci de olanca dürüstlük ve açıklıkla, sahicilikle ve en etkin, en korkusuz biçimde görüşlerini savundukları için 'yerleri gerçekten doldurulamaz' hedeflerdir.

- Son dönem eylemlerinin (Danıştay, Trabzon Kilise ve Agos Gazetesi saldırılarının) ortak yönleri olabilir mi?
- Her üçünde de sanki öldürenler gizlenmek için hiç bir çaba göstermemişlerdir. Sanki birileri bu cinayetlerin -tetikçiler ve yakın çevresi olarak- kimler tarafından planlanıp gerçekleştiğinin kısa zamanda, kolayca anlaşılır olmasını istemiştir.

- Son onyedi yılın tüm cinayetlerinde ortak yönler?
- Gerçekleşmelerinde Türkiye'deki uygun ortamların (gelir dağılımı, eğitimsizlik ile neredeyse planlı bir biçimde din ve etnik yapı farklılıkları derinleştirilerek hazırlanan yapılanmalar) ortaya çıkardığı kişi ya da kişiler kullanılmıştır. Her dönemin hükümetleri gerek hedef olabilecek insanları korumada ve gerekse olası kullanılacak grupların önceden ortaya çıkarılmasında edilgen ve kayıtsız davranmışlardır.

Benim sözlerim de var!

Her cinayet ertesinde "devlet" üzerine bu kadar yüklenilmesini son derece manidar ve bir o kadar da haksız buluyorum. Devlet dediğiniz; erkleri, nihayetinde seçimlerle başa geçirdiğiniz parlemento ve hükümet üyeleri tarafından kullanılan bir mekanizma değil midir?

Devlet kavramına saldırırken, onun içini boşaltırken durup düşünmez misiniz?

Örneğin son elli yılın iktidarları daha özgür, daha fazla eğitimli, daha fazla üreten ve daha hakça bölüşen vatandaşlar olarak yaşamamız için nasıl bir plan, gayret ve mücadele içinde olmuşlardır?

Olmuşlar mıdır?

Üniter, laik devletin en temel özellikleri kemirilirken; bu saldırıların gerçekleşmemesi ya da olduklarında doğru ve emperyalizme hizmet verecek biçimde değil, insanlık aydınlanmasının, hümanizmasının kilometre taşlarını referans alarak arka planlarının algılanabilmesi için ne yaptılar, ne yaptık?

Gelir dağılımını mı düzeltmeye çalıştık? Eğitim hamlesi mi başlattık? Bilimsel temelli ulusal enerji, ulusal ulaştırma benzeri planlar mı hazırlayıp, uyguladık?

Bütün bunları politikacılar yapmaya kalktı, aydınlar, medya destekledi de, devlet bir hayhula olarak ete kemiğe bürünüp, bunların elini mi tuttu, onlara engel mi oldu?

Devlet kavramını un ufak etmeye hazırlanırken, bireysel olarak kendinize sormaz mısınız?

Her yaştan, her gelir ve eğitim grubundan, ülkenin doğru ellere teslimi ve temsili ile bizzat sizin, kendinizin doğru, dürüst, namuslu ve vicdanlı bir birey olarak davranmanız için nasıl bir uğraş verdiniz? Bu uğrtaşta ne bedeller ödediniz?

Yoksa, kötü gidişe ah vah çekip, kendi "işinize mi baktınız?"

Ya sen anlı şanlı medya ve medyatörler? Güya meslektaşları arkasından göz yaşı döküp, önce insanları sonra devleti suçluyorlar!

Bunca bilgi kirliliğine bizzat siz neden olmadınız mı?

Bu halkın bomboş dizi ve filmlerle uyutulmasına, beyinlerinin boşaltılmasına ve sizin, sizleri parayla yönetenlerin istediği gibi doldurulmasına hizmet vermiyor musunuz?

Ne o timsah göz yaşları, çok bilmişlik kibirleri?

Bitirirken… Olayın dramatikliği bir yana beni en çok düşündürten ve hatta gülümseten Ertuğrul Özkök'ün yorumu oldu. Özkök medyanın bu cinayetleri küçük bir gruba maledip kapatma çabalarına nazire "Keşke altından örgüt çıksaydı, şimdi durum daha da kritik" diyordu. Üstada göre her aklına esenin her şeyi yapabileceği bir ortama sürükleniyorduk.

Belki bir yönüyle doğru. Ancak beni gülümseten kendimce çıkardığım şu ayrıntı oldu:

"Derin, kimi kez uluslar ötesi örgütler" ; sonuç itibariyle onların çıkarlarına hiç ters düşmeyen, onların varlıklarını hiç kurcalamayan Ertuğrul Bey gibi gazetecilerin kılına dokunmazlardı elbet. Ancak ya bu kontrolsüz gençler durup dururken şu Medya Plazalarının içindekileri hedef alırlarsa?

Yok canım!

Cumhur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  YAVRU KEDİNİN GÜNLÜĞÜ-2

25 Haziran 2006
İnsanları hiçbir zaman anlayamayacağım. Bu gün kardeşimle karnımız doyurmak için çöp konteynırına gittik. Altını üstüne getirdik ama yiyecek hiçbir şey bulamadık. Tam ümidimiz kırılmış, yuvamıza dönüyorduk ki şansımız döndü. Çöpe orta yaşlı bir kadın geldi. Elinde gazete kâğıdına sarılı balık kafaları, kılçıkları vardı. Gazeteyi çöpün yanına açıp bize büyük bir iyilik yaptı. Gerçek anlamda bir ziyafet oldu. Kadının elinden tutan küçük kız uzanıp beni sevmek istedi. Bende ziyafete teşekkür etmek için kızın ayaklarına sürtünüp duruyordum. Kadın hemen küçük kızı geri çekti. "Dokunma şu pis kedilere. Bunlar zaten pire kaynıyordur." dedi. Çok utandım ve kendimi aşağılanmış hissettim. Annem her akşam bizim tüylerimizi yalayarak pırıl pırıl yapıyordu. Pirelenmemize asla izin vermez. Karnımızı doyuracak merhametli bir kadın nasıl bu kadar sevgisiz olabilirdi. Hiç anlamıyordum. Yediklerimin hepsini kusup çıkarmak istedim.

28 Haziran 2006
Annem bu gün kardeşim ve beni yuvamızdan alıp birkaç sokak aşağıda bir yere götürdü. Orada bir kasap dükkânı vardı. Dükkânın sahibi gerçekten iyi biriymiş. Ara sıra etlerden çıkardığı sinirleri ve yağ parçalarını kedilere köpeklere veriyormuş. Çok aç kaldığınızda bu kasabın önüne gelebilesiniz dedi. Elbette kasap kedileri görür görmez hemen önlerine et yağdırmıyordu. Bir arabanın altına ya da ağaç dibine saklanıp sabırla beklemek gerekiyordu. Sabahları erken saatte dükkânını açarken burada bekleşen kedilere mutlaka bir şeyler veriyormuş. Bunu da işinin uğuru, bereketi sayıyormuş. O gün annem ve kardeşimle orada epey bekledik ama kasap hiçbir şey atmadı. Annem "Sabırlı olun mutlaka verir." diyordu. Ama kardeşimle ben sıkılıp oyun oynamaya başlayınca annemin de sabrı tükendi. Kasabın önündeki bekleyişimizi sonlandırıp kendi sokağımıza dönmeye karar verdik. Fırının önünde annem bizden ayrıldı. Bize eve gitmemizi söyledi. Kendisi de az sonra gelecekmiş. On dakika bile geçmeden ağzında besili bir serçeyle çıkıp geldi. "Siz de avlanmayı öğrenmelisiniz. Yemek her zaman insanın ayağına gelmez. Hazırcılar açlıktan ölüp giderler."diyordu. Serçenin yarısını kendisi yedi. Öteki yarısını da kardeşimle aramazda paylaştık. Yine her zamanki gibi kardeşim aç gözlülük yapıp büyük parçayı kaptı. Ben de bana kalanla yetinmek zorunda kaldım.

02 Temmuz 2006
Bu gün ilk defa bana bir insanın eli değdi. Babaannesinin ona seslenmesinden biliyorum adının Duygu olduğunu. Bu sabah onunla bahçeden geçip çöpe giderken apartmanın girişinde karşılaştık. Önce korktu benden. Kaçar gibi yaptı. Sonra yavaş yavaş bana doğru yürüdü. Eğilip önce sırtıma dokundu. Başımı ve kuyruğumu okşayarak beni sevdi. Beceriksiz elleriyle beni kavrayıp kucağına aldı. Kucağı sıcacık ve yumuşacıktı. Tırnaklarımı iyice patilerimin içine çektim. Onu tırmalamak, incitmek istemiyordum. Sonra balkona çıkıp babaannesi onu çağırdı. Usulca kucağından yere atladım. Görünmeden sokağa doğru koşup uzaklaştım. Evet, ben insanları seviyorum. Özellikle de çocukları… Bana pis, pireli deseler de, kötü davransalar da, kovalasalar da yine seviyorum.

06 Temmuz 2006
İnsanlar bize nankör hayvan diyorlar. Kedilere iyilik yapsan bile onlar bunun kıymetini bilemezmiş. Darda kalınca yapılan iyiliği unutup hemen tırmığı basarmışız. Bunların hepsi yalan. Duygu beni bazen kucağına aldığı zaman canım acıtacak kadar çok sıkıyor. Ama ben hiç onu tırmalamıyorum. Hırsız olduğumuz hakkındeki söylentilere hiçbir şey demiyorum. Çünkü aç kalınca gerçekten yiyecek çalıyoruz. Ama bunu da keyiften yapmıyoruz. Yerden bir sıçramalık yükseklikteki balkonda dizi dizi sucukların asılı olduğunu görseniz siz ne yaparsınız? Kimse eğlence olsun, macera olsun diye hırsızlık yapmaz. Annem işte aynen söylediğim gibi alçak balkonun birinden kocaman bir kangal sucuk çaldı. O balkona atlayınca biz de etrafı kolaçan ettik. Sucukları ipinden koparmak hiç de kolay olmadı. Evin sahibine yakalanacak, kafasına süpürge sapını geçirip öldürecekler diye çok korktum. Annem bizim korkudan titrediğimizi görünce çok güldü. "Buna alışmalısınız. Sokak kedisi olmak sıcacık soba başında uykuya yatmak ve yemeğinin ayağınıza gelmesini beklemek değildir."dedi.

10 Temmuz 2006
"Kedi olalı anca bir sıçan tuttu." sözüne çok gıcık kapıyorum. İnsanlar her konuda bize karşı ön yargılılar. Kedilerle ilgili cümleler kesinlikle beceriksizliği örneklemek için kullanılmamalıdır. Ayrıca kedileri sürekli fare peşinde koşan hayvanlar sanmakta yanlıştır. Fare dışında kuşları, böcekleri ve birçok hayvanı avlayıp karnımızı doyururuz. İnsanların önce kendi yedikleri şeylere baksınlar. Hiçbir kedi zehir gibi acı biberleri yemez. Ocağın üstünde Fokur fokur kaynayan çayı bardağa koyup içmek, yemeği alıp sıcak sıcak mideye indirmez. Cam bardak, çivi, iğne, jilet yiyenlerden söz etmek bile istemiyorum. Bu gün çok canım sıkılıyor. Kardeşimle arka bahçede biraz oynadık ama yine de canımın sıkıntısı dağılmadı. Sürekli uyumak istiyorum. Annem dün geceden beri yanımıza hiç uğramadı. O kendini korumasını bilir ama yine de aklıma kötü kötü düşünceler geliyor. Bu gün canım çok sıkılıyor. Zaten kardeşimin de hiç neşesi yok.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Refik ile Refika

- Yine dolanıp durma şu TV kanallarının arasında, seç birini, başım döndü be kadın !
Senin başın ezelden beri dönüktür zaten. Bügün maç yok diye hepten dönmüştür şimdi.

- Haftada bir, bilemedin iki gün.. Bazen de üç gün olsun, nedir yani ? Senin gibi zap zup yapmıyorum üstelik. Açıyorum kanalı, doksan dakika kıpraşmak yok. Öyle değil mi Refika Hanım'cığım.
Evet Refik Bey'ciğim, siz öyle diyorsanız öyledir. Görüyor musun yaptığını şunun ? Vah vaaaaah, körolmayasıca ?

- Noooluyor yine ? Nedir bu heyecan ?
Penaltı gibi birşey Refik, anlatamam şimdi. Öyle dizinin ortasından girip; "Noooluyor" diye sorulmaz efendim, izle, ondan sonra sor ne soracaksan.

- Tamam yahu ..! Aaa, reklamlar girdi, anlat bakayım.
Az önceki oğlan var ya.. Onur yani... Üffff, hiçbirşey bilmiyorsun, bön bön bakıyorsun. Onur diyorum, Onur...

- Bir kere o Onur değil Sinan, yeme beni ! Hatta; Aliye'nin eski kocası değil miydi ?
Ooooo, Sinan biteli neredeyse Binbir Gece oldu be !

- Sahi, az önce bakındım ama Aliye de yok ortalıkta. Yoksa fiyat konusunda anlaşamamışlar mı ?
İlahi Refik Bey, sen hatırlamazsın şimdi Aliye, eskiden Semiha idi.

- Yok canım, daha neler. Benimle kafa buluyorsun değil mi Refika ?
Neden kafa bulayım ayol, hatta Ahmet ile birlikte idi o dizide.

- Ahmet kim ya ?
Hani sen severdin ya, "Dadı"nın Ömer Giritli'si olan Ahmet...

- Ben daha bunamadım, onun adı Faruk idi bir kere.
Haaa, sen bunamadın ama karıştırdın. Dadı'nın Ömer Bey'i, Belalı Baldız'ın Faruk'u oluyor aynı zamanda. Ahmet olduğunda da Aliye'nin Semiha'sı ile birlikteydi işte.

- Yanlışın var tatlım, onun adı Aslı idi, "Evdeki Yabancı Damat" mıydı neydi adı bilemedim. Yahu muhterem, Evdeki Yabancı ayrı, Yabancı Damat ayrı. İşte o Aslı, Faruk'un eşi idi, hatta "Belalı Baldız"ının adı da senin sevdiğin Arzu idi, hatırlasana. - Benim sevdiğim Arzu, "Belalı Konak" dizisinde değil miydi ? İlahi Refik Bey'ciğim, Belalı değil Asmalı o Asmalı. Adı da Bahar mıydı Gülsüm müydü ? Hay Allahım, beni de şaşırttın. Bahar'dı elbette. - Bence sen yanılıyorsun, hatta Türkan'da vardı o dizide, "Çat Baca" mıydı neydi adı ?
Beni delirtmek için yapıyorsun değil mi Refik ? Çorbaya çevirdin ortalığı. Seymen Ağa'nın yanında Bahar olan, Türkan'ın yanında ancak Gülsüm olur. "İkinci Bahar"ın Bahar diye bir karakteri yok bir defa.

- Türkan'ın yanında Kuru Temizlemeci İhsan Bey vardı bir kere, kandırma beni. Üstelik; Seymen Ağa değil, onun adı Baran idi. Yanıldın işte dizikolik Refika Hanım, yanıldın...
"Tatlı Hayat" ile Bahar'ları karıştırdığına mı yanayım, "Haziran Gecesi" ile "Asmalı Konak" arasındaki kel alakaya mı bakayım, bilemedim vallahi ! "Çat Kapı"dan söz etmeyeceğim bile sana.

- Kapı veya Baca ne farkeder ? Detaylarda boğuluyorsun Refika Hanım'cığım sadede gel, o "Çat Kapı"nın beyaz saçlı yakışıklı maçosu Fırat değil miydi ?
Ayol, maço olan "Çocuklar Duymasın"ın Haluk'u. Fırat olan ise "Yağmur Zamanı". Nasıl da uyduruyorsun, pes yani !

- Ne malum senin doğru söylediğin. Bence; maço Haluk değil, Levent. Karısı da Meltem.
Hatta o Meltem, üst katta üç gence kiraya verdikleri daire için kavga etmiyor muydu kocası ile ?
Hüsnü'nün Perihan'ından söz ediyorsun herhalde. İyice zıvanadan çıkıyorsun Refik, sus artık konuşma istersen.

- Yok yaaa, neden konuşmayayım ? Perihan değil, Leyla onun ismi. Cem'in patronunun annesini oynayan Leyla. Dizinin adı da "Üzgünüm Leyla" idi, çok iyi hatırladım bak !
Konuş ama konuştukça batıyorsun Refik Bey'ciğim. Leyla; "Üzgünüm Leyla" dizisinde idi Cem'in oynadığı "Patron Kim"in patroniçesinin annesi de Leyla idi ama o Leyla, "Çat Kapı" Hüsnü'nün eşi Perihan idi. Diğeri ise; "Şehnaz Tango"nun Şehnaz'ı olan Leyla.

- Hoooop, orada dur bakalım. Son söylediğin Şehnaz olan Leyla, Afet Hoca idi. Sadece; maç seyretmiyoruz herhalde, değil mi ?
Ama aklın maçtaymış anlaşılan Refik Bey. "Hayat Bilgisi" ile karıştırdın bu defa da. Ama ben seni anladım. Sanırım sen; "Aşk Oyunu"nun Ekin'i ile, "Doktorlar"ın Ela'sını da karıştıracağın gibi; "Bir İstanbul Masalı"nın Cemal'i ile "Beyaz Gelincik"in Halil'ini de karıştıracaksın. Hatta; Cemal ile aynı yerde oynayan Esma'yı, "Şöhret" yapıp Gülşen-Işıl bile yaparsın bu gidişle. Elif de; "Bebeğim"in Emel'i oldu haberin olsun.

- Hayır, olamaz, o sadece Axess Kızı. "Bir Demet Tiyatro" da oynar o, oynasa oynasa.
Bence sen de oynasan oynasan; "En Son Babalar Duyar" dizisinde oynarsın Refik'ciğim.

- Haberlerde söylediler, "Karagümrük Yanıyor"muş, az sonra dediydi, çevirsen ya ?
Karagümrük'ün maçına kendin gidersin kahve arkadaşlarınla, ben sana en iyisi bir maç bulayım...

- Oleeeeeeey ..! Avrupa... Yakası... Duy sesimiziiiiii, işte buuuu.... ayak sesleri....

Diziler dizi dizi, sizi gidi diziler sizi, zapping delisi yaptınız bizi...

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 KAHVE-TUR : Cem Polatoğlu


SON OSMANLI "YEMEN"

Gezi fotoları için tıklayınız.13-18 Ocak 2007 Tarihleri arasında Türk Hava Yolları A.O'nın sponsorluğunda Yemen ile bağlantılı acentelere yönelik promosyon gezisi düzenlendi. Bugüne kadar yüzün üzerinde gezdiğim ülkelerin en ilginç olanlarından biri olan Yemen'e ait izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yazıya başlarken konu başlığını seçmekte zorlandım. Başlık şunlardan biri de olabilirdi.

1) ZAMANIN DURDUĞU ÜLKE-YEMEN,
2) "GAT" VE "CEMBiYE" CUMHURiYETi YEMEN
3) YEMEN -GiDEN GELMiYOR, SEBEP TRAFiK !.

Başkent: San'a, Nüfus 25 Milyon, Yüzölçümü: 527,970 km², En yüksek noktası: Jabal an Nabi Shu'ayb 3,760 m, Ortalama Ömür: 50 yıl, Okur Yazarlık Oranı: % 38, Kişi Başına Düşen Milli Gelir: 912 $, Ortalama çocuk sayısı: 7 çocuk/1 kadın, Nüfüsun %48'i 14 yaşın altında, Dil: Arapça, Yönetim biçimi: Çok Partili Başkanlık Sistemi, Endüstri: Ham petrol ve petrol arıtımı, İşsizlik oranı: %35, İthalat: 3.7 milyar $, İhracat: 5 milyar $, İthalat ürünleri:Herşey, Para birimi: Yemen Riyali, 1$=200 Riyal, Ortalama işçi maaşı: 25.000 Riyal (125$), Din: % 95 Müslüman, En yüksek noktası: Jabal an Nabi Shu'ayb 3,760 m, Sahil şeridi: 1,906 km.

Bu kadar ansiklopedik bilgi şimdilik yeter. Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Saleh. Zaten ülkeye girer girmez Havaalanında ki tuvalet aynalarından, arabaların ön camlarına, apartmanların fassade'lerinden (ön yüzleri), Trafik levhalarına kadar her luzumlu yere Ali Abdullah Saleh afişlerini yapıştırmışlar. 2. sırada Saddam Hüseyin afişleri geliyor. Şehirde trafik tam bir kaos. Çarpılmamış, vurulmamış tek bir araba yok. Bir-iki tane trafik lambası gördüm. Trafik anıtı mubarek. Hiç biri çalışmıyor. Herkes korna çalıyor. Eğer çalmazsan bu karşı tarafa yol verdiğin anlamına geliyormuş. İşaret lambaları yerine gece dahi el-kol işaretleri geçerli.

CEMBiYE; Bu bir çeşit "kama". Belde bir kuşak ve buna bağlı Cembiye. Teknoloji ile birlikte yanına bir de "cep telefonu" eklenmiş. Ergenlik çağında ki her erkek cebriye taşımaya başlıyor. Kalabalık sokaklarda beli bıçaklı adamların arasında dolaşırken korkmadın mı? diye sorarsanız. Hayır. Korkmadım. Çünkü bu bir statü gereci olarak görülüyor. Tahtasından, Kemiğine, Gümüş, Altın kakmalısından, çeliğine binbir türlüsü. Peki hiç mi "kınından çıkmıyor" bu cebriye. Sadece Folklorik dansların da çıkıyor. Münferit bir-iki olay dışında pek kullanılmamış. Esas silah "kalaşnikof". Şehir dışında ki kabilelerde bir çok kişi "keleş" taşıyor. O da oyuncak sanki. Ellerinden alıp fotoğraf bile çektiriyoruz.

YEMEKLER; Öyle, onu yemem, bunu içmem veya hijyen gibi bir detayınız varsa Yemen size göre değil. Oteller harici yemekler genelde yer sofrasında yeniyor. Çatal, bıçak talep ederseniz ekstradan geliyor. Sunulan 5-6 çeşit yemekten bir tanesi size uygunsa şükür. Ana yemekleri; Mutlaka pilav, Salta denilen bir yemek-sos karışımı, ballı "bürek" dedikleri ballı ekmek, yağı ile pişmiş et, bazen tavuk. Tuz pek kullanılmıyor. İsterseniz "kaya tuzu" benzeri bişeyi ezerek yemeğinize koyabilirsiniz. Çay; şeker üstü çay sanki. Karanfilli veya naneli olarak geliyor. Türk kahvesi dedikleri de nescafe bardağında sıcak suya karıştırılmış bildiğimiz kahve. İşte ilk gün böyle bir ortamda ki sofrada rejim yapan bir arkadaşımızın "kepekli ekmek" istemesi günün esprisi idi.

GAT; Bir ağacın 1-2 cm büyüklüğünde ki yaprağı. Uluslar arası narkotikte 6.sırada. Uyarıcı. Sabah 11'e kadar taze olarak toplanıyor. Ana toptancıdan perakendeciye ve pazarlara geçişi öğlen saat 13-14:00 dolayları. Ülke erkeklerinin %85'i Gat kullanıyor. Kadınların ise %35'i. Saat 14:00 olduğunda ülkede zaman duruyor. O yapraklar yavaş-yavaş, teker-teker ağıza (yanağa) dolduruluyor. Dişlerle eziliyor. Yaprağın suyunun yanakta ki kılcal damarlarla kana geçmesi sağlanıyor. Saat 16:00; Ülkede herkesin gözü artık "cam" gibi bakıyor. O normal konuşmaları bile "kavga" hissi veren arapların hepsi "kuzu". Sakin sakin konuşuyor, ağır-ağır haraket ediyorlar. Aslında hareket dahi etmiyorlar. Bir köşeye, ya da Yemen usulü kahvehaneye çekilip ağızlarında ki GAT'ı çiğniyorlar. Gat'ın iştahı kestiğini ama seks gücünü arttırdığını söylüyorlar. Ortalama kadın başına 7 çocuk bunun göstergesi olabilir. Asker, Polis ve hatta bizim şoförümüz dahi GAT çiğniyor. Bu nedenle de ülkede trafik kazaları çok. Hani türküyü bugüne uyarlasak; Burası Yemen, giden gelmiyor, acep ne iştir? El cevap: TRAFiK. Birkaç kez şoförü dövmeme arkadaşlarım engel oluyor. Ansiklopedik bilgilerde belirtmiştik. Yaş ortalaması 50 diye. Bunun nedenlerinden biri kadınların 8-10 çocuk doğurması, diğeri; sağlık ve hijyen koşullarının kötü olması yüzünden erken ölümler. Ama trafiği de bu etkenler arasına koymak lazım. Yoksa, trafik dışında Yemen turistler için gerçekten güvenilir bir ülke.

SOKAKLAR; Sokaklarda gözümüze ilk çarpanlar; Erkeklerin elele dolaşması ve sokakta ki kadın sayısının azlığı. Kadınlar evlerden pek çıkmıyorlar. %99'u ise peçeli. Şeriat kanunları geçerli. 4 Kadınla evlenmek de serbest tabi. Aydın kesime soruyoruz. Genelde akrabalar elele dolaşırmış. Peçe ise "Kadınların Özgürlüğü!" içinmiş. Böylece kimse onları rahatsız etmezmiş!. Yoksa yasak yokmuş. Oysa bizim grupta başı açık, son derece modern kıyafetli arkadaşlarımız da vardı. Evet, çok bakılıyorlardı. Ama taciz ASLA. Sokaklar aşırı derecede pis. Çöplerin yanı sıra ülkenin her tarafı rengarenk naylon poşetlerle dolu. GAT poşetleri bunlar. Hergün en az 10-15 Milyon poşet GAT tüketildikten sonra yere atılıyor. Hele şehirler arası yollar; soförlerin, yolcuların atıkları ile "naylon torba tarlaları" gibi.

Gezilesi, Görülesi yerler; Öncelikle mimari. Bu kadar fakir bir ülke olmalarına rağmen mimariden ödün vermemişler. Başta başkent SAN'A nakış gibi işlenmiş. Bunda 15.yy dan 1922'ye kadar kalan Osmanlının büyük payı var. Binalar korunmuş. Yeni yapılanlar da aynı mimariyi devam ettiriyor. UNESCO'da birçok bölgeyi koruma altına almış. Ülkenin dört bir tarafı Osmanlı eserleri ile dolu. Evler, Okullar, Devlet daireleri, Saraylar, Camiler, Çeşmeler, Kaleler. Hristiyanların denizden geçişini önlemek amacı ile Osmanlı Yemen'e büyük yığınak yapmış. 300.000 Askerimizi de Yemen'de şehit vermişiz. İçimi en çok acıtan, Çinlilerin yol inşaatı yaparken 50 işçisinin ölmesi sonucu koskoca bir anıt yaptırmaları. Ancak 300.000 şehidimizin olduğu bir yerde adsız, sansız hatta taşsız mezarlarımızın dışında bir tek Türk anıtının veya Türk Şehitliğimizin olmaması. Ki bu ülke, adını resmen almadan önce "TÜRK ŞEHiTLiĞi" diye anılan bir ülke. Dedim ya işimiz gezmek ve gözlemlemek. O kadar Arap ülkesi gördüm, Türkleri bu kadar seven ülke görmedim. Birçok yerde Türk'üm dediğinizde kapı açılıyor. Yok'lar var oluyor, Fotoğraf çektirmek istemeyenler poz veriyor, Sofralara, çaylara ikram ediliyorsunuz. Aynen Mısır ve Tunus'da olduğu gibi belli bir kesim de Osmanlı torunu ve Türk soyundan geldiğini söyleyerek kendini farklı hissediyor. Gurur duyuyor. Hatta orada kalmış birkaç Yahudi asıllı Yemenli bile. Kendini hala Osmanlının bir parçası sayan, mimarisini, eserlerini hatta Osmanlı geleneklerini, orduda, devlette hiyararşi ve sistemini en iyi koruyan ülke YEMEN. Bu nedenle de yazımın başlığını "SON OSMANLI-YEMEN" olarak koydum.

SU SORUN; Gitmeden önce kafamda nedense Yemen çölleri bol bir ülke olarak yer etmiş. Aksine çok dağlık bir ülke. Ancak susuz. Ülkede ki ağaçların %80'ni GAT ağacı. O da doğada ki en çok suya ihtiyaç duyan ağaçlardan biri. Her mahalle veya kasabanın ortasında çukur bir bölgede su havzası yapmışlar. Evlere su erişmeyen bölgelerde herkes suyunu kovalarla buradan alıyor. Çamaşırını, bulaşığını, hatta çocuğunu burada yıkıyor. Evlerde kullanılan atık sular da yine bu su havzalarının yanında ki küçük "tarla" lara geliyor ve ufak da olsa sebze-meyve yetiştiriyorlar. Elektrik de sorun. 5* Otelde de kalsanız mutlaka birkaç kez elektrik kesiliyor.

TÜRKiYE değil ANADOLU; Son gece bizi Yemen'de ağırlayan şirketin sahibi Levanten Signor Marco Livadotti muhteşem bir Osmanlı konağı olan evinde bizlere davet verdi. Yemekte, Türk Büyükelçisi Sn. Türel Özkarol'ın yanı sıra çok sayıda yabancı misafirler de vardı. Bunlardan ingiliz asıllı olan bir zat'ı muhteremin söylediği bir cümle benim aklımdan hala çıkmıyor; Osmanlı çökerken biz ingilizler sınırları çizdik, kuralları koyduk. Hatta TURKEY ismini de. Tüm bunları 100 yıl sonrasını planlayarak yaptı o zaman ki İngiliz devleti. İsim Romania, Russia, Armenia, Somalia, İtalia, İndia gibi Turkia olarak konabilir ve böyle de telaffuz edilebilirdi. Anadolu gibi çok kültürlü bir bölgede kurulan bir ülkeye bir tek ırk'a malolan isim verilmesi planlıydı. "ANATOLIA" yani ANADOLU ideal bir isimdi. dedi.

Son olarak İŞ ADAMLARINA; Ülke bakir ve fakir, ancak çok büyük bir potansiyel var. Arap birliğinden gelecek 50 Milyar dolar bu sene akmaya başlıyor. GSMH ise son iki senede 500$'dan 900 küsür dolara çıkmış. Petrol yataklarından, doğalgaza, madenlerinden, bakir plajlarına kadar henüz kullanılmayan kaynakları var. Türkiye'den sadece 2 şirket faliyette. Biri yolları yapıyor, diğeri ticaret. Türkiye'den Ülker'i, Kent'i, İstikbal mobilyayı getiren Yemenli kısa sürede ülkenin en zengini olmuş. Çin malları istilası var. Ancak "kaliteli" ürün arayanlar da çok. Beyaz eşya, İnşaat, Turizm, Makina, Gıda ve hatta Özel Hastahane burada iş yapar. Ülke yabancı sermayeye aç ve açık. Türklere ise başta bürokrasi olmak üzere her kapı açık. Sayın Yemen Büyükelçimizin de tek korkusu Türklere olan bu güvenin bazı Turki Cumhuriyetler'de olduğu gibi bazı iş adamları! mız tarafından kötüye kullanılması.

Bir geziden dönülünce genelde "Yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat" derler. Ben tersini yaptım. Gezi kısmını size bıraktım.

Gezi ile ilgili fotoğraflar için tıklayınız...

Cem Polatoğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
9 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahvenin Köpüğü : Melis Mine


Esaretin Bedeli
(The Shawshank Redemption)

Tür: Dram
Yönetmen: Frank Darabont
Senaryo: Frank Darabont, Stephen King (Kitap)
Görüntü Yönetmeni: Roger Deakins
Müzik: Thomas Newman
Yapım: 1994, ABD, 142 dk.
Oyuncular: Tim Robbins, Morgan Freeman, Bob Gunton, William Sadler, Clancy Brown, Gil Bellows, Mark Rolston, James Whitmore

Henüz her istediğimde sinemaya gidemiyordum bu film gösterime girdiğinde. Anne babamın pek az olan boş vakitleri (üstüne üstlük bizim memlekette işler vaziyette bir sinema olmadığı için) ile sınırlıydı sinemaya gitme şansımız. Ama bu filmi izlemek için beklediğimi de söyleyemem. Filmi izleyene kadar neler göreceğimden habersizdim çünkü. Her şey filmi izledikten sonra oldu. Filmi izlemeden geçen bunca zamana böylesi üzülmek… İşte filmin bendeki belki de en büyük yankısı, bu oldu.

Yıllar öncesinin bu filmini niye seçtin derseniz, geçenlerde Empire Dergisi'nin okurların seçimi ile ilk 100 filmini açıkladığını okudum. Birinci sırada tahmin edeceğiniz gibi "Esaretin Bedeli" vardı. Filmi ilk izleyişim geldi aklıma. O sonsuz hayranlığım ve gözyaşlarım sonrasında gizli, buruk bir acı ve büyük bir sevinci hissedişim.

İlk izlediğimde üniversiteye yeni başlamıştım daha. Hayatın deryasına balıklama atlamış gibi hissediyordum kendimi. Kafam karışıktı, mutsuz - umutsuzdum. Andy Dufresne'in azmi, hayata bağlılığı, umudu, pes etmezliği koskoca bir umut yaratmıştı bana. Öyle çok etkilendim ki filmden, bunun bir gerçek yaşamöyküsü olduğuna inandım kendi kendime. Sonra bunun bir Stephen King romanı olduğunu öğrendim. Bugün, hala okumamış olmama rağmen bir gün Stephen King okumayı istememin başlıca sebebi "Esaretin Bedeli"dir. Böyle bir umudun ve heyecanın kelimelerdeki ifadesini görme isteği.

Haksız yere hapse düşen bir adamın hayata tutunma çabasını, umutlarından vazgeçmemesini, ne olursa olsun pes etmemesini, sabrını, azmini, inancını… Dostluğu, karamsarlığı, yeni bir şeye başlamanın bazen ne kadar korkutucu olduğunu, insanın bazen hep beklediği şeylerden bile korktuğunu… Hepsini bu filmde gördüm ben. Hapisten çıkan bir mahkûmun döşemeye "Sam was here" yazıp kendini öldürmesiyle, gözyaşlarımın niye aktığını ifade etmem zor. Kalabalıklardaki yalnızlara ağlıyordum sanırım, bilinçsizce dışladığımız insanlara, dışlandığımız zamanlara…

Siz yıllar boyunca cevapsız mektuplar yazabilir misiniz birine? Bırakın tanımadığınız birini, sevdiğiniz ama uzakta olan, sizinle ilgilenmeyen birine? Yıllar yılı umudunuzu koruyabilir misiniz hayatta her şey size karşı olsa da? "İnsanların sana karşı olması diye bir şey yoktur, onlar sadece kendilerinden yanadır*" diyebiliyor musunuz en kötü anınızda bile? Bir gün bütün kötü anıların geride kalacağı inancını taşıyabiliyor musunuz benimki kadar normal bir hayat yaşadığınız halde bile? "Pes etmemek, direnmemek nedir?" diye sordunuz mu hiç kendinize? Nereye kadar dayanacağınızı test etmek zorunda kaldınız mı hiç? İçsel sorgulamalardan öte, hayatla hesaplaşmak zorunda kaldınız mı? Bunlar başınıza gelmediyse bile, bu soru(n)lardan sadece bir tanesini aklınızdan geçirmişseniz eğer, o zaman bu film sizin de "başyapıt"larınız arasındadır / olacaktır eminim. Bu filmi "izleyin" demiyorum, izlemeyen kalmamıştır diye umut ediyorum zaten. Bu filmi "edinin" diyorum, hem de lütfen orijinal bir VCD / DVD olarak edinin. Umutsuzluğunuz nüksettikçe izleyin, kendinize haksızlık edip olayları gereğinden fazla büyüttüğünüzü, vazgeçmek için çok erken olduğunu anlamanız için, muhtemelen bir doz yeterli olacaktır.

Köpüğünüz bol olsun, iyi hafta sonları efendim…

Melis Mine


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Ruhlarınızın yücelmesine yardımlarını sizlerden esirgemeyen Neptün yeni yılda burçlarınıza tamamen yerleşecek sevgili oğlaklar. Maddi kazançlardan daha ziyade manevi zenginliklere yönelmeyi tercih edeceksiniz. Görsel sanatlar ve müzik gibi hobilerinize ağırlık verecek ve böylece ruhlarınızın sesini dinleyeceksiniz. Bunun yanında gelecek eylül ayından itibaren sosyo profesyonel projeleriniz aniden hızlılık kazanacaklar. Aralık ayından itibaren ve bir sene boyunca yaşamlarınız olağanüstü renk cümbüşlerine dönüşecekler. 2007 yılının neden daha çok manevi zenginliklere açık olacağını şimdiden anlamışsınızdır herhalde.. Mesleklerinizde orijinal fikirleriniz ilgi çektiğinden yıl boyunca bu yönde katkılarınıza gerçekten ihtiyaç duyulacak. Yinede size has beklenmedik çıkışlarınıza dikkat etmelisiniz. Karşınızdakilerin hassasiyetlerini gözardı edemeyeceğinizi unutmadan oğlaklar.. Ayrıca yeni bir formasyona ihtiyacınızın olduğunu düşünüyorsanız hiç tereddüt etmeden gerekeni yapın. Mart ve temmuz ayları arasında finanslarınızda memnun kalacağınız gelişmelere tanık olacaksınız. Yalnız bu gayrımenkul alım satımlarında hemen kendinizi risklere atmalısınız demek değildir tabi ki. Aksine tüm dikkatlerinizle beklenmedik harcamalar gerektirebilecek projelerinizin mutlaka gerçekçi olmalarına yoğunlaşmalısınız. Alışkanlığınız olmadığı halde gözleriniz kapalı ve acelece kararlaştırılan imzalara yönelmekten kaçının. Jüpiter aralık ayında burçlarınızın sosyal ve profesyonel sektörlerine yerleştiğinde uzun vadeli projeleriniz daha sağlıklı olacaklar.

Şans Meleğiniz
İlk bakıldığında karşınızdakilere soğuk olduğunuz türünden intibalar bıraksanızda aslında ne kadar sevgilere açık olduğunuzu dostlarınız bilmektedirler. Temiz kalpliliğinizle uzaklarda biryerlerde yardımınıza ihtiyaç duyabilecek birilerini hayal edeceksiniz. Yardımınıza lâyık insanların o kadar uzaklarda değilde çok yakınlarınızda olduklarını bir kabul edebilseniz.. Esas şansınız işte burada oğlaklar. Gücünüz, mali durumlarınız oldukça yerindeler, yeter ki amaçlarınızı tanımlamakta yanılmayın..

Sevgiler
Astrolojide hiçbirşeye mutlaka olacak gözüyle bakamayız. Ancak elimizdeki veriler bizlere yol gösterebilir ve enerjilerimizi heba etmemizi gerçekten engellememize yardımcı olurlar. Ailevi ilişkilere dayalı tablonuzda gölgelere bürünmüş birtakım bölgelerin varlıkları gayet belirgin oğlaklar. Ne yazık ki söz konusu gölgelerin yuvalarınıza sinsice çöktüklerini görmekteyiz. Gelecek ekim ayından itibaren bazı iplerin sonunda kopacakları kuvvetle muhtemel.. Ama herşey size bağlı, başından beri olduğu gibi oğlaklar..

Yeni Yıl Tavsiyem
Geçmişlerinize görünmez ve yağlı sicimlerle bağlanışınız ufuklarınızın açılmasına en büyük engeliniz oğlaklar. Geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek gibi mevhumların aslında zamanla ilgisi yok, herşey beynimizde şekillenmektedir. Zamanın başlangıcı ve sonu yoktur. Artık beynin algılamadığı yaşanmışlar geçmişinizin mezarlığına gömülürler, henüz algılanmayanlar ise gelecekle kapımızdadırlar. Şimdiki yaşanan ise çoktan geçmişe doğru yol almaktadır ve sizlerde bu geliş gidişler arasında mekik dokumaktasınız. Bazen acı bazende tatlı düşüncelerle.. Geleceğinde kimyası hülya ve ümitlerimize dayalıdır. Anları yaşayın oğlaklar, kendinizi psikosomatik işkencelere garketmeden..


Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotoğraf : Gülendam Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


HAYAT

Boynumu büktüm sana,
Umutlarımı da kalbime gömdüm,
Ölmüş bir kuş gibi
Güçsüz ve mecalsizim,
Öyle harap, öyle bitap.
Boynumu büktüm sana,
Hayat...

Neslihan Güzel

 


 Biraz Gülümseyin



 


 Kıraathane Panosu




Bu gece Muamma'ya gidecek olan kahveciler belirlendi ve kendilerine gerekli bilgiler gönderildi. Gelecek hafta için hazırlıklara şimdiden başlayın!..


VAN BİEN - İyi Gidiyorlar…
Küba Hakkında Bir Sergi

Küba bağımsızlığının kahramanlarından ozan José Martí'nin doğum yıldönümü, 29 Ocak'da, İstanbul Cervantes Enstitüsü'nde düzenlenen etkinliklerle anılacak.

Türkiye'deki Küba Büyükelçiliği'nden Alejandro Simancas'ın vereceği bir Konferans'la başlayacak etkinliğe Serpil Yıldız da "VAN BİEN - İyi Gidiyorlar… Küba Hakkında Bir Sergi" ile katılacak.

29 Ocak Pazartesi, Saat: 20:00'de Cervantes Enstitüsü'nde gerçekleştirilecek Anma Programı; Konferans sonrasında Sergi Açılışı ve kokteylle devam edecek.

Sergi, 24 Nisan tarihine dek izlenime açık olacak.

Sergi Bilgileri
Açılış:
29 Ocak 2007, Pazartesi, Saat: 20:00
Sergi 29 Ocak- 24 Nisan tarihleri arasında izlenebilir.
Yer: Cervantes Enstitüsü
Tarlabaşı Bulvarı, Zambak Sokak No:33, İSTANBUL
Telefon: 90 212 292 65 36 Faks: 90 212 292 65 37
E-posta: cenest@cervantes.es


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İhtiyacınız olan yardımcı bilgisayar programlarını ararken genellikle ücretsiz olanları, önceden ne olduğunu bildiğiniz ve gerçekten ihtiyacınızı görecek olanları tercih edersiniz. http://www.freewarefiles.com/ web sayfasında bir çok yardımcı programın, ya ücretsiz tam sürümünü ya da denem sürümlerini bulacaksınız. İçlerinde mutlaka ihtiyacınıza uygun olanları vardır.

Kaba güç kullanarak hakkını aramaya her zaman karşı çıkmışımdır. Ama öyle anlar vardır ki sinirinizden dudaklarınızı kemirip, gözlerinizi kısarak karşınızdakine nefretle bakarsınız. İşte öyle zamanlara özel bir web sayfası tavsiye edeceğim. http://www.purple-twinkie.com/games/boss.asp Kızdığınız kişinin adını üst tarafa yazıp çalışmaya başlayabilirsiniz. Sağ üst tarafta ise sonradan pişman olanlar veya yeniden başlamak isteyenler için ilk yardım seti mevcut.

McDonald’s dünyasını ve işletme mantığını anlamanın en kolay yolu vereceğim kısa yoldaki oyun ile başlar. http://www.mcvideogame.com/index-tur.html Eğer kovulmadan oyunu başarabilirseniz işletme mantığını kavramışsınız diyebiliriz.

Bilimsel bir tez gibi görünse de insan beyninin gördüğünü algılama süresi ile parmak refleksi arasındaki bağlantıyı test edebileceğiniz ilginç bir oyun. http://www.bbc.co.uk/science/humanbody/sleep/sheep/reaction_version5.swf

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-06©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070126.asp
ISSN: 1303-8923
26 Ocak 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com