|
|
|
5 Şubat 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Ucu bize dokunuyor artık!.. | İyi haftalar
Bir "Küresel Isınma"dır gidiyor deyip geçiyorduk. Ama baktık artık ucu bize dokunuyor. Kıyamet tarihi 2100 olarak hesaplanıyormuş. Elbet ben görmem, Allah uzun ömür versin çocuklarımın da görmesi zor ama ya torunlarım? İşte uç onlar ve görülen o ki bu ucun sonu karanlıkmış. Hadi eskiden "Yahu daha birkaç yüzyıl idare ederiz nasılsa." diyorduk ama işte ortaya çıktı, durum vahim. O zaman birşeyler yapmalı. Yapmalı da, ne yapmalı, nasıl yapmalı? Yalnız tam bu noktaya gelince bende bir korku başlıyor ki sormayın. Başkalarını bilmem tabi, ben Dünyayı en çok kirleten ülkeler sıralamasında onüçüncülüğe oturmuş memleketimden, onun güzel insanlarından sorumluyum. Sorumluluk sınırlı elbette ama olsun onlardan biri olarak korkularımı alenen paylaşmaktan kaçamam. Önemli addedilecek konulara yaklaşımımızı bildiğimdendir bu korkum.
Elimizin altında internet iletişimi olunca bu konuda hepiniz gibi ben de günde birkaç tane bu vahim tabloyu gözler önüne serecek epostalar alıyorum. Konu her zaman önemliydi elbette ama bizleri rahatsız etmeye başlayalı fazla olmuş sayılmaz. Birkaç yıl öncesine rastlıyor bilgilendire bombardımanı. Önceleri bir ozon deliğimiz vardı. Fısfıslı şeyler kullanmayın dediler, kullanmamaya gayret ettik ama görülüyor ki yetmemiş. Şimdi karbon dioksit üreticisi olmakla cehennem zebanisi olmak aynı kefeye konmakta. Medya da kıyameti haber veren Deccal durumunda. İşte benim korkum bundandır.
İş ciddiyet arzetmeye başlayıp, kampanyalar, bilgilendirme toplantıları, bilinçlendirme açık oturumları başladı mı benim de midem sızlamaya başlıyor. Hele bir de üstüne devletin en üst makamları kurullar oluşturup komiteler kurmaya, kararlar almaya başlamıyor mu, işte o zaman spazmlarım artıyor hatta kanama başlıyor. Çünkü durum bu raddeye geldi mi aklıma önce olası deprem önlemlerimiz geliyor. Sonra, ben dahil, benim memleketimin güzel insanlarının, olayların vehametini unutup kabaresini yapmaya başlamaları geliyor. Mesela egzosundan simsiyah dumanlar çıkaran lastik tekerlekli, dizel tahrikli aracımın arka camına "Kahrolsun CO2 yaşasın üç işemede bir çekilen sifonların kardeşliği" yazıp yapıştırabiliyorum. Tamam, artık 50 kuruşluk ampulü atıp yerine 15 liralık ekonomik ampül takıyorum derken, harıl harıl yanan kaloriferden bunalıp camları açabiliyorum. Yani demem o ki, ciddiye alır görünürken aslında dalganın en büyüğünü geçebiliyorum. İşte ben bundan korkuyorum. Kendi adıma değil, torunlarım adına, öyle böyle değil, fena halde korkuyorum.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
TUVAL
Koca bir tuval vardı koltuğunun altında, hatta belki biraz zor taşıdığın.. Güçlükle yanıma getirdin, ucundan tuttum, özenle yere koyduk. Çocukça bir hevesle.. Sonra koşa koşa gittin, dudaklarında koca bir tebessümle elinde koca bir poşetle geri geliverdin. İçindekileri çıkarırken gözlerindeki heyacanı, neşeyi ve ümidi görmemek neredeyse imkansızdı. Şaşkınlık içinde seyrettim seni... "bu da nereden çıktı" dediğimi kimse duymadı... Ne yapacağını anlamıştım anlamasına da sana nasıl ayak uyduracağımı bilemiyordum... içimdeki heyacanı dışarı çıkarsam korkar kaçarsın diye, nüfus cüzdanı yaşımın gerektirdiği gibi davransam için daralır, sıkılırsın diye endişe ettim... Sonunda elindeki poşetin içindekileri boşaltmana yardımcı olmaya karar verdim.. boyalar... rengarenk... koca tuvali biz mi boyayacaktık... gücümüz, enerjimiz yetecek miydi.... endişelerimi, yaşımın olması gereken olgunluğun tamamını bırakıp bir kenara; seni gördükçe, duydukça yüzümde beliren tebessümün tadını çıkarmaya karar verip bıdır bıdır bir heyacanla uzattığın eli tutuverdim. Öyle sıkı tuttun ki ellerimi ve öyle bir sıcaklık yaydın ki; tuvalin asla dolmayacağını, boyaların asla bitmeyeceğini düşünmeye başladım...
Uyku tutmayan gözlerim, beynim, ruhum ve bedenim seninle dinleniyordu. Uzun zamandır kafam hiç bir yastıkta bunca rahat etmemişti.
Bir zaman huzurlu renk uyumundan bahsemedim kimseye.. Daha doğrusu koca bir tuvalin üzerinde ellerimiz, yüzümüz boya içinde renklerin arasına karıştığımızı anlatamadım... Nazara inanmazsın sen... ama ben korktum nazar değmesinden...
Gerçek olduğuna, poşetin içinden çıkarıp bana uzattığın renklerin var olduğuna inandım.. O renkleri her gece, çocukluğumda kırmızı rugan pabuçlarımla yatar gibi koynuma alıp uyudum ben... Ve biliyor musun bu deli çocuk yürek uzun zaman bu renklerden, bu kucak dolusu renkli uykuları kimselere dillendiremedi...
Arada yaramaz erkek çocukları gibi astın suratını.. Koyu renkli boyları sıkıştırmaya başladın küçük ellerimin arasına... O zamanlar korku, panik içinde boyaları ellerimden fırlatmaya, telaşla ağız dolusu kelime savurmaya başladım etrafa... Daha yeni başlamıştık renklerin tamamını görmeye.. o koyu renkleri yakıştıramadım tuvalimizin üzerine.. ufak ufak karaltılar yapsakta diğeri elinde koşa koşa gelmişti canlı bir renkle...
Arada şımarık kız çocukları gibi küstüm sana.. ellerim belimde çok bilmiş edalar içinde renkli boyaları fırlattım sağa sola... "en iyi ben savururum" diye bağıra bağıra bir de... Bazen ağacın tepesine çıkıp kırmızı rugan pabuçlarımı kafana fırlattım... Acısa da kafan, koca tebessümünle indirdin ağaçtan beni...
Poşetteki boyalar hangi arada bitti, o koca tuvalin köşesini hangi arada kapkara yaptık tam olarak anlayamadan, bir baktım uzaklardan biri el sallıyor bana... Çoook uzaklardan duyulur duyulmaz bir ses "boya kalmamış" diyor gibi...
Şimdi tuvalin başında kırmızı rugan pabuçlu bir kız var... Elleri, yüzü-gözü hala boya içinde.. Şaşkın, gözleri yaşlı... Bir ayakkabılarına, bir önünde özenle yerleştirilmiş hangi ara karalara büründüğünü bilemediği tuvale bakıyor...
Banu Aksoylu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
HİÇ BİR TERMİNAL SESSİZ DEĞİLDİR
Gidiyordu işte hepsi bu. Ardında kömür karası gözler bırakıp gidiyordu. Ağlamıyordu gözler sadece ıssız yola, sessizliğe gidenin sevgili değil sevilen olduğuna bakıyordu. Sevilen gidiyordu. Her şeye rağmen sevilirken gidiyordu işte. Ardında sırça sarayda sevmekten korkan ama onu severken cesaret timsali olan bir yüreği ve anılarını bırakıp gidiyordu.
Kalan için hiçbir şeyi çözmeye yetmiyordu bu terminal sessizliği denilen yalnızlık. Oysa hiçbir terminal sessiz değildi, yanılıyordu melankolik yazarlar, aşık şairler yanılıyorlardı. Aksine söylenecek, temenniler... daha çok şey vardı işte. Daha bitmemişti ki vedalar ayrılık öpücükleri. Gidenler vasıtaya binip kalanın elini bırakana kadar terminaller asla sessiz olmazdı. Bu hadiseden sonra tabi ki yalnız kalacaktı duvar, çünkü onlar bu amaçla inşa edilmişti.
Gidecek olan gittiğinde, işte o an anıları anma zamanıydı. Bu kez kalan anıları anmadı. Bir yangın yerinde kalmışçasına etrafını saran hüzün ablukasından sıyrılıp anıları ateşe verdi. Terminal şimdi; parmağına ve kalbine derin sancılar saplamasına rağmen, öyküsüne kıyıp atamamış genç kadının topuklu ayakkabısından çıkan her bir takırdı ile gidene "elveda" diyordu.
Kadınsa gidene defalarca "kal" demesine rağmen, kalmamasına kızıp anılarını yakmış da, aşkına kıyamamış bırakamamıştı o yangın yerinde. Ağlamayacak işte.
O kara gözlerden bir damla yaş sızmayacak giden için. Eğer gidiyorsa kal denilmesine rağmen hak etmiyor hiçbir tuzlu gözyaşı damlasını. Yürüyor kadın dolunayın aydınlattığı kaldırımda ağlamadan saat çok geç. Üzgün değil, sadece biraz kalbi kırık hepsi bu. Giden hala seviliyor, oysa gideli çok olmuş.
Bir sabah uyanır kömür karası gözler. Güç bela çıkarılır parmaktan yarım yaralı öykü. Bir damla yaş ve altın halka çöp kutusuna doğru yola çıkarken, kadın sağlıksız koşullarda aşık olunuyor diye, belediyeden yetki almaksızın mühürlemiş kalbini il aşkına.
Anıların kül olmasının ardından, kalsaydılar, gitmeyip hala onun olsaydılar halleri başlar. Oysa terk edileli çok olmuştur. Fakat genç kadın hala vazgeçememiştir. O kadar kolay mı sevilen gidiyor diye sevgiyi de onun bavulunun bir köşesine sıkıştırmak ve göndermek.
Sustu kadın, anlatmamaya, hatırlamamaya yeminler etti. Yeminler anıların destursuz zihnine girmesiyle bozuluyordu. Yıllar geçti yeminler edip bozmakla, günahlar işlemekle. Her temizliğe giriştiğinde, ona ait attığını sandığı fakat atmaya kıyamadığı eşyalarını bulup, bir günah daha işlemekle geçti.
Bir ocak gecesi, genç kadını tüm ocaklarını söndürmeye çalışırken, tükettiği gücün kalbine inmesine ramak kala, bir tıkırtı sesi kapıda. Kadının yüreğinde gücü tükenmiş kan ter içinde umutları, büyük bir iman gücüne sahip sanki sevgisi, yetmez top tüfek yetmez, belki adam gibi bir yürek hani meydan okuyabilecek tüm acılara sancılara. Bitkin düştü genç kadın bunları düşünürken bile, ama kendini çabuk toparlayıp kapıya baktı. Giden geri gelmişti. Bunca zamandan sonra geri gelmişti işte. Hoş geldin demek, boynuna sarılıp uzun özlem cümleleri kurmak istedi birden. Doyana kadar öpmek, bırakmamak ellerini, tozlanmış seni seviyorum cümlesini kurmak istedi. Ya gidişi? O ne olacaktı. "Kal" denmesine rağmen gidişi. Kalbindeki derin yaraya ne olacaktı.
Durdurdu genç kadın özlemlerini, hasretini durdurdu. Sarılmadı, sarılamazdı, canını bu kadar yakmasını unutamazdı. Güveni sarsılmıştı, şimdi yanındaydı ama gene giderse o zaman sadece anıları değil kalbi umutları bedeni bile tutuşabilirdi. Onu böyle sıladan döner gibi karşılayamazdı, gitmişti ve dönmemeliydi. Tüm bu duygularını belli edecek kara gözlerle kalbinin en soğuk yerini gösterdi.
Adam affedilmeyi bekleyen ama nankörlük etmiş bir kedinin bakışlarıyla kadından yılların özürünü diliyordu sevmek ve kıymet bilmeyen özürlü kalbiyle. Kadının soğuk gözleri ve adamın pişmanlık içeren sıcak bakışları bir şimşekle yağmur yağdırabilirdi o an. İki çift göz; biri acıyla günlerini geçirmiş yıpranmış, karşısındaki çimen yeşili gözler tarafından kalbi düşmüş kırılmış, parçaları kaybolmuş şimdi kaybolanları bulmak bir yana mevcut olanları bile birleştirmek imkansız. Çimen renkli gözler ise sılada üşümüş korkmuş gördüklerinden kendini bu kadar seven kalbi parçalara ayırdığı için pişman, özlemiş o sevgiyi ilgiyi dönmüş parçalara ayırdığı kalbe. Tüm bu fırtına arasında, bir umut, affedilebilme ihtimaliyle kara gözlere baktı adam. Öyle bir acı yıpranmışlık ve kanlar içinde bir kalp gördü ki korktu, anladı affedilmeyeceğini, tuzla buz olmuş kalbi, kendisinin bile tek bir parça haline getiremeyeceğini anladı. Döndü gidiyordu. Adam gelmiş, bir bakışla affedilmeyi beklemiş, oysa hiçbir bakışın ve affedilmek için üretilmiş yöntemlerin bu durumda işe yaramayacağını anlamış geri gidiyordu.
Kadın bu kez susuyordu. Hiçbir "kal" sözcüğü kurban edilmeyecekti yitip gideli çok olan sevdasına... Gitti adam bu kez dönmemek üzere. Kapadı kapısını kadın, ağlamadı sustu, sadece yılların bitirmeye gücü yetmediği tüm duyguları bitirmek için, derin bir nefesle, temizliğe girişti kalbinde ve eşyalar bulma korkusuyla evinde...
Kübra Albayrak
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç EVRENSEL DÜŞÜNCELİ BİR AYDIN: İSMET GİRİTLİ |
|
Türkiye her geçen gün değerlerinden birini kaybediyor. Bu ölümlü dünyada vakti gelen göçüp gidiyor. Türk hukukunun en büyük, en bilge isimlerinden birisi olan İsmet Giritli'yi de kaybettik. 1961 Anayasası'nın ilk taslağını hazırlayan bilim adamlarından biri olan Prof. Dr. İsmet Giritli, İstanbul'da tedavi gördüğü Metropolitan Florence Nigthingale Hastanesi'nde 03 Şubat 2007 Cumartesi günü vefat etti.
Giritli, 1924 yılında Kırım'da doğmuştu. Kabataş Erkek Lisesi'nin ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitiren Giritli, 1964 yılında profesör olmuştu.1964-1968 yılları arasında ilk TRT Yönetim Kurulu üyeliği ve başkanlığında da bulunan Profesör Giritli, 1968 yılının ocak ayında ilk televizyon yayınını gerçekleştiren ekibin başındaydı. 50'yi aşan kitabı bulanan ve sayısız makaleleri yayınlanan Giritli, sekiz yıldır İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapıyordu. 83 yaşında iken aramızdan ayrılan Giritli'nin cenazesi, 5 Şubat Pazartesi günü Levent Camii'nde öğleyin kılınacak namazdan sonra Rumeli Feneri Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
1985 yılında Fransızların "Palmes Academiques" nişanı ve "Chevalier" unvanını alan Prof. Dr. Giritli, İngilizce, Rusça ve Fransızca biliyordu. Sayısı 50'yi aşan kitabı bulanan ve sayısız makaleleri yayınlanan Prof. Dr. Giritli, 1999 yılından beri İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyeliği yapıyordu. 1978-1979 yılları arasında Glasgow Üniversitesi'nde "Senior Research Fellow" sıfatı ile "Petrol Politikaları" konusunda seminer verdi. Giritli, 1982-1991 yılları arasında Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Müdürlüğü ve Radyo Televizyon Yüksek Kurulu üyeliği yaptı. Atatürk Yüksek Kurumu asli üyeliğinde bulundu. 1976 yılında Meksika Milletlerarası Hukuk Akademisi'ne seçildi.
İsmet Giritli, Türkiye'nin yetiştirmiş olduğu önemli aydınlardan biriydi. Uluslararası hukuk arenasında adından söz edilen ve değişik hukuk teşkilatlarında görev alan bir isimdi. Çok engin bir hukuk ve tarih bilgisi vardı. Uzun yıllardan beri Türkiye Gazetesi'nde "Dünyaya Bakış" isimli köşesinde Türkiye ve dünya gündemine dair olayları yorumluyordu. Hadiselere usta bir hukukçu gözüyle bakarak okuyucularını aydınlatıyordu.
Giritli, ilerleyen yaşına rağmen hayatın içinde olan ve üniversite kürsülerinde ders veren bir ilim adamıydı. Yaşı yetmişi çok aşsa da işi bitmemişti. Üniversiteler onunla onurlanıyordu. Onun öğrencisi olmak şeref addediliyordu. Görev yaptığı üniversiteyi onun varlığından dolayı tercih eden öğrencilerin sayısı az değildi. Yani şahsi itibarı yüksekti. Giritli, geniş bir çevreye, engin bir bilgi birikimine ve hayat tecrübesine rağmen aktif siyasete katılmayı hiç düşünmedi. Bir bilim adamı olarak her zaman siyasetin yanında ve yakınında olsa da bir nefer olarak bu işe dâhil olmadı. Sadece siyasetin teorisiyle ilgilendi. Politikayı bir gözlemci olarak hep dışardan takip etti. O, 25 Temmuz 2006 Salı günkü köşe yazısında siyasetle olan ilişkisine değinerek şu enteresan bilgileri veriyordu:
"Genç yaşta, Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı, Türk Devrim Ocakları Başkanlığı yaptım. 1950'li yılların başından Dünya ve Vatan'da muntazam, güncel konuları işleyen makaleler yazdım ve beyanlarda bulundum. Bunun sonucu olarak, 1950'lerin ortasından itibaren, çeşitli tarihlerde sayısı altıyı bulan parti liderlerinden 'partilerine katılma' teklifi aldım, fakat hepsini nazikçe geri çevirdim. Çünkü ben bilim adamı olarak hayatımı sürdürmek ve tamamlamak istiyorum. Konum İdare, Anayasa Hukuku ve Siyaset Bilimi olduğu için esasen politikanın teorik yönü ile ilgiliyim ve siyasi literatür ile medyayı izliyorum."
Giritli, samimi bir Atatürkçü idi. Her fırsatta Atatürk'ün erdemli kişiliğinden bahsederdi. Dünyaya onun ilke ve inkılâpları penceresinden bakardı. O hukukçuluğunun yanında tarihe de vakıf bir insandı. Yazı ve kitaplarında tarihle hukuku beraber değerlendirirdi. Hataları da vardı şüphesiz. Bence en büyük hatası Demokrat Parti'ye ve onun lideri Adnan Menderes'e duyduğu anlamsız ve amansız nefretti. Allah hepsine rahmet eylesin.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
KOÇ (21 Mart-20 Nisan) Bu hafta mutlulukları aileniz ve çocuklarınızla olan sıcak ilişkilerde bulacaksınız koçlar. Sözleşmeler imzalanacaksa veya finansla ilgili projelerinizde yüksek mevkilerde görevli bir kadının yardımını göreceksiniz. Aşırı aceleci olmazsanız kazançlı çıkacaksınız.
BOĞA (21 Nisan-20 Mayıs) Yeni bir iş peşinde koşuyorsanız sıkı durun boğalar güzel teklifler haftanızı renklendirecekler. Kendinize olan güvenlerin artacaklarını sevinçle göreceksiniz. Fırsattan istifade gerekli temizliklere hemen başlayın derim. Yaşamlarınıza hırsla sarılmaktan çekinmeyin.
İKİZLER (21 Mayıs-21 Haziran) Peşinde usanmadan koştuğunuz bir projeniz nihayet gerçekleşmekte ikizler. Önünüzdeki sisler bu sefer kesinlikle ortadan kalkmaktalar. Çevrelerinizi sevgilerle süzün ve iyi kalpliliğinizle onların yardımlarına koşun. Başarılara kavuşmakla herşey bitmedi ikizler.. Şimdi sıra size ihtiyacı olabilecek yakınlarınıza varlığınızı hissettirmenizde.
YENGEÇ (22 Haziran-22 Temmuz) Beklediğiniz cevaplarda veya neticelerde gecikmeler vuku bulursa sakın sinirlenmeyin yengeçler. Morallerinizi sağlam tutmalı ve zamana güvenmelisiniz. Sabırla çalışmaya devam etmeniz gereken bir haftadasınız. İsterseniz kendinize bir gezinti planlayın. Haftanızın çetrefelli konumlarından azıcık uzaklaşabilirseniz çok iyi olacak aslında.
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) Maşallah her yönden bereketli bir hafta sizleri beklemekte aslanlar. Gönüllerden gelecek sıcacık duygularla mest olacaksınız. Yapmış olduğunuz bazı hataları artık kabul etmeniz gerekmekte. Böyle bir davranış halinde oldukça rahatlayacak ve böylece yükselen enerjilerle aslanlar gibi yeniden kükreyeceksiniz..
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Hayatınızın önemli kavşaklarından birine vardığınızın farkındasınız başaklar. Kaçınılmaz şekilde son kararları almanız gereken günlere girmektesiniz. Korkulardan sıyrılmalı yaşama cesaretle kucak açmalısınız. Başka da çaresiniz yok aslına bakarsanız. İyimserliği asla terketmeyin ve gülümsemeyi unutmayın.
TERAZİ (23 Eylül-22 Ekim) Şansların burçlarınıza adeta çöreklenecekleri inanılmaz bir hafta sizleri beklemekte teraziler. Mutluluklar, sevinçler, dünyaları kucaklamaya kadar varacak enerji patlamaları derken haftanız sallantılarla geçecek. Bu yüzden geri adım atmayı düşünmeyin bile teraziler. Hafif şiddetli depremlerle dönüm noktasındasınız artık.
AKREP (23 Ekim-22 Kasım) Mecazi ve gerçek anlamda yolculukların sizleri uçuracakları bereketli haftanıza güvenle sarılın akrepler. Yeniliklerin arasına birde yepyeni arabaları veya mekanları sıkıştırabilirsiniz. Yaşamın sürprizlerine sakın ayak sürtmeyin. Hareketli gelecek günlere kucakları açın.
YAY (23 Kasım-20 Aralık) Çevrelerinizden kaynaklanacak bir takım hoşnutsuzluklara takılı kalmayın yaylar. Aksine duygusal tuzaklara düşmemeye gayret etmelisiniz. Gerçekleriniz ve arzularınız arasında cereyan edecek çatışmalara dikkatli olun. Alışkanlıklarınızı değiştirmeye ne dersiniz yaylar..
OĞLAK (21 Aralık-19 Ocak) Karmakarışık hatta gizli saklı aşkların etkilerinin sürecekleri bir haftadasınız oğlaklar. İçinizden kaynaklanan sesleri yüksekçe dile getirmelisiniz. Herşeyi içinize atmaktan vazgeçmelisiniz. Mutluluğa ve enerjilere o kadar ihtiyacınız var ki. En azından şimdilik spor yaparak kendinizi rahatlatmalısınız.
KOVA (20 Ocak-18 Şubat) Kelimenin tam anlamı ile doğuşların haftasındasınız kovalar. Bebişlerin beklenen doğumları, belkide yeni bir proje hatta beklenmedik teklifler dünyalarınıza merhabalar diyecekler. Cesaret dolu olacağınız güzel günlerin eşiğindesiniz. Sevenlerinize kucaklarınızı kocaman açın kovalar.
BALIK (19 Şubat-20 Mart) Sevenleriniz ve dostlarınızdan güzelim duyguların şahsınıza sel gibi aktıkları bir dönemdesiniz balıklar. Yeni haftanızda da gönüllerinizi şenlendirecek sevgiler devam edecekler.. Profesyonel çalışmalarda yeniliklere açık olmalısınız. Haftanız bayağı aktif geçecek. Üstelik yukarılardan korunmaktasınız. Gönlünüzden geçenleri dilemenin tam sırası işte...
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Düş Mühendisi
Ben düş mühendisiyim.
Köprüler kurarım hayalden.
Kalpler dökerim betondan, çelikten.
İçine ruh katarım, en derininden.
Atomlarla misket oynarım.
Boruyu, saçı, demiri yeşile boyarım.
Meşkleri çıkarır, aşkları toplarım.
Türevini alır hayatın, integraline çarparım.
Ben düş mühendisiyim.
Hesap yaparım çıkarsız.
Hayal kurarım demirsiz, passız, dumansız.
Çiçekli böcekli hayaller kurarım, umarsız.
Deler geçer bedenimi X-ışınları.
Fırçam kapar, yaraları.
Patlar petrol boru hatları,
Kalemime mürekkep yaparım, fışkıranları.
Kimyasal analizini yaparım sevginin.
Mikro yapısını incelerim sevgilinin.
Aldatır beni molekülü aşkın.
Ben hep şaşkın, ben hep taşkın.
Sonra, kızar parçalarım atomu
Radyasyon saçarım yalanına aşkın.
Ama, asla yenilmem hayata.
Çünkü, benim hayallerim var ya
Umutlarım var ya, düşlerim var ya
Fırçamın altında bembeyaz bulutlarım,
Masmavi denizlerim,
Dağlarımın tepesinde kar, var ya.
Dişlilerin, boruların, kaynak motorunun yanında,
Kapitalin emrinde, materyal kanımda,
Nefes alırım fırçanın hamında, mürekkebin siyahında.
Sevgi ararım cıvata sıkarken
Aşk ararım hesaptan, kitaptan bıkarken.
Şiir ararım prosedür okuyup, talimat yazarken.
Sıvı metali parmağımla karıştırırım.
Kasırganın ortasında kaynak yaparım.
Öğretirim tekniği hocasına.
Çiçek dikerim fabrika bacasına.
Ben düş mühendisiyim.
Hayalden köprüler kurarım.
Hayaller kurarım demirsiz, passız, dumansız.
Hayaller kurarım çiçekli, böcekli, acısız, yalansız.
Semih Bulgur
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Kolay gelsin.
|
VAN BİEN - İyi Gidiyorlar…
Küba Hakkında Bir Sergi
Küba bağımsızlığının kahramanlarından ozan José Martí'nin doğum yıldönümü, İstanbul Cervantes Enstitüsü'nde düzenlenen etkinliklerle anılıyor.
Etkinliğe Serpil Yıldız da "VAN BİEN - İyi Gidiyorlar… Küba Hakkında Bir Sergi" ile katılıyor.
Sergi, 24 Nisan tarihine dek izlenime açık olacak.
Yer: Cervantes Enstitüsü
Tarlabaşı Bulvarı, Zambak Sokak No:33, İSTANBUL
Telefon: 90 212 292 65 36 Faks: 90 212 292 65 37
E-posta: cenest@cervantes.es
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Dün gece yine ölümle burun buruna geldim. Kendime bir zarar geleceğinden değil ama karim Cemile ne yapar sonra. Biz aksam yemeğimizi genelde saat 11-12 gibi yerdik, ama ev sahiplerimizin misafiri geldiğinden geç vakitlere kadar oturup yatmadılar. Neyse ki konukların gitmesiyle birlikte uykuya daldılar. Bir süre ortalığın sakinleşmesini bekleyip, yiyecek toplamaya başladım. Bugün misafirler geldiği için menü çok zengindi. Pasta ve börek kırıntılarına bayılırız. Hikâyenin devamı için http://www.buldun.com/geyikler/3212/
Eğitim sadece okullarda verilmiyor. İster öğrenci olun ister veli olun eğitim her yaşta hayatımızın içinde en önemli yerini almaya devam ediyor. http://www.egitim.com/ web sayfasında her yaşta eğitim için güzel bir kaynakça olmaya aday görünüyor. Okul öncesinde aile içine kadar eğitime farklı bir açısı görmek isterseniz buyurun.
…Küçük John okuldan eve gelir ve üzgün bir şekilde, "Matematik dersinden 1 aldım" der. Babası hemen sorar, "Neden ?" "Öğretmen 3x2 kaç eder?" diye sordu, ben de "6" dedim. Babası hemen oğlunu tasdikler ve "Fakat bu doğru" der. Ondan sonra da "öğretmen 2x3 kaç eder?" diye sordu… Fıkranın devamı ve diğerleri için http://www.hoppala.com/fikralar/kisa_.shtml
http://www.turizmgazetesi.com/ Türkiye turizmi hakkında merak ettikleriniz ve gelişmeler hakkında bilmek istedikleriniz için gazeteniz burada.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|