|
|
|
9 Şubat 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Uzaktan kumandalı ATM!.. | Merhabalar
Bazen kendinizi kullanılmış hissettiğiniz olur mu? Gülmeyin. Bahsettiğim kullanılış ilk aklınıza gelen değil. Yoksa kullandırmayız kendimizi alimallah. Burada bahsedilen yakın çevreniz tarafından kullanılma durumu. En zoru da burası zaten. Yukarı tükürsen bıyık, tüküremezsin. Aşağı tükürsen sakal, sıkıysa tükür. Kızıp bağırmak hiç çözüm olmuyor. Canından birine ne kadar kızabilirsin ki değil mi? Kimden bahsettiğimi anlamışsınızdır sanırım. Beni çocuklarım kullanıyor. Evet işte buradan size onları şikayet ediyorum. Allah nazardan saklasın, irili ufaklı, birbirine hem benzer hem benzemez, maaşallah hepsi de birbirinden cevval 3 güzel evladım var. Genelde hort zort baba olarak bilinmeme, daha doğrusu bu yönde afişe edilmeme rağmen, üçü tarafından da fırıldak gibi çevrilmekteyim. Ve işin kötüsü bunun da farkındayım gördüğünüz gibi. Haydi küçük ve ortanca ile yaşları dolayısıyla orta yol bulmak nispeten kolay ama ya büyük sultan. İşte beni en kullanışlı bulan o. Kendi başına kararlar alıp vermeye başlayalı beri tek bir kararına karşı çıkabilmişliğim yok. Lütfedip programını haber verdiği durumlarda, hayırla başlayıp gittikçe yükselen ses tonuma rağmen sonunda pes edip dediğini yaptırdığını çok iyi bildiğinden, beni dinlemiyor bile. Kabahat bende tabi, madem hayırda direnemeyeceksin ne demeye kendini üzersin, he de gitsin. Olmuyor işte, olmuyor. Karakter kurbanıyız vesselam. Arada arkadaşlarına hayır diyebilmek için de beni kullandığı olabiliyor. Gelmiyorum demek yerine, babam izin vermiyor diyor, o rahatlıyor, olan benim karizmaya oluyor. Hatta geçenlerde kendimi "Kızım bak bu programı ben ne dersem diyeyim gene de yapacaksan, onu söyle, boşuna kendimi yormayayım, parayı vereyim git." derken buldum. Yani halim harap, hafiften bezmeye başlamışım.
Kendi halimi hatırlıyorum, ekstra bir harçlığı annemden ya da babamdan koparmak için çevirdiğim dolaplar, 2 gün boyunca uyguladığım senaryolar geliyor aklıma. Hanımefendi ise oldukça rahat. Para elinin kiri. Benimle olan duygusal iletişimi dijital. "Babiş para lazım." Yanağıma bir öpücük kondurup istiyor zannediyorsanız aldanıyorsunuz. Bir kere konuşmuyoruz, yazışıyoruz. "Babiş para gönder." mesajı geldiğinde ya gereğini yapacaksın ya da yapacaksın. Kendini kullanılmış peçete hissetsen ne fayda. Onun gözünde uzaktan kumandalı ATM'den farkın yok. Teli yaz, miktarı yaz, şifreni yaz 3333'e gönder. Sen kızgın ama o mutlu. Mutlu mu? Tamam o zaman. O mutluysa ben de mutluyum. Dükkan sizin be, kullanın beni kullanabildiğiniz kadar.
...
Kurtların yaylası dün gece başladı. Sevenlerine, seyredenlerine, kendinden parça bulanlara, terörün kökünü kazımak için Polat'tan medet umanlara selam olsun. Kurdunuz hayırlı olsun. Ben istatistikleri izlemeye devam edeceğim. Hepinize hoş bir hafta sonu tatili diliyorum, esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Önce İnsan : Cumhur Aydın Demokratikleştirilmek üzeresiniz ! |
|
Dün bir mektup aldım, bu kez bu köşede onu paylaşıyorum Efendim.
"Sayın Türk Vatandaşı;
Son kırk yıldır ülkeniz, sizler önce soyup soğana çevrildiniz. Güya "Büyük Türkiye" sloganları, sonrasında otoyol hamleleri, benim memurum -bile-işini bilir nakaratlarıyla ülkeniz gırtlağına kadar borçlandırıldı. Bankalarınız hortumlandı, kaynaklarınız tüketildi; insana, aydınlanmaya dair tüm birikmiş değerleriniz alt üst edilip, imam hatip okullarınız baş tacı yapıldı....
Sonra iyileştirecekler umudu ile IMF'nin, Dünya Bankası'nın reçetelerini burnunuza dayadılar. Yeni düzen, küreselleşme diye kapitalizmin yeni biçim boyundurluklarına ülkenizi hazırladılar, her türlü emperyalist saldırıya açık hale getirdiler.
Bütün yer üstü ve yer altı kaynaklarınızı haraç mezat sattılar, sattırdılar. Limanlarınız, rafinerileriniz, fabrikalarınız, madenleriniz ne var ne yoksa talan edildi, ettirildi. Milli olan ne varsa üstüne yüründü; bankalarınız, büyük şirketleriniz el değiştirdi ya da küçük ortaklar olmaya zorlandılar.
Sizi AB'ye alacağız diye ülkenizin tüm üniter yapısına saldırdılar. Yerelleştirdiler, küçük parçalara ayırmaya hazır hale getirdiler. Çökertilmiş eğitim sisteminizin ardından büyük tekellerin ağızlarının suyu aka aka sağlık ve sosyal güvenlik şemsiyelerinizi de delik deşik ettiler.
Geniş halk yığınlarınızın fakirleşmesine, gelir dağılımı uçurumlarının derinleşmesine çanak tuttular, ortam hazırladılar. Ülkeniz insanının yurttaştan kula, uslu cemaat üyesine doğru değişmesine alkış tuttular. Bunu yapanlar; zalimlere dayanmalarının -eğer hala kaldıysa- vicdan sızısını hafifletmek için; elleriyle gölgelendirdikleri dine sığındılar; fakirlere yardım, yoksula hırka verin diye sadakayı yaygınlaştırdılar. Yıllardır okumuşlar talan etmiş, büyük zenginler kulübünü kızdırmazsak bizim talanımıza da ses çıkarmazlar deyip, Belediyeler eliyle 'güçlendiler'.
Bilime, planlamaya sırt çevirmiş, 'bütün limanlarına, bütün tersanelerine girilmiş' ülkenizin etrafı Büyük Orta Doğu Planı çerçevesinde dağıtılırken, uslu ve itaatkar durmanızı salık verdiler.
Bu süre içinde önce gençliğinizi budadılar, sonra gerçeği seslendirmeye çalışan bir avuç aydınınızı, gazetecinizi katlettiler. Dikensiz gül bahçesini sağlamlaştırmak, insanlarınızı yalnızca tüketen salaklar haline daha iyi getirebilmek için sermaye ile bütünleşik büyük bir medya bombardımanı yarattılar.
Şimdi...
Yüzyıllardan ve elbet en son 1920'lerden kalan son milli düşünce ve hareket reflekslerinizi de ortadan kaldırmak, ulusala ve ulusalcılığa ilişkin tüm hafıza kayıtlarınızı sıfırlamak istiyorlar.
Düzmece cinayetler yaratıp, sonra da medyanız eliyle saldırıyorlar. Tam teslim olmadınız ya, Kıbrıs'ı bütünüyle vermediniz ya, Dünyayı ayağa kaldırıyorlar.
Siz alçak ve sefil bir ulussunuz diyorlar. Ermenileri kestiniz. Kürtleri öldürdünüz. Şimdi de utanmanız gereken milliyetçilik duygularınızla yarattığınız canavarlar, milisler eliyle doğuda, batıda sizden olmayanı öldürüyorsunuz diyorlar.
Kim demiş Türkiye Cumhuriyeti laik yapısı bütün yurttaşları kucaklar diye? Ermeniler, Kürtler, hatta alevileriniz azınlıktır onlara haklarını verin, yıllardır demokrat olamadınız böyle ayrışırsanız olacaksınız diyorlar.
Dilim varmıyor ama ortada devletiniz kalmıyor ki, 'derini' olsun.
Yogoslavya. Afganistan. Irak....
Emperyalistlere ilk ulusal kalkışmanın, islam dünyasında ilk aydınlanmanın, sömürüye ilk başkaldırının yüz yıl sonra da olsa hesabı sorulmayacak mı sandınız?
Siz derin devleti tartışadurun, siz fakirlere güneş doğmadan yardım edin diyen Bakanınızın ardından salya sümük olun, siz televizyon dizilerinize gömülün.
Siz düşünmeyin, siz tüketin. Asla asla küresel emperyalizme engel olmayın.
İşte böyle demokrat, işte böyle uygar olacaksınız.
Pankartlarla sokaklara çıkacaksınız! Avazınız çıktığı kadar bağıracaksınız.
"Yaşasın... Ceberrut Cumhuriyet bitti! Laiklik gömüldü. Devleti kaldırdık."
"Hepimiz 'demokratız' artık."
Ha gayret! Bütünüyle demokratikleştirilmesine az kaldı!"
........
Mektup burada bitiyor. Gerisi saygı ve selam.
Cumhur
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan YAVRU KEDİNİN GÜNLÜĞÜ-4 |
|
30 Temmuz 2006
Her zaman yaptığım gibi karnımı doyuracak bir şeyler bulurum umuduyla sabahleyin çöpe gittim. Yiyecek hiçbir şey bulamadım. Çöpün içinde bazı sayfaları kirlenmiş ve yırtılmış bir dergi vardı. Kapağındaki kedi resmini görünce ilgimi çekti. Karıştırmaya başladım. Ne kadar çok çeşitli kedi varmış meğer. Baktıkça şaşıp kaldım. Özellikle yumak gibi upuzun tüylü olanları neredeyse kediye bile benzemiyordu. Oysa ben en fazla üç beş çeşit kedi görmüştüm. Zaten sokak kedilerinin çoğu da tekir kediydi.
Karnımı doyuramayınca Eda'ların kapısının önüne gittim. Kapı açılınca biraz şirinlik yaparsam bana mutlaka yiyecek bir şeyler verirlerdi. Karnım çok acıkmıştı ve ben bekliyordum. Kapı saatler sonra açıldı. Hemen içeri koştum. Eda ile babası salonda televizyon izliyorlardı. Baba ile karşılaşınca hemen kendimi dışarı atmaya çalıştım. Ama kapı çoktan kapanmıştı. Adam oturduğu yerden kalkıp üzerime doğru yürüdü. Beni boynumdan ve karnımdan tutarak kucağına aldı. Her halinden beni incitmekten korktuğu beli oluyordu. Bu konuşulan, anlatılan babaya hiç benzemiyordu. Adam Eda'ya dönüp "Bunun bir adı var mı?" diye sordu. Sonra eşine ve kızına "Bu sevimli tekire bir isim bulalım."dedi. Artık tam anlamıyla bir ev kedisi olmuştum. Ama ben sürekli evde yaşamak istemiyordum. Ara sıra çıkıp kardeşime ve annemi de görmeliydim. Kardeşimle oynamalı, onlarla birlikte vakit geçirmeliydim.
4 Ağustos 2006
Eda'nın babası Kenan Amca bu gün bana bir isim verdi. O işten geldiğinde biz salonda Eda ile oynuyorduk. Onun elinde şerit olarak kesilmiş bir bez parçası vardı. Elindeki şeridi oynatarak halının üzerinde ilerliyor ben de üzerine atlıyordum. Kenan Amca beni kucağına alıp kızına "Bunun adını Lastik koyalım. Aynı lastik top gibi sıçrıyor. "dedi. Eda bu ismi sevmedi. Babacığım ben ona Mercan adını verdim." deyince babası hiç itiraz etmedi. Evdekiler artık beni Mercan diye çağırıyorlar. Elbette bende koşa koşa gidiyorum. Kediler kendi aralarında isim kullanmazlar. O yüzden annelerimiz bize isim vermez. Genelde birbirlerini kokularından tanırlar. Hatta kokular bize karşımızdaki kedi veya öteki hayvanın niyetinin ne olduğunu bile söyler. Dostumuzu, düşmanımızı bile kokularından ayırt edebiliriz. Tam beş gündür evin içindeyim. Sadece tuvaletim geldiğinde bahçeye bırakılıyorum. Kardeşimi ve annemi çok özledim. Arada bir canım kaçıp gitmek istiyor. Eda'nın ailesi bana çok iyi davranıyor. Her zaman karnımı güzel yiyeceklerle doyuruyorlar. Ben artık karnını çöplerden doyurmak zorunda olan bir kedi değilim. Bunun da annem ve kardeşimden ayrı olmak gibi bir sıkıntısı var. Ama elden ne gelir. Katlanacağım…
6 Ağustos 2006
Bu gün Eda ile birlikte televizyon izledik. Televizyon izlemeyi sevmiyorum ama o izlerken kucağında kıvrılıp uyuklamak çok keyifli. Televizyon çok acayip bir şey… Orada hem her şey var hem de hiçbir şey yok. Örneğin kocaman bir fil görüyorsun. Gelip beni çiğneyecek diye korkuyorsun. Fil televizyonun içinde gezip dolaşıyor ama odaya gelmiyor. Onu sadece görebiliyorsun, sesini duyabiliyorsun ama dokunamıyorsun. Televizyonda köpek çıktığında ilk zamanlar çok korkuyordum. Hemen benim peşime düşecek sanıyordum. Ama televizyondaki köpekler sadece televizyondaki kedilerin peşinde koşabiliyorlar.. Salona, koltukların üzerine atlayamıyorlar. En kötüsü de ne biliyor musunuz? Bazen televizyonda pastalar, börekler, etler, köfteler, kızarmış tavuklar, peynirler görüyorum. Ama onları alıp yiyemiyorum. Almak isterseniz patileriniz cama değip kalıyor. Onarı görüp yutkunmak, küçücük bir parçasına bile ağzımı sürememek çok berbat bir şey.
07 Ağustos 2006
Bu gün evden kaçıp annem ve kardeşimin yanına gittim. Annem çok üzgündü. Beni özlemişti ama üzüntüsünün nedeni ben değilim. Birkaç gündür kardeşimden ortalarda yokmuş. "Belki o da benim gibi kendisine bir ev bulmuştur." diyerek annemi teselli etmeye çalıştım. Ama annem pek teselli bulmadı. "Sen uyanıksın, başının çaresine bakarsın. O ürkekti, köpekler bir yerde sıkıştırmış olabilir. Belki de bir otomobil çiğnemiştir. O kendini kollamayı pek beceremiyordu." diyerek ağlıyordu. Annem ağlayınca ben de dayanamayıp ağlamaya başladım. Kardeşimin başına kötü bir şey geleceğini düşünmek istemiyorum. Çıkıp geleceğini ümit etmek istiyorum. Annemin yanında çok kalmayıp yeniden eve döndüm.
Akşama doğru Eda ile salonda oynarken acayip bir şey oldu. O sarı ve yumuşak topunu yuvarlıyordu. Bende yakalamak için peşinden koşuyordum. Top televizyonun arkasına gidince bende peşinden koşarak gittim. Tam o anda sanki görünmeyen bir el başıma kocaman bir odunla vurdu. Beni fırlatıp yere attı. Öleceğimi sandım. Eda gelip beni kucağına aldı. Ağlayarak mutfaktaki annesinin yanına götürdü. Annesi evirip çevirip her yerimi iyice inceledi. Bir şeyi yok kızım. Elektrik çarpmıştır. Kablolardan uzak durun."dedi. Bu nasıl bir şey hiç anlamadım. Ortada ne vuran, ne de odun var. Ne de beni tutup fırlatan birisi. Hiçbir şey anlamadım. Kapıya çapmayı bilirdim. Sandalyenin ayaklarına, kanepenin kenarına, duvara çarpmayı da. Bu gün elektrik çarpmasını da öğrendim.
Seyfullah seyfullah@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Kahveci : Serpil Ciritci |
Yolculuk..
İskeledeyim.....aydınlık ,güneşli güzel bir bahar havası....
Balık ekmek kokuları karışıyor denizin kokusuna..Biraz sonra vapura binip dört bir yana dağılacak olan bu kalabalığa karışacağım...
Şu köşedeki sabırsız delikanlı ,birazdan sevgilisi ile buluşacak..
Sağımda duran şişman kadın ,torunlarına yaptığı kurabiyeleri taşıyor olmalı çantasında..
Siyah saçlı ,ürkek bakışlı kız ,ucuz çantasına tıktığı gazeteye tekrar bir göz atıyor..Gergin ve huzursuz....Büyük ihtimal iş başvurusu yapacağı adresi inceliyor..
Ne geçmişim ne geleceğim var onların arasında ...yıllar önce kaybettiğim yaşam coşkusunun serinliği damla damla yüzüme çarparken sessiz sakin aralarından geçiyorum..
Artık gözlerimin önünde dünyanın en güzel tablosu var..Eğer bir şehire aşık olmak gibi bir kavram varsa ben İstanbul'a aşığım..Sanki bir insan gibi nefes alıyor bu şehir..bir insan gibi sesi kahkahası ,kendine özgü bir kokusu var..kollarında iken mutlu mesudum..ne zaman ayrı düşsem deliler gibi özlüyorum...
Sonra beklenmedik bir şey oluyor... beynime içeriden ateş edilmiş gibi afallıyorum..insan bilinçli bir düşünce ile başa çıkabilir..ama bilinçsiz olanlar aniden gelir ve sanki insanı içten felç eder..
Tam yeni yakılmış sigaranın dumanını tatlı tatlı içime çekerken .tam , bayram sevinci yaşayan çocuklar gibi martılara simit atarken... karanlık bir ormana yuvarlanıveriyorum...
Sanki ağaç dallarının arasına saklanmış beni gözetleyen biri var..
Yaklaşan tehlikeyi hisseden hayvanlar gibi gergin ve huzursuz bakışlarla etrafıma bakınırken gözlerim tam karşımda oturan kır saçlı orta yaşlı adama takılıyor..
Nedense az önce beni huzursuz eden hissin bu adamdan kaynaklandığını düşünüyorum..Aniden bana çevrilen gözleri bu düşüncemi hızlıca onaylıyor..gizli bir şey
yaparken yakalanmış gibi utanıyor,bakışlarımı hemen başka tarafa çeviriyorum..ama gözlerim havada da asılı kalamıyor..illaki takılacak bir fon arıyor kendine..
Biraz sonra yine ona bakarken yakalanıyorum..
Ama o bu defa gözlerime ısrarlı bakıyor..farklı bakıyor..Yıllar boyu kat kat toprakla örtülü bir mezarı açar gibi ağır ağır zorlayarak bakıyor..ve içimde duran o en eski şeyi görüyor..
Ruhumu görüyor..uykusuz gecelerimi ,usul usul akan gözyaşlarımı ,umutsuz yakarışlarımı görüyor..
Korkup kaçtığım aşklarımı ,vazgeçtiğim hayatlarımı..
Kızımın son bakışını görüyor....
Geçmişim hemen bir adım arkamda takip eden ,geleceğimse bir adım önümde giden bir hayalete dönüşüyor..araya sıkışıp kalıyorum..Hayalet anılar ,rüyalar sesler ve kokularla büyüyor ..bir kez daha olmadık bir köşe başında karşıma çıkarak beni tuzağa düşürüyor..
Ne kadar çok yol yürüdüğümü ,ne kadar çok şeyi arkamda bıraktığımı ve nasıl da yalnızlaştığımı bir kez daha yüzüme vuruyor..
Mutluluğum inmekte olan güneşin solgun ışıkları gibi hüzünle gölgeleniyor..
Karanlık dipsiz bir kuyuya düşercesine adamın simsiyah gözleri içinde uzun bir yolculuğa çıkıyorum..
Yavaş yavaş martıların çığlıkları silah seslerine dönüşüyor..Yorganın altına büzülüp uyumaya çalışıyorum..dökük saçık çocukluk anılarım..odamın penceresinden izlediğim yağmurlar..bir türlü bitmeyen ödevler ,dersler...eve on koruma ile gelip yatmadan önce yastığının altına silahını koyan babam..annemin ütü masasına düşen gizli gözyaşları..
Bir geceyarısı radyoda duyduğum marşlar..annemle babamın fısıltı halinde konuşmaları..
Sonra lise .üniversite .ilk öpüş ..ilk sarılış..
Her '' seni seviyorum '' diyeni esas adam sanmalar..İlk evlilik ...ilk aldanış..ilk aldatışlar..
Kafamın içinde kusursuz bir mozaiği tamamlar gibi havadan havaya uçuyor görüntüler..
Soluk siyah beyaz ..yarısı sararmış..yırtılmış fotoğraflar..
Bir türlü bitmek bilmeyen uzun sıcak yaz günleri..
Geceleri kan ter içinde uyanıyor ,biraz serinlemek için kendimi balkona atıyorum..gündüzleri ise sıcak caddelerden kavurucu dalgalar halinde yükselerek insanı adeta nefessiz bırakıyor ..
Yıllarca aynı sokaklarda yürümüş ,,birbirine benzeyen erkekleri öpmüş ve aynı ağacın her baharda çiçek açtığını görmüşüm....Her hayalim şekillenmeye başladığında ,ufak ufak gerçekleşme yoluna girdiğinde ,bir cümle ya da tavırla tekrar düşler alemine girip kaybolup gitmişler..
Ve öyle bir zaman gelmiş ki ,o güne kadar sürdüğüm hayat şeklimin bundan sonra da aynen böyle süreceği duygusundan rahatsızlığım ..azalmış
Artık günü gününe yaşayıp bir dahaki köşenin ardında ne çıkacağına ,oraya varmadan bakmak istemeyen bir kadın yansıyor sinema perdesine....
Kendimi tek başına taşımaktan yorgun..ama buna rağmen umutluyum.....
Birlikte olduğum her insanın uzak..oturduğum her masanın eğri olduğu günlerin ardından yolumu daha yüreklice çizmek istediğim bir zaman...Bütün gelenekleri ,beni ilgilendiren veya ilgilendirmeyen insanlara ait düşünceleri kafamdan atıp ,yalnızca kendi kendime ait olmak istediğim günler..
Sonra ''Belki '' le başlamış..Belki bu defa başarabilirim..Belki bu kez olur..
İzlenen filmlere dinlenen şarkılara ağlama zamanıdır bu..illaki her kadının yaşaması gereken..
Ardarda zihnimden akan karelerden birinde esmer bir adam kısık bir sesle ''ben evime döndüm '' diyor..anlatılabilir bir şey mi acaba o anda hissettiklerim....?
İnsanın yüzünde umutla umutsuzlğun çarpıştığı anlar vardır..hayatınızın ondan öncesi ve sonrası diye ikiye bölüneceğini hişsettiğiniz anlar..yapacak bir şey yoktur..kalp çarpıntıları arasında çaresiz beklersiniz..
Bir kadının kadınlığını ilk kez hissettiği anda bıçak yemiş gibi bir duyguya kapıldığını ,aynı anda bundan sonra bunu hep isteyeceğini ama istememesi gerektiğini , erkeğe uzandığı ellerinin hep boşlukta kalacağını anlaması nasıl anlatılabilir ?..
Geçmişten gelen görüntüler ,gelecekteki hayallere karışır..onları yerle bir eder..eski Türk filmlerindeki aşkını içine gömen ,evli sevgilisinin ardından gözyaşı dökerken saçı beyazlayan Türkan Şoray bile sızar bu görüntülere ..hem kaçmak hem bir daha hiç ayrılmamak isteği..
Ve bunların hepsi o adamın cümlesini bitirip yüzünüze bakana kadarki zaman içinde olup bitiverir..
Kimdi bu adam..nerede şimdi..?
Deniz kenarında bir adamla kahkahalar atıyor başka bir karede..üzerinde bembeyaz bir elbise..masada kırmızı bir gül..adam elini tutup bir yüzük takıyor parmaklarına..taşın ışıltısı gözbebeklerine yansıyor..hiç olmadığı kadar güzel hissediyor kendini..ve mutlu..
Uzanıp adamı öpüyor
Mehtabın rengi vurulmuş kadehler kaldırılır şerefe
Ve ilk kez gelecekmiş gibi baharlar beklenir
Bir sonraki karede beş yaşındaki Meyra ufacık ellerini kapıya dayayarak '' anne ne olur bugün gitme '' diye ağlıyor....kızımı kucağına alıp ..son kez öptüğümü bilmeden usulca öpüyorum..
O gün hep uyuduğumu ve uykumda ağladığımı söylediler..Sabah karanlığında titreyerek giyinip bir taksiye bindiğimde kendimde değildim..
Sonra hastane ..koridorlar....
Yağmur....ne zaman başladı..havada tek bir bulut bile yokken olabilir mi bu ?..
Başka bir yerde mi yağıyor yoksa..nerede ?..
Sessizce içimdeki hayaletleri nazlı nazlı yağan yağmura emanet ediyorum...
Yağmur üzerindeki emaneti sahibine ulaştırmakla yükümlü artık..
Çok sonraları tek kişilik yolculuğum başlamış ..Bütün yıkılışlardan ,pişmanlıklardan acılardan ruhunu özgürleştirme çabası..sırta alınmış tüm yükleri birer birer atıp yeniden hafifleme çabası..
''İnsana cesaret yakışır '' diyen eski bir dostun sözünü dinleme zamanı..
Yeniden başlamanın keyfini ,bilinmezin heyecanını yeniden yakalama zamanı..
Hep sonraya sonraya defalarca kez ertelenmiş bir randevu gerçekleşiyor..
İstanbul'dayım.. burada hayatın farklı bir boyutuna geçiyorum sanki..bazı duyguları ilk kez yaşıyorum..yalnızlığın anlamı bile değişiyor..
Bu benim için ilk defa ..geriye gitmeden ,ileriye doğru atılmış bir adım..
Bu şehrin küçücük bir parçasına sıkışıp kalıyorum..evden işe..işten eve..Geçmişte bu şehre geldiğimde denizi martıları kızkulesini görürdüm..Acaba orası başka bir şehir miydi ?.
Başım dönüyor..sağımdan solumdan hızla akan insanların arabaların içine karışıyorum.
Bu hız ,bu kalabalık ürkütüyor beni..ayağım tökezlediği anda düşecek ve onların arasında kaybolup gideceğim sanıyorum..
İnsanın henüz içindeki küçük su birikintisindeki fırtınalarla boğuşmayı bile tam öğrenmeden okyanuslara açılması tam kör cesareti olmalı ...
Uzunca bir süre ,yaşamın ,kıyısında köşesinde gezindikten sonra ,şimdi ; tam ortasına düşmüş gibi hissediyorum kendimi... Ama hala ortada çok soru işareti var..
Zihnim..yüreğim ..beynim yorgun düşüyor bazen bu sorulardan....
Oysa güneş pırıl pırıl bugün... Yaklaşan baharın müjdesini verir gibi...
Peki ben neden hala kendimi ait olmadığım bir hikayede başrolü üstlenmişim gibi geliyor..
Farklı bir gökyüzü..hep bildiğim maskelerle aslında bildiğim oyunu oynayan insanlar mı bana bunu hissettiren.. Bilmiyorum.....Bildiğim ;
Ne kadar kaçmaya çalışsam da ,boğazıma kadar gömüldüğüm bir hikaye bu..
Bernard Schlink'in ,'' Aşk Kaçışları '' adlı kitabında ;
Bir şehir tanışılan ilk kişilerle birlikte insanın kendi şehri olmaya başlar '' diyor..Galiba benim tanıdıklarım hala yetmiyor bu şehri kendi şehrim yapmaya..
Hep sorardım kendime ..bu hayatın ne kadarını kendime ait yaşıyorum..artık biliyorum ki..
Kendime ait hayatın hakkını tam veremedim....Bir yengecim ben..zihinsel ve ruhsal olarak sonsuz uçuşlara sahibim..kıskacımın bir aklımın ucunu tutuyor ..diğeri duygularımın..
Bazen aynı şeye dokunuyor ama farklı şeyler söylüyorlar..Ne çelişki..
Gerçek hayatta tek başarabildiğim , tüm korkularıma rağmen ,bir kadın olarak kolay kaçışlar yaşayıp , '' legal '' olanın getireceği huzura satmadım kendimi..
İstemediğim …dayatılan ..olması gerekenin sakinliğine karşı verilen ödünler yerine istediklerim için bedel ödemeyi ,savaşmayı seçen , dingince içime attığım olgunluğumla ,her şeye rağmen duygularımı mertçe yaşayan bir kadın oldum..
Yaşam bizi mutsuz edecek tüm senaryoları önümüze koymuşsa eğer , artık korkulacak bir şey kalmamış demektir..
Elbette benim de gidiş gelişlerim var ve devam ediyor...Kimin gidiş gelişleri yok ki...Her ne kadar bir gemi içerisinde ters istikamette koşuyor olsak da ve bu bir parça gerilemeyi ifade etse de genel gidişat yani rota defterde yazdığı gibidir..
Gemi gideceği yeri bilir..
Yavaş yavaş sahile yanaşıyor vapur.. geçmişimi bu adamın gözlerinde bırakarak çıktığım yolculuğu bitiriyorum.. Sakin bakışlarında artık ısrar yok..
Yavaşça yürüyüp kalabalığa karışıyorum..
Serpil Ciritci
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen A-ga-ni-gi Naganigi |
|
"Olayın üzerinden 48 saat geçmeden katil yakalanmıştır, birkaç güne kalmaz arkasındaki tüm karanlık güçler birer birer aydınlatılacak ve olay her yönüyle ortaya çıkartılacaktır. Biz, hangi işe el attık da çözemedik ?"
........
Yersen...
"Yeni yasa ile yabancıların petrol aramaları siyanürlü altın örneğinde olduğu gibi daha da zorlaşacak ama ülkemize daha çok para girecek, TPAO'nun işi azalacak, üzerimizden bir kamu yükü daha kalkacak, halkımızın satınalma gücü bu vesile ile daha da artacaktır."
........
Yersen...
"Özelleştirmeden korkmayın, bakın Mozambik ile Yeni Zelanda ile yapacağınız telefon görüşmeleriniz %40 daha ucuzladı, iktidarımız sizin için çalışıyor. Şehiriçi tarifelere zam mı yapılmış ? Peşkeş çekilen adama yılda 1 milyon dolar daha mı kazandırılmış ? Yalandır, külliyen yalan"
........
Yersen...
"Avrupa Birliği'ne girmek için Kıbrıs'ı vermiyoruz ki, sadece limanlarımızdan iki tanesini açma önerisi götürdük. Zaten referandum yoluyla 1-0 galip durumdayız ama bazı kafalar hala anlamamakta ısrar ediyorlar."
........
Yersen...
"Kaç zamandır anlatıyorum, dinlemiyorsunuz, bakın; her telefon görüşmemizde veya ziyaretimizde Başkan'ım Bush'um bizim için 'stratejik ortak' ifadesini kullanmıştır, altını çiziyorum.. Çuval mı ? Yok öyle birşey yahu !"
........
Yersen...
"Cumhuriyet tarihinin en az vetosunu yemiş iktidarız. Üstelik; benim Reis-i Cumhur olacağım diye bir iddiam hiçbir zaman olmamıştır. Zamanı gelince, 'illa ki sen olmalısın' derlerse düşünürüz elbette, o ayrı birşey, kimse girmesin haremimize !"
........
Yersen...
"Bu yasa ile Meslek Okulları'ndan mezun olacakları düşünüyoruz, siz işi hemen İmam ve de Hatip konusuna getiriyorsunuz, ne alaka canım ? Diyelim, ille de bir alaka kurdunuz, fena mı olur allasen ?"
........
Yersen...
"Bütün bunlar geçmiş iktidarların kötü yönetimlerinden kaynaklanmaktadır. Biz hepsini birer birer düzeltiyoruz, örneğin kadrolaşma. Bakın bakalım çevrenize bir tane 'işte bu sizin adamınız' diyeceğiniz bir atama var mı ? Yok.. Çoğu vekaleten görev aşkıyla orada bulunuyorlar. Aslında; koskoca teyyarelere deve bile az gelmedi mi ? Onu bile çok gördüler."
........
Yersen...
"Siyasi tarihimizin en cesur kararlarının altına hükümetimiz imzasını çakmıştır. İşte bunu çekemiyorlar, 'tu kaka' diyorlar. Borsa nasıl gidiyor ? Dolar hala yükselmedi değil mi ? Asıl çatladıkları konu bu, nasıl başarıyoruz ? IMF kim be ? Kim o soruyu soran münafık gazeteci ? Atın dışarı ! Demokrasi tahammül rejimidir. Gerçek demokrat kimmiş, nasıl olurmuş görüyorsunuz işte !"
........
Yersen...
"Çiftçi perişanmış, tarım sizlere ömürmüş, işsizlik had safhada imiş, vatan toprakları yabancılara 3-5 kuruşa peşkeş çekiliyormuş, kıskançlık efendim, hepsi kıskançlık ! O kıskançlıkla gelip karşımda ağlıyorlar. Öyle şiddetli ki o kıskançlık; 'Ananı da al git' denildiğinde ayyuka çıkartılıyor. Oysa; tarlaya, eve, sinemaya gidilebilir. Buzağı altında öküz aramaya değer mi ?"
........
Yersen...
Her gün bir avuç demeç... İyi gelir... Yerseniz... Yersiniz yersiniz... Biliriz... Daha önceleri de defalarca yemiştiniz... A-ga-ni-gi... Na-ga-ni-gi... Varsın incir çekirdeğini doldurmasın, maksat demeç olsun, birilerinin torbası dolsun, yiyene hamdolsun, yenilen demeçler tepeni oysun... İyi de; yiyemeyene n'olsun..?
Saçını başını yolsun. Kel olsun.. Fodul da olsun... Her gün bir avuç.. İyi gelir... Yerseniz...
asesen@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Artık
bir zamanlar İzmir de vapurlar önce beni alıp giderlerdi
eğdim başımı beni saran derin karanlıklara artık
kentin koğuş kıyılarında volta atarken elimden kaydı
savrulan ümitlerim körfeze düştü
tam ortasından ıslandı
kuru isteklerim kaldı şimdi
kısaca ümitlerimde delikler var artık
bir zamanlar ayıklığım sırt üstü yüzerek uzaklaştı
taaa buradan söylüyorum renklerim kiracısız artık
üstüne kapandığım sesimin tam önünde solmaktayım
akan derenin gölgesinde döktüğüm sevdalar çekip gittiler
beklentilerim çingenelerin giydiği gibi renkli değil
tiner çekti arzularım
kısaca halüsinasyonlar içindeyim artık
bir zamanlar saymaktan yorulurdum bende kalan günleri
devrilmiş her isteğimin tersindeyim artık
günler gitti ben kaldım çok eski pazartesindeyim
tomurcuklarım döküldü
kaç kere çok iyiyim diye hasat veririm
süne zararlısı böcekler yedi tohumlarımı
kısaca gübresiz nadaslara kaldım artık
bir zamanlar su katılmamış çeliktim
ambar kokularına da sözüm geçmiyor artık
durup durup çıplak ateş taşıyorum kızgın potama
arzularım ince teller halinde
örslerin üzerinde kusurlarım beni dövüyor
dövülmüş hatalarımla haddimce hanelerdeyim
kısaca cürufum artık
bir zamanlar İzmir in kıyılarını cebime koyardım
biriktirdiğim renkli taşları betonlar örtü artık
kapısına zincir asılmış Rum evlerinde kaldı çocukluğum
eğildikçe kolonları tavandan düştü beklentilerim
heybeler dolusu midye kırıkları bahçesindeyim
sokak çocuklarının çaldığı yontulmuş pervazlarımda gitti
kısaca çöküyorum artık
bir zamanlar sulara düşen sürülerimi toplardım
çağırma beni körfez gelmem artık
içiminin denizinde dalgalar azalıyor
ya evimin kapısı bulamıyorum
kapıyı bulsam anahtarı unutuyorum
afişleri yırtık sabit duraklara yasladım başımı
kısaca dinginsiz yaşıyorum artık
itinayla koyduğum
akan yalnızlığımı zamanında dolduramadım artık
gözlerimin açlığında
hiç bir olamadım
hiç bir yerdeyim
hiç bir şeyim
anlasanıza kısaca hiç bir zamandayım artık
Serdar San
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Kolay gelsin.
|
VAN BİEN - İyi Gidiyorlar…
Küba Hakkında Bir Sergi
Küba bağımsızlığının kahramanlarından ozan José Martí'nin doğum yıldönümü, İstanbul Cervantes Enstitüsü'nde düzenlenen etkinliklerle anılıyor.
Etkinliğe Serpil Yıldız da "VAN BİEN - İyi Gidiyorlar… Küba Hakkında Bir Sergi" ile katılıyor.
Sergi, 24 Nisan tarihine dek izlenime açık olacak.
Yer: Cervantes Enstitüsü
Tarlabaşı Bulvarı, Zambak Sokak No:33, İSTANBUL
Telefon: 90 212 292 65 36 Faks: 90 212 292 65 37
E-posta: cenest@cervantes.es
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Bilgisayarımda dünya haritası olsun. Ben istediğim herhangi bir yeri, yakın mesafeden inceleyebileyim diyenler için daha önce http://earth.google.com web sayfasını önermiştim ve yine öneriyorum. En büyük sebebi earth programını kendi bilgisayarınıza indirip istediğiniz anda tüm dünya üzerinde istediğiniz noktayı görebilmeniz idi. Bunu anladık tamam diyenlere devam, ben bile anlamışım yani:) Şimdi tavsiye edeceğim web sayfası ise online işlem yapılabilen bir dünya haritası var. http://wikimapia.org Bu sayfadan bilgisayarınıza herhangi bir program indirmeniz gerekmiyor. İstediğiniz bölgeyi ortalayıp sol tarafta bulunan yakınlaştırma veya uzaklaştırma tuşlarını kullanarak, harita detaylarını olabildiğince yakından görebilmeniz mümkün. Ben bu web sayfası ismini bir yerlerden hatırlıyorum galiba diyenleri duyar gibiyim, ben de aynı şeyi dedim ve http://tr.wikipedia.org/ web sayfasına ulaştım. Dünya üzerinde kullanılan ve konuşulan pek çok dilde de yayın yapan, özgür internet ansiklopedisinin Türkçe versiyonu bu kısayolda. Bu kadar coğrafya ve kültür yeter diyenlere bu haftaki eğlencelik web sayfamız ise http://www.yoxa.net/ her telden çalan ve her yaş grubuna hitap edebilen bu web sayfasını tüm internet meraklılarına tavsiye ediyorum.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|