Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.148

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 14 Şubat 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Gününüz kutlu olsun!..

Merhabalar

Buyrun afiyetle yiyin.Sinir uçları hasarlı biri için sevgililer günü yazısı yazmak kadar zor birşey olamaz. Hele bir de bu günü ciddiye almıyorsa işi daha da zor. Evet haklısınız, sevgililer günü daha işin başındakilere birşeyler hissettiriyor ya da bütün bir yıl ihmal edilmişlere bir umut kapısı açabiliyor. Oysa, asıl bu günün sahipleri ve gerçek sevgilileri ticaret erbabları. Onlar nezdinde durum epeyce farklı. Onlar için konu duygusal ama sevgiyle aşkla ilgisi yok. Varsa yoksa daha fazla satmanın peşindeler. 14 Şubat heyecanı onlar için aylar evvel başlar, Mart'a kadar sürer. Yok canım öyle hasetinden kuduran abazan köşe yazarı havasında yazmıyorum bunları. Ben gülüp geçtiklerimi dillendiriyorum sadece. Hepinizin önüne çıkmıştır mutlaka. Züccaciye dükkanının kapısında "Sevgililer gününe özel indirim" pankartı örneğin. Hey Allahım, sevgilinize düdüklü tencere mi hediye edin demek istiyorlar, ya da alın bir merdane vurun kafasına kafasına mı diyorlar, anlamak mümkün değil. Biraz geçiyorsun, halı mağazası cama kocaman yazmış, "14 Şubat'ta peşin alıma +%14 İndirim." "Ne aldın hemşerim senin kaşık düşmanına?" "Ne alacam babo, gittim uzun tüylü bir halı aldım artık onun üstünde dövüyorum, düşünce canı yanmıyor." En güzelini daha dün öğle yemeği için dışarı çıktığımda gördüm. "Sevgililer gününde 10 Lahmacun alana 1 litrelik kola, 1 mini pasta hediye." Ne romantik değil mi? Adam sende, bırakın benim gibi artık işi gırgıra vurmuş elek asmışları. Varsa sevdiğiniz kapın elini çıkın dolaşın sessizce. İlla birşey almanız da gerekmez. Yalnızsanız hiç üzülmeyin, bilin ki var sananlardan çok daha şanslısınız. Hiç olmazsa birini bulma şansınız var, ya onların? Haydi gününüz kutlu, geceniz neşeli olsun. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  Mutluluk çanı

'' Mutluluk çanı'nın'' bir tek aşk'ın ve sevgililerin özel günü olan, '' 14 Şubat sevgililer günü'nde'' çaldığını biliyor muydunuz? Birbirlerini gerçekten yürekten seven ve bütün sevgililerin gerçek mutluluğu için çalan '' Mutluluk çanı '' hikayesini yazacağım şimdi sizlere..

Son yüz yıla damgasını vuran bir aşk filmi dediğimizde ilk aklımıza gelenlerden bir tanesi mutlaka '' Aşk Hikayesi '' olacaktır eminim..
Başrollerini Ali McGrew ve Ryan O'Neal'in paylaştığı '' Aşk Hikayesi '' filminde, unutulmaz bir cümle geçer ;

'' Aşk, hiç bir zaman pişmanlık duymamaktır.''

Yaşadığımızı sandığımız aşklarımıza şöyle bir baktığımızda mutlaka kalp kırıklıklarına da rastlarız.. Bunlar, yapmış olduğumuz yanlış seçimler kararlar pişmanlıklar neticesinde yaşamış olduğumuz izlerdir..

Hangimizin aşk hayatında inişler, çıkışlar, dargınlıklar, kırgınlıklar ve hatta istemediğimiz halde ayrılıklar olmadı ki?

İşte! '' Gerçek Sevgi '' bunların hepsini aşmış ve başarmış sevgidir..

Hele ki iki kişinin yaşadığı bu kırgınlıklarda mutlaka haklı olan bir taraf vardır.. Ama çokçası da '' gururumuz '' bunu itiraf etmemizi engeller.. İstediğimiz halde özür dilememize izin vermez..

İşte '' Mutluluk çanı '' bizlerin böyle bir durumla karşı karşıya kaldığımız da yani sevgilimizle istemeden ters düştüğümüzde iletişime geçmemizi sağlamak için düşünülmüş..

Sevgililerden hatalı olan taraf, '' 14 Şubat sevgililer günü'nde'' bu çanı çalarak, kendisinin söyleyip dillendiremediği mesajını sevgilisine iletmesi içinmiş.

'' Mutluluk çanı '' çaldığında şu anlama geliyormuş..

'' Sevgilim, aşkım, beni affet; Evet, ben hatalıyım. Ne yazık ki bunu sana ifade etmeyi kendime ve kör olası gururuma yediremedim.. Bak işte ; şimdi bizim için çalıyorum bu çanı..
Ve diyorum ki ; Hatalıyım sevgilim affet. Seni seviyorum..
Çanımın sesini duy ve ne olur cevap ver....? ''


Sevmeyi bilen sevgililere diyorum ki bu yazım sizin mutluluk çanınız olsun.. Siz seven kalpler ulaştırabildiğiniz kadar ulaştırın ki bütün seven gönüllere mutluluk postasından armağan olsun..

Seven kalpler! Bu son satırlarımı iyi okuyunuz lütfen..

'' Yaşamak sevmekle birleştiği vakit AŞK doğar ''

Hiç unutmayınız!

'' 14 Şubat sevgililer günü'' Mutluluk getirsin hepinize..

'' Sevgili melekler yüreğinizden öpsün.''

Zaman mı? '' 14 Şubat 2007 sevgililer günü'' zamanı. Artık mutluluk zamanı..

( Heeeyyy bana bak hele hikayeyi dinledik tamam da bu çanlar bizim için ne zaman çalacak adamım ? )

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


Gülcan Talay

 Gülümse'nin Dilinden : Gülcan Talay


   Mutluluk Sokağındaki Kız -6-

VI. Bölüm

- İçine düşecektin Metin' in. Vallahi bir ara gülmemek için zor tuttum kendimi. Levent yumuşadığımı düşünmesin diye kendimi nasıl kastım anlatamam. Sahi neydi o halin?
- Bilmiyorum ki… Ben de dondum kaldım farkındaysan. Beklediğim bir şey değildi. Ama o da benden hoşlandı dimi.
- Evet… Gözlerini hiç ayırmadı senden.
- Nasıl biri? Sen tanıyor musun?
- Yok, ben de bir kere gördüm, bu ikinci daha. Ama kötü biri gibi gelmedi hiç.
- Gel biz de onlara bakalım camdan.
- Saçmalama kızım. Hem kızdık, hem aynı şeyi mi yapacağız. Zaten bu konuşmadan sonra cama hiç yaklaşamazlar.
- Ne olur Aylin? Perdenin arkasından bakarız. Görmezler bizi.
- Delisin sen?

Serap kıkırdayarak koltuğun yanından camın kenarına ilişti. Hoş kimseyi görebilmiş değildi henüz ama Aylin' e kafasından uydurduklarını anlatmaya başladı merak edip gelsin diye. İşe yaramıştı da… Aylin dayanamayıp yanına gelmişti. Görünürde kimseler olmadığını anlayınca, Serap'ı tutup koltuğa yatırdı ve gıdıklamaya başladı. Krize girmiş gibi gülüyordu Serap.

- Tamam, tamam pes, çatlayacağım şimdi.
- İyi oldu, bir daha kafa bulur musun benimle?
- Söz, bu son ama nasılda meraklandırdım seni.
- Geliyor gıdık…

Levent perişan bir şekilde çıkmıştı evin merdivenlerini. Metin ne kadar ısrar etse de kendine eziyet etmek ister gibi asansöre binmemişti. Koşa koşa çıktığından merdivenleri hala nefes nefese olmasına rağmen, hala evin içinde turlamaya devam ediyordu. Aylin'i ikna edebildiğinden şüpheliydi. Her zaman ki gibi, her şeyi mahvettiğini düşünüyordu. Bir ara duvardaki aynadaki buğulu yüzüne takıldı gözü. Yeteri kadar göremediği halde, aynadaki aksine nefretle bakıyordu. Çok sinirlenmiş olacak ki, yumruğu geçirdi birden. Eli kanlar içinde kalmıştı.

- Ne yaptın oğlum ya. Kendinden niye alıyorsun hırsını?
- Çok üzgünüm Metin. Onu kaybedersem ne yaparım. Hem de kendi aptallığımdan, korkaklığımdan. Onsuz nasıl yaşarım şimdi?
- Abartma Levent. Daha şunun şurasında ne kadardır tanışıyorsunuz? Bu kadar dramatize etme artık. Akışına bırak biraz ve zaman tanı… Hem Aylin' e, hem kendine.
- Yapamıyorum… Eve bile sığamıyorum şu anda. Şuramda öyle bir ağrı var ki, inan göğsümü parçalayıp çıkacak gibi… Dayanamıyorum.
- Sen güven bana… Aylin anlayacak seni ve her şey düzelecek. Sadece biraz sabretmen gerek. Ben ne zaman kandırdım seni. Lütfen artık parçalama kendini. Sen şu bezi bastır eline, ben eczaneye kadar gidip geleyim.
- …

Elinde ilaç poşeti koştura koştura gelen Metin' i görünce endişelenmişti Serap. Hemen Aylin'e haber vermek için mutfağa koştu. Aylin kulağına taktığı müzik eşliğinde yemek yapmaya koyulmuştu… Çok da güzel kokmuştu. Serap biran acıktığını hatırlayıp kokulara dalsa da, arkadaşının kulağındaki kulaklığı çıkarttı.

- Ödümü patlattın Serap. Ne oldu yine?
- Ben de bilmiyorum ama Metin dışarıdan koşa koşa eve girdi. Elinde ilaç poşeti vardı. Bir şey oldu sanırım Levent'e. Bilmek istersin diye söyleyeyim dedim.
- Ya hala duruyor musun orada? Çekil de gidip bakalım.
- Belki ciddi bişi değildir. Hemen telaşlanma. Of ya keşke birden söylemeseydim. Dursana Aylin.

Serap peşinden bağırırken Aylin dış kapıdan çoktan çıkmıştı. Kaç adımda inmişti merdivenleri hatırlamıyordu. Leventlerin kapısının önüne geldiğinde biran zili çalmakta tereddüt etti. Neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Belki de hiçbir şeyi yoktu ve boşu boşuna hemen affetmiş olacaktı. Bencilceydi belki ama biraz acı çeksin istemişti. Yine de zili çalmaya başladığında kendisine kızmakla meşguldü. Böyle bir durumda nasıl böyle şeyler düşünebildiği için. Metin karşısında Aylin'i görünce oldukça şaşırmıştı. Açıklama yapmadan içeri daldı. Salon duvarındaki aynanın yerdeki kanlı parçalarını görünce bayılacak gibi oldu. Sonra bir eli bileğine kadar sarılı Levent'i gördü. Levent de şaşkındı, oturduğu yerde öylece duruyordu. Aylin'in geldiğini anladığı halde başka bir tepki vermemişti. Kendisini böyle zayıf ve savunmasız yakalamasından hoşlanmamıştı. Biraz da kendinden utanmıştı.

- Ne yaptın Levent eline. Seni bu kadar üzdüğümü düşünemedim. Elbette seni bağışladım ben çoktan. Sadece biraz yaptığının bedelini çek istemiştim. Ama asla böyle bir şey olsun istemedim. Neden yaptın bunu kendine.
- Bilmiyorum…

Levent daha fazla konuşmak istememişti. Aylin de ısrar etmedi. Bir bebeği kucağına almış gibi şefkatle sarıldı. Birbirlerinin omuzlarına yaslamışlardı başlarını. İkisinin de gözleri dolmuştu. Levent Metin'in bir kez daha haklı çıkmasına şaşırmamış olsa da yine de bu kadar çabuk affedileceğini ummamıştı.

Metin koridorun kapısında dikilmiş onları izliyordu. İçi rahatlamış ve onlar adına mutlu olmuştu. Sonra yalnız kalmaları için odasına doğru gidiyordu ki kapı çaldı. Tabi gelen Serap' tan başkası değildi. Aylin o kadar çabuk çıkmıştı ki evden, mutfaktaki yemeği kapamayı bile unuttuğundan ancak gelebilmişti. Metin kapıda onu görünce içeri davet etmeyi bile unutmuştu.

- Beni içeri almayacak mısın?
- Affedersin dalmışım. Birden o kadar şey oldu ki.
- Neler oldu? Ben elinde ilaç poşetlerini görünce telaşlandım biraz. Aylin de hemen koştu geldi. Levent'in bir şeyi yok değil mi?
- Ciddi bir şey yok. Aslında kendine kızdığından aynaya bir yumruk attı. Eli kesildi biraz… Sardım, şimdi gayet iyi. İçeride birbirlerine sarılmış oturuyorlar.
- O zaman rahatsız etmeyelim.
- Gel biz mutfağa geçelim.
- Olur.
- Ne içersin?
- Bir kahveye hayır demem.
- Nasıl içerdiniz hanımefendi.
- Sütlü olsun lütfen.
- Baş üstüne.

Serap kıkırdaya kıkırdaya istemişti kahvesini. İçi içine sığmıyordu. Metin çok yakışıklıydı. Çok sıcakkanlıydı. Ses tonuna ayrıca hasta olmuştu. Ya o gözleri, işte içine ateş düşüren ilk şey gözleri olmuştu. İki gün önce biri iki dakikada aşık olacağını söylese inanmazdı. Ama aşk hiç hesapsız ve davetsizdi. Zaten şikayet ettiği de söylenemezdi. Metin o kadar güzel bakıyordu ki kendisine, her şeyi feda etmeye değer diye düşündü. Zil sesi ile daldığı düşüncelerinden uyandı. Metin kapıyı açmak üzere müsaade istedi.

- Ayten..!
- Ne o şaşırdın. Beklemiyor muydun beni? Tabi o kadar ihmal etmeye başladın ki, artık aklına bile gelmiyorum.
- Yine başlama Ayten. Bıktın senin bu hallerinden.
- Kim geldi Metin?
- Ah işte… Sonunda bana bunu da mı yaptın? Hani kimse yoktu hayatında. Boşuna kıskançlık yapıyordum. Gözlerimle de gördüm. Yazıklar olsun sana.

Ayten tokadı yapıştırıp hırsla merdivenlere doğru koştu. Metin af dileyecek değildi. Serap' a bu durumu nasıl açıklayacağım diye düşünüyordu. Arkasını döndüğünde Serap, Aylin ve Levent'i kendisine bakarken gördü. Derin bir nefes aldı önce. Aslında açıklaması zor bir durum değildi. Sadece bu şekilde gelişmesini beklememişti.

- İçeri geçelim mi arkadaşlar. Ben kahveleri getireyim konuşuruz. Gergin bir gün oldu.

Levent Metin'in böyle bir durumda bile bu kadar sakinleştirici ve sakin olabilmesine hayran kalmıştı her zamanki gibi. Arkadaşı gelene kadar Serap' a Ayten' in kim olduğunu ve bitmek üzere bir ilişki olduğunu söylemişti. Yine de Serap Metin' den de açıklama bekliyordu. Aslında bir an buna hakkı olmadığını düşündü. Netice de bugün tanışmışlardı ve hiçbir şey için söz vermemişti Metin. Hatta ortada bir ilişki bile yoktu. Yine de incinmiş hissetti kendini. Metin elinde kahveler içeri girdiğinde Serap yere bakıyordu.

- Öncelikle böyle tatsız bir duruma seyirci olduğunuz için çok üzgünüm. Hele ki bugün olanlardan sonra en son istediğim şey buydu. Aslında benim hatam. Bu durumu çoktan sonlandırmam gerekirken, sırf Ayten üzülmesin diye kendi kendine artık bu ilişkinin bittiğini anlamasını istediğimden bitsin diyememiştim. Netice de ilişkimizin bu noktaya gelmesinde en büyük pay onun. Bu sebeple hepinizden özür dilerim.
- Önemli değil Metin. Anlıyoruz seni. Değil mi Serap?
- Evet…

Serap kızamıyordu bile… Hakkı da yoktu. Zaten böylesine zor bir durumu yeterince açık yüreklilikle açıklamıştı. Yine de kendisini fazlalık gibi hissetmekten kendini alamıyor ve Ayten' in böyle bir tavır göstermesinden biraz da kendisini suçluyordu. Yüzünü yerden kaldırıp Metin'e doğru baktı. Bir şey söyleyemese bile gözleriyle onu anladığını ifade edebilmişti.

Levent birden doğruldu. Üzerlerindeki kasveti silkelemek ister gibiydi. Aylin'in elini sıkıca tutup, onu da kaldırdı.

- Haydi… Bugün kötü başladı diye kötü bitmek zorunda değil. Dışarı çıkalım, yemek yiyelim ve inadına eğlenelim. Birbirimizi bulmuşken artık vakit kaybetmeyelim olmaz mı?

Hepsinin gözleri parlamıştı. Serap ile Aylin giyinmek için müsaade isteyip Aylin' in evine doğru gittiler. Metin ve Levent' e bir an önce hazırlanmak için banyoya koştular. Metin önce arkadaşını sonra kendisini tıraş etti. Hepsi giyindiklerinde apartmanlarının kapısında buluşacaklardı.

Aylin yeni aldığı yeşil elbiseyi giymişti. Levent az görebildiği halde harika göründüğünü biliyordu. Serap yine Aylin' den aldığı siyah elbisenin içinde en az Aylin kadar güzel görünüyordu. Metin Levent'in kulağına eğilip ne kadar şanslı olduklarını fısıldadı. Levent başı ile onaylamıştı. Serap da Aylin' e "artık üzüntü yok" demişti, o da başıyla onayladı.
İki arkadaş iki arkadaşın koluna girip, mutlulukların başlangıcı olan o gün bir taksi bulmak umuduyla caddeye doğru yürüdüler.

Mecburen bitti…

Gülcan Talay


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


SUSARKEN KONUŞMAK VAR!..

Kangren bir geceydi. Nereye götürsem içimdekileri, hangi gizliliğe kussam unutamayacaktım. Mizansendi, tiyatro değildi…
"Kendini düşünmüyorsan çocuğunu düşün!" ne hazin bir cümleydi. Öğelerine ayırmak kabiliyetim vardı. Demek çare değil edebi teorisiyle bilmek..
Kendini bırak artık, senden bir halt olmuyor
Boğulmuşsun, bari çocuğunu kurtar demekti bu
Öl ama onu yaşat demekti
Hayal kuramayacak olduğunda
Ayakların gökte olsun istenmekteydi
Kendine ağıt yakma gücün yokken
Başkasına şaklaban ol için diretmekten öte değildi, hiç değildi…
Hiçbirimizi istemiyor dediler.
Ama ben konuşmalıyım dedim
Adımı duyunca gülümsemiş
Ne zaman geldi demiş
Korkuyordum. Aylar sonra görecektim. Ve çok şey anlattılar hakkında. Her şeye hazırlıklı olmak zorunluluğum vardı. Bir zamanlar bana yaşatmış olduklarından doğan derin inançla hiçbirine inanmadım. Öyle biri değildi, tanıyordum, biliyordum..
Buz gibi Ankara gecelerimiz olurdu. Birbirimize sığınırdık. Deliliğe vururduk hep. Aklımız yetmediğinde çözmeye, deliye vurur birbirimize vurulurduk..
Sonra gitmeler girdi araya. Verilen, uygulanamayan sözler girdi. Uzun olduk, uzak kaldık. Ama öyle biri değil. Biliyordum…
Odaya girdim. Ruhumun aynasında yansıdı bakışı. Ayağa kalkmak istedi. Eziliyordum..
Çığlık atmak, uzaklaşmak, görmemiş olmak istiyordum ama görüyordum. Aylar sonra, yıla çok yakın kalan aylar sonrası…
Daha ondokuzundaydı. . Benim kadardı. Acıları beni, yaşattıklarını, yaşını ve yaşamı akla ziyanca aşmış. Çok solgundu, yorgun bakıyordu.. Gülümsemeye çalışıyordum ama merak ediyordum yüzüme içimin insafsız yansıyışını.. Delirmişçesine acı çekiyordum. Sarılmamam konusunda içeriye girmeden önce ısrarla uyarılmıştım. Oda ilaç kokuyordu. Biraz kolonya, çokça kasvet..
Karşısındaki sandalyeye oturdum. Sadece bakıyordu. Hani, çok büyük sevgilere yenilmemek için direnen zamanları vardır insanın. Araya girenlerle birikenler öyle kocamanlaşır ki sonra aptallaştırır insanı
Kalakaldırır
Sadece bakıyordu
Yorgun
Şuurlu
Hala güzel…
Ağızlığını tak dedi
Hayır dedim
Bu büyük bir riskmiş. Onu seviyorum ben. Kaybetme riskimden daha büyük risklerim olabilir mi?..
Israrla sustuk bir vakit. Ne kadar tükettik zamandan bilmiyordum. O başlasın istiyordum.
Susuyordum, konuşuyordu çünkü
Dinliyordum duyuyordu, biliyorum
Bana kızıyor musun dedi
Hayır şeklinde başımı salladım
Usulca anlatmaya çalıştı. Yaşını aşan acılardan, yanlışlardan, bedellerden, bedellerimizden bahsetti…
İçimde devinen duygunun tam tanımını bulamıyordum. Ama hiç yanmadığım kadar yanıyordum. Birileri, bedenimin hacminden defalarca büyük suları boşaltıyordu özlemime. İlki kaynar, ikincisi buzlu sular döküyorlardı sanki üzerime. Aptallaşıyordum…
Hiçbiri beni anlamıyor dedi
Biliyorum dedim
Yatağının tam karşısında duran büyük dolabı gösterdi, açmamı istedi
İtirazsız kalkıp açtım
Gitarını istetmiş hastane odasına. Önceleri bu koca aleti çalabilecek kadar yaşama aittim dedi. Artık çalamıyormuş. Yasak etmişler.
Benim için çalar mısın
Nasıl itiraz edebilecektim ki
Beraber söylersek olur dedim gülümsemeye çalışıp
Sonra çıkardım kabından. Sandalyemi daha yakınına taşıdım. Kolumdaki saate uzandım. Bir tek o bilir gitarı saat kolumda olunca çalamaz kadar sahiplendiğim acemiliğimi. Saati ona vermemi istedi. Verdim. Avuçları arasında kenetledi…
Hiç sormadık "ne çalalım" diye. "Ne söylemeli" biçiminde düşünmedik. Bizim bir şarkımız oldu yıllarca. Yenilerine değişmedik, çünkü hiç eskitmedik…
… Biliyorum duymak istediklerin bunlar değildi
Bu yüzden zafer saymıştım zamansız gidişini
Öyle ya sen ondokuzunda koca bir kadındın
Oysa ben seni tüm yalanlardan daha çok seviyordum…


Kendimi ne zaman çıkarttım odadan bilmiyorum. Annesi minnetle sarıldı. Onu hiç böyle görmedik aylardır dedi halası.
Bir an önce uzaklaşmalı. Yoksa direnemeyecektim. Bitiyordum ve ısrarla "git artık" diyordu bedenim. En soğuk zamanıydı kaldırımların. Şubat hep başka yaşanır bu kaldırımlarda, iyi bilirim. İnsanları seçemiyordum. Sadece hepsi "delirmiş mi bu" biçiminde bana bakıyordu. İnsanlar, o ve diğerleri diye ayrılıyordu. İnsanlar bilmiyordu. O, ölüyordu. Sadece ağlıyordum. Avazla hıçkırıyordum. Son gücümü ağlayarak tüketiyor daha fazlasını beceremediğim için kendimden nefret ediyordum. Atkımı elime aldım. Daralıyordum. Nefes alamıyordum…
Nasıl değişmiş. Kime zararımız olmuş bu denli. Neyin bedeli bu, neyin diyeti, kimin cezası..
Neden hiçbir zaman diğerleri kadar öykümüze yaraşır gelişmeler yazamadık
Neden?..
Haritalardaki kıtaları izlerdim. Ne anlamlar yüklerdim. Böyle göndermedik. Bunu hak etmedik..
Kanlı savaşların zaferi olmaz hiçbir zaman
Ölüme beş kala ettiğin dualar gibidir artık sevdan
Ve sen bir kez daha öğreneceksin başkalarının acılarla ayırdığı parçalardan yeni bir "sen" yapmayı
Yine bir "sen" olmayı…
Çok deli sevenler iyi bilirler. O acırsa sen de acırsın daha fazlaca. Ve acıtılırsa birileri tarafından önce sen hissedersin..
Şimdi çok hasta(yım) ben
Doktorların bile sadece "Tanrıdan kesmedikleri umutları" kalmış ellerinde son çare diye
Ne olur dua edin
Şimdi çok hasta(yım)
Dua edin iyileşeyim
Duanızı esirmeyin
İyileşmeli(yim)..

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  SEVGİ ÜZERİNE MASUM DÜŞÜNCELER

Nefes, hayatta kalmamız için nasıl gerekliyse, sevgi de saadetimiz için öyle gereklidir. Vücudumuzun gıdası besinlerse ruhumuzun ve kalbimizin gıdası da aşk ve sevgidir. Çölleri vahaya, uçurumları düzlüğe çeviren aşk, umudunu kaybeden, geleceğinden beklentisi kalmayan insanlara yaşama sevinci kazandırır. Bedeni diri tutar sevgi iksiri…

Sevgiye geniş açıdan bakmak lazım. Sevgi manevi hazların, yeri kolay kolay doldurulamayanıdır. Fakat her nedense bizde sevgi ve aşk deyince ekseriyetle karşı cinslerin birbirine duyduğu cinsellik merkezli sevda duyguları anlaşılır. Hatta bazıları bir elde birkaç karpuz tutanlar gibi aşklarını yedeklerle takviye ederler. Birini kaybedince yedekteki sahneye çıkar. Buna da hiç sıkılmadan 'aşk' derler. Sonra da her türlü haltı yerler.

Sevgiye sınır çizmek müşküldür. Onu bir şekilde sınırlamak kalbe ambargo koymaktan farksızdır. Sevgi bir ummandır. Yürek kaşığınız ne kadar büyükse o kadar nasiplenirsiniz. Bizce gerçek sevgi karşılıksız olandır. Fakat günümüzde karşılıksız sevgiler yok denecek kadar azdır. Çıkar ilişkileri sevdalara da bulaşmıştır. Günümüzde arı duru aşklar bulunmaz Hint kumaşı kadar kıymetlidir. Aşkları da en can alıcı yerinden vurdu kapitalizmin gözü para hırsı bürümüş uşakları… Sevgiyi ve aşkı ayağa düşürenler onun yerde sürünmesinden ve incinmesinden rahatsız olmayanlardır. Çünkü onlar için mühim olan kazançtır. Her sevdanın maddi bir bedeli vardır onların gözünde.

Aşk mana denizine dalmaktır. Yüce dinimiz İslamiyet aşkın mahremiyetine önem vermiştir. Bunun yanında manevi kavramlar da aşka dâhildir. Bu bağlamda Yunus Emre ve Mevlana gibi erenler aşkın sembolleşmiş kahramanlarıdır. Onlar Allah ve Peygamber aşkını manevi dünyalarında büyütmüş yüce şahsiyetlerdir. Onlarınki de aşktır ama gönlü şımartmayan, aksine yüreği sığaya çeken aşklardır.

Aşk insanı olgunlaştırır derler. Fakat bu aşk bildiğimiz insani aşkla sınırlı değildir. Allah, peygamber ve bunun gibi manevi değerlere duyulan aşkları da aşkın muhtevasına katmak lazımdır. Hatta bunlar beşeri aşkın bir adım önünde durmaya layıktır. İşte bu anlamda Divan şiirinin büyük şairi Fuzuli, aşktan neşet eden derdin çaresini şu beytinde reddediyor:

"Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabîb
Kılma derman kim helakim zehr-i dermanındadır"


Bu beyit üzerinde uzun uzun düşünmek gerekir. Zira düşündükçe apayrı bir anlam derinliği yakalayacağınızdan şüphem yoktur. Beyti günümüz Türkçesine çevirirsek şunları söyleyebiliriz: "Ey tabip! Aşk derdiyle başım hoş benim; yaramdan el çek sen. Bana derman hazırlama ki senin merhemlerin benim ölümüm sayılır."

Demek oluyor ki aşksızlık felsefi manada hayata indirilen bir darbedir. Kişi sevdikçe yaşar. Lakin bu sevgi iki insanın aşkıyla sınırlı olmamalıdır. Sevgiler durulaştıkça ve çıkarlardan arındıkça anlam kazanırlar. Maneviyatsız bir aşk; kördür, sağırdır, ruhsuzdur.

Aşk acılardan da lezzet alınabileceğini öğreten bir mana yoğunlaşmasıdır. Aşıkın tabibi maşuktur. Vuslata giden yolda çekilen çileler acı ve keder verse de insanları olgunlaştıran ve derinleştiren vesilelerdir. Bunlar kulun dirençli olmasını sağlar.

Büyük mutasavvıf Mevlâna der ki, "Aşk geldi. Damarımda, derimde kan kesildi; beni kendimden aldı, sevgiliyle doldurdu. Bedenimin bütün cüzlerini sevgili kapladı. Benden kalan yalnız bir ad, ondan ötesi hep o…" Mevlana'nın bahsettiği bu aşk, şehvete batmış beşeri aşk değil muhakkak… Allah'la ve onun yarattıklarıyla güzelleşen ve ulvileşen manevi sevdadır. Aşkın sınırlarını imanla ve irfanla çizenlerin vuslatı hayırlı olur şüphesiz…

Nerde o eski aşklar? Leylalar, Mecnunlar, Keremler, Aslılar, Yusuflar, Züleyhalar, Ferhatlar, Şirinler nerde?... Aşkın mahremiyetini darağacına kaldıranlar tüketim toplumu olmanın getirdiği samimiyetsizlikleri ne zaman itiraf edecekler? Bu ikiyüzlülük hastalığını tedavi edecek yine aşktır. Zira aşkın yarası ancak aşkla iyileştirilebilir.

Günümüzün kapitalist zihniyeti sevdalar üzerinden bile çıkar sağlamanın ve aşkları sıcak paraya çevirmenin peşindedir. 14 Şubat Sevgililer Günü bunun somutlaşmış şeklinden başka bir şey değildir. Şubat ayının başından beri mağaza vitrinlerinde sözüm ona dillere pelesenk edilen Sevgililer Günü bahane edilerek reklâm yapılıyor. Televizyonlar ve gazeteler sürekli bu konuyu işliyor. İnternet üzerinden alışveriş yapma amacıyla kurulan yüzlerce site sevgililer günü üzerinden getirim sağlamanın peşine düşmüş…

Hemen her şeyin sahte ve yalan olduğu günümüzde o eski içtenlikleri nasıl geri getireceğiz? Günübirlik ilişkileri 'aşk' diye nitelendirenler ve aşkla cinselliği aynı kefeye koyanlar çamur içinde yüzdüklerinin farkına varabilecekler mi acaba? Ne zaman aşkı kumar olarak görmekten ve aşk üzerine kumar oynamaktan vazgeçeceğiz? Olmayan aşkların günü kutlu(!) olsun. Bu arada aşk ve sevda üzerinden köşeyi dönenlerin cebe indirdikleri bereketli olsun. Kim bilir onlar gelecek sene de aşkı paraya çevirmenin planlarını şimdiden yapmaya başlamışlardır. Zira kapitalistlerin aşk anlayışı daha çok kazanmaktan ibarettir.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


6,506,506,506,506,506,50
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Resim : Semih Bulgur

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Aşk Söylemleri

saçlarımda deli poyrazlar
her yanımda sen

ah sularım kaynıyor aşka
kandırıldım gözlerinden

sabahsızım çoktan
düşman uykularım akşamlara

zamansızdım
yetişemedim göz kuytularında uçan martılara

ellerim sağ yanımda yaslı
sanki yerinden çıkacak gibi
kalbimi tutuyor

sorarım
deli bozumu bir mayıs
nasıl dökülür avuçlarıma

daha çok yanmalıyım
kanamalıyım bel ki de

ah aşk
yüzmeyi öğrenemeden daha
kaç can aldı suyun

gitmeliyim
dönmeden akşam sabaha
seni sensiz görmeliyim düşlerimde

koşmalıyım
biraz da yorulmalıyım

ah mutluluk
peşinde koşturan çocukluğum
erken mi büyüdü

sığmıyor içime hiçbir zaman
göklerden dökülen sağanak

aşığım
yangınım çoktan

söyle gönlüm
bir kaldırım uzanırken sokağının köşesinden
daha kaç adım sayacağım

"hep geç kalacağım sana"

Gürcan Talay

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.

Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




VAN BİEN - İyi Gidiyorlar…
Küba Hakkında Bir Sergi

Küba bağımsızlığının kahramanlarından ozan José Martí'nin doğum yıldönümü, İstanbul Cervantes Enstitüsü'nde düzenlenen etkinliklerle anılıyor.

Etkinliğe Serpil Yıldız da "VAN BİEN - İyi Gidiyorlar… Küba Hakkında Bir Sergi" ile katılıyor.

Sergi, 24 Nisan tarihine dek izlenime açık olacak.

Yer: Cervantes Enstitüsü
Tarlabaşı Bulvarı, Zambak Sokak No:33, İSTANBUL
Telefon: 90 212 292 65 36 Faks: 90 212 292 65 37
E-posta: cenest@cervantes.es



İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Bilgisayarımda dünya haritası olsun. Ben istediğim herhangi bir yeri, yakın mesafeden inceleyebileyim diyenler için daha önce http://earth.google.com web sayfasını önermiştim ve yine öneriyorum. En büyük sebebi earth programını kendi bilgisayarınıza indirip istediğiniz anda tüm dünya üzerinde istediğiniz noktayı görebilmeniz idi. Bunu anladık tamam diyenlere devam, ben bile anlamışım yani:) Şimdi tavsiye edeceğim web sayfası ise online işlem yapılabilen bir dünya haritası var. http://wikimapia.org Bu sayfadan bilgisayarınıza herhangi bir program indirmeniz gerekmiyor. İstediğiniz bölgeyi ortalayıp sol tarafta bulunan yakınlaştırma veya uzaklaştırma tuşlarını kullanarak, harita detaylarını olabildiğince yakından görebilmeniz mümkün. Ben bu web sayfası ismini bir yerlerden hatırlıyorum galiba diyenleri duyar gibiyim, ben de aynı şeyi dedim ve http://tr.wikipedia.org/ web sayfasına ulaştım. Dünya üzerinde kullanılan ve konuşulan pek çok dilde de yayın yapan, özgür internet ansiklopedisinin Türkçe versiyonu bu kısayolda. Bu kadar coğrafya ve kültür yeter diyenlere bu haftaki eğlencelik web sayfamız ise http://www.yoxa.net/ her telden çalan ve her yaş grubuna hitap edebilen bu web sayfasını tüm internet meraklılarına tavsiye ediyorum.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-06©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070214.asp
ISSN: 1303-8923
14 Şubat 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com