|
|
|
6 Mart 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Teknik arıza!.. | Merhabalar
Maalesef bu geceyi sunucularımdaki bir yükseltme çalışmasını takip ederek geçirdim. O nedenle birşeyler karalamaya fırsatım kalmadı, kusura bakmayın. Yarın daha geniş bir zamanı yakalamak umuduyla hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Café Azur : Suna Keleşoğlu Ne Desem Boş |
|
Bir yerlerde yanlış yapılıyor.
Konuştukça, anlattıkça dinmeyecek acıları sarıp yüreğimize ağlıyoruz da, görmüyorlar.
Aklım bedenimden ayrı. Aklım durdu, bedenim büyütmeyen bir tabutun içine girdi.
Onlar koca koca adamlar, onlar parayı pulu sayıp, emri itaatti yaşam bellemişler de beni, 5 yaşında ya da 3 yaşında ya da 7 yaşındaki çocukluk halimi kurban seçiyorlar.
Ben çocuğum, kuyuya düşerim,
Ben çocuğum, kara suratlı adamlar acıtırlar canımı,
Ben çocuğum, bir deli fren durur cansız bedenimde.
Benim ülkemde çocuk masalları da, çocuk şarkıları da bozuk tercüme.
Kandırmayın beni artık. Masum masallar anlatan ak saçlı ninelerim de yok artık, kadın programları seyretmekten cinnet geçiren büyüklerden öğreniyorum tüm dizi öykülerini.
Parklarda koşup oynayacak kadar çocuk ruhu bile kalmadı içimde. Ben de memleketim gibi bir an evvel büyüdüğümü kanıtlamalıyım. Çocuk bedenimle kendimden büyük elbiseler içinde.
Kalınlaşan sesimle nice tehditler savururum dizi kabadayılığında, yuvarlaklaşan bedenimle süzülürüm bir manken edasında.
Ben ergenim.
Çocukluğu salkım saçak, çocukluğu koşuşturmakla geçmiş, yok öyle sokakların yara bereleriyle oksijen kapatılmış bacakların değil, dizilerin koşuşturmacasındaymış anası, babası, ablası, ağası...
Ve bir çocuk durup dururken bir çukura düşüyor ve ölüyorsa benim ülkemde,
Cümlelerim amuda kalkıyor, beynim anlatmak istediklerini karmakarışık fırlatıyor.
Kalbim daralıyor aslında, ölü soğukluğu geçiyor ellerime. Üşüyorum.
İhmal falan değil bu düpedüz cinayet, bir değil iki değil bu kaçıncı kasten adam öldürme çukurları.
Paraya para ekleyelim de helali hoş olsun zihniyetinin kaçıncı cinayeti.
Hak, hukuk, kanun, nizam, intizam nerede?
Bir masal anlatılıyor sürekli. Düzelecek diye uyutuluyor en masum düşlerimiz. Çocuk umutlarımız kara deliklerde cansız bedenlere dönüşüyor da, koca koca adamlar hepten dürüstçe bakıp çocukların gözüne doğruyum, çalışkanım diyemiyoruz artık. Yalana, dolana, çıkara, paraya, kontüre bulaşmış kirli gömleklerimizden lekeleri, beyazlatıcılı teyzeler de, muhteşem formüllü tanecikli deterjanlar da çıkartamıyor.
Devletten çok hükümet politikaları ile yönetilen ve gelenin gidenin arkasından konuşmaktan başka icraat çeviremediği ülkelerin çukurları hiç kapanmaz, yol inşaatları hiç bitmez. İnsana hizmetten ziyade keseyi dolduralım zihniyeti ile döşenen kaldırım taşlarında adam gibi yüyünmez , güzelim tarihi dokuyu hiçe sayıp usulsüz dikilen binalar da kimseye mekan olmaz. Deprem gelir yıkar.
Yanlışın nerede yapıldığı bulunsa yanlıştan daha çabuk dönülecek belki,
Suskunluk acılara çare değil dedik, sesimizi yükselttik de,
Yine de hiçbirimiz geçen hafta biri kapağı olmayan bir karanlığa, diğeri bir foseptik kuyusuna düşen iki masumu yaşatamadık ya,
Ne desem, ne yazsam boş.
SunA.K. Grasse
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : Ahmet Borucu HÂYAL |
|
Seni gerçek yapan ne acaba? Hâyallerim mi; yoksa sana dokunuşlarım mı?
Aynı yatakta, birbirimize sessizce, kımıldamadan ve gözlerimizi kırpmadan bakışlarımız var ya, işte onlar beni senden ayrılmaz yapan.
Mevsim sonbahar, aylardan Eylül ve güneş batmak üzere. Nedendir bilinmez bu mevsimim ve ayın ne anlama geldiği.. İşte tam bu sırada beni öpmüştün, dudağımın kenarından.
İşte aynı vakit, her şey burada, zamanı geri aldım. Mevsim sonbahar, aylardan Eylül ve güneş batmak üzere ve yine aynı ağacın altındayım. Ve yine sararmış yapraklar, sukûnetle, sabırla, tereddüt etmeden yavaşça kendilerini aşağıya bırakıyorlar.
Ama tek eksik var. O da sensin. Niye gelmediğini, beni niçin yalnız bıraktığını biliyorum. Ama bilmemezlik yapmak istiyorum. Şu an yanımda, tam karşımda o eski halinle seni görmek istiyorum ……. ve gözlerimi yavaşça kapatıyorum.
Buradasın, yanımda. Eskiden seninle tam bakışırken arkandan yavaşça düştüğünü gördüğüm yaprak, işte yine düşüyor. Ve o an seni fark ediyorum.
Kızıla boyadığın saçlarını, mavimsi gözlerini, kırmızı dudaklarını, kulaklarındaki doğum gününde aldığım küpelerini, yeşil tişörtünü, tişörtünün sol üst köşesindeki küçük mickey mouse resmini, sol kolundaki saatini, saatin hemen üstündeki adını bilmediğim uzun ip şeklindeki bileğine sardığın ve onu gümüş bilekliğe benzettiğin bilekliği, mavimsi kot pantolonunu, açık kahverengi tonlu ayakkabını,…….. ve kısacası seni her şeyinle fark ediyorum.
Hâyâllerim, beni yaşama bağlayan. Hâyallerim seni bana olduğun gibi gösteren. Hâyallerim, düşlerim olmazsa olmazlarım.
Ama tek yapamadığım, senin beni öptüğünü hâyal etmek….
Dudakların birbirine dokunuşlarını, vücut sıcaklığımın artışını, yavaşça elimin, beni terk etmenden korktuğu için belini sarışını, ayaklarının seni yukarıya kaldırışını…
Hâyal etmek, her şeyi olduğu gibi hâyal etmek; ama bu hâyali hâyal etmemek…
Ahmet Borucu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Kahveci : Şadıman Şenbalkan |
DÜNYANIN GİDİŞATI ÜZERİNE DÜŞEN NOTLAR
Küresel Isınma, Hayat Pahalılığı Kimin Umurunda!..
Taşıma suyla kuraklık çözülecek(miş) Ankara'daki bir barajımızda. Yani, meşhur atasözümüz, tersine dönecek ve Taşıma Suyla Değirmen dönecek...
Dünya düzeni tersine döner de, atasözleri dönmez mi?
Televizyonlar bangır bangır magazin haberlerini kulağımıza enjekte ederken, fakir fukaranın kışın soğuk geçmemesi için ettiği dualar kabul ama, geleceğin dünyasındaki küresel ısınmaya "hayır" dersek ve dua da etsek ne olacak bilmiyor insanlık.
Her derde deva aspirin de yalandan çıktı...
Amerikalı bilim adamları açıkladı: Bizim masum aspirin, öyle bilindiği gibi masum bir ilaç değilmiş meğer.... Aspirin, halk arasında bilindiği gibi kalp krizini engellemiyor, aksine tetikliyor(muş).
Daha neler değişecek şu yeni dünya düzeninde önceden bilinmez ama bilinenler, yanlış bilindiğini insan oğluna gösteriyor küresel dünyamızda.
Dizilere konsantre olmuş bir zihniyette, yapacak işi olmayanlar çoğunlukta mı?
Aziz Nesin usta düşüyor usumu... Neden mi? Nedeni bundan on yıl önce Aziz Nesin'in söylediği söylemler. Haklı mıydı kalem ustası? Haksız sayılmaz mı?
Köşelerinden okurlarına bilgi sunan makale yazarları birbirleriyle kavga ederken, "neyin peşindesiniz " diye sormak istiyorum.
Yoksa, bu birbirinize sataşma terendi mi moda ya da daha çok okunmanızı sağlıyor, sayın makale yazan baylar, bayanlar?..
Hakkı Devrim ustanın kadılığı, Bülent Ersoy'un kelime hazinesinin zenginliğini gösterme çabaları, ama ve lâkin kelimeleri ve de en önemlisi Türk Edebiyatımızın e'sinden habersiz olması, kendisine Türkçe bir sözlük hediye edilmesi gerektirdiğini bana düşündürdü de, niye Hakkı Devrim Bey'e düşündürmedi bilmem ama "ben buradan hatırlatayım" dedim kendilerine.
İletişim mezunları, eğitimini aldıkları sektörde iş bulamazken, hiç bir eğitim kurumundan öğrenim ve eğitim almayanlar program yapıyor televizyonlarımızda... Neden?
Daha çok reyting için...
Ama daha çok kültür için değil!..
Gene ama, ama....
Ama kurtarıcı bir bağlaç, ekonomik güçte ve şöhrette kurtarıcı olamaz...
İçimiz dışımız güzellik, ünlülerin boy gösterdiği televizyonlarımızdaki görüntülerle doldu...
Dünya İnsanı da geleceğin dünyasında daha refah yaşam için mi uğraşıyor acaba?
Savaşsız barış dolu bir dünya için, insanlığın dileği çoktur, insan olmanın şartında. Doğal afetlerden korunmak için ÇİNLİLER ARI GİBİ ÇALIŞIYOR... JAPONLAR HA KEZA...
En umarsız hastalıklara çare olmak için bilim adamları çalışıyor.... Bilim adamları ve kadınları, ülkeleri için, insanlık için gizli kahramanlıklarında dünya işlerine bulaşmış magazin işlerini görmüyorlar bile...
Edebiyatçılar, ülkelerinin geleceği için doğru dil ile öğretiyorlar edebiyatın edep kökünden gelen edebini....
Yaşasın hayat....
Yaşasın bilim ve insanlık adına yapılan her çalışma...
Şadıman Şenbalkan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Dublör Kahveci : Fatma Gül |
Medya ile yazışmalar
Sayin medya,
Samimi goruslerinizi paylastiginiz icin oncelikle tesekkur ederim.
Editor ve gazeteniz olarak konuya yaklasiminizi yansitmissiniz, ve saniyorum anket sonuclarini iki taraf olarak (basin ve hekimler) farkli sekillerde degerlendiriyoruz. Yasadiginiz ve elektronik postanizda anlattiginiz herseye emin olun vakifim. Oncelikle meslektaslarimi korumaya, savunmaya veya sirtlanmaya hic niyetim olmadigini soylemek isterim. Kendi babamin myocard enfarktusu gecirmekte oldugu ben henuz tip fakultesi 2.siniftayken kendi universitemin acil servisinde atlanildigi ve akabinde de ciddi riskler yasamis oldugumuz icin hasta haklari konusunda inanilmaz titizim. Bu konuyu her ortamda, meslektaslarimin yuzlerine karsi, hic cekinmeden ifade etmekteyim. Hekimligin bahsettiginiz sekilde ticarete dokulmus olmasinin da, hastanelerin birer isletme, hekimlerin de birer tuccar haline gelmis olmasindan da inanin cok rahatsizim. Kaldi ki, mevcut saglik reformunu siddetle elestirmemin en temel sebebi de aslinda bu tuccarlik konusudur. Yeni gelmekte olan sistem bu carpik duzeni degil duzeltmek, korukleyecektir. Hatta koruklemektedir.
Benim yillardir savundugum konu hekimligin sadece teorik bilgilerden ve alinmis diplomalardan ibaret olmadigi, ozellikle saglikli hasta-hekim iliskisi ile desteklenmis, pratik yonden de hastaya en uygun, en kolay ve en ucuz hizmeti sunabilmek oldugudur.
Hic bir sey gorundugu gibi degil aslinda...
Izniniz ile iceriden birisi olarak size saglik sektorunde son 1-2 yilda pratikte yasananlardan biraz bahsetmek istiyorum.
Oncelikle mansetinizde bahsettiginiz universite kapilarinin SSK BAGKUR ve YESILKART hastalarina sevk zinciri olmaksizin acilmis olmasi tamamen gecici bir durumdur. Basi agriyan her hastanin "bilim uretmek" ve "hekim yetistirmek" ile sorumlu olan Universite hastaneleri Noroloji ABD'na gitmesi Saglik Bakanliginca da gercekci ve ekonomik bir cozum degildir. Hic bir ulke veya politika da bunu desteklemez. Cunku bu hem cok masraflidir, hem de asiri yogunluk yasanacagi ve gercekten universitede hocalar tarafindan tetkik edilmesi gereken "elektif" vakaya ayrilan zamani azaltacagi icin dunyanin hic bir yerinde de uygun gorulen bir sistem degildir. Kademeli saglik sisteminin Saglik Ocaklari, Hizmet Hastaneleri, Egitim Hastaneleri ve Universiteler olarak tasnifinde ve sevk zincirinde de asil olan mantik budur.
Saglik sisteminde yapilan reformlar da yari-ozerk olan Universite hastanelerini kapsamamaktadir.
Bize Tip fakultesinde ogretilen, ilk olarak hastaya zarar vermemektir. Ikinci olarak hasta ile duzgun bir diyalog kurmak, gucu paylasmak, kanita dayali tani koymak, hastayi her konuda haberdar etmek, biyopsikososyolojik yaklasim ile tedavi planini da hastaya aciklamak, onayini almak ve mumkun olan en masrafsiz ve en non-invaziv yani "hastaya zarar vermeyecek" tedavi semasinda ortak karar verebilmektir.
Reformun temel diregi olan Aile Hekimligi uzmanliginin cikisi yeni degildir ve kesinlikle saglik ocaklari bazinda (1. basamak) yerlestirilmesi gereken bir sistemdir. Kurumlarin birlesmesi olsun, genel saglik sigortasi olsun her zaman destekleyecegim kararlardir. Diger yandan bu yapilan reformun anlamli olmasi ancak ; saglik yardiminin hastalar icin sosyal bir hak olmasi, saglik harcamalarinin ayrilan butceyi asmamasi hatta daha ekonomik olmasi ve hastalardan bu ayrilan saglik butcesine destek olmalarinin, ek primlerin istenmemesi, hekimlerin yeterli, bilgili ve donanimli, kafalarinda para mevzusu olmadan (performans) hastalarini tarafsiz muayene edebilmeleri ve manevi acidan da huzurlu olabilmeleri durumunda mumkundur.
Performans ile baslayayim...
Inanin bana, performans yasasi sebebi ile etrafta alinmadik "katarakt" cikarilmadik "safra kesesi" neredeyse kalmadi!
Siz de bahsetmissiniz, hastalari ozel hastanelere ve ozel kosullara cekme derdindeki tuccar universite hocalarindan.
Bunu yapanlar eskiden Prof'lar ve Ozel Hastanelerdi, simdi ise devlet hastaneleri!
Kaldi ki bunun icin devlet hastanesinde calisan hekimlerin illegal bir sey yapmalarina veya hastayi yonlendirmelerine bile gerek yok artik.
Gereksiz ve yersiz tanilar koyup, salt performans kaygisi ile, inanilmaz yogunlukta cerrahi tedaviler, tetkikler, biopsiler yapilmaktadir.
Size performans ile ilgili baska ornekler;
X hastanesinde A hekimi acil serviste nobet tutup 5.000 YTL aliyor, baska bir hastanede B hekimi onun 2 fazlasi acil nobeti tutup 3.000 YTL.aliyor.
Yani ne mesai saati ne de performans konusunda denge, duzen, adalet ve hakkaniyet yok. Elbette motivasyon da yok.
52 yasinda acil serviste calisan bir hekimin, 35 yasinda acilde calisan bir hekim ile ayni hizda ve ayni sayida hasta bakmasina imkan yoktur.
Lakin Acilde sure olarak bu ikisi yanyana calisip ayni 24 saati nobette geciriyorlar.
Maas gunu geldiginde de aradaki performans farkinin iliskiyi bozmamasi mumkun olmuyor!
52 yasindaki hekim "nasilsa az aliyorum diyor ve 70 hasta bakmaya basliyor, diger hekimin is yuku artiyor, hastalar geriliyor, ortalik kizisiyor.
Idare ve bakanliktan hastanelere performanslarinin arttirilmasi icin cagrilar yapiliyor, bu cagri hastalardan istenilen tetkiklerin "arttirilmasi"ile sonuclaniyor !
Cunku kapimizda olan "devlet hastanelerinin ozerklesmesi" yasa tasarisi meclistedir, ve bu tasarinin meclisten gecmesinden sonra her tetkik, her cerrahi girisim, uygulanan her islem benim cebime maasim ve performans param olarak girecek. Devlet kendi yaginda kavrul demektedir.
Bu arada asil olan ise kurumlarin "performans kaygisi" yuzunden butun saglik fonlarinin iclerini ve saglik icin ayrilan butcenin tamamindan fazlasini gereksiz istemler ve islemler ile tuketilecegi gerçegidir. Hasta yakinlarindan yakin zamanda ek primler istenilecegi de asikardir!
Cunku bu sistem her uygulandigi ulkede gorulmustur ki bu sinirsiz harcamanin baska cikis yolu yoktur...
Gelelim hekimligin kalitesine. Oncelikle performans bazinda yapilan hekimligin degerlendirme olcutu hasta sayisi degildir. Hastadan istenilen tahliller de degildir. O zaman olcut nedir? Hastane performansi mi? Hasta memnuniyeti mi yoksa? Hasta kendisi ile ilgileniliyor diye mutlu olurken, cahil olmayan hasta elinde tahlilleri ile gelip "Doktor bey, ben karnim agriyor demistim ama siz benden bir cok tahlil istediniz ve hala muayenemi yapmadiniz" diye kafa tutuyor. Neden? Muayene uzun surer, tahlilleri once iste, hemen siradaki hastaya gec, ne kadar cok hasta kaptin o kadar cok para kazandin demektir! Olcut "Bebek olum hizi"dir ve bu hiz son 3-4 yil icinde Turkiye icin %40 civarinda artmistir.
Demek ki hekim kalitesi de, hekimlik etigi de gittikce dusuyor. Sistem buna zorlamaktadir...
Peki hekimin bilgisi, becerisi? Mevcut TUS sinavi ile hekimi cogu acidan degerlendirmek mumkun degil, TUS sinavini kazanan her kisi bir sekilde ne karakteri, ne becerisi ne de iletisimine bakilmadan "salt ezber" ile uzman olmaktadir. Uzman olduktan sonra da pek cogu ne yazik ki literatur takip etmemekte, update olmamaktalar. Ozellike Universitelerde hocalarimizin Prof. titresini aldiktan sonra arastirma ile de ogrenci ile de iliskileri kesilmekte, teknoloji ilerlemeye ve gelismeye devam ederken cogu hocamiz konunun gerisinde, odasinda koltugunda oturur sekilde kalmaktadir.
Titre neye yarar peki? Titre en cok "hasta" avlamaya yaramaktadir. Hatta Ozel hastanelerde Prof. tarafindan yapiliyor gorunen cerrahi girisimlerinin cogu da ne yazik ki bu hocalarimizin ogrencileri tarafindan el altindan yapilmaktadir.
O zaman asil reform oncelikle bu meslek icin bir YETERLILIK SINAVI nin getirilmesidir. Belli branslar dahilinde ve belli zamanlarda tekrarlanan (5 yilda bir)yine YOK tarafindan yapilacak bu sinavlar hekimlerin cagdas ve etik kalmalari icin kanimca OLMAZSA OLMAZDIR.
Amac cok doktor yetistirmek degil, kaliteli hekim yetistirmek olmalidir.
Lakin boyle bir yeterlilik sinavi durumunda kadrolasmak mumkun mudur?
Degildir.
Bu sebeple de kanimca bu olmazsa olmaz reform paketinde yer almamaktadir.
Reform paketinde sunulan performans is ahlakini bozdu dedik, torba yasadan ne cikti ona gelelim.
16-17 Subat tarihlerinde meclisten gecirilen, kabul edilen yasa tasarilarina (torba yasa) ve ayrica Aile Hekimligi yonetmeligine goz atacak olursaniz, oturtulacak yeni sistem icin yapilan hazirliklar ve buyuk ihtimal ile de secim oncesinde, malum gazetenizin mansetinde vurguladiginiz sevk zincirinin kirilmis olmasinin hukumetin hastalara yaptigi secim "jesti" olarak yorumlamak daha dogru olur. Bu sevksiz muayene olabilme hali reformun bir parcasi degildir. Reform tam ziddina, degil universite, butun hastanelere, aile hekimi tarafindan sevk edilmeden, direkt basvurmayi tamamen engellemektedir.
Guzel, birinci basamagi aktif kilacagiz diye dusunuyorsaniz, yanildiniz...
Neden?
Dedigim gibi yapilmakta olan devlet hastanesi ozerklestirmeleri ve saglik reformu dahilinde, ilk uygulamasi Duzce'de baslamis olan Aile Hekimligi hangi il olursa olsun baslatildigi an, hastalarin bagli olduklari aile hekimi sevk etmedikce herhangi bir hastaneye veya uzman doktora gitme sanslari zaten yoktur. Hatta baska bir hekimden ikinci bir gorus alma sanslari da yoktur. Bu uygulamaya katilacak yeterli sayida Aile Hekimi uzmani da Turkiye'de henuz yetismedigi icin, tamamen hizmet puani esasina gore, pratisyen hekimler bu is ile gorevlendirilmis bulunmaktadir. Saglik Ocaklari kapatilmaktadir. Yani calistiklari yerler gerek il ici gerek ise il disi degistirilmektedir. Yuksek puandan dusuk puana gore de kendilerine bolge secme hakki taninmistir. Dusuk puan sahibi hekime ise bahtina ne cikarsa o kalmaktadir.
Belli bir ucret alarak gorevlendirildikleri bu yerlerde ise kendilerine bagli olan nufus kitlesinin tamaminin sorumlugu bu arkadaslarimizda olacaktir. (Ornegin 2000 hastaya 1 aile hekimi) Lakin ellerinden alinan sey devlet memurluklaridir! Saglik bakanligi tarafindan sozlesmelerinde yazan miktarda (ornegin 5.000 YTL) ucret alacak bu hekimler, yine ornegin yillik izin icin ayrilacaklarinda da, piyasadan kendi anlastiklari baska bir hekim ile uzlasip ucret karsiliginda Dukkani idare ettireceklerdir veya Aile Hekimligini kabul etmeyip gereken egitimi almayan pratisyen tip hekimlerinden en dusuk puani olan TORBA'dan cikip (toplum hekimi) onun yerine gecici gorevlendirilecektir. Toplum hekimligi sifatindayken recete yazamayan bu hekimler, gorevlendirildiklerinde ilac yazmaya tekrar baslayacak, gorev sureleri bitince de yine recete yazma haklari ellerinden alinacaktir. Eger Aile hekimi disaridan kendisi bir hekim ile pazarlik edip, ucrette anlasip yerini ona birakirsa, bu sefer de bu hekim ilac yazabilecektir (bu istepne hekimler icin de bir tanimlama henuz yok, buyuk ihtimalle serbest hekimler)
Devlet memurlugundan cikmis olmanin yani sira, aile hekimleri, hastalarini herhangi bir hastaneye uzman hekim konsultasyonu veya tahlil icin yonlendireceklerinde de belli kotalara dikkat etmek zorundalar. Ornegin bir aile hekiminin 1 ay icinde %10 hastadan daha fazlasini sevk etmesi durumunda alacagi ucret kesilecektir! Tetkikler icin de benzeri uygulamalar gecerlidir! Aile Hekimi acil olduğunu düşündüğü hastaları sevk ettiğinde maddi kaybı olacağı için birinci basamakta oyalanacak ve tanısı gec koyulup tedavisi gec planlanacak kac hasta olacak sizce?
Aile hekimleri hem degisen ceza kanunlarina karsi hata yapmamak icin cirpinirken bir yandan da hasta sevk ettikce kazanacaklari ucretten kaybedeceklerdir...
Basit bir mide agrisi, kalp krizine ne cok benzer, bir bilseniz? Troponin testi Aile Hekimligi icin son derece masrafli ve lab. donanimi acisindan da 1. basamakta bakilmasi imkansiz bir testtir, gelde mide agrisini sevk etme! Etmezse ne mi olur? Bizim insanimiz cahildir, sesini de cikaramaz. Evine gider ve sessizce vefat eder! Hekim de artik vicdani ve yaptirdigi sigorta ile basbasa kalir. (dramatize ediyorum sanmayin, inanin kirsal kesim cok saf, naiftir, sesi cikmaz)
Amerika'da 11 yil yasayan Nanoteknoloji doktoru bir Turk arkadasimin (su anda ITU'de Y.Doç) tam 2 yil Pennsilvanya'da onu takip eden aile hekimi tarafindan sevk edilmedigi icin (hatta basit bir sinus grafisi veya sinus MRI cekilemedigi icin) aylarca bas agrisindan kivrandigina ama sinuzit mi Migren atagi mi ayirici tanisini alamadigina, sadece avuc avuc agri kesici ve antibiyotik kullandigina ben sahidim!
Baska bir sinif arkadasimin "oz be oz" dayisi ise suregelen basagrilari bu sekilde yine 11 ay kadar gecistirilip, kusmalari baslayana dek beklenmis, en sonunda tetkik icin gonderildigi hastanede ileri donem beyin kanseri oldugu saptanip, evinin yuzunu goremeden 2 ay icinde vefat etmistir.
Bunlar gercek orneklerdir! Bize getirilen is bu yeni sistem de ayni sistemdir. Reform budur yani. Mecburen ozel sektore yonelen hasta, parasi varsa gerekli tedaviyi alip, hastaligi hakkinda bilgi sahibi elbette olabilecek. Ya parasi olmayanlar?
Bu sistem daha once uygulandigi pek cok ulkede "finansman" sikintisi nedeniyle cokmus bir sistemdir. Gerek hekimi gerek hastayi bu sekilde para ile kisitlamanin sonucunda neler olabilir dusunmek bile istemiyorum. Tatmin olmayan hastalarin cebinden cikacak ek primlerin veya ekstra tahlil ucretlerinin kapida oldugu asikardir.
Diger yandan devlet hastaneleri icin gelmis olan ozerklestirmenin sonucunda "kendi maasini kazanmak zorunda" kalan hekimler ve saglik personelinin hastanenin havuzunda birikecek performans paylarini arttirmak adina gereksiz tahlil ve tetkikleri (ki halen bu uygulama yuzunden inanilmaz miktarda gereksiz tahlil, tetkikler yaptirilmaktadir) arttiracagi da asikardir. Bu da yine ekonomik olarak sisteme ayri bir yuk bindirecek ve finansmani eninde sonunda imkansiz hale gelecek baska bir sorundur.
Ataturk'un de dedigi gibi "Bilim ve ilim yurtdisindan tercume ile yapilmaz, tetkik ve tatbik ile yapilir". Yani IMF ve Dunya Bankasinin dayattigi, tercume edip onumuze koydugu bu sistemin gelismis ulkelerde dahi finansman sIkıntisi yarattigi ve islemedigini bilmeyen yok. Saglik sisteminin bu uygulama ile yakin zaman icinde buyuk bir kaosa girecegi, ozel sigortasi olmayan hastalarin da malesef duzgun hizmet alamayacagi barizdir.
Aile Hekimligi yapacak bu pratisyen hekim arkadaslarin oncelikle 1. basamak egitim kurslari devam etmektedir. Aile hekimligi yapmayi istemeyen kesim de toplum sagligi alaninda calisacaktir ve recete yazma yetkileri de olmayacaktir. Hatta bundan sonra Tip Fakultesini bitiren hekimler uzmanlik sinavi olan TUS sinavini kazanana kadar artik hekimlik de yapamayacaklar. Bunlar gercekten de egitimleri oldukca masrafli olan ve zor yetisen cocuklardir.
Memuriyetten ayrilmak ve sozlesmeli hekim olmak, statu ve ozluk haklarinin elden alinmasi, mezuniyet sonrasinin belirsizligi, mevcut isinden ayrilmak, yasadigi yeri degistirmek, sisteme dahil olmazsa da recete yazamayacak olmak, ozerklesildiginde neler olacagini bilememek gibi nedenler ile hekimlerin oldukca sIkintili donemler yasamakta oldugunu soylememe eminim gerek yok.
En basindan beri yabanci uzman hekimin gelis sebebi olarak, dogu'ya gitmek istemeyen turk uzman hekimleri, gosteriliyordu. Son zamanlarda ise bu yabanci hekimlerin kamuda calisamayacagini ogrendik. O zaman ne yapacaklar kismini ise bir turlu ogrenemedik. Eger Aile hekimligi yapmayacaklar ise, eger devlet hastanelerinde calisamayacaklar ise, neden yabanci hekim alindigini anlamis degiliz. Tek bildigim, dunyanin hic bir yerinde yabanci hekimlerin denklik almadan calistirilmadigidir. Htta Japonya alem-i cihan olsa da yabanci tip ogrencisi veya uzmanlik ogrencisi kabul etmemektedir. Aciklamasi da "bizim kultur, orf ve ananelerimize yabanci kisilerin hasta ile iliskisi asla tam olarak ve guvenilir olmaz" aciklamasini yapmaktadirlar.
Amerika'da yeterlilik sinavi tam 4 ayri kulvarda yapilmaktadir ve bu sinava giris ucreti sanirsam 1500-2000 USD civarinda bir rakamdir. Bu 4 asamada hem formal hem informal konusma ve yazim diliniz ile klinik ve preklinik bilgileriniz, ozellikle pratik alanda ciddi olarak degerlendirilmektedir. Sinavi gecenler istedikleri universitelere ve bolumlere basvurabilse de alinmalari kesin degildir. Kabul edilseler dahi 3 ay sonra "yetersiz bulunmalari" kapi onune konmalari icin kafidir. Amerika kendi vatandasina dokunulmasini o kadar ciddiye almaktadir ki, ayni sinavin 2 asamasina kendi vatandasi olan her yeni tip mezunu doktoru da girmekte, ancak bu sinavi gecer ise "hastaya dokunabilme" izni almaktadir. Laboratuvar branslari icin bu sinava gerek duyulmazken, hastaya temas etmek, dokunmak ABD'de cok onemlidir.
SSK konusuna deginmissiniz, ben SSK da uzun zaman hizmet verdim. Hitap ettigimiz profil isci ve yakinlaridir ve populasyonun %56'sini temsil ederler. Egitim seviyeleri dusuk hatta turkce konusmakta ve anlasmakta zorlandigimiz hastalardir. Ben SSK hastasini cok severim.
Genellikle naiftirler, ukala degildirler, iki sicak soz ve guleryuz ile cok rahat ikna olabilen, cehaletlerinin bilincinde olup sizi dinleyen bir kesimdir. Kendi haklarinin pek cogunun farkinda bile degildir bu insanlar. Hastanelerin SB'na devri onlar icin ilac sirasinin bitmesi demekti ama su anda neden hepsi hala ayni hastanelerdeler? Hala yogunlukla SSK hastasi bakmaya devam ediyor isek bu diger hastanelerde anlasilamadiklari ve hatta horlandiklari icindir.
Kurumumuzun adi degisti ve hastalarin burokratik yuku artti; bunlar disinda biz hala ayni sekilde ve duzende hastalara bakmaya devam ediyoruz. Hastalarimiz hala bize gelmeye devam ediyor. Yani hizmet kalitesinde bir artma yok, sadece performans kaygisina istenilen tahlillerde ve tetkiklerde ve kodlamalarda bir artis var. Olumlu degisiklikler internet uzerinden yapilan provizyon alma ve kodlama islemleri sayesinde artik SSK donemindeki kadar hasta kacagi olmayisi, ilaclarin disaridan eczanelerden alinmasi (bu ne kadar olumlu az sonra tartisacagim) ve hastane sartlarinin kotuye kullaniminin kisitlanmis olmasi.
SSK hastasina alismak kolay degildir, dillerinden anlamak, iletisim kurmak da oyle. Hastanelerin her tuglasi onlarindir, bu dediginiz de dogru. SSK tum Avrupada gelmis gecmis kurulan en buyuk en kapsamli ozel sigorta sirketiydi. Dunyada degil kendi hastanesi olan kendi ilacini ureten kac ozel saglik sigortasi biliyorsunuz? Bu faaliyette olan ilac fabrikalari devir sonrasi kapatildilar. Hala halleri mechuldur.Minik bir google taramasi ile bulabileceginiz en carpici bilgi ise bu ilac fabrikalarinda uretilen BACTRIM ilacinin 600.000 eski turk lirasina hastaya satildigi, piyasada roche tarafindan satilan yurtdisi kaynakli BACTRIM ilacinin ise 12.000.000 ETL oldugu gercegidir. Salt bu fabrikalarin kapatilmasi ile ilac konusunda ekonomiye binen yukun buyuklugunu tahmin edebilirsiniz saniyorum. Bu fabrikalar niye manset olmuyor ben bunu anlayamiyorum. Sahsen pek cok ilaci ben de kullaniyordum, ve cok da memnundum!
Bu isci insanlar ek primler geldiginde ne yapacaklar?
Sevk olamadiklarinda, oyalandiklarinda ne yapacaklar?
Yeni ceza kanununa karsi torba yasada kendimize sigorta yaptirmamiz zorunlu kilinmistir?
Neden sizce?
Sayin Saglik Bakanimiza bu yasa ile ilgili toplantilardan birinde vekil Canan Aritman tarafindan bir oneri getirilmistir. Konu ise 17 subatta kabul edilen Torba yasa ile Hastanelerdeki cerrahi girisimlerde Anestezi Uzmaninin bulunmasi sartinin kaldirilmis olmasidir!!
Kaldirildigini duydugumuzda yasadigimiz sok, "anesteziyi, anestezi teknisyen de verir, uzmana ne gerek var" cevabi ile katmerlenmistir. Canan hanim bakanimiza, siz cocugunuza teknisyen ile anestezi verdirir misiniz? diye bir soru sordugunda sayin bakanimiz "sizden hekim olarak utaniyorum, benim cocugum ustunde boyle bir insiyatifim oldugunu nasil dusunursunuz" cevabini vermistir.
Bakanimizin cocugu ile SSK'limizin cocugu arasindaki farki allah askina bana aciklayin?
Devlet hastanelerindeki Seflik titresi Universite hastanelerindeki Docentlik ile ortusur hekimlik hayatinda girilen en son, en onemli ve en zor sinavdir docentlik sinavi. Yakinlarim benden bir hekim onermemi istediklerinde ben her zaman docentligini yeni almis hekimlere yonlenirim. Bilgisi en update ve taze olan hekimler genellikle yeni docent olmus olanlardir. Ben su anda Universitede calistigim bolumde 45 yasindaki hekimlerin docentlik sinavi icin jurinin yanina girmeyi beklerken kapida zangir zangir titredigini cok gordum.
Torba yasa reformu ile yine Saglik Bakanligi Sefleri kendisi atamaya baslamistir. Sizce bu hakkaniyetli midir?
Hekim orgutlerinin seslerinin bir bir kisildiginin farkinda misiniz?
Sayin bakanimizin TTB'ye sadece ozel calisan hekimler uye olacak dediginden, haberdar misiniz?
Yasa tasarisina gore Ozerklesecek hastanelerin idari komitelerinde TTB'nin yerinin olmadigini biliyor musunuz?
Diger taraftan Dogan bey, size katilmamak elde degil...
Reform gerekliydi, SSK'nin kohnemis zihniyetinin degismesi sartti.
Kurumlarin birlesmesi ve birinci basamak hekimliginin gelismesi de sartti...
Kesinlikle bunlar dogru saptamalar.
Sahsen ben, inanin, hastaya zarar vermekten COK korkan ve bunu hep dile getiren bir hekimim. Cok sukur hem insan sevgimden, hem beseri iliskilerimin guclu olmasindan, hem empati duygumun gelismis olmasindan, ayrica sanirim merakli ve takip eden bir hekim olusumdan simdiye kadar hic bir sorusturma gecirmedim. Vicdanimi sizlatan pek cok seyi de defalarca kaleme almis ve paylasmis biriyim. Kisacasi, igneyi kendime batirmadan cuvaldizi elime bile alamam.
Kurumlarin birlesmesinin de aile hekimliginin de hatta gelmeyen ama bence asil sart olan yeterlilik sinavinin da gelmesinin sonuna kadar arkasindayim.
Ama bunun icin yontem, yol, yordam bu mu olmaliydi? Iste bu konuda basini one egip sessizlige burunen siradan bir turk hekimiyim...
Uzun yazdim, umarim sizi bunaltmamisimdir.
Kafanizi agritti isem ne olur affedin.
Fatma Gül
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
SEVMEK
Sevmek lapa lapa karın yağdığı gün,
Beyaz güvercinden kopan tüyü havada görmektir.
Sevmek yazda kışı,kışta yazı yaşamaktır.
Her sonbahar düşen yaprakların arasına karışmaktır.
Sevmek yazları girdiğin denizin seni yutmasıdır.
Kışın ortasında çılgınca denize atlamaktır.
Bir kaplumbağadır kapatılmış şişelere.
Sevmek bir matematiktir
Limiti olmayan bir fonksiyon
Yada türevi alınamayan bir ifade;
Sevmek açamadığın fourier serisidir.
Bir sinüs dalgasıdır tabanı ve tavanı olan;
Sevmek sımsıkı sarılmaktır hayata
Bazen şekerini fazla kaçırmaktır çayın;
Sevmek acı bir türk kahvesidir bol köpüklü;
Sevmek içmeden sarhoş olmaktır geceleri
Sevmek acı çekmektir durup dururken,
Bazen kahkahalara sarılmaktır geceleri
Sevmek gözündeki yaştır damla damla mutluluktan;
Yastığının sırılsıklam olmasıdır sabah kalktığında onsuzluktan;
Sevmek her duaya ismini yazmaktır ta içten.
Sevmek baş kaldırıdır hayata
İnattır dertlere ,kederlere
Sevmek insan olmaktır her yerde;
Sevmek tadından yenmez bir pastayı;
Acı sanıp yemekten korkmaktır.
Sevmek bir sınavdır ne daha önce sorulmuş soruları,
Ne bir cevap anahtarı olan.
Sevmek yalnızlıktır kalabalıkta
Özgür bırakmaktır yüreğini;
Sevmek yasak ormandan meyve çalmaktır.
Sevmek düştüğünde tutmaktır kolundan
Sevmek kan ağlarken gülmektir inadına,
Sevmek efsanesini yazmaktır aşkın,sevginin;
Dilden dile dolaşmaktır sevginle
Sevmek yerine bir şey koyamamaktır onun
Hüznünü,neşesini özlemektir.
Kendin gibi olmaktır zaman zaman
Sevmek hayattır,yaşadıkça tatlı olan;
Tek tatlıdır içinde şeker olmayan.
Sevmek adı konmamış bir bebek
Aldığın her nefese onu katmandır.
Sevmek bir gülü koklamaktır.
Bazen bir kaktüse sarılmaktadır.
Kaybedeceğini bile bile savaşa girmektir.
Sevmek yasak bir oyun, kuralı olmayan.
Sevmek yürek ister
Bazen ölümüne cesaret
Sevmek kanayan her yaranı gördükçe kahkahalara boğulmaktır.
Gövdeni yıkıp gitmektir uzaklara,
Şarkılar ezberlemektir uğruna
Bitmeyen bir hıçkırıktır içinde
Sevmek korkudur nefsine
İlaçtır yüreğine
Yanmaktır alevsiz içten içe;
Sevmek sabahsız geceler verir eline
Nefes gibidir onsuz olmaz
Hayattır bir kere yaşanır.
Sevmek babamdır biraz hatırlayamadığım;
Annemdir biraz hakkını ödeyemediğim
Sevmek kardeşimdir biraz üzsede sevdiğim;
Deniz kızıdır biraz asi.
Sevmek yetim kalan masadır cellat çeşmesinde;
Boynu bükük bırakılmış bir sandelyedir maskarada.
Sevmek Yaşar'dan 'Kadınım'ı hıçkırarak dinlemektir.
Sevmek boş vermektir dünyaya,
Sevmek tasa içinde yaşarken bir anlık dinlenmektir.
Kalem kullanılmadan yapılmış bir resimdir paha biçilmez.
Sevmek kaf dağını bulup zümrüdüankayı görmektir;
Sevmek hiç bilmeden dikişi nakışı dantelleri dokumaktır.
Sevmek zamanı durdurmaktır en güzel anında hayatın;
İmkansızı başarmaktır en güçsüz olduğun an.
Kazanmaktır hayatı
Kıskanmaktır delice utanmadan.
Sevmek bütün gün uyumaktır rüyanda onunla olmak için;
Ağzından kaçan 'canım'dır zaman zaman.
Sevmek sil baştan yaşamaktır hayatı,
Sonsuz bir umuttur içinde.
Sevmek o geceleri uyurken kızıla boyamaktır dünyayı
Uçurumlardan atmaktır sessizliği
Haber salmaktır rüzgara özlediğini;
Yakamozda ismini denize yazmaktır.
Bile bile ladestir zaman zaman.
Sevmek öpücüktür dudaklarımda ilk ve son;
Fırtınadır tenimde ilk ve son,
Candır içimde nefes alan,
Özlemektir çılgınca.
Sesini duyuramamaktır yüreğinin.
İçine gömülmektir sessizce.
Geri dön diye haykırmaktır sessiz çığlıklarla.
Sevmek bir kırlangıç olmaktır penceresinde
Yada bir demet gül kapısında
Ya içeri alınmaktır
Yada kapısında solmaktır ömür boyu;
Kemal Furkan Sökmen
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
http://www.youtube.com web sayfasını bilmeyen kalmadı sanırım. Kendi çektiğiniz ya da beğendiğiniz her türlü video dosyasını yükleyip istediğiniz her internet kullanıcısıyla paylaşıyorsunuz. Uluslar arası özelliğinden dolayı dünya üzerindeki tüm internet kullanıcılarının “hadi ya, ben niye böyle bir web sayfası kuramadım” dediği türden bir web sayfası. Peki, neler olmuş ondan sonra… Bazı web sayfaları var http://www.izlesene.com/ gibi. Tamamen Türkçe ve kullanıcı destekli video portalı isteyenler için güzel bir ortam.
…Caponlar zamanın Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’a gelip “Bey’fendicim bizim için Haliç’i temizlemek çoook çok kolay. Bi aylık iş. He deyin, hemen başlayalım. Sizden bi kuruş da istemeyiz” teklifini yapmış. Ama karşılığında da “Haliç’in dibinden çıkan büttüün çamur bizim olacak, Caponya’ya götüreceğiz” demişler. Teklif çok cazip ama Dalan deyip geçme, akıllı adam, hemen atlar mı hiç öyle? “Siz bana 2 gün müsaade edin, biraz düşüneyim, sonra size kararımı bildiririm” demiş... Devamını ve daha ilginç şehir efsanelerini okumak için http://www.efsaneler.com/ web sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Sen seni bil sen seni, eğer sen seni bilmezsen patlatırlar enseni… Bu da benden olsun. Kimseye anlatamadığınız ama içinizde tutmaktan da bunaldığınız itiraflarınız için http://www.itiraf.com/
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|