Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.166

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 12 Mart 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Bu sefer sevindim!..

İyi haftalar

YouTube'u kapatan mahkemeden Allah razı olsun. Vallahi ciddi söylüyorum. İnternetle, bilgisayarla uzaktan dahi ilgisi ve bilgisi olmayan her yaştan vatandaşa önemli bir mecrayı öğretti. Bu vatandaşların ilk sırasında medya mensupları var şüphesiz. Bugüne kadar interneti adam yerine koymayanlar işin mahiyetini kavradılar. 18 yaşındaki bir Yunan ya da İngiliz'in, hiç farketmez, kilometrelerce öteden yaptığı bir işgüzarlığın varacağı noktaları gördüler. Hâlâ kapsamlı bir internet yasasını çıkaramayanlar, mevcut yasalarla yanlış yapıp sonra "pardon" diyenler yeni gücü farkettiler. Üst düzey konuşmalarda esas medyanın artık havada, kablolu ya da kablosuz dolaştığını dolayısıyla geleceğin internette olduğunu farkettiler. Bravo onlara. İnanın yıllardır soran sormayan, yakın uzak herkese anlatmaya çalıştığım, Kahve Molası'nda da uygulamaya çalıştığım internet yayıncılığının nemenem bir güç olduğunun konuşulmasına zemin hazırladığı için bu kapatma işine önce kızıp sonra sevindim. Üstüne Cem Yılmaz'ın telekom reklamları için anlaşma yaptığını öğrenince sevincim bir kat daha arttı. Kimbilir ne hoş skeçler izleyeceğiz kendisinden. Avrupa'nın en pahalı internetini kullanan bizlere konuyu unutturmak için ondan daha iyisi bulunamazdı. Bir bravo da Telekom yöneticilerine.

İnternetin gücünü anlayanlar sadece yukarıdakiler değil tabi, örneğin internet yazarları, şairleri de konuyu tam anlamıyla kavradılar. Bunlara bizim burada yazan yazarlarımız da dahil elbette. Gönderilen beş yazıdan üçünde artık bir blog adresi var. Ücretsiz blog hizmeti veren sitelerin artması, hatta büyük medya kuruluşlarının desteğini alan bazı sitelerin üste para vermeye başlaması cazibe merkezinin yönünü belirlemekte rol oynamaya başladı. Durum bu noktaya gelince Kahve Molası'nın yayın anlayışını da sorgulama zamanı geldi belki ne bileyim. Öyle ya, belki bunca çaba ve yorgunluk yerine Kahve Molası'nı bir blog sitesi haline getirmek daha mantıklı. Ne dersiniz? Kahve Molası'nı bir blog sitesi haline getirmek mi doğru olan, yoksa böyle devam etmek mi? Veya bir üçüncü alternatif olarak, blog özelliğini Kahve Molası'nın mevcut düzenine ekleyip, aynı yayın şeklini sürdürmek mi doğrusu? Haydi bana biraz yardımcı olun. Zira kafamdaki soru işaretlerine bir çözüm bulmam gerekiyor. İnternette herhangibir adreste halihazırda yayında olan bir yazıyı Kahve Molası'nda kullanmama prenibimden vazgeçmeye gönlüm razı olmuyor ama bir yandan da daha fazla insana ulaşmayı arzulayan blogçuya "hayır" demek çok doğru gelmiyor. Yani yukarı tükürsem burun, aşağı tükürsem kazak. Hadi bir el atıverin de şu havuz problemini en gerçekçi haliyle çözelim. Bu konuda bana özel yazmanızı tercih ederim ama aşağıdaki yorum kısmını da kullanabilirsiniz tabi.

Bugün "Dost Meclisi"ne bir haklı dost mektubunu aldım. Nesin Vakfı aleyhinde başlatılan kampanyaya kendi olanakları ölçüsünde cevap vermeye çalışan Sayın Ali Nesin'e bir nebze katkı sağlamak istedim. Madımak otelinde babası Aziz Nesin'i yakmaya teşebbüs eden zihniyetin şimdi de vakıf çalışmalarını baltalamaya çalıştığını söylüyor kısaca Ali Nesin. Okuyun ve düşünün lütfen.

Bir mutlu haber de içimizden. Kahve Molası'nın cefakâr dostlarından sevgili Yavuz Aydoğan baba oldu. Ayşe Melek'e bu problemli ama herşeye rağmen çok güzel Dünyaya hoşgeldin diyor, genç anne babaya yavrularıyla, mutlu, sağlıklı upuzun bir ömür diliyorum. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


C.Parkan Özturan

 Sahne Tozu : C.Parkan Özturan


   ÖLÜ İNSANLAR DERNEĞİ

Onların hikayesi ne zaman başlamıştı diye soracak olsanız, size çok net bir tarih veremeye bilirim. Tarih sevmem. Bütün zamanların durdurulacağı saati bekliyorum aslında. Birden bire saatler kalksa, ya da takvimler olmasa, sadece olayları dikkate alsak, belki de yaşam daha çözülebilir olacak.

O sabahta güneş aynı yerden doğmasını sürdürdü. Veznedar İrfan, aynı saatte çıktı evinden. Bakkal dükkanını açıp, fırıncının öylesine bıraktığı ekmekleri dükkanına sokarken, aynı saatte tükürdü yere. Her şey yolunda gidiyordu. O hiç sevmediğimiz, hiç görmediğimiz ama şiddetle acısını taşıdığımız makine, tıkır tıkır çalışıyordu. Bugün de işlerin yolunda gitmesine engel olan kimse yoktu.

İrfan sıra dışı gecekondusundan çıktı, ama hızlı ve koşar adımlarla yokuşu inmedi. Şöyle bir durup, koskoca şehri gözleriyle taradı. Bir kamera gibi bütün şehri ve bütün insanları görebiliyordu. Koskoca şehir köpeği, insanlarda onun vücudundaki pirelerdi. Bütün pireler ne boka yaradığı bilinemeyen acil bir koşuşturma içinde, köpeğin boynuna doğru koşturuyorlardı. Bu pireler bir kaç dakika içinde çoğalacak, hepsi boyun bölgesine sığmayacağı için, ivedi bir hesapla köpeğin anüsüne kadar yayılacaklar ve hiç yer bırakmayacaklardı.

Veznedar ama çok yorgun İrfan, niye çalıştığını çok bilmediği Kalçam Bank'a doğru ağır ağır yürümeye başladı. O gün işine giderken hiç bir araca binmeyi düşünmedi. Yıllardan beri bindiği belediye otobüslerini düşünerek, "ulan ben mi araca biniyorum, araç mı bana belli değil" gibi bir cümle kurdu içinden ve bu kaosu çözmek için arabaya binmemeye karar verdi. Bu İrfan'nın özgün yaşamındaki, hayata karşı konulmuş ilk anarşist tavrıydı.

İşine kadar yürüyerek giden İrfan elbette ki işe geç kalacaktı ve kaldı da. Belki filim icabı bilemiyorum, İrfan'nın işi şehrin göbeğinde olmasına rağmen, evi ta cehennemin dibi yada anasının orasındaydı. İrfan zaman zaman, sinir kat sayısının durumuna göre bu iki tanımdan birini kullanırdı. İrfan ilk kez bu çelişkiyi de yaşadı. İki dişinin arasından yere bir tükürük atarken, şöyle bir cümle kurdu. " Lan neden bütün çalışan insanların iş yerleri lök gibi şehrin ortasındayken, evleri anasının orasındadır?" gibi bir kelime gurubunu düzenleyerek, cümle haline soktu. Buna çok şaşırmadı İrfan. Çünkü o bunu hep yapıyordu ve bu aralar çok sık yapmaya başladı.

Doğal bir geç kalışın sonucu, o gün İrfan değişiklik olsun için, Kalçam Bank'tan içeriye, Fatih Sultan Mehmet tavrıyla girdi. Banka müdürü kendisine "niye geç kaldın, bir şey mi oldu" bakışları atmadı değil. Ama İrfan da ona gayet mağrur ve yukardan bakan bir tavırla "sana ne be anam" biçiminde gözlerini süzdü. Her zaman olduğu gibi İrfan veznesine geçti, çünkü İrfan veznedardı ve vezne acayip dardı.

İnsanlar beklemekten dolayı sinirli bakışlar ve ağız içinde dolanıp bir şey demek olmayan laflar üretiyorlardı ama İrfan takmadı bunlara. O göz kadar cumhuriyetine yerleşti. Hatta yeterince sigara ve çay tüketememekten dolayı, kendisini testis sanıyordu. Ve gün başladı.

İrfan deli gibi insanlardan gelen paraları alıyor, Atatürk'leri aynı noktaya koyuyor, desteliyor, düzenliyor, yerleştiriyordu. Önündeki paralar belli bir olgunluğa ulaşınca, onları kasaya koyuyordu. İrfan bunu hep yapıyordu. Biri adına, biri için, her gün saatlerce para desteliyordu. Licoln'leri aynı yere getirmiyordu. Çünkü banka müdürü kendisine sadece "Atatürk"ler için emir vermişti. Demek ki banka müdürü dolar sevmiyordu. Oysa İrfan hiç para sevmiyordu. Bu durum Kalçam Bank Genel Müdürü tarafından hiç dikkate alınmamıştı. İrfan "peki ben bu bankayı niye dikkate alıyorum" diye düşündü. Para sevmiyordu ama her gün para sayıyor ve bir koleksiyoncu inceliği ile onları demetliyordu. Hatta Öyle veznedarlar vardı ki, banka adına müşteriye ödeme yaparken, bankadan para çıktı diye üzülüyorlardı.

Birden çok aptal hissetti kendini İrfan. Ve hayata karşı bir gol atmak istedi. İlk gelen müşteri dolar bozdurmak istediğini söyleyince, onun kulağına eğilerek, "siz şu köşe başında bekleyin, ben size yan bankadan daha pahallıya bozdura bilirim. Bu bankada kazıklanırsınız"dedi. Müşteri memnun oldu. E, müessesemizde hizmet ilkesi ağır basar ve hizmette sınır yoktur. Fakat her nedense yerin kulağı vardır ve başkada organı yoktur zaten. Diğer çalışanlar olaya hem şahit, hem avukat, hem savcı, hem de hakim oldular ve bu durumu banka müdürüne yetiştirdiler. Banka müdürü hemen İrfan'nın başında bitti ve bu dörtbinici vukuatından sonra, yine ona nasihatte bulunmaya başladı. Bu sefer çok dinlemedi irfan. "Siz bana bunların hepsini yazılı verseniz. Ben geceleri bu fikirlerinize çalışıp, onlardan bir müzikal kotarsam. Hayır boru değil, para sayıyorum. Milyarları milyarlara bölüp çarparken, sizin bu salak Aysel Gürel tavrınızın ne anlamı olabilir yani? Hı?" diyerek, müdürü başından savdı.

Çok dolu geçti günü İrfan'nın. Düşünceler kafasının içinde deli gibi dönüyordu. Hayatla kavga etmeye başladı. Tabi bu sırda akşam kasa kapanırken açık verdi. Müdür ona bağırıp çağırmaya başladı. İrfan sakin bir şekilde "ne kadar maddiyatçısınız müdür bey, para her şey demek değildir, hatta hiç mutluluk getirmez, bakın bana ne kadar mutsuzum"dedi. Sonra bütün paraları havaya atarak, "bankınotsuz bir dünya için oley..." diye bağırarak, ceketini bile almadan çıktı bankadan. Ceketini bile almadı, çünkü mevsimlerden yazdı ve bankaya ceketsiz gelmişti.

Mahallesindeki kahveye doğru ilerlerken, beyaz eşyacıda durdu. İçiri girdi. Kolundan saatini çıkardı ve dükkan sahibine:
- Şu saati hemen bir derin dondurucuya koy. Bütün vakitlerin tez elden donması lazım... dedi. Adam öylece kala kaldı. İrfan hiç adama bakmadan çıktı gitti dükkandan.

Kahvede üç kişiydiler. Veznedar İrfan,koltuğunun altına daima bir Freud yapışık zabıta Resul, çaycı İbrahim bir masanın etrafında oturmuş, tartışıyorlardı. Üçü aynı anda konuşup, hiç bir şekilde birbirlerini dinlemeyi düşünmüyorlardı. Üçünün de derdi aynıydı. Bir ara hepsi bir ağızdan, "nefret ediyorum bu hayattan" diye bağırdılar. Birden bire yoğun bir ses çıktı ve üçü birden irkildi. Aynı şeyi istiyorlardı: Kural dışı bir mutluluk.

İbrahim "niye duruyoruz buralarda abi, gidelim, çok uzaklara gidelim"dedi. Üçü birden bu durumu çok tuttu. Çaycı İbrahim elindeki tepsiyi, zabıta Resul ilk kez Freud'u havaya attı. İbrahim "atımızı getirin lan, atta gidiyoruz" diye bağırdı. Herkes şaşkın bakarken, şehri terkedip gittiler. Aradan çok ama çok uzun yıllar geçti. Bir gün internette, flaş bir haber geçti. Haber aynen şöyleydi. "Dün Konşimento adalarında ölü üç türk bulundu. Biri veznedar, biri zabıta, biri de çaycı olan üç türk intihar etti. Haklarında hiç bir şey bilinemiyor. Yalnızca bulundukları yerde, masa üstünde bir kağıt görüldü. Kağıtta şunlar yazılıydı: Biz aşağıda ölüsü bulunanlar, hayatın ana fikrini ne yazık ki çabuk anladık. İş bu yüzden yaşamda yapacak bir şeyimiz kalmadı. Kendimize kenesi ve kurbağası olmayan bir dünya bulmak üzere, derin uykuya geçiyoruz. Lütfen kapıyı dışardan kapatın. imza, Ölü İnsanlar Derneği"

Olay mahallede bomba gibi patladı. Bütün mahalleli internet kanalıyla, dünyanın her tarafını tarayarak. Konşimento adasını aradı. Maksat bu kardeşlerimizin bayrağa sarılı tabutunu ülkeye getirmekti. Fakat yeryüzünde Konşimento diye bir ada bulunamadı. İş bu yüzden tarihte ve coğrafyada Konşimento diye bir ada yoktur.

C.Parkan Özturan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,209,209,209,209,209,209,209,209,20
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


Nesrin Özyaycı

 Yansımalar : Nesrin Özyaycı


   Bir Kadın

Gece yarısına çeyrek kala
kadının gözyaşları yastığı ıslatmıştı.
Ağlıyordu uzaktaki özlemlerine,
gerçekleşmeyen beklentilerine.
Hüzün kokusu ile sarılmış yastığına,
çatallanmış umutlarını döküyordu
gözyaşlarından...

Bir kadın ağlıyordu uzaklardaki kırmızı ışıklı evde
içkili kocasından yediği dayakla
onurunun kırılışına ağlıyordu...

Almanya'da bir kadın ağlıyordu...
Alman kadını ağlamaz mı?
Ağlamanın ırkı mı olur?
Sarı saçları yeşil gözlerine dökülmüş
yoksul bir kadın ağlıyordu çaresizliğine.
Yavrusuna sarılmış bir kadın,
yazgısına ağlıyordu.

Her köşeye damla damla boncuklanmış gözyaşları
dünyada gizli ağıtlar yakılmakta
çaresizce, gizli kayıplar ardından.

Neden kadınlar ağlar hep?
Anaları ağladığından mı yoksa?
Ağlamak güzel bir tavırdır aslında anlayana.
Gözyaşı dökmek rahatlatır insanı,
dolu dizgin kederlere nasıl da iyi gelir.
Aslında ağlarız bizi ağlatanların haline.
Ağlarız tertemiz umutlarımızın onuruna.
Gözyaşımız kendimiz için akmaz.
Onlar pisliklere, yanlışlara yakılmış ağıttır.
Ne ağıtlar yaktık biz kadınlar...
Ne kınalar sardık acılarımıza, heveslerimize...
Töreler için onur savaşı verdik, gözyaşı akıttık.

Yazık... Ağlamayın kadınlar! Ağlatmayın kadınlar!
Kadınları ağlatan toplum dağlanmıştır,
Sözde kalmasın kadına saygı, sevgi.
Farklı davranışlar yaralamakta biz insanları.

Bir çığlık geliyordu satırlarıma başlarken karşı apartmandan.
Bir kadının feryadı gecenin bu saatinde, karanlığı bölen.
Kesik kesik ağıtlar duvarları yırtmakta.
Bir kadın ağlıyor, içim ağlıyor ama...
kötü söz yakışmaz ki kaleme...

Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  İSTİKLAL MARŞI VE AKİF'İN ONURLU DURUŞU

Milli marşlar milletlerin bağımsızlık hareketlerini anlatan destan niteliğindeki eserlerdir. Onlar kalemle değil, ruhla yazılır. Bu marşlar milletleri bir ve beraber tutar. Yeni nesillerin ruhu bu marşların maneviyatından beslenir. Nitekim öyle de olmuştur. Türk gençleri bu marşın verdiği heyecanla düşman güçlerini büyük bir cesaretle bertaraf etmişlerdir.

Bir zamanlar "Hasta Adam" olarak nitelendirilen ve şer güçler tarafından paylaşılmaya çalışılan Osmanlı, bir daha hasta yatağından kalkamamış, onun ruhundan ve küllerinden yepyeni bir Cumhuriyet doğmuştur. Eşi ve benzeri olmayan bu coğrafyada milletimiz adeta emsalsiz bir diriliş destanı yazmıştır. İnsanlarımız canavarlaşan bir medeniyete karşı ölüm kalım mücadelesi vermiştir. Bu mücadelede İstiklal Marşı'mız itici bir rol oynamıştır. Bu marşta ileri sürülen irade hayatın temel dinamiği olmuştur. Bu güçle bütün engeller aşılmıştır. O yıllarda yurdumuzun durumu hiç de iç açıcı değildi. Bu durumu şöyle tasvir edebiliriz:

3 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır. 1920 yazı içinde ülke topraklarının büyük bir bölümü işgal altındadır. Ankara düzenli bir ordu kurma çalışmaları içindedir. İstanbul Hükümeti Mondros Ateşkes hükümleri gereğince orduyu terhis etmiştir. Yeni bir ordu kurma çalışmalarında ise sayısız güçlüklerle karşılaşılmaktadır.

Meclis hükümeti yeni bir ordu kurarken bu orduyu ayakta tutacak, ona moral verecek güçleri de harekete geçirme çabasındadır. Yayınlanan gazeteler halkı işgal güçlerine karşı direnmeye, birlik olmaya, cesaret vermeye uğraşmaktadırlar. Gazete ve dergilerden önemli bir bölümü hükümet tarafından satın alınarak cephelere yönlendirilmekte, mitingler düzenlemekte ve camilerde vaazlar verilmektedir. İstiklal Marşı da halkın ve ordunun moral gücünü yükselteceği düşünülerek o zamanlar gündeme getirilmiştir.

O yıllarda Kurtuluş Savaşı olanca hızıyla devam ediyordu. Henüz bağımsız olmamıştık; fakat bağımsızlığa dair inancımız dipdiriydi. İstiklal Marşı bu zor günlerimizde milletimize ruh ve heyecan kazandırdı. Türkiye Cumhuriyeti'nin milli marşı olarak kabul edilen ve okurken hepimizi heyecanlandıran İstiklal Marşı'nın öyküsünü sanırım bilmeyeniniz yoktur. Bilindiği gibi İstiklal Marşı bir yarışma neticesinde seçildi. Maarif Vekâleti 1921'de bir güfte yarışması düzenledi. Bu yarışmanın duyurusunu dikkatinize sunmak istiyorum:

"Şairlerimizin dikkatine: Milletimizin dâhili ve harici İstiklâl uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklâl Marşı, Umur-u Maarif Vekâleti Celilesi'nce müsabakaya vazedilmiştir. İşbu müsabaka, 23 Kanun-u evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyet-i edebiye tarafından, gönderilen eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükâfat verilecektir. Ve yine lâakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara'da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekâleti'ne yapılacaktır."

Yukarıdaki duyuruyu okuyanlar eline kâğıdı kalemi alarak o zor dönemlerdeki milli duyguları terennüm etmeye başladılar. Bu hususta da adeta bir seferberlik havası yaşandı. Bu yarışmaya 724 şiir katıldı. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Mehmet Akif; Maarif Vekâleti Hamdullah Suphi'nin ısrarı üzerine Kahraman Ordumuza adadığı şiirini yarışmaya soktu. TBMM'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Mehmet Akif'in şiiri oybirliğiyle milli marş olarak kabul edildi.

Bu güzide marşın bestesi de bir yarışma neticesinde belirlenmiştir. Bunda da asıl gaye en güzeli elde etmekti. Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 müzik adamı katıldı. 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etti. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şefi Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe kondu.

Takdir edersiniz ki İstiklal Marşı'nın tılsımlı bir manası ve ruhu vardır. Milletimizin hemen her ferdi onun atmosferine girince kendinde bambaşka bir güç ve inanç bulmaktadır; adeta başkalaşmaktadır. Büyük küçük hemen her yaştan öğrencimiz onu büyük bir zevk ve iştiyakla kısa zamanda ezberlemektedir. Benim yedi yaşındaki kızım Gülşah da bir hafta gibi kısa bir sürede bu marşın on kıtasını da ezberlemiş, bu arzusu beni ve çevremizdekileri çok şaşırtmıştır. Demek ki İstiklal Marşı bildiğimiz şiirlerden değildir. Çünkü onun her kelimesi büyük bir inançla ve titizlikle seçilmiştir. Bu marş çoraklaşan ruhlarımızı yeşertmiştir.

İstiklal Marşı şairi Akif'in hayatı her bakımdan bizlere örnek teşkil edecek niteliktedir. Onun İstiklal Marşı yarışması sırasındaki kararlı ve şahsiyetli duruşu gençlerimize aşılanmalıdır. Bunu başarabilirsek pırlanta gibi bir nesil yetiştirmiş oluruz. Akif bu nesle "Asım'ın Nesli" diyordu. Bu ülke ancak böyle bir nesille düzlüğe çıkabilir. Geleceğimiz bu nesille aydınlık ufuklara açılacaktır. Akif'in dediği gibi Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazmayı nasip etmesin. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olsun.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Hayatta kazanabilmek için yeri geldiğinde bazı şeyleri kaybetmesini de bilmek gerekir. Elde ettiğiniz değerlere sıkı sıkıya sarılarak ilerlemeye devam edeceğinizi düşünüyorsanız yanıldığınızı bilin. Yeni haftanız da geçerliliklerini yitirmiş saplantılardan kurtulmanız için manevi yardımları alacaksınız. İstiyorsanız elbette..



BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Gülümseyin boğalar.. Hayata, sevdiklerinize, kendinize... Her halinizle pozitif enerjileri çevrelerinize saçacaksınız. Başarıların böylesine güzelim bir ortamda gündemlerinize oturacaklarından emin olabilirsiniz. Olgunlaşan meyvaların avuçlarınıza düştüklerini sevinçle göreceksiniz.. Çok şanslısınız inanın.



İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Cesaretlenin, yaşama haykırmaktan çekinmeyin ikizler. Hayli zamandır sizleri meşgul eden bazı meselelerin çözümleri yolunda kesin adımlar atmanız gerekecek. Korkunun ecele faydası yok diye boşuna söylenilmemiş. Problemlerinizi ıssız köşelerde depolayacağınıza onların üstüne kararlılıkla yürüyün.



YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Sakinleşin yengeçler. Yeni haftanızı azıcık geriye çekilerek ve zihninizi dinlendirerek geçirmenizde yarar var. İçinizde dalga dalga büyüyen isyanları durdurmanın başka çaresi yok şimdilik. Ne olacaksa zaten kendiliğinden yavaş yavaş rotasına oturmakta. Sizlere de sakin bir şekilde beklemek düşüyor. Yeniden doğuşlara ilerlemektesiniz.



ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Yeni haftanızda aileleriniz veya koruyucu vasıflara sahip bir yakınınızdan ihtiyacınız olan yardımları alacaksınız aslanlar. Sizlere düşen ise birbirinden zıt yönlere değil seçeceğiniz tek bir yöne yoğunlaşmanız olacaktır. Enerjilerinizi heba etmeyin çünkü onlara her zamankinden daha çok ihtiyacınız olacak.



BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
İçinizden adeta fışkıracak enerji patlamalarının muhteşem haftasındasınız başaklar. Altıncı hissinizin sizlere fısıldayacakları mesajlara kulak verin. Adımlarınızı sağlam atarak bilhassa uzun vadeli projelere yönelmeye bakın. Sevgiler de olsun sosyal yaşamlar da olsun bu hafta kısmetlerle dolusunuz.



TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Zihniniz karmakarışık teraziler. Bu hallerinizden sıyrılmanın tek yolu olaylara mümkün mertebe yükseklerden bakmanız olacaktır. Merak etmeyin bu yönde değerli bir insanın yardımını da alacaksınız. Kısır döngülerden arınmalısınız sonra yapacağınız tek şey alacağınız hayırlı haberlerin ışığında ilerlemeniz olacaktır.



AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Yaşam mutlaka sağa sola koşuşturmak bitmek tükenmek bilmeyen problemlerle uğraşmak değil elbette akrepler. Ara sıra şöyle bir durup dinlenip kendinizi düşünmenin gerekliliğini göz ardı etmemelisiniz. Yeni haftanızda sizlere sunulacak fırsatlardan yararlanmalısınız ama bünyelerinize aşırı yüklenmeden.



YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Şansların yüzünüze güleceği günlere girmektesiniz yaylar. Beklenmedik fırsatlar ve hiç ummadığınız açılımların altın tepsilerde sunulacaklarını bizzat göreceksiniz. Böylece harekete geçmek için ihtiyacını duyduğunuz sinyali almış olacaksınız. Sakın herhangi bir sebepten dolayı kısmetleri tepelemeye kalkışmayın.



OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Her zamankinden daha çok zamana ihtiyaç duyacağınız devrelere girmektesiniz oğlaklar. Yolunuzun uzun hatta bayağı yorucu olabileceğini unutmadan özgüvenlerinizi sağlam tutun. Ulaşmak istediğiniz amaçlarınızın bir hayli yükseklerde olduğunu kabul etmelisiniz. Yeni imtihanlardan geçiyorsunuz.



KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Atılımların tam sırası işte kovalar. Projelerin kış mevsiminden kalma tozlarını silkelemeye ivedelikle başlamalısınız. Kapasitelerinizin yüceliklerine güvenin ve atılgan ruhlu kovalar olduğunuzu çevrelerinize kanıtlayın. Ufak tefek sıkıntılara rağmen finanslarda dengeleri tutturmayı başaracaksınız. Korkuları mekanlarınıza sakın davet etmeyin.



BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Bir kelebeğin ilkbahara doğması gibi sizlerde kendinize doğmak üzeresiniz balıklar. Bugün ve ayın 18' inde teşekkül edecek olan zodyakal açıların getirecekleri değişimlerin farkına kısa zamanda varacaksınız. Henüz kabul etmesenizde hayli zamandır düşündüğünüz bir fikrinizin uygulanma saati gelmiştir.. Enerjilerinizi kullanmaya karar verin ve gerisini talihe bırakın.


Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


Dostlara Mektup

Sevgili Dostlar,

Dehsetengiz bir karalama kampanyasiyla karsi karsiyayiz. Bunun sonunu hic hayirli gormuyorum. Sadece Nesin Vakfi acisindan degil, Turkiye ve insanlik acisindan da.

Eger bunca ozveriyle kurulan ve yasatilmaya calisilan bir cocuk kurumuna boylesine alcakca ve acimasizca camur atilabiliyorsa, gerisi benim hayal gucumu asiyor.

Sonucta cocuk bakiyoruz... Yemiyoruz yediriyoruz, isinmiyoruz isitiyoruz.

Nesin Vakfi'na ve kimsesiz cocuklara bakan diger kurumlara hayasizca saldiranlar, sokak cocuklarindan, tinercilerden, kapkaccilardan, sokakta yasanan vahsetten yakinma haklarini kaybettiklerini biliyorlar mi acaba?

Cocuk kurumlarinda calisanlar buyuk bir ozveriyle yokluk ve zorluklarla bogusurlar. Uc kurus maasa... Kimi zaman da gonullu... Tek mutluluklari yuzleri gulen cocuklardir. Onlar bu toplumun isimsiz kahramanlarindandir, bu toplumu toplum yapan degerleri yasatan kisilerdir.

Nesin Vakfi'nda bir "anne" dort cocuga bakar. Gecenlerde TV kanalinda izlediginiz devlet kurumunda cocuklari doven "anne" kac cocuga bakiyordu?
Saydiniz mi? 30 muydu? Herhalde. Siz hic 30 cocuga baktiniz mi? 30 cocuga bakmanin ne demek oldugunu bilir misiniz? Ustelik hangi cocuklara, hangi ortamda, hangi kosullarda...

O "anne"nin kendisi de dayakla buyumustur buyuk olasilikla; kendi cocuklarini da dayakla buyutmustur. Simdi de 30 kimsesiz cocugun sorumlulugu verilmis... Bunun ne demek oldugunu tahmin etmeye calisin. Dovmesin de ne yapsin anne? O maasa ancak boyle bir anne bulunur. O egitimde ve o duzeyde biri o kosullarda ancak oyle davranabilir.

Dusmani iyi belirlemek gerekir. Dusman ne o kurum, ne de o annedir. Dusman, icinde yasadigimiz kosullardir.

Bir senaryo kurayim: Nesin Vakfi'nda bir anne dort cocuga bakar dedim biraz once. Peki, cok kotu kosulda dort cocuk daha gorsek ne yapacagiz? Ornegin komurlukte yasayan, ya da iskence goren, ya da sokaklarda dilendirilen, ac sefil, olum tehlikesinde... Almamazlik olur mu? Gormemeye calisiyoruz ama gorursek alacagiz mecburen. Gozle gorunce dayanilmiyor. Peki ya bu yeni cocuklara bakacak annemiz yoksa? O zaman var olan annelerin her biri dort yerine bes cocuga bakacak... Peki bagislar azalir da calisan sayisini azaltmak zorunda kalirsak ne olacak? O zaman da ya bir anneyi isten cikaracagiz ya da annelerden biri "maasim odenmiyor" diye isini birakacak, ama bu sefer de her anne bes yerine alti cocuga bakacak. Kolay mi o kadar cocuga bakmak? Eger kosullar degismezse bir annenin sorumlu oldugu cocuk sayisi yediye, sekize cikacak. Belki de daha az maasa calisacak bir anne bulacagiz. Annenin sinirleri yipranacak, yorgun dusecek. Haliyle... Insan bunyesi bu, bir yere kadar dayanir. Bir ara uykusuna yenilecek. O sirad a cocuk pencereden sarkacak, elektrik prizine civi sokacak, odadan cikacak... Allah korusun... Allah korusun ama, ne olur ne olmaz, biz gene de onlemimizi alalim...

Cocuk bakan kurumlara saldirmak midir cozum?

Nesin Vakfi aleyhine surdurulen kampanyayi sicacik evlerinde rahat koltuklarina gomulmus cikciklayarak izleyenler, o sirada bizim ne yaptigimizi dusunduler mi acaba? Ben soyleyeyim ne yaptigimizi: Tuvalet temizlemekten gelecek ayi nasil cikaracagimizi hesaplamaya kadar olagan tum isleri yaptigimiz gibi, bir yandan da bakirelik kontrolunden gecen kizlarimizi teselli ediyorduk, yuvalarindan alinacaklarini dusunen cocuklarimizi yatistiriyorduk, olan biteni anlayacaklari ve uzulmeyecekleri bir dilde anlatmaya cabaliyorduk, gulumsemeye, guven vermeye calisiyorduk.
En caresiz kaldigimiz zaman da hickiriklarimizi hapsedip onlara sarilip susuyorduk.

Soylemeden gecemeyecegim. Kucucuk kizlarimizdan birine adli tip doktoru olacak kisi, "namaz kilar gibi yap" demis. Kizimiz bilememis doktorun ne demek istedigini. Bu yuzden de doktordan bir guzel azar isitmis. (Acaba toplumun hangi kesimi cikciklayacak bu satirlari okudugunda?)

Sevgili dostlar, sizlere bize yasatilan her seyi anlatamiyorum. Cunku bu mektuplar maalesef cinsel evrimlerinin evcilik oyunu asamasinda takilip kalmislarin da eline geciyor.

Gazetelerde carsaf carsaf yayimlandilar, televizyonlarda bangir bangir bagirdilar: Nesin Vakfi'nda tecavuz! Anuste yirtik var! Uc kiza daha tecavuz edilmis! Vakif'ta bakire kalmamis!

Oysa hicbir sey yok! Adli Tip raporlari tertemiz. Ama gene de haber yapildi ve hakkimizda dava acildi!

Pes! Diyecek laf bulamiyorum.

Her sey dogru olsa bile, boylesine trajik bir olay boyle mi haber edilir?
Toplumsal sorumluluktan vazgectim, hic mi utanma arlanma yok?

Tutuklanan genclerimiz cezaevinde iskenceden gectiler, asagilandilar, korkutuldular, olum ve tecavuz tehditleri aldilar. Biri tabanlarina basamaz ve cenesi kenetlendiginden konusamaz bir halde ve bes kurus parasiz gecenin bir yarisinda sefil bir durumda Bayrampasa sokaklarinin karanligina terkedildi. 17 yasinda bir cocuktan bahsediyoruz! Bu cocuk bir hafta boyuncu kati yemek yiyemedi ve tuvalete gidemedi. Iki gun kaldigi cezaevinden cikip 36 saat sonra Vakf'a dondugunde (once annesine gitmis) donuk gozlerle bakiyor ve iki kelimeyi zor yanyana getiriyordu.

Inaniyorum demesine karsin, "seni Allahsiz!" diye dovmusler. Once jandarmalar, sonra gardiyanlar, daha sonra da mahkûmlar. Aslinda dovmek istedikleri Aziz Nesin ve dusunceleri elbet.

Cocuk yurdunda cocuklari doven anneye oldugu gibi, dusmanini karistirip cocuklarimi doven bu cahillere de aciyorum.

Cahiller neyse de, okumus yazmislarin dusmanini karistirmaya hakki yoktur.
(Oyle degil mi piyasa gazetelerinin ve TV kanallarinin sayin haber mudurleri?)

Cocuklarimiz iki gunluk cezaevi ziyareti boyunca yasadiklarini kaleme aliyorlar. Inanin bana, pek kolay olmuyor yazmalari. Bitirdiklerinde kamuoyuna sunacagim.

Iskenceyi sikayet etmek amaciyla aldigimiz adli tip raporlari, "o kadar da onemli bir sey yok" gibilerinden bir sey soyluyor. Oysa taban, avuc ve sirtlarindaki dayak izlerini ben gozlerimle gordum. Birinin dosyasi takipsizlik aldi, itiraz ettik, sonucu bekliyoruz. Digerinin sikayeti halen sorusturuluyor.

Bilen soylesin: Turkiye'de tecavuz suclamasiyla tutuklanan kac kisi iki gun sonra saliverilmistir? En kucuk bir emare ya da delil olsaydi, sonuc boyle mi olurdu?

Biri iskence digeri tecavuz iki rapor var. Ikisi de ayni seyi soyluyor:
Iskence/tecavuz olmamistir. Birine dava acilmiyor, digerine aciliyor. Bu da Aziz Nesinlik degilse ne Aziz Nesinliktir?

Sucsuz cocuklarimi iskenceci devlete ihbar etmedim suclamasiyla mahkemeye verildim. Birakin cocuklarimi, karsimda canavar olsa bu iskenceci devlete ihbar etmem! Bu boyle biline. Hicbir sucun cezasi iskence olamaz diye dusunenlerdenim.

1,5 yil hapsim isteniyormus. Sanki umrumdaydi! Temsil ettigim ruha dokunamazlar ki...

Ustelik cocuk baktim diye hapse atacaklarsa, 1,5 yil ne ki! 150 yil atsalar islah olmam!

Sozlerim oncelikle bize dusman olmamasi gereken ama beni cok sasirtan basina ve medyaya (onlar bilirler kim olduklarini): Cocuk bakan kurumlara saldirmayin, onlara sahip cikin ve destekleyin.

Dostlar: Toplumun Nesin Vakfi'na ihtiyaci oldugu surece dimdik ayaktayiz ve bu vakfi yasatacagiz, ama insanlik olurse bize yer kalmaz ki! Illa ki insanligi kurtarmak gerekiyor!

Ali Nesin
(www.nesinvakfi.org)

<#><#><#><#><#><#><#>

YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


GÖZLER

Gözler vardır, anlam taşır,
Gözler vardır boş bakar.
Kimi ışıl ışıl, kiminin feri sönmüş.
Ne gözler gördüm,
Kimi nefret, kimi sevgi taşır.
Anlarım bakışların ardında saklananları,
Okursun bakışlardan, beynin en uç noktalarını.

Neslihan Güzel

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu





İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İnternet bazen bilgi almak veya paylaşmak, bazen de sadece eğlenmek içindir. Bu kez biraz boş gibi görünen bir şey için, bir web sayfası önereceğim sizlere http://kopykat.com/sand.html İstediğiniz her renkte kumunuz var ve biraz zor bir yöntemle kumdan resimler yapmaya çalışıyorsunuz. Neler yapabileceğinizi görmek için örnek resimlere bakabilirsiniz. Kimse sizden sanat şaheserleri beklemiyor; ama kısa süreli kafa dağıtmak için hoş bir sayfa.

Siz kumdan kaleler yaparken kumdan resim yapmayı sanat haline getirenleri görmek isterseniz http://www.youtube.com/watch?v=roCUTGOuNN4&mode=related&search = kısa yoluna tıklayabilirsiniz.

Asena'yı buz üstünde kayarak dans ederken görüp, acaba İbrahim nasıl yapardı diyenler için http://www.secretspy.net/flashs/Berk_Tokay-Paten_Ibo.swf Bakın ve puan verin bakalım. Puan verirken aman dikkat.

Ve son olarak her İnternet kullanıcısının bilmesi gereken bir web sayfasını tavsiye ediyorum http://www.meteor.gov.tr/ Özellikle son günlerde küresel ısınmanın da etkisiyle iyice dengesizleşen havaların ne durumda olduğunu takip etmeniz için en güvenilir kaynak olarak kullanabilirsiniz.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070312.asp
ISSN: 1303-8923
12 Mart 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com