|
|
|
13 Mart 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Bu sefer Tayyip Bey'den yanayım!.. | Merhabalar
Yok canım değişmedim elbette. Sadece söylediği bir sözü ciddiye alıyorum. Son günlerde şahit olunan atışmalardan sıkılınca etti o lafı. Özet olarak Baykal'a "Fazla dabur dubur etme, sıkıyorsa sen aday ol, olamıyorsan adayını söyle." dedi. İyi de etti. Şimdi buna "Olmayacak duaya Amin denmez." diye de algılayabilirsiniz ama bence öyle anlaşılmamalı. Aksine bundan feyz alınıp gereği bir an evvel yapılmalı. Öyle ya, Tayyip Bey'e sakın ha aday olma diyoruz ama "Kim olsun?" sorusunun cevabı yok. Cumhurbaşkanı tanımları yapılıyor, pek güzel, e haydi çıkarın o zaman adayınızı. Tayyip Bey'e "İşte Türk Milletine yakışan aday bu. Sen olamazsın çünkü o meziyetlere sahip değilsin." denmeli kıvırtmadan. Lafla peynir gemisi yürümüyor maalesef. Bir yerine birkaç tane aday adayı gösteremedikten sonra Tayyip Bey'e yüklenmenin anlamı kalmıyor. En pişkin tavrıyla "Alamanya alamanya benden güzel bulamanya" demeye başladığında söyleyecek lafımız olmalı. Kaldı 63 gün. Bu muhalefet zihniyetiyle 63 gün sonra nur topu gibi bir Cumhurbaşbakanımızın olması işten bile değil. Kullandığım isimde yanlışlık yok. Hem cumhurun başkanı hem de hükümetin başı olunca adın Cumhurbaşbakanı oluyor ister istemez. Bunu ben demiyorum, kuşlara göre, kapalı kapılar ardında bizzat Tayyip Bey kurmaylarına söylüyor. "Cumhurbaşkanının hükümete başkanlık etme yetkisi var nasılsa. Girer toplantıya otururum başınıza olur biter." demeye getiriyor. Güçlü bir aday etrafında hem fikir olunmadıkça bu Kasımpaşa damarıyla Tayyip Bey, spordan, aileden, kadından, ekonomiden sorumlu Cumhurbaşbakanı olur da bizler de trene bakar gibi bakar otururuz. Benden söylemesi.
Dün sözünü ettiğim blog meselesiyle ilgili görüş bildiren, eposta yollayan dostlara teşekkür ederim. Böyle bir konuya değinince bazılarınız karar verilmiş gibi algılamış, bu doğru değil tabi. Ben Kahve Molası'nın bu halinden son derece memnunum. Benim derdim sizlerin istediği birşeyse buna uyum sağlamaya çalışmak. Şu anki durum da, bu hali sürerken yan bir hizmet olarak blog kullanılması ağırlıkta. Bir vakit bulduğumda bu konuyu ayrıntılı düşünüp kararımı vereceğim. Bu arada hepinizin blogu bildiğini sanıyorum tabi. Bilenler kusura bakmasın ama bilmeyenlere hatırlatmak adına birkaç kelime ile anlatayım. Blog, kısaca web üzerinde tutulan günlük olarak anlatılabilir. Yalnız mevcut programlarla donanımlı kişisel web siteleri olarak kullanmakta mümkün. Ben uygun br blog sunucu aramaya başladım, bulduğumda kararımızı veririz artık. Yarın görüşmek üzere hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Café Azur : Suna Keleşoğlu Canım Yanıyor |
|
Yaşam gerçekten zalim ve acımasız. Yaşamı acımasızlaştıran ve zalim kılan ise maalesef biz insanoğullarıyız.
Ben zaman zaman sessiz çığlıklar atarım hayata. Kalbimin ağrısı kelimelerle kanar.
Söz biter ve yazı başlar.
Sekiz ile Onbir yaş arasındaki 100 çocuğa tecavüz ettiğini itiraf eden ve bunlardan yalnızca 10'unun ailesinin şikayetçi olduğu bir adam vardı dün gazetelerde. Artık yadırgamadığımızdan mı ne sütun sonuna sıkışmıştı haberi. Şeker ve sakızla kandırılan kız çocukları ve onların hayatını karartan bir kız babası.
Söyleyecek o kadar çok şey var ki, daha önce söylendi. Yazacak çok şey var, zaten çoğu yazıldı.
Hem bir anne olan kendime, hem de ailelere hatırlatabileceğim tek şey ise;
Çocuklarımızı, yabancılardan ve hatta aile içinden gelebilecek tacizlere karşı bilinçlendirmek.
Onları bizi dinlemeye ve anlamaya başladığı anlardan itibaren, anlayabilecekleri şekilde tehlikelerden haberdar etmek.
Gerek kız, gerekse erkek çocuklarına vücutlarına onların izni olmadan dokunulmaması gerektiği bilincini aşılamak. Aklına koymuş bir sapığı durdurabilir mi bu önlem bilemiyorum ama çocuklarımıza "Hayır " diyebilmeyi öğretmeliyiz. Yabancıdan alınan şekere de, çocuk bedeninde ona zarar veren dokunuşa da "Hayır" demek.
Belki çocuğumuz bize tüm olup biteni anlatabilecek güveni kazanırsa, onları anlamamız çok daha kolaylaşacaktır.
Benim ki bir anne yüreği, kalbim sıkışıyor böyle haberleri okudukça ve her gün bir kız çocuğunun hayatı henüz tanımayan gözlerine baktıkça.
Bu sapıklardan kurtulamıyorsak önce kendimizi, sonra da çocuklarımızı eğiteceğiz.
Bu haberin şokundayken geçen yaz kendi kendime yazıp, sadece bir kaç dostumla paylaştığım yazı geldi aklıma.
Belki de şimdi çoğunlukla paylaşma zamanıydı. Belki de içinizden biri bir yerlerde haberi yapılmışsa bilirdi onüç yaşındaki çocukana ve doğmuş olan tecavüz bebeğinin akıbetini.
Yaşamı zalim kılanları çığlıklarımla boğmak geliyor içimden.
İşte o yazı;
Amca Dur Yapma!
Yakında onüç yaşında bir kız çocuğunun bir bebeği olacak.
On üç yaşında bir çocukana. Telli duvaklı gelin edilseydi şaşırmazdık ya onüç yaşında bir anayı bebeği ile kucakta. Adet der, töre der, böyle gelmiş, böyle gider der geçerdik. Alıştık, alışığız biz bu çocukanalara.
Anadolu'nun her köşesinde kucağında bebesiyle yüzü çocuk, yüreği yaşlanmış gelinler görmeyi yadırgamıyorum artık.
Küçücük yaşta evlendirilip ya akranı ya da kocaman adamların karılıklarını yapmaya giyindikleri gelinlikleri ile kendi cenazelerine gider gibidirler benim gözümde. Yüzlerindeki belli belirsiz gülümseme, bellerindeki kırmızı kuşak, bir gece öncesinden tene yapışmış el kınaları ile çok çaresizdirler. Üşüyen kuş gibi titrer yürekleri, yine de duymaz anaları...
Çalınsın davullar, çekilsin halaylar düğünümüz var.
Kırmızı kuşak sabaha görevini yapmamışsa, boy boy çarşaflar görülmemişse ilk gece damgalı, yine de kan akar...
Bir kurşun, bir bıçak, ölümcül bir tokata düşer kanı yere akıtmak görevi.
Bileği bükülmüşse erlerin, başka türlü karalar verilir ve intihar giysisi giydirilir namusunu koruyamamış geline.
Çocuğu zaten olmaz gencecik ölü çocuk kadınların....
Dur Yapma!
demez, diyemez.
Amca, Dur Yapma!
Biri 45, bir 55 yaşındaki koca adamlar onüç yaşındaki bir kızın yaşamını çaldılar. Doların yükseldiği, meşin yuvarlağın ağlara gittiği zamana denk geldi, okunmadan geçilecek. Zaten okunsa ne olacak.
Haber Acı
" 13 yaşındaki ilköğretim okulu öğrencisi S.K.'nın baş ağrısı şikayetiyle kaldırıldığı hastanede 28 haftalık hamile olduğu ortaya çıktı. S.K., tecavüze uğradığını ve bebeğin düşürülmesi için dövüldüğünü söyledi. "
daha da acısı çok tanıdık, alışılmış, yadırganmıyor artık.
Cinselliğin vahşi boyutlarda yaşandığı, maddi ve manevi büyük tatminsizlikler içindeki toplumsal bir çöküş fotoğrafı tam karşımda. Gözleri siyah bantla kapatılmış, hunharca dövüldüğü için hastanede yatan küçük bir kız çocuğu, karnında üç ay sonra doğacak bir bebek; babası ancak DNA testi ile bulunacak. Gözü yaşlı bir ana ve dışarda hiç bir şey olmamışcasına gezen iki zalim adam. Bir an insan buraya hayvan adam, ayı gibi kelimeler döşemek istiyorum ama ne günahı var hayvanların. Onlar bu kadar zalim olmamışlardır.
Onüç yaşında bu hayatın ne kadar acımasız, ne kadar adaletsiz ve ne kadar zorlu olduğunu öğrendi. Eğer iyi olursa, yaşarsa, yaşamına kaldığı yerden devam ettiğinde bir de bebek eklenecek kaderine. Kendi bebekliği çok geride bile değilken, bir bebeğe nasıl analık edecek? Sonra o bebek büyüyecek, neler soracak?
Babam Kim? Babam nerede? Ben nasıl doğdum?
Beni neden sevmiyorsunuz.?
Sen benim canımı yaktıkları için geldin, der mi o zaman çocuk ana?
Bir doğum için ne acı bir başlangıç.
Ama gerçek.
Çıplak, tokat gibi sert ve dikene batmış bir bedenin acısı gibi yakıcı...
Belki birazdan gol olacak dünya kupası maçlarından birinde,
Belki dolar biraz daha düşecek,
Bir orman yangını, bir trafik kazası, bir iki politik söylem, üç beş çıplak bacak düşecek
gazete sayfalarına.
Kapkaç, cinayet, ölen bebekler alacak gündemi,
Sabah programlarında kavgalar, akşamları ağlamaklı dizilerle son bulacak günümüz.
Cam silecek, sigara yakacak, minübüse binecek, yemek yapacak bazılarımız,
Ben ise sessizce düşüncelere gömüleceğim.
Şimdi anlatma zamanıydı.
En çok da dertlerimiz çözer dilimizi, bazen de sonsuza kadar susmak gerekir.
Biraz nefes almak için.
Haydi silkelen dünya, en çok da sen memleket!
Arın ve temizlen. Tüm kötülüklerden.
Amcalar bana bir oyuncak bebek vereceklerini söylemişlerdi, gerçeğini değil...
Canın çok yanıyor değil mi küçük kız?
SunA.K. Grasse
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : Ahmet Borucu SİYAH |
|
(Bütün bunları niçin mi yaptım? Bilmem!!)
Yaratan ne güzel yaratmış. Her cisme bir renk, her renge bir isim, her isme bir anlam vermiş.
Denizin rengi neden mavi, yaprağın rengi neden yeşil, güneşin rengi neden sarı! Neden ve niye?! Ama, neden hiçbir şeyin rengi siyah değil?!
..........
Otobüsteyim. Gece yarısı. Koltuk numaram otuz altı ve otobüsün loş ışıkları yanıyor. Herkes derin bir uykuda. Yolculuğumun bitmesine yedi-sekiz saat var. Pencere tarafında oturuyorum. Gözlerim dışarıyı izliyor: Siyah'ı. Deniz kenarından gidiyoruz. Sanki yolun bitiminden sonsuzluğa açılan derin ve karanlık bir çukur var. Otobüs çukura bir yanaşıyor, bir uzaklaşıyor.
Susadığımı hissettim. Muavini çağırmak için üstümdeki küçük, kırmızı, düğmeye bastım. Muavin geldi. Su istedim. Getirdi. İçtim.
Yan taraftaki koltuklarda oturan genç bir çift gözüme çarptı. İkisi de uyuyordu. Kadın başını eşinin omzuna koymuş, o da başını o'nun başının üstüne koymuş. Kadın pek uzun olmayan bir etek giymiş. Bacakları dikkatimi çekti. İnce, kırılgan bir tipi vardı; ama çekiciydi. Utandım. Fazla bakamadım. Karanlığıma geri döndüm.
……….
Siyah'ı izlerken birden ölüm aklıma geldi. Ölümün nasıl bir şey olduğunu düşündüm ve birini öldürmenin, o'nu Siyah'a kavuşturmanın iyi olacağını düşünüp, birini öldürmeye karar verdim.
Ama kimi?..
Yan koltuklarda oturan çifti mi; çiftin arkasında sessizce horuldayan, hayatın son demine gelmiş iki yaşlı teyzeyi mi; sonradan fark ettiğim, hemen önümdeki koltukta, kafasındaki beyaz takkesiyle otobüste namaz kılan, seyrek sakallı, yirmi-yirmi beş yaşlarındaki genci mi; oturduğum koltukların arasından arkaya baktığımda otobüse binerken gördüğüm, esmer saçlı, yüzündeki çizikleri belli olan hayat kadınını mı; yoksa şoförü mü?
Kimi?..
Biraz düşündükten sonra kimi öldüreceğime karar verdim. İnsanların hayatlarına karışmanın mantıksızlığından dolayı, kendi hayatıma karışmaya karar verdim. Öldüreceğim kişi, belliydi. Ama bu öldürme işi nasıl olacaktı?!
Ceplerimdeki kağıt ve bozuk paralardan, cüzdanımdaki banka kartlarından başka bir şey yoktu. Birde, biraz önce muavinden istediğim, yarısını içemediğim plastik su bardağı vardı. Bunlardan başka öldürücü bir nesne bulamadım.
………
Arkaya doğru yavaş ve sessiz bir şekilde otobüsün koridorlarında gezmeye başladım. Namaz kılan genç hariç herkes uyuyordu. Hayat kadının oturduğu koltuğun yanına geldim. Yüzümü o'nun yüzüne yanaştırdım. Güzel değildi. Aslında güzeldi de, ben o'nu güzel görmek istemiyordum. Yavaşça o'nu uyandırdım. Uyandı. Yanıma gelmesini istedim. Önce uyku sersemliğinden dolayı bir şey anlamadı; ama eline cebimdeki bütün parayı sıkıştırınca yanıma gelmeye razı oldu.
Yan yanaydık. O pencere tarafında, ben de koridor tarafındaydım. İç çamaşırını çıkarmak için eteğini baldırına doğru çekti. Bacakları çok hoştu. İlk defa bu kadar yakından bir kadın bacağı görüyordum. Önümdeki genç hâlen namaz kılıyordu, okuduğu sureler kulağım çeperlerine çarpıyordu; ama kendimi tutamıyordum. Olan, olacaktı. Kaçarı yoktu!..
İç çamaşırını çıkardı. Bana vermesini istedim, verdi. Kulağına yavaşça eğilip, işinin burada sona erdiğini, yerine gidebileceğine söyledim. İkinci kere sersemledi. Bir şey demeden - belki içinden küfrederek - ,oturduğu yerden doğruldu, bacaklarını bacaklarıma sürterek önümden geçti ve koltuğuna doğru kimseye değmeden, yavaş adımlarla ilerledi.
Elimdeki iç çamaşırına bakıyordum. Rengi kırmızı, dantelli ve pis kokuluydu; ama sonuçta erkektim. Etkilenmiştim.
Bu kadar bakmanın ve bu kadar koklamanın yeterli olduğunu düşünüp, hemen pantolonumun arka cebine koydum.
………
Her şey tamamdı……ve sıra, ölümdeydi!!...
……….
Burun deliklerimi sol elimin baş ve işaret parmağı yardımıyla kapattım. Sağ elimin orta parmağını boğaz deliklerimden birinin üstüne kapattım. Nefes almamın yavaşladığını hissedince yanlış deliği kapattığımı anladım ve hemen diğer deliği parmağımla hiçbir boşluk kalmayacak şekilde tıkadım.
Akciğerlerime giden nefes borusundan aşağıya doğru yarısını içmediğim suyu boşalttım. Parmağımı geri çektim ve hemen diğer elimle ceketimin cebindeki eldiveni alıp, ağzımın içine iyice soktum. Can verirken çıkardığım sesin yalnızca içimde duyulmasını istedim.
Göğsümün yavaş yavaş şiştiğini hissediyordum. Burun deliklerimin açık olmasına rağmen vücudum nefes alamıyordu.
Her şey güzel gidiyordu. Nefes alamıyordum. Kalp atışlarım yavaşlıyordu. Göğüslerim görünür bir şekilde şişmişti. Ve şişmeye de devam ediyordu. Ve arka cebimde de herkesin beni "yaşamayı seven, gülmeyi seven, hayatı seven" biri olarak anımsamamaları, kötü bir şekilde hatırlamaları ve belki de bir müddet sonra unutmaları için bıraktığım o iç çamaşırı…
Ölüme, Siyah'a az kalmıştı.
Aklımda kalan son iki hatıra ile veda ettim hayatın tüm renklerine; biri gördüğüm, biri hissettiğim. Gördüğüm, önümde, namaz kılan genç namazını bitirmiş, dua ediyordu. Hissettiğim, ciğerlerimin canımı acıtarak yırtıldığı…
Ve işte sonsuzluğa açılan rengin içindeydim; Ölüm'ün rengi: SİYAH!!!
Ahmet Borucu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
OSHO'NUN SOLMAYAN BUKETİ
Yirminci yüzyılın tanınmış, mistik ruhsal provakatörü ve filozofu olan Osho, ölümünün ardından hala pek çok kişinin ilgisini çekmiş ve halen çekmeye devam etmektedir. Bence O'nun öğretileri ve samimi düşüncelerinin içinde her daim yer aldığı sohbetleri, okurken içimizde varolan tinsel enkazlardan, o enkazların ardına sakladığımız asıl bizden ve zihinlerimize gene kendi ördüğümüz gereksiz duvarlardan bir nebze de olsa kurtulmamıza yardımcı olabilir...
Osho'daki her güzel ve optimist tavır, köhneleşmiş, karalar bağlamış reaktif hareket(sizlik)lere ışık saçacak güçte!.. Kitapta ki sayfalar arası seyahatte dolaşırken, herkes için bir kaç alıntıdan bir buket hazırladım...Bakalım bukette size uygun neler var;
Zihin Hakkında;
" Kişi kendi zihnine dikkat etmelidir çünkü bu dünyada kimse seni kendi zihnin kadar kandıramaz. En büyük düşmanın kendi içindedir, tıpkı en iyi dostunun da kendi içinde olduğu gibi."
Görsellik Hakkında;
" Bir şeye çok fazla bakmak tehlikeli olabilir çünkü bu bir endişeye dönüşebilir."
Çift Taraflı Ekonomi Hakkında;
" Sıradan ekonomide paylaştıkça kaybedersin; manevi ekonomide ise paylaştıkça kazanırsın. Ne kadar çok verirsen, o kadar çok alacaksın ve ne kadar az verirsen, sende de o kadar az kalacak. Ve hiç bir şey vermezsen, hiç bir şeye de sahip olamayacaksın. Kendi deneyimine kulak ver, kendi deneyimini gözlemle, bir şey verdiğinde bir şey yitiriyor musun yoksa kazanıyor musun? Belirleyici olan bu olmalı, başkalarının söyledikleri değil. Başkalarının önerileri tehlikelidir."
Çok İstemek Hakkında;
" En derinden olmasını istediğin şeylerin hiç biri olmadığında dahi minnet duy. Belki senin için doğru zaman değildir, belki bunlar senin büyümene yardımcı olmayacaktır."
"Belki senin kristalleşebilmen, güçlenebilmen için öyle anlar gerekiyordur. Yalnızca her şey yolunda gittiğinde değil, her şey ters gittiğinde de minnettar ol. Her şey kötü giderken minnet duyabilen kişi gerçekten minnettar bir kişidir; minnet duymanın güzelliğine ermiştir. Onun için her şey sonsuza kadar ters de gidebilir, ama öylesine dönüştürücü bir güçtür ki her şeyi değiştirecektir."
Arkadaş Seçimi Hakkında;
"Bilinçli bir kimse kendine, enerjisini yükselten arkadaşlar ve refakatçiler seçer. Buluştuğun zaman sana kendini daha neşeli ve sağlıklı hissettiren insanlar vardır. Üzgünsen üzüntün yok olur; öfkeliysen öfken yok olur. Bunlar enerjileri yukarı doğru çıkmakta olan insanlardır. Onların enerjisi senin enerjini de etkiler. Bir de seni emen insanlar vardır, onlardan uzak dur!"
Gelişim Hakkında;
"Tüm büyümeler sessizdir. Hiç bir ses çıkarmaz ve aniden çiçekler beliriverir. Büyüme zaman alır ama doğru an geldiğinde bir patlama olur."
Sonuçlar Hakkında;
"Bazen nehir hızla akar, bazen de çok yavaş hareket eder. Bazen şelaleler halinde dağlardan düzlüğü akarken müthiş bir hızdadır. Ama kesin bir şey varsa o da hızlı veya yavaş her nehrin sonunda okyanusa vardığıdır. Ve birisinin daha önce, birisinin daha sonra varmasının önemi yoktur. Önemli olan varmaktır."
Kadın ve Erkek Arasındaki Çekim Hakkında;
"Büyüdüğünde bir adama veya bir kadına aşık olur ve 'Belki de biz birbirimiz için yaratılmışız' diye düşünürsün. Kimse kimse için yaratılmamıştır. Peki o zaman niye tek bir kişiye karşı çekim hissediyorsun? Bu içindeki anne veya babanın bıraktığı iz yüzündendir. O kişi bir şekilde annene ya da babana benziyordur. Belli bir kadına veya erkeğe neden aşık olduğun sorusuna yanıt bulamayışın bu yüzden. Bu bilinçli bir seçim değil. Bu senin içindeki bilinçsiz iz tarafından verilmiş bir karar."
Erdem Hakkında;
"Gerçek erdem bambaşka bir şeydir. Kendi varlığını derinlemesine araştırmayı, toplumun kurallarına, fikirlerine ve şartlanmalarına ters düşse bile kendi içgörüne göre yaşamayı gerektirir. Nietzsche şöyle diyordu, 'Kişi en çok erdemleri için cezalandırılır.' Ama bunların kendi erdemlerin, kendi keşiflerin olması gereklidir. Ve ne pahasına olursa olsun bunlara göre yaşayacak cesarete, asiliğe sahip olmalısındır."
Doğruluk Hakkında;
"Kendi adına deneyimlemiş olduğun doğrulara ihtiyaç vardır. Başka birinin doğrusuna değil, kendi doğruna... Ama daima kendi doğanla uyum içinde ol. Bazı ağaçlar yavaş, bazıları hızlı büyür; yavaş veya hızlı büyümenin özel bir tarafı yoktur. Bu iki ağacın ortak noktası ise kendi doğalarını takip ediyor oluşlarıdır. Etrafına bakıp kıyaslamaya başlamak ve fuzuli endişelere kapılmak yalnızca insana mahsustur. Başka birinin klavuzluğuna ihtiyacın yok. Senin klavuzun kendi içindedir."
Aşk Hakkında;
"Aşk, kişinin yalnızca içindeyken bilebileceği bir şeydir. İçindeki zihinden öte olana erişip asla kaybetmemek mümkündür. Aşk her zaman inişli, çıkışlı, bir an neşeliyken, bir sonraki anda hüzünlüdür. Oysa bizim sözettiğimiz aşk -iki ruhun, iki varlığın arasındaki aşk- yalnızca başlar, asla sona ermez."
OSHO-Altın Gelecek (OVVO Yay.)
Gökçe Gerçek
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Dublör Kahveci : Fatma Gül |
SAHİBİNDEN MÖBLELİ KELEPİR HASTANE
YİNE NELER OLUYOR BAKAN'IM?
Daha bir kaç gün önce bir kehanette bulunmuş ve Kenan Evren'in bunamadığını, hatta kafasının belki daha da net ve berrak olduğunu söylemiştim. Adam alanen "olacakları" öngörüyordu, yani gidişatı. Eyaletleşmekten bahsetmesi her ne kadar alev toplarını üstüne çekmesine neden olsa da Evren konu hakkında son derece rahat ve hatta nüktedan yaklaşmaktan geri kalmıyordu.
(Son gülen, iyi güler mı demiştiniz, sayın Evren?)
EVET EYALETLEŞİYORUZ
Belki siz (özellikle de öğretmenlerim) henüz değil ama, biz "tüyü yolunmuş kuş gripli köy tavukları" olan hekimlerin geleceği de Sağlık Siteminde yapılan reformlar da eyaletleşme planına göre ele alınmış. Bu bir komplo teorisi de değil, meclise sunulmuş olan yasa tasarısının ta kendisi. Bu sefer de tükürdüklerini yalarlar mı belli olmaz ama son bir aydır halkın nazar-ı dikkatini o kadar absürd gündemler yaratarak yordular ki, belki, buna kalkıp "Bir dur bakalım" diyecek toplumsal katılımda bir bıkkınlık olacağı düşünülebilir.
SAĞLIKTA EYALET SİSTEMİNE GEÇİLİYOR
Hükümetin Meclis'e sevk ettiği tasarıda kamu hastanelerinin özerkliğe kavuşturulması ve bölgesel olarak örgütlenmesi yer alıyor. Hükümet, kamu hastanelerinin idari ve mali özerkliğe kavuşturulması, 'birlik' yapısı altında bölgesel olarak örgütlenmesi ve birliklere geniş yetkili ve yüksek ücretli yöneticiler atanmasını öngören yasa tasa tasarısını dün TBMM'ye sevk etti.
Pilot olarak başlatılacak uygulamayla kamu hastanelerinin yönetimi bölgesel olarak tek merkezde toplanacak.
Tasarıya göre kurulacak birliklerin yönetim kurullarına il genel meclisleriyle sanayi ve ticaret odalarından temsilciler de alınacak. Yönetim organlarında görev alanların ikinci dereceye kadar yakınları hastanelerle iş ilişkisine giremeyecek.
Tasarıyla getirilen yeni düzenlemeler ana başlıklarıyla şöyle:
1. Bakanlar Kurulu kararıyla, kamu hastaneleri birlikleri kurulacak. Kamu tüzel kişiliğine haiz idari ve mali açıdan özerk birlikler Sağlık Bakanlığı'nın ilgili kuruluşu olacak.
2. Hizmetin büyüklüğüne göre aynı il içinde birden fazla birlik kurulabilecek. Birlikler bölgesel olarak bir araya getirilerek 'birlikler koordinatörlüğü' oluşturulacak.
3. Yürütme organını genel sekreterin oluşturacağı birliğe bağlı hastaneler 'hastane yöneticisi'nce yönetilecek. Başhekimlerle diğer idari yöneticiler bu kişiye bağlı olacak.
4. Hastaneler hizmet kaliteleri ve hasta memnuniyetlerine göre puanlama yapılarak beş sınıfa ayrılacak.
Kamu hastanelerinin bina ve ekipmanlarıyla kadroları personeliyle birlikte kurulacak birliğe devredilecek. Personel fazlası başka birliklere aktarılabileceği gibi eksik personel de sözleşmeli olarak çalıştırılabilecek.
5. Birliklerin kurulmasıyla birlikte birliğe katılan hastanelerdeki başhekim, müdür ve yardımcılarıyla başhemşire kadrolarında çalışanların görevleri sona erecek. Hükümetin Meclis'e sevk ettiği tasarıda kamu hastanelerinin özerkliğe, bu görevler için sözleşmeli yeni elemanlar alınacak.
Bu KABA TABİRİ İLE SATILMANIN alası değil ise nedir, bana bir açıklayıverin sevgili dostlar!
Telsim, Telekom sonrası BİZ DE SATILIĞIZ!
YARIN SIRA ALLAH BİLİR HANGİ KURUMDA???
EVV-VEEETTT, BEYLER BAYANLAR!
YOK MU ARTTIRAN??????
Bir haber de iptal olan yabancı doktor hususunda;
"Ama ben bu konuya inanıyorum" diyen Erdoğan devam etti:
"Bunun olmasını gereğine inanıyorum ve bunu savunuyorum. Nasıl ki üniversitelerimizin kuruluş yıllarında yurtdışından profesörler getirilmek suretiyle okullarımızın gelişmesinde onların çok büyük katkıları olmuşsa, bugün de ağırlıklı olarak özel sektörün, hatta devlet sektöründe önünü açmanın bize kaybı değil, tam aksine kazandıracağı çok şey olduğuna inanıyorum. Bilim nerede olursa olsun, arayıp bulacaksınız. Eğer ülkene getirebiliyorsun seve seve getireceksin. Onun yolu tıkanır mı? Tıp alanında evrensel bir gelişme var. Onbinlerce insanımız Amerika'ya gidip orada ameliyat oluyor.
Burada tüm hastanelerimizde bu ameliyatlarımızı yaptırabiliriz. doktorlar buraya gelir, bunun yapar. Bundan niye çekiniyoruz?"
ARANIZDA AMELİYAT İÇİN AMERİKAYA GİDEN VAR MI?
Fatma Gül
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Bende saklı sevdan
Bu gözyaşlarıma dokunamıyacak
Hiç erişemiyeceksin sevgilim
Uzaklarda bir yerlerde
Yaşam cehenneminde
Dağlara taşlara
Senin için ağladığımı
Hiç bilmeyeceksin
Kimi zaman usul usul
Kimi zaman haykırarak
Seni sevdiğime
Senli günlerime
Destanlar yazıp şiirler söylediğimi
Hiç bilmeyeceksin
Düğümlendi kaldı
Adın dudaklarımda
Sevgin kalbimde
Tenim tenimde
Yutkunup dururken
İçimdeki düğümleri
Kimse anlayamadı hicranımı
Kimse göremedi gözyaşlarımı
Özlemin dünyamda
Arzularım bedenimde
Yangınım gözlerimde
Gülümseyip dururken
İçimdeki düğümleri
Kimse anlayamadı çaresizliğimi
Kimse göremedi sensizliğimi
Sema Çevik Yıldırım
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
İnternet bazen bilgi almak veya paylaşmak, bazen de sadece eğlenmek içindir. Bu kez biraz boş gibi görünen bir şey için, bir web sayfası önereceğim sizlere http://kopykat.com/sand.html İstediğiniz her renkte kumunuz var ve biraz zor bir yöntemle kumdan resimler yapmaya çalışıyorsunuz. Neler yapabileceğinizi görmek için örnek resimlere bakabilirsiniz. Kimse sizden sanat şaheserleri beklemiyor; ama kısa süreli kafa dağıtmak için hoş bir sayfa.
Siz kumdan kaleler yaparken kumdan resim yapmayı sanat haline getirenleri görmek isterseniz http://www.youtube.com/watch?v=roCUTGOuNN4&mode=related&search = kısa yoluna tıklayabilirsiniz.
Asena'yı buz üstünde kayarak dans ederken görüp, acaba İbrahim nasıl yapardı diyenler için http://www.secretspy.net/flashs/Berk_Tokay-Paten_Ibo.swf Bakın ve puan verin bakalım. Puan verirken aman dikkat.
Ve son olarak her İnternet kullanıcısının bilmesi gereken bir web sayfasını tavsiye ediyorum http://www.meteor.gov.tr/ Özellikle son günlerde küresel ısınmanın da etkisiyle iyice dengesizleşen havaların ne durumda olduğunu takip etmeniz için en güvenilir kaynak olarak kullanabilirsiniz.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|