Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.168

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 14 Mart 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Adele guruldamam var!..

Merhabalar

Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Tüm sağlık çalışanlarına kutlu olsun demek istiyorum ama nafile bir deyiş olacağı için vazgeçiyorum. İşlerin yolunda gitmediği her halinden belli. Yoksa bayram günü onca sağlıkçı neden sokaklara çıksın? Neden işi bıraksın? Olup bitenler hakkında sizin kadar bilgim var, fazlası yok. Ama tecrübelerime dayanarak bir noktaya çomak sokmak istiyorum. Bu sağlık işi oldukça netameli bir konu. Haklı davalarını savunan sağlık sektörünün yılmaz çalışanları, işi bırakma eylemi nedeniyle büyük bir kesimi de karşılarına alabilirler. Oysa bu konu doktor ve hasta tarafından ortak bir dava olarak görüldüğünde başarıya ulaşacak gibi duruyor. Ya da, ne yaptığını, neden yaptığını, kimin için yaptığını bilen bir iktidar bu yaraya merhem olabilir. Eski sistemi düzeltiyorum diye ipin ucunu kaçırmamak gerekir. Sağlık sektörü öylesine geçiştirilebilecek bir lükse sahip değil. Her ne kadar teknoloji bağımlı gibi görünse de, tamamen insan odaklı bir yapı. Hayatından memnun olmayan, daha fazla kazanmak için hastahaneyi bakkal dükkanına çevirmesi muhtemel, hastayı müşteri gibi görebilecek personelle yürüyen bir sektörden hayır beklemek pek akılcı olmasa gerek. Bu, Dünyanın en zor ama belki de en onurlu mesleğinden zevk alarak çalışan sağlık çalışanlarıyla dolu bir ülke özlemiyle diyor ve haklı olduklarına inandığım bu haykırışlarına birilerinin olumlu bir tepki vermesini diliyorum.

Madem bugün konumuz tıp, o zaman gelin ey doktorlar benim de derdime derman olun. 2 gündür ilginç bir hareket var vücudumda. Ben teşhisi koydum, "Adele Guruldaması". Hiç gülmeyin, aynen öyle. Şöyle anlatayım. Titreşimli cep telefonunuzu pantolonunuzun sağ yan cebine koyun, koydunuz mu? Tamam, şimdi bir başka telefonla kendi cebinizi arayın. Cebinizdeki cep telefonu bacağınızın o bölgesinde nasıl bir hareketlenmeye sebep oluyorsa, işte benim de tam orası aynen o şekilde 2 dakikada bir titreşiyor. Bir süre cebimde telefon aradım. Sonra bırakıp izlemeye başladım. Yediğim hormonlu çilekten at geni bulaşmış olabileceğini bie düşündüm. Çünkü olay üstüne konan sinekleri adele titretmesi ile kovan atın durumuna tıpatıp uyuyor. Ama ben de namert sinek yok. Çok sinir bozucu. Sanki kas içine sıkışmış gazlar bir yolunu bulup dışarı çıkıyor, çıkarken de adeleyi şöyle bir sıvazlayıp geçiyor. O nedenle adı "Adele Guruldaması". Bu konuda fikri olanların insaniyet namına tarafıma bilgi vermesi bu mübarek günde rica olunur. Aman siz titreşmeyin, esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  Türkiye Cumhuriyeti Devleti

Atalarımızı dedelerimizi bu vatan için savaşırken canlarını veren mübarek şehitlerimizi vur patlasın çal oynasın deyip mirasyedi gibi yaşarken şöyle haklarını vererek hiç düşündük mü?
Yoksa! Nasılsa birileri kanlarıyla canlarıyla ödeyerek bizlere gül gibi bir vatan bıraktılar.Gerisi hikaye mi diyoruz?

İnanıyorum ki hepimizin, beygirsiz dönen dolapların arkasını öğrenme isteğimiz arttı.Tüm dürüstlükler adına iştahımız kabardı..
Vicdanımız çatışıyor şimdi düşüncelerimizde değil mi? Hayretler ifade eden şaşkınca arzularımız bütün kul haklarımız gözlerimizin önünden akıp gidiyor eminim.
Ne yazık ki yine bizden olan canlılarla insanlık işgal edilmiş durumda..

Ahh nasıl da unutuyoruz saçma sapan işlerden, çıkışın da kaçışın da olmadığını bu dünya denen köyden..

İçimizdeki ormanda düşünmeye var mısınız? Bir aslanın bir de çakalın kafesteki halini düşünelim. Gördünüz mü? Sizlerde benim gibi en sessiz kararlarınızı verdiniz içinizde. Geliniz tarih ve zaman daima haklıların yanındadır sözünü umut veren dualarımızla hatırlayalım.
Ne acı ki tutunduğumuz değer yargılarımızı kaybolan inançlarımızı sürgüne de yollasak helaldir özgürdür bizim mirasımız yine bize geri döner..
Ülkemizin ve insanlarımızın yaşamış olduğumuz şu günlerden geçmişe bir yolculuğa ne dersiniz?
Ülkemizi buhranlı günlerden aydınlığa çıkaran Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ve silah arkadaşlarının ve rahmetli şehitlerimizin ardından fıkra anlatmayı, bazı sayın belediye başkanlarımıza bırakıyor ve bu hikayeyi izninizle sizlerle paylaşmak istiyorum..

İşte! 1930'lar ve Mustafa Kemal Atatürk. Ve onun liderliğinde kenetlenmiş Türk Milleti'nin kurduğu genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti.

O yıllarda Bademli Köyü (şimdi Kasaba)'n de yaşayan Yusuf Eydemir adında bir vatandaş ve onun başından geçen bir anıymış efendim.

Günümüze ışık tutsun diye Yusuf Eydemir'in başından geçen bu anıyı, şimdi polis emeklisi olan torunu Muhit Eydemir'in anlattıklarından derleyen bir dostum aracılığıyla sizlerle paylaşıyorum..
Bademli Köyünde yaşayan Yusuf Eydemir'in, 1930'lu yıllarda ağılından koyunları çalınır.
Yusuf Dede önce köy muhtarına gider, durumu anlatır, yardım ister. Ama sonuç alamaz.
Yine aynı amaçla Emirdağ Kaymakamına çıkar, derdini anlatır. Fakat yine sonuç alamaz.

Bunun üzerine Yusuf Dede Bademli'den Ankara'ya yayan olarak gider ve Mustafa Kemal Atatürk'e sorununu anlatmak ister.
Ankara'ya varır ama görevliler onu içeri almazlar. O inatla kapıda beklemeye devam eder.
Aradan üç dört gün geçer Yusuf Dede hala kapıda beklemektedir.
Bu sırada Atatürk, onu pencereden fark eder ve yetkililere: Birkaç gündür dikkatimi çekiyor, kapıda bekleyen bir vatandaş var. Gidin o vatandaşı getirin, bakalım ne derdi varmış der. Yetkililer Yusuf Dedeyi Atatürk'ün huzuruna çıkarırlar.
Atatürk sorar: Kapıda günlerdir ne bekliyorsun, söyle bakalım ne derdin var ?
Yusuf Dede başından geçen olayları Atatürk'e anlatır. Bunun üzerine Atatürk Afyon Valisini arar, kısaca Yusuf Eydemir'in olayını anlatır ve eğer bu vatandaşın koyunları hemen bulunmazsa o köyü ortadan kaldırırım der.
Atatürk Yusuf Dede'yi koyunlarının bulunacağına dair sözlerle teselli eder. Daha sonra da ona biraz para verir. Yetkililere de bu vatandaşı götürün trene bindirin, memleketine gitsin der. Yetkililer gerekeni yaparlar ve onu trene bindirip yolcu ederler.
Yusuf Dede trenle Afyon'a kadar gelir ve oradan da yaya olarak köyüne gelir. Köyüne geldiğinde koyunlarının bulunmuş olduğunu görür.
İşte hem memleketimizden hem Ata'mızdan hem de bizim insanımızdan bir anı. Bugün! Ülkemiz ve milletimiz için!Böyle bir devlet adamlığına ve böyle bir insanlığa ihtiyacımız var mı yok mu?

Koyun çobanları yeniden bizleri yönetirse hiç şaşırmayalım e mi?

Melekler yüreğinizden öpsün.

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


Seda Demirel

 Pratisyen Kahveci : Seda Demirel


  John Q

Pazartesi akşamı ATV'de "John Q" adında bir film gösterildi.

"GSS nedir, ne değildir" konulu bir yazıyı ve bu konu ile ilgili detayları uzun zamandır nasıl yazmam gerektiğini düşünmekteydim.

Başlangıç olarak bu konuyu örnekleyen bir yazının daha açıklayıcı olacağına kanaat getirdim. Bu sebep ile bu 2002 yapımı bir HOLYWOOD filminin ayak izlerini takip etmeye karar verdim.

GSS nedir? GSS Genel Sağlık Sigortası'nın kısaltılmışıdır.

GSS ne değildir? GSS pembe-beyaz pamuk şekerleri, çocuksu düşler, kızgın kumlardan serin sulara cuppadanak atlamak, yüzbin baloncuk yutmak, bonibon ağaçları, mutluluk, huzur, kolaylık, her güneş girmeyen eve bir doktor, ve özellikle de verilen sağlık sistemlerinde artan kalite DEĞİLDİR.

Filmin konusu; "kalp nakli yapılmazsa ölecek bir çocuğun ailesinin çocuklarını kurtarmak için giriştiği mücadele gibi "Amerika tarihi için çok sıradan" bir konu.

Bu olayın geçtiği ülke; dünyanın baş patronu ve her yere "Amerikan yaşam tarzı"nı ihraç etmeyi hedef ilan etmiş, bunun için ülkeler işgal etmeye karar vermiş Amerika olunca film sıradan olmaktan çıkıp; "dikkat çekici" hale geliyor. Hele üstüne projektör tutulan konu, o, her şeyi sigortalatmakla övünülen Amerika'nın sağlık sigortası sistemi olunca film, bugün altı milyar dünya vatandaşını ilgilendiren bir gerçeğin, piyasanın dişleri arasına atılmış sağlık hizmetinin nasıl büyük bir toplumsal soruna dönüştürüldüğünün çarpıcı bir belgesi olup çıkıyor.

Ve hele başbakan ve korosundakilerin; "Herkes anasından doğduğunda sigortalı olacak" derken öte yandan; kanser taramalarında yüksek fiyatlı ilaçların sigorta kapsamından çıkarıldığı, özel sigortacılığın teşvik edildiği bir dönemde "John Q" bir "ibret vesikası"na dönüşüyor.

Filmin konusu şöyle: "10-12 yaşlarında bir çocuk, acilen kalp nakli yapılmazsa ölecektir. Baba düzenli bir işi olan bir işçidir ve sigorta primleri düzenli olarak ödenmektedir. Hastane 'yasal prosüdür'ü izliyor; ve kalp naklinin yapılması için babanın sigortasının yetmediğini söyleyerek; çocuğun tedavisini sürdürmeyeceğini belirtiyor.

Baba, 'Ben sigortalıyım' diye itiraz ediyor. Evet, baba sigortalıdır, ama işyerinde çalışmanın yavaşlamasından dolayı, sigorta primi az ödendiği için (bizde de saatlik sigorta primine dönüş için hazırlıklar yapılıyor) ve sigorta kapsamı daralarak '2. dereceden sigortalılık' durumuna düşmüştür. (Ama baba bunun farkında değil!! Aynı bizim halkımız, ne tesadüf!)

Ve; 'kalp nakli'nin masrafları bu 2. dereceden sigortalılık paketinde yoktur. Baba 250 bin doları karşılayacak durumda değildir. Hastane bazı fonlardan yardım talebinde bulunmasını ister babanın, ama onlar da çeşitli gerekçeler göstererek babanın isteklerini reddeder. Dahası hastane, mevcut bakım giderleri olan 30 bin doları bile ödememektedir. Çünkü bu pakette sağlık harcamaları en fazla 20 bin dolardır.

Bu yüzden hastane yönetimi (hani özerleşiyor ya bizim hastanelerimiz de ve hastanelerin başlarına yani yönetime gelecek olanlar da ticaret odasından filan kişiler ya hani..), tedaviyi kesip, zaten adım adım ölüme giden çocuğu eve gönderme kararı alır.

Çaresiz baba için tek seçenek, bir silah alıp hastaneyi basmaktır. John Q da öyle yapar. Hastanenin acil servisini basar oradakileri de rehin alır. Şartı: oğluna kalp nakli yapılmasıdır. Sonuç, babanın kendisini öldürerek oğluna kalbini neklettirme kararı almasına kadar varır. Gerilimin bu aşamasında Hollywood'un (oldukça şaibeli olan) "mutlu son"u yetişir; bir verici bulunur, kalp nakli silah zoruyla da olsa yapılır..."

Elbette film bir yandan hastanelerin kapitalist işletmelere dönüşmesine (Bizde de şimdi parası olan, bakkal dükkanı açar gibi eczane, hastane açabilir tartışması yapılıyor), "Hipokrat yemini etmiş hekimler"in düştüğü ikilemi, "halkın sağlık hakkı"na; Amerikan polis ve adalet sistemine şöyle bir değinip geçiyor. Ama "John Q", elbette ağırlıklı olarak; "piyasacı", "paran kadar sağlık" demek olan "genel sigorta sistemi" içinde "sağlığın sorunlarının çözülmesinin ne kadar absürd, insana, onun sorunlarına yabancı, emekçileri dışlayan; asıl olarak hastane sahiplerinin ve ilaç tekellerinin çıkarını her şeyin önüne koyan bir sistem olduğuna dikkat çekmesi bakımından son derece önemli bir film olmuş. (Gözünüze sokmak gibi olmasın ama...)

En gelişmiş kapitalist ülke olan ABD'de bile sağlık sigortası sistemi; pek çok hastalığı kapsam dışına iterken; daha doğrusu işçiler, emekçiler için sistemin dışında tutarken; bizim gibi ülkelerde "genel sağlık sigortası" sistemini "daha doğumdan itibaren herkes sigortalı olacak" diye sunanlar ya bilinçli bir biçimde halkı aldatmak isteyen sermaye borazanlığı yapmaktadırlar ya da "cehaletleri"nden böyle konuşmaktadırlar. Eğer bu propagandayı yapan hükümetse, ihanet de cehalet de aynı kapıya çıkmaktadır.

Bakalım bizim John Q'ların eylemlerine ne zaman tanık olacağız. Çok bekleneceği de sanılmamalı. Çünkü; John Q'ları zorlayan Amerikan sisteminin benzeri olan GSS yürürlüğe girmek üzeredir.

Seda Demirel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Barış Güvercini : Banu Kurtis Chouard


  IKEBANA LOTUS CİÇEKLERİ -4

Ikebana çiçek düzenlemesinde, Lotus çiçeğini durgun ve berrak suların üstünde görmek, onu doğada olduğu gibi seyretmek için, kendine özgü bir teknik çalışma şeması vardır. Ikebananın en önemli çiçeği olmasa da lotus manevi yönden en öndedir.

Çince'de, Lien 'Lotus' ve Hua da 'çiçek' demektir. Her şeyden önce onu diğer bitkilerden ayıran ve Budistlerin bir simgesi haline getiren çok derin bir felsefesi vardır. Lotusun diğer çiçeklerden bir farkı da mevsimler süresince bitkilerin pek çoğu önce çiçeklerini açıp döktükten sonra meyvelerini verirken lotus meyvesi olgunken çiçek açar. Budistler lotus çiçeğinin bu özelliğini geçmişin, şimdiki ve gelecek hayatin birlikteliğinin bir simgesi olduğunu düşünürler.

Evrenin tüm güçlerini, seslerini, sayılarını simgelediğine de inanır hatta onun sonsuz bir ışık olduğuna ve saflığı, dürüstlüğü, temizliği ifade ettiğine işaret ederler.

Lotus çiçeği renklerine göre değişik anlamlıdır. Beyaz lotus, Buda'nın sembolüdür ve manevi zihinsel netliğini, kırmızı lotus, Buda'nın kalbini bütün varlıklara acıyıp korumasını, mavi lotus ise fikrin gücünü, aklin ve zekânın her şeyin üstesinden geleceğinin zaferini temsil eder.

Lotus bitkisi çamurun içerisinde doğup büyümesine rağmen kirlenmeden, tam aksine içinde yaşadığı suyu berraklaştırabilen ve inatla var oluşunu sürdürebilmek için başı dik, hep gökyüzüne doğru uzanmıştır.

Lotus ile Nilüfer çiçekleri aynı aileden olmalarına rağmen çok büyük farklılıklar gösterirler. En göze batan fark boyları olsa da lotusun çiçeği daha geniş, çanak yaprakları daha kalındır ve sanki içe doğru ikiye katlanır.

Asırlardır kıymetinden hiç bir şey kaybetmeyen Lotus çiçeğine ait gördüğünüz bu resimler tarafımdan bir ay önce Laos ve Tayland'da yeni Çin yılı kutlamalarında çekilmiştir.

Mitoloji bilgilerinde, İslamiyet'ten önce Türk inançlarında ve ilk insanın yaradılışı ile ilgili efsanelerde de okunduğu gibi Budizm kozmolojisinde de bütün yaradılışlar sularda meydana gelir. Hatta Türk yaradılış efsanelerinde suyun üzerinde bulunan toprak parçası söz konusudur. Budizm ile,Türk efsanelerinde görülen tek fark yerin yani "toprağın" lotus üzerinde yer almamasıdır.

Kanaat, kozmik sulardan yaratıldığı zaman lotusun lifleri çamur içerisinde büyüyüp uzayarak dünyanın en üst kademelerine ulaşır. Yeryüzünün en yüksek yerleri dağlar olduğu için lotus çiçeği, değerli ve zengin madenlerle dolu yüce dağları da ifade eder.

Yeryüzü, hürriyet, saflık, temizlik gibi olgular, lotusun simgelediği değerlerdir ve Buda'nın vasıfları olarak nitelenmiş olsalar da Eski Mısır, Mezopotamya, İran ve en çok Hindistan, Çin ve Japonya'da rastladigimiz Lotus çiçeği çeşitli sanat eserlerinde de yoğunlukla tasvir edilmiştir.

Ölüm ve hayatla iç içe sembol olan lotus, Uygur sanatlarında, Uygur ikonografik ve sembolik manasının ne olduğu konusu kadar, sanat dallarındaki tasvirlerin konusu da çok önem taşır. Bu tasvirler Karahanlılar vasıtası ile Türk-İslam sanatına da aktarılmış, Selçuklular'la da Anadolu'ya kadar gelmiştir. Uygur resim sanatının en güzel örnekleri, Çin Türkistan'daki Bezeklik tapınaklarında yer almaktadir. Türklere ait milli bir resim üslubu olup önemli sanat eserleridir.

Konunun ana bilgileri :http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/turkkong2/tk2-14 Dr Yasar Coruhlu ya aittir.

Banu Kurtis Chouard

Redaksiyon :
Ferda Önler


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  TIP BAYRAMI VE DOKTORLAR

Çocuklara "Büyüyünce ne olacaksınız? diye sorduğumuzda çoğunun doktor olmak istediğini görürüz. Bizim zamanımızda böyleydi çocukların bu soruya verdiği cevaplar… Bugün Türkiye'de buna alternatif cevaplar verilse de yine doktor olma eğilimi devam etmektedir. Bunun en büyük sebebi ailelerin çocuklarını doktor olarak görme isteğidir. Toplumumuzda aileler arasında nedense doktorluk hep revaçta olan bir meslektir.

Sağlık her şeyin başı… Sağlıksız yaşamaya, yaşamak denir mi bilmem. Sıhhatin öneminden dolayı doktorları hayatımızın en müstesna köşesine oturtuyoruz. Gerçi günümüzde doktorluk o eski cazibesini ve tercih edilme yoğunluğunu kaybetmiştir. Bunun sebeplerinin başında tahsilinin uzun olması geliyor. Günümüz gençleri kısa zamanda hayata atılmanın hesabını yapmaktadır. Bugünkü gençlerimiz, zorluğu ve uzunluğu nedeniyle tıp öğrenimine tahammül edememektedir. Fakat bunlara rağmen yine de tıp tahsili cazibesini korumaktadır.

Doktorlar hayatımızın her yerinde bizimle beraber… Onların kapısını zor zamanlarda çalıyoruz. Sağlıkta görüşmüyoruz genellikle… Bu belli ki hastalıktan kaynaklanan zorunlu bir görüşme oluyor. Zor zamanlarımızda onların şefkat iklimine sığınıyoruz. Bazen de hastalığın getirmiş olduğu sıkıntı ve gerginlikle onları üzüyoruz. Fakat onlar bu gerginliğin sebebini bildikleri için bizleri hoşgörüyle karşılıyorlar.

Ülkemizde tıp tarihi bir hayli eskilere dayanmaktadır. "Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire" adlı tıp okulunun açılış tarihi olan 14 Mart 1827, ülkemizde modern tıp eğitiminin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Fakat "Tıp Bayramı" bu tarihten daha sonra kutlanmaya başlanmıştır. İlk tıp bayramı 14 Mart 1919'da, işgal altındaki İstanbul'da, tıp öğrencileri tarafından kutlanmıştır. Tepkilerini bu şekilde dile getirmeye çalışan öğrencilerin bu törenine Dr. Fevzi Paşa, Dr. Besim Ömer Paşa, Dr. Akil Muhtar (Özden) gibi dönemin ünlü hocaları da katılmıştır. 1933'te "Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane" İstanbul Üniversitesi'ne dâhil olmuş; peşinden de 1945'te Ankara Tıp Fakültesi, 1954'te ise Ege Tıp Fakültesi kurulmuştur. Bugün bu fakültelerin sayısı yüzlere yaklaşmıştır.

Ülkemiz Cumhuriyetten beri sağlık konusundaki meseleleri tümüyle aşabilmiş değildir. Bu hususta çok mühim aşamalar kat edilse de köklü çözümler getirilememiştir. İstatistiklere göre 2000'li yılları yaşayan ülkemizde her gün 175 bebek, 3 anne kaybediyoruz. Bu Türkiye'ye yakışan bir tablo değildir. Fakat tüm bu olumsuzluklara rağmen son yıllarda sağlıkla ilgili atılımları da görmezlikten gelemeyiz. Özellikle hastanelerin dağınık yapılanmadan kurtarılıp tek çatı altında toplanması olumlu bir gelişmedir. Artık hangi kurum elamanı olursa olsun herkes istediği hastaneye gidebilmektedir. Fakat bu durum özellikle bazı hastanelere aşırı yüklenme sunucunu doğurmuştur. Bunlar zamanla aşılacaktır.

Son dönemde sağlık alanında ciddi yenilikler yapıldı. Bu yenilikler daha çok hastaları kollamaya yöneliktir. Artık hastalar doktorlarını kendileri seçebiliyor. Bu sadece yönetmelikte kalan bir şey değil. Doktor sayısının yeterli olduğu hastanelerde bilfiil uygulanıyor. Bunun yanında Avrupa'da uygulanan aile hekimliği bizde de hayata geçiriliyor. Bundan sonra her ailenin bir hekimi olacak. Bu ailedeki fertlerin sağlık bilgileri bu hekim tarafından bir araya getirilecek. Hasta öncelikle bu hekime tedavi edilecek, gerekirse başka sağlık kurumlarına gönderilecek. Bu sistem çağdaş sağlık politikalarının bir yansımasıdır.

Türkiye'de hekim başına düşen hasta sayısı Batı ülkeleriyle kıyaslanınca çok fazla olduğu açıkça görülür. Doktorlarımız hastalara yeterli zamanı ayıramıyorlar. Hastalarımız bu hususta haklı olarak müştekiler... Fakat bu durumda yapılacak fazla bir şey yok. Doktorları da suçlamamak gerekir. Onların da imkânlarını zorladıklarına bizzat şahit oluyoruz. Fakat her meslekte olduğu gibi doktorlar arasında da işini hakkıyla yapmayan, savsaklayan tipler de yok değildir. Bunları, diğerlerine zarar vermeden ayıklamak gerekir. Bizler doktorlarımızın yaşadığı zorlukları biliyor ve onlara, gösterdikleri fedakârlıklardan dolayı teşekkür ediyoruz.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


LEBLEBİ ŞEKERLERİ

Akşam olunca kapı çalınıyor yine,
Açtığımda içeri giren sen olmuyorsun baba,
Gelen senin kadar sarhoş değil ama,
Senin gibi anlayışlı da değil asla...
Leblebi şekerleriyle gelmiyor bana...

Annem kadar iyi olmuyor yemeklerim,
Zaten içimden de gelmiyor,
Çünkü teşekkür edilmiyor,
Leblebi şekerleri getirilmiyor..

Baba özledim ben seni,
Özledim yastık altına sakladığım çocukça ağlamaları,
Özledim içince beni azarlamalarını..
En çok da leblebi şekerlerini ,
Sevinmeyi özledim,parıldayan gözlerimi..
Boynuna atlamak vardı şimdi senin,
Kahveyle ayıltmak vardı,sarhoş kafanı
Susturmak vardı şiddetli sesini,
Affetmek vardı çocukça,
Birde tabii leblebi şekerleri....

(Funda nın Babası na...)

Funda Eröz Türkmen

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu





İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İnternet bazen bilgi almak veya paylaşmak, bazen de sadece eğlenmek içindir. Bu kez biraz boş gibi görünen bir şey için, bir web sayfası önereceğim sizlere http://kopykat.com/sand.html İstediğiniz her renkte kumunuz var ve biraz zor bir yöntemle kumdan resimler yapmaya çalışıyorsunuz. Neler yapabileceğinizi görmek için örnek resimlere bakabilirsiniz. Kimse sizden sanat şaheserleri beklemiyor; ama kısa süreli kafa dağıtmak için hoş bir sayfa.

Siz kumdan kaleler yaparken kumdan resim yapmayı sanat haline getirenleri görmek isterseniz http://www.youtube.com/watch?v=roCUTGOuNN4&mode=related&search = kısa yoluna tıklayabilirsiniz.

Asena'yı buz üstünde kayarak dans ederken görüp, acaba İbrahim nasıl yapardı diyenler için http://www.secretspy.net/flashs/Berk_Tokay-Paten_Ibo.swf Bakın ve puan verin bakalım. Puan verirken aman dikkat.

Ve son olarak her İnternet kullanıcısının bilmesi gereken bir web sayfasını tavsiye ediyorum http://www.meteor.gov.tr/ Özellikle son günlerde küresel ısınmanın da etkisiyle iyice dengesizleşen havaların ne durumda olduğunu takip etmeniz için en güvenilir kaynak olarak kullanabilirsiniz.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070314.asp
ISSN: 1303-8923
14 Mart 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com