Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.169

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 15 Mart 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Gurul gurul titriyorum!..

Merhabalar

Aşkolsun, bir Allahın kulu da çıkıp, "Kardeşim ona guruldama denmez, dense dense adele spazmı denir." demedi. Korkma geçer deseydiniz bile razıydım onu da demediniz, aşkolsun. Hâlâ titreşiyorum haberiniz olsun.

Bugün tatsız bir günün yıldönümü. Aynı tür olayları siz bu satırları okurken de yaşıyor olacağız büyük ihtimalle. Önümüzde çok elektrikli günler var ve hepimiz ne yazıktır ki farkındayız. Olup bitenleri soğuk kanlılıkla karşılama durumunda da değiliz artık. Toz pembe bir Türkiye'den bahsedilirken, sokaklarda yaşananları görmemezlikten gelmeye olanak var mı? Ahlaki değerleri kalkan edip iktidar olanların aczi, ekonomik tercihlerin yurt kimyasına uymaması gibi etkenlerle, belki de birkaç on yılın en tehlikeli günlerindeyiz. Mutsuz insanların ülkesi olmaktansa bu yargılarımın yanlış olmasını yürekten dilerim. Ama artık sokakta, arabada tedirginim, gerçek bu.

Bilenler biliyor, Kahve Molası'nı televiyon izlerken hazırlıyorum. Buna izlemekten ziyade dinlemek demek daha doğru olur aslında. Ancak bu gece tesadüfen harika bir programa rastladım ve işi gücü bırakıp takıldım kaldım. TRT1'de her Çarşamba saat 22:30-23:30 arası izlenmezse yazık olacak bir program var. Benim izlediğim ikincisiymiş. Programın adı "Candan Erçetin'le Beraber ve Solo Şarkılar". Program sunucusu Candan Erçetin, konuk Sertab Erener. Canlı bir konser. Kaçırdıysanız mutlaka tekrarını yakalayın. Gelecek haftanın konuğu Nilüfer. Sakın kaçırmayın.

Bugün size bir Timur Selçuk klasiği dinleteceğim, Bugün Yarın ve Daima. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Elif Eser

 Cemreler Düşerken : Elif Eser (Zeycan Irmak)


  Kırık Ayna…

Sen bilmezsin aynaya baktığında hüzünle parçalanan sırlı camın çıkarttığı çılgın sesin yankısını
Ve bağdaş kurup kimsesiz bir odanın orta yerine,
Yanında gülsüz diken, yanında hasretler ve ucu yanık çocukluk fotoğrafları
Ve hayaller ateşten elbiseler giyinmiş alay edercesine dans ederken
Öylece, sessizce durup bakmayı…
Adına yalnızlık diyemezsin bu çoğulluğun, hayır, hayır!
Bu olsa olsa terk edilmişliğin resmi geçicidir.
Kendine terk edilen onlarcasından yalnızca birinin,
Milyonlarca yanıp sönen parafinli huzmeden o birinin sebepsiz serüveni…
Masallar öyle anlatılmıyordu oysa çocukken
Her serüvenin bir sebebi olduğu fısıldanırdı
Fısıltılı, tatlı, ninnilerle…
Vakti zamanı gelip de büyümek çalınca kapımızı
Korktu çocukluk çekildi içimize
Küstü, kırıldı, incindi gizlice.
Umursamadık.
Şimdi o, bir erguvan gölgesinden çok çok uzakta
Şimdi sahte bir sahnenin sahte kahramanı
Rollere bulaşmak istemeyen bir değirmen savaşçısı
Yine de…
Çocukluğunu korumak istercesine
Makyajını yapıyor kırık aynanın saçılan parçaları arasında.
Dokunma!
Kanamaz da, kanatırsın!
Yüzündeki boyaları akar sonra, ağlatırsın…

Sen bilir misin yap-boz oyununda kaybolan parçaların yerine
Etinden çimdikler kopartıp boyayarak koymayı
Ve her ne sebeple olursa olsun resmi tamamlamayı.
Yanında parşömen hüzün, yanında suskunluk ve intihardan dönmüş çocuk bakışları
Ve tumturaklı küfürlerin çingene küstahlığı tepende dolanırken
Başını öne eğip mağrur kalakalmayı…
Gecenin zehrinde su birikintilerine aldırmadan koşan ayakların
Yanlışlıkla girdiği çıkmaz sokakta çaresiz durmasından farkı var mıdır bu anlatılanların?
Ya da diyebilir misin ‘boş ver…’
Peki ya, aynada kırık bir yüz müdür bakan gafil, hayâsız!
Yoksa kırık aynadaki palyaço çığlığı mıdır etrafa saçılan?
Bazı sorular vardır kalır yanıtsız…
Şimdi o, sahte bir düş peşinde sevdalı yürek,
Şimdi, pembe bulutları mesken edinmiş acımsı bir gülüş
Mırıldanır duyulmamış ezgileri kendine…
Yine de,
Her şey bir yana,
En çok, en şahane biçimde özünü saklamak çabasıdır onun tek yaptığı.
Bunun içindir çocukluğuna sık sık sığınması, saklambaç oynaması…
Uyandırma!
Güldürmeyi bilemez de, ağlatırsın!
Yüzündeki kederleri akar sonra, kanatırsın…

Elif Eser
zeycanirmak@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,898,898,898,898,898,898,898,898,89
9 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Deniz Turan


Beyaz Frezyalar

Genç kızı izliyordu iki gölge şimdi hastanenin bahçesinde... Ürküyorlardı... Geçtiğimiz gün yaşanan trajedinin tekrarlanmasından korkuyorlardı. Kızın hali bu iki profesyonelin bunu korumasına izin vermiyor, duygusallaşmalarına mani olmaya yetmiyordu şimdi okul hayatlarında aldıkları eğitim. Kızın ince bileklerinde beyaz sargılar tutulduğu aşkın kelepçelerini simgeler gibiydi. Konuşuyordu kız bankta sevgilisiyle. Hala yeryüzünde ayakta kalabilmesinin yegane sebebiyle.

Delikanlı sesleniyor sevdiğine:

"Beyaz frezyalar saflığımız ve temizliğimiz... Bu üç kırmızı gül ise, sen ben ve geleceğimiz..."

Kız içindeki coşkuyu gözlerinin parlaklığına yansıtıyor, kelimeler boğazında düğümleniyor ve söyleyecek tek kelime bile bulamıyordu. Oysa severdi konuşmayı... Delikanlı soruyordu:

" Bir şey söylemeyecek misin?"

Susuyordu, büyü bozulmasın istiyordu, o anda o dakikada ve o saniyede dursunlar, zaman artık akmasın hayat artık ilerlemesin her şey öylece kalsın o da onun kollarının arasında sonsuza dek o arabada kalsın istiyordu. Onu tanıdığı, hayatına aldığı anı anımsıyordu şimdi.
Yine aynı yerdeydiler.

"Kıyamam ben ona."

Neden kıyamıyordu. İnsan kimlere kıyamazdı? İnsanına mı bağlıydı kimlere kıyamayacağı? Yoksa sevdiklerine miydi sadece? Peki neydi sevgi? Daha önce çok kere sevmişti de aslında. Ama sevilmek nasıl oluyordu bir türlü bilememişti şimdi.

"Saçların güzel olmuş."

Saçları... Hiç bakmamıştı aynaya ve de saçlarına oysa. Sahi güzel miydi? Taranmaya değer miydi her gün? Ne renkti saçları? Şimdi o da güzel görüyordu saçlarını. Belki de güzel bakmayı öğrenmişti. Belki de sevgi dedikleri şey güzel bakmayı öğrenmekten başka bir şey değildi. Her ne ise o işte... Tek bildiği saçları sahiden de güzeldi şimdi.

" Görüyorsun işte, sensiz olamıyorum."

Ne korkmuştu gelmemesinden. Oysa geliyordu işte sessizce hayatına. Onu sevgilisi olarak seçiyordu. Hayatına akıyordu yavaş yavaş. Bu akış ona yeniden yaşamı sevdiriyordu. Onun kolları arasında daha da güçlüydü bedeni ve daha parlaktı gözleri. Bu ağaçlar iyi ki yeşil, gökyüzü de iyi ki maviydi. Ne güzel düşünülmüştü her şey. Yaşam hep bu kadar canlı, insanlar hep bu kadar sıcak, hayvanlar hep bu kadar sevimli ve doğa hep bu kadar huzurlu muydu? Gülümsemek ne kadar da yakışıyordu genç kıza.

" Sen çok güzel bir anne olacaksın."

Gözlerde alışkın olmadığı bir huzurlu gözyaşı vardı şimdi. Bu damlalar bundan önce hep üzülmenin simgesiydi oysa. Sebebinin hüzün olduğu hikayelerin ana fikri olmuştu gözyaşları bundan önce hep. Yüzündeki gülümseme çocukken bile bu kadar gerçek değildi sanki. Her şey nasıl bu kadar da güzel olabilmişti. Ellerine dokunduğu an hissettiği tek şey vardı. Bunca yıl eksikliğini duyduğu ve aslında eksikliğini duyduğunu bulduğu an fark ettiği bütününün parçasını yakalamıştı yıllar sonra. Şimdi onunla olmanın verdiği haz, onunla olmanın verdiği sıcaklıktan öte bir şey daha vardı hayatında. Korku. Sinsice yerleşmişti o geldiğinde korku duygusu da kanına. Şimdi her gece bir tarafı onu düşünerek keyifle uyuyor, diğer bir tarafı da onu yitirme korkusuyla terliyor, su içiyor ve yine terliyordu. Nereye kadar dayanabilirdi kuru tarafı hastalanmadan yaşamaya... Bilmiyordu. Tek bildiği diye bir başlangıcı da yoktu aslında. Bildiği hiç bir şey ve hissettiği milyonlarca şeyin arasında gidip geliyordu her gece sabaha kavuşana dek.

"Sen benim zayıf kelebeğimsin"

İncinmesin istiyordu delikanlı. Hassaslığının öylesine farkındaydı ki korkuyordu üzülmesinden onun. Hiç bitmesin istiyordu rüyaları delikanlı. Bu güzel bir rüya ve hiç uyanmasınlar istiyordu genç kız.

" Sen benim sevdiğimsin, bitanemsin."

Bir hayaldi oysa o başlangıçta, imkansızdı... Şimdi sevdiğimsin diyen de genç kızın aynı imkansızımı mı? Nasıl bir güzellik bağışlamış olmalıydı ki hayata bu armağanı hak etmek için. Şimdi kelimeler bir bir tükeniyordu genç kızın dilinde... Yüreğini usul usul aşk denilen düğümler örüyordu şimdi.

" Denizim benim..."

Onun denizi. Uçsuz bucaksız, tıpkı adını aldığı denizler gibi bazen durgun, bazen coşkuyla ıslatır kumları kızgın... Bazen karanlık bazen yemyeşil bazense masmavi ve parlak...

"Az önce havadayken gördüğüm bulutlardan çok seviyorum seni."

Ya ben, ben... demek istiyordu genç kız, ama ölçüyü bulamıyordu. Tarifi yapamıyordu. İçindeki sevgiyi onsuzken hissettiklerini anlatması öylesine zorduki. Ruhunu üşümekten kurtaran sıcacık bir mont gibiydi delikanlı. Yada sobayı soba yapan kestane. Masayı ısıtan aileydi o... Yatağı yumuşatan yastığıydı kızın delikanlı. Ve hayata dair güzel olan ne varsa oydu işte.

"Bana kızsan da çok seviyorum seni..."

Nasıl kızmasındı ki ona? Nasıl aldatabilmişti nasıl incitmişti onu? Ruhu bu kadar kırılganken, kıyamam diyerek başlamışken nasıl bakmıştı o gözlerle başka bedenlere. Oysa o en çok da dürüstlüğünü sevmemiş miydi? Ne yapsındı şimdi genç kız. Nasıl da kalabilmişti böyle çaresiz.

"Kocaman seviyorum seni, koskoca yeşil bir elma gibi, yedikçe tadına doyulamayan..."

Ne olursa olsun yürekleri birdi... Birbirleri olmadan bir olmayı nasıl becereceklerdi ki. O ne olursa olsun bırakıp gidemediğiydi onun. Tutunduğuydu. Bu denizi deniz yapan tek gemi ve tek limandı. Onsuz kızın da var olmadığı bir hayattı hayat artık...

Çok şeyi aşmışlardı birlikte. Düz yoldan ibaret değildi yolculukları. Yokuşlar tırmanıp, uçurum kenarlarında kalmışlardı. Yorulmuştu genç kız mücadeleden kimi zaman. Pes etmişti. Delikanlı ise tutmuştu kolundan ve bırakmamıştı. Bırakmaması bile yetmişti sevgisinin sıcaklığıyla yeniden dolmasına.

Şimdi diyordu ki:

"Beyaz frezyalar saflığımız ve temizliğimiz... Bu üç kırmızı gül ise, sen ben ve geleceğimiz..."

Hangi cevabı verirse versin anlamsız olacak ve kelimeler yığını olarak kalacak... Hangi cevabı verirsem vereyim seni anlatmayacak. Yine en anlamlı cevabı gözleri veriyor genç kızın... Bir kez daha mutluluk denen şeyden ağlıyor gözleri...

Sonra ansızın gözyaşları artıyor genç kızın. Çığlıklara dönüyor yüreğindeki acı. Genç kız içinde onun yokluğunu son noktasına kadar fark ediyor şimdi. Artık güller yok diyor. "Beyaz olan hiç bir şey yok artık..." diye bağırıyor. "Beyaz olan hiç bir şey yok artık..."

Kızın ağzından dökülenlerden sadece bu cümle anlaşılır oluyor, bir de acısını duyan herkesin yüreğinde hissettiren büyük bir aşk acısı.

Koşuyorlar kıza doğru bu sonu bekleyen doktorlar. İğne hazırlanıyor, kız iki kişinin yardımı ile tutuluyor ve uyutuluyor. Gözyaşlarını engellemiyor uykusu. Kız daha sakin bir edayla cümlesini sayıklamaya devam ediyor ölen büyük aşkının ardından:

" Beyaz olan hiç bir şey yok artık."

Deniz Turan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,579,579,579,579,579,579,579,579,579,57
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   AHŞAP RÜYALARDA DENİZ KOKUSU

İçinden geldiği gibi… Daha azı daha soluğu değil, hayatın tam bamtelinde bir dansa doğru, ışıkların sönüşünde ayın yansımasından doğar gelirim sana doğru.. Dokunulabilecek tohumların 'sus' unda sessizliğini aşan sınırlarda çılgıncasına bir nefes. Soluğunu tükettiğin bakışlarda, sana akan bir sükûnet, ne olduğundan habersiz. Elimdekilerle kalbimdekileri kümelemeye çalıştığım bir ilkokul anısı matematiğin biçtiği değer kurbanlarına. Uzaklardan çıkıp gelen bir yabancıya el uzatırken, korkunun alamadığı ateşinde vuruşlar. Seni bulmanın eşiğinde kendimi kaybediş… Uzak bir adanın tartışılmaz kutsallığında emin olamadığım Tanrı kahkahaları. Hesap soramayacağını bile bile beynine kazınan sorularda Tanrı'yla günahkârlığının sorgulaması. "Tanrı'dan hesap sorman için Tanrı olman gerek." Bekleyemediğim sabrında kısa bir öğle uykusunda bakışların. Ufak kestirmelerde takılı kaldığım sonu gelmez soluklarının ılıklığı… Şimdi bir bahar akşamında beni koydular dalgalarımdan arta kalan köpüklere. Uzayan cümlelerine saplı duruşunda dokundukça çiçek açan yeşillikler. Şimdi uzak rüzgârlarıyla ömrümün, yeni yolları serdim önüne kal ya da git demeden, sadece gözlerim gözlerinde. Sevdiğim şarkıların belirsiz notalarından ulaşır mı sana kaosum?! Renklerim akar mı senin de damarlarından?! Gökkuşağım sulanır mı yağmurlarınla?! Özgürlüğün birlikteliğinde, alışılmamış, özgün bir ritimle ilerlerken coğrafyanda kendine bağlayan ritimler, adımlar ve renklerle yasemin kokusunu teninden almadan bitmeyecek bir dansa doğru. Günbatımının kızıllığı karışırken damarlarımdaki ılık kana, seni susan dudaklarımda usuldan bir tebessüm. Karış karış gezdiğim sokakların gizleriyle yüklediğin… Eski yapıların hayali kurulası ahşap rüyalarında deniz kokusu, İzmir'in iliştirdiği… Dizelerime mühürlediğin 'es'lerde çam gölgeleri. Ve şimdi sadece içimizden geldiği gibi, kalıpsız, manalara uzanmadan, sadece gönlümüzden geçenlerle. Hayatı renklerine göre yaşayarak. Zincirsiz ve karantinalardan uzakta. Gökkuşağımın yedi rengine değil, uzak yolların coğrafyalarında değişen dansın renklerine uyumlu, rüyalarıma takılı notalarınla…

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


Temirağa Demir

 Kahveci : Temirağa Demir


  Aşk gazileri…

Temirağa Demir'in yeni kitabı çıktı. Her Kardan Adam Olmaz. Online satın alabilirsiniz. Susun, azıcık sessiz olun, bu kan revan bir gece sanırım, her yanına puştluk bulaşan bir serzeniş, belki bir arşı alaya yolculuk, yada sesi iğrenç olmasına rağmen pavyonlarda sahne alan ve kuliste kendi kendine kapris yapan ikinci sınıf bir assolist…

Kime söylenmesi gerekir ki bu beyhudeliğin, hangi hasretten doğar bir verem virüsü, kim anlar tüm anlattıklarını, ilk doğan bebeğin kulağına kim okur ezanı…

Uzun süre çığlık çığlığa sesi yankılandı sokaklarda, tecritlerde bulundu, bir arşı aleme yolculuktu tüm düşündükleri, yada bir üniversite kantininde içilen bayat çay…

Mide bulantısı şikayeti ile şikayet etti Yaratana, gördüğü iğrençliklere çare bulunsun diye…
Sonra verem oldu…
Acı, gam gasavet, keder verdiler, oda verem oldu…
Sonrasının ne önemi var…
Uzun boylu ve ela gözlüydü, kendi kendine kendi hayrına konserler verirdi…
Biletler ücretsiz…
Bir kendisi dinlerdi. Söylediği şarkıları, türküleri, bozlakları…
Uzun bir yaşam öyküsüdür anlatılmaya çalışılan…
Kadınların doğumudur…
Erkeklerin askerlik anıları, yaşlıların öğütleri, gazilerin şarapnel parçaları…
Bir madalyadır her şey…
Aldığın yara, çektiğin ızdıraba karşılık, üzerinde yabancı dilde yazılmış birkaç cümle ile birlikte yakanın sağ alt köşesine iliştirdiğin, altın suyuna batırınca sarı, ekseriyetle bronz renkli bir madalya…
Yıllar öncesinin bir savaş anısını anlatsan da cephedeki teğmen aklına gelince buğulanır gözler…
Karşı duvarda yeniden bir savaş sahnesi canlanır…
Kendinden emin anlatır tüm gaziler, topçusu, piyadesi, on başısı…
Sılada bırakılan henüz kundaklık bebekler her çatışmada gelir aklına…
Sevgilin ona keza…
Gavurlar sıklıkla kurşun sıkarlar, ölüm kadar sıcak olur vücudun, kimse düşünmez madalyasını, az sonra yiyeceği hoşafın hayali ve bağımsızlığın simgesi bayrağı dikebilmenin hırsı sarar tüm benliğini…
Sonra hışımla diker bayrağını ve o an tüm yaşantı boyunca alınan en büyük zevktir…
Aşkında gazileri olur mu?
Kore'ye Kıbrıs'a gitmeseler de onlarda yara alırlar aslında…
Bacağı yerinde olsa da yitirdikleri olur bir sevda yolunda…
Madalyalarının olmadığına bakmayın, madalyaları yakalarının sağ alt köşesinde parlamasa da yüreklerinin en derininden ışıldamaktadır…
Aşk gazileri…
Belki kurşun yemedi, belki bir şarapnel parçası düşmedi kafasına, yirmi sekiz gün boyunca Kore'ye doğru yolculukta yapmadı…
Ama yaralandı…
Az önce rastladım, yol boyu yürürken yüzündeki naif gülümsemeye baktım, içine sızan kanı görmezlikten geldim, çaktırmadı, çakmadım…
Bir madalya alma çabası mıdır tüm yara ve bereler…?
Hangi salak gurur duyar en iyi bildiği kişi tarafından vurulmaktan…
Kim savaş açar kendi kendine…
Hangi mavzer, hangi menzil hangi namlu kendine döner…

Temirağa Demir
temiraga@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,139,139,139,139,139,139,139,139,13
15 Kahveci oy vermiş.

 


 


Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  ÖLÜM ÜZERİNE

"Size gerçek, gerçeğin ta kendisi olarak diyorum ki; toprağa düşen bir buğday tanesi yok olmazsa, yalnızca bir buğday tanesi olarak kalır; ama yok olursa, o zaman bereketli ürün doğurur."
Yohanna'dan

Ölümden böyle bahsediyor İncil. Aslında bahsettiği ölümde değil, arkanda bir şeyler bırakmak, kalıcı olmak, yaşadığın hayatın hakkını vermek. "ölümden sonra unutulmamak isterseniz, ya okunmaya değer şeyler yazın, ya da yapılmaya değer şeyler yapın." Diyerek Benjamin Franklin de ölümden sonra ki kalıcılığa değinmiştir. Hayat denen bu süreci iyi kullanmaktan, verimli kılmaktan bahsedip, insanların ölüm korkusuna parmak basmıştır.

Aslında insanların korktuğu ölümde değildir; Unutulmaktadır. Özellikle sanatçılarda yaratıcılığı olan insanlarda bu korku daha da belirgindir. Anday; "Sanatçı öleceğini bilen insandır, bu yüzden acelesi vardır onun" diyerek sanatçıların ölümden daha çok korktuklarını belirtmiştir. Bu yüzden çok çalışıp, kalıcı şeyler bırakmanın peşindedir sanatçı. Bir ölçü de kalıcılığı, ölümsüzlüğü aramaktadır o. Dünyada kalıcı olan, ölümüz tek varlıkta Tanrıdır. Sanatçı bir ölçüde Tanrılaşmak ister. Onu içinde acelesi vardır onun.

Tarihe bakınca da her yer de ölüm teması çıkar karşımıza. Kırgızların Manas Destanında ölüm şöyle anlatılmaktadır; "o Manas'ın uçan ruhu çıkıp gitti ve gerçek yuvasına yerleşti." Diyerek ölümden sonra ki hayatın, gerçek olduğu, kalıcı olduğu vurgulamaktadır, orada da bir yaşam olduğu kabul edilmektedir.

Mısırda ise daha bir derindir ölüm. İnsanlar mumyalanır. Öldükten sonra hayat olduğuna inandıkları için eşyalarıyla beraber gömülürler. Bu şekilde, onlara olan saygılarını gösterirler.

Eski Türklerde yapılan yuğ, sağu törenleri de, ölümün insanlar için ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.

Tapınmanın, büyünün, falların altında da ölüm korkusu yatmaktadır. İnsanlar ölüm korkusundan, falcılara koşmuş, değişik değişik tılsımlara başvurmuşlardır.

Tasavvuf edebiyatının çıkışının altında da ölüm korkusu vardır. Bir sığınma bir kurtuluştur tarikat. Yunus Emre'nin;

"Miskin âdemoğulları
Ekinlere benzer,
Kimi biter, kimi yiter
Yere tohum saçmış"
gibi mısralarında ölüm vardır. Kimi insanın yaşayıp boy verdiği, kiminin ise kof olup, yaşamadan öldüğü anlatılmaktadır. Yani genç ölümlerden bahsetmektir Yunus Emre.

Yine Hayati,

"Ölmezden evvel ölmüşüz
Vasl-ı can olan can olur."
Dizeriyle ölmeden öl deyip, sonsuz yaşamanın sırrının, ölmeden ölüme hazırlıklı olmak olduğunu vurgulamıştır.

Karacaoğlan'da dizelerinde;

"Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm"
diyerek ölümü üç büyük dert arasına sokmuştur.

İnsan o kadar çok korkar ki ölümden bir çobanın kralından korktuğu kadar.

"ve ölüm kapımda kişner sabırsız bir at oldu nihayet" diyen Cahit Sıtkı, ölümün kendisine ne kadar yaklaştığını, ne kadar korktuğunu, at benzetmesiyle ifade etmiştir.

Seneca'ya göreyse bir oyundur hayat, biz de bu hayatın oyuncuları. Oynamamız gereken rolleri zamanı geldiği zaman oynayan. Vakti geldiğinde de sahneden ayrılan.

Ne kadar çok korksakta, ölümde yaşamın ta kendisidir. Yaşamla ölüm iç içedir.

Tarancı; " yaşadık ölümden bir şey umarak" demiş, yaşamla ölümün ayrılmaz bir ikili olduğunu vurgulamıştır.

Monteingne'de ölüme karşı savaş açmış ve ölümden korkmamız gerektiğini açıklamıştır. "Ölüm size ne sağken kötülük edebilir, ne de ölüyken. Sağken edemez, çünkü hayattasınız; ölüyken edemez, çünkü hayatta değilsiniz." Diyerek, ölümden korkmadığını göstermiştir.

İnsanların çoğuysa ölmeden ölür, ne yazık ki. Daha ölüm kapısına gelmeden, ruhu ölür. İşte bunlar yaşamasını bilmeyen, yaşamın değerini anlamayan insanlardır. Ölümü bilmediği için yaşamasını da bilmez. Bernard Shaw bu insanları şöyle anlatıyor;

"insanların çoğu nasıl yaşayacağını bilmeden ölüyor." Diyerek, boşa harcanan ömürlerden bahsediyor.

Ömrünüzü boşa harcamayın, gerçekten yaşayın hayatı dörtnala, yaşar gibi yapmayın!

Neslihan Güzel
www.neslihanca.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Tiryakin Oldum

yürekte alevsin gözde yaş kaybettim umudumu
dört dörtlük tiryakin oldum yere gömdüm gururumu
kağıda sardım dumanlarda unuttum onurumu
sana mahkum dünyam gardiyan sorsana durumumu

aşk nedir kör ebe oyunu mu yok bunun çelmesi
göremiyorum kör oldum kolay mı unut demesi
bu yürek bulamıyor bir başka sen gibi çeşmesi
bir tadımlık gözüksen anlarsın nasılmış sevmesi

bilsen kana kana içerim düştün tutkularıma
feryat-ı figanlardayım son ver tüm korkularıma
destursuz mermi sözlerin çarparken duygularıma
sırat köprüsünden düştüm tiryaki sevdalarıma

heves tiryakin değilim gönlümde kurmuşken kapan
yolu epeyce almışken demem dağlara ne yaman
geride kaldın baksana geçti tıklım tıklım zaman
doğum lekemsin çağır dönerim sana demem aman

ahde vefanı söyle bu can bin kere olsun feda
yorgunluk tiryakiliğinde bile demem elveda
katıksız zehir içerim kapında çıkmaz bir seda
müptelayım tiryakilik de ölürken derim veda

sensizlik girdabındayım haşa ben sende boğulmam
yak çöple tiryakini yansam da kül gibi dağılmam
her şey senin gelmeni bekliyor yalana sarılmam
yatak döşek halime gülerken onlara darılmam

ezan gibi yanıksın titreyen tüm dualarımda
seni herkese ilan ettim tüm suskunluklarımda
defterimi dürseler de arayıp haykıracağım
arkamdan teneke çalsalar da senle olacağım

Serdar San

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu





İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İnternet bazen bilgi almak veya paylaşmak, bazen de sadece eğlenmek içindir. Bu kez biraz boş gibi görünen bir şey için, bir web sayfası önereceğim sizlere http://kopykat.com/sand.html İstediğiniz her renkte kumunuz var ve biraz zor bir yöntemle kumdan resimler yapmaya çalışıyorsunuz. Neler yapabileceğinizi görmek için örnek resimlere bakabilirsiniz. Kimse sizden sanat şaheserleri beklemiyor; ama kısa süreli kafa dağıtmak için hoş bir sayfa.

Siz kumdan kaleler yaparken kumdan resim yapmayı sanat haline getirenleri görmek isterseniz http://www.youtube.com/watch?v=roCUTGOuNN4&mode=related&search = kısa yoluna tıklayabilirsiniz.

Asena'yı buz üstünde kayarak dans ederken görüp, acaba İbrahim nasıl yapardı diyenler için http://www.secretspy.net/flashs/Berk_Tokay-Paten_Ibo.swf Bakın ve puan verin bakalım. Puan verirken aman dikkat.

Ve son olarak her İnternet kullanıcısının bilmesi gereken bir web sayfasını tavsiye ediyorum http://www.meteor.gov.tr/ Özellikle son günlerde küresel ısınmanın da etkisiyle iyice dengesizleşen havaların ne durumda olduğunu takip etmeniz için en güvenilir kaynak olarak kullanabilirsiniz.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070315.asp
ISSN: 1303-8923
15 Mart 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com