Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.173

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 21 Mart 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Yoruldular, yorulduk!..

Merhabalar

Yoruldular. Öyle yoruldular ki artık gizleyemiyorlar, gizlenemiyorlar. İktidara gelirken verdikleri sözlerin hepsi birer çorap oldu başlarına. Eee boşuna dememişler akılsız başın cezasını ayaklar çeker diye. Ayaklar baş, çoraplar şapka oldu, parmak aralarındaki kirler görünüyor artık. Erken seçime gitmeyerek geçirdikleri son 1 yılın bilançosu oldukça çarpıcı. Adalet mekanizmasına soktukları son çomak, siyasetin hukuka müdahalesinden başka birşey değil. Toplantılara katılmayarak Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun toplanmamasını sağlayan, böylece atamaları önleyen bir bakanımız var mesela. Yolsuzluklar her köşebaşında birer birer patlamakta. Aymazlık, hırçınlık, saldırganlık, intikam duyguları had safhada. Halka yanısıması şiddet, işsizlik, yoksulluk, hırsızlık, mutsuzluk,vs. Kadrolaşma yangından mal kaçırma düzeyine gelmiş durumda. Yorgunluktan artık gözleri dönmüş, kararmış. Bir an evvel bu işten de kazançlı çıkabilmenin rüyasını görüyorlar.

Tayyip Bey'in cephesi böyle, ya halk ne durumda? Biz de onlardan farklı değiliz, bizler de yorulduk, mutsuzuz. Bitse de gitsek der haldeyiz. "İnadına Çankaya Sevdası" isimli dizinin sonunu merak etmekteyiz. Reyting savaşında karşısında başka bir filmi seyretmekteyiz. "Sıkıyorsa Çık, Biz İndirmesini de Biliriz!" diyor ana muhalefet. Gene bir seçim öncesindeyiz ve gene Baykal "Ben iktidar olmak istemiyorum" diye haykırmakta. En sakin en aklı başında olması gereken ama temelsiz hırçınlaşıp en fazla faulü yapan da o. Anketlere de itibar edilmiyor. Biz ne kadar yırtınırsak yırtınalım, anketler iktidarın muhalefet kadar bile oy kaybetmeyeceğini söylüyor. Boşver o anketleri demeyin. Geçen seçimde de inanmamıştık ta, görmüştük ebemizin örekesini.

Ben diyeyim yorgunluk siz deyin cahil cesareti. Okuduğum haber bir yüz karası. İktidarın çabalarıyla TRT'nin başında olan zatın ettiklerine bakın. 23 Nisan'da TRT'nin yüz akı bir şenliğimiz var biliyorsunuz. Yıllardır başarıyla kutlanıyor. Yabancı ülkelerden gelen çocuklar Türk çocuklarıyla kaynaşıyor, 1 hafta birlikte vakit geçiriyorlar. Bu sene de aynısı var. 60 ülkeden ikibini aşkın çocuk geliyor. Bunlar Türk ailelerin yanında barınacaklar. Ama TRT'nin kara peçelisi çıkıyor, bir genelgeyle, şenlik nedeniyle Türkiye'ye gelecek konuk kızları kız öğrencilerin, erkekleri de erkek öğrencilerin evlerine yerleştirmek gerek diyor. Bu emri alan Milli Eğitim Müdürlükleri de aileleri, konuk kız çocuklarının erkek çocuklarla oynamamaları ve kızların erkek çocuklarla aynı odada kalmamaları konusunda uyarıyor. Aklımdan geçenleri burada yazmam olanaksız ama Yuhh demekten de geri kalmayacağım. Basit gibi görünen bu tür haberler bile nelerle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor ey seyirci. Daha neyin tartışmasını yapıyoruz biz? Biz tartışaduralım Tayyip Bey'in mahdumu genç kardeşimiz gemiyi alıp Üsküdar'ı geçiyor. Haydi iyi sabahlar.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  ÖRÜMCEK ADAM

Öyle bir erkek ki kıskançlığından eşiyle daha ilk cinsel ilişki sırasında eşi başka bir erkekle birlikte olmasın diye, eşiyle ilişki halindeyken, erkeklik organının yarısını koparır. Kim bu erkek?

Şu dünya denen gezegende öyle bir çift bildim ki dünya var olduğundan beri böyle bir çift ne duydum ne gördüm..

Bütün varlığımla yemin ederim ki bu anlatacağım dişi ve erkekten başka,'' insan olarak'' dünyaya ne gelmiştir ne yaşamıştır ne de ölmüştür.. Hikayeyi okuduğunuzda sizde bana hak vereceksiniz bundan eminim..

Anlatacağım hikayede erkekle dişinin birbirlerine olan sevgisini aşkını ihtirasını sadakatini kıskançlığını ölene kadar olan bağlılıkları dünyada ki hiç bir canlı çifte nasip olmamıştır heralde.. Ben onların doğumdan ölüme kadar olan yaşam felsefesini gıptayla, ibretle öğrendim..

Bu çiftle, dinlenmek amaçlı gittiğim bir tatilde tanıştım.. Yemyeşil balta girmemiş bir orman denizinin içlerindeydi evleri.. Kendilerinden olanlarla birlikte yaşıyorlardı.

Erkek evleneceği dişiyi gözüne kestirmişse şayet, kendi gelenek ve göreneklerine göre kur yapmaya başlar.. Dişinin de gönlü varsa eğer, o da karşılıksız bırakmaz flört olurlar. Onların yaşantılarındaki zaman dilimine göre, bir müddet sonra da evlenirler..

Şunu açıklamakta yarar görüyorum, buradaki birlikteliği rast gele bir evlilikle sakın ha karıştırmayınız.. Çünkü ben hiç bir insanda böyle sadakat dolu bir evlilik görmedim.. Siz görmüşseniz şayet, ben de diyorum ki istediğiniz yerde size yemek ısmarlayabilirim..

Biliyor musunuz bu ikilinin en önemli özelliklerinden bir tanesi de evlilik hayatlarında bir kez cinsel ilişkiye giriyor olmaları.. Yazıyı fazla uzatmayayım..

Evlenen bu dişiyle erkek, bizlerin gerdek dediğimiz o özel zaman diliminde ilk kez bir cinsel ilişkiye girerler. Ama! Öyle bir erkek ki kıskançlığından eşiyle daha ilk cinsel ilişki sırasında eşi başka bir erkekle birlikte olmasın diye, eşiyle ilişki halindeyken, erkeklik organının yarısını koparır. Acı içinde kıvranan erkek dişisinin ayakları dibine yığılır.. Bu olayı şaşkınlıkla yaşayan dişi, ayaklarının dibinde acı içinde kıvranan erkeğini o halde görmeye dayanamadığı için, yiyerek öldürür.

Bunların özelliklerinden biri de ''erkek olanın'' bedeninin daha doğuştan zehirle kaplı olmasıdır.. Dişi erkeğini yiyerek öldürür öldürmesine ama o eşini yedikçe , zehir bu, boş durur mu vücuduna yayıldıkça o da çaresiz oracığa erkeği gibi yığılır kalır. San ki onlar, ''Ya hep ya hiç'' sözüyle doğmuşlardı..

Biz insanlar da birbirimizi arar dururuz, önce flört eder, sonra evleniriz. Tabii ki arada yer içer gezeriz, sonrasında da birbirimizi yalanlarla dolanlarla aldatıp kandırıp sonra da ne mi yaparız? Birbirimize hayatı zehir ederiz..

Düşündüm de yukarıda anlattığım örümcek çiftinden pek farkımız yok bizim? Kim bu erkek diye sormuştum ya? Cevabını veriyorum '' Örümcek Adam'' :)

Okuduğunuz için çok teşekkür ederim efendim..

Melekler yüreğinizden öpsün.

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,007,007,007,007,007,007,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Burcu Çulha


Bir küçük kız çocuğuydum.

Bir küçük kız çocuğuydum. Ekin tarlalarının arasında koşan... Bir küçük kız çocuğuydum ne olduğunu bile anlamadan tarlalarından uzaklaştırılan...

Benim doğduğum yerin ismi Kelebek... Bir dağ köyüdür Kelebek. Papatya tarlalarında uçuşan narin kelebeklerden almıştır adını... İçine kusmak istediğim bu dünyaya orada bir köy lojmanında "merhaba" demişim. Babam kucağına almış beni, tenimi koklamış da bebeksi kokumdan vermiş ismimi...
Güneye baktığı için evimiz babam boy boy kavaklar dikmiş bahçemize, yaşamın pis kokusunu savursun diye güller ekmiş... Kokusunu çoktan yitirmiş güller...

Konuşmayı öğrendim kavaklardan, rüzgarla fısıldaştıklarını işittim, ben de katıldım onlara... Kavaklarla beraber büyüdüm ben...Okula gitmeden öğrendim yazmayı, çizmeyi, okumayı. Okula gitmeden masal kitapları okudum, gazeteler okudum... Küçüktüm; akşamları gaz lambasını açıp da annem ve babam okurken bana yabancı gelen kitapları, ben de bitirirdim bütün masal kitaplarını...

6.yaş günümü kutladığımız gecenin şafağında kocaman kocaman yeşil arabalar geldi lojmanın bahçesine. Seslerine uyandım. Hiç öyle büyük arabalar görmemiş ve kulağımı acıtan sesler işitmemiştim daha önce. Önce okul arandı didik didik...Tebeşirler yerlere atıldı, dört mevsimin resmini çizdiğim pano kırıldı...Okul şiddetle tanıştı... Okulun canı yandı... Taş bina heybetinden utandığı için ağlayamadı... Siyah giymiş adamlar gecenin karanlığında evimize doğru kocaman adımlarla geldiler... Babam kitaplıktaki kalın kitaplarını saklamaya çalıştı, en çok okuduğu kitapları kucağıma koydu, kulağıma bir şeyler fısıldayarak beni pencereden aşağıya indirdi… Minik bileklerim kitapların ağırlığında ezildi, ezildi; ama birini bile bırakmadım, sıkı sıkı sarıldım siyah adamların aradığı kitaplara. Gül bahçelerinin içine gizlendim. Minnacık ellerimle bir çukur açtım toprağa...
Uzun kavak ağaçlarının köklerinin yardımıyla kitapları attım kazdığım çukura... Toprakla örttüm üstlerini... Kitaplar mezarlarına girdiler...
Güllerin içine gidip çömeldim. Büyük arabaların ışıkları yandı...Yüzüm bir anda aydınlandı... Arka koltukta oturan canım babamdı... Siyah adamlar babamı aldılar. Okumak kötü bir şeydi. Kitaplar tehlikeliydi... Küçük yüreğim bunu çok erken kabullenmişti...

Burcu Çulha


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,937,937,937,937,937,937,937,93
14 Kahveci oy vermiş.

 


 


Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  YAŞAM

Baharın kendisini göstermeye başladığı, güneşin toprağı ısıttığı bir mart günü, etrafı şöyle bir dolaşayım dedim. Yol boyunca ılık esen rüzgârın saçlarımı dağıtmasına aldırmadan yürüdüm. Ne kadar rüzgârda olsa, havada bir sıcaklık, bir ümit vardı. Yol boyunca yeni yeşeren çimenlerin etrafa meraklı bakışlarını izledim. Hepsi dünyaya gelmenin sevincini, gözlerinde taşıyordu. Bu gün neşem yerindeydi, hiç bir şeyin benim moralimi bozmasına imkân yoktu. Hatta yol boyunca karşılaştığım, yılan yavrularının etrafta koşuşturmaları bile beni korkutmadı. Dere kenarından hiç uzaklaşmadan, direk göle doğru yürüdüm. Dere boyunca uzanan kamışlar benim yol arkadaşım oldu. O upuzun bedenlerini gökyüzüne dikmiş, başları ile güneşi selamlıyorlardı.

Göle gelince, kocaman bir çınar ağacı karşıladı beni. Kocaman gövdesinden çıkan dalları dört bir tarafa dağılmış, devasal bir gövdeyle bana selam duruyordu. Epeydir kimsenin kendisini ziyaret etmediğinden şikâyetçi gibi bakıyordu.

Gölgesinde biraz oturup, soluklandıktan sonra, sandalları olduğu tarafa doğru yürümeye başladım. Renkleri yağmur yemekten solmuş, grileşmiş, sanki çürümeye başlamıştı. Yan yana konulmuş olan sandallardan birinin içerisine geçip oturdum. Tabiatın uzun kış uykusundan uyandığı, çimenlerin birbiriyle fısıltılı konuşmaya başladığı bir mart günü, ben de gölle konuşmaya başladım.

Nilüferler etrafı süslemiş, ince bir elin narin parmaklarının gezdiği gibi gölün üzerini, okşayarak gezmeye başlamışlardı.

Kayıkların her tarafını su yosunları sarmıştı. O yeşil renkleriyle onları koruyor, güzelliklerine güzellik katıyorlardı. Etrafım yeşil ve maviyle doluydu.

Burada saatlerce, hatta günlerce kalmak istedim. Sessiz bir şekilde sessizliğin sesini dinleyerek, kendimi dinleyerek saatlerce kalmak.

Derin bir nefes alıp temiz havayı içime çektim, burun deliklerimin açılıp kapandığını hissettim. Suya dokununca, turna balıklarının yüzüşlerini görebiliyordum. O siyah kuyruklarını suyun yüzeyine çarpık kaçıveriyorlardı. Rüzgârın, döverek parçaladığı bir kayanın üzerinde duran kurbağa, beni görünce hemen suya atladı, atlamasıyla beraber su dalgalandı. Hayatımızdaki duygular gibi iç içe olan dalgalar, büyüdükçe büyüdü. İnsanoğlu da aynı an da hem hüznü, hem mutluluğu yaşamıyor muydu? Her gün bir kaç duyguyu aynı an da yaşamıyor muyduk?

Ufalanmış kayalıkların arasında duran bir salyangoz gözüme çarptı, sırtına evi almış dinleniyordu, ya da benden korkmuş kabuğuna çekilmişti. Bilemiyorum! Boyu bir santimetre olmamış, çimenlerin arasından ağır adımlarlarla bir kaplumbağa çıkageldi. Yeni dünya'ya gelmiş gibi etrafa şaşkın şaşkın bakıyordu. Ön ayakları yürümekten acımış gibiydi, gözleri yorgundu. Kurbağaların suya atlamasından çıkan ses, onu rahatsız etti, kafasını kabuğunun içine iyice gizledi. Kaplumbağaların ömürlerin ne kadar uzun olduğunu bir yerde okumuştum. Bunu okuduktan sonra, onlara olan bakışım değişmişti.

Biraz önce gördüğüm evi sırtında olan salyangoz, antenlerini dışarı çıkarıp etrafı kolaçan etti. Baktı ki tehlike yok, arkasında parlak bir iz bırakarak yoluna devam etti. Bunların arkasında bıraktığı, sıvı jelâtin gibi maddeleri, yüz kremi yapımında kullanıyorlarmış bunu daha yeni öğrendim, ne yalan söyleyeyim epey de şaşırdım doğrusu!

Güneş iyice dik gelmeye başlamıştı. Havanın ısınması ile beraber bütün kurbağalar harekete geçti, koro halinde şarkılar söyleyip, göle atlamaya başladılar.

Doğanın kış uykusundan uyanmasıyla beraber, her yer canlanmış, bütün hayvanlar yeryüzüne akın etmişti.

Her şey bu gün bir başka güzeldi.

Ve yaşam; bir kurbağanın gölde oluşturduğu dalgalar gibi, yeni yeni günlere gebeydi.

Neslihan Güzel
www.neslihanca.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


6,676,676,676,676,676,676,67
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  TÜRK BAYRAMI NEVRUZ

Tarihler 21 Mart'ı gösterdiğinde içimiz kıpır kıpır olur. Çünkü bu tarih bizde Nevruz Bayramı olarak kutlanır. "Nevruz" ifadesi her ne kadar Farsça bir terkip olsa da bu en eski Türk bayramlarından biridir. Nevruz, Farsça birleşik bir kelimedir. Nev; yeni, rûz; gün anlamını taşır. Kelimenin Farsça kökenli olması bu bayramı Türk bayramı olmaktan çıkarmaz. Çünkü tarihi malumatlar bu bayramın Türklerle olan derin bağlantısını ortaya koymaktadır. Kimse bu köklü değerlerimizi bizden koparmaya çalışmasın. Bunlar Türk kökenli milletleri birbirine bağlayan bir nevi çimentodur.

Türkler toprağa çok değer veren, adeta onunla duygusal bir bağ kuran ender milletlerden biridir. Onun içindir ki topraklarına yan gözle bakanlara yüzyıllarca kılıç sallamışlardır. Asırlarca at üzerinde göçebe yaşamayı göze alabilmişlerdir. Toprağa kendilerince bir kutsiyet atfetmişlerdir. Nevruz da bir anlamda toprağın uyanışıdır, ses verişidir. Uzun sayılabilecek bir kıştan sonra baharın gelişinden dolayı duyulan sevinç yansıtılır nevruzda… Toprakla ilgili olarak Âşık Veysel'in şu dörtlüğü bize ne çok şey anlatır:

"Karnın yardım kazmayınan, belinen
Yüzün yırttım tırnağınan, elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yârim kara topraktır"


Nevruz dün olduğu gibi bugün de çok geniş bir coğrafyada kutlanan bir Türk bayramdır. Bazılarının iddia ettiği gibi bir Mecusi bayramı değildir nevruz... Ateş yakılması ve ateş üzerinden atlanması yüzünden bu bayramı Mecusilikle ilişkilendirmek bayağılık ve sığlıktır. Nevruz, Türk dünyasının kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzanan engin coğrafyada yaşayan toplulukların pek çoğu tarafından yaygın olarak kutlanan bahar bayramıdır. Görünen o ki bu coğrafyada nevruz coşkusu her geçen gün artmaktadır.

Türkmenistan'da üç yıl boyunca kaldım. Orada nevruza çok büyük yer ve değer verildiğini bizzat gördüm. Burada halk nevruzu sahipleniyor. Bu bayram insanları kenetliyor. Sabahtan akşama kadar insanlar tabiatla iç içe yaşayıp eğleniyor. Küçük çocuklar ve yetişkin kızlar en güzel ve renkli elbiselerini giyerek gezintiye çıkıyorlar. En güzel yemekler bugüne saklanıyor, bugün için yapılıyor. Bütçeler alabildiğine zorlanıyor. Halk yeşilin doyumsuz güzelliğine sığınıyor. Eski gelenekler mümkün olduğunca yaşatılıyor. Halkın bu günü bayram tadında ve havasında kutlaması için bütün resmi kurumlarda üç günlük tatil ilan ediliyor.

Türkiye'de yakın zamana kadar nevruz kelimesinden ürküyordu insanlar… Çünkü nevruzun bir Türk bayramı olduğu pek az kesim tarafından biliniyordu. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki bazı kesimler tarafından kutlanan bir gün olarak yer ediyordu hafızalarımızda… Hatta o gün bir kısım şer odakları olaylar çıkarıyor, kal döküyor, eylemleriyle gündemi işgal ediyorlardı. Böylelikle nevruz insanlarda ve devlette bir baskı unsuru oluşturuyordu. Oysa günümüzde bu tazyikin tesirin geçmişe nazaran çok daha yumuşatılmıştır.

Yasakçı zihniyetlerle bir yerlere varılamayacağını gösteren hadiselerin başında gelir nevruz… Eskiden bir kısım yerlerde nevruz kutlamalarına izin verilmezdi. Bunu fırsat bilen art niyetli kesimler, yasağa karşı çıkarak işi kan dökmeye kadar götürürlerdi. Oysa günümüzde nevruz kutlamaları polisin gözetiminde olmak üzere serbesttir. Halk o gün taşkınlık yapmamak şartıyla doyasıya eğlenmektedir. Baharın gelişinin getirdiği coşku ve dinamizm bütün güzelliğiyle etrafa yansıtılmaktadır. Uzun kışın kasveti dağıtılmaktadır. Halk nahoş hadiselere geçit vermemektedir. Böylelikle halk kendisine duyulan güveni karşılıksız bırakmamaktadır. Böyle olunca pek ciddi hadiseler de yaşanmamaktadır. Bu da gösteriyor ki öncelikle insanlara itimat etmeliyiz ki fertlerdeki bağlılık ve sorumluluk duygusu inkişaf edebilsin. Gelin en eski Türk bayramlarından biri olan nevruzu ruhuna uygun olarak bahar neşesiyle kutlayalım. Cemrelerin ısıttığı toprağa, havaya ve suya sahip çıkalım.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


6,406,406,406,406,406,40
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Şadıman Şenbalkan


HERKES KENDİ İŞİNE BAKSIN!..

Ay Çatladım!..
Hemen açıklık getireyim bu çatlamak kelâmımın üstüne...
Vallahi de billâhi de kıskançlıktan değil bu halim...
Neden mi?
Daha neden olacak?!!
Tek eğlence aracımız televizyonlarımız parsellenmiş eğlence programlarına, dedikodulara ve hiçbir kültür içeriği olmayan magazin programlarına...
İşte ben bu televizyon manzaralarından dolayı çatlamak üzereyim... Yani sinirden..!
Şu malum kanalların genel yayın müdürleri eğlence ve dedikodu severlerden mi oluşuyor yoksa?
Haber bültenlerinde bile şarkıcıların özel hayatları haber konusu oluyorsa, gel de çatlama!..
Şimdi "bunda ne var?" demek zamanı değil mi sanki?
"Karşımıza getirilen ve hayatımızda hiçbir şekilde yeri olmayacak olanların özel hayatları, şarkıcıların göbek atmaları; eğlence arayışımızı ve de toplumumuzu bu tür programların müdavimi yaptı acaba? "diye sormak istiyorum konunun uzmanlarına.
"Biz bunlardan ne olacak?" derken öbürü şöhretine şöhret katıp, bağırıp çağırıyor kendi özgürlüğünde!...
Azarlamalar ise cabası...
Öteki biri, "kumanda elinizde değiştirin beğenmediğiniz, istemediğiniz kanalı" diye savurur bilge kelâmlarını...
Üstüne şımarır, çocukluğumuzdaki "Kabaramasın Kel Fatma" dediğimiz hindiler gibi kabarıp durur bazısı.
Bazıları da bu şımarıklıkta milletvekili olmak ister, daha çok güç için ya da daha çok saygınlık için mi bilinmez ama, Türk Milletini temsil etmek ister, Atatürk'ümüzün Türk Milletine verdiği seçme ve seçilme özgürlüğünde. Ama ve lâkin beni, sizi ve hepimizi temsil edecek milletvekillerinden Türk Milleti, kavga istemez...
Milletvekillinin anlamına uygun Milletini temsil isteği ile, Milletimiz, sağ duyu ister Büyük Millet MECLİSİNE gönderdiği milletvekillerinden...
Sanatçılar da göz dikmiş milletvekilliğine..!
Ama gerçekte sanatçı mı değil mi tartışılan ünlü kesimden birileri...
Yok canım...
"Şarkıcı türkücü ya da televizyonun olmazsa olmazları sanatçı mı sanki!" diye soranlarınız oluyor mu acaba?
Şarkıcı, film yıldızı ve mankenimiz sanatın engin dehlizlerinde kaybolmuyor ve hatta öne çıkıyorsa, gerçek sanatçılar da bu vaziyeti seyrediyorsa; ne yapsın gerçek sanatçı...
Ressam, hayatın resminde ünlü ama ününe ün katmak isteyen insan figürlerinde çoğalsın mı?
Yazar, içi kof yazılarla yüzeysel konulara mı değinsin? Ya da kitap yazma modasına uyan bir kitapla yazar olduğunu düşünen ya da ünlü yayın evi sayesinde yüzeysel yazıları yazanların "yazar" sıfatını kazanmasını mı seyretsin?
Tiyatro Oyuncusu, sahnelerini sahne tozundan habersizlere mi bıraksın emekle, yıllarca yaptığı çalışmaları?
Meslekler yer değiştirecek mi yoksa?
Şimdi Büyük Millet Meclisine şarkıcı ve mankenler kazara seçilip giderlerse ne olacak?
Dövüş yerine sanatın yakınından geçmişler mi boy gösterecek Yüce Meclisimizde...
İşine baksın şarkıcılar ve güya program yapan sunucular...
"İşinize bakın efendim, siz podyumunuza, şarkılı türkülü yerlerinize ve eğlence dünyanıza gidin..." demezler mi size sanıyorsunuz siz?
Bizim Yüce MECLİSİMİZ, MİLLETİMİZİN sorunları için var ve iyisi mi siz sizinle olun eğlence dünyanızda...
Ve işinize bakın sayın şarkıcı türkücü ve her ne iseniz beyefendi hanımefendiler...
Sözün özünde; kendi işinize bakın siz(ler)...

Şadıman Şenbalkan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


UZAKLARDAN MEKTUBUNUZ VAR!

Merhaba.

Oncelikle kendimi tanitmak isterim.Ismim DILEK TATAR.
ŞIRNAK kiz meslek lisesi muduresiyim.Sizden okul olarak bir ricamiz olacak.Lutfen yanlis anlasilmasin degerlendirebildiginiz urunlere degil sadece cope atmayi dusundugunuz urunlere talibiz.Ornegin kacik corap kirilmis bir biblo sokulmus yirtilmis yipranmis bir giyecek gibi.veya hani bir seyin ambalaj kagidi onun kurdelesi gibi yani elinizin altinda cope atmak istediginiz seylere talibiz.Lutfen kullanabileceginiz veya maddi olarak size geri donebilecek seyler olarak dusunmeyin.Sizden kullanilmamis ve sattiginiz urunleri istemiyoruz .nedenini aciklamak da daha duyarli olmanizi saglayacak diye dusunuyorum.

Okulum tam gun bir okul ve ogrencilerim genel olarak koylerden geliyorlar ve o yuzden ogle yemegi yiyemiyorlar.Onlara ogle yemegi cikarabilmek icin ogretmen arkadaslarimla birlikde kermes duzenliyoruz.ve bu artik materyalleri degerlendiriyoruz.Bu konuda duyarli olursaniz ve bir kiside olsa cevrenize iletirseniz cok sevinirim.

Unutmayin sizin o çöp dediginiz sey bir kiz ogrencinin bir ogunde olsa karninin doymasina yarayacak.simdiden tesekkurler. Ilginizden oturu simdide kendi adima ve ogrencilerim adina tesekkur ederim. Ismim DILEK TATAR. okul adresimiz NAZMIYE DEMIREL KIZ MESLEK LISESI

SIRNAK telefon numaramiz 04862161734. mail adresimiz nazmiyedemirelkml@edu.tr.tc

<#><#><#><#><#><#><#>

YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Ben Bir Ağacım

ben bir erik ağacıyım
yeşili giyinirken öğrenememiş çiçek açmayı
meyvesizken taşlanan
kalkıp size gelirken akıp geçtiniz yanımdan
kırarak sürgün dallarımı

ben bir kavak ağacıyım
bir ucum yere saplanmış
bir ucum taaaaa dağ başında
üzerimde ötmeyen ağustos böcekleri
duymadınız telaşlı uzarken sesimi

ben bir çınar ağacıyım
çırılçıplak teniyle birikmiş anılardan korkan
asırlara gömmüş gözlerini
gövdem direnirken ayakta ölmeyi
sevgisizlik eskitir beni bakarım geçmişime

ben bir badem ağacıyım
acı fırtınalara göğüs geren ağarmış yapraklarıyla
körfezde bekleteni bekleyen
kendi kendine kurumasını bilen
yağmur damlasından sızanları biriktirmeden

ben bir meşe ağacıyım
kuş toplama mevsimlerinde üstümden geçer sürüler
konar baltalı insan siluetleri korkularıma
ölümüme tanık oldunuz
beslenirken ısınan sobanızda çıkan kıymık seslerimden

ben bir salkım söğüt ağacıyım
gölgem kendi etrafımda
korkum sarkarken dağılmış her yanım
taranmamış hüzünlerdeyim
sadece gövdeme kazıdınız silinmez isimlerinizi bırakıp giderken

Serdar San

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu



İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İnternet sayesinde istediğiniz bir çok bilgiye sadece bilgisayarınız yardımıyla ulaşabilirsiniz. Bu kadar faydalı olan İnternet, son zamanlarda gereğinden fazla kalabalıklaştığı için doğru bilgiye ulaşmak sorun haline gelmiştir. Özellikle son dönemlerde yaygınlaşan yanılsama reklamları sayesinde, sık sık istemediğiniz web sayfalarına girebilirsiniz. Aşırı bilgi yığını arasında kaybolmak yerine, öncelikle ne aradığınızı en baştan belirlemeniz gereklidir. Başlangıç olarak web sayfası yapacağınız arama motorunu belirlersiniz. Örneğin http://www.google.com.tr/ .

Daha sonra kaynak bulmaya çalıştığınız konuyla ilgili anahtar kelimeleri belirlemeniz gereklidir. Mesela hafta sonu için tiyatroya gitmek istiyorsunuz ve gitmeyi düşündüğünüz oyun için adres, telefon numarası, oyun saatleri, oyunun oynandığı günler gibi bilgilere ihtiyacınız var.

Öyleyse güzel bir örnekle başlayalım. Örneğin: Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinde "Leyla ile Mecnun" oyununa gitmek istiyorsunuz. Sadece "harbiye" yazarak sonuca ulaşamazsınız. "Harbiye Muhsin Ertuğrul" yazdığınız zaman, ilk doğru adımı atmış olursunuz.

Örnekleri dilediğiniz kadar çoğaltmak mümkün. Önemli olan doğru kelimeleri kullanmak, yani doğru soruyu sorarsanız, doğru cevabı almanız mümkün olur. Bu kadar bilgi yeter. Sizlere birkaç web sayfası tavsiye ederek devam ediyorum. http://games.flabber.nl/ kısa yolunda birbirinden güzel flash oyunlar oynayabilirsiniz.

İstanbul hakkında her şey için http://www.istanbul.net.tr/
İşte bu da hem orijinal, hem uçuk, hem çatlak ve hem de sıra dışı bir web sayfası http://juliendav.com/ uyarmadı demeyin.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070321.asp
ISSN: 1303-8923
21 Mart 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com