Aslında oldukça uyumlu bir adamımdır. Kin tutmam. Gönül kırmam ya da kırmamaya özen gösteririm ama konu mevcut iktidar, Tayyip Bey ve şürekâsı olunca tipim kayıyor, su kaynatıyorum. Araştırmalarda çıkan sonuçları duyunca kendimden ve ben gibilerden şüpheye düşüyorum. Hayal mi kuruyoruz? Biz nerede yaşıyoruz? Ben kimim? gibi ipe sapa gelmez bir sürü soruyu kendime soruyorum. Cevap veremiyorum, yok ki vereyim. Mesela bir yazı yazıyorum, arkasından kutlama mesajları geliyor. Haklısın denip sırtım sıvazlanıyor. Birkaç yazı bu böyle devam ediyor. Gün geliyor, gene aynı minvalde bir başka şey söylüyorum. Bu sefer aynı arkadaş "Hop dur bakalım." diyor. O zaman anlıyorum ki, aslında aynı pencereden bakmıyoruz. Ben gibi düşündüğünü sandıklarımın bir çoğu aslında benden farklı görüşte. Araştırmalar da onu söylüyor. Benden, bizden bir halt olmaz diyor. Yanılıyor olmayı istiyorum, gönülden diliyorum.
Şimdi bakın, konuşma özürlü, hangi özelliğine binaen oraya geldiği belli olmayan bir koç bakan, kültür gibi insani derinlik isteyen bir konuda, iyilik yaptığını söylediği insanları karşısına almak pahasına, iş yaptığını iddia ediyor. Dediklerinden anladığıma göre, 50 bin metrekarelik mevcut AKM'yi yıkıp yanına şimdiki otoparkı da ekleyip, 110 bin metrekarelik yeni bir kültür merkezi yapacakmış. Hayatında başından sonuna oturup seyredebildiği tek bir oyun, konser olmadığına adım gibi emin olduğum bir adam, kültür gibi derinlik isteyen bir yerde sığ çözümler üretip iş yapıyor görünmek istiyor. Şu ettiği lafa bir bakın Allahaşkına; “Biz bu 2 sene içinde ne yapacağız, sanat yapmayacak mıyız? diye soruyorlar. Ne kadar da düşkünlermiş sanat yapmaya, onun için diziden vakit bulup da yapmıyorlar.” diyor kaykılıp uyumak istediği her halinden belli olan görüşmede. Sayın Koç Bakan, siz horlamaktan bakanlık yapmaya fırsat bulabiliyor musunuz? Hastalıkmış, öyleyse ne işin var orada? Git tedavi ol, kültürü de aklı başında adamlara bırak.
Tayyip Bey bugün Arap zirvesinde. Kimbilir kimlere "Sayın" diyecek. Mesela "Sayın Bin Laden rahatsızmış, Allahtan acil şifalar diliyorum." der mi acep? Benimkisi sadece merak. Pkk başına sayın dediydi demediydi, dediyse de şöyle dediydi, böyle demediydi tartışmaları aldı başını gidiyor. Tüm yandaşlar Tayyip Bey'i düze çıkarmak için türlü taklalar atıyor. Ben de merak ettim araştırdım. Fazla da uzun sürmedi. 14 Ocak 2000 tarihinde, hapisten çıktıktan sonra havalanmak amacıyla gittiği Avustralya'da bir radyo programına katılıyor ve hemen tıklayıp dinleyebileceğiniz gibi, hiç öyle denildiği gibi başka anlamda değil, alenen taammüden "Sayın" diyor. Desin, bana ne. Ama birileri "Sayın" dedi diye yargılanıyorsa o zaman durup düşünmeli. Yok yok, ben vallahi bıktım bunlardan, gitseler de kurtulsam.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Arabadan inmeden önce dikiz aynasından kendine baktı. Görkemli, pırıltı makyajının ardında mutsuz yüzünü gördü. 'Çok yaşlandım ben…' dedi kendi kendine. 'Artık başrol de vermiyorlar bana.'
Kapıyı açıp indi. Hava kararmıştı çoktan.Yanı başındaki karanlık denize doğru yürüdü. Kapıyı kilitlememişti. Fark etmezdi ki. Kimse fark etmezdi ne de olsa. 'Çalarlarsa işime bile gelir. Atlayacak mıyım sahiden?'
Durdu. Denizde oynaşan ışıklara baktı. Karşı kıyıya, sandallara baktı. Sanki mutluluğu bir yerlerde kaybolmuş gibiydi. Onu arıyordu. Döndü arabasına baktı. Arabası mı? Kocamın arabası demeliyim. Hiçbir şeyim benim değil bu hayatta.
Hayatına baktı. Zengin bir ailenin şehirli kızı. Doğduğu andan beri sürekli kibarlığı öğrenmişti. Sıra sıra dadılar, aşçılar, hizmetçiler, özel öğretmenler… Gideceği okullar, alacağı diplomalar baştan belliydi. Özel okullar ve kolejlerden sonra konservatuar. Ailesi öyle istemişti çünkü. 'Mesleğimi ben seçmedim tıpkı oyuncaklarımı seçmediğim gibi. Öğretmenlerimi de, öğreneceğim yabancı dilleri de hatta odamın rengini bile ben seçmedim. Her şey benim adıma benim iyiliğim için seçilmişti zaten. Tiyatrocu olacaksın, bu adamla evleneceksin. Küçükken de hep bir kardeşim olsun istemiştim. İstediğim hiçbir şey gerçek olmadı. Peki hiç sordun mu kendine. Neden diye. Yok ki sorularımın cevapları. Kaçma, doğruyu söyle.' İçindeki ses hızla kendine yönelirken aklına hep istediği ama sahip olamadığı bir şey daha geldi: 'Benim hiç çocuğum olmadı, imkansızdı. Sahnede en çok anne rollerini sevmesinin, o rolleri oynarken zorlanmamasının nedeni buydu herhalde. Sahne demişken benim hayatım oynamakla geçiyor., hayatım yalan benim. Mutlu olma oyunu bu. Aslında kendi istediğin hiçbir düşü gerçekleştiremeden etrafına çok çok mutlu, çok çok iyi olduğunu hissettirmen. Kocaman bir yalan hayatın.'
Saate baktı: dokuzu yirmi geçiyor. Oyunun sonunu bile beklemeden küçücük rolünü oynayıp fırlamıştı tiyatrodan. Artık bu yüzlerin hiçbirini görmek istemiyordu. Ağır makyajını silmemişti. Arabaya atlayıp hemen buraya gelmişti denize bakmaya. Bir an için kendimi bırakıversem buz gibi suya diye içinden geçirdi. Zaten onu yapmak için gelmemiş miydi? Kendini tuttu. 'Saçmalıyorum işte. Aykut da eve gelmiştir şimdi. Yemek yememiş beni beklemiştir. Beni seviyor mu? Belli etmiyor ama çocuğumuzun olmamasını yıllardır içine sindiremedi. Beni üzmek istemiyor. Artık yaşlandım, baş rolleri genç ve güzel kızlara kaptırdım dediğinde de nasıl avutmuştu onu. Belki de tiyatrodakiler telefon etmişlerdir, rolünü oynadı ve kimseyle konuşmadan gitti. Hali bir tuhaftı.' diye. Kim bilir?
Günlerdir bir çözüm yolu arıyordu, hayatını yeni baştan kurmak için. Tuhaftır aklına hep aynı şey geliyordu: intihar. Ölmekten başka çare var mı? Bir keresinde böyle bir kadını oynamıştı. Oyunun sonunda intihar ediyor ve kurtuluyordu. İzleyiciler göz yaşlarına boğulmuştu.
Amaçsız kalıvermişti. Şimdi bir karar vermek zorundaydı. Ya eski hayatına geri dönecek, kendini rolüne kaptıracaktı yılların verdiği alışkanlıkla. Ya da buz gibi sularda son verecek kederine. Biter mi sahiden yaşadığım acılar? Peki ya üçüncü bir seçenek yok mu? Yarın yepyeni bir sabaha uyanıp, yeniden başlamak her şeye. Olamaz mı?
Dönüp arabasına baktı. Binsem, eve gitsem. Önce yemek yesem. Sonra Aykut'a bütün hissettiklerimi anlatsam. Her şeyi bırakıp küçük bir sahil kasabasına tatile gitsek. Tiyatroyu bırakacağım, bir daha asla oynamayacağım. Bundan sonra her şey istediğim gibi olacak. Sadece benim istediğim gibi.
Kararını vermişti. Yarın gazete haberlerinde olmayacaktı. 'Ünlü oyuncu Pervin Sevil dün akşam saatlerinde tiyatrodan çıktı, arabası sahilde bulundu, sanatçının intihar mı ettiği yoksa öldürüldüğümü belirlenemiyor. Yakınları hiçbir sorunu olmadığını söyledi. Ancak tiyatro arkadaşları akşam hiç kimseyle konuşmadan çıktığını belirtti.' Of, hayır o ben olmayacağım.
Arabaya bindi, kontağı çevirdi. 'Bundan sonra artık hayatımı ben yazacağım' dedi , kendime baş rol veriyorum. Gaza bastı ve yepyeni bir hayata doğru yol almaya başladı.
Bir vakittir belki 26 Haziran…
Pırnal çalıları sararmadan geldi bahar.
Irmaklar kıvrılmadan henüz.
Narin bir pencere araladı kendini.
Ah o akşamlar.
Rüyanın arda kalan zamanları.
Seni nasılda hazırlıyor.
Ellerine sarkıyor menekşe.
Nihayet Haziran'ın 26'sı.
İnceden giyinmek gerekse bile.
Sevgilim.
Ellerini kokladığım.
Vaktinden büyük zamanlar harcadığım.
İnci çiçeğim.
Yorgun gözlerinden geçtiğim.
Omzuna yaslandığım.
Rüyalarımın sahibi.
Uzak bir sesin en yakını.
Mevlamın bereketi.
Haziranın 26'sı daha.
Erken bu veda.
Riyakar bu zaman.
Şeytanın devriyede olduğu bir an.
Ellerini özlediğim bahar.
Yaşımın kronometresi.
Devrikliğimi düzelttiğim yaşam.
En fiyakalı bir devrizaman.
Nasıl geldi şimdiden.
Çocukluğum geçti birden.
Orta yeri olsa da tereddüt etmeden.
Kaçıncı yaşımın bağcıkları bunlar.
Sırra kadem basarak giden.
Evveliyat içinde kalburlanan.
Vesvese bir zaman.
İlk er fırladı liverden.
Yokluk içinde ince bir liverden.
Orduların görmediği bir yerden.
Rumeli beresi yere düşmeden.
Uzak bir zamandan.
Meğerse 26 Haziran'dan.
Bir geçmiş zaman belki.
Ellerin nasırlaştı belki.
Narinliğin taş kesildi amma.
İlk senin sesin vardı kulağıma.
Burkulmadım sanma…
Ölmedim sanma.
Yahut yıkılmadığımı…
Lafa gelmediğimi de sanma.
Eller söylese bile sanma.
Bırakma.
Ilık bir rüzgar gibi..
Rüzgarın saçlarına değdiği gibi gitme.
Alkanlara boysam da tenimi gitme.
Kalkmasa da dizlerim beni bekle.
Mutlak bir vakitte.
An ve an bir vakitte.
Ben senin için gelmesem bile.
Elleri dinleme.
Niyetini gizleme.
Özgür olacaksa kolların.
Zerre kadar kısılmasın gözlerin.
Laf edilse de kısılmasın.
Eğer mutlaksa mutluluğun.
Direnmeden ballanmaz umudun.
İlk an gibi.
Masumsa dizlerin.
Çöz şimdi bağlarını.
Oturmaya yüz tutarcasına.
Kamçılara dayanırcasına.
Birden durulma.
Ellerimde yorulma.
Niyeti açık bir niyetçi gibi.
İlk rüzgar merhem olmaz yarana.
Affına ve gardına aldanmadan eser.
Fevkalade bir beygir gibi.
Fırak giymiş bir bey belki.
En doğrusu bu olsa da.
Terk etme bu diyarda ve bu zamanda..
"Umuda tutunmayan, umutla yaşama sarılmayan insan var mı şu yeryüzünde?" diye sorar insan bazen kendine.
Çünkü umut gelecektir ve gelecekte kendimize biçtiğimiz olması en iyi en güzel muhtemellerimizdir.
Umutla umutsuzluk köprüleri arasında kalan insanın haliyet-i ruhûyesi acabalarla savaşır dururken, durup dururken umarsız bir duygu saplanır insanın gönüle.
Birçok acabada olumlu olumsuz tüm olasılıklar insanı sarsar, karma- karışık bir ruh halinde esir alır, umut ve umutsuzluğun bileşkesinin kesiştiği o ince çizgide umutsuzluk insanı adeta esir alır.
Umut ve umusuzluğun insana özgü insanca beklentisinde; insanca duygular vardır o odak noktasında...
Yer ve saat umuttan yanaysa mesele zaten çözülmüştür ve umut üzerine düşen görevi tamamlamıştır...
Fakat o güzelim umut yerini, umutsuzluğa terk ettiği zamanlarda insan, insanca duygularla duygusallığın yoğun duygularında teslim olur umutsuzluk girdabına.
Gün güneşli olsa bile güneş aydınlatmaz insanın içini. Kasvet, umutsuz kişinin yakasına yapışmıştır bir kez. Geceye teslim olan günden arta kalan sadece gecedir ve gece daha bir vurucudur, umudunu yetirmiş insana. Umutları un ufak olmuş insan, "kedi" gibi yatağa yastığa sokulur, hatta sığınır çok zaman. Bazen de teslim eder kendini şans ile kadere.
Ruh hali umutsuzlukla sarmalanmış olan insanın içinde "uhdeler ile ukdeler" sevişir...
Velhasıl beter bir hüzün yakasındadır insanın, ve boğazına bir yumruk saplanmıştır, gene o umut beklentisini bitiren insanın... Zira umutsuzluğun ona biçtiği ona uyması zor olan o biçilmiş gelecekte, yer bulamaz kendine umutsuzluğa gark olmuş umutsuz insan.
Bu ruh halindeki insanın "nevri" döner, bir hıçkırık yüreğinde akar, kara yaslarda buldurur kendini, umusuzluğun rengindedir çünkü o insan.
Bu umutsuzluk dehlizlerinde boğuşan insan, birden bire değişebilir de... Yaşamın yaşanası rengi; insanı kendine mi getirir bilinmez ama, bir çiçek filizlenir kurumaya yüz tutmuş otların arasında, o çiçek, aylardan bahar olmasa da baharı anımsatır insana. Akan bir nehir veyahut denizin grileşen rengindeki giz veya gümbürdemeye hazırlanan yağmurun çaktığı şimşekteki o kıvılcım, bazen insana umudu hatırlatır bu kararmış ama sonu aydınlık yolda... İşte o an, yaşadığının farkına varır insan ve yüreğindeki karanlığı terk edebilir doğanın ona "yaşam hep bahar değil ama, kış olmazsa, yağmur yağmazsa çiçek açmaz" dercesine gösterdiği yüzünde.
Terk duygusunu dürter bu sefer insanı gene insanca çığlıklarda: Ve doğa hiçbir şeyin sürekli olmayacağını anımsatır insana ve "tabiat ana" insanı kucaklar, yapay olmayan, kendi gibi olan o en sevecen, o en acımasız ve vahşi ama en yalın en olması gereken temiz haliyle.
Tabiat ana, volkana geçit veren dağlarında; lavlarına "dur" dediği gibidir, depremde, su baskınlarında, şiddetli rüzgarlarda..."dur der tamamladığı görevinde.
Felâketlerin ardından yitirilenin farkına varan gene umuttur ve umut 'süt liman olmuş' bir dinginlikte bekler insanı, insan için var olduğunu hatırlatarak, göz kırpar insana, insani yaşama sevinciyle.
Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
tutamadım verdiğim yeminleri kahrederek
çekmedim mi sendeki nazı boynumu bükerek
unutamadım hayırsızı umudumu keserek
bak yine kapına geldim
aydınlık aramaktayım bir ziyadan her yerde
ne kötülük gördün İzmir imbatından kaderde
hasret yelini estirdin derman olmayan derde
bak yine kapına geldim
bana ahlar çektirdin darılıp bana boş yere
iç çekip telefonu kapamadın mı kaç kere
savurdun hayallerimi yeryüzünden göklere
bak yine kapına geldim
kulak ver artık hem garip hem öksüz seslerime
çare bulamıyorlar vücut dengemin ritmine
insafa gel bak şu imdat diyen son nefesime
bak yine kapına geldim
ilk heyecanım beklemedim mi senin yolunu
böyle girme cennete göz ararken uykusunu
tanrım binlerce dert vermiş yormuş naçar kulunu
bak yine kapına geldim
kalbim güvercin gözlerim yaşlı seni düşlerim
duvara akseden gölgemle açmanı beklerim
AÇ KAPINI bitti yokuşlarım hem inişlerim
başka gidecek yerim yok bak yine kapına geldim
Serdar San
Bulmaca - Sudoku
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın. Kolay gelsin.
Biraz Gülümseyin
Çizen: Semih Bulgur
Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.
İnternet sayesinde istediğiniz bir çok bilgiye sadece bilgisayarınız yardımıyla ulaşabilirsiniz. Bu kadar faydalı olan İnternet, son zamanlarda gereğinden fazla kalabalıklaştığı için doğru bilgiye ulaşmak sorun haline gelmiştir. Özellikle son dönemlerde yaygınlaşan yanılsama reklamları sayesinde, sık sık istemediğiniz web sayfalarına girebilirsiniz. Aşırı bilgi yığını arasında kaybolmak yerine, öncelikle ne aradığınızı en baştan belirlemeniz gereklidir. Başlangıç olarak web sayfası yapacağınız arama motorunu belirlersiniz. Örneğin http://www.google.com.tr/ .
Daha sonra kaynak bulmaya çalıştığınız konuyla ilgili anahtar kelimeleri belirlemeniz gereklidir. Mesela hafta sonu için tiyatroya gitmek istiyorsunuz ve gitmeyi düşündüğünüz oyun için adres, telefon numarası, oyun saatleri, oyunun oynandığı günler gibi bilgilere ihtiyacınız var.
Öyleyse güzel bir örnekle başlayalım. Örneğin: Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinde "Leyla ile Mecnun" oyununa gitmek istiyorsunuz. Sadece "harbiye" yazarak sonuca ulaşamazsınız. "Harbiye Muhsin Ertuğrul" yazdığınız zaman, ilk doğru adımı atmış olursunuz.
Örnekleri dilediğiniz kadar çoğaltmak mümkün. Önemli olan doğru kelimeleri kullanmak, yani doğru soruyu sorarsanız, doğru cevabı almanız mümkün olur.
Bu kadar bilgi yeter. Sizlere birkaç web sayfası tavsiye ederek devam ediyorum. http://games.flabber.nl/ kısa yolunda birbirinden güzel flash oyunlar oynayabilirsiniz.
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.