Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.179

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 29 Mart 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Galiba tek bıkan ben değilim!..

Merhabalar

Son dakikada da olsa yüzümüz güldü, iyi oldu. Heyecanlı gece hoş bitti. Ayaklarına sağlık olsun bizim çocukların.

Dün Koç bakanın AKM yıkımı ile ilgili sözlerine birkaç laf etmiştim. Bugün baktım birçok usta bu konuda görüş bildirmişler. Kayıtlara geçsin diyerek aşağıya birkaç tanesini alıyorum. Neden mi? Çünkü ben bu olaya gerçekten içerliyorum. Bu zihniyetin eserleriyle kafası karışanlara doğru olan birkaç şeyi hatırlatmaktan başka bir amacım yok. Benim bıkkınlığım bunlardan kurtulana kadar devam edecek. O siyah kurdele orada boşuna asılı durmuyor. Karalar bağladım karalar...

Ustaların dedikleri;

Erol Günaydın
BAKAN KOÇ BOL KESEDEN ATIYOR

Tiyatrocuların televizyon dizilerinde oynamasının en önemli nedeni ekonomiktir. Çünkü hepimiz çok az paralarla tiyatrolarda yaşadık ve çalıştık, çok zor geçindik, sanatımızı yapmaktan mutluyduk ama borç harç içinde yaşıyorduk. Ama işin içine televizyon girdiğinde borçlardan kurtularak, kimseye muhtaç olmadan kendi yağımızda kavrulmaya başladık.

Ayla Algan
DİZİLERLE GECEKONDUYA SANAT YAPIYORUZ!

Sanat politikamızda dizilerin daha iyi olması gerekir çünkü artık insanlar akşamları dışarı çıkmak yerine televizyondaki dizileri izliyor. Onun için amacımız dizileri kaliteli ve düzgün yapmak olmalı. Dizi de televizyon oyunculuğu da bir sanat, olaya bu açıdan da bakmaları gerek. İşin ekonomik boyutu da çok önemli, sanatçı sanatını yaparken aç kalacaksa, kalsın zararı yok ama tiyatro sanatçılarının yeterince para kazanamadıkları da bir gerçek.

Altan Erkekli
TELEVİZYON GENÇ TİYATROCULARA ŞÖHRETİN KAPILARINI AÇIYOR

Bu ülkenin sanat politikasında hiçbir zaman sanatçıyı destekleyecek ve hayatını devam ettirmesini sağlayacak bir tutum olmamıştır. Tiyatro sanatçıları televizyona güle oynaya gitmiyor, ekonomik zorunluluktan gidiyor.

Zeliha Berksoy
BİZLER TELEVİZYONA KALİTE KATIYORUZ

Dizi meselesi işi avamlaştırmaktır. Türkiye’de sanata karşı büyük bir yıkım hareketi başlamıştır. Bunu gizlemek için başvurulan bir politika bu. Sanatı tamamen sokağa döküyorlar ki, bu tartışılsın onlar da binaları yıksınlar. Böyle bir skandal görülmemiş. Tabii ki olayın maddi yönünü de göz ardı etmemek gerek. Bugün 40 yıllık bir devlet tiyatrosu sanatçısı 2 milyar YTL maaş alıyor. Bu yoksulluk sınırıdır ve bundan da devlet utanmalıdır.

Atilla Olgaç
BÖLÜM BAŞINA ALDIĞIMIZ PARA AYLIK MAAŞIMIZA DENK

Türkiye bir kültür uçurumuna itiliyor. 44 yıldır emek verdiğim kurumdan Ağustos ayında üzülerek ayrılacağım. Son 10 yıldır tiyatrodan aldığım para aylık 1,5 milyar YTL. Yani yoksulluk sınırının altında bir rakam, dizilerde ise bölüm başına 1 milyar YTL’nin altına düşmüyor. Biz limon satmıyoruz, sanat yapıyoruz.


Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


 Kahveci : Ayşe Coşkun


Hüzünzedelerden Korunma Rehberi

Kaçın, geliyor. Tepesinde pek azımızın görebildiği bir yağmur bulutuyla yaklaşıyor masanıza. Çekeceğiniz ıstırabın farkında değilsiniz. Oysa yavaş adımlarla da yürüyor, yani hâlâ vaktiniz var. O masanıza oturduğunda artık hiç kalmayacak olan vaktiniz. Enerjiniz şimdiden düşmeye başladı bile, oysa o hikayesine daha yeni başladı. Binlerce versiyonu olan, binlerce kez değişik şekilde anlatılmış aynı öykü. Keşke beş dakika önce fark edebilseydiniz.

Arka masanızda oturuyoruz, üç kız. Bizim artık dördüncümüz yok, kaçtık ondan. Telefon numaralarımız değiştirmeyi bile düşündük. Şimdilik sadece gizli gizli buluşmakla yetiniyoruz ama yakalanırsak halimiz harap, onun farkındayız. Oysa diğer yandan, bizim kendimizi sakındığımız sanki kopyalanmış gibi bir sandalye çekip oturuyor karşınıza. Konuşmaları duyabilmek gibi bir endişemiz yok; zaten çok fazla konuşma olmayacağını biliyoruz. İzlemek de istemiyoruz bir yandan ama gözlerimi alamıyoruz bu acı dolu sahneden.

En köşede oturan, en neşeliniz, "N'aber abi ya" diyor, sesinizin karşısındakini hayata çağıran bir tınısı var. Savaşta ilk sürülen er o, kaybedecek, başka yolu yok. "N"olsun ya" diye geliyor cevap. Bunu duymuyoruz ama söylediğinin kelimesi kelimesine bu olduğuna kalıbımızı basarız. Birkaç saniyelik bir sessizlik, neşeli savaşçımızın hayat enerjisinin yavaş yavaş düşüşünü izliyoruz. O kaybetti, onun içi yapılabilinecek bir şey yok artık. Bir anda kapıdan giren iki sağlık görevlisi hayal ediyoruz. Nani nani sesleriyle gelip ağır yaralıyı sedyelerine koydukları gibi terk ediyorlar mekânı. Ya da bir acil servis psikologu, yaralıyı bir köşeye sürükleyip yaşam enerjisi yükleyebilecek biri. Oysa o koltuğunda geriye yaslanmış, kendisinden sonraki kurbanı bekliyor sessizce.

Gelen dostunuz bir çay istiyor kendine, işte o an son ümidimiz de sönüp gidiyor. Aslında biliyorduk asla bu masayı terk etmeyeceğini ama birimiz bir ihtimal olarak sunmuştu bunu; hani bir an alışkanlıklarından vazgeçer ve "Ya sizin de canınızı sıkmayayım" der diye. Aslında beş dakika sonra, çay geldikten kısa bir süre sonra, söylüyor da bunu. Ama çayı ve sigarası yarım, gözlerinden bulutlar geçiyor. Masada bir genç arkadaşınız var, genç bir kız, bir hayli hem de. "olur mu öyle şey" diyor. "Arkadaş değil miyiz biz, hiçbir yere gitmiyorsun." Öğrenecek ne çok şeyi var diye geçiriyoruz içimizden. Oysa onu kenara çekip şunu söylemek isterdik: "Eğer bu gece biraz olsun huzur istiyorsan, bu adamı yakasından tutuğun gibi, kirli eski ve kokmuş bir elbiseyi tutar gibi, bu kafenin dışına atarsın. Ama elbette buna haddimiz yok. Diğer bir yandan bin kere anlatılsa da herkesin sadece kendi deneyimleriyle öğrendiğini bilecek yaştayız. Usulca izlemeye devam ediyoruz. Bekliyoruz, karşı saldırı gelmek üzere, sadece saniyeler var. İkinci kurban belli oldu, o da ilki gibi telef olmasa keşke…

"Sağ olun arkadaşlar" diyor, kendinden beklenmeyecek kadar yüksek bir sesle."Sizler olmasaydınız ne yaparım bilmiyorum." "İşte bu en ağır darbe" diyorum ben, itiraz ediyor yanımdaki. "Bu sadece bir giriş, mutlaka devamı gelecek, hala öğrenemedin" diye ekliyor. "Evde çok bunaldım, belki birilerini görürüm diye kendimi sokağa attım" diyor; dersini çalışmamış ve sözlüde öylece kalıvermiş bir öğrenci gibi yanaklarımın kızardığını hissediyorum. Yanımdaki, "Bak, demiştim" dercesine kaşlarını kaldırıyor, evet konuşmaları duyabiliyoruz artık çünkü kendi sohbetimizi çoktan bırakıp üçümüz de bu eğitici filmi izlemeye odaklandık.

Genç kızımız tek elini onun omzuna koyuyor, bu zavallı bir sineğin örümceğin ağına doğru son sürat uçması gibi. Diğerlerinin onu kurtarmak için bir şey yapmasını bekliyoruz ve elbette bunun gerçekleşmeyeceğini bilerek. Ama bir kez daha yanılıyoruz, masanızdaki ağır başlı, gözlüklü ve sakallı arkadaşınız "Ne oldu abi ya" diyene kadar. Utandırıyor bizi, ne yalan söyleyelim. "Evdekiler" diyor "Hep aynı terane işte." "Bu sözleri suya papara yapsan kediler bile yemez." diyorum usulca, "İnsan kaçıncıdan sonra öğreniyor acaba" diye soruyor, şimdiye kadar hiç konuşmamış olan diğer yanımdaki. "Bir rehber hazırlamalıyız belki." diyor diğeri. "Belki de herkes yaşayarak öğrenmek zorunda kalmaz." Aslında hak veriyorum ona. Yani boğaz köprüsünden atladığınızda öleceğinizi bilmek için atlamanıza gerek var mı sizce? (Hoş atlayıp da ölmeyen pek çok insan da her tecrübenin her insanda farklı bir sonuç verebileceğini gösteriyor ama…) "Evet, bence de hazırlamalıyız" diyorum, masanızın geri kalan sağlarına hüzünle bakarak. Çok sevdiğim bir tanımlamadır; "Sonra birer birer" der, kampa giden gençlerin tek tek ve ardı ardına gerçekleştiğini anlatmakta olan korku yazarı. Acıklı sonu yüreğimin ve sabrımın kaldırmayacağını fark edip (çünkü bunu bizzat yüzlerce kez yaşadım ve masada bana eşlik eden arkadaşlarım da) "öyleyse çalışmaya başlayalım." Diyorum. Ve az sonra okuyacağınız rehber çıkıyor ortaya, dilerim biraz olsun faydası olur…

Hüzünzedelerden Korunma Rehberi

Kısa Sözlük

Hüzünzede:
Kendi hayatını, başına gelen çoğunlukla incir çekirdeğini doldurmayacak ama zaman zaman şanslıysa önemli sayılabilinecek vakalara üzülerek geçiren ve çevresindeki kişileri de çok kısa sürede kendi karamsar ve hayattan koparabilecek hüzün bulutlarının içine sokabilecek kişi.
Kurban: Başına geleceklerden habersiz, kendisine doğru gelen ağır hastalıklı hüzünzedeyi kucaklamaya çalışan kişi. Virüs çok kısa sürede onu da etkisi altına alacaktır ve belki bir iş çıkışı biraz olsun huzur ve keyif arayan bu sağlıklı kişi, yanına gelen davetsiz misafiri yanına davet ettiği an keyfe ve huzura veda ettiğini anlamayacaktır.
Tecrübeli Kurban: Grupla birlikte olan ve bu ıstırabı daha önce çekmiş olan kişidir. Birlikte olduğu arkadaşları çoğunlukla onu zalim ve duyarsız olmakla suçlarlar. Fakat birkaç tecrübeden sonra hepsinin buluşacağı yer bu noktadır. Hüzünzedeye karşı iğneleyici ithamlarda bulunur ve onu çevresinden uzaklaştırmak ve arkadaşlarını korumak ister ama bu davranış genelde yanlış anlaşılır ve genelde arkadaşlarının ilk eğitimine katılmamayı tercih ederek ortamı terk eder.
Saka: Ortamdaki güzel ve saf kızdır. Hüzünzede, ortama geldiği ilk an onun varlığını keşfeder ve tuzağını ona göre hazırlar. Pek az saka bu tuzaklardan korunabilir, eğer yanlarında tecrübeli bir kurban ya da saka yoksa. Ve maalesef bu sakalar içinden hüzünzedelerle evlenenler de olabilmektedir.
Tecrübeli Saka: Ortamın sakasının bir iki badireyi atlatabilirse eğer ulaşabileceği rütbedir. Tecrübeli sakalar, ortama sızmaya çalışan hüzünzedeyi hemen tespit eder ve ortamdaki diğer sakaları uyarmaya çalışırlar. İkna kabiliyetleriyle orantılı olarak başaralı olurlar ama kıskançlık ya da duyarsızlıkla da suçlandıkları sıkça görülür.
At: Tecrübeli kurbanlardır ama saka değillerdir. Kurban olmamışlardır çünkü Hüzünzede tarafından yeterince ilgi çekici bulunmamışlardır. Bu gizlenmişlik onlara, alışılmış pek çok Hüzünzede davranışına karşı bilinçlendirecektir. Tecrübeli kurbanlardan farklı olarak atlar mücadeleden kaçmazlar ve genelde savaşımları karşı tarafın çekilmesi (çekilmek ille kalkıp gitmek değil, sinemaya gitmeye karar vermiş bir gruba katılmayı kabul etmek gibi sıradan bir şey de olabilir) şeklinde sonuçlanır.

Kurallar
• Hüzünzedeyi tanımak ille de onula tanışmak mecburiyetinde olmak değildir. Eğer ortamına bir Hüzünzede geldiğini sezen bir tecrübeli saka varsa seni uyaracak ve seni korumaya çalışacaktır. Ona direnme.
• Hüzünzedelerin pek çok farklı hikayesi vardır. Bu hikayeler zaman zaman gerçeklere dayanabildiği gibi çoğu zaman öğrenilmiş önceki öykülerin bileşkesinden oluşur. Bir öykünün gerçeğe mi dayandığını yoksa bir bileşke mi olduğunu anlayabilmek için çözüm basittir. Detaylar. Hüzünzede olduğundan şüphelendiğin birine bahsettiği olayların ne zaman, kimlerle ve ne şekilde gerçekleştiğini sor. Sorularının cevapları "Bilmiyorum" olarak cevaplanıyor ve hatta kesiliyor ve öykü karakterlerinde tutarsızlık hissediyorsan uzaklaşmanda yarar var.
• Bir Hüzünzede nadiren yüksek sesle konuşur. Sorularından dolayı öfkelenen hüzünzedenin sıkışmakta olduğunu hissedeceksin. Böyle bir durumda geri çekilme ve arkadaşlarını da bu oyuna katmanın yollarını ara. Mesela hüzünzedenin, olayın geçtiğini iddia ettiği yer hakkında arkadaşlarına da sorular sor ve çelişkileri ortaya çıkarmaya çalış. Belki bir insanı yalanını ortaya çıkararak küçük düşüreceksin ama inan bana yaşayacağın yorgunlukla kıyaslandığında bu bedel hiçbir şey. Ve diğer yandan kurtarmakta olacağın diğer kurban ya da sakaları düşün.
• Artık hüzünzedeyi tanıyabiliyorsan eğer bir ortama hüzünzede geldiğinde önünde iki seçenek belirecektir. Ya kaçacaksın ya da bir at gibi savaşacaksın. Eğer o gün kendini savaşabilecek kadar güçlü hissediyorsan ve çevrende de güçlü karakterlerden en az bir tane mevcutsa (tecrübeli kurban ya da saka) onları bir ittifak kurmaya yönlendirebilir ve hüzünzedeyi masandan uzaklaştırabilirsin. Ama yalnızsan ve kendini yeterince güçlü hissetmiyorsan ya yaşayacağın eziyete katlanmalı ya da ortamı terk etmelisin.
• Bir dişi hüzünzede ve bir erkek hüzünzede tanıyorsan onları mutlaka tanıştırmalı ve birlikte olmaları için bir çözüm geliştirmeye çalışmalısın. Bu çaban pek çok saka ve kurbanın hayatını kurtaracaktır.
• Ve son olarak, eğer bir gün kendinin de bir hüzünzedeye dönüşmekte olduğundan şüpheye düşersen yukarıdaki öyküyü bir kez daha okumalı ve hangi karakter olduğunu dürüstçe kendine söyleyebilmelisin ve eğer şüphelerinde haklıysan ya bir psikolog ile görüşüp sorununa çözüm bulmaya çalışmalı ya da hüznünü çok sevdiğin bir iki kişi dışında kimseyle yaşamamalısın. Bir seri katile "Öldürme lütfen" demek gibi bir şey, biliyorum ama inan bana, başarabilirsin.

Ayşe Coşkun


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,889,889,889,889,889,889,889,889,889,88
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   HANIMELLERİNE BAKAR KIŞIM

Ayrıntıların yürüyüşleriyle kapladığı bir ömrün sarıdan çalma sayfasında, günün ilk ışıkları. Gözlerimi değdirip, bırakamadığım şeffaf suların karmaşasında sana doğru bir vals, iklimime iklim katarak. Bir köşede, elinde kağıt peçeteleriyle , hayatın tanımını yapmaya çabalayan cılızdan bir çizgi, hayata konulmuş. Boş sayfalarını doldurma çabasında güneşin damlaları, yağmurun ılık ıslaklığıyla. Gökkuşağına inanmaz olmuş çocuklar, bahçelerinde yeşermez olmuş hanımelleri, plastik çiçeklerle çevrili bir adada karanlığın soğuk koynunda, aradıklarının bilinçsizliğinde, habersiz… Soru işaretleri çevrelerken yorgan altı düşleri, soluğumda susuzluğun hüküm sürdüğü dakika artıkları. Kendimizi feda etmenin eşiğinde bir elektrik kesintisi alevlerimize inat… Sustu, gece bitkilerinin yorgun şarkılarında hayat, sustu. Düzenine darbe yedi, şafak sökerken sadece tek bir çığlık… Seher yelinin sarhoşluğuna uzanan, anın büyüsü… Kıyılarıma vuran sen misin? Dalgalarımda, çalkantılarımda müziğinin dalgalanışı.. Düzensiz ritimlerle bir ayakta duruş, renklerin gölgesinde. Kendi kendine bir sor, rüzgârın tonunu, dokusunu. Hissedilmeyen dokunuşlarına saplı anlamlar, kuytularıma düşen, dehlizlerimden geçen… Yollarım sana ulaşır mı kesik ilkbahar esintilerinde? Kuvartzdan bir yağmur, gerdanımdan süzülen, hıçkırarak... Gümüş dalgalarında k(K)arşı yakaya vuran deniz, dudaklarına yakıştırdığın ıssızlık… Herkesin kendi çizgisini, kendi geometrisini oluşturamadığı kaosun göbeğinden ayrılmayan bir çift düzensizliğin ahenkli tonları… Yanıp sönen yıldızların eşiğinde düşlerine vuramadığın prangaların soğukluğu. Nar çiçeğinden erguvaniye döner damarlarımın özsuyu. Çizgilerini sildiğim bir haritanın akıl almaz labirentlerinin çıkışındayım şimdi. Bir renk cümbüşüydü hayat, coğrafyaları sayısız.. Zor bir soluktu hayat, birleştirmeye ramak kala nefeslerimizi. Büyük bir soru işaretiydi hayat, sorgularken engelleri ve senin ismine mühürlüydü, ritminle, gönlünle, renginle, dokunuşların ve soluğunla… Varlığın dilimde bir yudum su, sevda zindanlarında…

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 


Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  BEN KÜÇÜKKEN

Ben küçükken, başı kurdeleli kızlar vardı, bir de doldurulan dolma kalemler mürekkepli.
Çocuklar gülerek karşılardı güneşi, "sabah mı oldu?" Diye sitem ederek değil.
İnsanlar kapı komşusuna selam vererek çıkardı sokağa, yüzünü asarak değil.
Çocuklar, misket virtüözüydü, atari virtüözü değil.
Ben küçükken, yoğurtçu geçerdi kapımızın önünden bağırarak, kadınlar ellerinde kapları kapının önüne koşardı. Yoğurtlar gerçekten yoğurttu, katkılı su birikintisi değil.
Okul deyince aklımıza arkadaşlık, dostluk gelirdi, birbirimizle rekabet değil.
Oyunlarım çelik çomaktı, topaçtı, misketti. Ateş topu, tedris, atari değil.
Bizi evde akşamları, tarhana çorbası beklerdi, bilgisayar oyunu değil.
Hafta sonları komşunun oğluyla, gezmeye çıkardık dağlara, kimse bizi gasp edip, cep telefonumuzu çalmaya kalkmazdı.
Ben küçükken herkesin evinin önünde salıncaklar vardı, koca çınarın dalına kurulmuş. Akşama kadar oynardık, kimse düşecek, bir yerini kıracak diye korkmazdı; çünkü çocuk düşe kalka büyürdü.
Koleksiyonlarım vardı rengârenk, gazoz kabağı koleksiyonum, pul koleksiyonum, böcek koleksiyonum…
Ben küçükken horoz şekerim vardı, tadı damağımda kalan, bir de parmağıma yapışan sarı kırmızı macunum.
Çocuklar, çocuk gibi yaşardı, yarış atı gibi değil. Geceleri okul, dershane diye sayıklamazdı. Saklambaç oynar, misket satardı birbirine, bir de pamuk şekercinin yolunu gözlerdi.

Şimdi devir değişti, insanlar da değişti. Her şey teknolojik oldu, pratikleşti. Artık evimizin her tarafı makine. Çamaşırı, bulaşığı makine yıkıyor. Çocuklarımız desen, onlar daha bir rahat. Yırtık pabuçları, yamalı pantolonlar yok artık. Her şeyleri çifter çifter.
İnsanoğlu gelişti, dağlara, ormanlar, uzaya bile hâkim oldu. Yapamayacağı hiç bir şeyin olmadığını gösterdi. Fakat; mutlu olmayı öğrenemedi.
Telefonu icat etti, konuşmasını öğrenemedi, dağlara hâkim oldu, kendi hırsına hâkim olamadı.
Evi oldu, arabası oldu ama huzuru olmadı.
Gün geçtikçe etrafı kalabalıklaştı, fakat o daha çok yalnızlaştı. Kafeste ki maymun gibi paylaşmayı sevmeyen, bencil biri oldu…
Fakat; ben umudumu hala kaybetmedim, insanoğlu bir gün, her şeyi yendiği, egemenliği altına aldığı gibi kendisini de yenecek, hırsından ve bencilliğinden kurtulup, mutluluğu yakalayacaktır.

Neslihan Güzel
www.neslihanca.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  ÇOCUK ŞİİRLERİ

Hayatımızın öznesidir çocuklar… Onlar dünya bahçesinin gonca gülüdürler… Gülü olmayan bahçe ne kadar renksizse çocuk olmayan ev de o derece sönük bir viranedir. Onların sonu gelmeyen istek ve şikâyetlerinden 'illallah' desek de onlarsız bir gün bile yapamayız. Hayatımıza renk ve ahenk katar onlar… Onların öfkesi camdaki buğu gibidir. Azıcık sıcaklık görünce yok olur gider yüreklerine sinen öfke ve alınganlık…

Yarınların yükünü onların omzuna yükleyeceğiz. Gelecekte bugünkü makam ve mevkileri çocuklarımıza teslim edeceğiz. Günü gelince her şeyden elimizi eteğimizi çekeceğiz. Onlar emaneti alarak daha ileriye götürecekler şüphesiz... Vazifelerinde başarılı olmaları için donanımlı olmaları şarttır. Onlara o bilgi birikimini bugünden kazandırmalıyız. Körpe beyinlerini zehirli düşüncelerden uzak tutmalıyız. Onlara vatan ve millet sevgisi, saygı, hoşgörü, vefa, adalet, doğruluk gibi ölümsüz kavramları aşılamalıyız.

Kim demiş çocuk küçük bir şeydir? Belki çocuk her şeydir... Zira onlar bizim istikbalimizin sönmeyen güneşidir. Onları mutlu etmek ve güzel şartlarda büyütmek biz ebeveynlerin en büyük ödevidir. Bizler onlara sağlıklı bir hayat ortamı sağlamanın mücadelesini vermeliyiz. Sorumluluklarımızı askıya alarak görevlerimizi ihmal etmemeliyiz.

Çocuğun fiziki ihtiyaçlarını karşılamak asla yeterli değildir. Ona iyi bir eğitim ve terbiye vermek de bizim asli vazifelerimiz arasında yer alır. Kim ne derse desin her şeyin başı eğitimdir. Fakat eğitim terbiyle takviye edilmedikçe pek bir mana taşımaz. Bilgilerimiz ne kadar geniş ve derin olursa olsun bunları terbiyeyle taçlandırmadıkça solda sıfırdırlar. Yani müspet bir değerleri yoktur. Eğitimle terbiye bir bütün olmalıdır. Bu dengeyi iyi sağlamalıyız.

Çocuklara pozitif ilimlerin yanında sosyal bilimleri ve güzel sanatları da sevdirip öğretmeliyiz. Çünkü pozitif ilimler tek başına eksik kalırlar. Küçük yaşlardaki fertlere hayatı anlamlı kılacak ve maneviyat dengesini sağlayacak değerler de kazandırılmalıdır. Çocuklara şiiri, hikâyeyi, romanı sevdirirsek onların sosyal zekâsını da takviye etmiş oluruz. Nasıl kuş tek kanatla uçamazsa çocuklar da tek yönlü bilgi ve becerilerle hedeflerine varamazlar.

Ülkemizde çocuklar nedense kimlik ve kişilik sahibi fertler olarak görülüp muhatap kabul edilmezler. Onları ite kalka bir noktaya getiririz. Oysa çocuk da bir ferttir. Onun da, tam gelişmemiş olsa da, bir benliği ve kimliği vardır. Eğer onları hep kendi dairemiz içerisine hapsedersek ufuklarının gelişmesini ve genişlemesini engelleriz.

Dünya edebiyatına, özellikle de Avrupa edebiyatına baktığımızda çocuklara yönelik eserlerin büyüklere yönelik olanlardan eksik olmadığını görürüz. Demek ki elin Avrupalısı çocuğu bir fert olarak kabul edip önemsiyor. Onun ruh cephesini yok saymıyor. Ona hayatı öğretmek için elinden geleni yapıyor. Fakat bizdeki gibi aşırı derecede kollayıp gözetmiyor.

Çocukların zekâlarının gelişmesinde edebiyatın(şiir, hikâye, roman) tesiri çok büyüktür. Fakat ülkemizin bunun bilincine yeterince vardığı söylenemez. Onun içindir ki bizde çocuk edebiyatı nüfusla kıyaslandığında zengin olmadığı ortaya çıkar. Bunun yanında yetişkinlere yönelik eserler, küçüklere hitap edenlerle kıyaslanmayacak kadar çoktur. Demek ki yazarlar olarak bu hususta biraz büyükleri(kendi akranlarımızı) kayırıyoruz.

Çocuk edebiyatı deyip geçmeyin. Çocuklar için yazan yazarları sakın küçümsemeyin, aksine onlara sahip çıkın, destek olun, el verin. Çocuklara yönelik yazılan eserleri basit(sıradan) bulabilirsiniz. Lakin o eserlere biraz da çocukların dünyasından, onların gözüyle bakmaya çalışın. Onların bu eserlerden aldığı keyfi tahmin bile edemezsiniz.

Çocukların en çok sevdiği türlerden birisi şiirdir. Şiirler onların dünyasında çok şey ifade ediyor. Kısa ve sade oldukları için şiirleri daha kolay anlayabiliyorlar. Fakat ülkemizde çocuklara yönelik şiir yazanların sayısı iki elin parmakları sayısıncadır. Nedense bu alana ilgi duyulmuyor. Bu alanda kalem oynatanlar anlaşılmaz bir mantıkla küçümseniyor. Oysa çocuk şiirleri vaktiyle hepimizin hafızalarını süslemiş, zihnimizde kalıcı izler bırakmıştır.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Nereden Nasıl

(ben sana gelmiyorum beni bekleme asla,
benim gelişim dudaklarının ıslak kuru telaşına )

içilen gecelerde sen yalpalıyorsun yüreğime
kaçıncı gelişim evinin karşısına ıslak gölgemle
kör olası demem sana gel gör halimi
sen nereden göreceksin ki

çalsam kapını uzaklardan
sağanak bulutları basmışken gözlerime
hasretin zonkluyor uykusuz tenimde
sen nasıl bileceksin ki

kaç kere karabasanlar bastı
çığlıklarla uyandım nefesimle
sesim aynalara çarparken
sen nereden duyacaksın ki

seni silmek elimde değil kadın
hayatım sıyrıldı artık yapraklarından
kırık dallarıyla sekip düşen bu adamı
sen nasıl seveceksin ki

Serdar San

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Video paylaşım sitelerinin sayısı her geçen gün artmaya devam ederken, aralarından nitelikli olanlarını seçmek mutlaka sorun olacaktır. Ben sizlere nitelikli olduğunu düşündüğüm bir tanesini öneriyorum http://www.dailymotion.com/ incelediğinizde siz de farkedeceksiniz.

Havaların ısınmaya başladığı şu günlerde "hafta sonu nereye gidelim" veya "kısa süreli tatil imkanları nedir" diye soranlara alternatif bir web sayfası öneriyorum. http://www.gezinet.net/ Aslında ticari amaçlı bir web sayfası; fakat içerdiği bilgiler, kafanızda alternatif tatil fikirleri oluşmasını sağlayacaktır.

Sayısal loto'da 6 bilme olasılığı nedir sizce? İnsan düşünürken bile darlanıyor değil mi? Darlananlardan biri hesaplamış ve 10.068.347.520 de 1 ihtimal olduğunu bulmuş. İnanmazsanız http://www.darlandum.com/?p=369 kısayolundan bir de siz bakın.

Hadi ordan canım, tabiki şans oyunlarında kazanmak mümkündür diyenler için ise http://www.lototurk.com/ web sayfasını tavsiye edebilirim. Sayısal loto, Şans topu ve On numara gibi şans oyunları için ilginç bir kaynak.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070329.asp
ISSN: 1303-8923
29 Mart 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com