Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.180

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 30 Mart 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Bravo vallahi!..

Merhabalar

Bayılıyorum bu yerinde duramayıp bir adım öne çıkmaka için çaba harcayanlara. Hele bunlar gençse deymeyin keyfime. Gelecek için umudum artıyor, hayattan zevk alıyorum. Ne var bunda demeyin? Küreselleşelim güzelleşelim diye bir yerlerimizi yırtıyoruz ama herşeyi başkasından bekleyince şapa oturuyoruz. Oysa eldeki kısıtlı olanakları kullanarak bile iletişimin en cicisini yapmak mümkün. İnterneti doğru kullandığınızda neler yapılabileceğini ufak ufak anlarken, bunu bir adım daha öteye götürüp, internet devlerine biz de varız arkadaş demeye çalışmak gerçekten çok hoş ve anlamlı.

Hepimizin günde onlarca kez kullandığı Google'a yapılan yerel logo önerileri ve sırf bu iş için açılan internet sitesi için o 4 gence teşekkür etmeliyiz. Farketmeyenler için kısa bir hatırlatma yapayım. Google başta ABD olmak üzere pekçok ülkenin seçme günlerine özel ve çok güzel logolar kullanıyor. Yani benim logom budur demiyor, nabza göre değiştirebiliyor. Bunu gören 4 genc adam da "Neden Türkiye'nin özel günleri de bu logolarda anılmasın." diyor ve bir çalışma başlatıyor. Logolardan bir örneği ben buraya aldım, diğerlerini görmek ve eğer ben de yaparım diyorsanız katkıda bulunmak için tıklayın ve siteyi ziyaret edin. Bunu hamasi bir milliyetçi kaygı olarak görmüyorum. Bu, bütünleşmenin, anlaşmanın bir simgesi gibi geliyor bana. Eminim sizler de çok seveceksiniz.



26. Uluslararası İstanbul Film Festivali yarın başlıyor. Dile kolay, tam 235 film gösterilecek. Hepsini görme olanağı yok elbette. Ama ben festivalin ilk yıllarında günde 4-5 filme gittiğimi hatırlıyorum. Benim için şimdilerde zor ama sizler bir yolunu bulabilirsiniz gibi geliyor. Hele üniversitede öğrenciyseniz bulmalısınız da. Kaçırılmayacak filmler olduğunu biliyorum. Ayrıca bu sene ulusal yarışma bölümünde bizim "İklimler" birbirinden güzel 16 Türk filmi ile birlikte yarışacak. Hakeden kazansın diyor ve hepinize bol sinemalı güzel bir haftasonu diliyorum. Pazartesi görüşmek üzere, hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Cumhur Aydın

 Önce İnsan : Cumhur Aydın


  'Başkalarının Hayatı'

'Meçhul Asker Anıtları' ya da bu çercevede yorumlanabilecek anıt ortamlar beni hep hüzünlendirmiştir.

Kimi hüzünlendirmez ki?

Öldüğünüzde adınız bir mezar taşına bile yazılamayacak. Siz; yazılmayacağını bile bile yaşamınızı ülkeniz için, belki sizin için önemli değerler, belki de sevgiler adına feda edeceksiniz.

Ya da;

Tarihte bir minicik çentik bile olamayacağınızı bildiğiniz halde, üretmeyi; 'kaderi değiştirme' adına uğraş vermeyi, yaşamınızı buna adamayı sürdüreceksiniz.

Nazım'ın dediği gibi.

Kimse sizi buna zorlamamışken...

Tümüyle rastlantısal biçimde; geçen hafta sizlerle paylaştığım 'Beni Asla Bırakma' nın ardına izlediğim bir film, son bıraktığım yerden bana yeni, yeniden sorular sordurtmayı sürdürdü.

Film; 'Başkalarının Hayatı'( Das Leben De Anderen), Avrupa'da bir sürü ödülü toparladıktan sonra, en son 'En İyi Yabanci Film' Oskarını da almış bir Alman Filmi.
Yönetmen aynı zamanda senaryoyu da yazmış. İsmini not edelim: Florian Henckel von Donnersmarck.
Berlini ayıran duvar yıkılmazdan önce; Almanyanın Doğusundaki rejim eleştirisi ekseninde, iki saate yayılan drama temelde, adı üzerinde bizim dışımızdaki insanların günlük yaşamlarının gözetlenmesine kurgulanmış. Bir yandan iki yıl önceden bir başka ödül rekortmeni, bu kez bir Güneydoğu Asya Filmi 'Boş Ev'i anımsatırcasına, sizin dışınızdakilerin hayatlarını düşünüyorsunuz?

Belki de soruyorsunuz?

Yaşananlar mı gerçek, yoksa hayal edilenler mi?

Bazı diğerleri ise güzelim bir aşk, sevgi filmi, bunun eleştirisi olarak izle(yecekler)mişdir filmi. Aşkın, belki de sanat aşkının nelere kadir olduğunu düşünmüşlerdir.

Oysa bu son filmimiz ilerledikce, kurgu da olsa, son karede bir damla göz yaşı akıtacak kadar bir duygusal yoğunluğu yaratarak, şu 'isimsiz kahraman(lar)' vurgusu, teması öne çıkıveriyor bana göre.

Ne para, ne pul. Ne şöhret, ne çocuklarınızın -doğrudan-istikbali!

Bu dünyaya bir kere gelinir, kabul!

Ama bu;

İnsan olmanın 'hakkını vererek' yaşamaya engel mi?

Efendim? Duyamadım...

Cumhur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  ÇAKI, ÇAKMAK, BIÇAK, TARAK -1

Bazı kişilerin yaşam öyküleri gerçeğin ötesine kadar uzanır. İnanasınız gelmez. Dinlerken "Hadi canım sende, beni saf gördü herhalde… Bu kadar da olmaz, bal gibi de sallıyor işte besbelli…" deyiverirsiniz. Zaten dinledikleriniz de akıl alacak gibi değildir. Bir adama bakarsınız, bir de anlattıklarına… " Yok, yok atıyor." diye düşünürsünüz. İşin tuhaf yanı öyküler birbiri içinde eriyip ilerlemektedir. Ne zaman, nerede biteceğini hiçbir zaman tahmin edemezsiniz. Ama asıl hayal kırıklığını onların hepsinin gerçek olduğunu öğrendiğinizde yaşarsınız. O güne kadar mızrak çuvala girmez diyenler sizi kandırmıştır. Karşınızda çuvallar dolusu mızrak vardır. Böylesi yaşamları kelimelerle anlatmak elbette söylenmek istenenlerin meramın yarısının havaya uçup gitmesine neden olacaktır. Henüz o gerçekliği anlatabilecek, hissettirebilecek kelimeler türetilmemiştir. Ustaca kurulmuş cümleler ve özenli seçilmiş kelimeler ilk defa hiçbir işe yaramayacaktır. Zeki olmak bile işinizi kolaylaştırmayacak, sizi çaresizliğin bataklığından söküp alamayacaktır.

Bin dokuz yüz yetmiş dört yazında Manisa'nın Hacırahmanlı Kasabasında her şey kendi bildik halinde akıp gitmektedir. Hatta Ağustosun ilk Cuma günü insanın ensesinde boza pişiren güneş bile çok alışıldık bir şeydir. Sadece yaşlılar çok bunalıyordur. Sıcaklarla baş edemedikleri için bunu pek hayra yormuyorlardır. Kendi aralarında "Ben böyle bunaltıcı hava görmedim. Böyle sıcak olduğunda mutlaka zelzele olur. Çoluk, çocuk demeden hepimizi kırıp geçirir alimallah. İnsanlarda zaten iyice azdı."diye konuşurlar.

Pazaryeri insanı canından bezdiren sıcağa rağmen cıvıl cıvıl insan kaynıyordu. Çünkü bu kasabanın yaşamında her hafta Cuma günü kurulan pazardan başka hiçbir sosyal etkinlik yoktu. O yüzden pazar kurulduğunda kasabalılar tarlaya, bağa, bahçeye bile gitmiyorlar, o günü kendilerine ayırıyorlardı.

Bana göre o yıllarda pazarın en renkli kişileri destan satıcılarıydı. Boyunlarına birer teyp asarlar, kollarının altında gazete tomarı gibi destanlarda gezerlerdi. Destanlar genellikle mavi ve siyah renkli mürekkeple basılır, üzerindeki fotoğraflarda ne olduğu pek anlaşılmazdı. Teypten son ses acıklı bir öykü, basit bir ezgiyle sokağa kalabalığa akardı. İnsanlar yirmi beş kuruş verip gazete gibi o acıklı öyküleri alır, kahvelerin saçak altlarındaki gölgelerde çay eşliğinde okurlardı.

O Cuma günü pazaryerinde satılan destanlarda Topal Osman ve karısının acıklı hikâyesi anlatılıyordu. Zaten acıklı olmayan öykülerden destan da olmazdı. Teypten yükselen nağmeler önce Topal Osman'ın yaşını, kaşını, gözünü, boyunu, posunu, evini ve geçim durumunu anlatan cümlelerle başlıyordu. Sonra da faciayı ele alıp… Topal Osman Zekiye'yi kesmiş. Resmen karısını kesmiş adam, hem de baltayla. Karısı kan gölü içinde yatan Osman'ı evinin bahçesinde, Zekiye'nin ölüsü başında ağlarken bulmuşlar. Oysa o güne kadar kimse onların kavgasını bile duymamış.Birbirlerine kötü söz bile söylemezlermiş. Sadece çocukları olmuyormuş. Bilinen tek dertleri zaten buymuş. Neden karısını kestiğini kimse anlayamamış. Çünkü adam karısını çok seviyormuş. Jandarmalar alıp karakola götürmüşler. Elleri kelepçeyle giderken bile hala Zekiye için ağlıyormuş. Onu neden öldürdüğünü kimseye söylememiş. Mahkemede sıkıştırmışlar ama nafile, ağzından tek bir sözcük bile çıkmamış. Hâkim kalemini kırıp idam cezası kesmiş. Ölüme mahkum edildiği halde o yinede sesini çıkarmamış.

Bu destanlar gerçek mi uydurma mı bilmiyorum. Bildiğim tek şey insanları ağlatmak için yazıldıkları. Neden insanlar Gediz Ovasının ortasındaki bir küçük kasabada ağlamaya bu kadar müptela, neden bu acıklı hikâyelere bu kadar düşkündüler. Bunu da hiçbir zaman öğrenemedim.

Pazaryerinin belki de destancılardan daha renkli kişileri sadece bir kez gelip bağıra çağıra ıvır zıvır satan işportacılardı. Onlar pire ilacını bile bir mucize gibi satmayı, alıcılara sunmayı iyi bilirlerdi. Tezgâhlarının başına insanları toplamaya yarayacak her zaman ilginç bir yöntem bulurlardı. İlgisini çektikleri insan sayısı arttıkça iyice yüzsüzleşirler, tam bir şaklaban olurlardı. Kırılmaz cam bardaklar, leke çıkarıcılar, cam, teneke yapıştırıcıları, el feneri, bir kaçı bir araya getirilmiş tükenmez kalem, tarak, çakı, çakmak gibi ürünler satarlardı. Her zaman tezgâha koydukları ürünleri etraflarına topladıkları kalabalığa batan geminin malları ve bedava diye yuttururlardı. Genelde sihirli ürünler alıcının elinde tılsımını yitirir, hünerini gösteremezdi. Sonradan sadece kocaman bir kazıklandım duygusu yaratmak dışında pek bir işe yaramazdı. Yıllar sonra onları kentlerin sokaklarında gördüm. Hemen hemen hepsi çok başarılı bir sokak oyuncusuydu.

O gün öğle üzeri Gençlik Kulübünün önünde, işportacı tezgâhı etrafına toplanmış insan çemberine benzer bir kalabalık oluşmuştu. Kalabalığın ortasında her zaman görmeye alışık olduğumuz uyanık satıcı yerine bir yabancı duruyordu. Uzun saçları, tişörtü, sandaletleri ve kot pantolonuyla bir hippiye benziyordu. Adam kan ter içinde kıvranarak bir şeyler söylüyordu. "Liebet Yaşar İbrahimof heir? Wer erkennen Yaşar İbrahimof?" sözlerini durmadan tekrarlıyordu. Etrafını saran kabalalık bu acayip yabancıya ilgiyle bakıyordu. Birisi "Bu adam gâvur yahu."dedi. "Bu adam gâvur, deli değil…" Cavit Efe kalabalığa bağırdı. "Biraz açılın beee, Adam zaten bunalmış. Ayı mı oynuyor, ayıp." Kalabalık çemberi biraz genişletti.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,809,809,809,809,809,809,809,809,809,80
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Pi Sayısının Daha Kısa Yoldan Bulunması

Kim derdi ki yıllar sonra; hem Matematik katsayım yükselsin hem de Mühendislik krizim tutsun, breh breh diyorum kendime. Bilgisayar denen malum işin içine gömülünce ortada ne Matematik kalmıştı ne de Mühendislik. Dinozorus bilgisayarlardan da emekli olunca; hava ayaz mı ayaz misali bir Danışmanlık türküsü tutturmuş yürüyordum. Ve işte bu ara duyar duymaz bir ampul yanıverdi ve matematiksel olarak duygulanıverdim. Elbette bana bu yükselen duyguları yaşatan, hatta bu duyguları ortaya çıkartmama neden olan adı sanı duyulmamış yazara teşekkürlerimi bir borç biliyorum. Ne kadar doğru bilemem ama Enis Roman imiş değerli yazarımız. Tam bir cinlik yapmış yazar Enis, yaza yaza P'yi yazmış, altına da Enis demiş, bunu yazan Tosun misali. Bir de BÜYÜK mü BÜYÜK bir dedikodu salıvermiş ortalığa üstelik küsüratına varasıya dek :

P'nin boyu 32.5 imiş.

Şöyle en cafcaflısından "Oha !" diyesim geldi ama KÜÇÜK kalıverecek diye vazcaydım. Herhalde; enini, boyunu ve yüksekliğini de hesaba katmıştır deyip ayrıştırmaya karar verdim. Aklıma geldi, derhal telefona sarıldım, bizim Edi'yi aradım, gerçi söylediklerine biraz darıldım ama şu sözleri ile de yüreğime bir parça su serpti :
"Üzülme yahu, sen ihtiyarsın, kontenjan yazar kadrosundan KM'nda yazmaya devam et, ama roman felan yazmaya kalkma, ciddi baraj problemi yaşarsın, kih kih ..!" dedi.
- "Sen de tanıdığım Edi'ler arasında en pis kaşarsın !" deyip çat diye kapadım telefonu sırıtan yüzüne karşı.

Türkler üzerinde yapılan araştırmalarda ortalama 14 cm. çıktı diye ortalık ayağa kalkmıştı ama sümenaltı ettikleri dosyalardan ( araştırmacı yazarlık anlayışıyla ) asıl sonucun 13.11 olduğunu duymuştuk. "Halk yeterince üzüldü, 14'e yuvarlayalım bari !" sözleriyle de epey avunmuştuk. Taa ki; bu .P.., etmeseydi işin içine. Torpil yapıp, eni de olsa olsa 6.28 olur dedim. Geriye kalan ve genellikle h ile ifade edilen yükseklik kavramı var bir de. Yıllardır bunun h olması, hatta "haş" biçiminde okunmasına yeterince illet olduğumdan hazır elime fırsat geçmişken değiştireyim. Üstelik fazla klasik ve elastik bir konu, dolaylı yoldan da olsa ilgisi var gibi geldi nedense.

Her ne ise; h olacağına S biçiminde adlandırmanın adı duyulmamış yazara formülasyon açısından daha anlaşılır gelecektir diye düşündüm. Cinlik varsa hinlik elbet olacaktır. Maksimum yükseklik; olsa olsa boyu kadar olur, boyundan büyük olamaz ya dedim yine farazi olarak ve 13.11'de ona pay bıraktım. Bıraktım faraziyeyi, geçtim riyaziyeye ve hesaplasak da mı saplasak, hesaplamasak da mı saklasak diye başladım kara kara düşünmeye. Riyaziye hocalarımız önce bilinenleri alt alta yazmamız gerektiğini salık verirlerdi, yazalım bakalım :

P = 13.11 cm.
ENİ = 6.28 cm.
S = 13.11 cm.

Haybeye toplamayın, 32.5 cm çıkıyor ve "Oha !" demek zorunda kalıyorsunuz gereksiz yere.

Buraya kadar yazdıklarıma; "Gebermeyesice SENİ" deyip dil çıkarttığınızı da farzettim.
Onu da formüle edecek olursak; S x ENİ : P
Şimdi de bilinen değerleri formülde yerine koyarsak; 13.11 x 6.28 : 13.11
13.11'leri pay ve paydadan sadeleştirirsek...

Sonup olarak 6.28 gibi pok küpük bir değer pıktığını hayretle farkettim, pük kadar bişey yani. Henüz P'yi okuyamadım ama Ç'yi P yapan dilimi keseceğime; "Yazarın santimetrajlarına göre bu olsa olsa iki tane pi eder" fikri bir anda dank edince kafama, pi'leri tekrar tekrar yazacağıma Türk örf ve adetlerine uygun olarak kesip attım yarısını...
"Yere düştü yarısı, yarısından fayda yok, kaç gel gece yarısı..." dememişler boşuna !

2 Buyrun size 3.14
Pi değil de nedir yani ?

"Daha kısa yolu vardı da neden öğretmediler sanki ? Hay aklınla 32.5 yaşa P'nin yazarı" dedim ve 30'undaki bu yazıyı önce Mart'ın 31'ine sonra da Nisan 1 balığına taşıması için "Kaşarsın" dediğim Edi'ye; "Kimbilir, okuduğunda belki de şaşarsın" mesajıyla iliştirip yolladım.

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,639,639,639,639,639,639,639,639,639,63
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


Nadya Alpkonlar

 Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar


   Kitap mı, film mi ?

İkisi de güzel, ikisi de değerli !

Genelde evvela bir kitabı okuyup sonra filmi izleyenler hayal kırıklığına uğrarlar.
Ben de birkaç kez bu duyguyu yaşamıştım.
Dün, bu ön yargı ile, Zülfü Livaneli'nin yazmış olduğu kitaptan esinlenerek beyaz perdeye aktarılmış "MUTLULUK" filmini izledim.
Sevinerek belirtmeliyim ki hiç de hayal kırıklığına uğramadım !
İlk önce Zülfü Livaneli'yi bu kitabı yazdığı için, sonra da Abdullah Oğuz'u
filme adapte ettiği için ikisini de kutluyorum.
Konu çok hassas !
Türkiye'nin kanayan yarası olan "töre kurbanlarından" bahsediliyor.
Film ayrıca bir yandan cehaletin çaresizliğini, diğer yandan mutluluğu arayan uygar bir profesörün çaresizliğini abartıya kaçmadan gözler önüne seriyor.

Bu film, Talat Bulut, Özgü Namal ve Murat Han'ın başarılı oynu,
etkileyici görselliği ve Z. Livaneli'nin harika müziği ile
görülmeye değer bir yapıt haline gelmiş.
Umarım, hala devletin el atmadığı bu insanlık dışı sorununun çözülmesine
bir katkısı olur !

* * *

Ben bu kitabı iki yıl evvel okumuş ve çok beğenmiştim. Bir bölümünde, filmde anlatılmayan, kasabanın gençleri arasında kuşaktan kuşağa dillerde dolaşan "Saf Gelin"le ilgili efsane gibi bir hikaye yer alıyordu. Bunu, sizlere anlatmak istiyorum. * * * Saf Gelin on beş yaşına kadar bütün kötülüklerden korunarak ve hiçbir şeyden haberi olmadan yetiştirilen bir kızmış.
15 yaşına geldiğinde, bu safiyetinden haberdar olan çoban Hasan'la evlendiriyorlar.
İlk gece Hasan karısına, "Sana bir sır vereceğim, ben senin gördüğün diğer insanlara benzemem, bende onlarda olmayan bir şey var" demiş ve açıp göstermiş.
Gelin, "Aaa, bu da ne?" diye bağırmış.
Hasan da, "Sana ne işe yaradığını göstereyim." demiş ve sabaha kadar sadece kendisinde bulunan bu fazlalığın marifetlerini kanıtlamakla uğraşmış.

Bir iki yıl geçtikten sonra Hasan'ın askerlik çağı gelmiş.
Gitmeden önce karısına sarılarak, döndüğü zaman kaldıkları yerden devam edeceklerini, onun da uslu uslu kendisini beklemesini söylemiş.

Bir müddet sonra Saf Gelin'in yüzü gülmez olmuş,
gözlerine derin ve garip bir hüzün yerleşmiş...
Soranlara da, "Sadece Hasan'ımı özledim" diyormuş.

Bir gün dalgın dalgın dolaşırken yanına Hasan'ın arkadaşı Mehmet gelmiş.
"Kocası askere giden ilk kadın sen değilsin, neden bu kadar kendini bitiriyorsun?" demiş.
Saf Gelin de saf saf , "Ama o kimselere benzemez." demiş.
"Nesi benzemez?" diye soran Mehmed'e daha da SAF bir cevap vermiş !
"Kocamın önünde kimsede olmayan bir şey var"
Hasan'ın kurnazlığını anlayan Mehmet, "O dediğinden bende de var." demiş.
Saf Gelin inanmamış !
Bunun üzerine Mehmet gelini ıssız tarlalara sürüklemiş...
O günden sonra ikisinin geceleri, kaçamak buluşmalardaki bu kanıtlama çabasıyla geçmiş.
Derken askerliği biten Hasan bir gün gelivermiş.
Bir de bakmış ki Saf Gelin'in suratı bir karış,
kendisine de hiç yüz vermiyor.
Neden surat astığını sorunca, "Sen YALANCISIN !" diye bağırmış kocasına.
"Hani o acayip şeyden yalnız sende vardı?"
Hasan içinden, "Eyvah, elden gitti hatun", diye geçirmiş.
Bu şeyin başka kimde olduğunu sormuş.
Saf Gelin de Mehmed'i anlatmış.
Hasan çaresizlikten hangi yalana başvuracağına şaşırmış, düşünmüş bir an ve,
"Bende iki tane vardı, birini ona vermiştim." deyivermiş.
Bunun üzerine Saf Gelin yüksek sesle ağlamaya, feryada figana başlamış.
Susturmak mümkün değil.
Hasan şaşırarak, "Ne oldu, neden ağlıyorsun?" diye sorunca,
Saf Gelin Hasan'ın koluna bir yumruk atmış ve, "Niye iyisini ona verdin Hasan'ım" deyip kendinden geçmiş!

Hikayenin sonunu kimse bilmiyor...
Çünkü son cümleden sonra gülmekten kimsede hal kalmıyormuş...
Ama geceleri, yalnız kaldıklarında, Saf Gelin'le fantaziler kurup,
hikayenin sonunu kendileri yaratıyorlarmış.

* * *

Filmi izlemenizi tavsiye ederim.

Ama kitabı da okumayı ihmal etmeyin derim.

Nadya Alpkonlar
nadyaalpkonlar@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,809,809,809,809,809,809,809,809,809,80
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahvenin Köpüğü : Melis Mine


Renklerden Moru(The Color Purple)

Yazar: Alice Walker
Çeviren: Armağan İlkin
Baskı Tarihi: 1984 (İstanbul)
Yayınlayan: İNKILAP KİTABEVİ / Bestseller Dizisi

"Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap" katalogunu gördünüz mü?

Tesadüfen gördüm Beşiktaş Alkım'da, rasgele bir sayfa açtım. "The Color Purple" çıktı. "Renklerden Moru" diye çevirmişler adını, ne tuhaf dedim. Sonra, iki film alıp çıktım. Kabalcı'ya geçtim. Üst katta indirimli kitaplar reyonu vardır, bilen vardır belki. Orada gözüme çarpan ilk kitap "Renklerden Moru" oldu. Tesadüflere inanırım bazen, kitabı aldım.

Amerikalı bir yazar Alice Walker, kendisini bu kitaptan önce hiç okumamış, hatta adını bile duymamıştım. Amerika'da zencilerin özellikle de kadınların haklarının savunucusu bir yazarmış kendisi. Bu roman daha sonra "Mor Yıllar" adı ile beyaz perdeye aktarılmış, hatta Whophie Goldberg oynamış filmde. Notumu aldım, takipte olacağım, filmi bulacağım…

Bu kitapta da hayatı zorluklarla geçen bir kadının (zenci bir kadının) hayatını anlatıyor. Tanrıya mektuplar yazan bir kadının hayatı. Tanrı'yı beyaz sanan siyah bir kadının hayatı. Küçük yaşta ne olduğunu bilmeden tecavüze uğrayan, bir adama çocuklarına annelik yapmak, evini çekip çevirmek üzere verilen bir kadının hayatı. Umutları, acıları, sevgisi, aşkı, hayalleri, inançları ile mektuplar yazan Celie'nin hayatı.

Kadınlık böyle bir şey mi diye soruyor insan kendine. Farkına varmadan gülümsüyor, ya da ağzınızda acı bir tatla duraklıyorsunuz bazen. Bir çırpıda okunup, günümüz dünyasında kadının yerini sorgulatırken bir yandan, bir yandan da "insanlar gerçekten olgunlaşıyor mu zamanla?" diye düşünüyorsunuz.

"Tanrı içimizdedir, tanrı her yerdedir. Ben tanrı'yım**" diyor kitabın bir yerinde, bu öğreti size tanıdık gelmiyor mu?

Melis Mine


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Tayfun Avınca

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Bu Gönüle Fukaralık Yaraşır..

Bu gönüle fukaralık yaraşır.
Seni senden dilemek için.
Yokluk ve yoksulluk
Senden gelir
Sevgisiz yüreğinden,uçarı gönlünden.

Yüzümü kızartıp,gözlerimi kaparım.
Gerçekler demir perde.
Yılgın ve sonsuz bir bekleyiştir
Günleri aylara,ayları yıllara
Gelin ederim, düğünsüz derneksiz.

Ve elimde kalem
Dilimde eski bir aşk şarkısı
....Unutursun derler ya..
Kokusunu önce kokusunu
Unutmamak için direnişe geçer tüm beş duyun
Gözlerini,tenini ille de öpüşünü.

Öylesi büyük bir yokluktur ki
Tırnaklarını sökmüşler,
Şah damarını kesmişler...
Ne gezer acı,ne gezer ölüm...
Fukara gönlüm satırlara gömülü...
Bak seni senden diler.

Sema Çevik (Yıldırım)

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Video paylaşım sitelerinin sayısı her geçen gün artmaya devam ederken, aralarından nitelikli olanlarını seçmek mutlaka sorun olacaktır. Ben sizlere nitelikli olduğunu düşündüğüm bir tanesini öneriyorum http://www.dailymotion.com/ incelediğinizde siz de farkedeceksiniz.

Havaların ısınmaya başladığı şu günlerde "hafta sonu nereye gidelim" veya "kısa süreli tatil imkanları nedir" diye soranlara alternatif bir web sayfası öneriyorum. http://www.gezinet.net/ Aslında ticari amaçlı bir web sayfası; fakat içerdiği bilgiler, kafanızda alternatif tatil fikirleri oluşmasını sağlayacaktır.

Sayısal loto'da 6 bilme olasılığı nedir sizce? İnsan düşünürken bile darlanıyor değil mi? Darlananlardan biri hesaplamış ve 10.068.347.520 de 1 ihtimal olduğunu bulmuş. İnanmazsanız http://www.darlandum.com/?p=369 kısayolundan bir de siz bakın.

Hadi ordan canım, tabiki şans oyunlarında kazanmak mümkündür diyenler için ise http://www.lototurk.com/ web sayfasını tavsiye edebilirim. Sayısal loto, Şans topu ve On numara gibi şans oyunları için ilginç bir kaynak.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070330.asp
ISSN: 1303-8923
30 Mart 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com