|
|
|
2 Nisan 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Eşeklik Etmemek Gerek!.. | İyi haftalar
Hepimizi ziyadesiyle meşgul eden televizyonlardaki sabun yarışmaları ciddiye almak gibi bir niyetim yok. Sabun dememin nedeni, tahmin edeceğiniz üzere, hepsinin birer şovdan ibaret olması. Hele son zamanlarda işsizlikten bunalan ne kadar ünlü varsa bu yarışmalara katılıyorlar ya, işte şovun tadı da dozu da artıyor haliyle. Ama insanoğlunun içinde olan o daha üstün olma duygusu, ünlü egoların hep kazanan olma içgüdüsüyle birleşince, sabun da olsa yarışmalar ciddi anlamlar kazanabiliyor. Eh bu da fena olmuyor. Bu sadece Türkiye'ye has bir olay değil elbette. Bugün hangi memleketin televizyonunu açsanız bir dürtüşmedir, çekişmedir gidiyor. Bizdeki her yarışmanın aslında yabancı bir formattan alındığı göz önüne alındığında da, bizim "celebrity" leri hoş görmek mümkün olabiliyor.
Bilindiği üzere bu yarışmaların birer mahkeme heyeti var. Kısaca jüri denilen bu hakimler kurulu da çevrede az çok tanınan simalardan seçiliyor ki, kavga döğüş eksik olmasın, kavga olduğunda da bir hafta nâmı yürüsün. Buraya kadar herşey normal. Mesela ben dün akşam başından sonuna oturup "Şarkı Söylemek Lazım" isimli kaygan yarışmayı seyrettim. Başka dallarda ünlü olmuşları şarkı söylerken görmek hiç fena bir durum değil. Koçların da maaşallahı olunca seyri güzel hoş bir program çıkıyor ortaya. Ama adetten olduğu üzere bu mahkeme heyetinin içine bir sözde faşist provakatör aza mutlaka alınıyor. Bunlar da öyle özenle seçiliyor ki, görevlerini yaparken nefret uyandırıyor ama reytingi de zıplatıyorlar. Seyrettiğim yarışmada da Oray isimli 26 yaşında, Ameğikan eğitimi almış, doktoğa veğmeye çalışan bir zıpığ oğlan vağ. Rol yaptığını beyan ederken bile sinirlenmesi, küstahlaşması, ünlülerin ona kızması, onun ünlüleri aşağılaması falan hepsi sempatik, hiç sorun yok. Gülüp geçiyor insan. Ama dün akşam 2 kere öyle eşeklik yaptı ki, buna sinirlememek olanaksız. Birinde Zülfü Livaneli'ye kötü şarkıcı demek cüretini gösterdi. Diğerinde yılların duayeni İnci Çayırlı'ya demediğini bırakmadı. Şov mov amenna, ama terbiyesizlik, çizmeyi aşma, haddini bilmeme hakkını bir mahkeme heyeti üyesine vermenin haklı bir yanı yok. Alan razı satan razı saygısızlığa diyecek bir şey yok. Ne halleri varsa görsünler ama dünkü kendini bilmez bir çocuk bu memleketin kıymetli taşlarına kaldırım taşı muamelesi yaparsa bunun adı eşeklik olur, başka birşey değil. Umarım Fatih Aksoy bu veledi biraz dizginler. Dizginlemezse bir köşebaşında topuk ameliyesi kaçınılmaz olur. Bildiğimden değil, tecrübelerime istinaden söylüyorum. Durumdan vazife çıkaracak bir ün sevdalısı çıkar noktayı koyar. Bilmem tabi, belki istediği de budur. Olur mu, olur. Haydi iyi haftalar efendim.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
Kahveci : Nurten Karahasanoğlu |
BİZ KIZIMLA DA OYNARIZ BU OYUNU...
O minicik elim, ürkek bakışlarım... Oyuncağa da benzemiyor, ama nedir bu göz hizama ulaşan, tutmam istenen sertlik?
"Tut" diyor adam. Tanıyorum onu, komşumuz. Evcilik oynadığım kız arkadaşımın babası. "Biz Selcan'la da oynarız bu oyunu, korkma tut" diyor. Niye tereddüt ediyorum? Hiç böyle bir şey görmemiştim o güne dek.
Evde kimse yok, Selcan nerede? Oysa ben onu evde sanarak gelmiştim buraya, her zamanki gibi evcilik oynarız belki diye. Babaannesi de yok.
Yavaşça ürkek ürkek değdiriyorum elimi sertliğe. Dokunduğum yerde bir seğirme hissedip çekiyorum hemen.
Teyzem nerede, niye beni aramıyor?
Adam yanıma düşen elimi tutuyor, korkudan büyümüş gözlerime bakıp: "Bak böyle yapacaksın" diyor, elimi sertliğe götürüp kavratarak. Elimin kavradığı şeye bakıyorum. Ne kadar büyük, ne kadar sert ve benim elim ne kadar küçük, sertliğin çevresini dolanamayacak kadar. Bu ne biçim oyun? Benim babamda da böyle bir şey var mı? Selcan babasıyla oynuyorsa bu oyunu biz de babamla oynayabiliriz. Ama yok kötü bir oyun olmalı bu. Yoksa şimdiye kadar babamla oynamaz mıydık? Yoksa babam bilmiyor mu bu oyunu oynamayı?
Evcilik oynarken Selcan hep baba olmak isterdi. "Hadi gel şimdi s...lim" derdi. "Anne babalar böyle yapar." S...mek neydi hiç sormadım ona, keşke sorsaydım. Beraber yere yatardık, elini külotumun içine sokardı. "Şimdi çocuk yapacağız." derdi. Çocuk yapmak... Bu elimde tuttuğum sertlikle ilgili mi acaba? Ama ben şimdi çocuk yapmak istemiyorum ki. Çocuk yapmak büyüklerin işi. Ben daha büyümedim ki. Oyuncak olsa yapalım, ama oyuncağa benzemiyor ki bu sertlik.
Neredesin teyze? Çağırsana beni, ben çocuk doğurmak istemiyorum, çağır beni teyze, kurtar bu adamdan.
"Güzel tutuyorsun, şimdi okşa yavaş yavaş" diyor adam. Nasıl yani, babamın yanağını okşar gibi mi?
Yine elimi tutuyor, sertliği kavrayan elimi bir ileri bir geri oynatıyor. Seğirmeler artıyor.
Korkuyorum, çok korkuyorum. Çocuğum olmamalı, istemiyorum.
Benim çocuğum, Selcan'ın kardeşi...
Annee, neredesin?
* * *
Selcan'ı arıyor gözlerim, ya gelmezse? Tanıyabilecek miyim onu? Bu nikaha sadece onu görebilmek için geldim. Amcasının kızı, gelir herhalde.
Yıllar önce annemden onun evlenip İzmir'e yerleştiğini duymuştum. Çocukluğum İzmir'e gitti demiştim. Kimbilir bir daha ne zaman?
Konuklar gelip yerlerine oturdukça, salon doldukça daha da zorlaşıyor yüzünü aramak Selcan'ın. Halaları geldi, onları tanıdım. Değişmemiş, sadece yaşlanmışlar. Fakat Selcan? Değişmiştir mutlaka, otuz yıl önce altı yaşındayken bıraktığım Selcan değildir. Geçen gün sokakta yürürken, ilkokuldan beri görmediğim bir arkadaşım hemen tanımıştı beni. Üstelik yere bakıyordum yürürken. Çok mutsuz bir akşamdı o akşam. "Hiç değişmemişsin" demişti. Ne kadar sevinmiştim onu gördüğüme, ama o kadar kötü hissediyordum ki kendimi, sevincimi yansıtamadım. Yazık...
Nebiye hanım yanıma oturdu. Selcan'ın büyük halası. Kendimi tanıttım, annemin babamın adını söyledim, Gümüş Arayıcı Sokak'tan dedim, hani çıkmaz sokak, büyük arnavut taşı döşeli. Bir hayret çığlığı attı. Çok sevinmiş beni gördüğüne. Bunu öyle içten söylüyordu ki, inandım. Eskisi gibi, abartılı makyaj, abartılı aksesuarlar, rengarenk ve frapan bir elbise. Ama gözleri ışıl ışıl, dudakları değil, gözleri gülümsüyor bana.
Heyecanlıyım, Nebiye hanım mutlaka bilir Selcan'ın gelip gelmediğini. Soruyorum, geldi diyor, bak arkada kucağında çocuk olan, uzun saçlı. Aman Allah'ım nasıl da tanıyamadım onu. Çok değişmiş, çocukluğumun Selcan'ından eser yok, ama bu yüz... Bu yüzü nasıl da ayırt edemedim? Bir kadın babasına bu kadar mı benzer? Tıpkı babasının otuz yıl önceki yaşında olduğu gibi zayıf, sanki verem hastalığıyla cebelleşiyor gibi. O güzelim toparlak yüz uzamış, çene sivrileşmiş, gözler yuvalarından çıkacakmış gibi patlamış. Aman Allah'ım...
"Biz Selcan'la da oynarız bu oyunu, korkma tut."
Kulaklarım uğulduyor, yanına gideceğim; ya babası da buradaysa? Olsun, tanımama ihtimali var nasılsa. Ama keşke tanısa. Otuz yıl öncenin hesabını soramam ondan şimdi ama, hâlâ unutmadığımı hissedebilir. Aslında az önce kalabalığın içinde Selcan'ı ararken babasını da aradığımın farkına varıyorum birden. Nedense çok görmek istiyorum bu adamı. Bu aşağılık adamı.
"Güzel tutuyorsun, şimdi okşa yavaş yavaş."
Hayvan, Allah cezanı versin. Sen... Sen kızına da yapmışsındır bunu. Altı yaşında, minicik körpe bedenlerimiz... Senin elin böyle mi değmeliydi onlara? Değmeli miydi?
Nebiye hanımın yanından hızla kalkıp Selcan'ın karşısına dikildim. O, kucağında huysuzluk yapan kız çocuğuna söylenmekle meşguldü.
"Merhaba, beni tanıdın mı? Ben Suzan."
Yüzüme öyle anlamsız baktı ki, anladım tanımamıştı. Bir yandan da o küçük kız çocuğunu azarlıyordu. Azarlamanın bitmesini bekledim, bir türlü sonu gelmeyecek sandım, Selcan Bağırıyor, küçük kız inatla annesinin saçlarını çekiştiriyordu. Allah'tan Nebiye hanım yanımıza geldi, çocuğu alıp uzaklaştırdı da yüzüme alıcı gözle bakmaya başladı. Yakından daha da zayıf görünüyor. İnce, kemikli sol eliyle saçlarını geriye attı:
"Tanımadım dedi. Nereden tanışıyoruz?"
İçimde, benim çocukluğumla bağımı sağlayan halatın gerildiğini hissettim. Nasıl tanımazsın beni Selcan, nasıl böyle bir hainlik yapabilirsin? Biz en iyi iki arkadaş değil miydik o zaman. Hani Gümüş Arayıcı Çıkmazı'ndaki sizin kendinizin, bizimse kiracı olduğumuz müstakil evlerimizde yaşadığımız çocukluk, nerede? Ben yıllarca seni düşündüm çocukluk dendiğinde, hep o evlerimizi, içinde oyun oynadığımız bahçelerini anımsadım. Tek bir fotoğrafımız vardı, sizin bahçede, senin tahta atının üzerinde çekilmiş, -ama sen onu da unutmuşsundur- işte o fotoğrafı hâlâ saklıyorum ve ara sıra çıkarıp albümü bakıyorum.
Ben sustum. o sustu, bir süre bakıştık ve içimdeki halat daha da gerildi.
"Kusura bakma, ama tanıyamadım, ben çocukluğumu unuttum gibi bir şey, o kadar yıl geçti ki."
"Otuz yıl Selcan, otuz yıl" diye adeta bağırdım. "Ben seni hiç unutmadım."
Nikah başlamak üzereydi, beni zerre kadar ilgilendirmiyor zaten ya, bana şöyle bir gülümsedi:
"Bunları nikahtan sonra konuşalım, olur mu Suzan? Suzan'dı değil mi?
Halat koptu. Dağılan parçaları vücudumun her yerine çarpa çarpa kanatıyor.
Gidiyorum, artık benim bir çocukluğum yok.
Nurten Karahasanoğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
KAHVE-TUR : Cem Polatoğlu |
Dünyanın Paylaşıldığı Yer "YALTA"
Geçen hafta 4 günlük bir YALTA gezisine katıldım. Yalta, Sochi, Minsk, Kiev gibi eski "doğu bloğu" ülkelerine genelde bayii grupları ilgi gösteriyor. Şirketler, bayiilerinin sattıkları ürünler karşılığında kendilerine bu turları hediye ediyorlar. Bu nedenle olsa gerek, bu ülkelere aileleri de içeren turlar pek yapılmıyor. OYSA... bu bölgeler gerek görsel gerekse tarihi açıdan her kesimi cezbedici yerlerdir. Ör. YALTA...
Yalta'nın Coğrafi, demografik ve Tarihi özelliklerini daha aşağıda bulacaksınız. Ancak başta belirtmeliyiz ki, tarihte "Dünyanın Paylaşıldığı Yer" olarak geçen bu bölge, başta oksijen deposu sayılabilecek havası, tabiatı, sarayları, denizi, sağlık turizmi ile görülesi önemli şehirlerden biridir. Kırım Özerk Cumhuriyeti'nin "Bodrum"u sayılan Yalta; gece yaşantısı, restaurantları, barları, şık, modern ve güzel gençleri ile birçok Avrupa şehrini de aratmayacak özelliklere sahip. Ör. Bir toplum bilimci bu bölgelerde ki kızların güzelliğini şöyle açıklıyor; Savaşlarda ölen milyonlarca Rus askerleri nedeni ile kadın-erkek oranı %70/30 a kadar düşmüştür. Rus erkekleri ise tercihlerini "daha güzeller" lehine kullanmış. İşte bu sebeple yeni nesil "güzellerden" oluşmuş. Artık doğrumudur yanlışmıdır bilinmez ama, yadsınmaz bir gerçek var ki "kızları gerçekten güzel"... Otelleri Fabrika sanki. 1000, 2000 yataklı Sovyet dönemi otelleri hala en yoğun kullanılan oteller. Ör. Bizim kaldığımız YALTA OTEL'ini fotoğraflamak istedim. Bahçede 50m geriye gitmeme rağmen 3 karede ancak oteli görünteleyebildim. Yabancı yatırımcılar yavaş yavaş bölgeye butik sayılabilecek tarzda oteller inşaa etmeye başlamışlar. Zengin Ukranyalılar için ise birkaç mütahidimiz çok lüks ve yüksek "rezidans"lar inşaa etmiş. Gurur duyduk.
Gençlerin tabiri ile piyasa "Lenin Meydanı"nda. Kaykay yapanlar, Hip-Hop'cular, hava basanlar burada. Lenin heykeli; en muhteşem haliyle tam karşısındaki Mc.Donald's ı ve onun palyaço heykelini selamlıyor. Kemikleri sızlıyor mudur acaba?. Her gittiğim şehirde mutlaka halk pazarlarına giderim. Genellikle Azeri satıcıların ön plana çıktığı bu pazarlarda ilgimi en çok ıspanak dahil yüzlerce çeşit "turşular" ve balık pazarı bölümünde ki aynı adı taşıyan "kalkan balıklarının" ların ucuzluğu çekti. Pazarın hemen dışında yaşlı Ukraynalı kadınlar bütçelerine katkı amacı ile el işleri veya hediyelik eşyalar satıyorlar. Asgari ücretin halen 700 grivna (140 usd) olduğu bu ülkede emekli aylıkları ise 350 grivna (70 usd) civarında. Yine bu pazarda Sovyetler birliğinden ayrılan ülkelerin etnik restaurantlarına rastlamak mümkün. Gerçek Tatar böreği'ni, Gürcü yemeği kara lahanadan yapılan Horçi'yi, Lobyo Phala'yı, Türkmen Katlama'sını, Şekşeki'sini, Kırgız Kat-kat Tokoç'u, Özbek Pilavı'nı burada tadabilirsiniz. Bir gece de Ermeni restaurantına gittik. Lehçeli Türkçe konuşan sevimli garsonumuzdan menü'yü istedik. Aynen yazıyorum; Chee kufta (yani Çiğ Köfte), Shish Kebab, Lüle Kebap, Kaburga, Kadın Budu Kufta, Lahmajoon, Mantı, Tass Kebap, Sını Kufta (Sini Köfte), Yalanchy Sarma (Yalancı dolma), Pandjar Tourshi (Pancar Turşu), Basterma (Pastırma), Soujookh (Sucuk), Pilaf, Patlıjan, Fassoulia Plaki, Fassoulia Salata, Piaz. E dedik pes... Bu kadar mı benzerlik! olur. Benzeri duygulara Yunanistan'da, Lübnan'da, Suriye'de, Balkanlarda da kapılıyorsunuz. Kim "kaşıdıysa" bizleri "kötü kaşımış" gerçekten....
Yalta'ya gidiş ve dönüş yaklaşık 140 km mesafede ki Simferopol üzerinden. Ve bu iki şehir arasında dünyanın en uzun "troleybüs" hattı mevcut. Yine bu yol üzerinde ne olduğu, neye yaradığı bakınca anlaşılmayan binlerce 10m2'lik "klübe" var. Rehberimize sorduk, nedir bunlar? diye, Ukrayna hükümeti yeni bir reform uygulayacakmış. Üzerinde ev olan devletin tüm arazileri ev sahiplerine bedelsiz verilecekmiş. Bu kanunun çıkacağını duyan, devlet arazisi üzerine oturması imkansız da olsa 10m2'lik ev! ler inşa etmiş. Ukrayna şimdi dağ taş bu klübelerle dolu.
Hadi bakalım ciddi verilere;
Dünyanın Paylaşıldığı Yer "YALTA"
Yalta, Kırım Özerk Cumhuriyeti'nin güney sahilinde, Karadeniz kıyısında yer alan, 170.000 nüfuslu sahil kasabasıdır Özerk cumhuriyetin başkenti Akmescit'ten 79 km güneyde, iki burun arasındaki büyük dağların ortasında yer alıyor. Bir tarafta Ayudağ'dan, öte tarafta Simeiz'e kadar uzanan bir bölgenin ortak adıdır aynı zamanda. Yalta bölgesi Foros'tan Gurzuf'a kadar yaklaşık 70 km'dir. Etrafındaki köy ve kasabaları ile beraber Yalta her bir yanı ayrı bir güzelliğe ve doyumsuz manzaralara sahip Kırım'ın ve hatta Ukrayna'nın en büyük uluslararası tatil ve sağlık merkezidir. Yaz mevsiminde nüfusu 500.000'lere rahatlıkla çıkmaktadır. Sayılı otel, sanatoryum (sağlık amaçlı otel) ve devrim öncesi yapılmış villa tarzında tatil merkezleri, daçalar (SSCB döneminde Politbüro üyelerinin yazlık evleri) vardır. Ukrayna'nın yazlık başkenti sayılır. Bütün Sovyet coğrafyasının en ünlü turizm merkezi olarak kabul edilen Yalta, elbette ki bunu hak edecek pek çok zenginliklere sahiptir. Batılılar, Kırım dağlarından Karadeniz'e kadar uzanan zarif servi ağaçları arasında kalan Yalta'yı Carmel Kaliforniya Fransız Rivierası ile Yunanistan sahil kasabalarının birleşimi gibi görmektedirler.
"Dünyanın Paylaşıldığı Yer" olarak bilinen Yalta, bu yakıştırmayı 1945'deki meşhur yalta konferansı'na ev sahipliği yapmasından dolayı almıştır. Çar II. Nikolay için 1911'de yaptırılan Yalta yakınlarındaki Livadiya sarayı'nda bu tarihi konferansın izleri itina ile korunmaktadır.
İklim
İklimi ılıman olup, Akdeniz iklimine benzerdir. Yıllık ortalama sıcaklık 13.2 derecedir.
Tarih
Bronz çağından beri insanlık için bir yaşam alanı olmuş bölgede Yalta adı ilk defa 12. yüzyılda Arap coğrafyacı İdrisi tarafından Kıpçak (Polovtsian / Kuman)'ların kenti Calita (Dzhalita) olarak kaleme alınmıştır. Kaynaklarda 1145 yılında bu adı aldığı söylenir. Başlangıçta Kırım'ın güney sahili Feodoro krallığının bir parçası idi. Sonradan 14. yy'da Cenevizlilerin kolonisi oldu. 14. yy İtalyan haritalarında adı Healita veya Etalita olarak gösterildi. 15. yüzyılda şehir depremle sarsıldı. Depremden sonra Rumların ve Ermenilerin bölgeye yerleşmesiyle bölge Yalta olarak anılmaya başlandı. Bazı kaynaklara göre şu an kullanılan Yalta adının Yunanca'daki sahil anlamına gelen "yalos" kelimesinden geldiği sanılmaktadır.
Bölge 1475'te Türk egemenliğine girdi. Yalta Kırım hanlığı ve Osmanlı dönemlerinde, çevresindeki diğer yerleşim yerlerinde olduğu gibi tarım ve balıkçılık ile geçinen Kırım Tatarları ile Anadolu Türklerinin birlikte yaşadığı bir yerleşim yeriydi. 1542 tarihli Osmanlı Tahrir defterine göre Yalta üç mahalleli bir köy görünümündeydi ve idari açıdan İnkerman kazasına bağlıydı.
1783'te Yalta Rus egemenliğine girdi. Bu tarihte Yalta 13 evden oluşan bir balıkçı barınağı idi. Yalta Rus işgalinin ardından, ikliminin güzelliği sayesinde, Çarlık ailesi ve Rus zenginleri tarafından sayfiye yeri olarak tercih edilmiş, pek çok saray ve konağın yapılmasıyla 1838'den sonra hızla büyüyerek kasaba hüviyetine bürünmüştür. 1860 yılında terapist profesör S.P.Botkin bölge ikliminin birçok hastalığa iyi geldiğini anlamış ve Çar 2. Aleksander'a bölgede bir sağlık ve tatil merkezi yapmasını tavsiye etmiştir. Şehir böylece 19. yüzyılda hızla soyluların rağbet ettiği bir sayfiye merkezi özelliğini almaya başlamıştır. Günümüzde bölgede 144 adet irili ufaklı terapi merkezi bulunmaktadır. En önemlisi 1. Syechenov Yalta Fizik-Tedavi Metodları ve Tıbbi İklimbilim Araştırma Enstitüsü'dür.
Genç Mark Twain bir vaktini Yalta'da geçirmiştir. Şair Stepan Rudansky (1834-1873) burada yaşamıştır. Yaşadığı ve öldüğü evde anıt plaket asılıdır. Ünlü Ukraynalı bayan şair Lesya Ukrayinka da bir kür tedavisi için Yalta'da bulunmuştur. Trajik bir ölümle hayatı son bulan Ukraynalı bayan ressam Alla Horska da Yalta'da doğmuştur. Ünlü Rus yazar Anton Çehov hayatının son yılları olan 1899-1904 yılları arasında Yalta'da yaşamıştır. Kirova sokağında yaşadığı villa müze olarak hizmet vermektedir. Yazar Yalta'da "The Lady with Lapdog", "The Cherry Orchard" ve "The Three Sisters"ı kaleme almıştır. Müze evde yazarın edebi eserleri, fotoğrafları, kişisel eşyaları, yazarın o günlerden kalma tıbbi çantası ve Rahmaninov'un çaldığı piyano sergilenmektedir. Yatak, oturma ve çalışma odası öldüğü yıl olan 1904'teki gibi aynen kalmıştır. Çehov gibi bir başka yazar Biryukov'un evi de şu anda müze olarak kullanılmaktadır.
Livadiya Sarayı (Beyaz Saray), 1911
Yalta'dan 3 km ötede Livadiya'da Mohabi tepesinde, sahil tarafında saray-park kompleksidir. Çar II. Nikolay için 1911'de yazlık saray olarak yaptırılmıştır.
Bizans, İngiliz, Gotik ve Arap mimarisinden de izler taşıyan saray İtalyan Rönesans tarzında 1910-1911 yılları arasında mimar Nikolay Krasnov tarafından inşa ettirilmiştir. İnşasında beyaz Kırım graniti kullanılmıştır. O dönemde pek moda olduğu üzere, sarayın bazı bölümlerinde ve arka bahçedeki çeşmede İslami motifler kullanılmıştır. Bahçe kısmı, özellikle sütunları, mermer fıskiyesi ve mükemmel kafes oymalı avlu kapısıyla İtalyan Bahçesi görünümündedir. Saray içinde bir tarih müzesi ve bir de resim galerisi vardır.
Çar II. Nikolay inşaat tamamlandıktan sonra saraya sadece iki defa gelebilmiştir. Çar ailesinin yazlık sarayı olarak ünlenen Livadiya, 1917 İhtilali'nden sonra sanatoryuma çevrilmiş, 1993 yılında da müze haline getirilmiştir. 1917 İhtilali döneminde ağır bir yağmaya uğrayan saraydaki kıymetli eserlerin pek çoğu hala kayıptır. Bir kısmı ise, çeşitli Avrupa ülkelerinden satın alınarak yeniden saraydaki yerlerine konulmuştur.
Saray dünya siyasi tarihi açısından da ayrı bir öneme sahiptir. 4 - 11 Şubat 1945 yılında Stalin, Churchill ve Roosevelt'in savaş sonrası Avrupa'nın geleceğini tartıştıkları Yalta Konferansı sarayda gerçekleştirilmiştir. Bu tarihi toplantının anısına üç lideri sembolize edecek şekilde sarayın avlusuna dikilen üç palmiye ağacına günümüzde de itina ile bakılmaktadır.
Saray Lope de Vega'nın ünlü komedisi "Samanlıktaki Köpek" filmine de ev sahipliği yapmıştır. Sarayda çara ait çok sayıda meşhur şarap mahzenleri de vardır.
Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar :
Ukrayna'da genellikle oteller turistlerin pasaportunu otele giriş yapılan gün alarak seyahat sonunda geri verirler. Bu süreç içerisinde kimlik olarak otelin kartı veya anahtarını kullanılır.
Ukrayna'ya girişte yanınızda en fazla 3000$ nakit para sokabilirsiniz. Bunun üzerindeki miktarı pasaport kontrolünden sonra yeralan gümrük formlarına yazıp onaylatmanız gerekmektedir. 10.000$ üzerindeki miktar banka aracılığı ile ülkeye sokulabilir.
Pasaport ve vizeler Ukrayna'ya girişte ciddi bir şekilde incelenir. Turistik vize ile giriş yapıp iş için geldiğini söyleyenlerin giriş yapması olanaksızdır. Dolayısıyla amacınıza Uygun vize ile girmek ve bunu girişteki formlara yazmak ve görevliye bunu doğru şekilde açıklamak gerekmektedir. Özellikle münferit seyahatlerde otel rezervasyonunun yapıldığını belirten "voucher" Ukrayna'ya girişte ibraz edilmelidir. Başta süt, süt ürünleri ve balık olmak üzere, özellikle ülkemizde görülen kuş gribi vakalarından sonra yiyecek maddeleri girişi yasaklanmıştır.
Özellikle haftasonları ve bayramlarda normal alkol seviyesini aşmış kişilerden uzak durmakta fayda vardır. Geceleri karanlık ve sakin park ve küçük sokaklara girilmemesi önerilir.
Para bozdurulması konusunda döviz bürosu ve banka gibi resmi kuruluşların kullanılması sahte para ve kur farkı gibi sorunları ortadan kaldırır. Kredi kartlarının kullanılması ise tavsiye edilmez.
Ukrayna'dan satın alınan ve yapım tarihi 50 yıldan fazla olan her türlü eşyanın Ukrayna dışına çıkarılması için Ukrayna Kültür Bakanlığı'ndan yazılı izin alınması gerekmektedir. Yapım yılı 100 yılı aşan her türlü eşyanın Ukrayna'dan çıkartılması yasaklanmıştır.
Not_1) Bazı veriler için vikipedia ve adriyatik sitelerine teşekkür ederim.
Not_2) 179 Euro Yalta turu için tıklayınız.
Not_3) Yalta Resimler için tıklayınız.
Sevgilerimle
Cem Polatoğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Beyaz Düşler : Sabiha Rana KOCANIZ SİZİ ALDATIYOR MU? |
|
Aklımın güvertesindeyim
Aşka
Ayrılığa
Aldatmaya
Mesken olmuş halleri düşünüyorum..
İzninizle
Azıcık dertleşmek istiyorum sizlerle
Yani biz bize..
Hani kadın kadına değil de insan insana diyelim.
Düşünüyorum da bu aldatma insan genlerine has bir şey olmalı
Ya da nedir sizce?
Kimler neden aldatır?
Nasıl aldatır?
Cevaplarımızı dürüstlük postasıyla vicdan denen adrese yollayalım lütfen..
Sanıyorum bu aldatma hikayesi Adem babamızla Havva anamızın yasak meyveyi ham yapıp yediği tarihlere dayanıyor..
Inga deyip dünyaya merhaba dediğimiz günden bugüne bizlere ayıptır günahtır diyerek öğütlenen, nedense bir türlü hiç birimizin hayatını terk etmeyen cinsel ve de duygusal dürtülerin alın yazısıdır bu.
Bir varmış bir yokmuş belki varmış belki yokmuş diye ninelerimizin ve dedelerimizin birbirlerini gizlice sevip sonra da gizlice aldatıp masal diye bizlere anlatmasıyla başlamış pek de makbul olmayan ama gündemden de hiç inmeyen bu nankör hikaye..
Dedelerimizin, babalarımızın, ağabeylerimizin kısacası erkeklerimizin kendilerini başarısız ve tecrübesiz gördükleri için midir bilinmez bu aldatma olayına balıklama daldıkları bir gerçekmiş…
Ninelerimizin, annelerimizin, kızlarımızın yani biz kadınların var olduğu günden bu yana masumluğumuzu ön plana çıkararak duygusal sebeplerimizi de çoğaltarak aldatma konusunun içinde bulurmuşuz kendimizi..
Bana öyle bakmayın ben söyleyen yazan uzmanların yalancısıyım bu konuyu sırf gıcıklık olsun diye didikliyorum..
Aslında biz kadınlar ve biz adamlar eş sevgili vs. partnerimizle olan ilişkimizi her türlü güzelliği ve zorluğuyla yürütmeyi başaramadığımız için midir bilinmez.
Kim bilir belki de yeniden dener ve başarırım düşüncesiyle anlık arzularımıza hayır diyemezmişiz..
O adamı o kadını mutlaka bulmalıyım ona ihtiyacım var.
Sonsuzluğa kadar onu sevip sayacağıma şefkat dolu olacağıma ve sadakatle bağlı kalacağıma söz veriyorum diye düşünür hayal edermişiz..
Kimseye söyleyemediğimiz gibi bir yandan da böyle bir arayış içinde olurmuşuz.
Ne dersiniz ne kadar doğru bizce?
Kapı gıcırtısı gibi konu değil mi?
Yasak aşklar
Heyecanlar
Sevgi arayışları
Cinsel ihtiyaçlar
Duygusal açlıklar
Şefkat arayışları
Acaba bu gibi istekler bizleri aldatma yoluna mı itiyor?
Kendimize dahi dürüst olamadığımız bir hayatın içinde
Sevgisiz
Saygısız
Merhametsiz
İlgisiz
Onursuz
Adaletsiz
Güvensiz
Sadakatsiz
Çocuklar büyütmek için mi?
Yoksa!
Zamansız ve mekansız ve de aşksız bir hayatı seçmek için mi ilişkilerimize sirke çekiyoruz?
Siz şimdi yazdığım yazıya söylenirken bende içimdeki savaşlarla dövüşmeye gidiyorum..
Hem biliyor musunuz?
Bir tek seven ruhlar aldatmazmış!!!
Sabiha Rana http://www.sabiharana.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
KOÇ (21 Mart-20 Nisan) Bir kaç gündür devam eden sıkıntılar yavaş yavaş yerini huzura bırakmaya başlayacak koçlar. Manevi gücünüzle yükselişlere geçmeye hazır olun. Mümkün oldukça huzur bulmaya gayret etmelisiniz. Samimiyetine inandığınız kişilerle bulunmaya özellikle dikkat gösterin.
BOĞA (21 Nisan-20 Mayıs) Bu hafta sanki sabrınızı denemek istercesine çevrenizden üstünüze gelindiğini düşünmeden edemeyeceksiniz. Tedbirli olursanız bu badireleri atlatmanız kolay olacaktır. Güvendiğiniz dostlarınızla beraber olmayı tercih edeceksiniz. Hafta sonuna doğru daha rahatsınız boğalar.
İKİZLER (21 Mayıs-21 Haziran) Mesleki yaşantınızın süper aktif olması yeni haftanızda enerjilerinizi olumlu kullanmanızda önemli rol oynayacak. Aktif rol almaktan çekinmemeniz gereken bir döneme girmektesiniz. Çok keyifli anlar ve paylaşımlar sizi bekliyor. Yine de sürpriz programlara uyabilmek için esnekliğinizi korumayı ihmal etmeyin.
YENGEÇ (22 Haziran-22 Temmuz) Fiziksel gücünüzün yanında entellektüel olarak da son derece kuvvetli olacağınız güzel bir haftadasınız yengeçler. Bu hafta sizin için önemli konuklarınıza misafirperlik için gerçekten ideal. Ayrıca yeni tanışacağınız meslektaşlarınızla ortaklaşa projelere imza atabileceksiniz.
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) Finansal alanda iradeniz dışında gelişen olayların yüzünden haftanız oldukça çalkantılı geçebilir aslanlar. Haftanızın sonuna doğru kendinizi çok daha iyi hissetmenize yardımcı olacak fırsatlar yakalayabilirsiniz. Kendinizi fiziksel olarak güçlü hissedecek ve ruhen eski neşenize kavuşabileceksiniz. Doğayla kucaklaşın.
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Sevgilinizle başbaşa kalmak istiyorsanız yeni fırsatlar ayağınıza geliyor başaklar. Bu hafta sonunda ise canınızı biraz sıkacak bazı şeyler duyabilirsiniz, ama bunlara fazlaca akıl yormayın. Aksine bol bol kitap okuyun, film seyredin ve sevdiklerinizle güzel zaman geçirmeye bakın.
TERAZİ (23 Eylül-22 Ekim) Gelecek tempolu günlerden sonra rahatlayacağınız güzel bir perşembe günü sizleri bekliyor teraziler. Halledilmesi gereken işlerinizi bitirmiş olmanın huzuruyla haftasonuna çok daha rahat gireceksiniz. Bir yoğun birlikteliğin ilişkinize uzun vadedeki katkısının da farkına varacaksınız..
AKREP (23 Ekim-22 Kasım) Pratik çözümler üretmeniz gereken günler sizleri bekliyor akrepler. Rafa kaldırdığınız sorunlarla uğraşmak için ideal bir haftadasınız. Dolunayın da etkisi ile hafta sonuna doğru ilerlerken kendinizi biraz yorgun hissedebileceksiniz. Cuma günü sizi bekleyen yoğun programa hazırlıklı olun.
YAY (23 Kasım-20 Aralık) Haftanızın ilk günlerindeki sinirli halleriniz boş yere gerilmenize neden olacaklar yaylar. Ama haftanın son günlerinde sizi bekleyen enerjiler bu stresi tamamıyla üzerinizden atmanıza imkan tanıyacak. Ruhen ve bedenen enerji kazanmanıza yol açacak aktivitelere yönelmelisiniz.
OĞLAK (21 Aralık-19 Ocak) Haftanın ilk iş günü olması ve dolunayın da etkisiyle iletişim kanallarınızda aşırı bir yoğunluk yaşayacaksınız oğlaklar.. Hafta sonuna doğru ilerlerken daha huzurlu olabileceksiniz. Ailenizle zaman geçirmeye ve evdeki birikmiş işlerle ilgilenmeye olanak bulabilmeniz sizleri rahatlatacak.
KOVA (20 Ocak-18 Şubat) Yeni haftanızda finansal konularda biraz daha dikkatli olmanız gerekecek kovalar. Beklenmedik harcamalar karşısında prensiplerinizden ödün vermemeye bilhassa dikkat etmelisiniz. Bu hafta şehirden uzaklaşmak, yeni diyarlar görmek için kendinize fırsat yaratmaya bakın.
BALIK (19 Şubat-20 Mart) Yeni haftanızda sanki önünüze bir köprü çıkacak ve dolayısıyle ister istemez yeni kararlara yönelmeniz gerekecek balıklar. Sakın çekinmeyin ve asla korkmayın. İnanın ki herşey ilerlemeniz için sizlere sunulmaktalar. Bir yerlerden manevi korunmalar altında üstelik.
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
ÇOCUKLUĞUM
Derin bir koydayım,
Menevişli bir hüzünle,
Kardelenleri arıyor gözlerim,
Ama ne gezer bu koyda.
Olta atmak istiyorum denize.
Balık için değil!
Yaşanmamış çocukluğum için,
Belki tekrar yakalarım diye.
Neslihan Güzel
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Video paylaşım sitelerinin sayısı her geçen gün artmaya devam ederken, aralarından nitelikli olanlarını seçmek mutlaka sorun olacaktır. Ben sizlere nitelikli olduğunu düşündüğüm bir tanesini öneriyorum http://www.dailymotion.com/ incelediğinizde siz de farkedeceksiniz.
Havaların ısınmaya başladığı şu günlerde "hafta sonu nereye gidelim" veya "kısa süreli tatil imkanları nedir" diye soranlara alternatif bir web sayfası öneriyorum. http://www.gezinet.net/ Aslında ticari amaçlı bir web sayfası; fakat içerdiği bilgiler, kafanızda alternatif tatil fikirleri oluşmasını sağlayacaktır.
Sayısal loto'da 6 bilme olasılığı nedir sizce? İnsan düşünürken bile darlanıyor değil mi? Darlananlardan biri hesaplamış ve 10.068.347.520 de 1 ihtimal olduğunu bulmuş. İnanmazsanız http://www.darlandum.com/?p=369 kısayolundan bir de siz bakın.
Hadi ordan canım, tabiki şans oyunlarında kazanmak mümkündür diyenler için ise http://www.lototurk.com/ web sayfasını tavsiye edebilirim. Sayısal loto, Şans topu ve On numara gibi şans oyunları için ilginç bir kaynak.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|