Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.183

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 4 Nisan 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Bu hikaye doğru mu?

Merhabalar

İran'la İngiltere arasında yaşanan gerginliği izliyorsunuzdur sanırım. Ben de takip ediyorum tabi. Başlangıçta İran'ın cüretini tartışırken, günler geçtikçe İngilizlerin anlamsız ısrarını konuşur olduk. Siyasi içeriğine, baştakilerin söylemlerine, halka dayatılan yaşam tarzına zerre kadar katılmasam da, göz ardı edilemeyecek bir onur savaşı verdiklerini söylemem gerek İran'ın. Bakın Blair bile pes etmek üzere. İkili görüşmelerle şu asker krizini sonlandıralım diyor. Bush'un dümen suyunda giden Blair'in gittikçe azalan siyasi desteği, dilemek zorunda kalacağı özürle sıfıra bile inebilir. İngilizler konusunda önyargılı değilimdir aslında. Hatta çocukluğumdan hatırladığım en şaşaalı sözlerdendir; "Asılacaksan İngiliz sicimiyle asılacaksın." lafı mesela. Bu lafta gizli bir hayranlık vardır adamlara. Oysa adamlardan sürekli kazık yemiş durmuşuzdur. Bugün bir arkadaşımdan gelen mesajı okuyunca irkildim. İnternette yaptığım bir kısa araştırmada da bu konunun epeydir dile getirildiğini öğrendim. Demek ki bana rastlamamış çünkü ilk defa duydum. Yazı tarihi bir olayı anlatıyor. Yazının asıl hedefinde Ermeniler var. Punduna getirilip suç Ermeni tercümanlara ihale edilmiş. Yazı da anlatılan olayın gerçek olup olmadığı konusunda ise tatmin olmadım. Yazarı belli değil. Bir yerde Sinan Aygün adı geçiyor, diğerlerinde isimsiz. 15.000 yerine 150.000 yazarak biraz abartma da yapılmış. Ama bu kadarı bile, eğer gerçekse, İngilizlerin mezalimini anlatması açısından ilginç. Benim gibi daha önce görmeyenler için yazının bir bölümünü aşağıya alıyorum. Bu konunun gerçekliği konusunda birşeyler diyeceği olan varsa duymak isterim. Çünkü resmi tarihlerde bu konu ya es geçilmiş ya da bilinçli olarak yazılmamış. Ne demişler, bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır. Bir bileniniz varsa dinlemeye hazırım.

"Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kısmış da Mısır’ın İskenderiye Şehri yakınlarında bulunan Seydibesir Usare Kampı'na hapsedildi. Kampın tam adı, "Seydibesir Kuveysna Osmanlı Useray-i Harbiye Kampı"idi. Bu kampta, 1918'de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tümen'in 48.Alayı'na bağlı Osmanlı askerleri tutuluyordu. 12 Haziran 1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar. Bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi... Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları, azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi.

Savaş bitmişti. Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, İngilizlerdin işine gelmiyordu. Çünkü, olası yeni bir savaşta, bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, İngilizlerin beyinlerine işlenmişti.
Çözüm toplu katliamdı...
Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin çok üzerinde krizol maddesi katılmıştı. Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak İngiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı. Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez İngilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek baslarını suya soktular. Ancak basını sudan kaldıran artık göremiyordu. Çünkü gözler yanmıştı... Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu."


Yarına kadar hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Sedat Tüvar

 Anlık Duygular : Sedat Tüvar


  Aşk'a taraf olmak…!

Ha 5000 yıl önce, ha 5000 yıl sonra…
Yaşayanlardan geriye kalan, (tabi rastlanılırsa izine bir yerlerde) sadece yaşananlardır.
Bir yağmur bulutu gibi kısa oluşumudur bizi böylesine hasta eden? Özleriz onu; her tepemize geldiğinde ıslanacakmışız gibi.. Oysaki; çoğu zaman işlemez içimize, en sağnağı bile…
Geçmişte karşılığını da bulduğunuz bir aşkınızı hatırlayın.. Nasılda yabancı duruyor şimdi. Çünkü aşk orada kaldı.
Peki siz hiç tek taraflı bir aşkın taraf olan yanı oldunuz mu? Hasret, hüzün, gözyaşı, aptalca bir umut, belki…
Bir eylül sabahı
Yere düşen ilk yaprağım
Tutulup kaldım menekşeye
Tek taraflı sevdalıyım
Deli olan yanısınızdır bu aşkın, eriyen, biten, direnen tek başına, belki gülümseyerek ölen yanısınızdır.
Seven yanısınızdır. Aşkı ile uyuyan, uyanan, doyan, aç kalan, saf yanısınızdır.
Ne fark var bu iki aşk arasında? (Altta şekil a ve şekil b) Ben göremiyorum. Çıkınca izi orta yere, çekersiniz içinizi, aşk, aşk diye.
Tek taraflı bir aşkın
Taraf olan yanıyım
Moda akşamlarına da solan
Kızıl bir menekşeye sevdalıyım

Aşağıdaki iki aşk arasında tarafım. Yaşadığım aşkın; şekil A'da ki yanıyım.


Aşka taraf olanlara selam olsun.

Sedat Tüvar


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


Solmaz Akça

 Kahveci : Solmaz Akça


  GÜL AĞACI

"LES SOUVENİRS SONT LE
TRESOR LE PLUS PRECİEUX."

"Hatıralar en değerli hazinedir."

Neredeyse birbirine bitişikmiş gibi duran kaşlarından birini kaldırdı. Karşısındakini azarlamak için uygun zamanı kollamak zorunda kaldığından, suskun bir öfke nöbeti geçirdi. İçinden yüze kadar saymaya başladı. Sayarken daha önceden sıkmaya başladığı sağ yumruğu, yavaşça açıldı. Sol eliyle bıyığını sıvazladı. Derin bir nefes alıp, ardından usulca verdi. Etrafındakilere çaktırmadan gökyüzünün mavisini kokladı. Karşısındakine olan öfkesini ilk defa dizginlemeyi başarabilmişti. Bu yüzden içinden kendi kendisini tebrik etti. "Aferin lan Hasan. İlk defa kendini dizginlemeyi başardın. Öfkene yenik düşmedin" dedi. Öfkesini yenmesi Hasan için çok iyi olmuştu. Mehmet suskundu. Ellerini önünde birleştirmiş, yerdeki çimlere bakıyordu. İçi korkudan tir tir titrerken, yaz güneşinin kavurucu sıcağıyla baş etmeye çalışıyordu. Yeni yeni çıkmaya başlayan parlak sarı bıyıkları ter dolmuştu. Kafasını kaldıracak gücü bile kendinden bulamıyordu. Suratına yiyebileceği okkalı tokadı ve ardından gelmesi muhtemel olan tekmelerin sayısını hesaplamaya çalışıyordu. Acaba dayağı hemen mi yiyecekti, yoksa polisler gidince mi? Bugün yeteri kadar para da kazanamamıştı. Babası dayanamayıp her an üstüne yürüyebilir, sinirle sırtında odun kırabilirdi. Ama babasında en ufak bir hareketlenme yoktu. Polis Şevket, Hasan'ı süzdü. Bu sıska pis bıyıklı, kara yüzlü heriften tiksiniyordu. Sonra Mehmet'ten yana döndü güleç yüzüyle Şevket;

- Mehmet, söyle bakalım kaç yaşındasın sen?

- On yedi, dedi fısıldayan sesiyle Mehmet.

- O zaman sen doğruyu ve yanlışı artık biliyorsundur. Ve yalanın ne kadar ne kadar günah olduğunu da değil mi?

- Evet, biliyorum.

- O zaman bana doğruyu söyle Mehmet. Baban seni dövüyormuş, doğru mu? Mahalleli, babanı bize şikayet etti. Biz ancak onların şikayetini araştırabiliyoruz. Sen de şikayette bulunursan, ancak o zaman hakkında işlem yapabiliriz. Korkma da söyle bakalım. Baban seni dövüyor mu?

- Babam bana hiç el kaldırmaz, dedi Mehmet. Ve babasını savunduğu için kendisiyle gurur duydu.

Polis Şevket gözlerini Mehmet'e dikip;

- Peki, neden karşısında titreyip, süklüm püklüm duruyorsun o zaman?

- Saygımdan, dedi. Saygımdan böyle dururum. Sizde de büyüklere saygı vardır, değil mi?

Mehmet kendisine şaşırmıştı. Nasıl olmuştu da hemen böyle bir yalan uydurabilmişti. Demek ki insanlar baskı altındayken ve birisini korumaya çalışırken böyle yalanlar üretebiliyordu. Evet yalan söylemek günahtır, bunu biliyordu. Ama o babasını kurtarmak için yalan söylüyordu. Bu küçücük yalan affedilebilirdi. Polis Şevket derin bir iç çekip, acı acı güldü.

- Bizde de saygı vardır Mehmet oğlum. Ama o saygıyı hak edene gösteririz. Senin baban gibi adamlara değil, dedi.

Polis Şevket sevimli yüzü olan bir adamdı. Elma gibi yanaklarına oturmuş olan kan onu daha da sevimli hale getiriyordu. Kırlaşmış saçları, polislik mesleğine verdiği uzun seneleri anlatır gibiydi. Gözleri minik, hafiften çekikti. Teni koyuydu. Göbeği vardı hafiften. Göbeği yüzünden olduğundan da kısa duruyordu. Mehmet, Polis Şevket'i çok seviyordu. Çünkü Şevket, babasının gençliğindeki gibi mert, dürüst ve sevgi doluydu. Polis Şevket, Hasan'a dönüp;

- Sende baba olacaksın! Sana baba diyor bu çocuk değil mi? Ama senden baba falan olmaz. Sen olsan olsan iskele babası olursun. Şu çocuktan insanlık öğren biraz. Bak, her gün dayak yemesine rağmen, yine de seni korudu. Şikayet etmedi. Ah, seni benim elime bir vereceklerdi ki...
Hasan, Polis Şevket'in sözünü kesti.

- Ayıp oluyor ama. Görüyorsunuz işte ben oğluma el kaldırmıyorum. Kendi de söyledi üstelik. Şimdi lütfen bahçemden çıkın.
Polis Şevket sert bir tavırla;

- Gidiyorum, gidiyorum ama bir daha şikayet alırsam seni içeri tıkarım bilmiş ol, dedi.

Sonra yanındaki polis arkadaşıyla beraber bahçeden söylene söylene çıktı Polis Şevket. Hasan polisler gittikten sonra çardağa yayıldı. Keyifle gerindi ve gevrek gevrek güldü. Mehmet hala aynı yerde, iki büklüm duruyordu. Mehmet' e el edip;

- Gel hele. Az yanıma yaklaş, dedi babası.

Polis Şevket'in sözleri kulaklarını çınlatıyordu. Yüreği uzun süredir ilk defa sızlamaya başlamıştı. Konuşamadı. Ağzından sadece;

- Çabuk odana git. Yıkıl karşımdan, sözleri döküldü.

Mehmet serinleyen yüreğine kattığı sevinçle odasına girdi. Küçük de olsa bir odası olduğu için şanslı hissediyordu kendisini. Odasına girip, divana oturdu. Gömleğini çıkarıp kolundaki morluklara merhem sürdü. Acısı ve sızısı ancak merhemle diniyordu. Babası neden böyle yapıyordu. Neden durmadan sebepsiz yere onu dövüyordu, bilmiyordu.Ve bilememek onu daha da çıldırtıyordu. Keşke sebebini bilseydi. Mehmet okumayı çok istediği halde babası onu okuldan almıştı.

Öğretmeni. "böyle bir çocuğa kıyma çok yetenekli yarın öbür gün iyi bir işi olur. Sen de rahat edersin" dese de fayda etmemişti. Hasan aklını yitirmişti. Çardakta oturan Hasan, Polis Şevket'in sözlerinden sonra vicdan muhasebesi yapmaya başlamıştı. Hasan sigarasından bir dal çıkarıp, titrek elleriyle dudağına yerleştirdi. Sigarayı yakıp, dumanını ta ciğerlerine çekti. Güllere takıldı gözü. İçi yangınlarda kaldı. Karısı Zeynep dikmişti o gülleri kendi eliyle. Her sabah ilk işi, kalkıp çiçeklerle konuşmak olurdu. "Zeynep, karım, sol yanım! Nerdesin şimdi?" dedi. Hasan, karısına tapardı. Bir dediğini iki etmezdi Zeynep'in. Mehmet doğunca evleri daha da şenlenmişti. Hasan zaman zaman Zeynep'i, Mehmet'e olan sevgisi yüzünden şakayla karışık kıskanırdı. "Tüm sevgin bu oğlana. Bizim pabucumuz bakıyorum da çabuk atıldı dama" derdi. Zeynep, oğluyla gurur duyar, ona her anne gibi büyük bir sevgi beslerdi. Mehmet'e; "sen bizim geleceğimiz olacaksın" derdi. Hasan, Zeynep için her şeyi yapardı. Güzel kadındı. Tüm mahallede dillere destan olan güzelliği konuşulurdu. Hasan da yiğitti, sözünün eriydi. Gönlü Zeynep'ten başkasına "yarim" demezdi. Evlendikleri gün Zeynep, Hasan'ın sevgi dolu sözlerine, yüreğinin bunca aşk dolu oluşuna vurulmuştu. Mahallede herkes hayranlıkla bakardı bu genç sevgi dolu çifte. Ama her mutluluk sonsuza kadar sürmüyordu. Mehmet'i okula götürdüğü günlerden birinde, bir kaza geçirmiş ve ölmüştü Zeynep. Hasan haberi alınca şoka girmiş, sonrasında da mizacı değişmişti. O sevgi dolu, mert, sözünün eri adam gitmiş yerine boş bir çuvaldan farksız, deli bozması bir adam gelmişti. Mehmet'in okuldan kaydını aldı önce. Bir süre sonra işe alkollü gittiği için işten çıkarıldı. Hasan içten içe Mehmet'i suçluyordu. "Zeynep, Mehmet'i okula götürmese ölmeyecekti" diyordu. İçkiye verdi kendini. Artık ayık gezdiği günler yok gibiydi. Mehmet'ten bu zamansız gidişin intikamını almak istiyordu. Ve bu yüzden oğluna karşı öfke doluydu. Zeynep'in geri gelmeyeceğini bile bile onu her gün dövüyordu. Gül ağacında karısı Zeynep'in sureti belirdi birden. Suçlayan bakışlarını dikmişti sanki üstüne. Hasan'ın gözlerinden süzülen yaşlar, uzun süredir ilk defa kalbinin yumuşamasına sebep olmuştu. Sigarasını yere atıp, söndürdü. Gül ağacının inatla açan muhteşem çiçeklerine baktı. Zeynep o ağaçta yaşıyordu. Mehmet'in odasına ilerledi koşar adımlarla. Kapı aniden açılınca ürktü Mehmet. Köşeye attı kendini. Ve dayaktan korunmak için elleriyle yüzünü örttü. Hasan'ın gözleri bir sağanağa teslim etmişti kendini. Hasan, karısının ölümünden sonra ilk defa ağlıyordu. Oğlunu kaldırıp, sarıldı oğluna. Ve;

- Oğlum, Mehmet'im affet beni. Zeynep gidince sol yanım suskun kaldı. Seni suçladım. Afalladım. Ne yapacağımı bilmez halde ortada kalınca öfkemin hedefine sen yakındın, seni yaraladım. Oklarım sana saplandı. Affet beni can oğlum. Artık sol yanım atar oldu. Kusurlarımı görür oldum. Öfkemin perdesi yırtıldı. Seni gördüm oğul. Hedefte bıraktığımın, kendi canım olduğunu gördüm.

Mehmet şaşkınlığı, acıma duygusunu, merhameti ve sevgiyi aynı anda yaşıyordu. İlk defa babasına var gücüyle sarılarak, sevgisini kokladı. Yıllar önceki sevgi dolu, mert adam tekrar karşısındaydı. Dimdikti.

- Sen bana annemin yadigarısın. Sen affet beni. Seni anlayamadığım, sana kızdığım, öfkelendiğim için affet beni. Sen babamsın. Canımsın..., dedi.

Ve içinden polis Şevket'e teşekkür etti. Oysa teşekkür etmesi gereken bir şey daha vardı. Gül ağacı... Bir sevdayı sıcak tutan, bir kalpte merhamet uyandıran şey sonuçta; hatıralardı... O gül ağacıda annesinden kalan tek hatıraydı. Hatıralar insanın en önemli hazinesiydi...

Solmaz Akça
solmaz.ca@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,229,229,229,229,229,229,229,229,22
9 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Beltan Göksel


ŞU AYIN BAŞINA GELENLER

Hoca Nasrettin'e sormuşlar "Eski Ayları ne yaparlar" Hoca bu, hazır cevap: "Kırpar kırpar yıldız yaparlar" diye cevaplamış.

Bu bizim bildiğimiz Aydan kasıt , senenin 12 parçasından biri değil. Bu AY gökteki AY. Hadi diyelim Güneşin kardeşidir, azıcık kıskanç bir kardeş. Ondan mıdır acep arada bir önüne geçip, O'nun şavkını engelemekte , Dünya'yı karartmakta. İşte O AY. Diyeceğim odur ki insanların Kara sevdaya tutulmaları da bundan mı kaynaklanıyor? Neyse lafı karıştırmayalım, konumuz o değil. (Sende Kahveci Kardeş işi getirip getirip aşka bağlamaya kalkıyorsun, ne bulursun bilmem ki? )

Hele bazen gündüzleri de arzı endam eyleyip yolunu şaşırması yokmu. . Bunu Güneşe kıskançlığına da yorabiliriz ama ben derim ki Herhalde gece'lere kızdığından azıcık küsme nazı yapıyor gibi.

ŞU AY BAKINIZ NERELERE KARIŞMIŞ İNSANOĞLUNUN HAYATINDA:

AY PARÇASI denilmiş sevilenlere. "AYI gördüm seni sandım" demişler. Demişler de haltetmişler. İçlerinde münafıklık yapanlar çıkmış ta, bu AYI dağlardaki artık rengini siz koyun Boz veya Beyaz ayılardır gibi savsaklık yapmışlar.

Eski adamlar KAMER demişler, iyi yapmışlar . Hani "Kameri gördüm seni sandım" denilse yukarıdaki anlam çıkmazki, söyletmeyin beni. Bu AY'I gökte gören insanoğulları hilal şeklinde ilk göründüğünde duasını bile yapar "AYI GÖRDÜM AMENTÜ BİLLAH " diye şükrederler.

Bilgiçlik olmasın Dilbilimciler şu bizim Ayla bir yığın kelime üretmiş ve türetmişler. Benim onların işine karışmak gibi haşa bir niyetim yok ta, hani bazen bu AY kardeşimize yanlış anlamlar yüklemişler, AYıp etmişler vallahi. Şimdi tekli olarak söylendiğinde neyse de (AYIK - AYMAZ gibi) - önüne veya arkasına bir harf veya harfler takıp sözlüklere yerleştirmeleri yokmu inanın AYdan bunun için özür dilerim. Sözlüğü elinize alıp bakınız. AH BENİM AŞKLARA KONU OLMUŞ, İNSANOĞLUNU DÜNYA KURULALIBERİ TAŞIYAN DERT ORTAĞI OLAN AYIMI NE HALE GETİRMİŞLER:

AYLAK - HAYLAZ - HAYTA - AYKIRI - HAY, HAY - HAYALET - LAY, LAY LOM - HAYDİ - HAYDA - YAYLACILAR.

İnanın gücüme gittiğinden daha fazla dayanamayacağım bari ben türetenlerden olmayayım bir farkım olsun , "KISA KESEYİM AYDIN HAVASI OLSUN. ANCAK AYDIN dedim de Aydın Vilayetini kasttettim tabiatıyla. Şöyle bir çevrenize bakın Sevgili Kahveci dostlarım , AYDIN GEÇİNENLERE BAKIN , şu benim ve bizlerin hayatını sevgilerle güzelliklerle donatmış olan AYIN NERELERDE KULLANILDIĞINDAN ÜZÜNTÜ DUYMAYACAKMISINIZ?

Ama olsun Sarmısak'a Gelin Elbisesi giydirmişler de yine sarmısak olarak kalmış..

Beltan Göksel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Şadıman Şenbalkan


KAVRAMLAR ÜSTÜNE

Diyalektik ne söyler, usu doğru kullanmamızı... Kavramlar değişirken burada us, doğru ya da eğrisiyle mi çalışır?
Toplum olarak karmakarışık duygu ve yaşam şeklindeysek eğer, bu renkli tablodan çıkarılacak görüşte neler neler var...
Arap ve Batı Toplumu arasında gidip gelen ve günümüze kadar gelip toplumumuza yerleşmiş kültürlerden çıkmak mı, yoksa, birbiriyle içiçe geçmiş çok renkli ve sesli kültürümüzü benimsemek mi gerekiyor?
Bireyin yaşamını yönlendirme biçimi elbette ki elinde ama burada diyalektik pusulasını şaşırıyor!..
Neden mi?
Nedeni öyle çok ki... Bir bir saymaya sayfalar yetmez...
Batı yaşam standardını benimsemiş özgür insan, bireysel özgürlüğün tadına varırken, Batı normlarındaki kadın, eşini seçme ve eşiyle bir hayatı sürdürme ya da devam ettirmeme kararını kendi hür iradesiyle verebiliyor. Akşamları kendi başına sokağa çıkabiliyor, bekar kadın ise, bu özgür hallerde daha bir avantajlı kendi yaşamı için aldığı kararlarında. Ama, aynı coğrafyadaki öbür kadınımız için bu durum tam tersi ile işliyor, ve Doğu Anadolu illerimiz, ilçe ve köylerimizdeki kadınlarımız, değil, kendi hür iradelerini uygulamak, hür iradelerini zihninden geçirdiği vakit, "vurun abalıya" olmuyorlar mı? İstemediği erkekle evlendirilen kızlarımız, zorla ikinci eş olmaya aday olmuş körpecik kızlarımız kadınlarımız yok mu?
İşte bu geçiş toplumunda Batıdaki eşin, kız kardeşin, ve kızın, kararlarına saygı duyan erkekler ve kızına, kardeşine hatta anasına dahi söz hakkı tanımayan erkeklerimiz de var bizim!..
Sanayi toplumundaki bu acayip ama bir o kadar da yaşanası, yaşamayı beceremediğimiz dünyamızda; elbette ki posmoderniz'imin tadında ve tatsızlığında; sanat da, ekonomi de ilerleyecek ama, eskiyi yad etmeyi sürdürme çabasıyla var olacaktır toplum...
Ama ve lâkin başına buyruk yaşamlardan değil, insana özgü üretimde yerini alarak, yani; mütemmim cüz (bütünleyici ayrılmaz tamamlayıcı) insanlar olarak, insana yakışan şekilde kavram kargaşaları ile başa çıkacak bir toplumuz biz... Çünkü yüzyıllardır tarih yazdırmış ve bir çok kültürü birbirine yakıştırarak barındırmış ve de bir ülkü birliğinde birleşmiş, ak ve kara ayırımdaki her bir ayrımı görmüş bir toplumuz, fakat niye bize gelişmekte olan ülkeler patentini yapıştırıldığını da anlamamış bir toplumuz ne yazık ki...
Yok canım...
Gelişmiş sanayi toplumlarının uydurması bunlar...
Biz de Bor Madeni var ya... çatlayın siz sayın gelişmiş ülkeler...
Çünkü Bor Madeni ile otomobillerimiz çalışacak, daha nelerimiz olacak bizim ve siz gelişmiş ülkeler evet siz, gelecekte siz bizim kapımızı çalacaksınız... Aman ne de güzel olur... Hâyâl değil ki bu...
Petrol rezervleriniz ha tükendi ha tükenecek değil mi sayın gelişmiş her şeye sahip ülkeler? Ve DÜNYANIN gözü kulağı Amerika...Geçmişte bize gönderdiğiniz süt tozu hatırına , yani kısasa kısas biz de size Bor Tozu gönderelim mi ne dersiniz? Belki size bize yaptığınız yardımdan daha iyi olur... Hem siz acayip gelişmiş bir kıta olaraktan BOR MADENİNİN tozundan neler yaparsınız kimbilir?
İşte kavramlar burada fena hem de uluslararası karışacak!.. Gerçi bizim diyalektiğimizde intikamcılık yok ama, bu kadar olsun değil mi? Çok merak ettiğim ve dilimize yerleştirmeye çalıştığınız o sizin dahi olmayan, İngiltere'den size ithal edilmiş dilinizde kendinize özgü hisleriniz yok mu sizin?..
Sahi siz daha önce hangi dili konuşuyordunuz?
Galiba sizde bizden fazla kavram kargaşası var sayın büyük güç...
Çünkü sizdeki robotlaşmış ve salt materyale programladığınız insanlar, birbirlerine selam vermenin dışında yardım gibi, karşılıksız sevgi gibi kavramlardan haberdarlar değiller...
Hadi canım sizde dememek isterdim...
Çünkü insanım, ve insani değerlerin hâlâ tükenmediği bir toplumdaki tüketimden ziyade tarlada, bahçede ve kendine verilen her ödevde tuttuğunu koparan çalışkan ve geleceğini bu kavram kargaşalarında bile arayan bir toplumun evlâdıyım ve bu toplumda ŞANLI TARİHİNDEN güç alarak, savaşsız barış dolu günlerde KÜRESEL DÜNYAMIZDA hak ettiğimiz yeri bulacağımıza inananlardanım.

Şadıman Şenbalkan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Gül Çakır

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


DOSTYAR

bıçaksırtı bir hayatı seçmek kendine
tutulmuş sokaklardan geçmek
sorgu odalarının müdevvimi yıllar yaşadık
gövdemiz baştan başa zulüm izleri
sen yüzünün uçurumunda rüzgarlar saklayan dostum
bize göre değil bu devran

bir bulutlarını sevdim dünyanın
gür ve köpük küpüğe akan sınırsız
ve ay ışığını bir de
işte öyle sev beni
başka bir şey istemem

devasa bir bataklıkla beslenen kalabalık
nasıl özveri ürettir bir ağaç vakurluğunda
her bahar silgisiz bir şiire başlar yeniden
her gün başka bir gülüşle mütevekkil
alabildiğine karşılıksız
alabildiğine yürekten
bir ağaç gibi sev beni dostum
çünkü kalbimde
aynı ulu çınarı büyütürüm seninle

örümcekler gibi tutunmak umuda
örümcekler gibi kementler dokumak yoktan
her koşulda doğan gün gibi berrak
ve ağlamak kadar yürekten sev beni
çünkü gülüşler sahtedir bu devranda
bakışlar yalan
sözler düzmece
beni ağlamak gibi sev
çünkü kalbimde
gözyaşıyla yıkanmış
bir yer ayırdım sana

yoldaşlarımızı astılar bizim
kanla yunmuş şafaklardan geliriz
nice dostlar bıraktık faili meçhullerde
ve halkını sevmenin bedelini
ödüyorsak hala can vere vere
kahpelikler ortasında
adam gibi gülmeyi
en çok biz hak ediyoruz
beni
yoldaşların
gülüşleri kadar aydınlık sev
çünkü
o gülüşler
kalbimizi ışıtır hala

dostum diyorum sana
yaramsın ve yarimsin oysa
neden aşk
dostluğu büyütmesin yediveren toprağında

öfkeliyim
bunca aşağılık
insan içinde
sözcüklerden ateş yaratan kimyayı icat ettim
tıpkı
acılardan ve akkordan
imge damıtan örs ve çekiç
nasıl ki kalbimin
tam alnında kuruluysa

devran görmeli ki aşk
acının ve yoklukların
en kıracında
nasıl çiçekler açtırmakta
devran görmeli ki
bu aşağılık düzenin
yükselen değerleri
fiyatı olamıyor
bir tek bakışının bile
beni öyle sev işte

Adnan Durmaz

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu



İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Video paylaşım sitelerinin sayısı her geçen gün artmaya devam ederken, aralarından nitelikli olanlarını seçmek mutlaka sorun olacaktır. Ben sizlere nitelikli olduğunu düşündüğüm bir tanesini öneriyorum http://www.dailymotion.com/ incelediğinizde siz de farkedeceksiniz.

Havaların ısınmaya başladığı şu günlerde "hafta sonu nereye gidelim" veya "kısa süreli tatil imkanları nedir" diye soranlara alternatif bir web sayfası öneriyorum. http://www.gezinet.net/ Aslında ticari amaçlı bir web sayfası; fakat içerdiği bilgiler, kafanızda alternatif tatil fikirleri oluşmasını sağlayacaktır.

Sayısal loto'da 6 bilme olasılığı nedir sizce? İnsan düşünürken bile darlanıyor değil mi? Darlananlardan biri hesaplamış ve 10.068.347.520 de 1 ihtimal olduğunu bulmuş. İnanmazsanız http://www.darlandum.com/?p=369 kısayolundan bir de siz bakın.

Hadi ordan canım, tabiki şans oyunlarında kazanmak mümkündür diyenler için ise http://www.lototurk.com/ web sayfasını tavsiye edebilirim. Sayısal loto, Şans topu ve On numara gibi şans oyunları için ilginç bir kaynak.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070404.asp
ISSN: 1303-8923
4 Nisan 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com