Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.186

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 9 Nisan 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : İstemem yan cebime koy!..

Merhabalar

Kimse aksini söyleyemez. Bazen insanın asfalyaları atar, en kafatasçısından milliyetçi kesilir. Bu her yüreğinde vatan sevgisi olan aklı başında ademin zaafıdır. Kimse inkâr edemez. Bunun uzun sürmesi sorun yaratır, kısa hezeyanlar çeşni olarak kalır. Neden böyle abuk bir makamda yazıya başladığıma gelince; bendeniz de dün sabah benzer bir kısa devre yaptım efendim. Buş eseri bahtsız garip Irak'ın baş çapulcusu barzani hıyarının geviş getirirken geğirdiği lafları görüp atmayacak asfalya kalır mı adamda? "Türkiye'de 30 milyon Kürt var, biz onlara karışıyor muyuz? Birkaç bin Türkmen için onlar Kerkük'e karışıyor. Eğer devam ederlerse, biz de Diyarbakır'a karışırız.." diyor hıyarın ayak altında kalıp ezilmişi. Bu geldiği yeri bilmeyen, öptüğü elleri, bavulla taşıdığı paraları unutan, 3 kuruş menfaat için sattığında bile sırtı sıvazlanıp "Olur böyle işler" denen bit biraz kanlanınca, benim vatandaşımı ayartabileceğini sanacak kadar küstahlaşabiliyor. Gel de suratına tükürme. O bölgede oynanan oyunlara seyirci kalınmaya devam edildikçe başa neler gelebileceğinin küçük bir provası bu. Haddini bildirmek te yöneticilerimizin görevi ve görevden bugün imtina edenler bunun ceremesini uzun yıllar çekerler, böyle biline. Akıllarınca bir Kürt Devleti kurmak için Amerikanın gerisini yalayan bu çapulcu sürüsünün hangi cüretle beni tehdit ettiğini iyi irdelemek gerekir. Bu hıyarın yanında İmralı'da yatan başın, baş olduğu örgütün bile saygın bir tarafı var. En azından gerçek yüzlerini saklamıyorlar. Bunlar ise binlerce Irak'lının kanlarıyla beslenip, yağmacılık yapıyorlar. Şeytan diyor ki, kursunlar devleti, bilahare o devleti başlarına geçirelim. Tamam canım kızmayın, şeytan diyor ki dedik, şeytana uyalım demedik.

Cuma günü değinemediğim bir konuda birkaç söz söylemek durumu hasıl oldu. Nedeni de, acaba herbirimiz birer deve kuşu muyuz? Birileri bizi ayakta mı yiyor? diye derin mevzulara dalmış olmam. Yök başkanının sözleri ve Rektörler komitesinin Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda verdiği bildiriden söz ediyorum. Sıradan vatandaşın demokratik bulmaması ya da iktidarın beğenmemesi ile ilgili değilim. Onlar kendi açılarından haklı olabilirler. Ben bir yandan Tayyip Bey aday olmamalı deyip sonra bu konuda söz söyleme hakları olan insanlara "Sen sus konuşma." diyebilecek kadar gizli hesaplar içinde olanlara sataşmak istiyorum. Biri Ağar diğeri Mumcu. Biri milletin iradesi dışında bir gücü kabul etmiyor, diğeri YÖK kendi işine baksın bunu bize bıraksın diyor. Be hey sayın liderler, meclis seçim için toplansın diye 367'yi bulmak gerekir tezi Anayasa'ya göre nasıl yorumlanmalıdır sorusunun muhatabı siz misiniz? yoksa bir Anayasa hukuku profesörü mü? Ya da içinde bulunduğunuz Meclis'in 7 yıl hukuk danışmanlığı yapmış YÖK başkanı mı? Kendi işine baksınmış. Bu memleket kendi işine bakanların, koyun olup güdülenlerin, çoban olup güdenlerin memleketi değil mi? O zaman bırakın yetkin ve saygın ağızlar fikirleri söylesinler. Bu memlekete adam yetiştiren üniversitelerin başları fikir beyan etmeyecekte kümesteki horozlar mı edecek? Senin benim, kahvedeki Hüsmen Ağa'nın, pavyondaki Asuman'ın, cümle alem 70 milyonun fikir beyan etme hakkı var ama rektörlerin yok öyle mi? Hiç olmazsa kargaları güldürmeyin sayın liderler. Sizin derdiniz Tayyip Bey'i Çankaya'ya çıkartmak zaten. Ancak o sayede Meclise girme şansınızın olabileceğini düşünmektesiniz. 367'yi tamamlamak için vekillerinizi serbest bırakacağınıza adım gibi eminim. Cumhurbaşkanı olmasınmış, siz onu benim külahıma anlatın. Bal gibi olsun istiyorsunuz, onun için aklı başında insanların fikir yürütmesine karşı çıkıyorsunuz. Yesinler sizin demokrasi anlayışınızı... Haydi yarın görüşelim, hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


 Kahveci : Nurten Karahasanoğlu


İNTİKAM

Aydınlık bir pazar günü kanadı açık pencereden içeri süzülen güneş ışıkları Ahmet için hiçbir şey ifade etmiyordu. Aşk kokuları yayan hava da. Çocukluğundan beri her yılın mayıs ayında hissettiği en iyi olma durumu yitip gitmişti.

Mutfaktan kızarmış ekmek kokuları geliyordu. Birazdan çağırırdı annesi kahvaltı sofrasına. Hâlâ alışamamıştı annesinin evinde olmaya. Oysa topu topu üç yıl önce ayrılıp gitmişti bu evden. Özgür olabilmek için, kendini yaşayabilmek için. Yaşamıştı da. İyi bir reklam şirketinde çalışıyor, bol para kazanıyor, güzel kadınlarla çıkıyordu. Yakışıklıydı, şimdiye kadar beğendiği hiçbir kadın onu reddetmemişti. Bu, öyle bir güven duygusu ile doldurmuştu ki içini, güzel kadınların birini bırakıyor birine koşuyordu.

Dolu dolu geçen üç yıl bitmişti sonunda. Babasının geçen ay ölümüyle, yalnız yaşayamayan annesini bırakamamış tekrar dönmüştü evine. Hayır, sancısı bundan değildi. Kimsenin bilmediği bir sancıydı bu. Kimseler bilmemeliydi. Biraz da isteyerek dönmüştü buraya, bir kaçıştı belki. Bir sığınak, çocukluğundaki gibi. Yaşamında yolunda gitmeyen ne olduysa hep annesine sığınmıştı. Ona anlatmıştı ne var ne yoksa. Oysa şimdi? Ne anlatabilirdi ki? Henüz acısı taptaze olan o güzel kadını nasıl üzebilirdi?

Bacaklarını iki yana açtı, kollarını pikenin içinden dışarı çıkarıp uzun uzun gerindi. Canı yataktan çıkmayı hiç istemiyordu. Yataktan zamanında kalkma zorunluluğu da sırf o güzel kadını üzmemek için. Uyumak, hep uyumak. Keşke yapabilse. Komidinin üzerindeki cep telefonuna uzandı, gelen mesajları kontrol etti. Yoktu, ondan gelen hiçbir mesaj yoktu. Arayıp aramamak arasında gitti geldi, vazgeçip telefonu yerine bıraktı. Usançla bir kez daha gerindi. Ne yaptığını, nereye doğru sürüklendiğini, önündeki yaşamın ona daha ne gibi sürprizler hazırladığını düşündü. Pencereden süzülen güneş ışığına inat gözlerini kapadı, beş dakika da olsa uykuya dalmak iyi gelir deyip duvardan yana döndü. Nermin bağırıyordu sesinin çıkabildiği son noktaya kadar. Sağ elinin işaret parmağını üzerine doğrultmuş bağırıp duruyordu: 'Görürsün sen, intikam nasıl alınırmış göreceksin. Rezil edeceğim seni herkese. Bir daha evlenme teklif edebilecek misin bakalım her hangi bir kadına, bulacak mısın seninle evlenmek isteyen birini?'

Açmak istedi, açamadı gözlerini. Yatağın ayakucunda Esra oturmuş sessizce ağlıyor, 'Artık benimle hiç sevişmek istemiyorsun Ahmet, başka biri mi var?' diyordu. 'Evet' demek istedi, 'Evet başka biri var, bağlandığım, kopamadığım. Tıpkı senin için Nermin'le evlenmekten vazgeçip onu terk ettiğim; seni en yakın arkadaşımdan koparıp aldığım gibi o da çaldı beni senden. Ama bu çalış bambaşka Esra, bu aşk bir bilinmez, çıkmazlarla dolu bir yol gibi.'

Annesinin kahvaltıya çağıran sesiyle gözlerini açtı, isteksizce kalkıp banyoya girdi. Yüzünü yıkarken aynada kendine şöyle bir baktı. Gözlerinin ışığının söndüğünü hissetmek başkaydı, aynada görmek başka. Daha başka bir farkında olma durumu yaşamamak için başını önüne eğip çekildi aynanın karşısından.

"Günaydın" diyen güzel kadının yanağına sevgi dolu bir öpücük bırakarak yanıt verdi. Canı hiçbir şey yemek istemiyordu, isteksiz oturduğu masanın karşısındaki mutfak penceresinden görünen bahçeye baktı. Annesinin geçen hafta ekip, çevrelerini taşlarla çevirdiği çiçekler tutmuştu, yakında rengarenk olurdu bu bahçe. Eskiden olsa içi coşar taşardı, heyecanla beklerdi bu renk cümbüşünü. Oysa şimdi ne fark ederdi ki? Çiçekler açmış açmamış, onun yüreği kapkaraydı, açtı, susuzdu. Böyle giderse çölleşmesi an meselesiydi.

Mis gibi kokan kızarmış ekmek dayanılmaz görünüyordu. Bütün isteksizliğine karşın annesi için, sırf annesi için bir iki lokma attı ağzına. Kulağı hâlâ cep telefonundan gelecek mesaj sesindeydi. Öğleden sonrası için Emirgân gezisi sözü verdi annesine . Biraz başının ağrıdığını, dinlenmek istediğini söyleyip odasına çekildi.

Galiba başı gerçekten ağrıyordu. 'Bu ne Allah'ın cezası bir aşk, dayanılmayacak kadar acı veriyor. Ah Nermin, Allah'ın cezası Nermin, nasıl bir intikam bu böyle?' diye söylenerek dönüp duruyordu.
Tek avuntusu, durumunu aile ve arkadaş çevresinden henüz kimsenin bilmemesiydi. Öğrenme ihtimallerini düşündükçe ise soğuk terler boşanıyordu sırtından.

'Evet evet, bütün bunlar bana lâyık görülen ilahi bir ceza. Terk ettiğim, acımasızca yarı yolda bıraktığım kadınların ahını çekiyorum. Allah kahretsin, Allah kahretsin.'

Otuz yaşına bu yıl basacaktı. Şimdiye kadar kendini hiç tanımamış olduğunu düşündü. Yaşadığı tüm beraberlikler, gerçek sandığı aşklar, hepsi palavraydı. Öğrendiği her şey, bütün değerler altüst olmuştu. Peki nasıl olmuştu da böyle olmuştu? Buna nasıl izin vermişti?
Beyoğlu'ndaki o kalabalık lokantada oturdukları gün, dün gibi. Tam iki ay önce. Bu buluşmayı, ona haddini bildirmek için kabul etmişti. Böyle ilişkilerin adamı olmadığını üstelik nefret duyduğunu söyleyecek, sonra da Nermin'e bildirecekti haddini; intikam için adını, resmini, telefonlarını internete vermek nasıl olurmuş gösterecekti. Nasıl da yanılmıştı oysa, haddini bildirmek bir yana konuşması, tavrı, kılığı kıyafetiyle etkilenmişti ondan. Konuşurken zamanın nasıl geçtiğinin farkında bile olmamıştı. Hiç de düşündüğü gibi değildi, afallamıştı. Bir ara elleri masanın üzerinde birleşir gibi olmuş, çekememişti.

'Olacak şey değil. Bir erkeğin elini tutmak istedim, tutmak ve bırakmamak.'
'Bir kadından bile ilk buluşmada bu kadar çabuk elektrik alamazken.'

Yatağında sayıklayarak dönüp dururken kendisini de şaşırtan bir şey oldu gözyaşlarının yanaklarına düşmesi. Ağlıyordu. Bacaklarını karnında toplayıp ellerini yüzüne kapadı.
Bir aydır hiç görüşmemişlerdi. Duyduğu şaşkınlık ve korku ondan uzak kalmasına neden olmuş, aramamıştı. Bunun üzerine o da aramamış, aradan bir aya yakın bir zaman geçmişti. Yüzüne kapadığı ellerinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Bir anda rahatladığını hissetti, neden daha önce böyle bir yöntem düşünmediğine hayıflandı. Ama dudaklarında beliren acı bir tebessüm ona daha önce böyle bir aşkı hiç tatmadığını anımsattı.
Durumu bu şekilde sürdürmenin hiçbir anlamı yoktu. Bir ay ona yeterince düşünme fırsatı vermiş, nasıl olduğunu, bundan sonra neler olabileceğini çözmeye çalışmıştı. Eli cep telefonuna uzandı, aldı ve numarayı tuşladı, sonra vazgeçti. Ne diyeceğini bilemedi.

'İyice düşündüm, artık eminim. Pişmanlık olmayacak' mı?
'Seni çok istiyorum, asıl seninle sevişmezsem pişman olacağım' mı?

Kulaklarının arkasına kadar kızardı. Artık ayrı bir evi de yoktu, herhalde onun evine giderlerdi.
Peki kendinden bu kadar emin miydi gerçekten? Gerçek 'kendi' şu anda hissettikleri miydi? Ya pişman olursa, pişman olup da geri dönüş yapamazsa? Düşünmek bile ürpertici gelirken gerçek olursa bu ihtimal?
Ayağa kalktı, başı önde elleri çenesinden yüzünü kavramış olarak bir iki tur gezindi odanın içinde. Uzayan sakallarını sıvazladı bilincinde olmadan. Bedeninin ihanetiydi bu, evet kesinlikle ihanet ediyordu bedeni ona. Söz geçiremiyordu.

'Anneciğim, ah anneciğim. Keşke sana anlatabilseydim bunları. Mutlaka bulurdun bir çıkış yolu. Özledim anne, çok özledim çözümlerini. Ama bunu çözmek ister miydin bilmiyorum.'

Oturdu yatağın üzerine. Komidinin üzerindeki telefon o kadar yakındı ki, o karşı konulamaz istek galip geldi Bir kez daha tuşladı numarayı. Yataktan kalkmış pencerenin önündeydi şimdi, görmediği manzaraya bakıyordu. Açıldı telefon:

"Düşündüm ben, evet düşündüm. Pişmanlık olmayacak, seni istiyorum."

Söyleyebilmiş miydi bunları?
Yanıt geldiğine göre evet:

"Çok uzun düşündün, seni bu kadar bekleyeceğimi sanmıyordun herhalde.?
"Nasıl yani?
"Yani, kendini senden daha iyi tanıyan biri var hayatımda . Geç kaldın."

Nurten Karahasanoğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


6,406,406,406,406,406,40
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


Fatma Toprak Gök

 Kardelen Ezgileri : Fatma Toprak Gök


   SONBAHAR

Küçük bir yaprağım ben, elma ağacının dalında yaşayan.
Küçük, yemyeşil bir yaprak.
Tomurcuklanmış dalları bezeyerek yaşıyorum.
Üşümesin diye çiçeğe duran tomurcuklar, onları sarıyorum.
      Peki ya beni kim saracak!

Küçük ve yemyeşil bir yaprağım ben, gökyüzüne bakan.
Güneş vuruyor yüzüme yüzüme, ışıkları saçımı okşayarak.
      Gözlerim kamaşıyor.
Güneş vuruyor kavurucu; çiçekler yanacak.
Gölge ediyorum onlara. Koruyorum.
      Peki ya beni kim koruyacak!

Küçük ve cahil bir yaprağım ben, yapayalnız.
Daha bir sürü yaprak var benim gibi.
Görüyorum hepsini, dokunamıyorum.
Bir tek rüzgar buluşturuyor beni onlarla, onlardan habersiz.
      Durduğunda uğultu, yine yalnızım.
Bakıyorum çiçeğe, dokunabildiğim tek güzelliğe.
Dokunuyorum ona, yanında olduğumu hissetsin diye.
Dokunuyorum, hayat bulsun diye.
      Peki ya bana kim dokunacak!

Küçücük bir yaprağım ben, en tepede.
Alttaki yapraklar gökyüzünü görmek için uğraşırken,
      Ben toprağı görmek istiyorum!
Sadece rüyalarımda gördüğüm, kokusunu hep içime çektiğim toprak.
Bense rüzgarda özgürce sallandığını sanan, eli kolu bağlı tutsak!
Kopup düşmek istiyorum toprağın üstüne, diğerlerine inat,
Ulaşmak istiyorum özlemini anlamaya çalıştığım toprağa.
Görürdüm oysa, dallar bu kadar sık olmasa.
Aldırmayıp, çekiyorum kokusunu burnuma,
      En çok yağmurdan sonra…
Islak bedenim ürperirken, kokluyorum içimi ısıtarak
      Peki ya beni kim koklayacak!

Geçiyor günler, beni ağırlaştırarak.
Güneş yakmıyor artık,
Salınamıyorum rüzgarın ezgisine eşlik ederek
Sarsıyor beni rüzgar, ciğerlerimi titreterek.
Kavurucu sıcağıyla güneşin kurutamadığı bedenim kuruyor.
Çatlıyorum…
Susuyorum, kuruyorum, gün geçtikçe,
      Sararıyorum yağan yağmura inat.

Rüzgar zorluyor beni, dalımdan koparırcasına.
Bu kez tutunmak istiyorum, umurumda değil toprak!
Yorgunum, bezginim…
Bırakıyorum bedenimi, kendimden geçerek.
Bırakıyorum ve uçuyorum bir süre havada,
      Bu kez tutsakça değil, özgürce dalga dalga.
Daha net görebiliyorum diğer yaprakları,
      Onlar da birazdan düşecek.
Görebiliyorum toprağı, solgun benzim çatırdayarak
Alçaldığımı hissediyorum, hep görmek istediğim yere yaklaşıyorum.
      Az sonra o da beni görecek.
Hızla çakılıyorum, üçte birim yok artık.
Birden kararıyor her yer, son olduğunu anlıyorum
Korkuyorum bu rüzgar beni yok edecek
Kuruyan bedenim, pul pul olup dökülecek

Bu muydu istediğim…
Böyle miydi toprakla bütünleşmek…
Hissedebiliyorum,
      Birazdan rüzgar uğuldamayı kesecek,
            Birazdan yağmur beni terk edecek
                  Ve birazdan, bir insan üstüme basıp geçecek…

Fatma Toprak Gök


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,809,809,809,809,809,809,809,809,809,80
10 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Şadıman Şenbalkan


KANSER HAFTASINDA KANSERİN SAVAŞÇILARI

Kanser hastalığı insanların korkulu rüyası oldu bu git gide teknolojinin geliştiği dünyamızda... Kanser hastalığında ülkemizde patlamalar var, nedeni bilinmeyen ve istenmeyen, hatta insanın korkulu rüyası bu hastalıkta.
Kanser ne, ne değil ancak ve ancak yaşayan insan ile bilim adamları biliyor, geriye kalan insanlar için de kanser, öcü gibi korkutuyor insanımızı...
Haksız da sayılmaz insan oğlu...
Ve insan, kanseri yaşamadan, duydukları ve gördüklerinden ötürü "kanser"denen hastalıktan korku ile kaçmak, kendine bu kötü hastalığı yakıştırmamak için, rahatsızlığında; en son raddeye kadar bekliyor, doktora gitmiyor!..
Veyahut ta aldırmaz bir tutumla kendini hiç ama hiç hastalanmayacak sanıyor...
Ben bunları nereden mi biliyorum?
Biliyorum çünkü bu konuda oldukça tecrübeliyim...
Hiç arzu etmesem de bu tecrübeyle bundan on dört yıl öncesinin bir yılbaşında herkes eğlenirken, zatım daha otuzlu yaşlarımın başındayken ve hem de en zor "kanser türlerinden "barsak kanseriyle" tanışmış, dünyası alabora olmuş bir kadın insandı şu nokta olduğunu bildiği yeryüzünde.
Bana, "barsak kanseri" teşhisi konan, zordan da öte güç günlerimdeki tek sığınağım umut ile yaşama isteğim, ve hayata tutunmam hastalığa ve doktorlarımın işinin ehli olmasına bağlıydı birbiriyle orantılı. Ancak benim dokuz bucuk saat sürecek olan ameliyattan çıkmam bir doktorumun söylediği üzere mucize olacaktı ve mucize gerçekleşti, ve ben o zor çetin ameliyattan umutla inancın bileşkesinde sağ salim ve de o dayanılmaz sancılarımı geride bırakarak çıktım. O zamanlar kanser bu denli hortlamış değildi ve ben bu konuda en yakınımı kanserden kaybetmeme rağmen bilgisizdim.
Çünkü ameliyat ve sancılarımın bitimiyle, yeni acılarla tanışacağımı da o süreçte öğrendim. Hayatım korku filmine benzer diye düşünüyor, bana yapılan tedavide; üniversite hastanesindeki işinin ehli doktorları ve hastaneyi kaderimin mezarı gibi görüyordum. Radyoterapi için hazırlıklar ve radyoterapi...
Radyoterapi tedavisinin bana yaptığı iyilikler ve radyoterapinin hasarları bu gün bile içimi ürpertiyor...
Bana "uzun yıllar beraber olacağız" diyen bir doktora aval aval baktığımı anımsıyorum şimdi... Onun hâlâ bana olan şefkatini... Şefkat ve dostluk bu süreçte çok ama çok önemli...
Hastalığı ve hastaneyi hiç istememe rağmen on dört yıldır güle oynaya olmasa da hastane ile barıştım ve iyi ki de barışmışım. Rutin kontrollerimde üç yıl öncesinde bu sefer de meme kanseriyle boğuşmak ama üstesinden gelmek zorunda kaldım.
Bu hastalık kader mi değil mi bilmem ama radyoterapinin etkisiyle beni, daha çok genç yaşımda menopoza sokan o ısının tahrifatında; yumurtalıklarımı düzeltecek beni terleme ve ateş basmasından alıkoyacak ilacın etkisi de var sanıyorum. Çünkü aralıksız on yıl o ilacı içtim, ve bir yandan onaranlar bir yandan da bana zarar verdi. Onun için de buradan seslenmek istiyorum, menopoz geciktiren yalancı ilaçları içmeyin hanımlar!..
İkinci kez daha bilinçle karşılaştığım kanserde DÜNYALAR BAŞIMA YIKILSA DA, "GENE Mİ GENE Mİ DESEM DE? "Olsun... ben bununla da başa çıkarım..." dedim KENDİME ve erken teşhisin önemini burada daha iyi kavradım, ve onun için erken teşhisteki önemi iyi bilenlerdenim, lütfen herkes de bilsin...
Kanser olayı başına gelmiş genç bir insanın endişelerini, iç sızılarını anlatan bir kitap yazdım, bu kitap benim ilk kitabımdı. Bazı kendini aydın sanan çevreler, "kendini anlatmış" dediler bana, kitabıma burun kıvırdı kimisi... Hiç acımadan, kanserin önemini, anlatılması gerektiğini bilemeden, tutanaksız eleştirdi halden anlamayanlar beni...
Derken ünlü bir takım kişiler de kanser hastası oldu, onlarda kendilerini yazdılar, onların kitapları yok sattı, benim "Umut Hiç Bitmiyor" isimli kitabım 1998 yılından bu yana daha üçüncü baskısını yapabildi, sessiz sedası ama ulaştı bazı ellere. Halbuki benim kitabımda vermek istediğim bir mesaj, vardı ve bu mesajda da, genç bir insanın da hiç ama hiç beklemediği bir zamanda; bu adı dahi ürküten hastalığa yakalanabileceği ama, bu hastalıktan kurtulabileceği mesajıydı.
Nitekim ben aradan geçen onca sene sonra da yaşıyorum, yaşamak da istiyorum...
Onun için umudum bitmedi benim ve bitmeyecek...
Fakat bu hastalık sıkıntıya üzüntüye yer vermiyor, bağışıklık sistemimiz kendine iyi bakılmasını, huzuru ve refahı istiyor kendi dünyasında...
Onun için "üzülmeyelim" desem de "bana inanmayın siz, üzüntü hastalığı tetikliyor olabilir ama umudunuzu kırmayın, yaşamı ve insanı sevin" diyorum.
Kanser haftasında tüm kanser hastalarına sağlık ve yaşam sevinci ile kanser hastalarını geleceğe taşıyan onkoloji doktorlarına daha çok başarı, daha çok hayat kurtarmaları dileğimle sağlık dolu günler, yıllar dilerim...

Şadıman Şenbalkan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,508,508,508,508,508,508,508,50
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Sevdikleriniz sizlerden birşeyler beklemekteler koçlar. Husumet beslediğiniz bir konuda artık anlayışlı olmanızın gerekeceği bir haftaya girmektesiniz.. Hareketli günlere hazırlıklı olmalısınız. Kararlar sizin..



BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Kimsenin fikirlerine güvenerek yola çıkmayın ve ani kararlara yönelmeyin boğalar.. Yeni haftanızda isteklerinizin artması sonucu gereksiz harcamalarda bulunabilirsiniz. Bazı boğalar ise yeni mekanlara taşınabilecekler.



İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Hayallere kapılarak fuzuli yere enerjilerinizi heba etmeyin ikizler. Yinede çevrelerinizle uyumlu olmaya bakın. Böylece ilişkilerinizi sağlıklı bir biçimde sürdürmeyi başaracaksınız. Salı gününe dikkatli olmanızda fayda var.



YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Yeni haftanızda gerçekten sabırlı olmanız gerekecek yengeçler. Bu nedenle mücadeleci ve yılmaz bir tavır içinde bulunmalısınız.. Fikirleriniz gerçeklerle uyuşmayabilirler. Hayalperestliğin sırası değil..



ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Son zamanlarda gittikçe artan sevgi dolu hislerinizi dostlarınızla paylaşacaksınız aslanlar.. Hızlı kararlar alarak fikirlerinizi çevrelerinize kabul ettirebileceksiniz. Yinede meşhur atılganlığınızla çevrenizdekileri ürkütmeyin sakın.



BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Kesinlikle enerjik olacak ve bereket dolu bir haftaya gireceksiniz başaklar. Bütün dikkatleri üzerinizde toplayacaksınız. Ayrıca hafta ortasına doğru yakın bir dostunuzdan sevindirici haberler alacaksınız. Ufukta hayırlı bir ortaklık gözükmekte..



TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Zihninizin gayet berrak olacağı günlerle dolu güzelim bir hafta sizleri beklemekte teraziler.. Salı akşamına doğru alacağınız bir haber yüzünden şaşkınlık duymanız mümkün. Karmakarışık düşüncelere sakın kendinizi kaptırmayın.



AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Yükselen algılamalarınız sonucu işlerinizde hoş ve sürpriz başarılar elde edeceksiniz akrepler. Bir takım kararların artık alınmasının gerekliliğini anlayacaksınız.. Uzun zamandır gerçekleştirmeyi düşündüğünüz projelere cesaretle odaklanın.



YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Yaşamınızda değişim rüzgarlarının esecekleri günlere hazırlıklı olun yaylar. Hiç karşı koymaya yeltenmeyin. Aksine yaşamın sizlere bahşedeceği nimetlerin kıymetini bilin. Çark-ı felek hızlanmakta.



OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
İlkbaharın getirdiği canlılıkla hiç planda olmayan bazı harcamalarda bulunabilirsiniz oğlaklar.. Evle ilgili yeniliklere yönelecek dekoratif çalışmalara başlayabileceksiniz. Kronik gerginliklerinizden sıyrılmanın yolunu belkide şimdi bulacaksınız..



KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Haftanın ilk iki günü çalışmalara yönelirken önünüze beklenmedik engeller çıkabilir kovalar. Haftanızda ilerledikçe oluşacak gelişmelerden memnun kalacak ve alacağınız haberlerden keyif duyacaksınız.



BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Yaşamınızda bazı şeylerin değişmek üzere olduklarına dair ilk sinyalleri bu hafta alacaksınız balıklar. Uzun zamandır hayalini kurduğunuz başarılara emin adımlarla ulaşacağınıza kesinlikle inanın..


Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


BUZ SANCILARI

Düşlerim mahlep kokusu
Yaşama dair.
İsyanım, gizli sabır!
Portakal çiçeğinin arkasından batan güneş,
Şarkını söylüyordu ağır ağır.

Yalanlar buz tutar
Vururken ayazına düşlerim.
İskemle çekerek hayattan
Düşüncelerimin çetrefilli tarlası
Nadasa bırakırdı…
Beyninde sakladığı ölümü.
Bunca sene bekledi, biraz daha beklesin!
Ne çıkar bundan.

Kimse hayatını sevmezdi belki.
Yaşananlar hep soyut,
Düşlerdi gerçek olan.
İç çekişleri buz sancısı,
Mahlep kokusu kar!
Damlayarak usulca
Yağar ama sağır.

Sevdam buzdan duvar…
Dibi görünen, İçine girilmeyen.
Evriminden, özünden selamla
Hiçbir günün aklına gelmeyen.
Bir kar yağar,
Bir hüzün daha…
Böyle yaşanırdı anlar
Renksiz, izsiz…
Yeniden başlarken kahır.
Ne zaman buz tutsa hücrelerim
Siyaha dönüşürdü rengim.
Öylece…
Yarım kalır öykülerim.
Gerçeği ararken
Teğet geçerim yaşamın kıyısından,
Tütsülenir bedenim
Derin derin.
Sessizce mezarımı düşlerim.

Gül UĞUR

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İster yıllar süren evliliğinizi noktalamış olun , isterseniz uğruna her şeyi göze alabileceğiniz sevginizi , isterseniz uğrunda herhangi bir organınızı bile düşünmeden verebilecek kadar sevdiğinizi , isterseniz iki-üç hafta süren deli sevdanızı.Tüm bunları yaşatmak adına.. http://www.kotuvepis.com Kendi alanında " ismiyle tezat , ilk ve tek" olan web sayfası. Sevginin farklı bir yansıması olarak tasarlandığını farkettiğim sıradışı bir web sayfası.

http://www.dogadayasam.com/ ...İnsanların çok azı farklıdır.Onlarda ki ruh farklılığını bu hayatı tatmamışlar anlıyamazlar. Evet,evet onlar çok farklıdır. Yinede uzman olmayan bir göz onları tanıyamaz. Belki elbiselerine sinen deniz ve orman kokusu, arasıra gözlerinde çakan kıvılcımlar onları ele verir. Ama yine de dünyanın dört bir yanını keşfeden atalarından gelen maceracı genleri anlayabilmeniz için sizin de onlardan biri olmanız gerekmektedir...

...Bir velvelenin orta yerinde, sürgün’lerin alevlere atıldığı zamanlardan kalma beş bin mısrayı maziye kaptırdık şiraze. http://www.siraze.net/ Mazide gezinen filozofların kule diplerinde oturan siluetleri fısıldıyor en anlamlı kelimelerini, bir de siyaha çalan cübbeleri oynaşıyor geceyle, gözlerinin gerisinden fışkıran “yapmayın, etmeyin, aldanmayın” feryatları geziniyor kıyı şeridinde. Mahareti hıza vurduk şiraze...

Birbirinden ilginç flash oyunlar, video, resim ve sıra dışı birşeyler arayanlara özel bir web sayfası http://www.purple-twinkie.com/ Gerçekten sıra dışı bir kaynak olduğunu kendim test ederek öğrendim. Bir de siz deneyin.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070409.asp
ISSN: 1303-8923
9 Nisan 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com