Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.194

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 19 Nisan 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Sadık dostlar!..

Merhabalar

Bir tarafta devlet büyükleri 70 milyon insanla alay eder gibi, adaydı, değildi, yok adaydı, son gündü, ilk gündü tekerlemeleri ile memleketi çadır tiyatrosuna çevirmişken, Malatya'da bu artistlerden yüz bulup güç alan kahpe beyinler boğaz kesiyor. Hiç abartmıyorum aynen böyle düşünüyorum. Aylardır bu koca millet, hasbelkader memleketin başbakanı olmuş, %25'le tüm milletin geleceğini ipotek altına almış bir adamın ağzının içine bakıyor. Arkalarına sadece kendilerine üflendiğini sandıkları ilahi rüzgârı alarak, Tayyip Bey'e kayıtsız şartsız itaat yeminleri eden 350 küsur tane asıl olmayı becerememiş vekil, yetmiş milyonun kaderini bellemeye çalışıyor. Tabi durumdan vazife çıkaran birkaç beyinsiz de Malatya'da sırf başka dinlere ait kitap sattıkları için üç masumun boğazını kesiyor.

Vahim, beyler bayanlar, vaziyet vahim. Değiştik geliştik diyen sanal demokrat, asıl yobaz zihniyet damarlarımıza kadar işlemekle meşgul. Bugün Malatya'da, yarın Eskişehir'de, öbür gün İstanbul'da bir vahşet görmeyeceğimizin garantisi var mı? 1978'de Kahramanmaraş'ta, 1993'te Sivas'ta Allah adına insan katledenler, şimdi de Trabzon'da rahip, İstanbul'da gazeteci, Malatya'da kitapçı kesiyor. Bunların sorumlusu 14 Nisan'da Ankara'yı dolduran bindirilmiş(?!) birlikler mi yoksa olana bitene gözünü kulağını tıkamış, 50 yıllık hayalini gerçekleştirmek için Çankaya'ya çıkmaya hazırlanan Tayyip Bey ve onun sadık şürekası zevat mı? Buyrun cevap verin. Sonra da rahat uyuyabiliyorsanız buyrun uyuyun.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


 Kahveci : Rana Marcella Özenç


UCUZ BİR OTEL ODASI

Oda soğuk ve sessizdi. Perdeler çekilmiş ve odanın içini bir karanlık kaplamıştı. Perdeler zaten koyu renkliydi. Oysa hava henüz kararmamıştı bile, ama bu odaya gün doğmayalı belki de çok uzun zaman olmuştu. Perdeler hep çekiliydi. Oda yalnızlık kokuyordu. Sessizlik bu odada işte şarkısını mırıldanıyordu. Bu odada… Bu ucuz otel odasında…

Oda yalnız olduğu kadar boştu. Kahverengi perdelerin kapladığı pencerenin yanında boyası atmış ve tahtaları çürümüş bir komedin duruyordu. Odanın zaten başka penceresi de yoktu. Tek kişilik bir koltuk vardı komedinin yanında. Odada dostane olan tek şey buydu belki de. En azından iyi geçinen bir koltuk ve bir de komedin vardı. Geriye ne kaldıysa yapayalnızdı. Yatak vardı bir de. O öyle yalnızdı ki… Hep bir gecelik ilişkiler yaşıyordu ama özünde öyle eski, yayları artık bozulmuş, hatta belki pireli bir yataktı işte kimsenin ciddiye almadığı ve de asla almayacağı. Sararmış çarşaflar odanın kendi gibi yalnızlık, hatta hayal kırıklığı kokuyordu. Çünkü bu odanın tek misafiri hayal kırıklığının meyvesini yemiş olan misafirdi.

Yatağın yanında bir sehpa duruyordu. Dolap yatağı yargılarcasına karşısına almıştı ve sehpa bütün çıplaklığı ile ortadaydı. Komedin gibi boyaları çıkmış, tahtaları çürümüş ve kabarmıştı. Ayaklarında eskiden kalma oymalar vardı. Belki seneler önce bir genç kız edasıyla gelmişti bu odaya ama burada artık kirlenmiş ve yaşlanmıştı yüzüne kimsenin bakmadığı bir gecelik kadınlar gibi. Sehpanın üzerinde duruyordu bir cam kadeh. Boş, cam bir kadeh… Yalnızdı o da, odadaki diğer dostları gibi. Çünkü içi kırmızı şarap dolu şişeler onu çoktan terk etmişti. Oysa bir zamanlar bu kadehti sofrasının gözdesi. Şimdi o boş şişeler yerdeydi.

Odanın misafiri ise koltukta oturuyordu. Yine elinde bir şişe, işte yine onunla sevişiyordu. Zira o şişeydi tek dostu, tek sevgilisi. O şişenin içinde kaybolmuştu hayalleri ve bütün endişeleri. Oysa şişe ona aşkını verirken o nefret doluydu. Elinden bırakamadan devam etti sevişmeye, tek istediği ise onu yere fırlatıp kırmaktı beklide. Bunu yapacak cesareti yoktu, zira esiriydi artık yarım dolu bu şişenin. Komedin, sehpa, dolap ve yatağın şahitliğinde devam etti onunla geçmişi ve geleceği unutarak bu ucuz otel odasında sevişmeye. Şişe onun sıcak ve kuru dudaklarını öperken asıl sevgilisi kadehi aldatıyordu ve kadeh sehpanın üzerinde öylece duruyordu. Çaresiz, aynı içinde var olduğu oda gibi…

Son demlerindeki sevgilinin zevkle inlemesi kadar acı bir lezzetti işte dudaklarındaki, şişede kalan şarabın son yudumlarının ona verdiği. Sonra şişe boş, yere atılacaktı diğerleri gibi. Sehpanın ayaklarının dibinde unutulup gidecekti, bu odada unutulan bütün hayatlar gibi.

Damarlarında akan kan yavaşlamıştı. Başı dönüyordu ve bir rüyada gibiydi. Son damlalar ona her şeyi unutturuyordu ve onu uyuşturuyordu belki ama gerçekler hep aklının bir köşesindeydi, çünkü yine uyanmak vardı hesapta. Yeni bir şişeyle, ama aynı yalnız odada…

Ayağa kalktı. Oda yine soğuk ve sessizdi. Perdeler hâlâ çekiliydi. Oda yine yalnızlık kokuyordu. Kadeh yine sehpanın üzerinde bekliyordu ve yatak yine dolapla yüzleşiyordu. Perdeyi araladı, belki günlerdir ilk defa dışarı bakıyordu. Perde ise dokunulmaya hasret kalmış bir kadın gibi edayla kenara kaydı tozların arasından. Dışarısı hâlâ aydınlıktı. İnsanlar bir yerden bir yere gidiyor ve hayatlarını sürdürüyorlardı. Cadde kalabalıktı ve çocuk sesleri geliyordu ama bu odada hayat durmuştu. Kimi mutluydu insanların, kimi ise endişeli. Oysa bu odada duygu artık yoktu ve aşk çoktan unutulmuştu, zira şişenin dibindeki son damlalar unutturmuştu bir aşığın rüyasını ve bir sevgilinin dokunuşunu. Bu odada var olan ancak yalnızlıktı.

O ayaktaydı ve dışarı bakıyordu ama bedeni ağır taşlar gibiydi ve koltuğa yeniden düşmeye hazırdı. İstemiyordu artık bu soğukluğu, bu sessizliği, bu yalnızlığı. Şişeyi yere fırlattı. Kırılan camlar yere düşerken tecavüz etti sessizliğe. Odada bir hayat belirtisi ile uyarıldı komedin, sehpa, dolap, yatak ve hatta boş kadeh. Söz verdi işte o an kendine. Artık şişeyle sevişmek yoktu unutmak için.

Ama o da biliyordu bu sözün yalnızca yeni bir şişe açılana kadar geçerli olduğunu, zira her gün yeni şişeler açılıyor ve her yeni şişeyle beraber bir öncekine verilen sözler unutuluyordu. Bu ucuz, soğuk ve sessiz otel odası ise aynı kendisi gibi yalnızlığa mahkûmdu. Bunu komedin, sehpa, dolap, yatak ve hatta boş kadeh bile çok iyi biliyordu. Oda ise yine yalnızlık kokuyordu…

Rana Marcella Özenç


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   Deniz sadece denize alışık...

Dudaklarına çizilmiş karanlık bir çizgi var, dışarıda tekrar eden yine yeni yeniden tenini döven yağmura inat bir çakıl parlıyor kullanmayı öğrendiği gözlerinde... İçinin sevdasız köşelerinde ilerliyordu bir yabancı, yakalayamadığı, sayamadığı ritimlerle. Kuytularındaki erguvani morluklar yakmıyordu artık canını. Güneş kızarıp kanına karışıyor muydu, soğuk donduruyor muydu damarlarından akıp giden kırmızıyı? Unutamadığı bir cümleden emanet bir betimlemenin kıyısında hayatla oynaşıyordu "dışarıda nakarat gibi bir yağmur"...

Şeffafın tanımını arayan, rengini kaybetmiş, parfümlerin dansını yaşatan bir coğrafyada karanlık bir gülümseme delik deşik ediyordu içini ve içinde kırılarak Newton halkaları benzeri renkler yaratan kristalleri.

Adı yoktu. Adsız, tanımsız. Olmayı beceremediği şeyleri taşımamayı tercih ediyordu. Ona kimse bir ad koymamıştı. Bir koyun yeşiliydi belki, bir koyun koynunda sevişen renklerin kıyısında...

Yarıda kalan ünlemdi onun derinliklerine taşıdığı..

Bir açık pencereden kendini aşağıya bırakıp, 'zeytinlerin kokusunu duyarım' umuduyla seksek oynayan, orası burası hayat çarpmalarıyla morarmış bir küçük kız çocuğu...

'Ol'manın ne olduğunu bilmeden 'ol'maya, es deyip hayata bir mola vermeye çabalayan... Olmakla ölmek arasında kavrulan. Bir kış gecesinden kalma buğulu camlara olmayan adını, ölmeyenini ve dirilmeyenini yazmaya çabalayan. Tanıdık bir şehrin adını duyduğunda kalbi çarpan bir sıcaklık, kağıları zorlanan bir soğuk hissizlik...

Coğrafyasında kaybolmuş Deniz'e uzak, denize yerli bir kalp...

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  Eşek arısı mı sandınız?

Bu arılar sizin bizim bildiğimiz arılardan değil, eşek arısı hiç değil, bu arılar, çok arı.

''Arıya yaklaşmasını bilen balını, bilmeyen de dikenini tadıyor.'' Derler di bizim köyde..

Arılar nedir necidir ve ne işle meşgul olurlar bu dünyaya niçin gelmişlerdir amaçları nedir? Bu vızz vızzz dolaşan canlıları öyle başıboş bırakmayıp peşlerine takılalım araştıralım öğrenelim bakalım. Küresel ısınmaya dümensiz, beceriksiz, düşüncesizce yaşayarak ne gibi katkıları olmuş?

Sizi bilemiyorum ama ben Sabiş'çe araştırdım soruşturdum ve yüzümü buruşturdum. Neden mi? Bu arılar, çok arı da ondan.. Ya biz insanlar ne kadar insanız? İşte bizim insanlık ve dünyada ki yaşam anlayışımız.

İç savaşlar

Toplu katliamlar

Gözünü kırpmadan adam öldürenler

Sokaklarda annesiz babasız evsiz barksız yaşayan çocuklar

Soğuktan ve açlıktan donarak yaşamını yitiren insanlar

Çocuk yaşta cinayet işleyenler

Beşikte ve kundakta tecavüz edilen bebeler

Aile içi şiddet, ensest ve yakası açılmamış hikayeler

Gençleri ve çocukları uyuşturucu mafyalarına sobelemeler

Eğitim ve öğretim için gittikleri okullarda çete kurmak arkadaşlarına ve öğretmenlerine silah çekip, yaralayıp öldürmeler.

Bunlar nerede demeyin ''İnsanlar aleminden''

Yaşamın doğal bir parçasıymış gibi, bizlerin de bunları yaşaması arılardan bir eksiğimizin olmasından mı yoksa fazlalığımızdan mı kaynaklanıyor dersiniz?

Yaşanan bunca adaletsizlik, dolandırıcılık, sahtekarlık, merhametsizlik sevgisizlik saygısızlık bunca ahlaksızlık, insanın özelliğinden mi kaynaklanmaktadır?

Bu yaşadıklarımız kendi çıkarlarımız için olmasın sakın?

Benim ve ailemin dışındaki olaylar beni hiç mi hiiiçç ilgilendirmiyor kardeşim mi diyoruz?

Ben bilgili kültürlü çevreci yeter ki entelektüel görüneyim de diye mi bazı konularla alakalıyız?

Kendi bildiklerimizi doğru zannedip o zaman da yanlışlarla yaşamış olmuyor muyuz?

Sadece kendi egomuzu tatmin etmek için mi dünyaya davetsiz misafir olduk?

Dünyada ve çevremizde bizden başka canlılarında olduğunu bu canlılarında bizler gibi akıl almaz özelliklerle ve çok çeşitlilikte olduğumuzu ve birbirimizin yaşamasından sorumlu olduğumuzu nasıl unutuyoruz?

Heyy bize diyorum! Ne kendimizin ne de yaşadığımız dünyanın parasını biz ödeyip satın almadık ki? Evrenin bir yaratıcısı olduğunu hepimiz taktir ederiz değil mi efendim?

Yaratılmış olan, yaratıcıya karşı sorumlu olduğunun bilincindedir herhalde? Var sayalım ki misafir gittiğimiz evde har vurup harman savuruyoruz.. Bizi tutarlar mı o evde hiç şikayetçi olmazlar mı bizi ayıplamazlar mı? Bütün din kitaplarında düşünmenin önemini, ancak düşünen kimselerin öğüt alacağını vurgulayan pek çok ayetler gibi, Kuran'da ki bir ayette de düşünen insandan ve bunun sonucunda Allah'ın kudretinin farkına varanlardan şöyle bahsedilir: ''Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ar darda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler.
(Ve derler ki ) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."
(Al-i İmran Suresi, 190-191)

Balarıları da Kuran'da Allah'ın dikkat çektiği bu canlılardandır.

Allah Nahl Suresi'nde arıların kendi vahyi ile hareket eden canlılar olduklarını şöyle bildirmektedir:

'' Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü ve uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.''
(Nahl Suresi, 68-69)

Yüce Allah'ın emir buyurduğu gibi, ağaçlar, böcekler, hayvanlar vs. her canlı yaradılışının aslına uygun bir hayat yaşıyor da peki biz insan denen canlılar, bu kuralı neden bozuyor ve yaşadığımız dünyayı cehenneme çeviriyoruz?

Acaba diyorum, cehennemi inşa edecek mimarlar ordusu olarak mı dünyaya teşrif ettik?

Peki arılardan almamız gereken dersler olamaz mı?

Arılar Alemi!

Yirmi bin türden oluşan geniş bir familyaya sahip, hayvanlar dünyasındaki en çarpıcı mühendislik ve mimarlık bilgisine sahip, sosyal hayatları ile diğer pek çok canlıdan ayrılan, aralarındaki iletişim ile kendilerini inceleyen bilim adamlarını hayretler içinde bırakan canlılardır.

Koloniler halinde ağaç kovuklarında veya benzeri kapalı mekanlarda kendilerine yuva yaparlar.

Bir arı kolonisi, bir kraliçe, birkaç yüz erkek ve 10-80 bin işçi arıdan oluşur.

Görünüş olarak birbirinden farklı olan bu üç arıdan kraliçe arı ve işçi arılar dişidir.

Arı kolonilerinin her birinde sadece bir kraliçe bulunur ve bu kraliçe arı diğer dişilere göre daha büyüktür.

Temel görevi ise yumurtlamaktır. Üreme sadece kraliçe arı vasıtasıyla olur, onun dışında diğer dişiler erkeklerle çiftleşemezler.

Kraliçe, yumurtlamadan başka, koloninin bütünlüğünü ve kovandaki sistemin işleyişini sağlayan önemli maddeler de salgılar.

Erkekler ise, dişilerden iridirler ama ne iğneleri vardır, ne de kendileri için besin toplayabilecek organları.

Tek fonksiyonları kraliçeyi döllemektir.
( tuhhh be erkek arı olmak varmış bu dünyada mı dedi birileri ? :)

Kovanda petek örme, yiyecek toplama, arı sütü üretme, kovan ısısını düzenleme, temizlik, savunma gibi akla gelebilecek tüm işleri ise, işçi arılar yaparlar. Arı kovanındaki hayatın her aşamasında bir düzen vardır. Larvaların bakımından, kovanın genel ihtiyaçlarının teminine kadar her görev hiç aksamadan yerine getirilir.

Bu düzenin en belirgin örneklerinden biri de kovandaki yavruların bakımı sırasında ortaya çıkar.

Bazı canlı türlerinde yavruların bakımı diğerlerine göre daha fazla özen gerektirir.

Özellikle yumurta, larva, pupa gibi değişik evrelerden geçerek erişkin hale gelen canlılarda, her evrede farklı yönde bir bakım uygulanır.

Arılar da farklı büyüme evrelerinden geçerler.

Arı yavruları, sırasıyla larva ve pupa evrelerini tamamlayarak erişkin hale gelirler.

Kraliçe arının yumurtaları bırakması ile başlayan bu dönem boyunca arı yavrularına son derece özenli ve dikkatli bir bakım uygulanır.

Arı kovanlarındaki yavruların bütün sorumluluğu işçi arılara aittir.

İşçi arılar öncelikle kraliçenin yumurtlaması için peteklerin içinde özel olarak belirlenmiş bir bölgede kuluçka hücreleri hazırlarlar.

Bu hücrelere yumurtlamak için gelen kraliçe arı, hücrenin temizliğini ve uygunluğunu kontrol ettikten sonra her peteğe birer yumurta bırakarak ilerler.

Yumurtaların gelişimi için gerekli olan şartların sağlanmasından, yumurtadan çıkacak larvaların ihtiyaçları olan besin maddelerinin temin edilmesine, hücre sıcaklıklarının sabit tutulmasından, özel hücre kontrollerine kadar pek çok şey özel olarak ayarlanır.

İşçi arılar, detaylı metotlar kullanarak larvalara çok dikkatli bir bakım uygularlar.

İşçi arıların larvalara uyguladıkları titiz kontrol ve Kraliçe arının büyük bir hassasiyetle hücrelere yerleştirdiği arı yumurtaları yaklaşık üç gün içinde gelişirler.

Bu sürenin sonunda hücrelerden beyaz kurt şeklindeki arı larvaları çıkar.

Yumurtadan çıkan bu canlıların gözleri, kanatları ve bacakları yoktur.

Dış görünüş olarak balarısına hiç benzemezler.

İşçi arılar bu yeni doğmuş larvaları son derece dikkatli ve özenli bir şekilde beslerler.

Öyle ki tek bir larvanın büyüme dönemi boyunca yaklaşık on bin (10.000 ) kere işçi arılar tarafından ziyaret edildiği tespit edilmiştir.

Larvalar yumurtadan çıktıktan sonraki ilk üç günleri boyunca arı sütü ile beslenirler. Larva dönemi arıların sürekli beslendikleri ve beden olarak en çok geliştikleri dönemdir. Arı larvaları bu dönemdeki düzenli beslenme sonucunda altı gün içerisinde ilk ağırlıklarının 1500 katına kadar ulaşırlar.

Kraliçe arının yumurtaları bırakmasından üç gün kadar sonra kurt şeklindeki arı larvaları ortaya çıkar.

Arı larvaları, altı gün içinde ilk ağırlıklarının 1500 katına ulaşır ve neredeyse bulundukları hücrelere sığmaz olurlar.

Bu noktadan sonra büyüme durur ve pupa aşaması başlar.

Kovanda bulunan binlerce larvaya karşılık bir o kadar da dadı işçi arı vardır. Sürekli hareket halinde olan bu dadı arılar yumurtaları ve larvaları kolaylıkla kontrol altında tutarlar.

Kovanda binlerce arı larvası olmasına ve bu larvaların beslenme şekillerinin günlere göre değişiklik göstermesine rağmen hiç karışıklık çıkmaz.

Larvaların hangisinin kaç günlük olduğu, hangisinin ne ile besleneceği gibi detaylar işçi arılar tarafından hiç atlanmaz.

Bu son derece şaşırtıcıdır, çünkü hücrelerde kraliçe arı tarafından farklı dönemlerde bırakılan ve farklı büyüklüklere sahip olan pek çok yumurta vardır.

Ve yavru arılar özellikle larva döneminde kaç günlük olduklarına göre bir beslenme programına tabi tutulurlar.

Buna rağmen dadı arılar larvaların beslenmesinde bir problem yaşamazlar.

Arı kovanındaki özel hazırlanmış peteklerde büyümeye devam eden larvaların yedinci günlerinde şaşırtıcı bir olay gerçekleşir.

Larva yemek yemeyi keser ve bakıcı arılar larvanın bulunduğu hücrenin ağzını mumdan yapılmış, hafif kubbeli bir kapak ile tamamen kapatırlar.

Bu sırada larva da kendi ürettiği bir madde ile bulunduğu odanın içinde etrafına koza örerek kendini buraya adeta hapseder.

Arı larvaları bu şekilde pupa evresine bir geçiş yaparlar.

Pupa döneminin detaylarına geçmeden önce dikkatle incelenmesi gereken nokta, koza örülen maddenin yapısıdır.

Arı larvalarının kafalarında bulunan çift taraflı ipek bezleri sayesinde ürettikleri bu maddenin özelliği; hava ile temasa geçmesinden kısa bir süre sonra sertleşmesidir.

Diğer bir özelliği ise içerdiği "fibroin" isimli protein sebebiyle kuvvetli bir bakteri öldürücü ve enfeksiyon önleyici etkisi olmasıdır.

Arılar üzerinde araştırma yapan bilim adamları, bu canlıların ördükleri koza sayesinde larvaların mikroplardan korunduklarını tahmin etmektedirler.

Arılar mı?

İnsanlar mı?

500 Gr. Bal için arılar, 3 milyon 750 bin defa çiçeğe konuyormuş.

1Kg. Bal için ise 40 bin tane arı 6 milyon çiçeği dolaşıyormuş..

Bir peteği doldurmak için, 100 milyon çiçeğin nektarını emiyor ve 100.000 Km. kanat çırpıyormuş..

Bu zır deli gibi çalışmanın arasında, arkasına dönüp, dönüp öbür arı benim kadar çalışıyor mu ne kadar para alıyor ne yiyor ne içiyor kim bilir yine nereye gidiyor kiminle geziyor kaç kocası kaç metresi kim kimi kimle aldatmış vs. vs. diye kontrol gereği duymuyorlarmış.. (Hayret)

Bu arı milleti birbirlerine çok güvenir ve bu güven içinde de sadece hedeflerine odaklanırlarmış..

Neredeyse değil, tıpkı kölesi olduğumuz bilgisayar bile saniyede milyar kere aritmetik işlemi yaparken, bence bilgisayarın doğadaki tek rakibi bu arı milleti..

Hem de daha az bir sürede daha az enerji tüketerek 10 trilyonluk işlem yeteneğine sahiplermiş.

Bu demek oluyor ki bilgisayar dünyasında Bill Gates'in keşfedemediği çok şeyler var..

Arıcıklar işlerini canla başla ruhla yapıyorlar ve genetik olarak da nesilden nesil'e aktardıkları bir tembellikleri dahi asla ne söz konusu ne de bilim konusu olmamış...

Bu arı cumhuriyetinde cinlik, pirlik yapmak için dahi, '' Bir kaç Gr. balda kendime saklayayım cukka vaziyetleri yapayım'' diyene ve hortumlayanına ( ben bilim adamı amcaların doğrucusuyum ) şimdiye kadar olan, dünya zamanında hiç rastlanmamış..

Adı arı olan canlıların hepsi, güneşin ''kalk'' borusuyla çalışmaya başlayıp, güneşin ''paydos'' borusuyla da ancak ve ancak dinlenmeye çekilirlermiş..

Hiç bir arı vatandaşı, '' Kraliçe Arı hanımefendi işin kaymağını yiyecek, ben burada geberene kadar çalışayım.

Yok öyle yağma bende çalışmıyorum işte'' dememiş.

En önemlisi de birlikten ve kovadan çıkınını doldurup sonra da başka yollara düşüp, elin başka bir kovanında ''Arı Cumhuriyeti Derneği'' kurmayı hiç hayal etmemiş çünkü düşünmemiş...

Karşı kovandakileri kıskanıp o peteğe dadanmamış!!!

Arı ve insan! Var mı bunun başka izah tarzı?

Arılardan bal mı almak gerek.

Yoksa!

Hayat felsefelerinden ders mi almak gerek ?

Bence;Önce Düşünmek gerek..!!

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Gül Uğur


KAOS

Belki de ancak geç vakitte, yaşlılık ya da bir şeyleri sorgulama vakti geldiğinde sadece kendimize soruyoruz. İnce bir telaş içinde, gecenin bir yarısı, soracak hiçbir şeyimiz kalmadığı zaman soruyoruz.

Zamansızlık içindeki kaygılarla geçen günlerin ortaya çıkardığı yaşlılığın, sonsuz bir gençlik değil de aksine özgürlük sağladığı, bir zorunluluk oluşturduğu, yaşamla yine yaşam arasındaki uyumsuzluk anıyla keşfedilen çizgiyi, geleceğe göndermek üzere oluşturulan durumlarda ortaya çıkan kaosla soruyoruz. Peki ya nedir o soru? Bütün hayatımız boyunca biz ne yaptık?
Yaşanılan kavramlar ve sisler arkasına gizlenen gerçekler aracılığıyla en azından ne yapamadığımızı görüyoruz.
Tabiî ki her kavramın bir de öncesi vardır. İfade ediş ya da edemeyişlerin de mutlaka bir nedeni vardır. Her şey aynı düzlem içerisinde birbirlerini takip eder ve düzlemin dışına çıkamaz.

Aristoteles'in formüle ettiği gerçekte olduğu gibi; bir şey neyse odur.
Bu durumda düş ve gerçek yerini değiştirmiş gibidir. Korkulu düşlerde olduğu gibi her şey yerinden oynamıştır. Eski inançlar, yasalar yıkılmış, özgürlük; bambaşka düşüncelerin eline geçmiştir. Kum üzerine çizilmiş bir üçgen silinebilir ama üçgen fikri hep sabit kalır. Dolayısıyla da zamanın fikirlere hükmü geçemez. Fikirler, yeri ve zamanı yerinden oynatır.

Beynimizde de fikirler dünyası kuruludur. Burada renkler ve şekiller silinmemiştir. Elle tutulur, gözle görülür hiçbir şey yoktur ama ruh burada yüksek fikirleri, gerçeği, doğruyu ve adaleti seyreder. Sonsuz, bozulmaz gerçeği burada yaşar. Oysaki gördüğümüz dünya, bildiklerimizin ancak sönük bir gölgesidir. Böylece beynimiz; düşü gerçek, gerçeği düş saymakla iki taraflı bir hayat yaşar. Bu da kaosun başlangıcıdır.

Tek istediğimiz (fakat bir türlü başaramadığımız) kendimizi kaostan korumak için birazcık düzen ve huzurdur. Yaşam, bazen kendimizi aşan bu düşüncelerden kaçıp henüz tamamlanmamış gerçeklerin kavranamadığı fikirlerle düzlemin dışına itilmiş sonsuz değişkenleri arıtmaktır. Sessiz, renksiz ve düşüncesiz boşluğun darbelerindeki kozmik ışınlarla hızlanmaktır. Zaman açısından uzun mu, kısa mı olduğunu algılayamadığımız andır bu. Nabız gibi atan düşüncelerimizi durmadan yitiriyoruz. İstediğimiz, fikirlerimizin en az sayıdaki değişmez kurallar uyarınca sabitlenmesi ve bu çağrının bundan başka bir anlamı olmamasıdır.

Düşlediğimiz dünya aslında boş bir tuvaldir. Tuval üzerindeki tebessümler; sadece renklerden, çizgilerden, ışık ve gölgelerden yapılmıştır. Yağlı boyanın oluşturduğu gülümseme ne kadar gerçekçi olabilir? Buna cevap vermek zordur. Çünkü beynin durumuna bağlıdır. Tuvalin hazırlanması, fırça darbelerinin bıraktığı iz ve ortaya çıkan görüntü kalıcılığın bir parçasıdır. Ama yaşamın her anını kalıcı kılmak o kadar da kolay değildir.

Ressam, el değmemiş bir tuvale yapamaz resmini. Ya da yazar, beyaz bir sayfaya yazamaz. Ama sayfa ya da tuval önceden var olan, önceden yerleşmiş düşüncelerle kaplıdır. Kaostan çıkmış ve bize görüntüyü ulaştıran bir akımın geçmesini sağlamak için önce silmek, temizlemek, inceltmek hatta parçalamak gerekir. Boyanmış bir tuval, ustura darbesiyle kesildiğinde, kesilen tek şey renk değildir. Yaşam gibi… Tersine kesik boyunca bize saf rengin, düz renkliliğini göstermiş olur. Yaşam da bu şekilde kaosla mücadele eder. Ama oradan bir anlık süreyi ışıklandıran görüntüyü, bir duyumu ortaya çıkarmak için…
Hiç durmadan mücadele eder.

Gül Uğur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,899,899,899,899,899,899,899,899,899,89
9 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Sadece

Sadece biliyoruz
Sadece okuyoruz
Sadece çözüyoruz
Sonucu bilmiyoruz

Eğlenceyi hayal ediyoruz
Hayatı bekliyoruz
Umuyoruz istiyoruz
Ama bulamıyoruz

Kendimizi dahi sanıp
Orada oturup dinliyoruz
Çalışıyoruz başarıyoruz sanıyoruz... başaramıyoruz

O gün gelecek biliyoruz
O günü istemiyoruz
Bir kağıt ve bir kalem alıp
Hayatımızı çiziyoruz

Bu son iki saat
Sadece bedenimiz burada
Sadece yaşıyor yazıyoruz
Hayatı düşünüyoruz

İki saat verdiler bize
hayatımızı şekillendirmeye
bedenimiz burada
aklımız burada
başladık hayatımızı kodlamaya

Pelin TAN
(Pelin 13 yaşında, OKS'ye hazırlanıyor, sınavdan sınava koşuyor. Günün Şarkısı ona ve arkadaşlarına ithaf edilmiştir.)

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Bilgisayarınızın ekranında kullanabileceğiniz muhteşem duvar kağıt’ları ister misiniz? Hepsi birbirinden güzel ve özenle seçilmiş yüksek çözünürlüklü örnekler için http://www.socksoff.co.uk/index.html kısa yolunu tıklayabilirsiniz. Bu web sayfasında doğrudan resimlere değil ama resimleri bulabileceğiniz kaynaklara ulaşabileceğiniz kaynak web sayfalarına kısa yollar veriliyor. Sol üst taraftaki wallpaper ikonuna tıkladığınızda ise bu web sayfasının wallpaper arşivine doğrudan ulaşabiliyorsunuz.

Flash animasyonlar ile bir çok şeyin başarıldığına ve görsel anlamda zevkli çalışmalar çıkarıldığına şahit olduğunuza eminim. http://www.lionetwork.net/images/Hanuka-LH.swf web sayfasındaki çalışma mumlara bile şarkı söyletecek kadar güzel bir çalışma olmuş. Mumlara ister tek tek ya da isterseniz toplu olarak şarkı söyletmek mümkün.

Flash oyunlardan hoşlanan çocuklarınız için küçük bir örnek daha http://www.davidandgoliathtees.com/index.php?mode=DLG web sayfasında yaramazlık yapmaya bayılan çocukların ilgisini çekebilecek üç eğlencelik oyun var.

Eğer ; O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... http://www.yazilar.net/

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070419.asp
ISSN: 1303-8923
19 Nisan 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com