Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.197

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 25 Nisan 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Ben kaz değilim Tayyip Bey!..

Merhabalar

Lütfen beni tüyleri yolunmuş, ateş üzerinde çevire çevire nar gibi kızarmış, sitcom efekti gibi hep beraber nara atan ve dahi hıçkıra hıçkıra ağlayan kazlarla bir kefeye koymayınız.
Siz okları kendi üzerime çekmek için bugüne kadar dayandım dersiniz ama ben yemem...
Sizin için feragat etti derler ama ben yutmam...
Baykal gibi söz de vermediğim için de rahatça söylerim...
Bal gibi korktunuz Tayyip Bey...
Halkın infialinden korktunuz...
14 Nisan'dan korktunuz...
Partinizi kaybetmekten korktunuz...
Parti içi muhalefetten korktunuz...
Ana ya da baba muhalefetten korktunuz...
Ama iyi ki korktunuz Tayyip Bey...
İyi ki aklıselime kulak verdiniz, yanlıştan döndünüz.
Son dakikaya kadar Çankaya'ya çıkabilme ihtimalinizi sevdiniz,
Belki frak bile diktirdiniz, ama olmadı çekindiniz.
İyi ki çekindiniz.

Peki sonra ne oldu? "Beraber yürüdük bu yollarda" dediğiniz eski ve sadık yeddiemine makamı hediye ettiniz. Çankaya'yı teslim alma hayalinizi gerçekleştirebileceğiniz güne kadar forsu Abdullah Bey'e emanet ettiniz. Gönlünüz ferah. İstediğinizde alacağınızdan, siz leb demeden leblebiyi anlayacağından eminsiniz.

Ben kaz değilim Tayyip Bey!..

Ne yani şimdi hemşerim Cumhurbaşkanı olacak diye sevinmeli miyim? Üslubu farklı diye bir diğer aynı zihniyet temsilcisini bağrıma mı basmalıyım? Başarısız dış politikasıyla yurt dışından haklı takdir toplayan, devletin mahkemelerinden yüz bulamayınca türbanını AİHM'ye taşıyıp devleti şikayet eden muhterem zevcesi ile mutlu olan, kocası bakan olduktan sonra dahi şikayetini geri almayıp ta ki ters yüz olacağını anlayınca davasından vazgeçen müstakbel förstleydi ile Çankaya'da beni temsil edecek Gül ailesiyle gurur mu duymalıyım?

Türkiye 23 Nisan'da neredeyse bugün de oradadır. Sürpriz(!?) aday Abdullah Gül Beyefendi ile işlerin yolunda gideceğini sananlar yanılmaktadırlar. Tabi ki Abdullah Bey Anayasa'da kendisi için belirlenen sınırların dışına çıkmayacaktır, tabi ki herkese eşit uzaklıkta olacaktır, tabi ki Cumhuriyetin temel ilkelerine aykırı en ufak bir harekette bulunmayacaktır. Aksine en demokrattan da daha demokrat olacak, çevresinde sevgi kelebekleri uçuracaktır. Bundan kimsenin şüphesi yoktur. Ama kendisinin sözde değil özde Tayyip Bey'e, AKP'nin kuruluş amacına ve ilkelerine sadık kalacağından da kimse kuşku duymamaktadır.

Sac ayağı tamamlanmıştır. Genel seçimlerde de istedikleri sonucu elde ederlerse, önümüzdeki 5 yıl, üç ayağın ideallerine uygun bir yönetimle memleketi nerelere götürebileceklerini bile düşünmek ürkütücüdür. Kadrolaşma, conihoca eliyle arka bahçe eğitimi derken, ileride bir gün din polisinin sokaktan başı açık kadın topladığı günleri görmeyeceğimizin garantisini bu üç ayak verecekse, vay halimize...

Sözün özü, biz kaz değiliz Tayyip Bey!.. Bilmem anlatabildik mi?

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  KAÇIYORDUM

Rampadan yukarı doğru çıkınca, onun evini görünüyordum. Sık dikilmiş ağaçların arasında sinmiş bir tavşan gibi saklıydı evi. Yokuşun sonunda ki incir ağaçları, bütün evin çatısını istila etmişti. Hızlı adımlarla ve merakla evin kapısın çaldım. Çünkü kaç zamandır onu görmüyordum. Ayrı şehirlerde olmamızdan dolayı bayramlarda ziyaretine gidebiliyordum. İşte yine o ziyaretlerden birinin gerçekleştirecektim, kalbim pır pır çarpıyordu, bir nisan yağmurun gibi, ılık ve berraktı. İçimde hissetiyim duygular, korkuyla sevinç arasında bir şeydi. Ya evde yoksa! O zaman boşu boşuna bu kadar heveslenmiş olacaktım. Ama böyle bir ihtimal olamazdı, çünkü kırmızı kiremitli çatının mahyasından, kör dumanlar çıkıyordu.

Çift kanatlı, kilidi kırık, boyası yağmur suyunda atmış olan, ahşap kapıyı bir daha tıkladım. Yavaş adımlarla kapıya birinin yanaştığını duydum. "Kim o?" dedi? Titrek, yorgun bir ses. "Benim" dedim. Sadece benim demem yeterliydi, ne kadar yaşlı da olsa, beni ses tonumdan tanırdı. Kapıyı açınca gözleri doldu, kireçten beyaz, ütüsüz yüzü, birden gülmeye başladı, ağzı kocaman oldu. "Çok şaşırdım, beklemiyordum" dedi ağlamaklı. "Herkes beni unuttu!" diye de sitem etmeye başladı. "Artık kimse kapımı çalmıyor. Unuttular beni!" Dedi.

Sustum, yutkundum!

Elinde her zaman ki mor, uzun tespihi vardı. "Sonra tamamlarım. Daha sayı olmadı. Rahmetliye okuyorum, beni koyup gideli kaç yıl oldu? Bana bağırırdı, döverdi ama olsun, yaşasa da başımda olsaydı keşke!" dedi.

Yavaş adımlarla, oturduğu divandan inip, tespihini eski cilası atmış, ahşap oymalı, çekmecenin en üst bölmesine koydu.

Molozdan yapılmış, bu yığma binanın havasına her zaman hastayım. Yazın serin olur, kışınsa sıcak. Bu küçücük eski, teneke yığını emektar soba, bütün evi çok güzel ısıtıyor. Şimdi ki, yeni çıkan kaliteli sobalar, onun yanında sıfır kalıyor…

Her şey aynı bıraktığım gibiydi, bir değişiklik olmamıştı. Soba aynı, somya aynı, hatta ve hatta divanların üstündeki, kocaman çiçekli yoşanğımış basma örtü bile aynıydı. Değişik bir hava vardı, bu evde beni çeken. Yıllardan beri, ne zaman bu eve gelmek istesem, ayaklarım koşardı, makaslarım öyle bir açılırdı ki, sanki yaşlı birinin yanına gitmiyorum da, çocuk parkına gidiyorum gibi.

Daha küçüklükten alışmıştım bu eve. Sabahtan gelir, kahvaltıyı burada yapardım. Sıkılırdım bizim evin kalabalığından, kendimi bu eve atardım. O ise hiç çocuğu olmadığından olacak ki, beni hiç kovmaz, hep kendi çocuğuna bakar gibi bakardı. Sıkılmadan, usanmadan.

Eve gelir gelmez, büfeyi karıştırmaya başlardım, her tarafını kurcalar, türlü türlü sorular sorardım, "Bu ne? Bu ne?" diye. En çok da eski resimler hoşuma giderdi. Bana çok değişik ve gizemli gelirdi. Bir keresinde, onun resminin arabını buldum. Kapkara bir kadın vardı resimde, başında ki eşarbıyla. Tabiî ki o zaman cildi şimdi ki gibi kat kat değil. Pırıl pırıl ütülü bir yüzü var. "Kim bu?" deyince "benim" demişti, şaşırmış ve de çok gülmüştüm.

Zaman işte; imzasını her kesin yüzüne bir şekilde atıyor. Onunkine de böyle, kargacık burgacık atmıştı.
Elime geçerse sorardım o zamanlar. Çünkü çok meraklı bir çocuktum. Pullar, eski paralar. Ne bulursam alır incelerdim. Üzenindeki yazlıları, resimleri anlamaya çalışır, onları kendimce bir şeylere benzetir, hayali isimler verirdim. Benden başka da kimse o ismin ne anlama geldiğini anlamazdı. Özellikle de delikli paralara bayılır, onu otlardan yaptığım, kendi imalatım olan kolyelerin ucuna takıp, saatlerce oyunlar oynardım. Tabi ki bu oyunlar tek kişilik olduğu için, başrol oyuncusu da her zaman ben olurdum.

Bu dört duvarlı, kutu kadar küçük olan, moloz yığını ev, benim sarayım olmuştu. O günlerde hayallerimi sığdırdığım, sakladığım hazine sandığım gibiydi.

Şimdi otururken, sandığın kapağı açılmış, bütün anılarım, bütün çocukluğum, tüm çıplaklığıyla etrafa serpilmişti. Bense bir ona, bir buna bakacağım diye ne yapacağımı şaşırmış, ne yazacağımı, ne anlatacağımı bilemez olmuştum. Etrafta o kadar çok hatıra dolaşıyordu ki, ben bile onları takip etmekte zorluk çekiyordum. Pencere aralarına, kapı arklarına saklanmıştı anılarım. Bir bir çıkıp, etrafa saçılıyor, bana gülücükler atıyorlardı. Ne kadar da çokmuş o zaman hayallerim. Gerçi şimdi ne kadar az ki?

Sonra hafif bir kıpırtıyla kendime geldim. O ise elindeki eski alüminyum tabağa, kahve fincanlarını koymuş, kaplumbağa hızıyla geliyordu. "Eski günler de ki gibi sana fal bakayım" dedi. "Olur" dedim. "Bunca yıldan sonra senin hatırımı kıracağım." Her zaman ki köşesine, camın kenarına oturdu. Bir elinde tespihi, bir elinde kahvesi kendi kendine bir şey mırıldanmaya başladı, "nazar var sende!" dedi. "Hem de çok, bir kurşun dökelim sana. Zaten betin benzin de solmuş, çok zayıflaşmışsın. Bir şey olmuş sana muhakkak." Bilmiyordu ki, odada ki bütün anıların bedenimi istila ettiğini, beni boğmak istediklerini…

Sonra "ablam öldü" dedi, fısıltıyla karışık. "Allah kalanlara uzun ömür versin" diyerek de ekledi.

Susuyordum!

"Zaten çocukları bakmıyordu, kadın perişan bir halde öldü. Onun ki yaşamakta değildi. Geldi, öldü, gitti. "ne yaşadı?" "hiç bir şey."

Susmak bazen konuşmaktan daha etkilidir derler ya, işte bu yüzden, o konuşuyor bense sadece susuyordum. Sustukça içimdeki korku, artıkça artıyordu.

Ne korkusuydu bu? Yaşlılık mı, başkasına muhtaçlık mı, sevgisizlik mi? Yoksa ölüm mü? Belki de hepsi.
"Ben de öleceğim" dedi "az kaldı, yetmiş beşe bastım." Birden ürperdim. Vücudumda ki bütün tüyler diken diken oldu. Böyle bir şey olmamalıydı, olsa bile ben görmemeliydim. Bir an da olduğum yerden kalktım. Niçin kalktım? niçin kalktığımı ben de bilmiyorum. Belki de bir kaçıştı bu. Ondan, hatıralardan, yalnızlıktan, ölümden! Evin basamaklarını hızla atlayarak, rampadan aşağıya doğru indim, yüzüm alev alev yanıyordu. Banka soyduktan sonra, kaçmaya çalışan bir hırsıza benziyordum. Telaş ve korku tepeden tırnağa bütün bedenimi sarmıştı. En son hatırladığım, onun şaşkın yüzüydü. "ben ne yaptım" der gibi bana afallamış bir şekilde bakarak, kapıdan el sallıyordu. Ona hoşça kal bile demeden, çıkmıştım evden. Çünkü bütün anılar, bedenimde davullar çalıp, kafamın içinde, örümcekler gibi geziyordu.

Bir gün bu rampadan tekrar çıktığım zaman, o olmayacaktı, kapıyı ne kadar hızlı çalarsam çalayım açmayacaktı. Bacadan kör dumanlar çıkmayacaktı. Bunun düşüncesi bile çok kötüydü.

Ayaklarım hızla geldiğim bu evden, hızla geri gidiyordu. Kaçıyordum!!
Neden? Kimden? Geçmişimden mi? Yaşlılıktan mı? Yoksa ölümden mi?

Neslihan Güzel
www.neslihanca.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,299,299,299,299,299,299,299,299,29
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Arzum Günay


Mardin

Sokaklara bir ad verdim her adı bir tat olup kaldı damağımda. Bir yüreğim Mardin de kaldı uçsuz bucaksız virane…

Sokaklarına ayak izim , kahkahalarım , koşuşturmalarım ve yorulduğumda oturduğum kaldırımlar iz bıraktı. Sanki üzgün bir insan suretiydi takip ettiğim.

Güzel Türkiye'min güzel Mardin'i…Kim üzdü seni böyle? Kim güzel masum çocuklarını öksüz bırakıp eğdi ayaklarımıza ? Bir kalem ve kağıt için insanların neden okumaya muhtaç kaldı ? Yoksa bizim ön yüzü çizilmiş , yazılmış ama arka yüzü pırıl pırıl kağıtları çöpe atmaya kıyar mıydık ? Şimdi daha yeni yeni büyüdüğümü hissediyorum yüzüne baktıkça.

Hey gidi kültürleri kaynaştıran merdivenli şehir sana aşık olmak bu kadar ağır mı ? Hani temiz caddelerinde oynayan huysuz çocukların ? Hepsi neden böyle erken büyümüş ? Bizler daha gerçekleri yaşamda yeni kabullenmeye başlamışken sen nasıl olgunlaştırdın bu kadar insanı ?

Sıcak bir gülümsemeyle karşılandığım sen ve insanların arasından yüzüne bakamadan dönüyorum bir avuç güneş batımının mirasıyla. Uzunca örülmüş duvarlar ve sıkıca kapanan kapılar ardında neler var miras bıraktığın bilmiyorum. Her bir taşına sevda , özlem eklenen taşların bakışları ya…Üşümeye başlıyorum o koca taşların soğuğunda.

Karanlık çok güzel düşüyor göz bebeklerime sana baktıkça. Bir deli fırtına sana sarılarak sarmaş dolaş yatıyorum uzun bir sedirin üstünde. Hüzünlü bir bahar havasında askerimin gözleri , küskün , endişe dolu. Seni düşünüyorum suskun yüreğimde…

Söylesene güzel şehir , bir konuşsana benimle sana aşık olmak bu kadar ağır mı ? Ben mutluluğun resmini yapamadım Abidin ? Ne çizebildim ne yazabildim. Kaldı elimde iki taşın birazda toprağın bir de iki üç çocuktan aldığım güzellik papatyası. Onlarda çantamda bakmaya kıyamadım.

Şimdi yorgun bir günü kucaklama zamanı . Uyu güzel kız bu aşkı örülen duvarların içine göm…

Arzum Günay


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,639,639,639,639,639,639,639,639,639,63
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  İNTERNET KİRLİLİĞİ

Daha dün diyebileceğimiz yakın zamana kadar 'internet' diye bir bilgi kaynağı yokken söz konusu vasıta bugün hayatımızın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Dünyayı saran bu geniş ağ, pek çok sorunları da beraberinde getirmektedir. Gerçi hemen her şeyin faydasının yanında zararlı yanları da olabilmektedir. İnterneti de bu bağlamda ele alıp değerlendirmek gerekir.

İnternet, birçok bilgisayar sisteminin birbirine bağlı olduğu, dünya çapında yaygın olan ve sürekli büyüyen bir iletişim ağıdır. İngilizce kökenli bir kelimedir. Orijinal telaffuzu "Internet" şeklindedir. Fakat bizde "İnternet" biçiminde söylenmektedir.

Öncelikle internetin faydalı yönlerinden bahsetmek gerekir. Zira doğru söylemek gerekirse faydalı yönleri zararlı olanlardan daha çoktur. İnternet öncelikle dev bir kütüphanedir. Bir tuşa basarak milyonlarca sayfayı önünüze getirebilirsiniz. Bu yönüyle zamanı öğüten bir araç olmasının yanında, zamandan tasarruf sağlayan bir araçtır da… Bu yolla üretilen bilgiler saklanmakta ve geniş kitlelerle paylaşılmaktadır. Bütün mesele paylaşılan bilginin insanoğlunun faydasına mı, yoksa zararına mı olduğudur.

İnternetin hem zaman öğüten bir değirmen, hem de zaman üreten, daha doğrusu zamandan tasarruf sağlayan bir vasıta olduğunu söyledik. Gerçekten de öyledir. İnsanlarımız zamanlarının büyük bir çoğunluğunu internetin karşısında geçirmektedirler. Artık evlerde sohbet etme, hal hatır sorma yok oldu gitti. Evde baba haberleri izler, anne diziye takılır, çocuk bilgisayarda oyunlarla vakit öldürür. Aileyi oluşturan fertler doğru dürüst birbirlerinin yüzüne bile bakamaz. Kimse kimsenin derdini paylaşacak zaman ve mecal bulamaz.

İnternet araştırma yapacak olan insanlar için biçilmiş kaftandır. Milyonlarca sayfalık doküman bir tuşa el değdirmenizle karşınıza çıkabilir. Kütüphanelerin tozlu raflarına mahkûm değilsiniz. Evden çıkıp kilometrelerce uzaklara gidip kaynak aramanıza da gerek yok.

İnternet yazılı kuralları olmayan bir platform olduğu için bugün ciddi meselelerle karşılaşılmaktadır. Gerçi son zamanlarca bir kısım düzenlemeler yapılmaya çalışılsa da bu alanda alacağımız pek uzun bir yol bizi beklemektedir. Sanal ortamın kontrolü sanıldığı kadar kolay değildir. Kanuni düzenlemeler tek çözüm olamamaktadır. Gerçi belirlenen kurallara uymayan, kişisel hakları ihlal eden pek çok siteye ulaşım kanunen engellenmektedir. Televizyon karartmanın yanında bir de portal karartma tabiri girdi teknolojik literatürümüze.

İnternet hız demektir aynı zamanda. Daha doğrusu bu araç hızı çağrıştırmaktadır bize. Son senelerde çoğumuz postahanelere uğramaz olduk. Çünkü üç gün ile bir hafta arasında yerine ulaşan mektuplarımız artık anında muhatabına erişmektedir. Üstelik tek kuruş bile ödemeden. Telefon faturaları da kabarık gelmiyor artık. Zira MSN denen iletişim vasıtası bizlere sesli ve görüntülü iletişimi sağlıyor. Hasret, dokunmaktan ibaret kaldı. Dokunmanın dışında hasret yok gönül lügatlerimizde. Anında sınırsız haberleşme hayal değil günümüzde.

İnterneti bir demokrasi platformu olarak da nitelendirebiliriz. Çünkü herkes benimsediği görüşleri bu ortam içerisinde kitlelerle paylaşmaktadır. Yumruklar değil, fikirler konuşmaktadır. İnsanlar hayata daha geniş perspektiflerden bakabilmektedir.

Bu arada internet insanları yalnızlaştırmaktadır. Zira bu bilgisayar denen aletin karşısına geçen insan, her şeyi sanal pencereden seyretmektedir. Gerçekler sanal sihre bürünerek yayılma imkânı bulmaktadır. Yüz yüze olmayan insanlar bazen birbirlerine saldırgan ifadelerle hitap edebilmekte, sanal ortamda da olsa ahlak rafa kaldırılmaktadır.

İnternetin en çirkin yüzü de pornografik yönüdür. İnternetin bütün faydalarını terazinin bir kefesine, pornografik yanını öbür kefesine koysak menfi olan pornografik yönü ağır gelmektedir. Bu yolla ahlak bir paçavra gibi çöpe atılmakta, çöpteki menhiyat baş tacı edilmektedir. Özellikle çocuklarımız bu mezbeleliklerde kaybolup gitmektedir.

İnternet kirliliği geleceğimizi ciddi bir biçimde tehdit etmektedir. Buna köklü ve kalıcı bir önlem alamazsak bir gün gelecek, yarınlarımızın teminatı çocuklarımızı tanıyamayacağız.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,008,008,008,008,008,008,008,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Beltan Göksel


FAKAT İNSAN İÇİN BİR SİLAHTIR.

Şu FA Hakkında yazı yazmayı nasıl istemem. AY-OY-AT hakkında çiziktirdiklerim üzerine az biraz övgü aldım. Kahveci yorumlarında da beğeniler gelince artık beni yazı FAaliyetimde tutamazsınız.

FA, aynı "Vakfın su meselesi "gibi oldu. Efendim, kasılıyor demeyiniz, ben İBRADILI-yım. Hani bir zamanlar AKSEKİnin Nahiyesi; şimdilerde Antalya'nın İlçesi.

Osmanlı-nın son zamanları. Sular idaresi Vakıflara bağlı. Ancak su paralarını Nahiye Müdürlüğü topluyor. Topluyor toplamasına da FAkat Vakıflara bir türlü vermiyor. Ayda bir Nahiye Müdürlüğünde sorunları konuşmak üzere toplantı yapılıyor. Vakıfların su paraları ile ilgili maddesi en son sıralarda. Tartışmalar yoğunlaşıyor, görüşme uzuyor, vakitte Akşam Namaz saatına yaklaşmakta. Vakıf temsilcisi bakıyor ki vakit daralıyor, çaresiz laFA balıklama yüksek sesle dalıyor:" Beyler, uzatmayalım, gelelim VAKFIN SU MESELESİNE " deyince , Eşraf(Nahiyenin ileri gelenleri) "Vakit geç oldu, namazda yaklaştı; bu sorunu gelecek toplantıda görüşelim" diyerek zengin kalkışı yapıyorlar.

İşte benimki de o hesap, huyum kurusun övgüye dayanamam , ertelemem ne mümkün. (Olanak dışı yani, öztürkçe kelimeleri bizde biliyoruz hani. KAFİYE NASIL? Harfler A ile F yer değiştirdi - olsun bu kadar hata Kadı Kızında da olur canım.

İlk önce "GOOGLE"a girdim. FA hakkında inceleme yapayım dedim. Ama aklıma şu durum vaziyeti takıldı, esasa başlamadan anlatacağım.

Argoda "Gogol" sözcüğü bazı yörelerde "İnce İş" anlamında kullanılır.
Adam yeni evlenmiş , ilk defa kahveye çıkıyor ; arkadaşları etrafını sarıyorlar "Günlerdir kahveye çıkmıyorsun, çok çalışma çabuk yorulursun " gibisinden takılıyorlar. Damadın bilgisayar satın aldığı dükkanın sahibi "Ben öğrettim, sıkılınca GOGILA GİR dedim. " deyince kıyamet kopmuş, damadın elinden adamı zor almışlar. . .

İşte ben de girdim, en başta FA kadınca sitesi sonra bir takım şirketlerin FA . . . . . . . . . Ltd. Şti-FA. . . . . . . . . . A. Ş. Efendim FA sabunları ve FİFA SİTELERİ-FAn Club siteleri.
Bazı sitelere üye olmadan girilemiyor. Benim yeterli kültürüm olduğundan üye olup okumaya gerek görmedim. Bir de çekindim ağabey, üye olurken öyle ahret soruları soruyorlar ki kişisel bilgiler diyerek, neme lazım fişlerler mişlerler, o yollu andıçlara FAlan habersiz dahlimiz yapılır.

Bir iki üç derken karşıma "SOURTİMES . ORG" SÖZLÜK sitesi çıktı. . Tam buldum diyerek TIKladım, site mahkeme kararı ile erişimi engellenen bir site imiş meğer. Son umudumda böylece yitince dedim ki "Oğlum sen geniş kültürünü kullansana , ne işin var Gogılda. İş başa düştü. FAnın takıldığı , konduğu, sıçradığı kelimelere uzanmak boynumuzunBorcu oldu. Ne de olsa İbradılıyız, suyumuz ısındı dökünelim bari.

Suyu dökünelim de bu FA çok arsızdır. Her yere bulaşır ve dahi karışır. Bu yüzden bulaşıcı olma ihtimali yüksek olmakla bence uzak durmanızda hayır vardır.

Zira çıktığınız yer ne olursa olsun insana FA vürüsü girerse insana irtiFA kaybettirir. İnsanı aFAllatır, FAyda beklerken FAlancanın Filancanın FAnatiklerin oyununa gelince FAy kırılır, istiFAya kadar götürür maazallah.

Onun için acizane tavsiyem (Bazıları tafsiye yazıyor , hemde anlı şanlı yazarlar- O dedikleri tafsilattır- benimki öğüt demektir ) CeFA'dan uzaklaşmak , seFA-içinde yaşamak istiyorsanız iFA ettiğiniz görevde büyüklerin söyledikleri laFA karışmamak, Ona Buna kaFA atmaya kalkışmadan azami istiFAde yollarını müştereken kullanmaya kendinizi alıştırmalısınız. Yoksa FAre dağ doğurur. (KaFAm karıştı, bu laf ters oldu. Doğrusu dağ Fare doğurur olacaktı. )

Bak şunu da unutma sakın! Kendini FAsulye gibi nimetten sanma. Öyle "UrFAlıyım ezelden" şarkısını söylemeye gelmez bu işler. Sen büyüklerinin muvaFAkat ettikleri yere kadar yürü, ancak orada dur. Yaptığın işlerle göze batma , yoksa sana FAsa fiso derler, önemini bir anda kaybedebilirsin. Velhasıl dünyayı bir FAnusun içinde imişsin gibi izle FAraziyelere takılma, FAn fin fon yapma ve mütevefFA olacağın günü aklından çıkarma. Ve dahi FAlsız kalma. Güzel kardeşim sana ağabey olarak yaptığım bu aydınlatmayı bir vatandaşlık görevi olarak yerine getirmekteyim.

Konuyu dağıtmak adetimdir ancak toplamasını da iyi bilirim.

Şimdi bu FA öyle bir meret takıdır ki kelimelerin önüne -ortasına- arkasında hormon verilmiş bitkiler gibi fışkırır. Lezzeti de bu yüzden eksiktir.

Misalin misali olmaz ama FA'lı sözcükleri dilimize kimler yamadı bilmiyorum. 50 yıl önce vefat etmiş olan Nurullah Ataç'ı rahmetle anıyorum. Ben işte sözcüklerde turlama yapıyorsam yanılgılarımı toprağı bol olsun yazımı sesli okusam beni uyarır mı acaba? Ben O'nun kaleminden damlayan bir damla mürekkep bile değilim.

Belli ki bu takı Farsçadan dil kazanımıza düşmüş. Divan edebiyatımızda şiirin bir kalıbı olan "FAilatün-FAilatün-FAilatün-Failün"ile yazılmış ne güzel dizeler vardır, kulağa hoş gelen dizelerin çoğu bestelenmiş. Sonra musikinin kalbi notalar "DO -RE-Mİ-FA " diye enstürümanlara akıyor, akıyor.

Son sözüm şu ki ben FAyı İKİ YERDE ÇOOK SEVİYORUM:

HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA.
VE MUSTAFA KEMAL. . .

Beltan Göksel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


6,256,256,256,256,256,25
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Serzeniş - 3 -

geçici hevesler arıyorken
geçici düşler kuruyorum
gülümsüyorum

dalıyorum
dağılıyorum
sıcak bir el
içten bir bakışa

dar geçitlerde geniş anlar kovalıyorum
eğiliyorum
kaç kez

sabah olmadan daha
akşamı gözlüyorum
pencere kenarında bir çalı kuşu
tüyleri ıslak

sebepsiz yanıyorum
sebepsiz kazanıyorum
bir el kazanç
bir el kayıp

sanki değişime değişiyorum
yaşama yakın
kendime yakın
aleme uzak

hep birini seviyorum
hep bir tekini
hep tek
hep

yalanlar duyuyorum
tıkanıyorum
tarhlarda uzanan kaç sarmaşık

yazıyorum
yazılıyorum da
yağmursuz bir sonbahara

ve hala
gözyaşı döküyorum topraklarına
usulca uzaklaşıyorum sonra

Gülcan Talay

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Valla uzun uzadıya yazmaya gerek görmeden tavsiye edebileceğim bir web sayfası http://www.modelyazilim.com/ Bu web sayfasında ticari işletmeler ve ticaretle uğraşanlar için aklı başında ve uygun fiyatlı özel yazılımlar mevcut. Hep eğlencelik değil ya, biraz da ticari anlamda işinize yarayacak kısa yollar vereyim dedim. Haydi hayırlı işler, bol kazançlar...

...Mikronezya'daki Pingelap adasında yaşayan insanların 20'de birinde total renk körlüğü var. Bu kişiler renkleri hiç algılamıyor, dünyayı siyah-beyaz bir televizyondan izlermiş gibi görüyorlar. http://renkkoru.sitemynet.com/renk/index.htm Konu üzerinde 30 yıldır araştırmalar yapan bilimadamları bu hastalığa neden olan gen bozukluğunu tespit ettiler. Ancak, söz konusu tespit, tedavinin de hemen bulunacağı anlamına gelmiyor... Konu hakkında bilgisiz kalmamak için tıklayın.

Kuşlara ve özellikle kuş fotoğrafçılığına ilgi duyuyorsanız http://www.richardbedford.co.uk/ web sayfasında uzun yıllardır bu işle uğraşan kuş fotoğrafçısı Richard Bedford'un bu işi nasıl yaptığını örnekleriyle görüp öğrenebilirsiniz. Mütevazi bir tarzdaki anlatımıyla, bu işe meraklı ve gönül verenleri bilgi alabileceği hoş bir kaynak.

İster bilgisayarınızda duvar kağıdı olarak kullanın, ya da isterseniz sunumlarınız için arka plan olarak kullanın. http://www.apparence.org/ Bu web sayfasında bulacağınız tüm resimler, her yerde bulabileceğiniz türden resimler değil ve genellikle 1280x1024 çözünürlükte.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070425.asp
ISSN: 1303-8923
25 Nisan 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com