Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.202

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 2 Mayıs 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Görkemli(!?) 1 Mayıs kutlamaları!..

Merhabalar

Bizim evin bir yanı kıraathane diğeri kafe. Emekliler var çoğunlukla, bir de bıçkın delikanlılar. Genelde bir taraf okey taşlarına gömülmüşken diğer taraf nargile fokurdatıp iddia kuponu doldurur. Dün akşam baktım hepsinin gözü televizyonda. "Elim sende" değil haberleri izliyorlar. Kimbilir akıllarından neler geçiyor. Ben kıraathane tarafına baktım yüzler endişeliydi. İşte dedim, burası benim güzel memleketim. Huzurda istikrarı bir türlü yakalayamamış insanların diyarı. Kimi dinlese "Haklısın" diyen hocaların yurdu. Etrafını sarmış medya tezgahında ne verilirse onu alan, gördüklerini sahici sanan, halının kenarını kaldırıp altına bakmayı akıl edemeyen güzel insanların memleketi. Tepelerde ise, sinekten yağ çıkartan, vur dedin mi öldüren, hababam kendine yontan yöneticiler ve onların at oynattıkları arabesk çayırlar var. Şu yaşadığımız son beş günü bir düşünün hele. Beş gün önce burnundan kıl aldırmadan benim dediğim olur diyenler şimdi biz hazırız haydi seçime diyorlar. Arada bir bildiri bir de posta koyma var, unutulmamalı. Meziyetleri saymakla bitmez ama en önemlilerinden biri olağanüstü kıvrak menevra kabiliyetleri. Kimin ne dediği umurlarında bile değil. Hedef belli, Dünyadan bihaber arka bahçeleri ile bahçedeki eriklere sulanan komşu çocukları. Her bir erik birer oydur desturuyla mangalda kül bırakmıyorlar. Bir kere cesaret bulmaya görsünler, bu sefer de, kariyer de çocuk ta yapan kadınlara özenip iki ayda Anayasa değişikliği de yaparız diye mavi boncuk bile dağıtıyorlar. Mavi boncuğa tav mum satıcıları atladılar bile oltaya. Haydi hayırlısı.

Anayasa Mahkemesi tüm tarafları ipten aldı. Kararın hukuka uygunluğunu eleştirmenin ne zamanı ne de yeri. Karardan mutlu olmayan tek bir kişi var mı? Birkaç komedyen demokrat çıkıp aksini söyleyebilir, merak etmeyin bulaşıcı değildir. Ne tükürülenler yalandı, ne karizmalar çizildi. Ne şiş yandı ne kebap. Alel acele önceden hazırlanmış kararlar havada uçuştu ve perde. İki ay sonra seçime gidiyoruz.

Görünen köy kılavuz istemez. İktidar seçime hazır. Hazır olmayan aslan sosyal demokratlarla muhafazakâr orta yolcular. Hata üstüne hata yapan Bay Baykal'ın artık tutunacak dalı da kalmadı. Birlik çağrısını "gelin cebime girin" diye yapan birinden "nispeten sol"u birleştirmesini beklemek hayal olmaz mı? Bu birliği arzu edenlerin artık sesini yükseltme zamanı. Bay Baykal'a çektir git demenin bir yolu bulunmalı artık. Yoksa, kendi söylemesi gerekenleri söyleyen Genç Parti ile seçim ittifakı yapacak. Sanırsın Mevlana olmuş "Gel, ne olursan ol gel" diyor. Bay Baykal, rica etsek artık gölge etmemeyi becerebilir misiniz?

1 Mayıs hiç bu kadar görkemli kutlanmamıştı. Kilometrelerce araç konvoyları ile, susmak bilmeyen kornalar, dinmek bilmeyen bel altı sloganları ile muhteşem bir bayram(!?) oldu. Emekli olduğunda AKP'den vekilliği çantada keklik olan sayın valimizin "Vallahi ben dedim, hepinize verdim." dediği önlemler paketinin mahiyeti sabah yollara çıkıldığında anlaşıldı. 60 yaşındaki kadının burnuna biber gazı sıkmayı önlem almak olarak nitelendiren, köprüleri saat 11:00'e kadar sırat köprülerine çeviren, daha sonra mecburiyetten(!?) açan ama ağzı da iyi laf yapan sayın valimiz, bu güzel kutlama için size sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Gelecek sene sıkıyönetim ilan etmeyi unutmayın olur mu? Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Temirağa Demir

 Kahveci : Temirağa Demir


  Neşter ve yirmi üç kalp atışı…

Temirağa Demir'in yeni kitabı çıktı. Her Kardan Adam Olmaz. Online satın alabilirsiniz. Pervasız kanıyordu bu kez yarası…
Sanki az önce eli neşterli bir pratisyen, uzmanlığa özenmişte doğramıştı kollarını…
Zor işti...
Tıp bilgisinden yoksun acılar çekiyordu…
Hiçbir anestezi uzmanı da uyutamıyordu, bu sancılı gecenin eşiğinden alamıyordu…
Kendi ölüm haberini bir tek kendisi bekliyordu…
Kulağına ispirto döktü, gırtlağına kolonya… sarhoş olmak, hatırlamamak hatta ölmek istiyordu bu yaşananları unutsun diye…
Sonra sessizlik aldı etrafı…
Yeşil önlük giydirmek istediler kabul etmedi…
Göğsünü traşta ettirmedi…
Sadece sustu…
Bilerek ve isteyerek kolonya içti… Geğirdikçe limon koktu loş ışıklar altındaki ameliyathane, içeriye üç kişi girdi…
Diplomalarını görmedi, görmekte istemedi, doktor muydu değil miydi gelenler onu bile bilmiyordu…
Ama şuursuzca uzandı mermerin üzerine…
Tek derdi bu yaşadıklarını unutturmalarıydı…
Anestezi uygulayacak olan yanına yanaştı…
Önlüğü yoktu. Üzerinde dar bir kot, bir tokalı kemer, koltukaltları ter izi bir tişört…
Hıçkırdı, gözlerinin içerisinde başlayan yanma gırtlağına kadar geldi…
Kolonyadan yandı genzi…
Öteki doktor yanaştı yanına mermerin üzerinde az sonraki akıbeti belli olmayan şu yatan kılıksıza kolonya tuttu…
Avucunu açtı, dökülen miktar çok fazla olsa da yeter demedi, ta ki avucundan taşana kadar…
Hafif bir şekilde doğruldu ağzına yanaştırdı ve avucundaki tüm kolonyayı içti…
Anesteziye gerek kalmamıştı, eliyle beynini ve kalbini işaret ederek "kesin artık" dedi…
Üç kadında şaşkın bir şekilde yüzüne baktı…
Tekrarladı "kesin artık" dedi…
Sonra başucunda bulunan kotlu ve tokalı kemeri olan kadın baktı kafasıyla başlayın işareti yaptı…
Yanında bulunan kısa saçlı ve adeti birkaç gün geciktiği için yüzünde benekler olan hemşireye dönerek
Neşter dedi…
Hemşire avucunun içine çarptı…
Diploması görünmese de doktor ilk darbeyi kalbine vurdu…
O saatte kadar mermerin üzerinde yatan ve ameliyat önlüğü giymeyi red eden ve dışarıdan bakılınca hastalığı hiç belli olmayan adam hiç birini görmemişti…
Gözlerini hiç açmamıştı…
Kolonyayı yutarken bile yumuktu gözleri…
Neşter kalbine değdi, ses etmedi kesin diye bağırdı…
Nasıl acıları vardı ki jilet kesiği bile sancıtmıyordu…
Kesti kadın, kalbini, doktor muydu onu bile bilmiyorum, fakat öyle çaresizdi ki teslim etmişti kendini…
Tek derdi kalbindekinden ve beyninde bir tümör gibi büyüyen şu lanetliklerden kurtulmaktı…
Kalbini açtı, sağ kapakçık, sol kulakçığı dengeledi, doktoru ömründe ilk kez kan tuttu biraz sendeledi…
Tüm ameliyathane kolonya koktu…
Kendi lokal anestezisini kendisi uyguladı…
Kotlu kadın farklı aparatlarla işlemine devam ediyordu, neden bilinmez terlemiyordu sadece ağlıyordu…
Kalbi dakika 70 kez vurması gerekirken sadece 23 kere atıyordu…
Damarlarının boyu 186.000…
Hepsinin üzerinden yürüse ancak kendine tekrar ulaşabilirdi…
Atriyum ve ventriküm kendinden bezmişti…
Kotlu kadın devam etti…
Yardım etmek isteyen doktorlara belli bir zamandan sonra "durun" dedi…
Ben hallederim…
Sonra büyük ve soğuk duvarların ardında baş başa kaldılar…
Yoğun ışıklar birinin gözyaşlarını ötekinin akıttığı kanları aydınlatıyordu…
Sanki bir balo salonunda vals yapıyorlardı…
Kadının kemer tokası ışıldıyordu…
Son kez neşteri derine götürdü...
Bir hırıltı duyuldu…
Adam rahatladı, kadının elinde sıvı ve saydam bir madde kaldı…
Kadın üzerine baktı, kendi adı yazılıydı, adam gözlerini açtı gördüğü yüreğine kazıdığıydı…

Temirağa Demir
temiraga@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  İNSAN!

"Hepimiz insan ortak paydası altında bir araya gelmemiş miydik?"

Bu hafta sonunu nasıl geçireceğimin arayışı içindeydim. İl dışına çıkma şansım olmadığından dolayı, kırk saatlik bir süreyi, en iyi şekilde değerlendirmem gerekiyordu. Elimdeki alternatiflerse sınırlıydı. Evde oturup eksik yazılarımı tamamlayabilir ya da kitap okuyabilirdim. Ama uzun süreden beri bu işleri, aralıksız yaptığım için, bu tercihler hiç hoşuma gitmedi, sıkıcı ve bunaltıcı geldi. En iyisi sokakta dolaşmak, alışveriş yapmaktı.

Elime kurşun kalemde yazdığım, pazar listesini aldıktan sonra çarşıya çıktım. Her alışverişten sonra bir çizik attım. Bir saatlik bir zaman dilimi içinde, neredeyse bütün işlerim bitmişti. Ama hala eve dönmek istemiyordum. Aklıma sinema geldi. Uzun süreden beri kapısından geçtiğim yoktu. Yazdığım romandan dolayı, aklım hep kitaptaydı. Bir an önce bitsin diye bütün yoğunluğumu ona vermiştim. Sonra, yaz yaz aynı konu, çok sıkıldım ve yarım yamalak ortada bıraktım romanı, tekrar kısa öykülerime geri döndüm. Bu daha zevkli ve de daha samimi bir işti. Çünkü her gün, başka bir konuyu anlatabiliyordun.

Sinemanın kapısından girince, gözüme baştan üçüncü sırada ki film ilişti. İlk sırada, Okan Bayülgen'in bir filmi vardı, hemen yanında da başka bir yabacı film. İkisini de pas geçtikten sonra, üçüncü film "duvaktan" bir bilet aldım. İsmi ilginçti. Filmle alakalı hiç bir şey duymamıştım, yani hiç bir fikrim yoktu.

Salonda ki yedi kişilik seyirciden biri de bendim. En arkada bulunan, rahat koltuklardan birine oturduktan sonra, filmin başlamasını bekledim. İlk başta çok sıkıldım. Filmin ilk yirmi dakikası saçma ve gereksiz ayrıntılarla doluydu. Zaten bu ana kadar olan bölümde olaylar, çok hızlı gelişmişti, kurguda çok zayıftı. Bir an içimden çıkıp gitmek geldi. Sanki değerli zamanımı orada boşu boşuna harcamaktaydım.

Daha sonra, doktorun kolera salgını için Çin'e gönüllü olarak gitmesini ve orada başına gelenleri hayretle izledim. İnsanın kendi canını, bir amaç uğruna, nasıl da feda edebileceğini gördüm.

Gerçekten dikkatli izlendiği zaman, çok şey çıkarılacak bir film "duvak". Orda ki insanların yaşam mücadeleleri, yoklukla, hastalıkla savaşı…

Aslında bu bize çok uzak, çok eski manzaralar gibi geliyor ama hiç de öyle değil. Yanı başımız da Irak ile Filistin kan ağlamakta. Sadece onlarla kalmıyor tabii ki. Dünyanın bir çok yerinde çocuklar, savaşlarda ölüyor, açlıktan ölüyor, hastalıktan ölüyor….

Filmi izlerken aklıma, Jack London'un "Uçurum Halkı" geldi. 1900'lü yılların İngiltere'sin de geçen olayda, ülkenin bir tarafı zevki sefa içindeyken, bir tarafı açlıktan kırılıp geçiyordu. Yazar yaptığı kurgulamalar ile her şeyi çok açık bir şekilde anlatıyordu. Bir bardak çaya hasretliklerini, çöplükten ekmek kırıntılarını nasıl topladıklarını ve en önemlisi de taş gibi olan ekmeklerle, unlu çorbaları nasıl içtiklerini. Bunları okuduğum zaman tüylerim ürpermişti. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Yazarın akıcı ve gerçekçi anlatımı sayesinde, kitabı üç saatte bitirmiştim. Bitirdikten sonra da, sabaha kadar onun şokuyla yaşamıştım.

Bu gün izlediğim film ve Uçurum Halkı'ndan sonra, her şeye daha da farklı bakmaya başladım. Ve insanların bencilliklerine ve açgözlülüklerine daha da kızdım.

Bütün insanlar dünyaya, yaşamaya geliyordu. Ve kimse onlara, hangi ailede dünyaya geleceğini, hangi ırka mensup olmak istediğini sormuyordu. Herkes kendisine kesilmiş olan kılıfla doğmak zorundaydı. Yaşayacağı yeri ve ülkeyi de seçme hakkı verilmiyordu.

O halde, insanlarda ki bu aşağılama, ayrımcılık neden?

Kimi Kızılderili olduğundan suçlanıyor, kimi Afrikalı olduğundan utanıyor.

Sonuçta hangi ırka, hangi millete ait olursa olsun, bütün insanlar özgürdür, eşittir ve de kardeştir. Doğulusuyla, batılısıyla, tek bir payda altında toplanır. O paydanın adı da İNSANDIR!

Neslihan Güzel
www.neslihanca.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Hürol Balakoğlu


Küçük Adam, Düş Kadın...

Yol bir yere gitmez güzel kadın… " Bu yol nereye gider? " sorusu asılsızdır… Yol yalnızca gidilendir… Yol zorla götüremez kimseyi, kimseye… Bu yüzden suçsuzdur yol.. Hesap sorulmaz… Elde var, kalan ve giden…

Itırlı bir cennetteydi küçük adam… Büyülü bir bahçeydi kadın… Adam ömründe ilk kez bu kadar anlaşıldığını ve hissedildiğini duyumsuyordu… Büyük şehirlerden, büyük şehir yangınlarından, kırık dökük patikalara, karanlık sokakların acımasız, ama masum fahişelerinden, adsız bir coğrafyanın çamurlu yollarında, ayaklarına çocukluklarından başka giyecek bir şeyleri olmayan çocuklara birçok yaşanmışlık tanıyıp, birçok öyküye tanıklık edip, yalnızca tanık sandalyesinde oturduğu halde, kimi öykülerin kimi suçlarından ötürü fail ilan edilip, hüküm giyip gelmişti kadının sırça çardağına… Öyle yorgun, susuz ve kirliydi ki…

Kadın önce duru sularla yıkadı adamı… Yaralarını ellerinin teriyle temizledi, incitmeden.. Geceler boyu başında bekledi adamın; o, daha önce isimlerini hiç işitmediği yerleri sayıklarken… Geceler uzundu… Kadın, gizliyordu kendi yaralarını adamdan… Kendini onaranı yaralı görmek acıtırdı adamı…

Adam iyi oluyordu zamanla… İyi oldukça da anlatıyordu; kadının görmediği, adını dahi işitmediği yerleri ve insanları… Ve anlattığı her şey, değişik tatlar bırakıyordu kadının kulağında… Adam iyi olduktan sonra, küçük yolculuklara çıkmaya başladı kadın, adamdan gitmeden… Ve her gidişinde, adamın bir parçasını koyuyordu heybesinin en sığınaklı gözüne… Kadın dönüyordu sonra.. Kadının her dönüşünde adam, bir kez daha adam oluyordu…

Uzun bir gecenin en koyu yerinde, ansızın kalktı adam, kadının koynundaki düşlerinden… Kalktı, çırılçıplaktı… Kadına geldiğinde üzerinde olan bütün kiri giyindi, yorgunluğunu hatırladı ve susuzluğunu… Kadının elleriyle iyileştirdiği bütün yaralarını birer birer tekrar açtı vücuduna, kendi kirli elleriyle… Kadının başında geçirdiği uykusuz geceleri, yaşam bulduğu bahçenin kokusunu, geceler boyu kadının nefesiyle vaftiz edildiği, o sırça çardağın serinliğini yükledi sırtına ve gitti..

Kadın vücuduna baktı… Kandı…

Adam neden mi gitti…

Düşünde insanlığından çıkmıştı…

Hürol Balakoğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  TÜRKİYE VE TURİZM

İnsanoğlunun, yaşadığı yer dışındaki değişik yerleri görme isteği turizmi doğurmuştur. "Tebdil-i mekânda ferahlık vardır" demiş atalarımız. Gerçekten de öyle değil midir? Canımızın çok sıkıldığı durumlarda bulunduğumuz ortamı terk ederek biraz olsun rahatlarız. Çünkü iç dünyamızın karardığı hallerde yaşadığımız çevre güzel de olsa bizi yorar.

Günümüzde sanayi, ulaşım ve haberleşmenin hızla gelişmesi turizmi ileri noktalara götürmüştür. Artık ülkeler arası yolculuklar birkaç saat içerisinde gerçekleştiriliyor. Yol yorgunluğu meselesi yok dersek yeridir. Çünkü ulaşacağımız yere çok kısa zamanda varıyoruz. Üretimde insan gücüne duyulan ihtiyaç çok daha azalmıştır. Artık daha az zamanda daha çok üretim yapılabiliyor. Böylelikle de insanlara daha çok zaman kalıyor. Bu arada insanlarımızın refah düzeyi düne nazaran çok daha artmıştır. Bunun içindir ki kişiler gezmeye daha fazla kaynak ayırabilmektedirler. Bu gibi nedenler turizme hizmet eden etkenlerdir. Günümüzde turizm, sanayi kadar önemli bir gelişmişlik göstergesidir. Pek çok milletler bu sektörden elde ettikleri dövizlerle sanayinin belirgin olarak gelişmiş olduğu devletler seviyesine yükselmişlerdir. İspanya bunlardan birisidir. Dünyada turizmden aldığı payla kalkınan ülkeler arasında önde gelen İspanya, bu sektöre ciddi yatırımlar yapmaktadır. Vermeden almak olmaz. Öncelikle yatırım yapacaksınız ki kazanç elde edebilesiniz.

Turizmde amaç dinlenmek, eğlenmek, değişik yerleri görüp tanımaktır. Turist iyi hizmet ve güler yüz bekler, gayet tabii olarak parasının karşılığını eksiksiz olarak almak ister. Bu onun en doğal hakkıdır. Bu sektöre yatırım yapanların bunları göz önünde bulundurması gerekir. Tesislerin modernliği yanında hizmet kalitesini de asla yabana atmamak gerekir.

Türkiye, turizm potansiyeli bakımından dünyada hatırı sayılı bir yere ve konuma sahiptir. Fakat ülkemizde turizm ne hikmetse dar bir bölgeye hapsedilmiştir. Türkiye'de turizm deyince hiç şüphesiz ki öncelikle Antalya akla gelmektedir. Turizmciler en büyük yatırımlarını bu şehrimize yapmışlardır. 81 vilayeti olan bir ülkenin turizmi bir şehre mahkûm etmesi akılla açıklanacak bir durum değildir. Antalya'nın ikliminin ve çevre özelliklerinin eşsiz olduğuna itirazımız yoktur. Fakat Türkiye, Antalya'dan ibaret değildir. Hem turizm deyince sadece deniz gelmez akla. Alternatif turizm alanları da mevcuttur.

Yıllardan beri Karadeniz Bölgesi turizmden hak ettiği payı alamamaktadır. Oysa Karadeniz'deki doğal güzellikleri başka bir yerde bulmanız mümkün değildir. Özellikle yemyeşil doğal bitki örtüsü, denizi ve özellikle yaylaları görülmeye, yaşanmaya değerdir. Fakat bugüne kadar Karadeniz'de turizme ciddi bir yatırım yapılmamıştır. Turizmden nasiplenenler bu bölgeyi hep ihmal etmişlerdir. Bu bakir topraklar turizmcilerin ilgisini ve yatırımını beklemektedir. Şüphesiz ki bu bölge turizme açılırsa sektör nefes alacaktır.

Türkiye'de turizm geliştikçe ekonomi rahatlamaktadır. Çünkü bu sektör ülkeye ciddi döviz girdisi sağlamaktadır. Bunun yanında pek çok yan sektörü de canlı tutmaktadır. Öncelikle istihdamı artırmaktadır. Böylelikle işsizlik yarasına neşter vurulmaktadır.

Türkiye'de turizm hususunda öncelikli olarak yapılması gereken şey, turizm sezonunu 12 aya yaymaktır. Çünkü bugünkü haliyle turizm sezonu yazla sınırlıdır. Oysa ülkemizde kış turizmi için müsait mekânlar mevcuttur. Kayak turizmi için Uludağ, Palandöken, Kartalkaya, Zigana gibi yerler çok uygundur. Su sporları da dikkate alınması ve üzerinde durulması gereken bir alandır. Ya yaylaların güzel suyuna ve havasına ne demeli… Bunlarla birlikte pek çok inanca beşiklik eden bu topraklarda kültür ve inanç turizmini ayağa kaldırmalıyız. Bu güzellikleri uzaktan seyredecek miyiz? Bu sahaların değerlendirilmesi gerekir. Bunun gibi alternatif turizm kaynaklarının sektörün canlanmasına zemin hazırlayacağı muhakkaktır.

Türkiye'nin turizm faaliyetlerini AB standartlarında gerçekleştirmesi için mevcut politikasını acilen gözden geçirerek yeniden düzenlemesi gerekir. Çünkü mevcut kanun ve yönetmelikler Avrupa ölçeğinin gerisindedir. Bu hususta zaman kaybetmemeliyiz.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Işık Etkin

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Sen yoksun…

Didedeki yaş bana seni soruyor
Ben ona verecek cevap bulamıyorum
Sen yoksun…
Kirpiklerim ıslanırken
Yanaklarımdan aşağı süzülüyor.
Bana yine seni soruyor
Sen hâlâ yoksun…
Gerdanıma düşüyor
Narin incilerden oluşmuş bir kolye gibi
Ay ışığında parıldarken
Gerdanımı sarıyor senin narin öpüşlerin gibi
Yine soruyor seni
Sen yoksun…

Tendeki ürperti bana seni soruyor
Ben ona verecek cevap bulamıyorum
Sen yoksun…
Bedenim üşürken
Sessiz sessiz titrerken
Bana yine seni soruyor
Sen hâlâ yoksun…

Gerdanım artık soğuk ve kuru,
Yok ki artık narin öpüşlerin
Bana dokunan ve okşayan ellerin.
Didedeki yaş
Tendeki ürperti
Artık soramıyorlar seni
Çünkü sen yanımda yoksun…

Rana M. Özenç

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Valla uzun uzadıya yazmaya gerek görmeden tavsiye edebileceğim bir web sayfası http://www.modelyazilim.com/ Bu web sayfasında ticari işletmeler ve ticaretle uğraşanlar için aklı başında ve uygun fiyatlı özel yazılımlar mevcut. Hep eğlencelik değil ya, biraz da ticari anlamda işinize yarayacak kısa yollar vereyim dedim. Haydi hayırlı işler, bol kazançlar...

...Mikronezya'daki Pingelap adasında yaşayan insanların 20'de birinde total renk körlüğü var. Bu kişiler renkleri hiç algılamıyor, dünyayı siyah-beyaz bir televizyondan izlermiş gibi görüyorlar. http://renkkoru.sitemynet.com/renk/index.htm Konu üzerinde 30 yıldır araştırmalar yapan bilimadamları bu hastalığa neden olan gen bozukluğunu tespit ettiler. Ancak, söz konusu tespit, tedavinin de hemen bulunacağı anlamına gelmiyor... Konu hakkında bilgisiz kalmamak için tıklayın.

Kuşlara ve özellikle kuş fotoğrafçılığına ilgi duyuyorsanız http://www.richardbedford.co.uk/ web sayfasında uzun yıllardır bu işle uğraşan kuş fotoğrafçısı Richard Bedford'un bu işi nasıl yaptığını örnekleriyle görüp öğrenebilirsiniz. Mütevazi bir tarzdaki anlatımıyla, bu işe meraklı ve gönül verenleri bilgi alabileceği hoş bir kaynak.

İster bilgisayarınızda duvar kağıdı olarak kullanın, ya da isterseniz sunumlarınız için arka plan olarak kullanın. http://www.apparence.org/ Bu web sayfasında bulacağınız tüm resimler, her yerde bulabileceğiniz türden resimler değil ve genellikle 1280x1024 çözünürlükte.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070502.asp
ISSN: 1303-8923
2 Mayıs 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com