Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.203

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 3 Mayıs 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Kurşunu ben sıktım kardeşim!..

Merhabalar

Satranç sever misiniz? Peki oynar mısınız? Ben kurallarını bilir oynamasını beceremem. Ama becerikli oyuncuları seyretmeye bayılırım. Mesela dün Tayyip Bey'i izlerken kendimden geçtim. Grup toplantısında yaptığı hamleleri seyrederken gurur(!?) duydum. Hazırladıkları planlara, taktıkları kulplara, çevirdikleri kazlara birer harfle kod vermeye kalksalar 40 bin karakterli Çin alfabesi yetmezdi. Fazla vaktim kalmadı hepsine elleyemeyeceğim ama aklımda kalan birkaç tanesini söylemezsem çatlarım.

Baktım bir ara "Bakın erken seçim demiyorum, öne alınmış seçim diyorum." diyor. Önce anlamadım sonra uyandım. Üç gün evvel erken seçimi ağzına alan vatan hainidir diyordu ya, satranç ustası Tayyip Bey vatan haini olmak istemiyormuş meğerse. Onun için böyle dermiş. Haklı ama, vallahi erken seçim demedi!...

Hani kulaklarım az işitir ama sesini açtığımda da duyarım yani. Bizzat duyup anında tepki verdiğim bir cümleyi daha sonra yalanlaması da ilginçti örneğin. Baykal'a mahkemeyi etkilemeye çalıştığı için soruşturma açan savcı herhalde o sırada uyuyordu. Bir öngörüyü ortaya koymak suç oluyor ama en kocaman mahkemenin kararını "Demokrasiye sıkılan kurşun." olarak nitelendirmek suç olmuyor. Bir de pişkin pişkin kalkıp ben onu Anayasa Mahkemesinin kararına değil Baykal'a söyledim diyor. Eh ne demişler, yerseniz. Hatırlatmak amacıyla konuşmasının o bölümünü aşağıya alıyorum. Siz bakın bakalım belki de bana söylemiştir.

"Karara saygılıyız. Ancak Anayasa Mahkemesi kararı hukuki boyutlarıyla çokça tartışılacak. Cumhurbaşkanının Meclis’te seçimi bloke edilmiştir. Bu demokrasiye sıkılmış bir kurşundur."

Bu dediği 1 Mayıs'ta lokantada yemek yiyen insanları tokatlayan polisler olabilir mi acaba? Benimki de laf, tabiki öyle!... Esenkalın efendim.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Rana Marcella Özenç

 Kahveci : Rana Marcella Özenç


   Uyandığında…

Gözlerini açtı, bir rüyada gibiydi. İşte yanında yatıyordu. Sessizce…

Kızıl saçları yanlarına dökülmüştü ve kayalara çarpmaktan yorulmuş dalgalar gibi düğümlenmişti. Tuzlu teni bedenine denizin kokusunu salgılıyordu. Gözleri kapalıydı ve rüyalara dalmış olduğu belliydi. Önemli olan onun kollarında olmasıydı. Kendisine doğru çekti sıkıca ve bedenine birleştirdi onu iyice. Beyaz teni soğuktu. Nefesi ılık, göğsü yavaşça gelip gidiyor ve kalbi usulca ama göğsünden çıkmak istercesine atıyordu. Ürpermişti hafif bir dokunuşla masumca. Sanki biraz önce şehveti yaşatan kendisi değildi. Ona doğru uzandı ve o kutsal gerdanını öptü. Yeniden istiyordu, doyumsuzca. Onu yine öperken göğsüne elini götürdü ve biraz önce olanlar aklından geçerken onu yine kalbinin içinde hissetmek istedi. Zira onlar bir olmuştu artık ve onları ölümün en narin dokunuşu veya en acımasız şehveti bile ayıramazdı.

Sabahın ilk ışıkları alacakaranlığın bekâretini bozmaya çalışıyordu kırmızı perdelerin ardından. İçeriye yansırken yatağın yanındaki sehpanın üstünde duran kristal kadehin dibinde kalan kırmızı şarabın berraklığı ile sevişiyordu adeta. Ama neden sadece bir kadeh duruyordu? Kadehin eşi nereye konmuştu? Sehpanın üzerinde bir tek kadeh vardı, yatağı kaplayan ve artık iyice bozulmuş olan kırmızı saten çarşafların üzerinde bir tek beden olduğu gibi.

Onu öylesine arzuluyordu ki artık karşı koyamadığı sertliği ile onu kendine doğru iyice çekerken o inlemeye başlamıştı yine. O ilk inleme işte, yine acı ile karışmış bir zevkti. Oysa çarşaf hala ıslaktı çünkü o bekâret kanı üstüne daha biraz önce dökülmüş ve henüz kurumamıştı bile. Temiz ve masum kanı beyaz teninin üzerine bulaşmıştı ve dudaklarından kırmızı şarabın tadı geçmemişti, öyle ki şarap ve kan aynı bedenden akmıştı sanki.

Hızlı gelişiyordu her şey ve o inlemeye devam ediyordu kıvranırken acıyla. Sehpanın üzerinde hala bir tek kadeh duruyordu. Kızıl saçlarını bir eliyle tuttu ve diğer elini onun dudaklarına bastırdı ama bu onun sesini bastırmadı, aksine artık inleme sanki bir çığlıktı alacakaranlığı bölen. Zira alacakaranlık artık masumiyetini kaybetmiş ve şehvetle tanışmış gerçek bir kadın olmuştu.

Artık son demlerindeydi ve tutku nefreti kendine âşık ederken aşk öylesine ilahi olmuştu. Gökyüzünün yedinci katına işte bu zevk çıkartıyordu onu ve o ölüm sevişmek kadar kolaydı. Zira bu ilahi zevki ancak ölümle bütünleşmek mühürlerdi ama bedeni hala ıslaktı yatakta ve artık bu rüya sona ermişti, yorgunluk ise bedene ait bir zevkti. O ise yine usulca nefes alıyordu, sanki biraz önce nefesi kesilen kendisi değilmiş gibi.

Gözlerini açtı, bir rüyada gibiydi. Sessizce… Sehpanın üzerinde bir tek kadeh duruyordu ve yatakta bir tek beden yatıyordu. Zira gözlerini açtığında yanında kimse yoktu ve o yatakta yalnızdı.

Rana Marcella Özenç


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,718,718,718,718,718,718,718,718,71
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   İzmir'e yaraşmayan noktalama işareti : NOKTA

İzmir ayaklarımızın altındaydı ve İzmir'in ışıkları birer tamamlanmamış öyküydü bizim aralık kapımızda... İçimizde törpülenmiş kan birikintileri... Şık mekanların şık insanları bir geceliğine... Zor ayrılıkların yoruculuğunu yaşamamak için bir kaç çığlık hayatın sessizliğine...

Renklerin parlaklığı seçilemiyordu karanlık mum ışığının süzüldüğü salonda. Yerden tavana yükselen camların altında binlerce yaşam bakıyordu gökyüzüne. Gökyüzündeki karanlık salondan tamamlanmamış öykülere...

"Yaşamaya mecbursun" dedim... "Kendini yok etsen bile kelimeleri öldürmeye gücün yok" dedim... Yoktu.. Hiçbirimizin yoktu kelimeleri tüketmeye gücü.. "Bu öykü burada biter" dediğinde "Bitmez" demiştim, bitmez... Bitse sen bitersin, ben biterim bu şehir biter. Tamamlanmamış öyküler bütünüyüz biz... Nokta koymaya gücü yeten sanatçı var mıdır? Eserim bitti diyen? Sanatçı ölümsüzse nokta koymaz.. Bu öykü burada bitmez... Yazmaya devam et- edelim...

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


Ne Olacak?..

Birazdan yığınla önemli konudan bahsedebilirim. Yahut divit koy verip kendini soytarılığa vurabilir. Bu yüzden bu yazı başlıksız olsun önce. Yani lise yılları kompozisyon sınavları gibi giriş gelişmeyi sonuca bağlamadan başlığa lüzum görmüyorum. (malum yanlardan boşluk, alttan üstten boşluk, başlık not değerlendirmesinde ilk sıraları teşkil edecek..)

Ülkenin topluca girmek durumunda kaldığı son dönemeç aslında büyük açıkların patlak verişiydi. Ben böyle tanımlıyorum. Görmeyen, duymayan, kapak, etek, kapı arkası yapılanlar o denli dayanılmaz oldu ve çoğaldı ki patlak verdi sonunda.

Bu süreçte herkesin aklında ve dilinde dolaşan sözler malum "ne olacak halimiz."
Birbirimizi kandırmayı bırakalım; bunu yapmaktan, maskelerden sıkıldık artık. Dönen oyunlar, yenmiş, unutulmuştur hesabıyla göz ardı edilmiş vaat ve duruşların ayyuka çıktığı zamandır. Sorduğun soruyu unutabilirsin de verdiğin cevabı unuttum dersen eğer sahtekarsın, yalancısın, düzenbazsın. Oysa sağlamlık dediğin geçmişin arkasına göğüs germektir. Her haliyle. Olanıyla biteniyle. Yoksa herkes üç maymun değil; tutar vurulur yüzüne, utanmak, kepaze olmak deyimini ilk gençlik o noktadan öte artık seninle anar. Tarih kitaplarına kızarmış, utanmış bir yüzle geçmenin verdiği hicap duygusunu tahmin etmesi bile hücrelerimi ürpertiyor. İnsan olmanın erdemini aşanlar, bunların yamak bekçileri, susanlar, neme lazım korkakları, sus ulan bastırıcıları, doğrudurcu'lar… Geldiğiniz nokta bu! Geldiğimiz diyerek kendimizden pay biçmem buna. Tevazu gösterecek kadar zarif değilim bu mevzuda. Bir sonraki nesle, dostlarımın çocuklarına, yeni gençliğe verecek cevabım yok! "Bu ülkeyi nasıl bu hale getirdiniz?" diyecek tarihimin hükmüne vebalin büyük. Vebalimiz diye paylaşacak değilim. Ama oyun bitti. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar da mum var mum var şimdi. Bu mum yanmadı. Altındaki karanlıkta korku filmi kıvamı tatsızlıklar yaşattı ama unutuyordu sonunda kendini yakacağını. Yanıyor. Avaz çığlık; figan feryat. Yanıyor…

Genç olmanın onuruna yaraşmaz ne yalan, ne düzen, dolan. Atatürk çocuklarıyız, devrimiz lalelerden gelmiyor bizim. Gerçeğimiz Cumhuriyet. Yönetim nedir şeklinde o kadar çok sorguluyorum ki kendimi; yönetmek için önce yönlenmek gerekmez mi? Bu yönlenme biçimlendirmesinde bir duruşu olmaz mı fikirlerin?
Kim ne yöne çekse koşacak, sömürecek alanları yakalayarak "biz"cilik taslayabilmek mi yoksa yönetmek(!)
Organize zor iştir. Ahkam kesmekse buna nazaran daha kolay yöntem şeklinde algılanabilmektedir. Ne olduğunu bilmekle başlar her şey. Ben ne olduğumu biliyorum. Ahkam kesebilecek kadar biliyorum. Ama sen ne olduğunu bilmiyorsun. Ve fakat diretiyorsun. Gösterdiğin pembeler artık o denli eşkerece siyah ki yanılsama psikolojisiyle falan açıklanır tarafı kalmadı.

Şimdi ne olacak?
Süreç çok can alıcı. Çizgiler, söylemler, kararlar bıçak sırtı. Hukukun üstünlüğünün zevale uğratıldığı bir ülkede iç savaş çoktan başlamıştır artık. Noktalar uçlarda. Hataların veballeri bir tarihin, Cumhuriyetin, Atatürk gençliğinin omuzlamaktan hicap duyabileceği ölçüde hata. Hata erdemliyse ve bilmeden yapılmışsa hatta en önemlisi dersi alınmışsa omuzlanabilir ya,
Hataların omuzlanabilir tarafı yok.
Ne yalan söylemeli hiç yok

Şimdi ne olur?
Anayasa mahkemesi, CHP'nin açtığı, seçime ilişkin itiraza olur verdi. Oylama, oy yetersizliği gerekçesiyle Anayasa'ya aykırı bulunarak durduruldu. Gözler TBMM'nin vereceği karara çevrildi. Alternatifler malum. Erken seçim sürecini enselerde hissetmemek işten değil. Peki bu süreç içerisinde sayın Sezer'in dönemi kapanmış olacak. Aklıma bu anlamda (bir çoğunuz gibi) iki seçenek geliyor. Ya Sezer'in süresi uzatılır yahut bu süre yerine vekilen atanacak isimle tamamlanarak tüketilir.

Erken seçim kararı alınırsa kaosların devamı da çok kesilmeyecek. Yaşayıp görelim hep beraber. Seçimin tarihi yaz aylarına tekamül edecek. Herkesin oyuna ihtiyaç duyulacak. Oylarınız, oylarımız, oylar Cumhuriyetimizin geleceği açısından beklide hiç olmadığı kadar değerli olacak. İnsan bazen zaaflarına, hiddetine yenik düşebilir. İnsan olmanın özündendir hata, bunu kabul ederim. Ancak Mustafa Kemal Atatürk gibi bir yöneticinin ülkeyi en kangren zamanlarda bile bir İstanbul beyefendisi üslubuyla yönettiğine şahit olmuş bu gençlik "ananı da al git o zaman" söylemini kabullenemez. Hazmedemez. İnsan olmak hiddetlenmeyi gerektirebilir ama yönetici olmak bu hiddetin kontrol alanlarını bilmeyi çok daha fazla gerektirir. Her insanın sözü gençlerin dimağlarına kazınmayabilir lakin her yöneticinin tutumu gençliğin gidişi ve duruşuna etkilidir, etkili olmalıdır, olmaya da devam edecektir. Bu şuuru elden bırakmamak esastır. Yaşananlar, yaşatılanlar, gerçekler, hatalar, yalanlar, dolanlar, falanlar, filanlar. Biz konuşadururken zaman da aynı acımasızlığıyla devinimine dahil ediyor yerküreyi. Dönüyoruz, dönüyoruz, dönüyoruz her dakika.

Dileyelim TBMM'den çıkacak karar ülkemiz adına en umut vericisi olsun. Tablo ortada, alternatifler belli. Bu süreçte yapılacak olan "kötünün iyisi" seçimi olacak zannımca. Tek dileğim bizlere yetişmese de bizlerin devamı kuşaklar seçmenin de seçildiği bir ülkenin aydınlık,laik, demokratik, hukuk değerlerine özde bağlı günlerinde huzurla yaşasınlar… Sağlıcakla…

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,008,008,008,008,008,008,008,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Gül Uğur


MEKTUP

Sana yazmamı istemiştin. "Sen yaz, ben de cevap yazayım," demiştim… Bu anlamsızdı. Şu an sana yazmak istedim hepsi bu.

Burada günlerim boşa mı geçti, sadece bir yanlış anlama mıydı yoksa bir amaca hizmet mi etti bilmiyorum. Eğer bir amaç doğrultusunda uğraşmakla geçtiyse bu durum şundan ibaret olabilir: Geçen günlerin "tek ve somut kişisi" çıkıp yaşamdan ne kadar uzaklaştığını ya da yaşama ne kadar yabancılaşıp ne büyük bir anlam girdabında bulunduğunu açıklasın. Hayal ve gerçeğin birbirinden ne denli ayrı düştüğünü, birbirleri hakkında ne kadar az bilgi sahibi olduğunu ve bunu anlatmaya çalıştığını, en açık seçik, en acımasız şekilde görüp yaşatsın.

Hayatımda görev ya da ideal diye bir şey düşündüysem, kendimi bu ikilemin bir çözücüsü durumuna getirmek, her ikisi arasında uzlaşmacı rolünü oynamak zaman aldı.
Denedim ama başaramadım…
Nasıl olsa sana bütün hayatımı anlatamayacağıma, senin de anlatacaklarımın hepsini anlamayacağına göre bu düşünceden hep vazgeçtim.

Yaşananlar, senin için çoğu kez tatsız bir olaydı. Benim içinse çöküştü. Ama yaşamımdaki önemli değişikliklerin de bir başlangıcıydı. Ayrılırken de karar vermiştim; buraya asla dönmeyecektim. Zaman, daha farklıydı. Sonra koptuk, çok değişik yollar izledik. Tekrar döndük, gerçeği yine anımsadık. Gerek kendimiz, gerek içinde bulunduğumuz güç durum gözümüzde canlandı ve her şey iyice büyüdü. O manzaraya katlanmasını da bildik. Şimdi buna sen de gülebilirsin. Çünkü yaşam çok farklı.

Düşünüyorum da sürekli kendimizi, birbirimize karşı savunuyorduk. Çünkü birbirimize adil davranacak durumda değildik. Nefret etmemize de bir şey kalmamıştı. Uzaklaşmaktan başka bir şey yapamazdık.

Bir şeyi anımsamadan geçemeyeceğim. Belki çoktan unutmuşsundur bunu ama benim için çok önemliydi… Önemli ve mağrur! Durumu ciddiye almıyordun. Anlayarak ya da anlamlı bir biçimde yaşamla bütünleşme çaban, ister hayal olsun ister olmasın, en azından doğal sayılabilecek bir şey gerçekleştirdi. Senden daha güçlü olan dünya, seni yavaş yavaş avucuna alıp sözünü, bir akit olarak kabul etmişti de sanki sana istediği şekli vermeye çalışıyordu.

Öyle bir dünya ki…
Doğruluğunu, güçlülüğünü ve üstünlüğünü sürekli göklere çıkardığın sonu olmayan bir dünya. Şimdi o sahneye ve sahnedeki ikimize gülüyorum sadece.

Zaman gibi oyuncular da değişti. Bambaşka kişiler olarak, bambaşka niyet ve imkânlarla yaşıyoruz. O zaman da iyi niyetimizden yoksun sayılmazdık ama iyi niyetimizle hayata, işkence edip durduk. Yalnızca sorumluluk duygusu, bu zahmetli komediyi oynamaya zorladı. Hayata borçlu hissediyorduk kendimizi. Bu borcun ne ile ödeneceğinden de habersizdik. Doğru değil mi?

Şimdi sorarım sana: Ne değişti yaşamında? Hiçbir şey mi? Benim yaşamımda, derin bir dönüm noktası oluştu. Dolayısıyla sadece gülüyorum. Belki de haklısın! Üzüldün, acıdın kendine… Hiçbir şey yoktu. Sadece var olan uçurumdu.
İyi niyetimiz sayesinde kapatılmış gibi görünen, sonra da bütün korkunç derinliğiyle birdenbire açılan uçurum.

Sonradan içittim ki benden gizli tutmuşsun her şeyi. Oynadığın rolün arkasına gizlenmişsin. Tamamen olmasa da bir şeyleri az çok fark edebiliyor, anlayabiliyordum. Ama senin için üzüldüğümü, sana nasıl anlatabilirdim ki? Hem sonra bunu yapsam bile ne işe yarayacaktı? Teselli ya da öğüt neye yarardı. Yollar tamamıyla çizilmişti zaten. Sıkıcı ve acımasız bir oyundu.

Tümüyle silinip gitmişti her şey. Olanlara yine de anlam veremiyordum. Bazen beni hiç anlamayacağını düşünürken, bazen ben de benim bile farkında olmadığım şeyleri gördüğüm hissine kapılıyordum. Uçurum daha da derinleşiyor, sen büyüyordun. Bakışların ürkütüyordu. Sözlerinde savunma belirtisi gördüğümde, her şeyden ne kadar korktuğumu bir bilseydin… Seni tanıyamadığım, beni anlayamadığın korkusu.
Zemini, benimkinden çok uzak bir gerçeği çağrıştırıyordu bana. Ama o sözlerin yok muydu? Seni yakaladığımı hissettiğim ve beni yakaladığın an'lar.

O zamanlar sokaklar ıslaktı, karanlıktı. Ansızın yok oluşun ömür gibiydi ve daha da kararmıştı. Her şey susup beklemekti! Biriktirdim… Sadece biriktirdim. Sen, ruhuma ulaşamazken ben, sadece ruhumda biriktirdim her şeyi.
Buna direnmek damarlarıma acı verse de susup biriktirdim günleri. Ve… Tekrar tekrar dinlediğimiz şarkının sözlerini anımsayarak gülümsedim ay ışığına.
Şimdi her şey sana daha çok acı veriyor olabilir. Benim içinse bir anlam ifade etmiyor. Paylaşılamayacak bir hayat hakkında tartışılamazdı zaten.

Duydum ki, bu puslu şehirden sıkılmış, gidiyormuşsun. Öyle zamanlar oldu ki, ben de sıkıldım ama uzaklaşamadım. Uzaklaşmaya çalışsam bile yine döndüm.
Öyle bir şehir ki, içinde oyunlar oynansa da rahatsız edici bir yaşam belirtisi olsa da insanı, denetim altına almayı başarıyor. Sürekli bir şeyler çıkıyor!
Yarım ve yalancı bir şeyler…
Tadı tuzu olmayan bir şeyler…
Bunlarla mücadele ettikçe, yıprandıkça başarıyor insan. Karşına yeni yeni uğraşlar, yepyeni oyunlar çıkıyor. Ama bu oyunları da rol almadan, uzaktan izliyorsun. Umutsuzlukları, kırgınlıkları, pürüzleri uzaktan da görebiliyorsun. Bu da bazen insana, en etkili ilaç oluyor. Acıyla tatlıyı birbirine karıştırıyor. İnsanı, dünyayı etkisine alacak bir büyüklüğe kavuşturuyor. Bu sayede, etrafında uçuştuğunu hissettiğin hayalleri görebiliyorsun. Teselli eder gibi gülüyorlar gözlerine.

Bazen hayaller de renksiz olabiliyor. Gözünden süzülen yaşlar, konuştukça yankılanıyor ve zamanla sesine vuruyor.
"Ben…" diyorsun olmuyor…
"Biz…"

Yüreğimizi ortaya koyarak kurmuştuk bu düşleri… Demek ki, yetmiyormuş.

Sana yazmamı istemiştin, sadece yazdım… Hepsi bu.

Gül Uğur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
10 Kahveci oy vermiş.

 


 


Nesrin Özyaycı

 Yansımalar : Nesrin Özyaycı


   EDEBİYAT' ta kadın hep vardı...

"Ingeborg Bacchman, Virginia Woolf, Halide Edip Adıvar, Adalet Ağaoğlu, Muazzez Tahsin Berkant, Kerime Nadir, Mina Urgan, Sevgi Soysal, gibi toplumun yüreği olan edebiyatın kadın çınarlarına saygıyla..."

Kadın duyarlılığıyla yaşayabilmek, sorgulayabilmek önemli. Dünya ve Türk edebiyatına baktığımızda kadın edebiyatçı sayısı çok değildi yakın zamana kadar. Üniversitede aldığım edebiyat derslerinde okuduğum yazarların çoğu erkekti. Hocalarımızın çoğu kadındı.
Düşündüğümde niçin kadınlar her tür karakterle bu yazıların içinde var olduğu halde yazın dünyasında bu kadar etkin olamadılar? Yıllar boyunca erkekler kadınları olmasını istedikleri şekilde yazdılar. Ne zaman kadın sözcükleri söktü, yaşadıklarını sorguladı, okumaya başladı, kalemi eline aldı yazmaya başladı. İşte o zaman kadın kendini, erkeği, çocuğu, doğayı, evreni yazdı yazabildiğince.

Gerçek yaşamın baş kahramanı kadınların yazdığı yazılarda çocuğun dünyası, kadınlığın psikolojisi, insanlığın en ince ayrıntıları daha iyi işlenecektir diye düşünüyorum. Bir kadın edebiyatı kavramına sıcak bakıyorum. Bu kavramdan kadın hayatlarına tanıklık eden, ya da kadınlara özgü çileleri dile getiren anlatılardan çok, hangi konuyu işlerse işlesin, ataerkil kültürü sorgulayıcı bir bakış açısı benimsemiş yapıtları anladığımı vurgulamak isterim. Ayrıca kadın yazarların kurguya, dile, imgelere yaklaşımının erkeklerden farklı olduğunu düşünenlerdenim.

Bir araştırma yazısına göre Yapı Kredi Yayınları'nın 2001'de yayımladığı Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi'nde yer alan 2 bin 132 edebiyatçı örneklem olarak alındı. ARAŞTIRMAYA göre, edebiyatçıların yüzde 87'sini erkekler oluşturuyor. Kadın edebiyatçılar oranında zaman içinde bir artış gözleniyor. 2 bin 132 edebiyatçıdan 2 bin 33'ü edebiyat dışı bir meslekle de uğraşıyor. Bu mesleklerin başında ilk sırayı yüzde 42'yle "yayın dünyası"yla ilgili işler oluşturuyor. Diğer edebiyatçıların yüzde 33'ü öğretmen, yüzde 21'i ise orta düzey memur.

Türk edebiyatında erkek egemenliğine rağmen yazın dünyasında cesurca yazan kadınların sayısı her geçen gün daha artmaktadır. Edebiyatımızın çınarları deyince ise akla ilk gelen isimler Halide Edip Adıvar, Adalet Ağaoğlu, Muazzez Tahsin, Kerime Nadir, Mina Urgan, Sevgi Soysal okuduğum kadın edebiyatçılarımızdan birkaçı...

Dünya Edebiyatından en iyi tanıdığım iki önemli kadın edebiyatçı Avusturyalı şair, öykücü Ingeborg Bachmann, ve Dünya roman geleneğinde öncü bir rol oynamış Virginia Woolf; modern romanın hala aşılmamış bir klasiğidir.

Edebiyat aslında kadına göre bir çalışma diye düşünmekteyim. Kadınların zihin ve hayal gücü engellenmediği sürece entelektüel cesareti ve acı veren duyarlılığı birleştiğinde ortaya çıkan eserler daha inandırıcı olacaktır.

Gözlemlerim kadın yazarları en çok etkileyen savaşlar olmuştur. Gerçi sadece kadınları değil, erkek yazarlarda da savaşın etkileri büyüktür.

Edebiyatımızın yüz akı Halide Edip Adıvar adına birkaç sözcük yazmak istiyorum. Siyasal alandaki çalışmalarıyla, kadın haklarıyla ilgili yazılardan dolayı 31 Mart Ayaklanması'nda bir süre için Mısır'a kaçmak zorunda kaldı. Balkan Savaşı yıllarında hastanelerde çalıştı. 1920'de Anadolu'ya kaçarak Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Yazar kahramanlarını yakıp yıkan bir sevgiyi dile getirmek istediği için kişilerin iç dünyasına yönelir ve bu sevginin zamanla bir tutkuya dönüşmesini sergiler. Yarattığı kadın karakterler; güçlü kişiliği olan, haklarını savunan, batı terbiyesi almış, ama batılılaşmayı giyim kuşamda aramayan, resim ya da müzik gibi bir sanat alanında yetenek sahibi, yabancı dil bilir, kültürlü ve çekici kadınlardır. Çünkü bunlar hem batılılaşmış hem de milli değerlerine bağlı kalmış, hem serbest hem de namus konusunda çok titiz, ahlakı sağlam kadınlardı. Gerektiğinde bir erkek gibi spor yapan, ata binen bu kadınlar üstelik dişiliklerini de korumayı başarmışlardır. Ateşten Gömlek (1922) ve Vurun Kahpeye (1923) romanlarında Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'da tanık olduğu olayları, direnişleri, kahramanlıkları, ihanetleri anlatırken kendi gözlemlerinden yola çıkarak yazdığından eserleri daha gerçekçidir.

Kadın edebiyatçılarımızın feminizm gibi ırkçı bir tavırla yazmasından yana olmadığımı, devrimden değil evrimden yana olması zihniyetini destekliyorum.

Siyasal, felsefi, psikolojik, dini, toplumsal konuları/sorunları iyi özümsemiş özünü kaybetmemiş kadın/erkek edebiyatçılarımıza saygılar, sevgiler...

İzmir Beşparmak Edebiyat Dergisi için tarafımdan istenilmiş, yazılmış, yayınlanmıştır...

Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Işık Etkin

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


arsız yalnızlığım

"Ağla." diyorsun;
"Ağla."
"Ağlamak insanlıktandır."
"Utanılmaz ağlamaktan."
Haklısın.
Öyle ya,
İnsan olmaktan utanılır mı hiç?
Utanılmaz tabi.
Lakin, yoksa başını yaslayıp
Ağlayabileceğin bir omuz, doyasıya
Ya da gözyaşını silecek bir el.
Neden ağlayasın ki!?
Bir değer taşımalı ağlamak;
Örneğin; bir ölüyü diriltmeli,
Giden sevgiliyi geri getirmeli mesela,
Veya, zincire vurmalı arsız yalnızlığımı.

Şairin dediği gibi;
"En sevdiğim tarafı,
dönüş yolu" olmadı hiç,
Gittiğim uzak yolların.
Bir bekleyen, bir özlenen
Olmadıktan sonra yolun ucunda,
Yolculuklarım uzadı hep
Uzak diyarlara.

Halbuki;
Öyküler şiirler yazdım,
Kahramanlarını hiç tanımadığım.
Nice aşklar yaşadım,
Adını bile koyamadığım.
Hiç biri tutmadı
Öksüz yalnızlığımın elinden.

Anladım ki;
Bir tek sıcacık öpücük kadar,
Güneş ısıtmaz yalnızlığı.
Ne de gökyüzündeki milyonlarca yıldız,
Doldurmaz içindeki boşluğu,
Çakmak çakmak parlayan
Bir çift göz kadar.

Orhan GÖKÇE

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Valla uzun uzadıya yazmaya gerek görmeden tavsiye edebileceğim bir web sayfası http://www.modelyazilim.com/ Bu web sayfasında ticari işletmeler ve ticaretle uğraşanlar için aklı başında ve uygun fiyatlı özel yazılımlar mevcut. Hep eğlencelik değil ya, biraz da ticari anlamda işinize yarayacak kısa yollar vereyim dedim. Haydi hayırlı işler, bol kazançlar...

...Mikronezya'daki Pingelap adasında yaşayan insanların 20'de birinde total renk körlüğü var. Bu kişiler renkleri hiç algılamıyor, dünyayı siyah-beyaz bir televizyondan izlermiş gibi görüyorlar. http://renkkoru.sitemynet.com/renk/index.htm Konu üzerinde 30 yıldır araştırmalar yapan bilimadamları bu hastalığa neden olan gen bozukluğunu tespit ettiler. Ancak, söz konusu tespit, tedavinin de hemen bulunacağı anlamına gelmiyor... Konu hakkında bilgisiz kalmamak için tıklayın.

Kuşlara ve özellikle kuş fotoğrafçılığına ilgi duyuyorsanız http://www.richardbedford.co.uk/ web sayfasında uzun yıllardır bu işle uğraşan kuş fotoğrafçısı Richard Bedford'un bu işi nasıl yaptığını örnekleriyle görüp öğrenebilirsiniz. Mütevazi bir tarzdaki anlatımıyla, bu işe meraklı ve gönül verenleri bilgi alabileceği hoş bir kaynak.

İster bilgisayarınızda duvar kağıdı olarak kullanın, ya da isterseniz sunumlarınız için arka plan olarak kullanın. http://www.apparence.org/ Bu web sayfasında bulacağınız tüm resimler, her yerde bulabileceğiniz türden resimler değil ve genellikle 1280x1024 çözünürlükte.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070503.asp
ISSN: 1303-8923
3 Mayıs 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com