Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.204

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 4 Mayıs 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Hukukçu deprem mühendisleri!..

Merhabalar

İşin bu kadar vahim olduğunun farkındamıydınız? Vallahi ben değildim. Hele Anayasa, hukuk, kanun,vs. gibi konularda böylesi yoruma açık maddeler olduğunu inanın bilmiyordum. Bir haftadır, 17 Ağustos sonrası televizyonlarda yıldızları parlayan deprem mühendislerini seyreder gibiyim. Fay alttan mı geçiyordu yoksa 184 yeter sayı mıydı? Marmara'da tsunami mi olur yoksa Cumhurbaşkanına Meclis Başkanı mı vekalet eder? 7 şiddetinde bir depremde 100 bin kişi mi ölür yoksa Cumhurbaşkanını halk mı seçer? Hukukla uzak yakın ilişkisi olan olmayan herkesin bir fikri var. Bakın buradan söylüyorum, güceniyorum ha. Benim de Hukuk Fakültesine 4 ay gitmişliğim var, rica edeceğim benim de fikrimi alın. Sizinkilerden daha komik yorumlarda bulunmayacağıma namusum üzerine yemin ederim.

Meclis seçim kararı aldı ama Yüksek Seçim Kurulu takvimi daha açıklamadı. Ola ki Meclisten farklı bir tarih söyleyebilir. Krizimiz bile bize mahsus. Komik diyeceğim ayıp olacak, trajikomik diyeyim de aradan sıyrılayım. Seçim eknomisi izlenmeyecekmiş, büyüklerimiz söyledi. Tabi külahımla dinledim. Seçmene verdiği mesajlar seçim ekonomisi değil de ne? 4,5 yıl otur, sonra beceremeyip seçime gidince 3 günde Cumhurbaşkanını halk seçsin de. Sanki kapıcılar derneğine başkan seçiyor. Anayasa değişikliğindeki maddeler, meclis aritmetiğine göre belirleniyor. ANAP'ın 20 vekili var diye aday gösterme şartı 20 vekile bağlanıyor. Halk seçiyor ama adayı meclis seçiyor. Buna halkın seçimi değil yediği haltı halka temizletmek denir. Tabi halk seçsin ama bunun yolu var yordamı var. Etrafında yapılacak onlarca düzenleme var. Ben bile bu kıt aklımla bunların farkındayım ama memleketi 4,5 yıldır yönetenler farkında değil. Hadi canım siz de, bal gibi farkındalar, haybeye kürek çektiklerini de biliyorlar ama seçmene meydanlarda takıyye yapmak için neden arıyorlar, eh buluyorlar da.

Yazın orta yerinde seçim olacağı artık kesin. Bundan sonraki çabamız seçime katılımı artırmak için çalışmak. Şimdiden planları yapmaya başlayın. Kendinize iyi bakın. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Cumhur Aydın

 Önce İnsan : Cumhur Aydın


  Görüşmek üzere…

Geçen haftaki yazımı, Sayın Cumhurbaşkanı Sezer'i işaret ederek şöyle bitirmiştim:

'Ulusal, sosyal, hukuk devleti' olma ya da düşe kalka da olsa bu özelliklerimizi koruma yönündeki en önemli güvenlik sigortamızdınız!

Bakalım 'yangın'dan önce devreye girecek başka sigortalarımız var mı? Kalmış mı?

Göreceğiz!

Evet gördük. Önce AKP dışındaki birçok siyasi parti, Türk Silahlı Kuvvetleri, sonra Çağlayan'ı dolduran milyonlarca Türk yurttaşı ve nihayet Anayasa Mahkemesi, kendi ilgi alanlarındaki değerlendirmelerle, bir çeşit 'sivil darbe' ile devletin yürütme ve yasamadan sonra Cumhurbaşkanlığı makamının da; demokrasiyi, din esaslarına yönelik işleyecek bir yönetim-yaşam modeli tesisi için bir araç olarak gördüğünü belirten zihniyetçe hem de demokrasi masallarıyla 'ele geçirilmesine' -son anda- engel oldu.

Ondan sonradır ki, bazı 'bindirilmiş' medya kıtaları 'demokrasiye darbe' hikayelerine devam ederken kimi diğerleri, üçlünün son manevralarının diyalogtan çok bir ele geçirme bastırması olduğunu -nihayet- itiraf etmek zorunda kaldı.

Siz, küresel emperyalizmin direktifleri doğrultusunda ülkenin bağımsızlığını tümüyle ipotek altına aldıracak yolda ilerleyeceksiniz. Ulusal Devlet, bu girişimlerle, tarihe gömülmek üzere olacak.

Ülkenin giderek katlanan borç sarmalıyla kıskıvrak bağlanmasına, gelir dağılımın büsbütün bozulmasına, yurttaşın kula dönüştürülmesine hizmet edeceksiniz.

Eğitimi dini temeller üzerine devam ettirecek planları dayatacak, eğitim ve sağlık özelleştirmeleriyle halkın biçareliğine ortamlar hazırlayacaksınız.

Yüzde otuz üç oyla ele geçirdiğiniz Meclis'i devre dışı bırakarak (kullanarak), ülkenin en yüce makamlarını 'dava arkadaşlarınız' arasında son dakika gizli pazarlıklarıyla üleştireceksiniz.

Bu ülkenin artık 'dindar Cumhurbaşkanı' olacak diye, insanları 'dindar', 'dindar olmayan' diye kamplara ayıracaksınız.

Bütün medyayı-neredeyse- ele geçirecek, kontrol edecek, dış sermayenin yerli uzantılarıyla, büyük paraları yönlendirip, ülkenin bütün kaynaklarını 'bazı gruplara' aktaracaksınız.

Bütün bunların adı size ve Mehmet Bey(ler)e göre 'demokrasi' olacak, buna engel olma sonucunu doğuracak karar ve fikir belirtmeler ise 'demokrasiye müdahale' ya da darbe sayılacak.

Varsın sayılsın…

Almanya'nın bütün dünyayı kana bulayan ve demokrasi şemsiyesi altında yaşanan faşist darbe bir daha yaşanmasın diye son on yılda Avusturya'da, Hollanda'da, Fransa'da demokrasi içinde yaşananlar, 'müdahale sayılmasın';

Varsın bizimki sayılsın…

Ancak unutulmamalıdır ki, iki ay içinde gerçekleşecek genel seçimlerde aynı senaryonun yeniden hayata geçirilme olasılığı hala çok güçlüdür.

Üstelik, Cumhurbaşkanlığını halk seçsin çıkışlarıyla, bir Başkanlık Sistemi'ne, Cumhuriyeti ve demokrasiyi içine sindirememiş politikacıların eliyle götürülme olasılığı da çok ciddidir.

Gün; tüm ulusal, anti emperyalist güçlerin birleşme günüdür. Temel çelişkinin, ezenle ezilen, sömürenle sömürülen arasında olduğu gerçeğini hep birlikte en yüksek sesle ve olanca gayretimizle insanlarımıza anlatmak, hatırlatmak zorundayız.

İşte o zaman bu ülkenin bağımsızlığı için daha yirmili yaşlarında korkusuzca ölüme gidenleri, Denizleri anacak yüzümüz, çocuklarımızın geleceğine umudumuz olur.

Bakalım bu güç birlikteliğini gerçekleştirebilecek miyiz?

Göreceğiz…

************

Bu yazıyla, Kahve Molası'nda son beş yıl içinde 200.yazımı okuyucularla paylaşmış oluyorum. Bu, düzenli üretilen dört yıl için, neredeyse her hafta bir makalenin Kahve Molası'na iletilmesi anlamı taşıyor.

Haftalık yazıların olabildiğince daha kalıcı nitelikte kaleme alınması ve sahiciliğine özenilmesi benim gibi bir amatörün boyunu kuşkusuz aşıyor.

Çoğu zaman, bu karalamaların İstanbul'da, büyük birkaç kentte birkaç kişiye ulaşabildiği kaygısını taşıdım. Anadolunun farklı köşelerinde insan ve ülke farkındalıklarının gelişimine minicik katkısı olabildiyse, bu şekilde değerlen(diril)mişse, buna çok sevinirim.

İzninizle, bir Kahve Molası almak istiyorum.

Görüşmek üzere,

Cumhur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  ÇAKI, ÇAKMAK, BIÇAK, TARAK -5

Yaşar İbrahimof, aynı esir grubuyla altı aya yakın bir süre o köprü inşaatında çalıştı. Genellikle tahıl lapası, çavdar ekmeği, haşlanmış lahana yemeği veriyorlardı. Yemeklerin içinde yağ ve et bulmak imkânsızdı. Her geçen gün iyice zayıflıyorlar, bazıları hastalanıyordu. Yaz gelince belki yiyecek bollaşır diye umut ediyorlardı. Ama açlık o hep aynı bildik açlık olarak kaldı. Esirler zamanla buldukları her şeyi yemek, otların içinden, hatta ağaç kabuklarından bile yenilebilecek olanları seçmek konusunda tam bir uzman olmuştular. Bazen köprü inşaatı yerine başka işlerde çalışmaya da götürüldükleri oluyordu. Örneğin kasaba istasyonunda yükleme, boşaltma, çiftliklerde tarla bahçe işlerine götürülüyorlardı. Çiftliklere özellikle hasat için götürüldüklerinde ne bulurlarsa yiyorlardı. Ceplerine buğday, arpa, mısır taneleri dolduruyorlar, patates çalıyorlar, meyveleri bağırsakları bozuluncaya kadar tıka basa yiyorlardı. Eğer yakalanırlarsa bunu cezasını da dayak yiyerek ödüyorlardı. Çitliklerde esirlerin durumuna acıyan insanlar arasında onlara gizlice yiyecek verenlerde oluyordu. O zaman kendilerine ikram edilenleri çabucak askerlere göstermeden mideye indiriveriyorlardı.

Buraya getirildikten on ay sonra Yaşar İbrahimof ve bir grup Müslüman esir yeniden istasyona götürülüp trenlere bindirildiler. Ama artık öldürülmekten korkmuyorlardı. Hatta belki savaş bitmiştir, bırakıverirler düşüncesine sarılıp sevinmişlerdi. Ama vagondan indirildiklerinde savaşın bitmediğini, onları çalıştırmak için başka bir yere getirdiklerini anlamaları uzun sürmedi. Yıllar sonra getirildikleri yerin Hildesheim Ovasında bir kasaba olduğunu öğreneceklerdi. İstasyon yakınında bulunan bir karakola götürülerek orada üç gün tutuldular. Her zaman olduğu gibi yine çok az yiyecek veriliyordu. Açtılar ve beklemekten iyice sıkılıyorlardı. Üç günün sonunda bir sabah Yaşar İbrahimof, birkaç arkadaşı ile birlikte ötekilerden ayrılarak bir at arabasına bindirildiler. Yarım gün süren bir yolculuktan sonra uçsuz bucaksız bir ovanın ortasında kocaman bir çiftliğe götürüldüler. Artık onların başında nöbet tutan askerler yoktu. Onları Thomas adında bir adama teslim etmişlerdi.

Yaşar İbrahimof ve arkadaşları önce çiftlikte ahırların üstündeki samanlık gibi bir yere yerleştirildiler. Onlara sadece "Kaçmaya çalışan ölür. Ayağınızı denk alın." manasına gelecek bir şeyler söylediler. Söylenenlerin çoğunu anlamadılar. Thomas'ın yüz ifadesinden durumu böyle bir şey olduğu sonucunu çıkardılar. Ovanın ortasında bir sürü binadan oluşan bu çiftlikte savaş esiri olan bir kaç kişi dışında onlarca insan çalışıyordu.

Çitliğin sahibi kocaman kuleleri olan şatoya benzer eski bir bina da yaşıyordu. Sadece sabahleyin erkenden uyanıp evin balkonundan avluya bakıyordu. Thomas, her gün avluda toplanan işçilere yapacakları işleri paylaştırıyordu. Sonra gidip çiftliğin sahibiyle bir asker gibi esas duruşta konuşuyordu. Onun başka talimatları varsa onu alıyor ve çalışanların görevlerinde değişiklikler yapıyordu. Yaşar İbrahimof ile arkadaşları için esirlik günleri çiftliğe gelince birden sona eriverdi. Onlara da çiftlikte öteki işçilerle birlikte yemek veriliyor ve daha iyi yataklarda yatırılıyorlardı. Haftada bir veya iki kez sıcak suyla banyo bile yapabiliyorlardı. Kendilerine iyice yıpranan giysilerin yerine bazı giysiler bile veriliyordu. Ayrıca çiftlikte yaşayanlar her konuda birbirlerine yardım ediyorlar. Her şeylerini paylaşıyorlardı. Yaşar İbrahimof ve arkadaşlarını onlardan ayıran en büyük engel Almanca bilmemeleriydi.

Çitlikte kadın ve erkekler için ayrı ayrı düzenlenmiş yatakhaneler vardı. Kuyudan su çekilen tulumba ve tuvaletler ise bahçedeydi. Sabahleyin gün ışırken kalkılıyor ve kahvaltı ediliyordu. Kahvaltıyı mutfakta görevli kadınlar işçilerden daha erken kalkarak hazırlıyordu. Sabah kahvaltısında genellikle ekmek ve reçel gibi şeyler veriliyordu. Onca açlıktan sonra bu kahvaltı bile kendi başına bir ziyafet sayılırdı. Kahvaltısını bitiren çiftlik çalışanları esirlerle birlikte avluya çıkıyorlardı. Çiftlikte Yaşar İbrahimof ve dört arkadaşı dışında zaten başka hiç esir yoktu. Diğer çalışanlar genellikle bunun karşılığında belli bir ücret alıyorlardı.

Kâhya Thomas sabahleyin herkese o gün yapacağı işleri veriyordu. Bazen bu iş öğleden önce ve sonra diye iki ayrı zaman dilimine bölünüyordu. Örneğin sabah inekler sağılacak, öğleden sonra da tarlaya gidip ötekilerle patates toplayacaksınız gibi… İşçiler ücretlerden yakınıyordu ama esirlerin hiçbir şeyden şikâyetleri yoktu. Onlar sadece akıllarına düştükçe çiftlikten alınıp başka bir yere götürülmekten korkuyorlardı. Savaşın bitmediğini herkes biliyordu. Korkularından dolayı çiftlik sahibine ve kâhyaya sürekli yaranmaya çalışıyorlar, verilen her işi canla başla yapıyorlardı. Kendi işleri bittiğinde hemen başkalarına yardıma gidiyorlardı. Belki de bu yüzden herkes onlara iyi davranıyor ve yakınlık gösteriyordu. İbrahimof, ayrıca diğer çalışanlardan daha becerikli olduğu için de seviliyordu. Atı arabaya koşmayı, çift sürmeyi, hayvan sağmayı, pulluk ve basit tarım aletlerini onarmayı çok iyi bildiği için çitliğin kâhyası Thomas iş dağıtımı yaparken onu kolluyordu. Hep yakınlarda bir yerde bulunsun diye onu ovaya göndermiyor daha çok çiftlik içindeki nispeten kolay işleri veriyordu.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 KAHVE-TUR : Cem Polatoğlu


SAKLI CENNET - UMMAN/MUSCAT

Gezi fotoları için tıklayınız. Gulf Air tarafından 5 günlük bir UMMAN-MUSCAT turu organize edildi. Kadro şöyle; ETS, Setur, Vip, Metro, Duru, Hey, Detur ve Baracuda. İlk gün Muscat-Hyatt Regency otelinde kaldık. Cennetteyiz. Yüzme havuzu, özel plaj, SPA'lar, seçkin dünya mutfağı. Ertesi gün gezi ve çölde konaklama için sabahın 06:00'sında otelden ayrılıyoruz. Yol yok. Önce taşlı dağ yollardan bedevi köyleri, Grand Kanyon gezileri. Akşam üstü çöle giriyoruz. Harbi çöl. Öyle Dubai, Tunus, Sharm'daki turistik çöllerden değil. Çölde bizi ilk karşılayan hayvanları önce kedi, sonrakini tavşan zannediyoruz. Ancak yanıldığımızı kısa sürede anlıyoruz. Çöl fareleri!. Nihayet konaklama yerine varıyoruz. Adeta okyanusun ortasındayız. Dünyanın yuvarlak olduğunu birkere daha gördük. Ortada kale gibi dört duvarla çevrili bir alan. İçerisinde sırasıra odalar. Elektrik benzinli jeneratörden. Klima yok ama vantilatör var. Odalarda koca böcüşler, sinekler var. Bazıları el kadar. Moral bozmak yok. Akşam yemeğinde yaşam kalitemizden ödün vermemek adına çöl ortasında 50 USD ye bir şişe şarap açtırıyoruz. Plastik bardaklarımızı tokuşturarak attan pardon Hyatt'tan çöle düşüşü kutluyoruz. Gecenin esprisi "HAYAT (Hyatt) GÜZELDi". Yatma vakti. Ancak bir-iki kişi dışında kimse odalara girmeye cesaret edemiyor. Çöldeki diğer turistlerle birlikte yüksek konumda ki beton sahanlıkta toplandık. Uyumaya çalışıyoruz. Tepemizde uzun yıllardır bakmayı unuttuğumuz gökyüzü, ışıl ışıl yıldızlar. 2m tepemizde ise mavi sinek öldüren lamba. Hani sineklerin ışığı görüp enayi gibi kızartma olduklarından. Ancak o kadar büyük ki her birinin lambaya çarpışında çaaat diye kocca bir "ses ve ışık gösterisi" ne dönüşüyor ortalık. Uyumak mümkün değil. Kafaya diktiğimiz bir şişe freeshop malı viski de kesmedi. Genelimiz; malum seyahat stresi ve ardından çöl koşulları yüzünden (üzerinize afiyet), üçüncü günü de def'i hacetimizi gideremeden geçiriyoruz. Olur ya fare, yılan kaçar korkusu. İçimiz dolu. Yattığımız beton sahanlığın tüm ısısını vücudumuzda hissediyor, kendimizi yerlilerin çorba kazanındaki beyazlara benzetiyoruz. Hani çorbanın ne b.. olacağı belli. Dayanamadım, odaya attım kendimi. Ancak odada ne havlu, ne de kağıt var. Ama fare ve haşerat korkusu gani. Hiç alafranga tuvalet görmemişler gibi tünedim alafranga tuvaletin üstüne. Amaç "malı" mümkün olduğunca yerden uzakta tutmak. Ve oracıkta keşfettim. Dikine olmuyor bu iş!. Neyse, Yatma zamanı. Sinek ve haşeratı kovalama amacıyla vantilatörü direkt tepeme çevirdim. Tabi uyku sıfır. Sabah güneşin doğuşunu seyretmek üzere yüksek bir kum tepesine çıkıyoruz. Genelde el-kol işareti ile anlaştığımız şoförümüz Talal'a mimiklerimizi de katarak; "aman fazla sarsma, patlarım, boğulursun"u anlatmaya çalışıyoruz. İşte çölün büyüsü burada. Kat'i sessizlik, ufukla kumun, gökyüzü ile güneşin öpüşmesine şahit olmak herşeye değer. Kısaca Umman turunda ekstra olarak satılacak bu "çöl turu"nu "kıl müşterilerime" complimentary yani ücretsiz olarak vermeyi düşünüyorum. Varsa sizin de gıcık kaptığınız müdürünüz, kaynananız, müşteriniz, yollayın bana...

UMMAN EĞLENCESi

3. gün akşamı nihayet medeniyetteyiz. Yani MUSCAT'ta. Kendimizi bir eğlence yerine atmak istiyoruz. En az 10 kişiye soruyoruz. Nerede çılgınlar gibi eğlenebiliriz, müzik dinleyebilir hatta dans edebiliriz? Hemen hepsi tek bir adres verdiler. "Happy Holiday" Akşam yemeğinden sonra atladık taksilere, iki erkek, yedi kız girdik mekana. Amanin.. Tüm gözler üzerimizde. En arkaya oturduk. Müşteri paso erkek. Loş ışıklı sahnede beş tombul hatun. Bir tanesi cızırtılı mikrofona şarkı söylüyor, diğerleri bi ileri bi geri gidip geliyor, sağ elleri fiske yaparak sinek kovar misali sol kolunda aşağı yukarı gezdiriyorlar. Ha bide kadınlar müşterilerin gözlerine bakıp çeneleri ile bi sağa bi sola "O" harfi çiziyorlar. Bakmayın öle, bende anlamadım ne manaya geldiğini. Ama vucutlarını anlatayım; memeler iki futbol topu, kalçalar en az iki futbol topu. İşte burada ideal vucut budur!. Neyse gelelim bu gece klübünün (ki bence pavyon) raconlarına. Biz şaşkınlık, kızlarımız korku ile etrafı seyrederken ön masamızda tek başına oturan entarili, sarıklı Ummanlı kardeşimiz ya müzikten yada kadınlardan etkilenerek dans! etmeye başladı. Sonra diğerleri. Haraket şöyle; Sol elle kendi poposunu sıkarak tutuyor. Sağ el havada, kafa ve popo paralel olarak daireler çiziyor. Ha bide dil dışarıda bağrılır yada böğrülür. Bi deneyin...Çok eğleneceksiniz. Elinde herbiri 50cm uzunluğunda boncuk kolyelerle dolanan bir adam dikkatimizi çekiyor. Sahneye çıkıp kadınlardan birine 5 adet kolye takıyor. Eli ile de kolyeyi gönderen adamı işaret ediyor. Kadın bir teşekkür selamı fırlatıp zilli bir eşarbı kalçasına doluyor, (ki bence onlar bu çapı karşılayabilmek amacı ile masa örtüsünden dönme eşarplar) kolyeyi takan abinin masasına bakarak oynuyor. Birtane de taç var. O takılırsa en büyük onur oluyor ve sahne başlarındaki küçük platforma çıkıp, gönderen kişi için oynuyor. Her parça bitişinde de kolyeler taçlar çıkartılıyor. Bir ara tüm garsonlar kapıdan giren adama koşturuyor. Bir hürmet, nezaket. Entarili adamı daha önce süslenmiş "kafa masa"ya oturtuyorlar. Oğlu ile gelmiş belli. Raconu öğretecek. Delikanlı 17-18 var yok. Tüm dansözler tek tek bir hoşgeldin göbeği atıyorlar ağaya. Aradan bir 10dk geçiyor, masamıza içtiğimiz içkilerden birer adet daha geliyor. Bu nedir? diye soruyoruz. Garson ikramı yaparken kafa masadan geldiğini söylüyor. Höstt olup hışımla yan masaya bakarken henüz sakalı bitmemiş entarili arap delikanlısı mahcup bir edayla kafayı önüne eğiyor. Neyse biz de sağ elimizi kalbimize götürüp "eyvallah" haraketi çekiyoruz. Ortama çabuk adapte oluyoruz. Bizim kızlardan biri, adını "Bülent" taktığımız kadına 5'lik kolye gönderiyor, diğer kızlarımız da başlıyor göbek atmaya, fıkır fıkır oynamaya. Sahnedeki kadınlar, org'cu abi, garsonlar ve tüm müşteriler ŞOK!... Ardından çılgınca alkış. Veeeeeee bildiniz KOLYE.... Anlaşıldı. NAŞ-NAŞ. Artık mekandan uzama vakti. Sonradan öğreniyoruz ki bizim otelin yanında da benzeri bir pavyon var. Artık akşamları başka program yapmaya gerek yok. Dönüşte de teşekkür yemeğini beyoğlu pavyonlarında yaparız umarım.

KiNDER SURPRiSE KADINLARI

Umman hakkında derin bilgilerimizi günde 12 saat birlikte seyahat ettiğimiz rehber soförlerimizden öğreniyoruz. Diğer Umman detayları aşağıda. Ancak enteresan olan; şoförümüz Ali'nin babası gibi 9 veya daha fazla kadınla evli olanlar. Sorduk Ali'ye. Dedi ki; "Hele babamın zamanında tüm kadınlar full peçeli. Kadınları da anne seçiyor. Adam evlendikten sonra kadını görüyor, tanıyor." Yani Kinder Surprise misali. Satın alıp paketi (peçeyi) açtıktan sonra görebiliyorsun içindekini. Peki ya beğenmezsen?. Problem yok. Anneee, bu olmadı bitane daha.. Bu da olmadı.. Bu yaşlandı, bu zayıfladı(Ummanda ööle), çirkinleşti, huysuz çıktı.

Son cümlelerimi bir-iki gözlemime ayırayım. Ör. Her benzin doldurduktan sonra arabayı şööle bi sallayıp, depoda boş yer açıp tamamlıyorlar. Arabanın içinde ve olayı bilmiyorsanız herseferinde gaspa uğradığınızı sanıyorsunuz. "I.B.M" sistemi tüm arap ülkelerinde olduğu gibi burada da geçerli. Yani (I)inşallah - (B) Bukra - yarın demek ve (M) Maşallah. Garsondan kola isteseniz "bukra inşallah" diyecek. O derece. Her yer, dağ-taş, cadde-sokak keçi dolu. Özgürce sokak köpekleri gibi dolaşıyorlar. Bir iki inşaat firmamızın yanısıra, Şişecam, Ülker, Kent heryerde. Bilhassa Antakyalı Türk restaurantları popüler yerler. Hemen tüm erkekler entarili. Bulundukları sosyal statüyü kafalarındaki sarıkların renkleri ve sarış detayları belirliyor.

Son Söz; Umman; Henüz bozulmamış doğası, ürperten büyüleyici dağları, derin kanyonları, yemyeşil vadileri, halkın misafirperverliği, yerel mutfağı, uzakdoğuyu aratmayan muhteşem otelleri, Kızıldeniz'e aşık atan denizi, dalgıçlar için onlarca batık ve balıkları ile Umman görülmesi gereken en önemli arap ülkelerinden biri. Ve turizm hala bakir. Fırsatı kaçırmayın. Cuba örneği önümüzde. Yarın Ummanı görmek için çok geç olabilir.

Saklı Cennet UMMAN/MUSCAT turu için tıklayınız- 4 Gün 399 € GULF AIR ile

UMMAN BiLGiLER

Resmi adı:
Umman Sultanlığı
Başkenti: Muscat (Nüfusu: 90.000)
Diğer önemli şehirleri: Matrah, Mirbat, Suveyh, el-Habura.
Yüzölçümü: 306.000 km2
Nüfusu: 1.700.000
Km2 başına düşen insan sayısı: 5.5
Nüfus artış hızı: % 4
Etnik yapı: Nüfusun % 73.5'i Arap, % 19'u Beluci, % 3'ü Farisi (İranlı), % 2'si Urdu (Pakistanlı), % 1.7'si Sevahili, kalanı da Hindistanlıdır.
Dil: Resmi dil Arapça'dır.
Din: Resmi din İslâm
Coğrafi durumu: Ortadoğu ülkelerinden sayılan ve Arap Yarımadası'nın güneydoğusunda yer alan Umman, kuzeyden Birleşik Arap Emirlikleri ve Basra Körfezi, kuzeydoğudan Umman Körfezi, güneyden Hint Okyanusu, batıdan Yemen, kuzeybatıdan Suudi Arabistan ile çevrilidir. En yüksek yeri Cebeli Ahdar (Yeşil Dağ) (3108 m.)'dır. Topraklarının % 5'i tarım alanı, az bir kısmı orman, kalan kısmı ise büyük ölçüde çöldür. Tarıma elverişli arazilerinin çoğunu sahil boyunca uzanan ovalar oluşturmaktadır. Umman'da sıcak ve kurak bir iklim hâkimdir. Sahil bölgeleri iç bölgelere göre daha çok yağmur alır. İç kesimlerde sıcaklık bazen 54 dereceye kadar yükselir. Umman Körfezi kıyısında yer alan başkent Maskat'ta yıllık sıcaklık ortalaması 28.4 derece, yıllık yağış ortalaması ise 106 mm.'dir.
Yönetim şekli: Umman, sultanlıkla yönetilmektedir. Sultanların harici imamlarından olması geleneği 1820'den sonra kalkmıştır. Sultan oldukça geniş yetkilere sahiptir. Umman, BM, İKÖ (İslâm Konferansı Örgütü), Arap Devletleri Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi gibi uluslararası örgütlere üyedir.
Tarihi: Resulullah (a.s.) zamanında Umman, Ca'fer ve Abd adında iki kardeş tarafından yönetiliyordu. Onlardan önceki yönetici ve bu iki kardeşin babaları olan Culenda ise İranlılar tarafından Umman kralı olarak tanınmıştı. Umman o zaman bir İran sömürgesi gibiydi. Resulullah h. 7 yılında (m. 628) diğer devlet yöneticilerine olduğu gibi Umman krallarına da bir dine davet mektubu gönderdi. Umman'ın iki hükümdarının bu mektuba nasıl cevap verdikleri bilinmiyor. Ancak her ikisi de kısa bir süre sonra Müslüman olmuştur. Müslüman olmalarından sonra Umman'ın iki yöneticisi olarak İslâm devleti tarafından da tanındılar. Ancak Resulullah (a.s.)'ın mektubunu Umman hükümdarlarına götüren Amr bin As (r.a.) bu ülkeye özel vali olarak tayin edildi. Amr bin As (r.a.) orada İslâm'ı yaymak, Müslüman olanlardan zekât toplamak ve İslâm devletine verilmesi gereken diğer vergileri almakla görevlendirilmişti. Hz. Ali (r.a.) döneminde ortaya çıkan siyasi karışıklıkların Umman'da ciddi yankıları oldu. Bu yüzden Haricilik bu ülkede hızla yayıldı. Hatta Umman bu mezhebin merkezi haline geldi ve Hz. Ali (r.a.)'nin ordusu karşısında yenilgiye uğrayan haricilerin çoğu bu ülkeye sığındılar. Umman haricileri Emeviler döneminde bağımsız devlet kurma isteğiyle ayaklandılarsa da bu arzularını gerçekleştiremediler. Ancak 748'de Umman'da örgütlenerek kendi imamlarını seçtiler. İlk harici imamı olarak da yukarıda adı geçen eski Umman kralı Cülenda'nın torunlarından olan Cülenda seçilmiştir. 752'de de Umman'da Abbasiler'e tabi bir harici yönetimi kuruldu. Bu tarihten sonra Umman'ı harici imamları yönetmeye başladı. İlk imamlar Ezd kabilesine mensup olduğundan onlara Ezdiler denmektedir. (Yine Cülenda'nın soyundan gelmeleri dolayısıyla Cülendiler olarak da adlandırılır.) 913 - 928 yılları arasında ülkeyi Benu Same kralları yönetti. 928 - 951 yılları arasında da Vecihiler yönetimi ele almışlardır. Ancak bu dönemde harici imamları halk arasındaki otoritelerini yine korumuşlardır. 951'de imamlar devlet yönetimini tekrar aldılar. 1154'te devlet yönetimi Nebhani krallarına geçti. Nebhanilerin yönetimi 1406'ya kadar sürdü. İmamlar bu dönemde de halk arasındaki dini otoritelerini korumuşlardır. 1406'dan sonra ise yeniden devlet yönetimini ele aldılar. Bu anılanlar her ne kadar Umman'da özerk birer yönetim kurdularsa da dışarıda sırasıyla Abbasiler'e, Buveyhiler'e, Selçuklular'a, Moğollar'a, Harezmşahlar'a, Celayirliler'e, Timurlular'a ve Safeviler'e tabi olmuşlardır. Ancak bu tabiiyet söz konusu yönetimleri Umman üzerinde fazla söz sahibi kılmıyordu ve sembolik bir bağlılıktan ibaret kalıyordu. 1517'den sonra Umman, Osmanlı nüfuzuna girdiyse de bir Osmanlı eyaleti olmadı. 16. yüzyılın başlarından itibaren Portekizli sömürgeciler Umman kıyılarına çıkarak Muscat 'ı ve sahildeki diğer bazı bölgeleri işgal ettiler. İç kesimlerde ise yine yerli yönetim hükmünü sürdürdü. 1624'te Umman halkı Cülendi imamlarının yönetimlerine karşı çıkarak imamlar silsilesinde yeni bir devir açtı. Bu tarihte imamlığa ve devlet yönetimine Ya'rubilerden Nasır bin Mürşid getirildi. Yarubilerle Portekizli işgalciler arasında şiddetli çarpışmalar oldu ve 1650'de I. Sultan zamanında Portekizli işgalciler ülkeden tamamen çıkarıldı. Ya'rubiler'in yönetimi 1741'e kadar sürdü. 1741'de daha önce Ya'rubilerin Sohar valisi olan Ahmed bin Said bin Muhammed hükümdarlığa seçildi. Ancak Ahmed bin Said'in imam unvanı alması 1750'de gerçekleşmiştir. 1783'te Muscat resmen başkent ilan edildi. 18. yüzyılın sonlarında İngilizler Umman'la ilgilenmeye başladılar ve 1800'de Umman sultanıyla Doğu Hindistan Şirketi arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmanın verdiği hakla adı geçen şirketten bir memur Umman'ın başkenti Muscat 'a yerleşti. Umman hükümdarı daha sonra Fransa'yla da ilişkilerini sıklaştırdı. Ancak İngilizler 1850'den sonra Arap yarımadasındaki bazı bölgeleri işgal ederek bölgedeki nüfuzlarını artırdılar. 1854'te Umman'a ait Huryan - Muryan adaları İngilizler'e bırakıldı. Böylece Umman üzerindeki İngiltere - Fransa rekabetini İngilizler kazanarak, 1917'den sonra bu ülkeyi tamamen kendi nüfuzlarına aldılar. Ancak Umman'daki geleneksel saltanat varlığını sürdürdü. İngilizler zaman içinde Umman sultanlarıyla imzaladıkları anlaşmalarla bu ülke üzerinde geniş ticari ve siyasi ayrıcalıklar elde ettiler. Umman, 20 Aralık 1951'de bağımsızlığını ilan ettiyse de İngiltere iç karışıklıklardan yararlanarak bu ülke üzerindeki siyasi nüfuzunu devam ettirdi. Bağımsızlığın ilan edildiği tarihteki Umman sultanı IV. Said'di. 1970'de sultanlığa İngilizlerin desteklediği ve hâlen bu görevi yürüten Kâbus bin Said getirildi. Kâbus, kendisini istemeyen halk kitlelerinin ayaklanmalarına karşı İngiltere'den askeri yardım alarak tahtını koruyabildi.
Dış problemleri: Yemen'le Umman arasında uzun yıllar anlaşmazlığa yol açan sınır meselesi Ekim 1992'de imzalanan bir anlaşmayla sonuçlandırıldı. Bu anlaşmadan sonra iki ülke ilişkileri düzelme yoluna girdi. Hürmüz boğazının kullanımı konusu Umman'la Körfez'de çıkarı olan dünya ülkeleri arasında zaman zaman problem oluşturmaktadır. Söz konusu ülkeler boğazın serbest geçişe açık olmasını isterken Umman sadece tehlike oluşturmayan gemilerin geçişine açık olmasını ve bu konuda kendisine denetim yetkisi tanınmasını istemektedir. Ancak Umman bu isteğini kabul ettirmekte kullanacağı bir yaptırım gücüne sahip olmadığından genellikle Körfez'de çıkarı olan ülkelerin dedikleri olmaktadır. Umman yine de meselenin peşini bırakmıyor.
İslami Hareket: Umman Müslümanlarının % 70'ini ibadiler oluşturuyor. 1820'den önce sultanların bu mezhebin imamlarından olması şartı vardı. (Bkz. Din, Yönetim ve Tarih kısımları.) İbadilerin kendilerine özel bir dini hiyerarşileri ve eğitim sistemleri var. Ancak Batının etkisindeki yönetimin dini yönden bilgilenmeyi çok fazla önemsemeyen ve gerek kişisel hayata gerekse toplum hayatına dinin yön vermesi için herhangi bir çaba harcamayan tutumu sünnilerle birlikte İbadileri de etkiledi. Bununla birlikte son yıllarda Umman'da da gerek İbadiler ve gerekse sünniler arasında yeniden bir İslâmi şuurlanma ve uyanış hareketi başladı. Bu, gençlik, özellikle üniversite gençliği arasında daha bariz bir şekilde görülüyor. Yönetim toplumdaki bu İslâmi uyanışı dikkate alma gereği duyarak üniversitelerde İslâmi ölçüler doğrultusunda bazı düzenlemeler yaptı. Bunun yanı sıra bir yerleşim merkezinde ilkokula giden kız öğrenci sayısının 100'ü bulması halinde kız öğrenciler için ayrı bir okul açılıyor. Halkın dini hassasiyetini dikkate alan buna benzer daha başka düzenlemelere de gidiliyor. Ancak yönetim dizginleri elinde tutmak ve bir muhalefet oluşmasına zemin hazırlayacak şartların ortaya çıkmasını engellemek için örgütsel çalışmalara pek fırsat vermiyor.
Ekonomi: Umman ekonomisi öncelikle petrole dayanır.
Para birimi: Umman Riyali = 2,58 USD
Gayri safi milli hasılası: 9 milyar 605 milyon dolar. (Yıllık safi artış: % 3.5)
Kişi başına düşen milli gelir: 5650 dolar.
Dış ticaret: İhraç ettiği ürünlerinin başında ham petrol ve doğal gaz gelmektedir ihracattaki payı: % 91.5
Sanayisi: Petrolle ilgili tesisler gelir..
Eğitim: Okuma yazma bilenlerin oranı % 42'dir.
Sağlık: 968 kişiye bir doktor düşmektedir

Not: Bazı veriler "vahdet" sitesinden alınmıştır.

Cem Polatoğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,008,008,008,008,008,008,008,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Alican Doğar


ALDATILMAK GİBİ BİR KÂBUSTAN UYANDIN MI SEN HİÇ

Aldatılmak gibi bir kâbustan uyandın mı sen hiç… Bilir misin böyle yaban bir ağrıyla nasıl yaşanır. Önce şehir söndürür ışıklarını, kalp atışların hızlanır geceden korkmaya başlarsın. O karanlığın içinden kim çıkıp gelse sevmeye hazırsındır. Kimse gelmez, gelemez, gelmeyecektir… Ama beklersin, sadece beklersin ömrünün hiç uğruna karanlığa saplanışını. Uykundan ağlayarak uyanırsın, hıçkırıkların saplanır içine. İçine kaçar umudun, hayallerin, geleceğin… tutamazsın. Dünya düşer içine… yaşayamazsın.

Uykundan uyanmaya zorlanırsın, her yer ıslaktır artık. Ne kaldığın yerden başlayabilirsin, ne nefes alabilirsin. Erkekliğin de çaresiz kalır. Uçurumdan düşmektir aldatılmak, senin uçurumuna düşmektir, üşümektir, bir başına gözyaşı biriktirmektir, omuzsuz, yurtsuz kalmaktır. Anlayamamaktır çoğunlukla… Korkundan dalamazsın gecenin dibine, dönüşsüzlüktür artık attığın her adım.

Yığılır kalırsın ruhunun buruşuk kaldırımlarına, yarı yitik dudaklarınla beceremezsin konuşmayı, sevgiden bahsetmeye mecalin yoktur. Yok olmaz işte bazen, ne yaparsan yap. Değişmez kaderin, hafiflemez kanaman… Yazamadığın mektuplara, sarf edemediğin sözcüklere benzer ömrün. Geçmişe takılırsın istemeden, istemeden dönüp dolaşırsın aynı caddeyi, aynı vitrinleri. Aramasan da bakınırsın boşluğa.

Küçük gece lambana dokunursun, o an ondan başka kimsen yoktur. Bırakırsın sigaran içine kaçar, içine kaçar umudun, hayallerin, aşkın… tutamazsın. Gece düşer başına ama sen doya doya ağlayamazsın. Bir türlü anlayamazlar neden sabahlara kadar oturduğunu, bir türlü anlayamazlar gecenin kabuslarla doluluğunu, bir türlü anlamazlar sadece sabahları uyuyabildiğini. Normale dön derler, senin bütün normallerin içine kaçmışken.
Mosmordur gözlerinin altı, çünkü kabuslardan kaçmak için uyanıksındır yıllardır. Yıllardır uyumuyor, sevmiyor ve yaşamıyorsundur aslında. İşte buna da yalnızlık demeyi seçmişsindir. Yalnızlığın bile yalnızlık olmaktan uzakken, ağlayarak uyanırsın kabuslarından. İçine kaçar umudun, hayallerin, erkekliğin… tutamazsın. Boşluğun düşer içine… yaşayamazsın.

Alican Doğar


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Işık Etkin

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


GİTTİM

İçinde, uykularımı barındıran zencefil tohumu;
Kaygılarımı saflaştırdı gizlice.
Taşı toprağı hüzün müsün?
Nesin?
Ey şehir!
Biz aştık…
Aştık da kıyısına ulaştık sonsuzluğun,
Tırnaklarımın ucundaki kuytu çelişkiler misali.
Gücenmek zaman alır yıllara.
Zamanı yakalamak da o denli ağır.
"Gidersen kurtulursun," dediler.
Gittim…
Düşlerimdeki sen
Ve düşlerimde yok olan inci taneleri mısralarımda.
Tortulaşmış bilincim çelişkide kaldı çoğu kez…
Akıl bileşimim zararda.
Gittim…
Kurtuldum sandım;
Çiçeklerim, inadına yeşerdi boşluklarımda…
Solduramadım!
Bakışlarıma döşedim,
Ruhumdaki ışık saçan imkânsızlığı.
İki büklüm gökyüzü, kanatlandı üzerime.
Kürek çektim bilinmeyen okyanuslara,
Olasılık denklemleri kurduran rüyalarımda.
Beynimi kurtçuklar kemirdi,
Eklemlerimi kapladı tozlar.
Yüzdüm dünyanın kıyısına,
Başaramadım!
"Dönersen kurtulursun," dediler.
Döndüm…
Kurtulamadım.

Gül Uğur

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Valla uzun uzadıya yazmaya gerek görmeden tavsiye edebileceğim bir web sayfası http://www.modelyazilim.com/ Bu web sayfasında ticari işletmeler ve ticaretle uğraşanlar için aklı başında ve uygun fiyatlı özel yazılımlar mevcut. Hep eğlencelik değil ya, biraz da ticari anlamda işinize yarayacak kısa yollar vereyim dedim. Haydi hayırlı işler, bol kazançlar...

...Mikronezya'daki Pingelap adasında yaşayan insanların 20'de birinde total renk körlüğü var. Bu kişiler renkleri hiç algılamıyor, dünyayı siyah-beyaz bir televizyondan izlermiş gibi görüyorlar. http://renkkoru.sitemynet.com/renk/index.htm Konu üzerinde 30 yıldır araştırmalar yapan bilimadamları bu hastalığa neden olan gen bozukluğunu tespit ettiler. Ancak, söz konusu tespit, tedavinin de hemen bulunacağı anlamına gelmiyor... Konu hakkında bilgisiz kalmamak için tıklayın.

Kuşlara ve özellikle kuş fotoğrafçılığına ilgi duyuyorsanız http://www.richardbedford.co.uk/ web sayfasında uzun yıllardır bu işle uğraşan kuş fotoğrafçısı Richard Bedford'un bu işi nasıl yaptığını örnekleriyle görüp öğrenebilirsiniz. Mütevazi bir tarzdaki anlatımıyla, bu işe meraklı ve gönül verenleri bilgi alabileceği hoş bir kaynak.

İster bilgisayarınızda duvar kağıdı olarak kullanın, ya da isterseniz sunumlarınız için arka plan olarak kullanın. http://www.apparence.org/ Bu web sayfasında bulacağınız tüm resimler, her yerde bulabileceğiniz türden resimler değil ve genellikle 1280x1024 çözünürlükte.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070504.asp
ISSN: 1303-8923
4 Mayıs 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com