Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.208

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 10 Mayıs 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Necefli Maşrapa!..

Merhabalar

Teknik bir detayla birkaç saat uğraşmak zorunda kalınca matbaayı açmakta geciktim. İzninizle bugün yazımın yerine necefli maşrapayı kullanmak istiyorum. Yarın görüşmek üzere hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Rana Marcella Özenç

 Kahveci : Rana Marcella Özenç


   İNCİLERİ SAYARKEN

Beyaz bütün kadınlara yakışır. Zaten birçoğumuz o kutsal beyaz elbiseyi giyeceğimiz günün hayaliyle büyürüz. Evcilik oynarken, annelerimizin elbiselerini giyip makyaj malzemeleri ile suratımızı boyarken, küçük ayaklarımıza on numara büyük topuklu ayakkabıları giyerken… Beyaz atlı bir prens her peri masalında vardır. Sihirli atıyla gelir. Sonra şatoda kırk gün kırk gece düğün olur ve herkes mutlu mesut yaşayıp gider. Peri masallarında üzüntüye yer yoktur. Sonunda hep mutlu biterler. Peki, gerçek hayatta düğünler hep mutlu mudur? Gelin, kutsal beyaz gelinliği içinde şatodaki sihirli bir balonun ardından sihirli bir hayata mı başlar? Bu öykümüzün kahramanı ise en mutlu gününde beyazlar içinde aslında en hüzünlü gününü yaşayan Nida. Yirmi yaşına daha birkaç gün önce basan Nida… Aşkı tanımayan, asla tanımayacak ve bugün görevi icabı bebek bekleyen Nida…

Nisan ayına göre sıcak bir hava vardı. New England, yani Yeni İngiltere diye bilinen Amerika'nın doğusundaki bu bölgeye gelen bilir. Burası Nisan'da daha ısınmaz. Serindir ve kışlık montlar henüz dolaba kalkmamıştır. Ama o gün hava gayet sıcaktı. Güneş tepedeydi ve peri masallarında olduğu gibi tepeden dünyayı izliyordu. Bütün aile telaşlı olduğu kadar coşkuluydu. Daha yapılacak çok iş vardı akşama kadar. Sabah çok çabuk geçip gitmişti bile. Daha yemeklere başlanmamıştı. Çok iş vardı. Gelinlik daha bir saat uzaklıktaki Stanford'daki Türk Gelinlikçiden gelmemişti bile. Bu Nida'nın ağabeyi Yusuf'un işiydi. Zaten Yusuf'un öyle sürekli bir işi de yoktu. Yani bugün rahatlıkla arabayı alıp gidebilir ve Nida'nın gelinliğini getirebilirdi. Son rötuşlarında bir sorun yoksa bayanlar yemekleri tamamlayıp saç baş yaptırana kadar gelirdi Yusuf. Cumartesi günü, öğlen vakti I-95 karayolunda fazla trafik de yoktur.

Yusuf hazırlandı ve fabrika satış mağazasından ucuza aldığı markalı spor ayakkabılarını giydi. Aynı yerden alınma montunu eline aldı çünkü araba sıcak olurdu. Beyaz gömleğinin üst düğmesi açıktı. Boynunda Türkiye'deyken aldığı sarı altın zincir vardı ve gömleğin açık düğmesinin altından görünüyordu. Ucunda, üstünde adı yazılı bir Cevşen taşıyordu çünkü bu memlekette korunmaya ihtiyacı vardı. Koyu mavi kot pantolonu buradaki gençlerin giydiğinin tam tersine oldukça dardı. Kapıda hazır bekleyen Yusuf girişteki aynaya bakarak eliyle koyu sarı saçlarını şöyle bir arkaya doğru attı. Babasını işe bırakmak için bekliyordu ama babası daha namazını bitirmemiş olmalıydı ki görünürde yoktu. Hanenin kadınları bugün düğüne koştururken Nizamettin Bey birkaç saatliğine de olsa işe gitmeliydi. Çünkü bugün cumartesiydi ve pizzacı kalabalık olurdu. Yerine öyle hemen geçebilecek başka bir aşçı da yoktu, zira işin inceliğini bilen her memleketli zaten başka pizzacılarda çalışıyordu. Yusuf kemerli burnunun üstündeki koyu yeşil gözlerini ovuşturdu. Acaba bugün iki arada bir derede Stella ile buluşabilir miydi diye düşünüyordu bir yandan. Yusuf'un ailesiyle artık tanışmak isteyen Stella ile dün kavga ederek ayrılmışlardı çünkü Amerikalı garson kız Stella öyle evine getirebileceği türden bir kız değildi. Zamanı gelince zaten annesi ona Karadeniz'deki köylerinden uygun bir gelin bulacaktı. Onlar ele karışmazlardı.

Nizamettin Bey'in kapıya gelmesiyle beraber kapıdan çıktılar. Ev iki katlı tipik bir Amerikan eviydi ama alt kat ve üst kat iki ayrı daire şeklinde inşa edilmişti ve onlar alt katta otururken üst kat komşuları teyze kızı ve onun ailesiydi. Tabii bugün onların da mutfağı epeyce meşgul olacaktı. Dün gecenin yorgunluğu ile ev halkı bugün kalkmakta gecikmişti ve kahvaltı sofrası daha yeni, kalkıyordu yerdeki siniden. Evi de bir süpürmek gerekliydi çünkü dün gece Nida'nın kına gecesine gelen kızlar her ne kadar toplamış olsalar da gitmeden tabii ki ev sahibesinin ev işinin yerini tutmazdı. Artan mısır ekmeği fırına geri kondu. Sofra bezi katlandı ve kalktı ortadan. Sini mutfak kapısının arkasında yerini buldu. Bulaşıkları Nida yıkamaya başladı ki annesi süpürgeyi çalıştırıp yeşil renkteki halıyı başladı süpürmeye. Halı da Stanford'daki Türk mağazasından alınmıştı odadaki mavi kareli çekyatlardan oluşan koltuk takımı gibi.

Nida mutfaktaki işini bitirince elinde bir toz bezi annesine yardıma geldi. Yüzü bu sabah her zamanki gibi cıvıl cıvıl değildi. Elinde eski pembe bir gömlek yırtılmış ve toz bezi olmuştu. Orta sehpayı silmeye koyuldu. Üzerinde aslında beyaz dantel, el işi bir örtü vardı ama onu da kaplayan şeffaf plastik bir yüzey örtüsü vardı. Kapı çaldı. Gelen gene dün akşamki kızlardı. Nida'nın hala pijama altı ve bir penye ile dolaştığını görünce çığlık atan Emine Nida'yı zorla odasına gönderdi. Saçlarına ilk kez gölge yaptıracaktı bugün Nida ve bu uzun sürecekti. Ancak yetişirlerdi. Nida altına bir kot giyip aynı pembe penye ile geri geldi hep birlikte çıktılar annesini geride bırakarak. Annesi birazdan üst kattaki teyze kızı ile beraber yemeklere girişecekti.

Birkaç saat sonra Nida Türk kuaförü Nilüfer Teyzenin evinde başında alüminyum folyo dolu saçının kokusuna daha fazla dayanamayacağını hissediyordu. Ellerine beyaz ojeler sürüldü ve beyaz yüzüne renklerin tenine gidip gitmeyeceğini bile gözetmeden pembe bir makyaj yapıldı çünkü gelin makyajı pembe olurdu. Gerçi Nida'nın yüzü bebek gibiydi ve ne sürseler yakışırdı. Ama şimdi folyolar çıkınca saçlarında görünecek sarılar onun yaşını olduğundan büyük gösterecekti. Nida daha çocuk gibi hissediyordu kendini ama babası ona artık kadın olma yaşına geldiğini söylemişti o gece, o uğursuz gece… Necip ve ailesinin hayırlı bir vesile için çiçeklerle oturmaya geldikleri o uğursuz gece…

Nida aynaya baktı uzun uzun ve kafasında kaç tane toka olduğunu merak etti. Aynadaki bir yabancıydı. Saatler sonra daha da yabancı olacaktı. Yabancı bir soyadına sahip yabancı birinin karısı olacaktı. İki kere gördüğü uzaktan akrabası Necip'in karısı olacaktı. En azından ele gitmiyordu ya, ailesi mutluydu. Peki, burada üniversitede okuyan İstanbullu çocuk? O eldi işte. Ondan ailesine bahsedemezdi bile. Ama o tepkisiz kalmıştı her şeye ve kaçmayı teklif bile etmeden kaderlerine boyun eğmişti. Necip'in karısı olacak ve onu bir daha asla görmeyecekti. O geceden sonra babası çalıştığı kemer fabrikasındaki işini de bıraktırmıştı. Artık sigortası yoktu. Necip'in boyunduruğu altına giriyordu. Hoş, birikmiş parası da yoktu çünkü bu güne kadar kazandığını çalışmayan ağabeyi Yusuf'a vermişti hep. Bir kere vermek istemediğinde Yusuf acımadan suratını dağıtmıştı. Ailesi de bunun için ona kızmıştı çünkü Yusuf erkekti. Öyle ki salonda asılı resimler arasında bile Nida değil hep evin oğlu Yusuf vardı, rüyalar ülkesi Amerika'da Amerikan vatandaşı olan ve İngilizceyi iyi konuşan Nida değil, lise bitmeden gözleri açılmasın diye okuldan alındığı için diploması olmayan Nida değil, ne Türkiye'ye ne de Amerika'ya ait olmayan Nida değil.

Yusuf çoktan dönmüştü Stanford'dan. Yemekler hazırdı gitmek üzere. Arabalar gelip gidiyordu ve kazanlar arabalara yerleştiriliyordu düğünün olacağı Türk Kahvesine götürülmek üzere. Türk usulü düğünler hep orda olurdu. Sahile yakın döküntü bir binanın içindeydi Kahve. Yeterince genişti ve üç yüz kişiyi rahat barındırabilirdi. Portatif bir sahnesi vardı düğünlerde kurulmak üzere. Diğer günlerde kapalı dururdu ki masalara yer kalsın. Akşam geç saatlere pizzacılarda çalışan erkekler burada buluşur bir iki el oyun oynarlardı eğer o gece kumarhaneye gidilmeyecekse. Daha da geç saatlerde evde bekleyen karılarına giderlerdi. Necip de yirmi dört saat açık kalan bir restoranda çalışıyordu. İngilizcesi olmadığından masa temizliyordu daha ve garsonluğa henüz terfi edememişti. Nida ile nikâhlandıktan sonra zaten çalışma izni alabilecekti. Necip'in ailesiyle oturacaklardı başta. Nida da o evde bekleyen kadın kabilesine katılmak üzereydi.

Kutsal ve masum beyaz gelinlik… Mutluluk sembolü beyaz gelinlik… Nida hazırlanmış oturuyordu kahvenin arkasındaki odada ve çağrılmayı bekliyordu belediyeden görevli adam gelecekti az sonra. İmam nikâhı birkaç gün önce kıymıştı, bir sabah. Şimdi resmen kıyılacaktı. Nida yere doğru gözlerini odakladı. Uzun kollu elbisesi Nida'yı iyice uzun boylu göstermişti. Necip bariz daha kısaydı. Eteği incilerle süslüydü ve incileri kendi kendine saymaya başladı. Yüzü gülmüyordu aksine ağlamaklıydı. Birazdan gözyaşları dökülecekti o incilerin üzerine. Herkes mutluydu Nida için ama onun içi acıyordu, kalbi ağrıyordu. Kimse ne istediğini sormadı ona. Kimse Necip hakkında ne hissettiğini, ne düşündüğünü sormadı ona. Acaba kaç inci vardı eteklerinde, acaba kaç gözyaşı vardı gözlerinin içinde… Duvağını yüzüne çekti. En azından ağlayan gelini kimse göremeyecekti, zira bugüne kadar görmemişlerdi ki. İncileri saymaya devam etti. Annesi içeri elinde kırmızı bir kurdele ile geldi ve Nida'nın beline sardı. Bekâret kanı beyaz çarşafta nasılsa öyleymiş bu saflık sembolü kemer bozuntusu. Nida'nın içi sızladı çünkü birkaç saate gerçekten kanı dökülecekti.

Vitrine konacak porselen bebek gibi süslendi Nida. Altınlar takıldı. Karalâhana dolmasından mısır ekmeğine her şey vardı masalarda. Helal etler kesilmişti düğün uğruna ve New Jersey'den et taşınmıştı buralara kadar pilavla kavurmak üzere. Pilav bile Türk malıydı. Herkes güldü, oynadı, eğlendi. Halaylar çekildi ve horon tepildi. Ama bütün bunlar masallardaki gibi kırk gün kırk gece sürmedi. Aksine birkaç saat sonra herkes evine dağılmaya başlamıştı yavaş yavaş. Müzisyenler ücretlerini aldılar. Yusuf gizliden içtiği rakıyla çakır keyif olmuştu. Kardeşini everiyordu ya en mutlu günüydü kardeşinin mürüvvetini görmek. Sonunda gece bitti. Nida hala gelin masasında oturmaktaydı. Ayakları ağrımıştı bir numara küçük gelen beyaz ayakkabıdan dolayı. Ama acıya hissiz, sadece incileri sayıyordu yine, bu gece kaçıncı kere.

Kapının önündeki arabaya binildi. Önünde Türk usulü çiçekler ve bir de gelin bebek vardı. Arkasında Amerikan usulü teneke kutular bağlıydı. Araba bu gece Necip'in ailesinin olmayacağı evin önüne geldi. Bir apartman binasıydı bu ve daire iki oda bir salondan ibaretti. Odalardan biri geline döşenmişti. Küçük bir odaya bütün çeyizleri hurçlarla sıkıştırılmıştı ve beyaz örtülerle bezenmiş büyük bir yatak duruyordu. Yatak odaya büyük gelmişti ve tuvalet masası ile yatak ve dolap arasında ancak santimlik mesafe vardı. Necip banyoya girip abdest aldı ve Nida üzerini çıkarıp tuvalet masasının önündeki komedinin üzerine gelinliğini sabah kaldırmak üzere düzgünce koydu. Geceliğini giydi ve yatağa girip kocasını bekledi. Necip iki rekât namaz kıldıktan sonra odaya geldi ve ışığı kapatmadan yatağa girdi. Nida dudaklarını ağlamamak için ısırırken bir yandan yanındaki komedinin üzerinde duran gelinliğinin incilerini bir kere daha sayıyordu…

Rana Marcella Özenç


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   Adın Yoktu Tanıştığımızda

"Dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim/ esmer ve çırılçıplak bir gecede/ bütün düşmanların gelecek/ koynumdaki cenazene"

Yollarına kilit vurduğum adımlarda tehdit edici bir karanlık. Susuz yazların ve çıldırtıcı beyazlığın ortasında kan damlaları, kimsenin bilmediği, göremediği görse de farkına varamadığı coğrafyamdan kana kana akan… Sükûnetini kaybeden kaosumun bilinmez sokaklarında, avucumun ayasındaki damarların formunu alan bir kızıllık. Suretsiz ve yaşamsız kahramanların rüyalarındaki bir keskin kesik oldum, aynanın yansımasında gözlerim aralık.. Bir nisan seherinde kızıla vurdu deniz dalgalarının isyanı. Kalbimden dökülmeyen kelimelerin zanlısı, ürkek tenhanlığım. Adını anamadığım mevsimlerin kuytularına dehlizlerimden uzanan bir bilinmezlik, korku. 'Paranoya'nın eşiğinde bir bulantı…

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


Semih Bulgur

  Kahveci : Semih Bulgur


   YÜZEBİLİYORSAK UÇABİLİRİZ DE

Şu popüler, reyting avcısı sanatı sulandıran, sabah programlarından farkı kalmayan yarışmalardan sonra gazetelerde ve televizyonlarda Türk mucit yarışmasının başlayacağını duyunca "vay be!" dedim. Kendini İlah zanneden jürilerin kükreyişlerini, masum ceylan yavrusu gibi ürkek amatörlerin titreyişlerini, seyretmekten kurtulup, bir şeyler ekleriz öğrenme sürecine diye düşünmekteydim. Yarışmanın ön elemelerine baktım ki, birkaç amatörün genelde çıraklıktan yetişme insanların hayata getirdikleri pratik çözümler, yine bir kaç top-pop-jüri tarafından bir oraya bir buraya çarpıyorlar. Üzülen büzülenler, bir kabarıp, bir süzülenler.

Üniversitelerden, akademisyenlerden yarışmaya pek ilgi olmaması, başta heyecanlandığım bu yarışmadan beni de soğuttu. Ben de oturdum bir Türk düş mühendisi olarak düşünmeye başladım. "İnsanoğlu nükleer enerjiyi buldu, koyunları kopyaladı, atomları da geçip kuarkları hatta enerji iplikçilerine indi, denizin en derinine, güneş sisteminin en uzağına gitti ama bir türlü şu kuş gibi uçma işini beceremedi. İşte Türk mucidine bir vizyon "Uçabiliriz, kuş gibi uçabiliriz, yüzebiliyorsak uçabiliriz".

İnsan oğlu kendini denize attı ve çırpındıkça battı. Sonra, kendini serbest bıraktı, suyun üstünde kaldı. Ardından kollarını çırptı yüzmeye başladı. Yetmedi sırtına taktı oksijen tüplerini, sonsuz mavinin derinliklerine daldı. Şimdi sıra gökyüzünde, uçmaktan bahsediyorum, kuş gibi uçmaktan. Ne jet motoru ne planör ne de paraşüt kuşlar gibi kanatlarla, kas gücü ile uçmaktan bahsediyorum. İnsanın uçması zor ve hayal ürünü gibi gözükebilir.



Ama her şey bir hayal ile başlamadı mı? Amerikanın kurulmasından, Sovyetler birliğinin yıkılmasına, elektriğin bulunmasına ve kuantum mekaniğine kadar… Zaten atomundan güneş sistemine, oradan da evrene kadar bütün var oluş hayal ve geçici bir yanılsama değil mi? Takvime bakmadıkça ölümsüz ve sonsuz bir yol alış zannettiğimiz hayat, geçici bir eğlenceden ibaret değil mi? Öyleyse iz bırakmalı, belki uçarak, belki yazarak, belki kazıyarak, belki oyarak, belki boyayarak bir iz bırakmalı…

İnsanın kuş gibi kanatlanarak uçması için gereken şeyler, doğru kanat genişliği ve gövde oranı, doğru gövde ve kanat ağarlık oranı, hafif ve mukavemetli uygun malzemenin seçilmesi ve kanat çırpma mekaniğini sağlayabilecek kuvvet dönüştürücülerinden ibarettir(Şekil-x). Tabi, bu kombinasyonların doğrusunu bulana kadar belki binlerce kez deney yapılması gerekiyor. Yani bu iş bol vakit ve bol finansman istiyor, bende ikisi de yok. Zaten ben düş mühendisiyim, ben hayal kurarım gerisi saha mühendislerine ve girişimcilere kalmış::: Evet, sıra uçmaya geldi, sıra özgürlüğü keşfetmekte…

Semih Bulgur
www.semihbulgur.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 


Nesrin Özyaycı

 Yansımalar : Nesrin Özyaycı


   ONURLU TARAF olabilmek...

"bazı kitapları, yazıları 3 defa okuyarak anlarım..."

Üzerinize gelirler, şaşırtmaya çalışırlar normaldir
Yıprandığınızı düşünürsünüz, aslında daha güçlenirsiniz

Bunu böyle yapma derler! Ancak inanıyorsanız ne yaptığınıza
Sizi asla şaşırtamazlar sonunda ölüm olsa bile

Hani oruç açarsınız, perhizsiniz "...bunu yeme, sağlığını bozar" diyenlere siz yine aldırmazsınız değil mi? Seviyorsanız yağlı köfteyi, lahmacunu atın ölümü arpadan olsun...

Galile idama götürülürken son isteğini sorduklarında
"Dünya halen dönüyor..."diye haykırmamış mı?

Yazılarım sürecek, çünkü var olabilmenin yolu inanmaktır değil mi?
Medya Towerlardan aldığım inanılmaz teklifler beni şaşırtmıştır!
Para için hiç yazmadım, yazmamda...
"Radikal Gazetesi" bir gün bana bir teklif getirirse "olabilir..."deyip Anadolu Basın Birliği Başkanı Sn.Halil Zor abiden izin almaları gerektiğini söyleyeceğim. Anadolu'da örf ve adetler halen geçerlidir?

Desteğim, tarafım Onurdan yanadır. Onursuz yaşadığım, piyon olduğum günlerde bile "...toplum onuru" çok önemliydi!

Gaziantep'te bir kitap Fuarı olacak. Yazdım da! Fuara sadece ziyaretçi olarak katılacağım. Kitaplarımı satmak isteyen yayıncılara verebilirim uygun görürsem elbette. "Geçen yıl katılanların/emekçilerin bu fuarda bu yıl işi yok diyen organizatörün" geçen yıldan çok beğendiklerini, Fuara daveti açıkçası beni şaşırtmıştır! Bir merdivenden çıkarken arkamızdakileri unutursak "trilyonerde olsak..." sonuçta kazancını sonra anlarız diye düşünüyorum. Boşuna...
Gönül alabilmek önemli diye düşünüyorum. Bazen geç anlayabiliyorum hoş görmeniz dileğimle, insanım sonuçta!

Hepimizin vakti değerli! Değersiz insanlarla geçireceğim vakti parkta bir sokak çocuğunu sevmek, terasımda bir kuşu izlemek bana daha keyif vermekte!
Hele yazdığım sözcükleri yaşamak beni ihya etmekte!

İnsanları anlamak zaman alıyor. Ancak birde sınıfta kalırsa biri benim dünyamda düzelmesi çok zaman almakta. Can çıkmadan huy çıkmazmış!

"Kolay yaşamak istiyorsan sürüde kal..."Nietzche

Yüzü "insanlıktan" yana olan herkesi sevebilmek önemli!
Dünümü unutacaksam hiçbir şeyin gereği yok.

"Ayıpsız dost arayan dostsuz kalırmış
Hamdım
Piştim
Yandım" Mevlana

Tarafı "ONUR/İNSAN" olanlara ne mutlu!

Çıkarsız, savaşsız, bilime, inanca, insana sahip çıkan bir siyasal parti kurulursa bir gün babama danışarak aday olabilirim! Şahsıma teklifleriniz anlamlıydı gerilsem de! Ancak miting alanlarındaki halkın sesine çok inanıyorsa siyasiler aday olmalı bence! Bu defa "az" hata yapmalıyız. Ivır zıvır sudan bahanelerle uyumaz bu halk! Ülkemizi seven, güzelliklerin bilincinde olan seçmen tatiline kıyacaktır merak etmeyelim! Sonuç: Hayırlısı olsun. Demokrasidir diyeceğiz, kuşkum yok...

Güçleri büyüten birlikteliklerimiz/desteğimiz ancak layıkıyla olmalı değil mi?
Biz buysak da ne diyelim! Sonuçtan hepimiz sorumluyuz. Hatasız olmuyor, ancak fark edebilmek önemli geç te olsa!

Gaziantep Kültür Sanat Edebiyat Derneğimizin başkanı Sn.Gökhan Velikişioğlu! Siz ve sevgili Gülay Haskatar olmasaydınız o dernekte kaydım zordu inanın. Desteğiniz ve şahsıma söyleminizle duyguluyum/onurluyum.

Gaziantep Milli Eğitim Müdürlüğü Teftiş Kurulu başkanı Sn. Mehmet Şahan. Yazmalıyım iki satır sizden! Kimse yanlış anlamaz merak etmeyin! Namuslu olanlar bir birini ve ötekileri iyi tanımaz mı? Önceden sizi hiç tanımadığım halde 4 yıl önce iş yerime ayak üstü uğrayıp "...işine bak burası devam edecek, rahat ol..." söyleminiz aklıma geldikçe burnumun direği sızlamakta! BIEM Antep'e mal olmuş bir Eğitim Kurumudur. Kursa katılanların her biri hissedarıdır bu kuruluşun. Daha ileriye deneyimlerimizi dikkate alarak devam edeceğiz kuşkusuz.

Saygılar sizler gibi değerli bürokratlara...

"BIEM" Türk patent Enstitüsünce tescilli olup sadece "Bilgisayar İngilizce Kursu verir, başkada hiçbir hizmeti yoktur." Gelecek zamanda çok çeşitli faaliyetleri olabilir, olacakta... Taklitleri çıkabilir belki ancak aslı mutlaka farklıdır
"BIEM"markası kentimizde aynı işi yapan bir kuruluş tarafından, atanan garip bir insan aracılığıyla zoraki kaçırılmış, ancak mahkeme başvurusuyla, maalesef çok para ödeyerek yeniden tarafımca alınmıştır! Utanmaları gerek ama sanmam!
Utanacak insan, utanacak işler yapmaz diye düşünüyorum...

Edebiyatımızın, insanlığımızın yüz akı, adımı benzeterek sevdiğim; Aziz Nesin'in "Zübük" çalışmasını yıllar önce Türkan Şoray oynamıştı yanılmıyorsam. "...insanın alnının damarı çatlamasın..."söylemiyle Türkan Şoray' ın elini alnına götürüşünü unutamıyorum. "Ar damarını" bilmeyenler öğrense iyi olacak!

Meyveli ağacı taşlarlar ancak kökünden kesip atamazlar...

4.kitabım IŞIK II, Amerika' da yayınlandı şükür. Bilgi için: http://www.bbotw.com/description.asp?ISBN=0-7414-3948-4
Üç ay içinde amzon.com dahil pek çok internet sitelerinde tanıtımı/satışı sizlerin de desteğiyle gerçekleşecek.

Sırada "KANKA"anı kitabım var. İstanbul'da korsanı çıkmıştı 2003 yılında, telefonla bilgilendirilmiştim. Sevinmiştim de! 2.Baskısını "Gölge" adıyla istedim. Bakalım. Yeni düzenlemesiyle "Beynelminel" filmiyle yarışsın umudumla sonbaharda yeniden çalışmaya başlayacağım.

Gaziantep Ticaret Odası genel Sekreteri öğrencim, sevgili Mesut Ölçal, isteğiniz oldu! Sonuçta bu kentin Antep'te yaşayan bir yazarı oldu. Ölene kadar da bu kentte yaşayacak. Bende inandım artık bu işe... Emeğinize saygılar odanız üyesi olarak. Sizi çiçeklerle karşılamışlar, öyle duydum! Layıksınız... Başım belaya girmese "Gaziantep..."(İmparatorluğu!)diye bir yazı yazacaktım! Gülüyorum şimdi, güleceğiz de...

"Ağlamakla gülmek kardeşmiş" Beynelminel filminde ağlarken izlerken...
"Zincirbozan filmini" beğenmedim. Filmde psikolojik, felsefi derinlik seviyorum. Cüneyt Arcayürek çok kuru kalem kullanmış bence, biraz suluboya tekniği kullansaydı iyi olabilirdi!

...Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma...

Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Tayfun Avınca

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Yakamozlar seyrederken

Okyanusun üstünde gece
Yakamozlar seyrederken
Dolaşıyordu ruhlar
Akdeniz uzaktaydı ama
Onlar ve aşkları hep vardı
Yıldızlar seyrederken
Yakamozlar sustu
Sakindi dalgalar
Ama bir öfkeyle değiştiler
Kayaları döverken
Nefret ve öfke birden beraber var olmaya başladılar
Yıldızlar sustular göz kırparken
Yakamozlar seyrederken
Okyanusun üstünde gece
Dolaşıyordu aşklar
Kızıldeniz uzaktaydı ama
Kadehler hep doluydu
Kederler aynı hep aynı hep aynı
Ayaktaydı dalgalar ve karşı duran kayalar
Rüzgâr endişeli bir şekilde hep dans etti
Sessizlik hep şarkı söyledi
Okyanusun üstünde gece
Yakamozlar seyrederken
Yıldızlar göz kırptılar
Dolaşıyordu ruhlar yine can bulmak isterken
Sen uzaktaydın ama
Aşklar hep vardı
Dingin denizler çılgın dalgalarla var olmaya çalışırken
Öfke aşkı okşarken
Aşklar hep vardı ve nefretler asla ölmediler
Siyah ve beyaz aynı taşta var olurken
Yakamozlar hep vardı
Ve yıldızlar
Dalgalar kayaları döverken
Sensiz olamazdım, iyisiyle kötüsüyle sana âşıktım, aşığım
Yakamozlar seyrederken
Sen uzaktaydın ama
Aşkın hep vardı.

Rana Marcella Özenç

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Valla uzun uzadıya yazmaya gerek görmeden tavsiye edebileceğim bir web sayfası http://www.modelyazilim.com/ Bu web sayfasında ticari işletmeler ve ticaretle uğraşanlar için aklı başında ve uygun fiyatlı özel yazılımlar mevcut. Hep eğlencelik değil ya, biraz da ticari anlamda işinize yarayacak kısa yollar vereyim dedim. Haydi hayırlı işler, bol kazançlar...

...Mikronezya'daki Pingelap adasında yaşayan insanların 20'de birinde total renk körlüğü var. Bu kişiler renkleri hiç algılamıyor, dünyayı siyah-beyaz bir televizyondan izlermiş gibi görüyorlar. http://renkkoru.sitemynet.com/renk/index.htm Konu üzerinde 30 yıldır araştırmalar yapan bilimadamları bu hastalığa neden olan gen bozukluğunu tespit ettiler. Ancak, söz konusu tespit, tedavinin de hemen bulunacağı anlamına gelmiyor... Konu hakkında bilgisiz kalmamak için tıklayın.

Kuşlara ve özellikle kuş fotoğrafçılığına ilgi duyuyorsanız http://www.richardbedford.co.uk/ web sayfasında uzun yıllardır bu işle uğraşan kuş fotoğrafçısı Richard Bedford'un bu işi nasıl yaptığını örnekleriyle görüp öğrenebilirsiniz. Mütevazi bir tarzdaki anlatımıyla, bu işe meraklı ve gönül verenleri bilgi alabileceği hoş bir kaynak.

İster bilgisayarınızda duvar kağıdı olarak kullanın, ya da isterseniz sunumlarınız için arka plan olarak kullanın. http://www.apparence.org/ Bu web sayfasında bulacağınız tüm resimler, her yerde bulabileceğiniz türden resimler değil ve genellikle 1280x1024 çözünürlükte.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070510.asp
ISSN: 1303-8923
10 Mayıs 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com