|
|
|
17 Mayıs 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Romantik seçmenin hayâli!?!.. | Merhabalar
Hazır partilerin bir kısmı aday bulma telaşındayken, bir kısmı da evlilik için çeyiz düzerken, gelin biz kendimizi, yani asıl işveren seçmeni konuşalım biraz. Günün favori laflarından birini ele alalım örneğin. "Benim oy verecek partim yok. Hepsi birbirinden beter. Ne olacak halimiz?" Ne hoş bir serzeniş değil mi? Kaçak güreşmenin daniskası. Madem oy verecek parti yok, verme oyunu, elalem de ne halt yerse yesin. Ama sonra kalk "Yetişin vatan elden gidiyor, iş yok, aş yok, tencere kaynamıyor." diye feveran et. Yağma yok. İşverenin kalifiye adam yok diye fabrikayı kapatma, çalıştırmama lüksü hiç yok. Usta yoksa kalfayı, kalfa yoksa yetiştirlebilecek çırağı bulmak senin görevin.
Bu serzeniş daha çok seksen sonrası seçim kulvarına girmiş seçmenin duyguları. Seksen öncesi ideoloji ağırlıklı seçmen kitlelerinin bu tür dertleri yoktu. Kavramlar, parti politikaları çok belirgindi. Oysa şimdilerde öyle değil. Marjinal ve radikal partilerin dışında kalanlar birbirlerinden kız alıp vermeye başladılar, akrabalık arttı. Dolayısıyla işveren seçmenin de aklı karıştı. Haydi bunu hafifletici bir neden olarak bir kenara not edelim ama bu bile romantik seçmenin haklılığına kanıt değil. Bakın şimdi de romantik seçmen dedim. Daha önce romantik demokrat dedim diye ortalık ayağa kalkmıştı. Romantik dememde ki anafikri açıklamaya çalışırsam belki bana daha az kızarsınız. Romantik insan hayal kurmayı sever, beklentileri yüksektir. Daldı mı metrelerce dibe dalar, uçtu mu tutabilirsen aşkolsun. Romantik Türk seçmeni de İsveç parlamentosuna vekil seçiyor edasıyla konuya yaklaştığından çaresiz kaldığından dem vuruyor.
Oysa olay bir öncelik saptama problemidir. Her problem gibi çözümü vardır. Değişmezlerle, değişkenleri iyi ayırdedip "x" in değerini bulmaktan başka çare yoktur. Çünkü burası Türkiyedir. Politikacılar, partiler bunlardır. Günahlarıyla sevaplarıyla hepsi bizden, hepsi memlekettendir. Karar verme aşamasında bir kontrol listesi hazırladığınızı varsayın. Rahatsızlık duyduğunuz problemleri önem sırasına göre yazın. Sonra bir eleme daha yapıp içlerinden en önemlisini çekip çıkarın. Sonra bu yaraya merhem olabilecek çözümleri bir kenara yazın. Yazın, çizin, silin ama hepsini silip sayfayı boş bırakmamaya özen gösterin. Hepsini sildiğinizde asıl kaybedenin siz olacağınızı sakın unutmayın. Böylece elekte kalanı kerhen desteklemek zorundaysanız bile destekleyin. Bu işi yaparken de o kullanacağınız tek oyla Türkiye'nin geleceğine yön verecekmiş gibi dikkatli ve nekes olun. Mesela benim de, kendim için, çocuklarım için, ülkem için istediğim, sıraladığım bir listem var. Ama herşeyin başında bir önceliğim de var. Bu öncelik, 4,5 yıldır memleketi rejimi tartışılır hale getiren zihniyetle mücadeledir. Ve oyum, bu ortamı yaratanlara, nadasa bıraktıkları karanlık emellerini hayata geçirmeye çalışanlara dur diyebilecek, iktidara en yakın olduğuna inandığım partiye gidecektir. Bunun ötesinde amalar yoktur. Birinci önceliği hallettikten sonra sıra ikinciye gelecektir.
İşte size yöntem, hâlâ çaresizseniz sizin için üzgünüm. Kendinize iyi bakın, bu ülkeye lazımsınız. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Kahveci : Rana Marcella Özenç Bir Küçük Gemi |
|
Dalgalar hızlanmış rüzgârla yarışırken soğuk yağmur damlacıkları yüzüne çarpan sert kurşunlar gibi canını yakmaya başlamıştı. Güverte terk edilmişti ve yapayalnızdı. Dalgalarla savaşıyordu ayakta kalmak için ama deniz altından kayıp gidiyordu. Gökyüzü ağlıyordu sanki haline. Şimşekler öfkeyle gülüyorlardı. Daha saatler önce oysa güneş batarken huzurluydu. Huzurla uykuya dalmıştı ki gürültüyle uyandı. Çığlıklar yükselmişti. Tek tek bütün yolcular onu terk etmiş okyanusun derinliklerine doğru kaybolmuşlardı. Şimdi sadece şimşekler vardı, dalgalar vardı, rüzgâr ve yağmur damlaları vardı. Soğuk ve acımasız damlalar…
Gücünü yitirdiğini hissetti. Daha fazla direnemezdi. Her yerden sular girmişti artık ve ağırlaşmıştı bedeni. Net göremiyordu ki önünü. Biraz daha, biraz daha dayansa; belki sabaha geçerdi bu olanlar uyanınca unutulan kâbuslar gibi.
Karanlıktı. Şimşekler bazen gündüz gibi aydınlatıveriyordu ama sonra yine karanlık oluyordu. Büyük bir çıtırdama duydu. Bu iyice yıpranmış tahtaların sesi olmalıydı. Canı acıyordu. Seslenmek istedi birine, çığlık atıp yardım çağırmak istedi ama duyan olmayacaktı. Sert darbelerle onu yıkmaya çalışan dalgalar ve her düştüklerinde onu biraz daha inciten damlalardan başka duyan olamazdı artık onu. Okyanusta ve karanlığın içinde yapayalnızdı. Ölüme terk edilmişti. Direndi son gücüyle ama artık suların altına doğru çekilmekte olduğunu biliyordu. Son saatleriydi bunlar. Son anıları…
Bir süre kendinden geçmiş olmalıydı. Alacakaranlığın yaklaşmakta olduğunu gördü. Yaraları çok ağır ve derindi. Yorgundu bedeni. Belki son kez görüyordu alacakaranlığı. Oysa daha dün gece sevişmekten bitkin düşmüş âşıklar güverteye çıkmış sabahın gelişini kutluyordu ellerinde geceki kutlamadan kalma şampanyaların son kadehleri ile. Damlalar yavaşlamıştı ama kırılan tahtaları tamir edemezlerdi artık. Okyanus onu kendine doğru çekmeye devam ediyordu yavaşça. Bedeni neredeyse sular altındaydı artık tamamen. Pes etti ve kendini sulara teslim etti. Rahat bıraktı bedenini belki acıları biraz olsun diner ve sonu daha kolay olur diye ama en acısı şimdi yeni başlıyordu. Boğulmak; hem de yalnız başına kimse onu özlemeden, kimse yokluğunu fark etmeden boğulup gitmek… Terk edildikten sonra sulara, bir daha kimsenin onu bulamayacağı, kimsenin ziyaret edip başına bir kır çiçeği bile bırakmayacağı karanlık mezara gömülmek…
Yavaşça batmaya devam etti bedeni. Tamamen sular altındaydı ama aşağıya doğru bir kuvvet, bir direnç hala çekiyordu onu. Artık acı kalmamıştı sadece dans eder gibi sulara direnmeden battı ve arada çıtırdamalar duyuyordu yine. Ama artık uzaktan geliyor gibiydi sesler. Bir sarhoşluk çöktü yukarı bakarken. Gökyüzünde kaç renk vardı? Aşkın rengindeydi sanki gökyüzü; orda ama belirsiz, bir o kadar da renkli ve güzel. Çizgiler halinde parlıyordu okyanusun yüzeyine yansıyan ışınlar. Okşadılar denizi teselli etmek ister gibi. İçini bir huzur, bir rahatlık kapladı sanki artık yalnız değilmiş gibi. Ama başkası yoktu. Bu yalnızca bir hayaldi. Kendinin hayali… Aynadaki yansımalar gibi. Kâbus sanki tatlı bir rüyayla bitiyordu. Nefret tutkunun fırtınasının ardından nasıl aşka dönüşürse öyle bir huzur vardı.
Işıklar seyreldi gittikçe. Altında kumları hissetti. Yavaşça okyanusun dibine oturmuştu. Gökyüzü çok uzaktaydı artık. Onu kimse özleyecek miydi? Gözlerini usulca kapattı, zira suların altı karanlıktı ana rahmi gibi. Kendini bıraktı gökyüzünün hayaliyle. Artık bitmişti. Küçük gemi batmıştı. Yalnız ve sessizce… Derinlerde bir yerlerde terkedilmiş bir batıktan başka bir şey değildi bundan böyle. Gözlerinden yaşlar süzüldü veda ederken kendine.
Aradan yıllar geçti. Bir gün, sıcak bir yaz günü, iki küçük dalgıç denizin derinliklerine daldılar. Ellerinde fenerleri vardı. Kumlara indiklerinde küçük bir gemi gördüler. Tahtaları kırılmıştı ve demirleri paslanmıştı. Gözlerini yummuş ve hayata veda etmişti. Dalgıçlardan biri ona yaklaşıp eliyle onu okşadı hafifçe. Artık onun mezarının yerini bilen bir ziyaretçisi vardı…
Rana Marcella Özenç
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan VURGUNUNDA ÖKSÜZ |
|
Suretine iliştirdiğin gamın en kalın notasındaydı, sözcük sayımı saatleri. Uzakların iliklerime yapıştırıp, çekip gittiği bir öğleden sonrası, izbe köşeleri kalbimin. Dehlizlerinden denizlere uzanır mı kuytularındaki şarabın kızıllığı? Labirentlerden alıntı bilmecelerle bezeli saniyelerin, bitmek, tükenmek bilmez soğukluğu. Katılığında nem tutmuş buraların havası. Kırgınlığına eklenen bir öfke çoğu zaman kırıntıları, hediyelerinin. İlkokul sıralarından kalma bir alışkanlıktı yağmur damlalarını sayma çabası, fonda kederli türküsüyle. Yazamadığım satırların boşlukları oldun zamanla, fark etmeden, fark ettirmeden. Boyumu aşan ahşap doğramalar karşısında cama bir uzanıştı gözyaşlarım, yağmura inat, yağmurla sevişen… Hangi tonundaydın yeşilin? Gözlerimin erişemediği bir tarifti, tarifi imkansız da olsa. Tenime bıraktığın çilek kokulu ilkbaharlar saklambaca çıktılar. Bulutlar önümde sur , güneş ardımda küskün kaldı. Bir fotoğrafın siyah- beyaz karesindeki yitik sümbül oldum zamanla. Rengine aşıkken, rengine bürünememiş, rengi çalınmış sümbül. Deniz kokusuna hasret, tuvallere muhtaç kaldım. Nezaretlere kilitli kaldı yasak mısralar, tebessümlerden tutkuyu çıkardılar. Basit bir matematik problemine saplandı günler, güller soldu. Ve zaman da eskidi zamanla. Martıların göçü etkilemez oldu savruk rüzgârı. Alevlenmedi bugün kibrit, yanmadı sokaklar. Bekledim, özledim, sustum, sustum, bir sustum soluğunda. Dudaklarımdaki algılanamayan şeftalinin en derininde bir çağrı. Beklemeyene, görmeyene inat. Kalemime değdiremediğim sözcükler var-dı. Bürünemediğim yaşamlar, isyan edemediğim şarkılar ve dokunamadığım tenler vardı. Özleyebileceğim iklimlerden kopup da gelmeyen rüzgârlar fısıldarsa bir gün , gün olur da davetkar bir isyana koyabilirsem gönlümü… Beyazlıkları, çıktı bugün köpüklerin, denizlerin beyazına beyaz katmanın eşiğindeyken. Maviye çalan düşlerime misafir hanımelleri. Betimleyemediğim denizlerden bir deniz şimdi masal. Kıyılarıma vuramayan bir sevdaydı masalımdaki. Rengi öksüz kaldı. Bebekleri isimsiz. Boğulmanın kıyısında oturdum, prangalara vuramadığım gözyaşlarım denizlere karıştı. Tanımını genellerde bulmaya çalıştığım imlâlarım hepten kayboldu. Küllerimi savurdular… Erguvanlar altına sakla beni, bir Aşiyan havası olsun kalbinde ve sevdalarıma hasret vur, bu gece. Bırak açık kalsın ışıklar, nokta koyamadığım ünlemlerimde bırak devam etsin şarkılar. Şarabın, kadehinde bana mühürlensin bu gece, belki de sadece öyle olsun istedim diye. Yalan söyle bana bu gece, yalan söyle bir kerecik. Bırak İzmir söylesin şarkısını bensiz, bırak benim şarkım hayata, içinde ama dokunamayacağın bir noktada karışsın. Özleme beni kalemler durana kadar. Sustuğunda kurşundan izlerim, bil ki halatlar vurdular iskelelerime, bil ki "hasretinden prangalar eskittim" yitik baharlarla. Ve hala, inadına, bütün can yakıcılığıyla, soluğum soluğunda…
Deniz Marmasan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
|
Öylece Çıkıp Gitmek İstedin
Öylece çıkıp gittin diyelim. Kimseye danışmadan, sonunu umursamadan, yanına bir adres bile almadan. Geri dönebilecek misin? Bilmek istemedin, öylece çıkıp gitmek sandın her uzun yolu. Parasız kalıp sigaran olmadığında bile öylece çıkıp gitmek bu dedin. Bütün olanları vurdumduymaz yaşanılan, türkü kokan, dumanlı yıllarına benzetip, böylesi daha iyilerle avuttun kendini. Ölümcül sözcükler biriktirmekten ağırlaşan kaleminle yazdın durmadan. Ne yazdığını umursamadan. Peki öylece çıkıp gitmek korkusuz mu yaptı seni? Acıdan koşarak kaçılmıyor diyen de sendin, acıdan koşarak kaçmaya çalışan da sen… Sevgi de olsun istedin mutlak yalnızlığında.
Gecenin aykırı dekoru oldun, durduk yere çıkıp gitmelere benzedin. Oysa herkes sadece güne uyanmanı istedi senden. Erken uyanmanı istedi… Okuduğun kitaplar, oturduğun sofralar kadar kahramanca hazırlanmamıştı. En büyük kahramanlık hikayeleri sofrandaydı ama sen hep gece okuduğun kitaplar sandın kahramanlığı, çünkü anlamadın. Anlamadın çünkü karanlığa çekiyordu ayakların. Gençliğinin kirli bahçelerinde çok oturdun, manzara aldattı seni.
Öylece çıkıp gitmek istedin, ben suçsuzum demek içindi bütün hataların. Hoşuna gidiyordu suçsuzluğunu bağırmak. Gözlerin, kimin dönüp bakacağını merak etmekten açık kalırdı. Oysa acıyla bağırmak kör ederdi gözleri. Ama sen başka ağlıyordun, ağlamak sıradan bir ihtiyaçtı senin için.
Evet ağlıyordun,
Ama kanamıyordun!
Yada bazen kanıyordun ama anlamıyordun!
Öylece çıkıp gitmek istedin. Sonra bu gitmeler sevgiyi suçladı, kendine küsüverdin. Zaten eskiden de anlamak dinlemek istemezdin. Ama bu yalnızca çıkıp gitmek değildi işte, terk etmekti bu! Söyle şimdi, yanına bir adres bile almamak cesaret miydi? Yada telefonlara çıkmamak? Yüzlerden, seslerden, isimlerden kaçmak neydi? Kanıyordun ama anlamıyordun…
Göz yaşların yüzünü, çığlıkların ruhunu yırtıyordu. Tırnaklarınla sıkıyordun kalbini, ömrün çürüyordu. Dayanamıyordun, öylece çıkıp gitmek diyordun ama ölmekti bu. Son gitmekti…
Alican Doğar
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
[Henüz Oylanmamış] 0 Kahveci oy vermiş. |
|
|
Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir |
Korsan Fahişe
Yüzünde gürültülü bir kertmenin yalnızlığını taşıyor
Susuyor daha fazla
Konuşurken gözlerini odakladığı alanlara bakıyorum en fazla
O denizleri severdi
Ben denizi sevsem de kokusuna alışamadım pek
Çok yetenekli olduğu alanlarda uzmanlaşmaya heveslendi
Ben, zaten yeteneğim olduğu alanlarda uzmanlaşmayı hiç istemedim, seçmedim, sevmedim
Aradan yılların arasına sıkışarak, sıyrılarak geçenler oldu
Büyük vedalar yaşandı mesela
Varsayımlı alkışlar yahut
Beklide bir notası hep eksik basıldığı için bir yerde çatallaşan, çirkinleşen, kulak tırmalayan zamanlar da olmuştur, oldurulmuştur
Isırgan otu gibi yakıcı yeşillikler de geldi.
Kulaklarının çınlamasını bir "şeylere" yorabilmeni gerektirecek kadar uzak oldun mu sen
Olmaman gerekenlerden?..
İyiliğini konuşuyor olanlardan
Ya da belki kötülüğünden dem vuranları bile özlemeyi bildin mi?
Telaşları değişti
O kadar sıradan geldi ki bütün yazlar
Yazılacaklar dahi yaza yenikti
Üzerimde çok küçük duran bir eski kehanet şimdi bahar
Yazın tomurcuğu ilk güzün toprağındaki bakir kadın gölgesi
Kadının günahını gölgesinden biliyorlar
Kendi gölgelerinin karanlığı bütün görüş alanlarını zifiri bir aydınlığa belemiş
Korsan fahişe!
Fahişenin çok ortada, uluorta olacak kadar keskinleşir kokusu
Kadının günahını gölgesinden biliyorlar
Fahişe teri kadın mı kokmalı adam mı muamma
Ve sen hiçbir fahişenin terinin tenine uyumundan bahsedemezsin
Bütün parfümleri kusar işportalı kullanılmış halleri
Günahını gölgesinden bilmemeliydin ama
Alkışlar vardı
Deli gibi
Hiç bitmeyecek bu şölen gibi
Gibi'lere asla hasret bırakmayacağına yeminli bir sözlük kelimesi gibi
Sözlükteki her kelimenin tanımında "kimse" diyor TDK
Gölgesindeki karanlığın vebali için hepinizden alacakları olan kimse
Günahını bakirliğinde ödünç bırakan bakire kimse
Özlemli, soyadının kimde unutulduğunu bilemeyecek kadar yorulmuş, yoğrulmuş kimse
Teninin hangi kokuyla uyumlu olabileceğini kestiremeyen kimse
Perdede oynayan o kadın
Kadınlar, kimse
Tüm bunları tanımladılar
Sana düşen sindirip, cümle içinde kullanmak mı dersin
Günah; payına düşenlerle hazım oranını en hesaplı ayarlayan kimse
Gölgeler, günahlar, ten
Yalanlar, soyadı, yatak, kir, pas
Tanımla, cümleler içinde kullan
Kimse
Herkimse
Korsan fahişe..
Sarahatun Demir sarahatun@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
yarının kapısını çaldım
yarının kapısını çaldım: yarın dilsiz kör ve sağır
kırıp girmeliyim içeriye
kapı yere düştüğünde farkettim ki;
ben de onunla birlikte yuvarlanmışım yere,
üstüm başım kan revan içinde...
Beyza Yesemen
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
...Futbolun gerçekliğinden sıkıldınız mı? Bir takımı ligdeki yöneticilerinden daha iyi idare edebileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Bize katılın kendi takımınızı kurun, diğer yöneticilerle yarışın ve en iyi olduğunuzu ispatlayın! http://online.sokker.org/ Türkçe dil desteği de mevcut. İyi eğlenceler.
... Binlerce yıl önce mahzende unutulan bir şaraptan tesadüf eseri keşfedilen elma sirkesinin, ciltteki lekelerden fazla kilolara, sağlıksız saçlardan varisli damarlara kadar birçok derde deva olduğu bildirildi. Elma sirkesinin özellikle pırıl pırıl saçlar, lekesiz bir cilt ve incecik bir vücuda kavuşmada çok önemli katkılar sağladığı vurgulandı... Devamı için http://www.hanimlar.com/moduller.php?modul=makale_oku&id=79
Tüm haber kaynaklarının tek bir çatı altında toplandığı güzel kaynaklardan bir tanesi http://www.haberler.com/ Yerel ve ulusal basından derlenmiş güncel haberleri bulabileceğiniz hoş bir web sayfası.
Online olarak oynanabilecek birbirinden güzel onlarca oyun için http://www.flyordie.com/oyun.html Tavla, dama, satranç, bilardo... Ne ararsan mevcut.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|