|
|
|
25 Mayıs 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Tayyip Beyin liderlik sınavı!.. |
Merhabalar
Ulus'un acıları henüz sürerken, yetkili ağızların birbirlerine söylemesi gereken lafları medya aracılığı ile cümle alemin önünde konuşmaları ilginç değil mi? İktidarın başı Tayyip Bey, seçim öncesi esip gürlediği konuşmalarından birinde "İstediler de vermedik mi?" diyor. Ama peşine ekliyor; "Yeri, zamanı, maksadı belli bir yetki istemeliler. Ucu açık yetkiyi meclisten çıkaramayız." diyor. Yani paşamız kurmaylarını toplayacak, harekat planını yapacak, meteorolojiden son raporları alıp operasyon gün ve saatini tespit edecek, bilahare Tayyip Beye Anadolu Ajansı marifetiyle "Başbakanım, perşembe günü sabah namazını müteakip sınırı aşmak, öncülerin belirlediği hedefleri bertaraf etmek istiyoruz. Askerin karnı tok, sırtı pek, meclisin vereceği Yürrüü talimatını beklemektedir." diye beyanat verecek. Tayyip Bey de, MUSIAD toplantısı çıkışında gazetecilerin sorusunu yanıtlarken araya biryere sıkıştırıp "Evet paşam, isteğiniz yetkili kurullara aktarıldı. Allah'ın izniyle istediğiniz izni vereceğiz inşallah." diyerek paşayı cevapsız bırakmayacak. Durumun komikliğini göstermek için biraz hayal kurdum ama ayniyle vaki olacağı konusunda kuşkum yok.
Tayyip Beyin işi zor tabi. Siyasi otorite olarak topu daha ne kadar yanlara oynayabilir ki? Önünde sonunda, ileri bir şut atması gerekecek, ama önü ABD, AB, arkası seçim, halk. Seçim yatırımı adına aktif olmalı ama yaptığı kontrat yüzünden de sesini kesip oturmalı. Al sana iki ucu kakalı değnek. Abisi buşu kızdırmak işine gelmez. Büyük ihtimalle yalnız kaldığı her an aklından şuna benzer düşünceler geçiyordur, "Hey Allahım nereden çıktı bu terör? Tam KDV indirimini de bal yapıp halkın ağznına çalmışken, nedir bu sınır ötesi şeysi?" Bu KDV indirimi de bir başka komedi. Kararı şimdi alıyor ama uygulama seneye. Eh haklı, seneye kim kala, kim gide... Yerine gelenler geri alırsa "Aha ben yaptım onlar uygulamadı." diyecek.
4,5 yıldır hasbelkader, verilen direktiflerin uygulanmasından başka bir sorumluluk almaksızın, yürüttüğü devlet yönetiminde son dakikada golü yemek üzere Tayyip Bey. Liderlikte asıl sınavı şimdi verecek. Çekirge misali gene sıçrayabilecek mi göreceğiz. Hepinize bombasız, tasasız, pırıl pırıl bir hafta sonu diliyorum. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen Ulus |
|
Kimbilir kaç yıl oldu Ulus'a gitmeyeli, Dışkapı'dan geçmeyeli, Anafartalar Çarşısı'na girmeyeli. Yıllar var Rüzgarlı Sokağı görmeyeli. Çocukluğumun Ankara'sında iyi bilirdim Ulus'u ve çevresini. Bir dönemin merkezi idi adeta. Dolmuşların, otobüslerin ana durağı olduğundan mecbur kalırdık Ulus'ta inmeye, gerekirse başka bir araca binmeye. Dolmuşun henüz icat edilmediği dönemlerde hele bir de mahallemize giden otobüsü kaçırmış olursak, yiyeceğimiz paparanın haddi hesabı yoktu. Erken Gelen Oturur ( EGO ) idi sanki bastırmış gibi parayı, gelemeyip otobüsü kaçıran ise bizim gibi yerdi paparayı. Cep telefonu yok, ev telefonu yok, sonraki otobüse 1 saat var neredeyse...
Rüzgarlı Sokak, babamın çalıştığı yerdi, sinemaya ya da Gençlik Parkı'na giderken harçlık alınmak için rahatça uğranılası sokak. Meteoroloji'den bayır aşağı yürümesi zaten kolay, sonrası Ziraat Fakültesi, arkasından Dışkapı. Atatürk'ün "Beni Türk doktorlarına emanet edin" yazılı Askeri Hastahane önündeki heykelinin yanından bir anda ulaştığınız Dışkapı, dış kapının mandalı kadar yakındı mahallemize. Işıkları geçtin mi, sağda Nur Sineması. Ailece seyrettiğimiz sayılı filmlerden biri idi "Dr.Jivago" ve bu sinemada izlemiştik. Yıba Çarşısı gelirdi sonrasında ve Rüzgarlı Sokak görünürdü Ulus'tan bir önce. Sümerbank'ın köşesinden sola yukarı saptınız mı Anafartalar Çarşısı'na ulaşırdınız. Daha sonra dolmuşların durağı olmuştu Sümerbank'ın arkasındaki meydan. Bir arkadaşımızın babasının manifaturacı dükkanı var idi çarşı içinde. Heykelin yanında ise pek sevilen ama ismini hatırlamadığım bir çarşı daha vardı. Mişmiş Kuruyemişçisi, Eyüp Sabri Tuncer kolonyaları, Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumları. Bir blok sonrasında ise pek beğendiğimiz bir pastahane, Akman mıydı neydi ismi sanki uçmuş gitmiş dimağımdan. Ama Sosisli ve Rus Salatalı sandviçinin tadı hiç mi hiç çıkmamış damağımdan...
"Nerede buluşuyoruz ?" sorusunun cevabı ya "Ulus'ta, heykelin önünde" olurdu, ya da Kızılay'da "Fidanlık" lakabı takılan PTT'nin önünde. Gencecik fidanlar beklerdi sevdiklerini kavuşabilmenin dayanılmaz hasretiyle zira. Herhalde yerinde yeller esiyordur beklerken karşı tarafa bakıp gördükleri Kızılay binasının. Hala duruyor mudur acaba Büyük Sinema ? Eskisi gibi kullanılmış plak satıyorlar mıdır hala Zafer Çarşısı'nda ? Ya, Arjantin biraları içtiğimiz Piknik ? Hele harçlıklarımızın çoğu zaman "Yetersiz bakiye" mesajı verdiği ve bu nedenle sadece ayda bir kez yiyebildiğimiz Şambaba tatlısı ve TED Koleji kızlarıyla meşhur "Sandviç" mekanı hala duruyor mudur ?
Belki herşey yerli yerinde duruyordur ama yerli yerinde durnayan bir şeyler var hem Ulus'da hem ulusta. Barış sizlere ömür, sevgi deseniz yıllardır törpülene törpülene kendini tanıyamaz olmuş. Taziye mesajları bile su serpmiyor artık paslı yüreklere. Push gibi oynanıyor kaç senedir yazılan senaryolar. En acısı sadece figüranlık kısmına rol aranıyor bu kahpe filmin senaryosunda. "İstifa" sözcüğü "istifade" sözcüğü tarafından bir kenara atılmış. "Ne yaparım da bu durumdan istifade ederim ?" en büyük değer haline gelmiş. Koyun can derdinde köşe yazarı "emprovize" başlığı atma derdinde. Hala kimin eli kimin cebinde paparazzi programları yayınlanıyor. RTÜK'de TIK yok, neredeyse hergün şehit veren güzelim ülkemin yalaka medyatörleri; kendi gündemini yaratmak için atılmadık takla, 3 kuruşluk bakla haberlerini yayınlamak/izlettirmek için birbirlerini yiyiyorlar.
"Yiyin efendiler yiyin, patlayıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyin". İstifa etmeyin, istifade edin, reklam alın, istiif yapın, reyting ile yatın, tirajla kalkın, şampanya patlatın, kıskananları çatlatın, "Beni telefonla aradı, onu demek istemedi, bunu demek istedi" diye o zatın yorumlarına yorum katın, ulus bilmiyor ya Türkçe mealini siz anlatın, bol keseden atın, demokrasiye çatın, parça parça zahmetli oluyor satacaksanız vatanı bari külliyen satın, yeter ki ortaya adam gibi çıkın. Yemezler değil mi ..?
Şimdi büyük acılar yaşanıyor Ulus'da, kurtulamadı şoktan güzelim ulus. Usul usul almış başını gitmiş ulustan us, ulusun gözleri sepken sulu, Ulus zaten kan içinde, yüreğim ise bugünlerde hiç durmuyor uslu uslu, hiç anlamıyorum şu barış neden uzak, neden puslu ?
asesen@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Barış Güvercini : Banu Kurtis Chouard IKEBANA ve ÇAY MERASİMİ -6 |
|
Japonya'da, "cha-no-yu" diye adlandırılan, ülkeye özgü ve hoşça bir vakit geçirmek amacı ile düzenlenen merasimde, "Matcha" denilen yeşil toz çayın nasıl hazırlanıp servis yapılacağı ve içileceği öğretilir.
Matcha çayının Çin'den Japonya'ya getirilmesi, XII. Yüzyıl sonlarına, Sung Hanedanı dönemine rastlar. Bu tarihlerde çay, bitkisel bir ilaç olarak kullanılırdı. Hemen hemen yegâne kullanıcıları ise, uzun meditasyon saatlerinde içlerinin geçmemesini isteyen ZEN budizmi rahipleriydi.
Çay, XIV. Yüzyılda, yine Çin'den gelen "TOCA" oyununun Japonya'yı sardığı yıllarda halk arasında yaygınlaşmaya başladı. Toca'nın sözlük anlamı, ''çay yarışması''dır. Bu yarışmalarda konuklara ard arda çeşitli çaylar içirilir ve en iyi çay bölgesinden gelen çayı bulmaları istenirdi. Doğru cevap verenler ödüllendirilirdi. Çay oyunu zamanla o kadar büyük bir ilgi gördü ki, Japonya'da çay ekim alanları da genişlemeye başladı. En büyük gelişme de Kyoto şehri yakınlarında, UJI bölgesinde izlendi.
Ancak Japonlar, bu oyunu bir törene çevirmekte gecikmediler. Japonlar için önemli olan, ne çayı içildiğinden çok, çayın nasıl içildiği idi. Samurayların, yani ülkenin egemen sınıfını oluşturan savaşçıların yaşam tarzlarını düzenleyen biçimsellik, çay merasimine de egemen olmaya başladı.
Çay merasimine günümüzdeki biçimi veren, SEN RIKYU adındaki bir ZEN rahibidir.
Bu aşamada cha-no-yu, öncelikle bir susuzluk giderme biçiminden başka bir şey değildir. Amacını sözcüklerle anlatmak çok güçtür. Çay merasiminin ZEN budizmi etkisi altında geliştiğini unutmamak gerekir. ZEN budizmi ise, ruhu doğayla bütünleştirerek arınmayı amaçlar. Öte yandan cha-no-yu'da, Japon halkının ruh güzelliğini sadelikte arama ve bulma eğiliminin de biçimlendiğini görürüz. Sükunet, sadelik, asude güzellik gibi deyimler, veyahut "duru sadelikteki ince ve arınmış güzellik'' türünden tanımlamalar, çay merasiminin ana hatlarıdır. İlk bakışta sıkıcı ve aşırı katı görünen kuralların asıl amacı, gereksiz hareketlerden olanaklar ölçüsünde kaçınmaktır. Merasimin ruhunu sezinlemiş biri için de kuralların, özellikle üstatlarca uygulanışını görmek gerçek bir zevktir.
Çay merasimi bir estetik araştırması olduğundan, içinde çay içilen odanın, bitişiğindeki bahçenin, kullanılan servis takımlarının, dekorun, çay odası için özel tasarlanan Ikebana çiçek düzenlemesinin de hoşa gitmesi gerekir.
Çay merasiminin, Japon mimarisinin, bahçe ve seramikçiliğin ve de çiçek sanatının gelişmesindeki önemi de bu yöndendir. Cha-no-yu ile yakından uzaktan ilişkili tüm sanatsal öğelerde, Japon halkının belirleyici niteliği olan bu sadelik sevgisi daima ağır basar.
Öte yandan, çay merasiminde izlenen protokol, Japonlar'ın çoğunluğunun günlük yaşamdaki davranışlarını da derinden etkilemiştir. Bu nedenle de genç kızların evlenmeden önce, çay seremonisi protokolünün gerektirdiği inceliği ve denge unsurunu geliştirmek üzere çay merasimi dersleri almaları olağandır.
Sen Rikyu'nun ölümünden sonra ortaya çıkan çok sayıdaki çay merasimi okulları, kuralların ayrıntılarında farklılıklar göstermekle birlikte, merasimin büyük üstat tarafından belirlenmiş olan esaslarında birleşirler. Bu esaslar, günümüzde de tartışmasız kabul edilir. Kurucularına duyulan saygı ise, bütün okulların ortak ilkesidir.
TİPİK BİR ÇAY MERASİMİ
Ev sahibinin bağlı olduğu okulun kaidelerine göre çay töreni değişik şekillerde düzenlenir. Mevsimler ve davetin konusundan da etkilenile bilinir.
Merasim, "SUKIYA"da (çay evinde) gerçekleştirilir. Özellikle cha-no-yu için inşa edilmiş minik evler, gelenekseldir. Bu evcikler, bir çay ve bir de hazırlık odasından oluşur. Çay evi genellikle bahçenin ağaçlandırılmış bir köşesinde yer alır.
Gerekli malzemeler ve Merasim sırasında kullanılan araçlar;
Bu araçlar da başlı başına bir sanat eseridir.
Merasimde sade renkli kimonolar tercih edilir. Çok önemli günlerde ailenin seçere armasını taşıyan ipek kimonolar da giyilir. Konukların, küçük birer katlanır yelpaze ile, bir kutu "kaisi" denilen kağıt peçete de getirmeleri gereklidir.
Çay merasiminin süresi en fazla dört saattir. Genellikle sadece "Usucha" servisiyle yetinilir ki, süre en fazla bir saattir. Uzun çay merasiminde ise, bazı aşamalardan geçilir:
a) İlk aşamada hafif bir yemek "KAISEKI" servisi yapilir.
b) Kısa bir ara "nakadaci" verilir.
c) Merasimin ana bölümü olan "Goza-iri" aşamasında misafirlere "Koicha", taze yaprak rengi koyu bir çay sunulur.
d) Misafirlere ince kıyılmış yaprak çay "Usucha" dağıtılır.
Konuklar, bekleme salonunda toplanırlar. Ev sahibi, konuklarını çay odası için özel yaptırılmış patika yol üzerinden önden yürüyerek, ilk önce içi duru su ile dolu havuzcuğun önünde durur. Konuklar burada ellerini yıkayıp, ağızlarını çalkalarlar. Çay odasının girişi o kadar ufaktır ki, konuklar buradan alçak gönüllülükle, dizleri üstünde yürüyerek geçerler. Çay odasında sabit bir ocak, portatif bir mangal ve çaydanlık hazır beklemektedir.
Her bir konuk, duvardaki nişin zeminini oluşturan ve üzerinde Ikebana buketinin yer alacağı "Tokonoma"nın önünde diz çökerek saygı ile eğilir. Elindeki yelpazesini önünde tutarak, nişin iç duvarında asılı olan "Kakemono" ve yan tarafta, rafta duran buhurdanlık, ocak ve mangalı hayranlıkla seyreder. Konuklar yerlerini alırken, ev sahibesine en yakın yere en kıdemli konuk oturur.
Ev sahibi, odanın yanında asılı gonga vurarak asıl törenin başlamak üzere olduğunu bildirir ve bekleme odasına çekilir. Kısa bir süre sonra çayı hazırlayacağı gereçleri ile gelir, ikram edeceği kurabiyeleri de en kıdemli konuğun önüne yerleştirir. Yerine oturup çay kutusu ve kaşığını, "fukuşa" denilen özel bir bezle siler; kamış karıştırıcıyı, kepçe yardımı ile çaydanlıktan aldığı sıcak su ile yıkar. Çay kutusundan kaseye konuk başına üç kaşık çay koyar; çaydanlıktan doldurduğu kepçenin üçte birini "matcha" çayının üstüne döker. Kamış karıştırıcı ile iyice karıştırır. Çay adeta bezelye püresi kıvamına gelir.
Bu şekilde hazırlanan çaya Japonlar, ''koicha'' derler. Hazırlanmasında kullanılan "matcha" ise, yirmi ila yetmiş, hatta daha da yaşlı çay ağaçlarının taze yapraklarından elde edilir. İlk çay kasesini alacak baş konuk, dizleri üstünde ilerleyerek ev sahibine yaklaşır. Çayını alır ve diğer konukların önünde eğilerek saygı ile selamlar. Çay kasesini sol avucuna alarak, sağ eli ile de yandan tutar. İlk yudumu tattıktan sonra lezzetini över ve yeniden bir iki yudum içer. Sonra, kaseye dudağının dokunduğu yeri "kaisi'' kağıdı ile siler ve ikinci konuğa verir; o da aynı şekilde içip kaseyi silerek, üçüncüye devreder. Böylece tüm konuklar merasimden çay payını içtikten sonra, ev sahibine verilmek üzere kaseyi baş konuğa geçirirler.
"Usucha" çayının "koicha" çayından farkı, daha genç çay ağaçlarından elde edilmesidir. Bu karışım da yeşil renkli ve köpüklüdür.
Ev sahibi, çay merasiminde kullanılan araçları odadan dışarı çıkarttıktan sonra konukların önünde nezaketle eğilerek selâmlayıp merasimin bittiğini belirtir. Davetliler, ev sahibinin rehberliğinde "Sukiya"dan ayrılırlar.
Banu Kurtis Chouard
Redaksiyon : Ferda Önler
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Telve : Müfit Uzman İnsan Olma Zamanı |
|
En gelişmiş canlı bu mu?
Uzaya çıkan, elektriği, interneti, tekerleği bulan, doğayı yenmeye çalışıp kansere çare arayan...
aslanı, fili eğiten, sevda türküleri besteleyip aşk uğruna dağları delen...
ideolojilerden, felsefeden sözeden, daha iyi, daha yaşanılası bir dünya hedefleyen?
Aynı gökkubbe altında nefes alıp verebildiği tek küreyi kendi türüyle ortaklaşa kullanmayı beceremeyen...
ezildiğini, haksızlığa uğradığını, özgürlük mücadelesi verdiğini söylerken...
suçsuz, günahsız, kendi gibi yaşamaya, nefes alıp vermeye, evine bir dilim ekmek götürmeye çalışmaktan, özlediği çocuğuna sarılmaktan, diş, baş, yürek ağrısının dinmesini beklemekten, herkesin daha iyi yaşaması için dua etmekten, karıncayı bile incitmemeye özen göstermekten, penceresinin önündeki çiçeğine su vermekten, Tanrı'nın verdiği üç günlük ömrü kimseye zararı dokunmadan tamamlamayı düşlemekten başka bir şey yapıp yapmadığını düşünmeden, bilmeden, önemsemeden...
evine döneni, işine gideni, sokakta yürüyeni, dolmuş, otobüs bekleyeni, belki kendinin olmadığı kadar çaresiz, kendinden fazla aç, ezik olanı...
cezalandırma, kurban etme yetkisini kendinde görüp acımadan, gözünü kırpmadan katleden...
havaya uçuran, yakan, yıkan, patlatan...
oluk oluk kan akıtan...
Bu mu en gelişmiş canlı?
Bu mu hayvandan farklı olan?
Bu mu insan?
Eğer öyleyse, vah bize!
En gelişmiş canlı olduğumuz, yalan!
***
Zaman; yaşadığımız terörü görmezden gelenlere, işlerine geldiği gibi yorumlayanlara, ikili oynayanlara, bizi oyalayanlara, çifte standart uygulayanlara "yeter" deme zamanı....
"en gelişmiş canlı varlık olduğumuzu" kanıtlama ve unutanlara hatırlatma zamanı...
tribünleri yakan inanılmaz sarı-lacivert, sarı-kırmızı kavgalarını bırakıp düştüğü yeri yakan ateşi elbirliğiyle söndürme zamanı...
Zaman; kırmızı-beyaz bayrağımız altında terörün karşına da hep birlikte dikilme zamanı.
Müfit Uzman
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Kahvenin Köpüğü : Melis Mine |
Köpüğü Kaçmış Kahve
Bu hafta köpüklü bir kahve değil size ikramım. Çünkü her şey köpüklü bir kahve gibi keyifli değil maalesef bugünlerde. Amacından saptırılan baş kaldırılar; düzene, hükümete, iktidara, muhalefete isyanlar; cumhuriyetçilik - laiklik, din elden gidiyorculuklar, mayolu afişler, namahremler… Vatan toprağı üç kuruşa satılmış, yolsuzluk diz boyu ve her gün bir yenisi eklenen komplo teorisi haberleri; hangisine inanacağımızı bilmediğimiz elektronik postalar… "Oyunuzu kullanın", "kime vereceğiz oyumuzu bu memlekette yahu?"lar, canlı bombalar, biber gazı sıkılan eylemciler…
Bu haftalık bir ara vermek istedim, keyif yazılarına çünkü keyfim kaçtı benim. Çocukken biz, pek çok şeyin farkında değildik ve hayat - tartışmasız bir şekilde - çok daha güzeldi bugünden. Sonra büyüdük ve sanki günden güne her şey daha da kötü olmaya başladı. Daha düne kadar milyon liralar uçuşurken havada, bugün altı sıfırsız liralara ve kuruşlara dönüştü emeklerimizin karşılığı. Dün iki kişinin çalıştığı aileler ferah içinde geçimini sağlarken bugün yaşam standartlarını aynı seviyede tutmak için çabalar oldu.
Her gün serviste okuduğum kitaplarla asla dinlemediğim, ama yine de haberdar olduğum haber bültenlerinin umutsuzluğa sürüklediği beynimi boşaltmaya çalışmak, dinlediğim müziklerle, izlediğim filmlerle bazılarını kendim yarattığım sıkıntılarımı unutmak mümkün olmuyor her zaman. Kendisinden arta kalan burnunu, parmağını sokaktan topladığımız gençlerin onca insanın canına kast etmesinin sebebini anlamaya çalışmak, böyle büyük ve amansız öfkelerin nasıl büyütüldüğünü düşünüp bir aklıselim cevaba erişememek keyfimin kaçmasına yol açıyor.
Çoğunlukla umutlu ve inançlı olan ben, böylesi gözü kara inançlar karşısında sarsılıyor, insanlığı, kendimi, yaptığımız hataları sorgular oluyorum. Neyi eksik yaptık / yapıyoruz da bu öfkeler hiç sönmüyor? Hangimiz körüklüyor bu hırsları, intikam hislerini, öldürme arzusunu?
Bu hafta köpüklü bir kahve değil size önerdiğim. Kahve içecek tadımız kalmadı çünkü. Yardım istiyorum sadece, bu öfkeyi nasıl durdurabileceğimize dair, insanımıza "yaşamanın" en değerli hazine olduğunu ve kimsenin bu hazinesini gasp etme hakkımız olmadığını hatırlatabilmeye dair bir yol bulmak için…
Bugün hazım için bir bardak soda içiniz efenim, limonlu olsun!
Melis Mine
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Türkiye'de Yaşamak ve Gülün Dikeni
Birçok zorluklara rağmen, yaşanan tüm olumsuzluklar ve kaoslar ülkemizi çıkmaza soksa da, bu ülkede yaşamak alabildiğince coşkulu, her şeye rağmen dört mevsimi, kendine has güzellikleriyle dünyanın merkezi… Mütevazılığı ile tüm sıra dışılığıyla her köşe başının buram buram tarih koktuğu, geçmişinin dünyanın en büyük harikalarıyla dolu başka bir ülke var mı? Cevabı ortada, yok ve olması muhtemel değil.
Yakın tarihimizde Ebedi Şef'imiz Mustafa Kemal ATATÜRK çökmüş bir imparatorluğun yıkıntılarından dimdik ayakta duran bir Cumhuriyet meydana getirdi. Sömürü altında bulunan birçok devletin örnek aldığı bir devrimi gerçekleştirdi. Tüm çaresizliklere ve çıkmazlara rağmen gücünü Türk milletinden alarak bunu başardı. Bununla da yetinmedi, örneği olmayacak bir şekilde ülkemizi çağdaş bir seviyeye taşıma amacıyla köklü reformları peşi sıra büyük kararlılıklarla uyguladı. 70 yıldır bu sermayeyi tüketmeye çalışıyoruz olağanca gücümüzle, bir de bunlara dört bir tarafı ülke düşmanı komşular, bunları destekleyen büyük devletler ve çağın bukalemunları salt amaçları kar elde etmek olan uluslararası şirketler eklenince ne kadar güçlü bir millet olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu ülkeyi seven milyonlarca insan var, arkalarında dualar, şehit kanları nice destanlar var.
Trafik çilesi, coşkusu, hüznü, gülmesi ve ağlaması, denizlerinin coşkun dalgaları, sarp dağları, masum çocukları, büyüyünce ne olacaksın sorusuna doktor, hakim, asker diyen idealist insanları, yeşillikleri, dimdik ayakta duran her geçene selam veren ormanları, işçileri, çöpçüleri, her ilin halk meclisleri haline gelen kıraathaneleri ve listenin uzayıp gidebileceği daha bir sürü özellikleriyle TÜRKİYE.
Bedirhan GÖKÇE'nin dediği gibi "Yaşamak güzel be", Ülkemizde yaşamak ise güzelliklerin en güzeli...
Ömer Obuz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
DÜŞ
Bak şu hayata…
Neler dokuyor!
Kendi ürettiği iplerle gidip geldiği,
Nakışları üzerinde yaşamın.
Mor düşlerden, mavi okyanusa açılan
Kapıdan geçip uyandım…
Gündüzü olmayan kıyısına doğru.
Genleştirdim özüyle ısınan yaşamı.
Avuçlarımı, kar taneleri ıslattı.
Gözlerime ışıdı dünya
Bir kış akşamında.
Haziran uzaktı, sevgi de…
Başka baharların,
Yabancı özlemlerin yolcusuydu günler.
Soğuk ve siyahtı…
Saçlarım da yağmur kokmuyordu oysa.
An'lar, aydınlığa aldırmadan geçerken
İzafi aşkım rengini buldu.
Simgeler dağıldı, karıştı renkler.
Düş-me-di.
Düş-tüm.
Ve sustum…
Çiçeklerimi sundum bakışlarımın bahçesine.
Aynadaki yalan, gördüğüm gerçek oldu.
Yaşam, düştü.
Bir kış sabahına uyandım.
Doğruldum çiçek tozlarına,
Islandı, uslandı yüreğim.
Körebe oynar gibi saklandım çocukluğuma.
Gün ağardı usul usul.
Yağmur bardaktan boşaldı bir kış sabahına.
İçinden geçtim zamanın.
Anladım ki buharlaştı, su olmadan uçup gitti
Avuçlarımda biriktirdiğim dünya.
Gül Uğur
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
...Futbolun gerçekliğinden sıkıldınız mı? Bir takımı ligdeki yöneticilerinden daha iyi idare edebileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Bize katılın kendi takımınızı kurun, diğer yöneticilerle yarışın ve en iyi olduğunuzu ispatlayın! http://online.sokker.org/ Türkçe dil desteği de mevcut. İyi eğlenceler.
... Binlerce yıl önce mahzende unutulan bir şaraptan tesadüf eseri keşfedilen elma sirkesinin, ciltteki lekelerden fazla kilolara, sağlıksız saçlardan varisli damarlara kadar birçok derde deva olduğu bildirildi. Elma sirkesinin özellikle pırıl pırıl saçlar, lekesiz bir cilt ve incecik bir vücuda kavuşmada çok önemli katkılar sağladığı vurgulandı... Devamı için http://www.hanimlar.com/moduller.php?modul=makale_oku&id=79
Tüm haber kaynaklarının tek bir çatı altında toplandığı güzel kaynaklardan bir tanesi http://www.haberler.com/ Yerel ve ulusal basından derlenmiş güncel haberleri bulabileceğiniz hoş bir web sayfası.
Online olarak oynanabilecek birbirinden güzel onlarca oyun için http://www.flyordie.com/oyun.html Tavla, dama, satranç, bilardo... Ne ararsan mevcut.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|