Oy kullan



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.226

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 6 Haziran 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Yok aslında birbirimizden farkımız!..


Ama biz Osmanlı Bankasıyız. Ne slogandı ama. Unutmaya imkan var mı? Şimdi gündeme uygun gelişmiş ve değişmiş halleri söylenebilir. Nakarat kısmı hep aynı "Yok aslında birbirimizden farkımız," ama biz en demokratız, ama biz en Atatürkçüyüz, ama biz en AB'ciyiz, ama biz kimseyle kavga etmeyiz, ama biz en erkeğiz, ama biz en milliyetçiyiz, ama biz en dindarız,vb. Bunu böyle uzatmak mümkün, ben aklıma gelenleri yazdım. Neden mi? Partilerin aday listelerini gördüm de ondan. Seçime bağımsız katılanları bir kenara koyarsak, geri kalan partilerin, ufak tefek detaylar göz ardı edilirse, birbirinden farkı kalmamış gibi görünüyor. Vitrin vitrin dedikleri şey, ne alırsan 1 YTL vitrinlerine dönmüş. Bunun bence tek amacı var. Zaten kafası karışmış seçmenin iyice saçmalamasını sağlamak. Hâlâ kime oy vereceğim diye düşünen onca insan varken ortaya çıkan bu durumu başka türlü izah etmek mümkün değil. Tek parti iktidarını falan unutun artık. Kim kazanırsa kazansın ortada bir koalisyon olacağı artık aşikâr, ya tek partinin içinde ya da bir kaç parti bir arada.

Mesela, AKP, rejim düşmanı Dinçer'i aday gösterirken, eski CHP genel sekreteri Günay ve sosyal demokrat(!?) Özdalga'yı da vitrinine yerleştirmeyi başardı. Bu konuda, böyle bir adayın eşiyle yapılan görüşmede "Elimiz rahatladı iyi oldu, zaten başka partiden davet(!?) almadık." dediği konuşulsa da, bunun normal(!?) sayılabileceğini düşünerek yalan sayalım. Sadece aklı başında tek adamları Abdüllatif Şener'in aday olmayacağını açıklaması bile bunları yolundan döndüremediğine göre, altına ellerini soktukları taş epeyce değerliymiş deyip kenara çekilelim. Yolları açık olsun.

Diğer yanda İlhan Kesici'yi baş köşeye koyan Bay Baykal "Hele bir içeri girelim sonrasını sonra düşünürüz." diyor herhalde. Zira Kesici öyle ha deyince ensesine vurulup lokması alınacak biri değil, eh Bay Baykal'ın da geçmişi ortada. Velhâsıl, seçim sonrası şenlik var şenlik. Ya memleketinden bağımsız aday olacağını türkülerle söyleyen azmettirici türkücünün GP'nin İstanbul adayı olmasına ne demeli? Doğrusu Bay Uzan ne düşündü bilmem ama bunun onun için hayırlı olacağını sanıyorsa aldanıyor. Allah bir ameleye yürü ya kulum diyebilir elbette ama kerameti kendinden menkul bir türkücüyü bizi temsil etsin diye meclise göndermeye sessiz kalamaz sanırım. O kalsa bilse, biz kalmayız diye umut ediyorum.

Bu konuda daha çok konuşacağız, bu kaçınılmaz. Ama bunların kafanızı daha da bulandırmasına izin vermemek bizim işiniz. Öncelikleri saptamak konusunda ciddi ciddi düşünmeliyiz. 4,5 yıl devletin kendi anlayışlarını yerleştiremedikleri her kademesi ile kavgalı, rejimi tartışmaya açan, göstermelik ekonomisi pamuk ipliğine bağlı bir partiyi, sırf vitrinini değiştirdi diye desteklemenin abesle iştigal olacağını söylememe bilmem gerek var mı? Haydi kalın sağlıcakla.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Müfit Uzman

 Telve : Müfit Uzman


  Kendim; Sana Söylüyorum

Dün öğlen saatlerinde…

yemek molasına mı çıkmıştım, kahve mi içiyordum? Gazete mi okuyor, bir hastane koridorunda, ameliyathane kapısında dua mı ediyordum? Yeni mi uyanıyor, yeni mi uyuyor, milletvekili listelerine mi bakıyor, adliyeden mi çıkıyor, koğuşa mı giriyor, birilerine mi bağırıyor, dövüyor, sövüyor, sevişiyor, işiyor, terliyor, ağlıyor, gülüyor muydum?

Bugün klavyeme dokunabildiğime, bunları anımsamaya çalıştığıma ve birileri okuyabildiğine göre; yaşıyordum, yaşıyorduk.

Aynı saatlerde Onlar da yaşıyordu.


Daha kaç yaşındaydı ki, beş dakika önce ne düşünüyordu, kaç günü kalmıştı,
benim kardeşim, senin nişanlın, onun oğlu, diğerinin sevdalısı, kimin nesi,
mektup mu yazar, şiir mi okur, ne umar, ne kadar korkardı da yüreğine saklamıştı,
nöbetteyken içinden türkü mü söylerdi, güzel miydi sesi?
asker traşlıydı da başı; ela mıydı gözleri..
toz - toprak - barut - ter mi kokardı giysisi?



Canlarından oldular.
Vatan için, onun için, benim için vuruldular.
Bir nefes verdiler, bir daha alamaz oldular.

***

Askere gidişimi hatırladım. Harem'de davullu zurnalı, altı okkalı, "en büyük asker, bizim asker" sloganlı değildi gidişim. Otobüse Harem'den değil, "trafik"ten binmiştim. Mehmetçik olarak değil, "Memet Aga" olarak gitmiştim. Arkamdan ne gözyaşı, ne de su dökenim olmasın istemiştim. Kucağında bebemi taşıyan sevgilimin benzin pompasının arkasına gizlendiğini, otobüs hareket ettikten sonra farketmiştim.

Çakı gibi bir asker olmadım. Cezalı havuza, ağaca, karavana kazanına nöbet tutmadım. "Tertip"lerimden sekiz sene rötarlı, "devre kaybı" katıldığım ve hiçbir zaman mantığını kavrayamadığım bir doksan gündü benim yaşadığım. Asker traşımı İskenderun'daki berber dükkânının kapısı önünde, aynada kendime bakmadan yaptırdım. Teslim olup, uyumadan geçirdiğim gecenin sabahında, daha "kalk" komutu gelmeden gittiğim lavabo aynasında, kendimi tanıyamadım.

Perama'lı Osman Çavuş'un izniyle, hapishaneden çıktığı gün askere yollanan koğuş nöbetçisi Kambur Hüsam'ın, Permatik değil, Derby değil, şimdilerde adı bile geçmeyen Nacet marka jileti ikiye kırıp elektrot yaptığı, çıplak iki kablo ucuna düğümlediği jilet parçalarını çaydanlığa daldırarak yarattığı "kettle"da demlediği çayı yudumladım. Teskere günüm geldiğinde, asker giysilerim, teçhizatım benden alındığı halde komutanım tarafından salınmadım. İki gün daha dertleştik onunla, ast-üst ilişkisi olmadan. Tüm alayın köşe-bucak kaçtığı, askerin adını duyduğu anda titrediği komutan, üniformanın içinde benim gibi, herkes gibi bir insan olduğunu anlatmaya mı çalışmıştı,

ne bileyim.

***

Şimdi marşlarla, türkülerle, bayrak açarak, güle-oynaya askere gönderdiğimiz çocuklarımız acemiliklerini tamamladıktan sonra kur'ada doğu ya da güneydoğu Anadolu'da bir bölgeyi "çekerlerse", tüm aile, eş-dost, sevgili, arkadaş çevresi de "çekmeye" başlıyor.

Sanki gidilen yer, bu ülkenin bir bölgesi değilmiş gibi.

Sürgün, ceza, kör talih, şanssızlık, eyvah ki eyvah… "Torpil"ler aranıyor, endişeler artıyor, korkulu bekleyişler başlıyor.

Nasıl korkulmasın?

Önce Allah'a, sonra komutanlara emanet ederek uğurluyorum. Canımdan bir parçayı, sanki bir makine parçası, bir dişli, bir kayış, bir tetik, bir kalkan… olmaya zorlayan sistemin içine bırakıyorum. "Vatan görevi" diyorum, askerliğini yapmamışlara iş, sevdiği kız ile birleşmesine izin vermiyorum..

Sivil yönetimin çözmediği, çözemediği sorunları askerime, askerimi ateşe atıyorum.

İnternet sitesinden bir basın bildirisi yayınladı diye kınadığım, askerin adını ananlara "demokrasi düşmanı, darbeci, faşist" damgasını bastığım, giden her canın ardından hamasi nutuklar attığım, asker ocağı yan gelip yatma yeri değildir; ölen ölür, kalan sağlar bizimdir mantığıyla baktığım, pembe dizileri seyredip yattığım tatlı uykumdan ne zaman uyanacağım?

Kanıksanacak olaylar, kanıksanacak haberler değil bunlar. Milletvekili pazarına, salı pazarına, pazar magazinlere benzemez bu. Can pazarında can verenlerden, analarından, babalarından, bekleyenlerinden, yavrularından ne zaman utanacağım?

Üç-beş kitaptan birkaç alıntı, bir tutam kıvrak zekâ, duygu yoksunu lâf ebelikleriyle kariyer peşinde koşup başkalarını edepsizce çözümleme bulmacalarından zevk almayı bile bırakamıyorum; bu gidişle "insan" olamayacağım.

Kendim; sana söylüyorum; …, sen anla!

Müfit Uzman


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
10 Kahveci oy vermiş.

 


 


Alkım Saygın

 Kahveci : Alkım Saygın


  Başka türlü bir dünyâ..

Efendim bugün îtîbârîyle insanlık doğal kaynakları en verimli şekilde kullanabilecek ve tüm dünyâ halklarının refah içinde yaşamalarını sağlayabilecek alt yapıya (üretim araçları ve üretim teknolojileri) ve kültür düzeyine sâhip durumda; ancak ne kadar üzücüdür ki bu yönde atılan ne samîmi bir adım var ne de böyle bir düşünce..

Dünyâ târihine baktığımızda gerçekten de toplumları ve kültürleri etkileyen belli başlı olayların ardında büyük savaşların olduğunu ve bu savaşların temel nedeninin de doğal kaynakları ele geçirmek olduğunu görüyoruz..

Demek ki insanoğlu bu kaynakları kendine daha yaşanılabilir bir dünyâ yaratmak için kullanmamış/kullanamamış, dünyâyı yaşanılamaz bir hâle getirmek için sömürmüş..

Biliyoruz ki insan ikili bir varlık yapısına sâhip: bir tarafıyla arzularının, isteklerinin, beklentilerinin vb. belirleyiciliği altında ve bu yönüyle insan güçlü bir bencillik duygusuyla hareket edebiliyor.

Fakat öbür tarafı insanda yüksek değerlerin belirleyiciliğiyle eyleme olanağını gösteriyor ve maalesef insanda bu yönün baskın olabilmesi her zaman mümkün olamıyor..

Ne kadar üzücüdür ki insan doğasındaki bencillik duygusu kapitalist toplumlarda büyük bir erdem olarak pazarlanıyor; bu duygudan sıyrılmak, bunu asgarî düzeye çekmek düşüncesi geleneksel toplumlara özgü ve aşılması gereken boş bir sayıltı olarak görülüyor..

Efendim kapitalist toplumlarda geliştirilen şu "büyük projeler ve stratejiler"e bir bakınız hele..

İşi o kadar ilerlettiler ki artık 'kendine yabancılaşan insan' denildiğinde dahi 'özünde bulunan bencillik duygusu zayıflamış, istek ve beklentilerinden vazgeçmek zorunda kalmış bir varlık' anlaşılıyor..

Oysa ki başka türlü bir dünyâ mümkün ve kanımca bu istikâmete doğru hızlı bir ilerleyiş var. Ancak henüz yolumuz uzun ve epeyce karmaşık..
Efendim siz hiç güneş teknolojisiyle ilgili haberleri tâkip ediyor musunuz?
Ben ediyorum ve okuduğum her haber karşısında insanlığa duyduğum güven bir parça daha artıyor..
Nasıl mı?
Îzâh edeyim:

Efendim bundan yirmi ile yirmi beş yıl kadar sonra bugünkü petrol ve doğalgaz rezervleri dünyâ ekonomisinin talep ve beklentilerini karşılayamaz bir hâle gelmiş olacak.. Bunun çok önceden farkına varan bilimadamları özellikle de geçen on yıl zarfında ciddî arayışlar içine girmişlerdi. Şükürler olsun ki yeni üretim araçları ve teknolojileri üzerinde sürdürdükleri çalışmalar olumlu sonuçlar doğurdu. Ortaya koydukları başarıların hepsine birden güneş teknolojisi adını veriyorlar. Temelde güneş enerjisini diğer enerji türlerine dönüştürerek düşük mâliyetli enerji kullanımını mümkün kılan bu teknolojinin ekosistem üzerinde şimdiye kadar saptanabilmiş hiçbir yan etkisinin olmaması da sevindirici bir durum, umarım bundan sonra da böyle birşeyle karşılaşmayız..

Şimdi hep birlikte düşünelim:

Başta Batı olmak üzere bütün büyük güçler bu teknolojiye geçecek olsa.. Ortadoğu ve Latin Amerika'da ABD'nin, Orta Asya ve Doğu Balkanlar'da Rusya'nın, Güneydoğu Asya ve Doğu Afrika'da Çin'in emperyalist nitelikli politikalar sürdürmesini beklemek çok da mâkûl olmaz herhâlde..

Hiç kimsenin topraklarının altında zengin petrol ve doğalgaz rezervleri olduğu için ülkesinde iç karışıklığa mârûz kalmadığı, topraklarını terk etmek zorunda bırakılmadığı, hattâ kendi topraklarında mülteci konumuna düşürülmediği bir dünyâ..

Bu size biraz fazla ütopik gelebilir; ama bana gelmiyor..

Ancak şüphesiz ki bugünkü büyük güçler bu aslî refah ortamının oluşmasını engelleme yoluna gidecektir; nitekim büyük petrol ve silâh şirketlerinden elde ettikleri haksız kazançlar boğazlarında düğümlenmedikçe onlardan başka türlü davranmalarını beklemek pek yersiz olur..

Fakat yine de karamsar olmamak lâzım..

Güneş yaşam demektir, yeni dünyânın mîmârı da güneş teknolojisi olacaktır..

Ne dersiniz, daha yaşanılabilir bir dünyâ inşâ etmek için gökten kurtarıcı inmesini bekleyen, asırlardır bu saçmalıkların peşinden koşup sonunda evanjelizm projesini (kısaca: Allah'ı Kıyâmet Günü'nü ilân etmeye zorlama ve Hz. Îsâ'yı yeniden yeryüzüne indirerek "Gökyüzü Devleti"ni kurma projesi) îcât eden çevreler eğer daha yaşanılabilir bir dünyâ inşâ etme çabalarında gerçekten de samîmîlerse yanlış safta yer almıyorlar mı..

Pekî ya bizler bu yeni üretim araçlarını ve teknolojisini anlayıp anlamlandırmada ve bunları anlatmada üzerimize düşen görev ve sorumlulukların ne kadarını yapabiliyoruz..

Yoksa biz de mi bir mesih bekliyoruz..

Öyle görünüyor ki dünyâ üzerinde insan türünün devâmı bu târihsel hesaplaşmayı ivedilikle yapmaktan geçiyor, aksi taktirde geç kalmış olabiliriz..

Haksız mıyım..

Alkım Saygın


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


Gizem Tekebaş

 DİNGİN : Gizem Tekebaş


  Arınma

Müzik dinleyerek başlıyor arınma; seçilen müzik arınılmak istenen ruh halinin üzerine gidecek şekilde oluyor, "çivi çiviyi söker sendromu .."
Temposu arınılmak istenen hızı belirliyor, kendi kendine konuşmak serbest bu gibi durumlarda, söylenmek ve ya kendi kendine tribal ifadeler kullanmak. Kendine acır gibi hissederken, "haketmedim ben bunu egosu" ile kurtulabilmek. Herşey zihinde bir sıraya giriyor, gözler sabitleniyor, dalgın gözüken bu komplike bakışların yanına kalp yaklaşamıyor henüz,duygular arınmaya engel oluyor çünkü.

Her parça değiştiğinde "rahatsızlık veren" den birkaç adım öteye koşabilmiş oluyorsun. Tam gözlerin dolacak diye korkarken gururun, yeni bir parça zihnine sızıyor, damlalar da içine..

"Önemsizlik" var ortada alenen, "fazla gelen"den arınma eğilimi bu, kendi içinde tek başına kalana kadar sürdürmek demek .Sonuca yaklaşırken ,kalbin devreye girmeye çalışır,istemezsin , "olmaz,şimdi asla olmaz" dersin , elinle sıkar kalbini atmasına izin vermezsin. Başka şeyleri kontrol edemedin madem kalbine hükmedersin! Bir başka kalp yaklaşır bilmez durumunu, davranır. Öğrenir yine de yaklaşır, alınırsın , saklanırsın kalbini cebine koyup avuçlarını açarsın kibarca , korunaklı bir durum yaratırsın. O; bu gülümsemeleri görür ve ayak uydurur, büyük bir derdi yoktur ,sadece inanç öpücükleri verir sana.

Arınma eylemi durur, bir huzur hissedersin, zihnin karmaşası yerini kısa "süreli " olarak "sade" duygulara bırakır.
Süre dolar dolmaz beklersin ki gitsin diğer kalp! O'na sormak istemezsin ne durumda olduğunu, senin işin vardır bitirmen gereken. Gider... bilir.. anlar.. sadedir o, göründüğü gibi karışık değildir, tek gerçeği sevgidir hala inandığı savunduğu, tekbaşına kalacağını bilse bile satmadığı sevgisidir. Avuçlarında özenle saklar, saklar ki yalnızken sıcak tutsun.

Gerçeklikten -sevgiden -saygıdan - sadakatten hiç şüphesi yoktur ama ya hayat? Paylaşım? Eğer gelecekse yıpratmasın tek derdi odur.

Başlangıcı ve sonu tarihsiz olan kısım; en tatlı ,en belirsiz , en sade ve en gerçek kısımdır...

Arınan kişi, parçalar bittiğinde arınmıştır. Zaman ona aittir ,istediği gibi yalnızlığına sahiptir zihninde artık. Diğeri de hayatına devam etmektedir. Ve bilir ki "isteyen" "arınan" "özleyen" "seven" ve "GELEN" gerçektir...

Gizem Tekebaş


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  TÜRKÜLERİN BEYEFENDİSİ: YILDIRAY ÇINAR

Türküler Türk'ün milli benliğinin söze ve saza bürünmüş kalıbıdır. Onlarda koca bir mazi saklıdır. Türk milletinin sesini geleceğe taşıyan türküler asumanda yankılandıkça, var olmanın hazzını doyasıya yaşayacağız. Türküler kardeştir, kin ve nefret nedir bilmezler. Acılarımız, sevinçlerimiz, hüzünlerimiz, yürek yangınlarımız türkülerin nağmelerine sinmiştir. Özümüzdür, sözümüzdür, ak yüzümüzdür türküler… Aşk yangınlarını onların terennümüyle ifade ederiz. Her türküde bir sevda, bir vuslat, bir ayrılık saklıdır. Duyguların en saf hali türkülerde gizlidir. Samimiyet ve saflık türkülerin doğasında vardır.

Bu toprakların kokusunu türkülerde hisseder, nasırlı ellerin izini türkülerde sürersiniz. Onlar en güzel ve en özel iletişim aracıdır. İlk bakışta çok basit görülmelerine rağmen büyük derinliğe sahiptirler. Halkın birikimidir her bir nağmede ifadesini bulan bilgece deyişler… Bir kuşun ürkekliğini, bir ceylanın çevikliğini, bir bülbülün sesinin rengini onlarda bulabilirsiniz.

Anadolu'da kadınların ağıtıdır türküler… Çileler, yaslar, ezilişler nağmelerin derinliklerinde kaybolmuştur. Kınalı ellerdeki umutlar da türkülere gömülmüştür. Geleceğin düşleri, nur yüzlülerin gülüşleri türkülerin atmosferinde saklıdır. Türküler kendini ifade etmenin en sade ve en tesirli yoludur. Türkülerin dili evrenseldir.

"Bayramlarda düğünlerde / Toplantıda yığınlarda / Sıkılınca dar günlerde / Türküz türkü çağırırız" diyen Âşık Veysel, şanlı milletimizin türkülere yüklediği vazife ve salahiyeti de açıkça göstermektedir. Ferhat'ın dağlarda yankılanan sesi, Mecnun'un çölleri tutan figanı bir yüreğe, bir de türkülere sığabilmiştir. Sözün en ateşli halidir türküler… Geçtiği yerleri yakar kavurur hasret türküleri… Sevdayı türkülerden daha tesirli ne anlatabilir ki!...

Türkülerin piri, türkülerin yürek çağlayanı bir dostun aramızdan ayrılması üzerine bu duygular geçti zihnimin derinliklerinden. Türkülerin Beyefendisi Yıldıray Çınar da Hakk'a yürüdü. Halk müziği sanatçısı Yıldıray Çınar, Samsun'da tedavi gördüğü hastanede öldü. Bir buçuk aydır Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde bir sinir sistemi hastalığı olan ALS tedavisi gören Yıldıray Çınar, 68 yaşındaydı. Bugüne kadar 50'ye yakın filmde başrol oynayan, 12 altın plak ödülü bulunan 70'li yılların ünlü sanatçısı Çınar, uzun yıllar TRT'de halk müziği sanatçısı olarak çalışmıştı. Çınar'ın ünlü türküleri arasında 'Çarşambayı Sel Aldı', 'Sarmaşık Bülbülleri', 'Şen Ola Düğün' sayılabilir. Bu listeyi çok daha uzatabiliriz.

Yıldıray Çınar kendi halinde, halim selim, vakur, alçakgönüllü bir insan olarak hafızalarda yer etmişti. Gösterişten uzak bir hayat yaşayan bu halk dostu, türküleri sevdirmişti gençlere. Çoğumuz onun seslendirdiği türkülerle âşık olmuş, sevdamızın his yoğunluğunu onun seslendirdiği nağmelerde bulmuştuk.

Sevdamızı onun sesine yükleyerek muhataplarına iletmiştik. Sözleri ve nağmeleri onun kadife sesinde yoğurmuş, kıvamına getirmiştik. Usulü, erkânı öğrenmemizde, müzik ruhunu ve sevgisini kazanmamızda büyük tesiri olmuştu.

Günümüzde pek çok şey gibi müziğimiz de yozlaştı maalesef… Bazı yeni yetmeler pop müziği, halk müziğinin önüne koyarak geçmişin müzik asaletine sünger çektiler. Halk müziği söylediğini zannedenler de iyi bir altyapıya ve geleneğe sahip olmadıkları için uzun hava söylemeyi 'böğürmek' olarak algıladılar. Türk halk müziği her geçen gün sözde pop güneşinin ışığı altında eridi. Buna hepimiz göz yumduk bir anlamda… Ustalara hakkıyla sahip çık(a)madık. Yıldıray Çınar'ı, Neşet Ertaş'ı, Arif Sağ'ı, Muzaffer Sarısözen'i ve Ali Ekber Çiçek'i gençlerimize yeterince tanıtamadık. Onun için, türkü geleneği kurumaya yüz tuttu. Ölen her türkücü bu geleneğin biraz daha eriyip yok olması anlamına geliyor.

Bizler Yıldıray Çınar'ın türküleriyle büyüdük. Anadolu sevgisini, birlik ve beraberlik hislerini o, türkü tabletlerini ruhumuza içirerek edindik. Değerlerine hakkıyla sahip çıkmayan milletimiz, Yıldıray Çınar'ın da değerini bilemedi. O şimdi her fani gibi uzun bir yolculuğa çıktı. Arkasında türküleri yetim ve öksüz bıraktı. Türkülerin Beyefendisi Yıldıray Çınar'ın göçüşüyle birlikte ruh dünyamızdan bir çınar daha devrildi. Allah rahmet eylesin.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Tayfun Avınca

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


MEVSİMLERDEN HEP EYLÜL

Her şeyden bıktığım anda
Seni yaşarım iliklerimde
Bilirim ki orda bir tek sen nefes alacak yer bulursun.
Aslında olay seni yaşamak mı, yoksa
Seni yaşarken içimdeki çocuğu yaşamak mı bilinmez.
Gözlerime tanıdık bir akşam çöker
Aynı bana geldiğin o buruk Eylül akşamındaki gibi bir akşam...
Anlarım ki bu gece uzun olacak...
Böyle zamanlarda her akşam aynı gelir bana
Sanki hep yanımdaymışsın gibi.
Zamansa hep Eylül'de takılı kalmıştır
İçime nefes diye yokluğunu çekerim ağır ağır
İşte ben o an yaşadığımı anlarım

Sula Özpromodos

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

TEMA Vakfı evlerdeki gereksiz su tüketiminin önlenmesi için bireysel çabaların ne kadar büyük fark yaratacağına dikkat çekmek ve kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla "Suyunu Boşa Harcama" Kampanyası başlattı. http://www.suyunubosaharcama.org/ web sayfasında suyu nasıl boşa harcadığımız ve nasıl tasarruf yapacağımızla ilgili kısa ve öz bilgiler veriliyor. Sen de katıl sen de suyunu boşa harcama.

Bütün komikliklerin bir arada bulunduğu bir web sayfası http://www.komikalem.com/ Resim, video, sesler, animasyonlar ve daha neler neler. Gülebilmek için her türlü malzeme hazır. Şimdi sıra gülmeye vakit ayırmak için uygun bir bahane bulmaya geldi.

…Affan Dede'ye para saydım, sattı bana çocukluğumu, artık ne adım var ne yaşım, bilmiyorum kim olduğumu, hiçbir şey sorulmasın benden, haberim yok olan bitenden… Cahit Sıtkı Tarancı ve daha nice şairler için http://www.netlek.com/Siir/ Şiirsiz kalmayın.

Sağlık ile ilgili her konuyu haber haline getirseydik ne olurdu? http://www.thehealthnews.org/tr/ web sayfası bu soruya yanıt vermiş ve sağlığımızla ilgili her türden bilgiyi, haberi ve duyuruyu bir araya getirip bizlerin hizmetine sunmuş.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070606.asp
ISSN: 1303-8923
6 Haziran 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com