Oy kullan



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.227

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 7 Haziran 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Vatandaş Manifestosu!..


Merhabalar

Dün bir eposta düştü posta kutuma. Mehmet Makinacı göndermiş. Ekli dosyanın imzası "Vatandaş". Sessiz çoğunluğun genel halini yansıttığına inandığım bu manifesto niteliğindeki yazıyı bugün baş köşeye almayı bir görev biliyorum. Dilerseniz sizler de yeni şeyler ekleyebilir, devlet yönetmeye talip olanların kulağına üfleyebilirsiniz.

...

"Aday listeleri açıklandı; Biz de artık anladık:

"YOK ASLINDA BİRBİRİNİZDEN FARKINIZ, SAĞCI, SOLCU BİRBİRİNE KARIŞMIŞ, HEPSİ OLMUŞ ORTA YOLCU"

O halde kiminiz sadık cumhuriyetçi ve laik; kiminiz aşırı demokrat; kiminiz koyu dindar; kiminiz aşırı milliyetçi olmaya ve öyle görünmeye kalkmayın; veya çaba sarf ederek bizi yanıltmaya çalışmayın!

EY SADIK CUMHURİYETÇİ VE LAİK EDEBİYATINA SIĞINANLAR!
Size sesleniyoruz, S İ Z E !!!
Kimsenin bu memleketin vatandaşlarına kuşku ile bakma hakkı yok! Biz hepimiz en azından o idealleri dillerine dolayanlar kadar cumhuriyetçi ve laikiz. O değerlerin ne anlama geldiğini ve ne gayretler ile elde edilmiş olduklarının farkındayız.

EY DEMOKRASİ HAVARİLERİ VE DİN BEZİRGANLARI!
Size sesleniyoruz, S İ Z E !!!
Gerçek bir ekonomik program ortaya koymadan ve bizi alabildiğine bunaltmış bulunan İŞSİZLİK-TERÖR ve BÖLÜŞÜM EŞİTSİZLİĞİ gibi konulara çözümler bulup önermeden oyumuzu isteyemezsiniz!!

EY MİLLİYETÇİLİĞİ DİLİNE PELESENK ETMİŞ OLANLAR!
Size sesleniyoruz, S İ Z E !!!
21.Yüzyılın global değer ölçülerine itibar etmeden ve bunları nazara alan programlar hazırlamadan bu işler olmaz, siz de oyumuzu alamazsınız!!

Ey Avrupaya ve Amerikaya kayıtsız şartsız teslim olanlar!!!
Size sesleniyoruz, S İ Z E !!!
Kuru daldan düdük yapılmaz. Sakın yapmaya kalkmayın….

BİZ İŞİMİZİ BİLİRİZ; ONA GÖRE DE OYUMUZU VERİRİZ!!!
SAKIN BİZE AKIL SATMAYA KALKMAYIN!!! 12 EYLÜL SONRASI AKIL SATMAYA VE OYLARIMIZI İPOTEK ALTINA ALMAYA KALKIŞANLAR, BOYLARININ ÖLÇÜSÜNÜ NASIL ALDILARSA, SİZ DE 23 TEMMUZ SABAHI BOYUNUZUN ÖLÇÜSÜNÜ ALACAKSINIZ!
YETER Kİ BİZİM TERCİHLERİMİZE İTİBAR EDİN VE BİZLERİ ADAMDAN SAYMAMAYA KALKMAYIN….

V A T A N D A Ş"


Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Rana Marcella Özenç

 Kahveci : Rana Marcella Özenç


   İki Kırlangıç

Yuva yaptıkları camın üstünde akşam saatlerinde iki kırlangıç yorgun yorgun oturuyorlardı. Bütün gün oradan oraya uçmuş ve günün sonunda yuvalarına dönmüşlerdi. Ortalık sessizleşmeye başlamıştı ve günün kalabalığı dağılmıştı. İnsanlar evlerine dönmüş olmalıydı artık. Anneler sofra kuruyordu çocuklar o günün ödevlerini bitirirken. Babalar işten gelmiş, televizyonun karşısında ayaklarını uzatmış dinleniyorlardı günün stresini ve yorgunluğunu atarken. Hayat hep aynı diye içinden geçirdi birinci kırlangıç. Hep aynı sıradan aile hayatı…

İkinci kırlangıç uyukluyordu ve kafası yana düşünce aniden daldığı uykudan uyandı huysuzca. 'Ne zırvalıyorsun gene' diye söylendi kardeşine ama öyle tatlı uykusu vardı ki pek de şikâyet dinleyecek gibi değildi. Kardeşi yine yok yerden söylenecek bir şeyler bulmuştu. Hep bulurdu zaten.

Güzel bir geceydi. Hafif bir serinlik vardı. Gökyüzü açıktı. Bu gece yıldızlar sayılabiliyordu. İki küçük yıldız yan yana oturmuş dünyayı seyrediyorlardı. Rüzgâr denizle buluşmuştu ve dalgalar her gece yaptıkları gibi dans ediyorlardı. Yakamozlar düşmüştü denize ve sahildeki âşıkları seyrediyorlardı bu güzel gecede. Birinci kırlangıç ikinci kırlangıca yuvalarında oturdukları yerden görülen mesafedeki sahilde oturan genç bir çifti gösterdi. Genç çift tartışıyordu ve kız ağlıyordu bir yandan. Dalgalar sessizleşti ve yakamozlar üzüldü. İki küçük yıldız bir çare bulmak istediler bu çifte.

'Sıradan bir kıskançlık kavgası, herifin suratından belli' dedi çok konuşan birinci kırlangıç. İkinci kırlangıç huysuzca homurdandı ama ne dediği anlaşılmadı. 'Birazdan öpüşüp barışırlar bence' diye ekledi birinci kırlangıç. Başını sağa sola çevirdi. Sahilde yeni doğan bebeğini gezdiren genç bir anne vardı. Ağlayan kız anneyi görünce gülümsedi ama gülücükte bir acılık vardı. İki sönük yıldız o zaman anladı bunun sıradan bir kıskançlık kavgası olmadığını. Çünkü şimdi genç oğlanın da gözleri doluydu ve sönmek üzere olan yıldızlar gibi parlıyordu yakamozların karşısında. Sevgilisinin gözlerini dolu gören ağlayan kız onu kendine çekip sarıldı. Oğlan başını ağlayan kızın göğsüne yasladı ve ağlayan kız oğlanın başını bir anne şefkatiyle okşadı. Birinci kırlangıç o anda ağlayan kızın sol elindeki parlak yüzüğün parıltısını fark etti. 'Bak evliymiş bunlar, yeni evli olmalılar, pek de gençler' diye bir yorum yaptı çoktan horlamaya ve sayıklamaya başlamış olan ikinci kırlangıca.

'Benim ailem sensin, seni seviyorum ben, çocuklu kalabalık bir aileye ihtiyacım yok benim mutlu olmak için' dedi ağlayan kız eşine. Ama eşi sessizdi. 'Hem belki doktorlar yanıldı, her gün haberlerde duyuyoruz, tıp her şeyi bilemiyor' diye ekledi rahatlatmak için eşini ama eşi onu dinlemiyordu şu anda.

'Bu kuralı zaten kim koydu anlamadım' dedi birinci kırlangıç. Merakına yenik düşünce çiftin üzerinde uçup son söylediklerini acemi bir casus misali dinlemiş ve yuvasına geri dönmüştü. İkinci kırlangıç habersizdi kardeşinin bir dolanıp geldiğinden. Hala horlamakta ve rüyasında yemekte olduğu koca bir parça ekmeği sayıklamaktaydı.

'Kim diyor ki bir çiftin çocuksuz mutlu olamayacağını, yani hayat kesinlikle çocuk sahibi olmaktan mı ibaret! İki kişi bir ömür paylaşırken eksik mi kalır ki?' dedi öfkeli konuşan birinci kırlangıç.

İki yıldız kırlangıcı dinliyordu. 'Bak şimdi bana' dedi birinci yıldız. Oturmakta olduğu yerden atladı ve aşağıya doğru kaydı.
'Bak aşkım' dedi ağlayan kız. 'Yıldız kayıyor, dilek tutalım'

Yakamozlar gülüyordu. Dalgalar yine keyifle dans ettiler. Birinci kırlangıç da uyuklamaya başlamıştı şimdi. Yalnız kalan yıldız seyre devam etti. 'Umut hep vardır' diye fısıldadı rüzgâr.

Ağlayan kız bu geceden bir ay sonra sabah kusmalarıyla tanıştı…

Rana Marcella Özenç


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   Temmuz ortasına ağıt

Kaç kere öldürdüm, hançerledim.
Kanlarında boğuldum.
Gecelerin sularında vurgun yedim, gün doğmadan.
Işıksız bahçelerin kanayan çiçeklerindeki 'sus' oldum, gülmedi hiç şehrin ışıkları.
Cesetler sokak kenarlarından kaldırılmadan sokak kedilerine oyuncak oldular, biçare ifadelerle.
Yolları aşıp da ulaşamadığım vadilerde bir yoksuz soluk. Birleştiremediğim tedirginliklerin bordoya çaldı rengi..
Peşimde eli silahlı siyahlar ve her gece döşeğin altında çığlıkları, kurtulamadığım kabusların.
Başucuma dayanmış hançerle. İçimde raylarını sayamadığım demiryolları.
Çılgıncasına bir korkulu istek, gitmek için.
Kaçamayacağın labirentlerin seni kandıran durgunluğunda bıçak darbeleri ve tizden bir son çığlık bitişe doğru. Tanrı'nın kahkahaları mesken tutmuş soluğumu.
Eşiğine geldim haritanın.. Gözlerimi kapamaya bir adım kaldı…

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


5,505,505,505,505,505,50
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


Afşin Selim

 Kahveci : Afşin Selim


   Dünden bugüne miras: Soru işaretleri

Bize de çok şey bırakıldı. Sağolsun büyüklerimiz bizi de düşündü. O bıraktıkları şeylerin çözümsüzlüğü içinde bırakıp gittiler bizi. Ne olduğunu, ne olup bittiğini bizde anlamamıştık. Rüya gibiydi her şey. Sonra bir baktık ki, kabına sığmayan soru işaretleri kalmış bize. Hepsi yeni sahiplerini bekliyordu, hepsi bizi bekliyordu sanki. Önce korkulu gözlerle baktık onlara. Sonra alışmaya çalıştık, alışkanlık yaptılar bizde.

Şöyle bir geriye bakıp da hiç düşündüğünüz oldu mu, "bize ne gibi soru işaretleri bırakılmış" diye… Bakınız. Çok şey göreceksiniz orada. Soru işaretlerine gömüleceksiniz. Her cümlenin sonu yeni bir soru işaretiyle bitecek. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen bir kavganın içinde bulacaksınız kendinizi. Kavramlar yapışacak yakanıza. İçinden çıkmak istemeyeceksiniz kimi zaman, ama olmayacak, çıkamayacaksınız… Çünkü kavganın içine dahil olmuşsunuz bir kere. Yani müdavimisiniz artık. Tedavisi olmayan ve laboratuarların henüz tedavisini geliştiremediği bir hastalığa yakalanmışçasına "orada" olacaksınız. Orada, yani kavganın içinde, yani kelimelerin, cümlelerin, kavramların şiddetinde… Siz onlarla boğuşurken; kimileri işine gidip gelecek, kimileri televizyon seyredecek, kimileri midesinin telaşına düşecek, kimisi sokağın orta yerine döşenmiş bir mayın gibi aval aval gezecek, kimisi kahvehane köşelerinde kendisine sunulan zamanı inadına ve asice heba edecek… "Kimileri" listesi uzayacak, ama sizin vermiş olduğunuz kavga bitmeyecek. Ve düşüneceksiniz ki, "her kavganın içinden yeni bir dâvâ ve dâvâ arkadaşı mı çıkacak?.." Düşünürken bile rahat bırakmayacak sizi soru işaretleri. Çünkü her soru işareti yenisine gebe olacak…

"Batı" diyecekler, yine soru işaretiyle bitecek cümleler. Çünkü büyüklerinizin mirası duracak yanı başınızda. İzm'ler gelecek akla; onları çözebilmek, onları öğrenebilmek, içini dışını irdeleyebilmekten zamanınız olmayacak birini seçmeye… "Medeniyet, tarih, resmi ideolojiler, insanlık…" devam edecek böylece soru işaretleri… Sonra, çok sonra diyeceksiniz ki; her şey soru işaretiyle başlamıştı.

Boğulma sahanız kimi zaman kitap sayfaları(tozlu, saman kâğıtlılar daha makbul geçecek) olanları olacak, kimi zaman dost hasbihâlleri… Dost meclisinden ayrıldığınız zamanlarda, aynalar yetişecek imdadınıza. Yüzleşeceksiniz, yüzleşmeye çalışacaksınız "dün, bugün ve istikbâl" ile… "Nerede" kelimesi şifrelerinizden biri olacak. "Doğru" nerede, "yanlış" nerede buhranları yaşayacaksınız. Kapı kilidini de verecekler - sağolsun büyüklerimiz onsuz da bırakmamışlar bizi- elinize. Kapı kilidinizi tek kelime özetleyecek: Hangisi?

Sonra, bazen, hatta çoğu kez; şikayet edeceksiniz, şikayete uğrayacaksınız, apansızca ve vicdansızca eleştirileceksiniz. Hatta kimi zaman üvey evlat muamelesi göreceksiniz. Bilmeyecekler nerede olduğunuzu, anlamayacaklar ne yapmak istediğinizi… Tanımamazlıktan gelmek zorunda kalacaksınız onları. Çünkü iş başınızdan aşmış olacak. Siz, evet siz; zirvelerden seyredebilmek için kalabalıkları, kimselere göstermeden, soru işaretlerini dost edineceksiniz.

Ne top oynamaya, ne pencereden herhangi bir yağmur damlasını seyretmeye, ne mevsimleri beklemeye, ne aşık olmaya, ne de şehrin herhangi bir yerinde gündelik koşuşturmalara dahil olmaya vaktiniz olmayacak. Sonra kalabalıklar ayıplayacak sizi. Bir iki saniyelik bir tebessüm ile cevap vereceksiniz onlara. Aslında sizden "fazla" olmasını da istemeyeceksiniz. Bu kalabalıklara, bu şehre, bu coğrafyaya fazlalık olmamak için sizden fazlalarını da kabullenmek istemeyeceksiniz! Bu sizin kendinizi seçkin bir yere koymanızdan dolayı düşünülmüş bir şey olmayacak. Tamam, kitap kimine kibir getirecek, kimileri çok okumuşluğun getirdiği huy ile kendisini özel, seçkin bir yere koyacak; ama siz, "kitap yüklü merkeplerden" olmamaya özen göstereceksiniz. Kitap sayfaları putunuz olmayacak. Ümit edeceksiniz ki, ilk surdaki gedik sizin tarafınızdan açılmış olsun!

Afşin Selim


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 



 Kahveci : Umut Karacaoğlu


BABAMIN MEZARLIĞI VE SADIK SAHİBİM.

O'nu tanıdığınızı iddia edeceksiniz biliyorum. Sizin türünüzden biri. ama en baştan söylemeliyim ki o'nun hakkında yanılıyorsunuz..
Şuanda yan odada; yalnız kalmak istediğini düşündüğü için ayrıldım yanından. Ama ne yaptığını biliyorum, üstelik, o da benim bildiğimi biliyor. Yine de..
Nasıl desem? Görmekle bilmek farklı şeylerdir.

Ben, o'nun sadık cini; şuanda, yan odada, işaret ve orta parmağını nereye soktuğunu biliyorum; ama o, izlememi istemiyor. Siz insanların koku dediği şeyi ben görebilirim; apaçık ve net. Kendisi değilse bile ıslanan vajinasının kokusu etrafımda dolaşıyor, bunu biliyorum, görmemeliyim. Klitorisiyle oynarken çıkardığı sesleri belki bin yıl unutmam ama duymamalıyım. Tüm bunlar olup biterken kimi düşündüğünü görüyorum ama ben, o'nun sadık cini, bakmamalıyım.

Kaç yüzyıldır yaşıyorum yüce kuzey cini bilir. Tüm yaşamımı siz insanların arasında geçirdim. Hakkınızda çok şey duydum, çok şey öğrendim. Ateş ilk kez yakılırken ben avlanan bir mağara insanının ciniydim. Musa kızıl denizi ikiye ayırırken oradaydım, İsa çarmıha gerilirken ben Tahran'da bir taş ustasının ciniydim. Barbarların istilasını, büyük Çin İmparatorluğu'nun yıkılışını, vebayı, engizisyonları, Anadolu imparatorluklarının dev haremlerini, enderunları.. Hepsini gördüm. Bunları böbürlenmek için anlatmıyorum. Bilemelisiniz ki benim için hiçbiri özel insanlar değildi. Şimdi bu insanları anlatıyorum çünkü siz bunları tanırsınız. Ben Tayvan'ın kuzeyinde Chen-de Lun'un da sadık ciniydim mesela, ve o, öylesine başarılı bir baba ve öylesine iyi kalpli biriydi ki. Ama siz onu tanımazsınız.

İnsanlar zayıftı, hep öylelerdi, ölüyorlardı. Yine de kimin ciniysem ben hep o'na sadık kaldım. Başka türlüsünü zaten düşünemezdim bile. Hitler Auschwitz'de, Majdanek'de, Sobibor'da, Treblinka'da ve diğer kamplarda ölüm için emir verirken bile ben, ona sadık kaldım. Siz insanlar bizi çok ayıpladınız, halbuki farkında değildiniz, ateşin ilk yakılışından beri cini olduğum her insan, her gün, Hitler'inkine benzer kararlar veriyordu. Dünya için katliam, alışıldık, ve günlük bir şeydi. Kendinizi sürekli öldürüyor ve sürekli tanıyamıyordunuz. Hatta hatta kendi duygularınıza bile yabancıydınız çoğu zaman, korku, öfke heyecan, huzur.. Kendi söylediklerinizden kendiniz de bihaberdiniz. Şuanda ben, o'nun sadık cini, yan odada aşk ile yaptığı hareketlerden utandığını biliyorum. ama o; ne bunun aşk olduğunu biliyor ne de utanılmayacak bir şey olduğunu.

Biz cinler, aptal değilizdir; ama zeki de değiliz. Bunlar sizin uydurduğunuz şeyler; içsel bocalamalarımız veya karmaşalarımız yoktur. Yapacağımız şeyleri rahatça ve açık seçik görürüz; çünkü aklımızı bulandıracak hiç bir engelimiz bulunmaz. Her zaman yapılacak tek bir şey vardır; siz insanlar, aynı koşullar altında farklı hareket edersiniz, oysa bir cin, başka bir cinden farklı hareket etmez, bu düşünülemez bile. Bir cinin yapacağı her zaman bir başka cinin yapacağı ile aynı şeydir, bu doğrudur, ve tektir.

Sizin mantık dediğiniz dizgi, kısmen bizim yaşam şeklimizi oluşturur. Sanmayın ki bu dizgi ile sizin duygularınızı, hezeyanlarınızı anlayamam; siz aklınızı karıştırırken, ben tüm biyolojinizi, kimyanızı görürüm; işte bu sebeple şuanda yan odada, yapılan şeyin aşkla ilgili olduğunu biliyorum; ama o, bilmiyor. Bilmiyor çünkü aklı, her biriniz gibi pek çok ıvır zıvırla, koşullanmalarla dolu. Kafasından geçenler kendi düşünceleri bile değil, ama siz bunu anlayamazsınız. Bunları size neden anlattığımı merak ediyorsunuz muhtemelen ama merakınız bile sizin değil. Hareketleriniz öylesini ödünç alınmış.

Yan odaya girmeden on dakika önce sevgilisiyle konuştu; bunu günde en az bir kere tekrarlar. Konuştukları şeyler de genelde aynıdır ama yine de her gün tekrarlama ihtiyacı duyarlar; bunda anlaşılmayacak bir şey yok, ilginç olan bundan iki hafta öncesiydi. O gün sevgilisini aramadı. Bir arkadaşı sevgilisini başka bir kızla öpüşürken görmüştü. Öylesine dağılmış ve bitkindi ki o gün. Hitler'in katliamı da, o'nun sevgilisinin yaptığı gibi bir şeydi. Bir yahudi daha fazla mı acı çekti sanıyorsunuz?

Siz insanlar çoğu derdinizden uzaklaşmak için bulunduğunuz çevreyi değiştirirsiniz. O da öyle yaptı, dışarı çıkıp yürüyecek ve eve döndüğünde sevgilisini unutmuş olacaktı kendi planına göre. Saatlerce yürüdü.. Hava karardı, ağlıyordu. Yağmur yağmaya başladı, ağlıyordu. Mezarlığa doğru girerken hala ağlamaya devam ediyordu. Ben onun sadık cini, kafasını izliyordum, kokularını, içinde dolaşan elektriği, sinir uçlarının titreşimlerini, göz bebeğinin hareketlerini, her şeyi izliyor, kokluyor, hissediyordum. Sevgilisine kızgındı, kendine kızgındı, her şeye kızgındı. Elinde ne varsa o'na vermişti, tüm güvenini ona yüklemişti, bu; sorumluklardan kurtulurken iyiydi ama şimdi durum değişmişti, acı veriyordu o'nun için yaptıkları. Hangi fedakarlığı aklına gelirse gelsin, sivri bir şiş olup en hassas yerlerine saplanıyordu. Benim gördüklerimi görseniz, bedeninin kanayacağını düşünürdünüz; ama ondan sadece göz yaşı akıyordu. saatlerdir. Bu halde yürüye yürüye sonunda babasının mezarını buldu. Başına oturup daha saatlerce ağlayabilirdi, eğer o adam birden arkadan kavramasaydı belini.

Gökte parlak bir ay vardı, ve mezarlığın toprağı, iğrenç bir şekilde insan kokuyordu. Yaşayanlar ve ölüler. hepiniz pis kokuyorsunuz. Ve mezarlıktaki adam; binlercenizi görmüş biri olarak söyleyebilirim ki, çoğunuzdan daha kötü ve çoğunuzdan daha insan kokuyordu. Adamın cini olmadığım için çok iyi anlayamıyordum düşüncelerini ama belli ki kafasını o anda heyecan yönetiyordu. Ben, o'nun sadık cini mezarlıktaki adamdan dayak yemesini izledim. Üzerinde yırtık, kırmızı bir gömlek vardı ve sahibimin kanı, mezarlıktaki adamın gömleğine değdikçe, kayboluyordu. Tokalardan sonra, yumruk atmaya başladı adam, sahibim, çırpınmaktan vazgeçmişti. Aslında onu anlıyorum, yapması gerekeni yapmış, karşı koymuştu. Aklınca artık çözüm yoktu, kabullenmek vardı. Adam son yumruğunu atarken, sahibim kabullenmişti durumu. Ve aslında daha adam penisini dışarı çıkarmadan önce, sahibim tecavüze uğramıştı bile..

Babasının mezarı üstünde yabancı bir adamın penisi bacaklarına değiyor; ve adam, bir diğer eliyle de sahibimin pantolonunu çıkarmaya çalışıyordu. Nefesi, vücudu, ve kafasındaki düşünceler o kadar pis kokuyordu ki bunları sadece ben değil, sahibim bile hissetti. İçindeki penisten çok, adamın ağzından gelen koku, rahatsız ediyordu o'nu. Toprak yumuşaktı, adam üstünde tepindikçe sahibim çığlık atıyor ve gittikçe daha çok batıyordu toprağa. Vajinasını hissetmiyordu artık ve sol kolunu tutan el, gittikçe daha sıkı bastırıyordu. Adam penisini, sahibimin vajinasından sertçe çıkardı, sahibim bittiğini düşünürken, o boşta kalan sağ avucunu tükürüklüyordu. O kadar bitkindi ki sahibim, adamın penisi anüsüne girerken sadece ıslığa benzer bir ses çıkarabildi. Artık, birbirlerini tanıyorlardı.

Adam, aceleye gerek duymadan yavaşça doğruldu ve uzaklaştı. Sahibim ağlamıyordu artık, benim gördüklerimi görseniz, bedeninin kanayacağını düşünürdünüz ama ayağa kalkarken artık kan kurumuştu, anüsündün bacaklarına doğru sperm akıyordu yalnızca. Midesi bulandı ve ağlayarak geldiği yolu, kusarak geri döndü. bundan kimseye bahsetmeyecekti.

Doğrusunu isterseniz, planı kısmen başarılı olmuştu, eve geldiğinde aklında sevgilisi yoktu, yatağa bıraktı kendini ve mezarlıktaki adamı düşünerek uyudu/bayıldı. Ertesi gün, siz insanların alışık olduğu bir hareket yaptı; ve sevgilisini aradı. Hiç bir şey olmamış gibi, o başka bir kızla öpüşmemiş, kendisi babasının mezarlığı üstünde içinde başka birinin penisini duyumsamamış gibi. Ve o günden bugüne dek de her gün telefonda konuşmayı sürdürdüler, ilişkileri eskisi kadar düzgün olmuştu. Evet, siz o'nu tanıdığınızı iddia edeceksiniz, ilişkisinin iyi gittiğini söyleyeceksiniz ama aslında sizin göremediğiniz her şeyin farklı olduğu. O günden sonra sevgilisini öpemedi bile. Tenine değmek bile garip hissettiriyordu sahibimi. Ve bunu henüz değil sevgilisine, kendisine bile itiraf edebilmiş değil.

Bir hafta boyunca kabus gördü, mezarlıktaki adam, her gece tecavüz etmeye devam ediyordu. Ve sizi tanıyan biri olarak diyebilirim ki, bunu rüyada yaşarken bile, acınızı hissediyordunuz. Mezarlıktaki adamın penisi her gece tekrar tekrar sahibimin vajinasına, anüsüne giriyordu. Kendisine sorarsınız bunu inkar edecektir ama rüyalarında o adama oral seks yaptığını bile gördüm ben, ve uyurken, ağzı kıpırdanıyordu. İlk bir haftadan sonra kabus görmemeye başladı. Ama artık her gün düzenli olarak yaptığı iki şey var. Sevgilisiyle telefonda konuşuyor ve yan odaya geçip, mastürbasyon yapıyor. Bunun aşk olduğunu ben biliyorum ama kendisi utanıyor. O olsa size bunun ayıp olduğunu söyler ama ben aşkın ne olduğunu iyi bilirim.. Parmağı en sıcak ve en ıslak yerine girdiğinde aklına tek kişi geliyor artık, mezarlıktaki o adam. Ve tam orgazm olurken, sırtında yumuşak toprak varmış gibi hissediyor.

Ben, o'nun sadık cini, katliamlarınızı çok gördüm. Ama siz bilmiyorsunuz ki, her tecavüzünüz bir cin yaratıyor. Sahibim yan odada, ama o burada olsaydı, bunları kendisinin yazdığını ve benim yan odada mastürbasyon yaptığımı iddia ederdi.

Umut Karacaoğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,817,817,817,817,817,817,817,81
16 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Tayfun Avınca

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


UNUTAMADIĞIM

Açardın
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil
Açardın.
Tavşan kanı, kınalı berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri...

Gitmek
Gözlerinde gitmek sürgüne.
Yatmak
Gözlerinde yatmak zindanı
Gözlerin hani?

"To be or not to be" değil.
"Cogito ergo sum" hiç değil...
Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı.

İçmek
Gözlerinde içmek ayışığını.
Varmak
Gözlerinde varmak can tılsımına.
Gözlerin hani?

Canımın gizlisinde bir can idin ki
Kan değil sevdamız akardı geceye
Sıktıkça cellat
Kemendi...

Duymak
Gözlerinde duymak üç-ağaçları
Susmak
Gözlerinde susmak
Ustura gibi...
Gözlerin hani?

Ahmed Arif

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

TEMA Vakfı evlerdeki gereksiz su tüketiminin önlenmesi için bireysel çabaların ne kadar büyük fark yaratacağına dikkat çekmek ve kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla "Suyunu Boşa Harcama" Kampanyası başlattı. http://www.suyunubosaharcama.org/ web sayfasında suyu nasıl boşa harcadığımız ve nasıl tasarruf yapacağımızla ilgili kısa ve öz bilgiler veriliyor. Sen de katıl sen de suyunu boşa harcama.

Bütün komikliklerin bir arada bulunduğu bir web sayfası http://www.komikalem.com/ Resim, video, sesler, animasyonlar ve daha neler neler. Gülebilmek için her türlü malzeme hazır. Şimdi sıra gülmeye vakit ayırmak için uygun bir bahane bulmaya geldi.

…Affan Dede'ye para saydım, sattı bana çocukluğumu, artık ne adım var ne yaşım, bilmiyorum kim olduğumu, hiçbir şey sorulmasın benden, haberim yok olan bitenden… Cahit Sıtkı Tarancı ve daha nice şairler için http://www.netlek.com/Siir/ Şiirsiz kalmayın.

Sağlık ile ilgili her konuyu haber haline getirseydik ne olurdu? http://www.thehealthnews.org/tr/ web sayfası bu soruya yanıt vermiş ve sağlığımızla ilgili her türden bilgiyi, haberi ve duyuruyu bir araya getirip bizlerin hizmetine sunmuş.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070607.asp
ISSN: 1303-8923
7 Haziran 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com