|
|
|
11 Haziran 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Seda ve Gökmen mutlu olun emi!.. |
İyi Haftalar
Araya hafta sonu girdi diye azaldı ama bugün gene başlarlar. Vekillerin fazladan alacakları söylenen 22 Bin liradan söz ediyorum. Baştan söyleyeyim ben bu konuda vekillerden yanayım. Medyada kopartılan fırtınayı popülizmin dik âlâsı olarak değerlendirmekteyim. Kızacaksınız belki biliyorum ama söylemeden de edemiyorum. Devletle olan para ilişkilerimizi şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Devlet babanın her koşulda haklı olduğunu, eğer bir kusuru varsa bile
önce ödeyip sonra itiraz edebileceğimizi hepimiz gayet iyi biliriz. Alacağına şahin, vereceğine kör kirpi olduğunu bir şekilde öğrenmişizdir. Hele buna bir de fon adında çeşitli zamanlarda sittinsene toplayıp, bilahare hiç bir sözlerini tutamayıp azar azar geri ödediklerini de katarsak, devlet babanın para konusunda biraz nekes olduğunu söyleyebiliriz. O nedenledir ki, vergi bilinci gelişmiş bir vatandaş olarak dahi, devletten hak ettiğimiz her kuruşun peşine düşeriz. Düşmeliyiz de kuşkusuz.
Örneğin, iş sigorta olanaklarından yararlanmaksa, hiçbirimizin aklına tasarruf etmek gelmez. "Devletin malı deniz yemeyen civciv." lafı boşuna söylenmemiştir. Hangi devlet memuru harcamadığı yolluğu iade etmeyi düşünmüştür. Özetle, devlet babanın yasalara uygun olarak verdiği her kuruşu hakedilmiş olarak görüp gereğini yerine getiririz. Bunun aksini söyleyen çarpılır. Vekillerimiz de, sonuçta bu memleketin çocukları olup o mevkiyi elde edip devamlılığını sağlamak için türlü meşakkatlere katlanmışlardır, katlanmaya da devam etmektedirler. Öyle ya da böyle bizi temsile seçilmiş 550 vatandaşı aldıkları maaş nedeniyle eleştirmek için biraz insaf gerekir diye düşünmekteyim. Hele çalışmayacakları dönemin parasını iade etmelerini beklemek, bunun için kamu oyu baskısı yaratmaya çalışmak pek hoş kaçmamaktadır. Mutlaka içlerinde varlıklı olanları vardır. Zaten onlar da bu seçim arefesinde o paranın harcanması için en doğru yolu bulurlar. Ama çoğunluğun kuyruğu sürekli dik tutmak zorunda olan ama alacağı o parayı hesaplayarak geçinen vatandaşlar olduğunu söylemek te yalan olmaz sanırım. 22 Temmuz'da vekillikleri düşeceklerin 1 haftalık maaşları alıkoyup gerisini iade etmesini beklemek bana göre ayıptır. Sonuç olarak, top peşinde koşan 25'lik bir delikanlının yıllık 3 milyon avro için pazarlık edebildiği bir yerde, koca memleketin kaderini elinde tutan 550 kişinin ayda aldığı 8 bin liranın hesabını yapmak bana pek adil değil gibi gelmekte. Ayrıca unutulmaması gereken birşey de, devletin kasasından bir bir iş için çıkan paranın illa o işte kullanılması gereğidir. İade edilmesi muhtemel maaşların hazineye irat kaydedilmesi işi epeyce zordur. O para hesaplarda bekler durur da kimsenin ruhu duymaz. Seçim gününün maaş ödeme gününden 1 haftaya sonraya denk gelmesi kasıtlı mıdır değil midir tartışılır ama alınan karar sonunda kazanılan hakkını aldı diye vekile yüklenmek te olmaz, kanımca!..
...
Bekleniliyordu ama kondurulamıyordu elbette. Basın dünyası çalışkan bir neferini daha yitirdi. Gazeteci Ufuk Güldemir'e rahmet, sevenlerine ve medya dünyasına baş sağlığı diliyoruz.
...
Aslında geçen hafta bugün evlendiler ama resimli bir haber yapayım diye sizlerle paylaşmakta geciktim. Sonunda beklenen resimler dün geldi. Evet Efendim, Kahve Molası'nın şeker doktoru Seda'yı sonunda baş göz ettik. Sevgili Seda ve Gökmen'e upuzun bir ömür ve huzurlu bir birlikte yaşam diliyor, sevgilerimi yolluyorum. Hoşçakalın
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Kalem Çizikleri : Ahmet Borucu MIRRA |
|
Hayat… Bir şarkı gibidir. Önce yavaşça başlar. Sonra birden hızlanır ve aniden, sana hiç hissettirmeden biter.
Hayat… "Dün, Bugün ve Yarın"dır derler onun için. Aslında öyle değildir. Yalnızca "bugün"dür. "Dün"ü yaşamışsındır, bitmiştir ve unutursun ve şanslısındır aslında. Yaşıyorsundur ve atlatmışsındır o günü. "Yarın" zaten yoktur. Belli değildir "yarın"a kavuşup kavuşamayacağın. Her şey "bugün"den ibarettir. 'Var'ım diyebildiğin tek gün "bugün"dür. "Bugün" doğmuşsundur, "bugün" yaşıyorsundur ve "bugün" öleceksindir.
'Şarkının hızlı kısmı' ve 'bugün'… Ben işte tam bu dönemdeydim.
***
Öğrencilik hayatım sona ermiş, üniversiteyi bitirmiş, öğretmenlik sınavını geçmiş, atamam belli olmuştu.
Allah, hayalim olan 'çocukluğumun geçtiği yerleri bir daha görmek' isteğimi kabul etmişti. Tayinim doğu'nun "Gündüzleri Mezar'a, Geceleyin Gerdanlık'a" benzeyen ilinin bir köyüne çıkmıştı. Çocukluğumda gidip gördüğüm bir köye…
Bugün 1 Eylül. Mesleğe atılışımın ilk günü. Birazdan on dokuz saat süren otobüs yolculuğum bitmiş olacak ve buram buram 'çorak toprak' kokan güzelim 'çocukluk memleketime' adımımı atmış olacağım.
Ya Rabbim!... Çocukluğumun adımlarını taşıyan bu topraklara öğretmen olarak gelmek ne büyük bir mutluluk. Ne kadar şükretsem azdır muhakkak sana.
Otobüsün içinde çalan zaman zaman beni hüzünlendiren Sezen Aksu'nun 'Unut' adlı şarkısı dahi hüzünlendirmiyordu bu sefer beni. O kadar mutluydum ki içimden 'sözü yazılmamış, bestesi olmayan, ismini koyamadığım' bir şarkı söylüyordum.
Otobüs de ıssızlığa terk edilmiş yolda yavaşlamaya başlamıştı. Yolcuğum bitiyordu artık.
- Hocam, yol burası. Köye bir saat kadar yürüyeceksiniz. Buralara pek arabalar uğramaz. Şanslıysanız belki bir traktör bulabilirsiniz
Tebessüm ederek, tıslayarak açılan kapıdan aşağı indim.
İşte tam bu an! Zamanın birleştiği an bu an işte. Gençlik adımım çocukluk adımımla vücudumun titremeleri arasında birleşiyor.
- Hocam, valiziniz.
- Teşekkürler. İyi yolculuklar.
- Güle güle…
İçim, bugüne ve geçmişe ait bir iz ya da başka bir şey arıyordu. Senelerce öncesinden bu yoldan arabayla geçişim geliyordu o an aklıma.
Gördüklerimi tasvir edesim geliyor. Eskiden gördüklerimle şimdiki gördüklerim arasında bir fark var mı diye : 'Ağaç yok! Bulut yok! Su yok! İnsan yok! Ot yok! Rüzgar yok! Küçücük bir tümsek dahi yok!... Upuzun kurak topraklar…' Eskisiyle şimdiki arasında hiçbir fark yok.
Toprak susuzluktan derince çatlamış. Bir iki günlük bitkilerin kurumuş bedenleri var üzerlerinde.
Her şeyi gördükten sonra sol elime valizimi alıp yürümeye başlıyorum.
Sessizliğin vermiş olduğu sûkunet o kadar yoğun ki anılarımın içimde depreştiğini hissediyorum. Zaman makinesine binmiş birisi gibi hızlıca geçmişe gidiyorum. Gözümün önünden sahneler geçmeye başlıyor.
Ortaokuldayken… Babamın mesleğinden dolayı birkaç seneliğine buraya gelmiştik. Birkaç ay olmuştu. Bu köyde doğmuş, büyümüş birisi ve şehirde oturan bir eczacı davet ediyor bizi köyüne, kuzu yemeğe…
Toplam dört aile gidiyoruz. Arabanın arkasında yerimi almış 'ne göreceğimi, ne bulacağımı' merak ederek bomboş mekana seyre dalıyorum.
Büyük bir köye geliyoruz. Çocuklar görüyorum, hepsi bize bakıyor. Teyzeler görüyorum, hepsinin yüzünde bir tebessüm ve alınlarında ve çenelerinde yeşilimsi boya çizgileri. Amcalar görüyorum, hepsinin elinde sigara izmaritleri, kimisi içiyor kimisi içine tütün sarıyor.
Bizi kalabalık bir topluluk karşılıyor. Herkesin ağzında 'hoş geldiniz' kelimeleri... Kadınlar ayrı bir yere gidiyor erkekler ayrı bir yere…
Bizi upuzun bir odaya götürüyorlar. Köy odasıymış adı… Bizi kapıda köyün ağası karşılıyor. Türkçe'yi değişik konuşuyor. Bazı harfler kalınımsı çıkıyor ağzından; ama çok hoşuma gidiyor onu ve başkalarını Türkçe konuşurken dinlemek.
İçeriye girince şaşırıp kalıyorum. Duvarların diplerinde oturulması için süngerler serilmiş. Arkalarına da yastıklar konulmuş. Yerlerde bana kilometrelerce uzuyor gibi gelen gri renkli halıfleks. Babam odanın en başına gidiyor, bizimle gelenler ve ağayla birlikte.
Ağanın bir ayrıcalığı olduğu hemen gözüme çarpıyor. Dirseklerini koyması için yanlarına da yastıklar konulmuş. Bu hürmet tabi ki babam ve gelen misafirlere de gösteriliyor.
Onlar başlıyor sohbete. Ben de kös kös oturmuş onlara bakıyorum. Konuştukları konular ilgimi çekmiyor. Ben de en sevdiğim işi yapıyorum. Yanımda Kürtçe konuşan kişileri dinlemeye başlıyorum. Konuştukları kelimeler arasından Türkçe kelimeler bulmaya çabalıyorum. Avını bekleyen bir avcı gibi… Onlar bana bakıp ne yaptığımı anlamadan tebessüm ediyorlar. Tabi onlar benim ne yaptığımı anlamasalar da ben onların ne konuştuklarını tahmin edebiliyordum.
Bir müddet sonra içeriye biri giriyor. Elinde altı kararmış bir cezve ve bir fincan var. Herkese aynı fincandan azar azar dağıtıyor. Merak ediyor soruyorum babama kulağına fısıldayak. O da bana bu getirdiklerinin adının 'Mırra' olduğunu söylüyor. 'Acı kahve'ymiş meğer Türkçe'si…
Bana da ikram edilmek isteniyor; ama kahveyi sevmediğimden dolayı ben kabul etmiyorum.
Kahveler içilmiş, sohbetler edilmiş ve odanın kilometrelerce uzayan halıflekslerin üzerine sofra bezleri serilmişti.
Herkes grup grup oturacaktı. Ben babamın yanındaydım. Ağanın grubunda. İki kişi sofranın tam ortasına bir tepsi bırakıyor. İlginçti… Kocaman tümsek şeklinde bulgur pilavı, etraflarında kuzu etleri ve yemek yerken göz göze geldiğim pilavın tam üstüne konulmuş kuzunun kellesi. Herkes sofraya yanaşıp başlıyor yemeye. Ben de iştahla atılıyorum. Yanında bir de ayran ikram edilince yemek benim için vazgeçilmez oluyor.
Bir müddet sonra ağanın yanındaki genç, göz göze bakıştığım kelleyi eliyle alıyor. Ellerini birleştirip kuzunun kellesini çatırdatarak kırıyor. Kafatası kemiklerini temizledikten sonra açığa çıkan kuzunun beynini sağ elinin işaret parmağıyla herkese azar azar dağıtıyor. Herkes dağıtılan beyni yiyor, babam ve ben hariç… Babam biraz sonra ayrılıyor yemekten. Dışarıya elini yıkamaya gidiyor. Sonradan öğrendiğime göre midesi bozulmuş o an. Ama ben beyni yemesem de devam ediyorum. Ellerim, dudaklarım yağ içinde kalıyor.
Ve daha niceleri… Ve ben böyle bir misafirperverliği bir daha hiçbir yerde göremiyorum.
Anılarım… Ne güzellerdi… İşte yine o köye gidiyorum.
İçim kıpır kıpır oluyor. Heyecanlanıyorum.
Öylesine dalmışım ki eskiye, uzaktan köyün göğe doğru uzanan su deposunu yeni fark ediyorum.
Sağımda hemen köyün mezarlığı uzanıyor. Herhalde mezarda yatan kişilerin dahi bu sıcakta erimeyen kemikleri kalmamıştır. Bana birazcık uzakta kalan, mezar taşlarının arasından zor gördüğüm bir karaltı fark ediyorum. Küçük birisi… Eskiden burada kalmışlığımdan öğrendiğim Kürtçe'mle çat pat konuşmaya başlıyorum:
- Kawera wöra / Buraya gelir misin?
Yanıma küçük bir kız geliyor. Saçları tozdan kirlenmiş, birbirine yapışmış, gözlerinden ağladığı belli olan, elbisesinin kimi yerleri yamanmış bakımsız fakat çok güzel bir çocuk…
- Çawayee? / Nasılsın?
- Ez başe. / İyiyim.
- Nawim Ahmet. Navitete çıyı? / Benim adım Ahmet. Senin adın ne?
- Helin!
- Nawı hoşe Helin. Tu lökidere rudünee. / İsmin güzelmiş Helin. Nerede oturuyorsun.
- Ez liwe günde teş rudunen. / Şu ileriki köyde oturuyorum.
- Duğine? / Okuyor musun?
- Na! Eve nu herme mektebe. / Hayır! Yeni gideceğim.
- Eve böbme muallimmete. / Ben senin öğretmenin olacağım.
Yüzünde hafif bir tebessüm beliriyor. Yanıma yanaşıp elimi tutuyor. İçim titriyor o an.
- Vere embö hewre heren gund. / Gel birlikte köye gidelim.
- Başe embö hewre herın. / İyi birlikte gidelim.
Başka hiçbir şey konuşmadan sessizce elele tutuşup köye gidiyoruz.
Köyün girişinde bana el sallayıp yanımdan koşarak ayrılıyor. Ben de muhtarın yanına gidiyorum. Kendisiyle tanışıyorum. Beni kolumdan tutup evine götürüyor. "Lojmanımı sonra görsem de olurmuş. Yorgunmuşum." Gerçekten de öyledim.
Aynı yemeği bulamasam da aynı misafirperverliği buluyorum.
Güneş yavaş yavaş aşağıya iniyordu. İçeri de pencereden dışarıyı izlerken oturma odasında ailemle konuşuyordum. İyi olduğumu, yolculuğun iyi geçtiğini söylüyordum.
Konuşmamın bitmesine yakın dışarıdan tanıdık bir ses "muallimmeteeeeeeee……." diye bağırıyordu. Telefonu kapatıp dışarı çıktım. Balkondan aşağıya baktığımda Helin'i gördüm. Küçücük ellerine kocaman gelen bir fincan taşıyordu.
Muhtar da yanıma gelip :
- Hocam, bu Helin. Annesi geçen sene kanserden öldü. Babası da Irak'a gidiyor. Kendisine babaannesi bakıyor. Bakımının zor olduğu halinden belli zaten. Ama hocam şu var ki, ben bu kızın güldüğünü annesinin öldüğünden beri hiç görmedim. İçine kapanmıştı. Zannedersem sizden hoşlanmış ve elinde tuttuğa da 'Mırra'… Yeni gelen öğretmenlere ikram edilir. İçerde benim hanım size hazırlıyordu; ama Helin bizden hızlı çıktı.
Yavaşça merdivenlerden inip Helin'in yanında diz çöktüm. Elinden fincanı alıp 'mırra'yı içtim. Acı dedikleri mırra küçücük bir kızın elinde tatlanmıştı.
İçtikten sonra Helin'in alnına kocaman bir öpücük kondurdum. Utandı. Ve hızlıca yanımdan ayrıldı.
***
Bugün, 'Var'ım diyebildiğim gün…
Bugün, 'çocukluk adımları'mı bulduğum gün…
Bugün, 'mesleği'min ilk günü..
Bugün, 'Helin ile tanıştığımın, elimi tutuşundaki sıcaklığı hissettiğim' gün…
Bugün, ilk defa 'Mırra' içtiğim gün…
Helin… Bugün, 'Helin'i hayata bağladığım' gün…
Bugün…
Ahmet Borucu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar Göreceli MUTLULUK ! |
|
Hemen hemen iki yıl evvel ( 22 Haziran 2005 ) MUTLULUK'la ilgili bir yazı yazmıştım. Adını da TOTAL MUTLULUK koymuştum.
Bugünkü duygularımla o günkü duygularımın biraz değiştiğini fark ettiğimden, yeniden bu konuya değinmek istedim.
Eski yazımı tekrar okudum.
Gerçi ana hatlarda pek bir değişiklil yoktu.
Ama yorumları okuduğumda, her bir yorumcunun ( Zeycan Irmak, Leyla Ayyıldız, Tuğba Çamlıbel, Halparslan, Guendalina, Huzuun, Rebeka Behar, Uyumsuz Penguen, Tirtil, Emir ) ayrı ayrı haklı olduklarını fark ettim.
Onun için de Mutluluğun başına “göreceli” sözcüğünü ekledim.
Bugünkü ruh halim ve MUTLULUK kavramım Emir'in yazdığı yorumla bağdaşıyor.
Sanırım hayallerden vazgecip, sahip olduklarımıza yoğunlaşıp, onlarla mutlu olmayı bir çoğumuz hedefliyoruz. Böylesi acı çekme ihtimallerinden daha iyi.. Emir
Ayrıca Zeycan Irmak'ın altını çizdiği iki noktaya da “bugün” aynen katılıyorum.
Neden o günlerde ben bunları düşünememişim?
Demek ki insan değişebiliyor. Fikirleri, duyguları, görüşleri değişiyor.
...o an canın nasıl istiyorsa onu yaparsın ki, bence canının istediğini yapmak kadar "büyük mutluluk" yoktur...
en önemlisi Huzur! her daim, her ortamda, eksik ve zayıf yanlarınla kendini sevebiliyor, kendini olduğun gibi kabulleniyorsan huzurlusun ve huzur her aydınlık kapıyı açar, mutluluğun da, sevincin de, güzelliğinde...
Zeycan Irmak
Bir de bunlara “SAĞLIK” faktörünü ilave edersek, işte o zaman “mutluluğa” giden yolun rotasını keşfetmiş oluruz.
Mutluluğa giden her kapının da “maymuncuğu” cebimizde olur.
Neden bugün bunları yazmak gereksinimi duydum?
Çünkü bugün HUZURLUYUM, KENDİMİ SEVİYOR, KENDİMİ VE DURUMUMU OLDUĞU GİBİ KABULLENEBİLİYORUM.
Çünkü SAĞLIĞIM yerinde ve İSTEDİĞİMİ YAPMAK ÖZGÜRLÜĞÜNE SAHİBİM.
Dün sabah balkona çıktığımda, bir yıldır hiçbir değişime uğramadan saksıda yaşamını sürdüren kaktüsümün çiçek açtığını görünce ne kadar mutlu oldum bilemezsiniz.
En büyük Milli Piyango numarasını bulsam bile bu kadar sevinmezdim...
İşte bu olay, bu yazıyı yazmamı tetikledi.
Yani neymiş?
MUTLULUK GÖRECELİ BİR KAVRAMMIŞ !
Ve ben, maalesef, “ancak” bu yaşımda yakalayabildim “onu”.
Günde en az 15 kez halime şükreden bir insan oldum çıktım.
Hatta her aldığım nefese, her attığım adıma, her yediğim lokmaya şükrediyorum.
Her gün bir şeyler üretmeye gayret gösteriyorum.
Elimden geldiğince herkese yardım etmekten büyük zevk alıyorum.
Her gün balkonuma gelen kuşları besliyor, komşumun köpeğini, komşumun vakti olmadığı için, gezdirip ödüllendiriyor, yemek artıklarımı atacağım yerde sitemizdeki kedileri sevindiriyorum.
Beni tek üzen çocuklarımın uzakta olması.
Ama onlara bunu belli etmiyor, onların başarıları ile avunup mutlu oluyorum.
Bir de dünya genelinde uygulanan şiddet ve terörizm beni çok üzüyor.
Tüm savaşların son ermesi için her şeyimi feda etmeye, hatta canımı bile vermeye razıyım...
Gerçi bütün bu duygularımı paylaşabileceğim bir insan yok yanımda.
Buna rağmen yalnızlığımı ve düşüncelerimi sizlerle paylaşabildiğim için mutluyum.
Bana bu imkanı sağlayan KAHVE MOLASIna da SÜKRAN borçluyum.
Politikaya hiç değinmiyorum, bu konuda hiç kompetan değilim.
Bunu çok iyi bilen ve yorumlayan değerli kahveci arkadaşlar layıkıyla
yapıyorlar.
Ancak ben de vatandaşlık görevlerimden hiçbir zaman imtina etmiyor,
ATATÜRK İLKELERİNİN izinde yürümeye devam ediyorum.
Hay Allah, hızımı alamayıp nereden nereye geldim...
Çiçek açan bir kaktüsten bahsedecekken konuyu iyice dağıttım...
Eh, tabii insan bu kadar dolu olunca bir de kalemi ele alınca,
deşarj olmak için iyi bir yöntem.
Sizlere de bir kez daha MUTLULUK konusunu gözden geçirmenizi öneririm.
Biz bu dünyada misafiriz.
MİSAFİR DE UMDUĞUNU DEĞİL, BULDUĞUNU YER !
( Bu Atasözünü sadece Mutlulukla ilgili olarak kullandım. )
Tabii ki Politik açıdan her önümüze konulanı yemek zorunda değiliz !
Sizlere MUTLULUK dolu günler dilerim.
Nadya Alpkonlar nadyaalpkonlar@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç "KÜLTÜR KÖPRÜSÜ" ÜZERİNE |
|
Köprü, maddi anlamda iki karşı kıyıyı birbirine bağlayan bir rabıtadır. Köprüler kopuk yakaları birbiriyle birleştirirler. Bu şekilde insanlar rahat bir biçimde gidiş gelişlerini gerçekleştirirler. Böylelikle dostlar birbirleriyle kavuşurlar. Güçler bir ve beraber oldukça emniyet hâsıl olur. Malum olduğu üzere, ayrılık hayra alamet değil hiçbir zaman… Bu hususta "Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır" ilahi hakikatini göz ardı etmemeliyiz.
Köprüler ayrılıklara 'dur' diyen, kavuşmaları sağlayan maddi vasıtalardır. Köprü olmayan yerlerde birlik ve beraberlik sağlanamaz. Parçalanmış güçler güç kaybını da beraberinde getirir. İşte öyle de manevi ayrılıkları izale eden köprüler de vardır hayatta. Bunlar gönülleri birbirine bağlayan ve tek yürek olmayı sağlayan vasıtalardır. Milletlerin geçmişle olan bağlarını berk tutan bu manevi köprüler, maddi köprülerden daha lüzumludur.
Son yüzyılda milletler büyük bir değişimin ve dönüşümün arifesindedir. Dünle bugün birbirinden hayli uzaklaştırılmıştır. Bu 'dedeyle torunu birbirini anlamaz, tanımaz ve kabul etmez' hale getirmenin planlı bir sonucudur. Türk milleti üzerinde oyun oynayan ve çıkar siyaseti güdenler, kültürel değerlerimizi unutturup manevi bağları tek tek koparmanın çirkef mücadelesini vermektedirler. Ne yazık ki bunda da bir hayli yol almışlardır. Türk milleti tarihinden ve kültüründen koparılmış, suni bir tarih ve kültür oluşturulmuştur. Binlerce yıllık medeniyet, popüler kültüre kurban edilmiştir. Milletimizin hafızası, genlerimizle uyuşmayan, yeni ve gayri milli bir kalıba koyularak hilkat garibesi bir kombinezon oluşturulmuştur.
Nihat Sami Banarlı, bence gelmiş geçmiş en iyi edebiyat tarihçilerinden ve kültür adamlarındandır. Bu değerli şahsın kaleminden çıkan "Resimli Türk Edebiyatı Tarihi" isimli eserin emsali yoktur. Ya "Türkçenin Sırları" na ne dersiniz? Ben Banarlı'nın her eserini büyük bir güvenle ve beğeniyle okumuşum. Okurken 'acaba' sözü aklıma gelmemiştir hiçbir zaman. Çünkü maziye dair kültür coğrafyasını onun gözüyle temaşa etmek sağlıklı neticelere varmamı sağlamıştır hep… Banarlı, beni yanıltmamıştır. Beni ceddimin onlarca asırlık katıksız değerlerine götürmüştür. O, her zaman kültür emperyalizminin karşısında olmuştur.
Kıymetli edebiyat tarihçisi ve kültür adamı Nihat Sami Banarlı'nın yıllar evvel okuduğum "Kültür Köprüsü" adlı kıymetli eseri, manevi köprüleri atılmış bir neslin geçmişiyle yüzleşmesini ve bin yıllık kültürel değerleriyle buluşmasını sağlıyor. Kitapla ilgili olarak ifade edilen şu tanıtım sözleri bunu teyit eder niteliktedir: "Süleyman Çelebi'den Nef'i ve Şeyhi'ye; bütün yönleriyle fetih hadisesi, Fatih ve fethin manevi mimarlarına; Fuzuli'den Baki ve Nedim'e; şair/sanatçı kimliklerinin yanı sıra pek bilinmeyen insani taraflarıyla Erzurumlu Emrah'tan Ziya Paşa, Abdülhak Hamid, Namık Kemal ve Tevfik Fikret'e; Yahya Kemal'den Süleyman Nazif ve müstesna bir yer ayırdığı Mehmed Akif'e; Türk dostu şarkiyatçıların portrelerinden Gandhi'ye kadar uzanan kuşatıcı bir bakışla Nihad Sami Banarlı; asırlar evvelinden günümüze uzanan bir 'Kültür Köprüsü' inşa ediyor."
Kültür Köprüsü'nden geçenler, yani bu kıymetli eseri dikkatle okuyanlar, bugünle dün arasında sağlıklı mukayese yapma imkânına kavuşacaklardır. Zira bu eserde ifade edilenler, milletimizin nasıl bir kültürel zenginlikten geldiğini açıkça göstermektedir. Şuurlu okuyucular bunu rahatlıkla göreceklerdir. Aynı zamanda damarlarımızda zehir misali dolaşan bugünkü kozmopolit kültürün ne kadar zayıf ve bizden uzak olduğunun farkına varacaklardır.
Bu eser kültür ve medeniyetimizin bir çeşit hakikat pazarı hükmündedir. Bu pazardan alışveriş yapanların bozuk ve hileli mal alma ihtimalleri yoktur. Onlar pazardan eve dönünce ağır sözlerle söylenmeyeceklerdir. Aksine gerçekle sahteyi ayırt edip bugüne kadar kandırılmış, uyutulmuş olmalarının farkına varacaklardır. Geç de olsa basiret gözleri açıldığı için Banarlı'ya dua edeceklerdir. Aynı zamanda cedleriyle bir kez daha gurur duyacaklardır. Göçebe diye yutturulan ve aşağılanan milletimizin aslında çok büyük bir kültür harmanı ve dağarcığı oluşturdukları gerçeğini bizzat örneklerle göreceklerdir.
Banarlı'nın bütün yazıları zengin bir içeriğe sahiptir. Çünkü o, çok zengin bir entelektüel birikimi olan ender aydınlardan biriydi. 'Kültür Köprüsü' Banarlı'nın vaktiyle değişik dergi ve gazetelerde yayınlanan yazılarından oluşturulmuştur. Bu yönüyle bir çeşit derlemedir. Mevlâna Celâleddin Rumî, Süleyman Çelebi, Fuzuli, Baki, Nedim, Naili, Emrah, Ziya Paşa, Namık Kemal, Muallim Naci, Recâizâde Mahmut Ekrem, Tevfik Fikret, Süleyman Nazif, Yahya Kemal, Mehmet Akif Ersoy, Abdülhak Şinasi Hisar, Reşat Nuri Güntekin, Orhan Seyfi Orhon, Faruk Nafiz Çamlıbel gibi onlarca isim bu eserde bir kuyumcu titizliğiyle işlenmektedir. Onların milli kültürümüze katkıları örneklerle sıralanmaktadır. Bunlarla Osmanlı'nın ve onun devamı olan Türkiye'nin kültür ve medeniyet haritası çizilmektedir.
Bu kıymetli eserle, ana sütü gibi ak ve bizden olan kültür mirasımız, içinden çıktığı topraklara, yani evine döndürülerek öz evlatlarıyla buluşturulmaktadır. İlk baskısı 1985 senesinde yapılan ve zaman içerisinde değişik yayınevleri tarafından yayınlanan bu kıymetli eseri son olarak Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı yeni bir anlayışla, Kâzım Yetiş'in uzun ve tafsilatlı takdimiyle 560 sayfaya çıkararak ikinci kez neşredip, gençlerin ve kendini aydın sayanların, bu yolda yürüyen çilekeşlerin hizmetine sunmuştur. Bu Kültür Köprüsü'nden her aydın mutlaka geçmelidir. Bu eserin olmadığı kütüphane kanımca eksiktir.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
KOÇ (21 Mart-20 Nisan) Yıkıntılar içinde olan bir binadan arkanıza bakmadan çıkıp gideceğinize halen boş ümitlerle bekleyip durmaktasınız koçlar. Kesinlikle ileriye bakmalısınız ve yeni haftanız sizlere bu konuda yardımcı olacak. Geçmişte saplanıp kaldığınız ne varsa gerilerde bırakın artık. Bir yakınınızdan müjdeniz var.
BOĞA (21 Nisan-20 Mayıs) Yeni bir sayfanın yaşamlarınızda gül gibi açılacağı günlerdesiniz boğalar. Geçerliliğini yitirmiş yaşam tarzlarınızı gerilerde bırakacaksınız. Kronikleşmiş bir probleminize çare bularak manen rahatlamak elinizde unutmayın. Sizleri bekleyen görev ve sorumlulukların yoğunluklarına rağmen başaracaksınız.
İKİZLER (21 Mayıs-21 Haziran) Salı ve onu izleyen günlerde hayatınızın önemli bir döneminde olduğunuzu hissettirecek ilginç anlar yaşayacaksınız ikizler. Karşınızda kapı gibi dikilen bir konu hakkında beklenmedik yardımlar alacaksınız. Aslında tam zamanı. Söz konusu bu engelin yüzünden hayli zamandır adım atamaz hale gelmiştiniz.
YENGEÇ (22 Haziran-22 Temmuz) Tartışmaların sıklaşacakları gelecek günlerde bir takım anlaşmazlıkları artık sona erdirmelisiniz yengeçler. İnatçılıkları bırakarak yapıcı olmanın tam sırası işte.. Aşırı kişisel ve duygusal tepkilerden kaçının yeterli olacak.. Kontrollu reaksiyonlar fikirlerin yerli yerine oturmalarına da sebep olabilirler unutmayın.
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) Enerjilerinizin yükseklerde seyredecekleri muazzam hareketli bir haftaya girmek üzeresiniz aslanlar. Yıldızlardan sanki nimetler yağacaklar bu hafta. Sizlerde fırsattan istifade şimdiye kadar cüret etmediğiniz ne varsa hemen dört elle sarılın ve atılgan olmaya bakın. Herşey çok güzel olacak aslanlar.
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Hayli zamandır düşündüğünüz bir projenin geçerliliği hakkında kuşkulara boğulacağınız günlerdesiniz başaklar. İşte şimdi gereken kararı almanın tam sırası ve asla tereddütlere düşmeden üstelik. Keskin virajlardan korkmayın aksine uzun vadeli düşünmeye çalışın. Krizlerden herşeye rağmen zarifçe bir çıkış yolu bulacaksınız.
TERAZİ (23 Eylül-22 Ekim) Kendinizi kanıtlamanın saati ve vakti geldi teraziler. İnançla ve sabırla kendinizi ideallerinize kilitlemelisiniz. Hak ettiğiniz başarılar kapının eşiğinde yeterki en ufak engelde geri adım atmayasınız. Yeni haftanızın kıymetini bilirseniz gelecek iki ayda kelimenin tam anlamı ile rahatlayacaksınız unutmayın.
AKREP (23 Ekim-22 Kasım) Geçen haftanın getirdiği ve dolunaya yüklenilen atmosferler bozuklukları yeni haftanızda yine bir takım gecikmelere yol açacak akrepler. Kuvvetli kişiliğinizin sayesinde bu kaygan ortamdan sıyrılmasını da bileceksiniz elbete. Sihirli değnekle dokunurcasına düşmanlarınızı bile mat edeceğinizden şüpheniz olmasın.
YAY (23 Kasım-20 Aralık) Özel hayatınız ile profesyonel uğraşlarınızın birbirlerine karışarak gündemlerinize olmadık stresleri getirecekleri bir haftadasınız yaylar. İkilemler arasında gidip geleceksiniz tüm hafta boyunca. Anlayışlı ve empati dolu yaylar olduğunuzu göstermeniz için aslında ideal bir fırsat elinizde olan.
OĞLAK (21 Aralık-19 Ocak) Haftanızın ilk günlerinde iyimserlik dolu olduğunuz halde sonradan yine kronik telaşlarınıza yenilmeye adaysınız oğlaklar. Enerjilerinizi heba etmeden ve meseleleri de mutlaka sahiplenmeden kendinizi rahat tutmaya bakın. Herşeyi bilmeniz ve kontrol etmeye mecbur da değilsiniz unutmayın bunu..
KOVA (20 Ocak-18 Şubat) Her an patlayacak gibi bir haliniz var kovalar. Gelecek günlerde olası tartışmalara kendinizi kaptırmamaya dikkat etmelisiniz. Aslında probleminizin kaynağını gayet iyi bilmektesiniz. Geciken kararların ve size göre kaybedilen zamanların getirdikleri tansiyonları günlük yaşamlarınıza taşımayın. Herşeyin bir zamanı var değilmi kovalar.
BALIK (19 Şubat-20 Mart) Geçen haftanın getirdiği kişisel sorgulamaların ardından yeni oluşumlara yöneleceksiniz balıklar. İçinizden doğan ve haftanızda ilerledikçe taşacak olan yaşam değişiklikleri heveslerinize yolları sakın kesmeyin. Bırakın akıp gitsinler çünkü onlar misyonlarını gayet iyi bilmekteler. Ara sıra çaktırmadan ayak sürtmenize rağmen.. 5 haziranı yaşayın..
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
ŞEHİTLERİMİZE
İki geniş omzun ortasından,
dağ gibi fışkırmış başın.
Yüzünü dönme sakın,
görülmesin gözyaşın.
Sen ağlama kahraman,
analarda kalmadı derman.
Gök kaynıyor,
dağlar un ufak ve her yer toz duman.
Göğe yükseliyor şehitlerden bir kervan
Şu hainlerin başı için, yok mu bir ferman.
Titretsin yeri dev adımların,
işlemez sana artık ne kurşun ne mayın.
Memleketi satanlar olmuş sayın,
Ama sen rahat uyu, köşkünde aydınlığın.
Sen ölsen, toptan ölsek bu savaş bitmez.
Emperyalistler vatanıma, hayır için göz dikmez.
Artık savaş kazanamaz kılıç, top, tüfek.
Para etmez namus, şeref, vatansever bir yürek.
Şimdi savaş elektronik, petrol kolik ve politik.
Bu kahpe üçlü öldürdü seni, kahraman Mehmetçik
Semih BULGUR
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
TEMA Vakfı evlerdeki gereksiz su tüketiminin önlenmesi için bireysel çabaların ne kadar büyük fark yaratacağına dikkat çekmek ve kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla "Suyunu Boşa Harcama" Kampanyası başlattı. http://www.suyunubosaharcama.org/ web sayfasında suyu nasıl boşa harcadığımız ve nasıl tasarruf yapacağımızla ilgili kısa ve öz bilgiler veriliyor. Sen de katıl sen de suyunu boşa harcama.
Bütün komikliklerin bir arada bulunduğu bir web sayfası http://www.komikalem.com/ Resim, video, sesler, animasyonlar ve daha neler neler. Gülebilmek için her türlü malzeme hazır. Şimdi sıra gülmeye vakit ayırmak için uygun bir bahane bulmaya geldi.
…Affan Dede'ye para saydım, sattı bana çocukluğumu, artık ne adım var ne yaşım, bilmiyorum kim olduğumu, hiçbir şey sorulmasın benden, haberim yok olan bitenden… Cahit Sıtkı Tarancı ve daha nice şairler için http://www.netlek.com/Siir/ Şiirsiz kalmayın.
Sağlık ile ilgili her konuyu haber haline getirseydik ne olurdu? http://www.thehealthnews.org/tr/ web sayfası bu soruya yanıt vermiş ve sağlığımızla ilgili her türden bilgiyi, haberi ve duyuruyu bir araya getirip bizlerin hizmetine sunmuş.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|