Oy kullan



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.235

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 19 Haziran 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Ben Mozambik vatandaşıyım!..


Merhabalar

Manşetlere çıkmasa da, bugünlerde köşeciler komplo teorilerinden ekmek yiyor. Köşeciysen, siyasete bulaşıyorsan bir teorin, bir projen, b den z ye planın olmalı. Yoksa sana su yok. Varsa da karada ölüm yok. Hatta bizim yerliler yetmiyor, Yeni Dünyalı yerliler bile işe karışıyorlar. Çoğu deli saçması elbette. Senaryo onların hayatlarının bir parçası, alışkınlar ama bizim böyle bir alışkanlığımız yok. Biz de senaryo üretenler ya derin devlettir, ya da dış güçler. Ama şimdi durum farklı sanki. Şimdi senaryo atışı serbest. En yaygını da seçimlerin iptali ile ilgili olanı. Hani Kuzey Irak'a girersek, savaş halinden seçimin ertelenmesi gündeme gelir diyenlerin senaryosu. Bu bana en olmaz gelenlerden biri. İktidarın davranışlarını, sözlerini izleyince, bu ertelemenin hiç olmayacağını görebiliyorum. Öyle ya, anketlerde uzak ara önde giderken, attıkça mangalda kül bırakmazken, ne demeye seçimden kaçsın.

Son mangal bir uçaktı. Bakın biz durmadan çalışıyoruz demek için olsa gerek, Tayyip Beyle Dündar uçakta ateşi harladılar. Dündar'ın dürüstlüğüne, adamlığına tek lafım yok, olamaz da. Ama belli ki, Tayyip Bey bu tür sorular sorarsan ancak konuşurum, o da ancak uçakta ayak üstü olur dedi, o da mecbur kaldı. Veya şöyle diyeyim, ben böyle olduğuna inanmak istiyorum. Çanak sorular, o sorulara balıklama atlayıp toz pembe tablolar sunmalar derken 1 saat nasıl geçti anlamadık. Sohbet bitti, kendimden şüphe eder oldum. Ya Tayyip Bey, Patagonya başbakanı ya da ben Mozambik vatandaşıyım. Yalnız bir nankörlük etti, kendini affettirmek için hepsini toplayıp bir Uzak Doğu gezisi yapmalı. Medya şehit cenazelerini, orada olan protestoları abartıyormuş, olaylar tamamen siyasiymiş. Ekonomi yüzyılın zirvesi, rezervler Butan Kralını kıskandıracak düzeyde. E peki bunca insan ne demeye sokaklarda birader? Neden gazoz açaçağı bile 36 ay taksitle satılıyor? Niçin devletin tüm kurumlarıyla kavgalısın? Olmamış sayın Dündar. Hiç olmazsa bir tane can alıcı bşr soru sokuştursaydın araya. Ama biliyorum korktun. Neme lazım kızar beni uçaktan atar diye düşünmüşsündür. Haklsın, sen de haklısın. Yerden göğe kadar haklısın. İyi de, biz de haklıyız be paşam!..

...

Şu kene illeti biz İstanbulluları pek ilgilendirmiyor ama kırsal kesimde yaşayanların, yazları yaylada geçirenlerin korkulu rüyası. Babamdan bir eposta aldım. Amerikalı bir hemşirenin keneden kurtulma yöntemini anlatıyordu. Belki işinize yarar, okuyun bakalım: "Keneden acısız kurtulmak için işe yarıyan kolay bir yöntem var. Özellikle parmak aralarına ve saç diplerine ve sırta yapışanlar için büyük bir kolaylık.

Bir büyük parça pamuğu top haline getirin ve üzerine sıvı sabun dökerek tamamen sıvı sabun ile kaplanmasını sağlayın. Daha sonra kenenin bulunduğu derinin üzerini (sıvı sabuna allerjiniz yoksa tabi) bu pamuk ile kaplayın. 15-20 saniye sonra kenenin girdiği yerden kendiliğinden çıktığını göreceksiniz. Bu yararlı bilgiyi doğayı sevenlere, avcılara, çocuklara iletiniz. "
Haydi bakalım, piknik sepetine konacak bir malzeme daha size, 1 şişe sıvı sabun. Kalın sağlıcakla.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


 Katran Kahvesi : Ayşe Coşkun


Siyah saçlı kıza

...
Ara sıra, üzüntünü biraz hafifletebilmek için çiçekler alırdım sana. Oysa her seferinde, sanki seni daha çok üzecek bir şey yapmış gibi utanç duyardım. Seninle olduğum zamandan beri suskunlaşmıştım. Dostlarımın kaygılı bakışlarıyla karşılaşmaktan bıkmıştım her iş sabahı. Niye böylesine mutsuz olduğuna bir anlam veremiyor ve kendimi de seninle kahırlar ülkesine kilitliyordum. Bildiğim çok şey yoktu. Sadece, bazen ölümleri anlatırdın bana. Kim nasıl ölmüş, kim bulmuş... Bunların hepsini biliyor olmandan nefret ediyordum. Benim gibi bir hayat arsızını bile hayata küstürmüştün sonunda.

Öyle üzerdin ki beni. Her seferinde zor tutardım kendimi, seninle kavga etmemek için. Dostlarını sevmiyordum, doğru. Onlarla bir akbaba sürüsü gibi cenaze kovalıyordunuz çünkü. Kızıyordum bunca insanı tanıdığın için. Bazen beni bile katılmak zorunda bırakıyordun; oysa bilirsin, cenazelere dayanamazdım.

Bazen güzel şeyler de yapmıyor değildik. Sinemaya gidiyorduk mesela. Ama film seçimlerini haftalara bölmek zorunda kalmıştık. Bir hafta senin istediğin, bir hafta benim istediğim filmlere gidiyorduk. Senin seçtiğin filmlere giderken hep geri geri giderdi ayaklarım. Bilirdim ki filmde mutlaka bir üzüntü var. Karanlık şeyleri seviyordun. Belki de bu yüzden biliyorum bütün "entel" Türk filmlerini... Sana niye alışmaya çalışıyordum ki? Sen acıya tutkundun ben de sana. Evinin tüm dolaplarını üzüntüyle doldurmuştun sanki. Her köşeden seni üzecek bir ayrıntı akıyordu. Sahi; hiç mutlu olmamış mıydın sen? Belki evet; ama bu çok önceleri olmuş olmalıydı...

Bir sabah, sen erkenden hazırlanıp çıktığında evden; eşyalarını karıştırmıştım. Bunu bilsen ne kadar öfkelenirdin kim bilir. Fotoğraf albümündeki gülen fotoğraflarından birini almıştım, ara sıra senin de mutlu olabileceğine dair inancımı kaybetmemek için. Sonra bir gece, öyle kızdım ki sana, yırtıp attım o fotoğrafı. Hani şu lise arkadaşını görmeye gittiğin gün. Gene bir yolunu bulmuş ve üzmüştün kendini. Döndüğünde ağlamıyordun, evet. Ama o kan çanağına dönmüş gözlere ne demeli... Sana ne ise onun dayısının ölümünden! Çok insanın hayatında 'ağlayan kız' olmuştun. Üzüntülerini paylaşmak için seni buluyorlardı. Evet, iyi bir kara gün dostuydun. Ama zamanla insanlar mutlu olmaya başladılar ve sen yalnız kaldın. Seninle ilgili söyleyebileceğim en doğru şeylerden biri de buydu işte. İnsanların mutlulukları seni daha fazla üzüyordu aslında. Belki de yakın zamanda tekrar mutsuz olacaklarını bildiğin için...

Bir gün seninle tatile çıkmaya karar verdik. Seni buna ikna etmek öyle güç oldu ki. Hele de bunun İstanbul'dan bir kaçış planı olduğunu anlasaydın; vay o zaman halime. Ama bir şekilde ikna ettim seni.

Tatilin ilk üç günü enfesti. Ben şanslı bir insandım çünkü senin gibi iyi bir gözlemciyle tatile çıkmak herkese nasip olmaz. Ama ne olduysa; kapıdaki ayyaşla tanıştığın dördüncü gün oldu. Sonunda sizi içki masasından taşımaya kalktığımda saat sabahın üçüydü ve lokanta sahibi yaklaşık bir saattir dükkânı kapamak istediğini tekrarlayıp duruyordu. Kaç kez seni orada bırakıp dönmeyi düşündüm. Ama seninle geçirdiğim iki yılın sonunda hayatımda geri dönebileceğim hiçbir şey kalmamıştı. Senin dostun, dert ortağın, bazen erkeğin bazen de gezi rehberindim. Her ne ise; bu saatten sonra yeni birine uyum sağlamam da mümkün değildi zaten. Sen de bensiz yapamazdın, biliyorum. İnan kimse çekemezdi senin derdini…

Seninleyken fazla içmemeye dikkat ederdim. Yo, sarhoş olup üstüme kalacağından değil. Ama sadece içkiliyken kendinden bahsederdin sen. O da, benim ısrarlı sorularımla. İçkili olmadığın zamanlarda ağzından cımbızla laf alırdım.

Bir keresinde bir kadından bahsetmiştin. Gülizar? Yoksa Gülbahar mıydı? Her neyse. Hani bir sabah hiçbir şey söylemeden evini terk eden kadın. Öyle gülmüştük ki yazdığı nota:

"Sıkıldım çiğdem çitlemekten. Başka şehirler, başka sokaklar bul'cam. Aramasın beni dostlar; nere' gittimse or'da kal'cam"

Bu notu hatırlıyorum, senin gidişine benziyor çünkü. Ya da gitmek istediğin şekle. Bir anda yaratmayı seviyordun. Karanlık kızın daha öyle çok sırrı vardı ki öğrenmek istediğim; bir çocuk gibi takip ettim seni. Sorularımdan yıldığın zamanlar çekip giderdin. Hiç bir açıklama yapmadan. Çok kez yemin ettim seni bir daha aramayacağıma. Ama dedim ya; sensiz yapamazdım...

Şimdi oturmuş bunları yazıyorum. Yıllarca kandırdım insanları ve kendime; döneceğine dair. Oysa bugün ilk defa gerçekten fark ediyorum gittiğini. Belki şimdi de benim için bir yerlerde ağlıyorsun. N'olur ağlama. Senin ağlamana dayanamam. Hayatta olduğunu biliyorum. Her deliliği yapardın, intihar dışında. Seni İspanya'da hayal ediyorum. Sonra Fransa'da, İtalya'da... Seni benimle hayal etmiyorum artık. Yalnızca; bir gün dönüp geleceğini umuyorum.

Bugün gidişinin birinci yılı doldu; biliyorsun değil mi? Tabi ki biliyorsun, böyle şeyleri unutmazsın ki sen...

Seni çok özledim. Lütfen geri dön...
Not: Biber'in üç tane yavrusu oldu. Öyle sevimliler ki...

Eser

Ayşe Coşkun


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


İlker Özlük

 Kahveci : İlker Özlük


  Bir şeyler bekliyorsan…

Bir şeyler bekliyorsan…
Hiç gelmeyeceğini bilerek bekleyeceksin onu.
Hiç hayal etmeden hep yanında olduğunu düşünerek.
Ara sıra, belki bir gün diye başlayacak sözlerin.
Ara sıra olur ya aklından çıkartacaksın iki dakikalığına.
Ama yinede bekleyeceksin.
Hemde öyle gelir falan diye değil.
Hiç gelmeyeceğini bilerek.
Sonra o mısır püsküllerinin döküldüğü sokaklar gelecek aklına.
Sonra onunla yürüdüğün patikalar.
Onu dinlediğin sessiz gölgeler.
Onunla her attığın adımın sesi inleyecek kulaklarında.
Sen yinede bekleyeceksin.
Kafana koymuşsun bir kere.
İnat etmişsin yokluğuna.
Unutmak mesele olmuş.
Unutmamak ise en büyük umudun.
Bekle de dur.
Bir gün hiç ummadığın bir zarf alacaksın eline.
Bir gün bir postacı kapıyı çalacak.
Bir gün bugünleri de görmek varmış diyeceksin.
Ama eline aldığın zarfta seni bekleten hiçbir yazı göremeyeceksin.
Sen yinede bekleyeceksin.
Sabah gazeteleri aldığında onu beklediğini bilerek demleyeceksin çayı.
Onun gelmeyeceğini bilerek karıştıracaksın sayfalarını gazetelerin.
Onun gelmeyeceğini bilerek bir yudumda yarılayacaksın çayı.
Ama sen yinede bekleyeceksin.
Sigaranın bittiğini bile duymayacak o.
Sesinin kısıldığını görmeyecek.
Gözlerindeki yaşını hissetmeyecek belki.
Belki senin bu kışı kötü geçirdiğini anlatmayacak ona kimse.
Belki ilaçlarını unuttuğunu düşünmeyecek.
İşten çıkartıldığını,
Bir meydanda öylece elinde simitle haykırdığını,
Gömleğinin yakasının kirlendiğini bilmeyecek.
Ama sen yine bekleyeceksin.
Sıkılmayacaksın.
Görmeyecek ve hatta duymayacaksın.
Hayatına devam edeceksin büyük bir arzuyla.
Onun gelmediğini bilerek ona inat yaşayacaksın ve ona inat bekleyeceksin.
Ara sıra yokluğuna.
Ara sıra gelmemesine.
Ara sıra seni beklettiği için bir küfürü hakkettiğini düşüneceksin.
İşte o arada bir kez olsun beklemeyeceğin bir an yaratacaksın kendine.
İşte o an basacaksın küfürü.
Hem de öyle duyan olur, ayıp olur diye düşünmeyeceksin.
Yinede her şeye rağmen bekleyeceksin.
Hemde acı çekerek.
Hemde hiç gelmeyeceğini bilerek.
Sonra yağmur yağacak.
Sonra omuzların ıslanacak.
Ağar basacak iki yanına.
Ağır basacak özlemler.
Sonra yağmur dindiğinde hala dinmeyen ağrıların olacak.
Hala içinde bir sızı.
Ve sen hala onu bekleyeceksin.
O seni hiç bilmese bile.
O seni hiç görmese bile.
Sabahın ilk ışıklarıyla başlayacaksın güne.
Sabahın ilk ışıklarında tükürüğü kurumuş gece bekçisinin yorgun gözleri takip edecek seni.
Sabahın ilk ışıklarında bir küreklik iş bir yiyimlik ekmek ve bir giyimlik gömlek derdine düşmüş birkaç insan.
Gecenin karanlığına alışmaktan korkacak kadar çocuk, soğuk duvar diplerine yaslanacak kadar cesur bir sevdan olacak.
Hala onu beklediğini bilecek bir arkadaş.
Belki bir sırdaş.
Belki bir sandık parçasının üzerinde birkaç dilim ince kesilmiş peynir.
Belki bir damla olsun çilingir gibi içini açacak bir sofra.
Olacak bunlar.
Alışacaksın bunlara da.
Alıştıkça daha çok bekleyeceksin.
İşte bir gün geldiğinde.
Hiç gelmeyeceğini bildiğin bir aşkı.
Hiç değmeyeceğini düşündüğün bir sevdayı.
Sende adam gibi kucaklayacaksın.
Sadece sana geldiğini bilerekten.
Ve işte o geldiğinde.
O duyduğunda.
O gördüğünde.
Var olmanın dayanılmaz lezzetini tadacaksın.
İyi ki varmışım değinde.
Tüm acıların o muhteşem gelişin hediyesi olacak.
Bir gün böyle beklediğini.
Sadece beklemesini bilmeyene anlatacaksın.
Hemde öyle alır başını gider diye değil.
Hiç gelmeyeceğini bilerek anlatacaksın.
Tıpkı senin beklediğin gibi.
Aşk bu kadar kolay gelmez.
Görüşmek üzere.

İlker Özlük


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,179,179,179,179,179,179,179,179,17
12 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Engin Kasap


Seni Seviyorum,

( Dışarıda 35 - 40 derece soğuk var. Kar yağmış, elimim başparmağıyla karın üzerine… seni seviyorum… yazdım.)

Normal bir mesai günü.

657 sayılı yasaya bağlı Devlet Memuru olduğumdan günlük yazışmalar için önce taslak hazırlarım. Yine böyle bir yazı için el yazımla taslak hazırladım ve bilgisayarda yazması için arkadaşıma verdim.

Yazıyı yazdıktan sonra masama gelerek,

- El yazınız ne kadar güzel, inanın bilgisayarda yazmaya gerek yok.
- Teşekkürler, ama biliyorsun yazışma kuralları, dedim.

Bu kuralları kelimesinden sonra bir gülme krizine tutuldum. Arkadaşım şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışırken, ben yüreğimi kaplayan hüzün bulutları nedeniyle gözlerimden gelen yaşları silmeye uğraşıyordum.

Sonra özür diledim. Lise yıllarında bu el yazısı yüzünden yaşadığım bir hatıram olduğunu, bu nedenle dayanamayıp güldüğümü söyledim.

Aradan birkaç dakika geçmeden elinde iki çay masama damladı, hadi üstat Allah aşkına ne olmuştu anlatsana.

Yok, anlatamam desem de bir anda masamın etrafında sekiz on kişi birikti.

Peki dedim, ama aramızda kalacak (…kalmazya neyse )

Efendim,

Lise ikinci sınıfta okuduğumuz yıl, yani 1981/1982 eğitim dönemi.

İlk sevdaların, okul aşklarının alevlendiği 'başımızda kavak yelleri estiği' yıllar. Sınıfımızda hemen, hemen herkesin bir kız arkadaşı var. Ben garibim kara kuru bir çocuk olduğumdan öyle havalarda falan değilim.

Ayrıca kızlarla arkadaş olmak bana saçma geliyor, zaten biz okulda arkadaş değilmiyiz, gerçi çok sonraları * bu arkadaşlığın* hiçte masum arkadaşlık olmadığını, diğer adının flört, aşk, meşk olduğunu anladım ama geç anladım.

Neyse olayın özü şu;

Öğlen teneffüsünde sınıf arkadaşlarımdan Önder yanıma geldi,
- Engin senden bir ricam var, yapar mısın?
- Eh anlat bakalım, kolaysa neden olmasın.

Uzun zamandır bir kıza âşık olduğunu, ona bir mektup yazdığını söyledi. Ama biliyorsun benim el yazım çok çirkin senden ricam bu mektubu yeniden sen yaz,

Olur dedim, ama bir şartla, iki tane tatlı isterim.

İlk tatlıyı hemen aldı, sınıfa girdiğimizde en arka sıraya oturdum. Arkadaşımın yazdığı mektubu başka bir kâğıda temize çektim. Ama defter kâğıdına yazılmış, kargacık burgacık yazıyı alıp, kenarında kırmızı gül resmi bulunan özel mektup kâğıdına dolma kalemle yazınca ortaya bir şaheser çıktı.
Bu arada arkadaşın edebiyatı pekiyi değildi, ben hünerimi konuşturup gerçekten bir genç kızın hoşuna gidecek bir mektup haline dönüştürdüm.

Yıllar geçti, hatırımda kalan haliyle şunları yazmıştık.

===

'' Sevgili Birsen;

Biliyorum bu mektup eline geçince çok şaşıracaksın. Ama inan gönlüme söz geçiremedim ve seni kırmamak, üzmemek için bu satırları yazıyorum.

Sen sınıfımıza geldikten sonra anlatılması imkânsız bir duyguya kapıldım. Artık dersleri doğru dürüst dinleyemiyorum, sınıfta sen, dışarıda sen velhasıl artık aklımın her noktasında sen varsın.

Ah yüreğim laf dinlemiyor ki. Yapma diyorum şimdi kırılacak, bir çiçek gibi narin, bir kuş kadar ürkek arkadaşım, seni kaybetmek istemiyorum.

Duydum ki babanın bu sene tayini çıkacakmış. Sen gidersen ben mahvolurum, Uzaktan da olsa seni görmek, sesini duymak yetiyor bana. Ama gidersen ben ne yaparım.

Seni seviyorum.

Eğer sende beni seviyorsan dünyanın en mutlu insanı olacağım. Yok, bana karşı ilgin yoksa bu mektubu yırt at, olanlar aramızda kalsın.

Seni seviyorum… inadına seviyooooooorrrrrrrruuuummmmm.''


===

Mektubu Önder'e verdim. Sonra normal dersimizi yaptık ve akşam evlerimize gittik.

Ertesi gün tekrar okula gittiğimizde her şey normaldi, ben bir gün önce olanları unutmuştum bile.

İkinci veya üçüncü derste Birsen Türkçe defterimi istedi, bir gün önce aldığım ders notlarına bakacakmış. Bende arkadaşların vasıtasıyla ön sıraya uzattım.

Teneffüse çıktığımızda Birsen yanıma geldi. Gözleri çakmak, çakmak sinirinden saçları havalara savrulmuş, dişlerini gıcırtadarak.

- Engin, bunu bana nasıl yaparsın? Sen sınıfta en çok güvendiğim insan, yıllardır beraber okuduğum arkadaşım, nasıl bana mektup yazarsın?

İnkâr edemem ya, şaşkınlık ve panik ile kendimi toparlamaya çalıştım,

- Özür dilerim, ya Önder'i kıramadım. Onun yazısı çirkinmiş benden yazdığı yazıyı temize çekmemi istedi. Haklısın yapmamam lazımdı, ne desen haklısın.

Yüzünde büyük bir şaşkınlıkla cebinden mektubu çıkardı.

- Şimdi bu mektubu Önder'mi? yazdı. Ya bu senin yazın bak altında Önder'in adı yazıyor mu? Bari yalan söyleme.!

Mektubu aldım, evet benim yazım, ben yazdım ama altında isim yok. Pis, Ş… herif adını yazmamış. Mektubu, Birsen'in sınıfta elbise askısında duran paltosunun cebine koymuş. Birsen'de akşam eve giderken cebinde bulmuş ve okumuş.

Okulun bahçesinde Önder'i aramaya başladık. Tam sınıfa girerken yakaladık. Birsen bana yaptığının iki üç katı sinir ve kızgınlıkla Önder'i haşladı, lakin adamın yüzünde en küçük bir utanma, kızarma yok. Birde inkâr etmesin mi. Yok delimiyim, niye mektup yazayım, ne sevmesi, zaten ben Ayşe'yi seviyorum, herkes biliyor dedi.

Biz Birsen'le orada kalakaldık, ah ulan Önder yapacağın en adiliği yaptın ya helal olsun dedim. Ulan beni vursaydın bundan iyiydi. Yakasına yapıştım, arkadaşların araya girmesiyle olaylar biraz yatıştı. O gün başımı sıradan kaldıramadım.

Okul dağıldığında başımı öne eğdim, kimseler görmeden ağlamaya başladım, çok ama çok zoruma gitti. Hem uğradığım hakaretler, hem de arkadaşımın ihaneti yüreğime oturdu.

Okuldan bayağı uzaklaştığımda arkamdan birisi seslendi.

Dönüp baktığımda Birsen uzaktan eliyle yanına çağırıyordu. Yanına gitmek gelmedi içimden, kenarda bulunan kaldırım taşına oturdum, onun yanıma gelmesini bekledim.

Yanıma geldiğinde nefes nefese kalmıştı, hava çok soğuk olduğundan ellerinin kızardığını gördüm. Alışkanlıkla kitaplarını aldım elinden.

Yüzüme hafif bir tebessümle baktı. Birbirimize bir şey söylemedik. O sırada yanımızdan gelip geçen insanların bana baktığını, olayları bildiklerini düşündüm, oysa kimsenin baktığı falan yoktu. Hava otuz beş, kırk derece soğuk, insanlar donmamak için bir an evvel gideceği yere koşuşturuyordu.

Subay lojmanları yolumuzun üzerindeydi, babasının görevi nedeniyle lojmanda oturuyorlardı evlerinin önüne geldiğimizde elimdeki kitaplarını aldı, yine yüzünde hınzır bir gülümseme, benim utanma ve sıkılmama rağmen o gayet rahat bir şekilde,

- Beni seviyor musun? dedi.

Cevap veremedim, Önünde durduğumuz duvarın üzeri kar kaplamıştı, Elimin başparmağıyla karın üzerine… evet… yazdım.

Arkama bakmadan oradan koşarak uzaklaştım.

Bu sevgimiz bir dostluk, bir arkadaşlıktan öte gitmedi.

Birkaç ay sonra okullar tatil olduğunda babasının tayini çıkmış, yaz tatilinde ben yaşam mücadelesinde tarlada, çiftte, çubukta, o da annesine yardım ederek eşyalarını toplamış ve başka bir şehre gitmişti.

İyilik ve sağlık haberlerini ortak arkadaşlarımızdan aldım. Sonraki yıllarda ne ben ona yazabildim, nede ondan bir mektup geldi.

Ne zaman biri el yazınız güzelmiş dese içim burkulur, ama yaşadığım bu olaydan dolayı gülmekten alamam kendimi ve gülerken garip bir hüzün kaplar içimi.

Nerede kar yağmış bir duvar görsem üzerine… seni seviyorum… yazarım, sonra ya güneşten erir gider yazılar ya da hoyrat rüzgârlar eser savurur sevdamı ama ben inadına 25 yıldır her kar yağdığında yeniden yazarım,

*********** seni seviyorumm *************

Engin Kasap


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


Turan Gökmenoğlu

 Kahveci : Turan Gökmenoğlu


  ÇOCUKLUK ANILARIMIN UNUTULMAZ SİMALARI

''Deli Remzi''

Çocukluk günlerimin Ayancık'ında unutamadığım simalardan biridir Deli Remzi. Ona çoğu zaman Ayancık sokaklarında kendi halinde yürürken, özellikle de düğünlerde rastlardım. Fötr şapkasının altında küçük yüzü ve her an gülümseyen hatları, yarı kısık gözleri, hafif kirli sakalı, koyu renk ve dikine çizgili takım elbisesi, orta boyu, sakin yürüyüşü ama ille de elindeki çerkes mızıkası ile. Düğünlerin vazgeçilmezi ve mızıka nağmeleri ile eğlendiricisi... Doğduğumuz toprakların yok olan sayısız siması gibi, o da aramızdan uçup gidiverdi.

Ayancık'ı ziyaret ettiğimde, Köprübaşı'nda aracımdan inerim. Çocuklarım ve eşim akrabalarımızın evine giderken, ben köprünün korkuluklarından başlarım, çocukluk anılarımı yeni baştan yaşamaya.

Yol boyu, yavaş yavaş adımlarım asfaltı ve parke kaldırımları. Akasya ağaçlarının gölgesinde başlar anılarım canlanmaya. Soluduğum havada, gözümün gördüğü her zerrede anılarım canlanır. İki eski dost gibi sohbet ederiz doğduğum kentin taşıyla ve toprağıyla.

Sahile inip denizle kucaklaşınca, çökerim bir kanepeye. Havasını ciğerlerime, görüntüsünü gözbebeklerime doyana kadar resmederim. Bakışlarım karadenizin turkuvaz maviliklerine dalıp gidince, çocuklarım gelip bulur beni bulacakları yerde. Evin yolunu tutarken ağaçları, eski ve yeni binaları, kaldırımı ve çevremizde gezinen insanları, uykusundan uyanan bir bebek gibi izlerim.

Deli Remzi, Deli Hakkı, Deli Metin, Tostos Memet, Balıkçı Ziya, Şah Mehmet, Recep abi, Ardan abi, Bahattin abi, Turan abi, Yaşar enişte, Ökten abi, Mıkır Necdet Motor Necati, Himmet abi, Boyacı Besim, Çalmaç, Kelağa, Şefika teyze, Ali dayı ve rahmetli babam, çocukluk anılarımın arasından sıyrılıp, Ayancık sokaklarına dağılıverir...

Turan Gökmenoğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


beyâban makâmı..

"Türkiye çöl olmasın!.." der dururlar ama,
çöl olmuş çoktan, fakat görüp anlamazlar..
bakın ağalar ve beyler,
görmüyor musunuz her tarafı bok götürüyor.
lâkin ancak çölde umut verir,
göz önündeki dışkılar..
ve temizlemeye yetmez bunları,
iki metre on beş santim uzunluğundaki oy pusulaları..
beş metre de olsa gene yetmez;
çünkü bu ülkenin zenginlikleri yemeyle bitmez..

Alkım Saygın

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Malum tatil dönemine girdik. Tüm tatili tatil yörelerinde geçiremeyecek olan ve evde vakit geçirecek olanlar için bilgisayar en büyük kurtarıcı. Bilgisayarınıza malzeme alırken ya mağazaya gidersiniz ya da internetin nimetlerinden faydalanır ve yerinizden kalkmadan alışveriş yaparsınız. Size internetten alabileceğiniz özel bir ürün öneriyorum: http://www.hepsiburada.com//productdetails.aspx?categoryid=406&productid=bd61826 Düşük fiyata yüksek performans isteyenlere yönelik tasarlanmış bu özel ürünü tavsiye ederim.

Ipod kullanıcılarının en büyük sıkıntısı, istedikleri anda ve istedikleri herhangi bir bilgisayar yardımıyla ipod'larına mp3 yükleyememeleridir. Itunes denilen yazılımı her istediğinizde elinizin altında bulamayabilirsiniz. Ayrıca özel yöntemleriniz yoksa ipod üzerindeki yüklü parçaları bilgisayarınıza aktaramazsınız. http://www.yamipod.com web sayfasında yaklaşık 4 MB boyutlarında ve kullanımı basit bir program var. Denediğinizde siz de hak vereceksiniz.

Yaz tatilinde nereye gidelim? Tabiî ki bu soruyu kendim için sizlere sormuyorum. Kendi kendine bu soruyu sorup cevap bulamayanlar için http://www.yazturizmi.com/ web sayfasını tavsiye ediyorum. Tabiî ki internetteki tek yaz tatili konulu web sayfası bu değil ama belki de en kapsamlı olanlarından birisi. İnceleyenlerden teşekkür maillerini bekliyorum.

Sorusu olan var mı? http://www.sorucevap.com/ web sayfasında hemen hemen her konudaki sorulara cevap yetiştirme gayretinde bir yapı kurulmuş. Siz soruyorsunuz onlar cevap veriyor, ya da cevap veren uzmanlar grubuna dahil olup soru soranlara cevap yetiştiriyorsunuz.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Özlerim İstanbulu
Patricia Carli









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070619.asp
ISSN: 1303-8923
19 Haziran 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com