|
|
|
20 Haziran 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Yaşasın, 10 sıra gerilemişiz!.. |
Merhabalar
Geçen gün kamyonette taşınan şehitimizden yola çıkarak düşüncesizliğimizi masaya yatırmıştım nacizane. Dün gazetede okudum, Sakarya Geyve'de belediye de çocukları kasap dükkanının masasına yatırmış, kesmiş. Kimse şikayetçi olmamış olan bitenden. Bizzat kaymakamın demeci var bu konuda. Hayır için dağıttığı tavuğu kamyon üzerinden halkın üstüne atan milletin çocukları, hayır için kesime en uygun yeri bulmuşlar. Ha küçük baş hayvan, ha sünnet çocuğunun küçük başı, ne farkeder ki canım. Ben kestikleri parçanın akibeti ile ilgiliyim, kıymaya katılıp katılmadığını merak ediyorum, o kadar. Hani bilen varsa söylesin, hep beraber iç geçirip gülüp ağlayalım!..
Başarısız ülkeler sıralamasında puanımız geçen yıla oranla yarım puan artmış, 177 ülke arasında 92. olmuşuz. Hemen korkmayın canım, bu yarışmada sonuncu olan yarışı kazanıyor. Haber şöyle; "Amerikan Foreign Policy dergisi ile Barış Fonu adlı kurumun uzmanları tarafından ortak hazırlanan “Başarısız Devletler Endeksi”nde Türkiye “uyarı” sinyali veren başarısız ülkeler arasında gösterildi.
12 ayrı sosyal, ekonomik, siyasi ve askeri kriter göz önünde bulundurularak hazırlanan listede geçen yıl Türkiye 146 ülke arasında 74.4 puanla 82. sırada ve yine “uyarı” pozisyonunda yer almıştı. Bu yıl aynı araştırma 177 ülkeyle yapıldı ve Türkiye bu kez geçen yıla oranla 0.5 puanlık bir artışla 74.9 puana yükselerek 92. başarısızlık sırasına oturdu.
Bu arada, Arnavutluk, Ermenistan ve Libya gibi ülkelerin Türkiye’den daha başarılı sayılması dikkat çekti. Arnavutluk’un 111. olduğu endekste Ermenistan 112., Libya ise 115. sırada yer aldı."
Bu konuda Tayyip Beyin kürsü üstünde söyleyecekleri vardır elbette. "Efendiler, geçen yıla göre 10 sıra geriliyerek, 10 sıra ilerledik. Ne mutlu AKP'YE oy verene!" dediğini duyar gibiyim. Sizler de duyuyor musunuz? Haydi hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Kahveci : Temirağa Demir Güz uykusu… |
|
Çıtınızı çıkarmayın…
Aylar sonra ilk uykusunda gariban, ve bu kez güzel şeyler görebilmek umuduyla uyudu, bildiğim bütün ninnileri söyledim…
Aylardır uyumuyordu oysa, ablası olacak melanetin sesini özlemiş, sonra saçlarını, sonra gözlerini, sonra sonralara erteleyişlerini, kısacası ablasını özlemiş işte…
Hatta hasret kalmış…
Yetmemiş yaşına başına bakmadan ağlamış…
Kendi kafasını bebek şampuanıyla yıkayacak kadar şefkatine muhtaç kalmış….
Melanet ablası gitti…
O kadar zavallı yumurcak istedi, ardından az sonra kesilecek bir koyun gibi baksa da bir kez olsun bakmadı gözlerine…
Oysa zamanında ağabeyliğini yapmıştı…
Uyudu işte ne olmuş sanki ölüm mü var sonunda hatta olsa bile ne çıkar…
Yaşam dediğin nedir ki ölümde ne olsun…
Ama hasret acıtıyor adamı…
Birde güvendiklerin…
Hatta kefil oldukların…
Yüreğine haciz geldi mi çaresiz kalışların…
Yoksa ne olmuş yani bir insan ablasını özlediyse, hasret kaldıysa…
Ne mi olmuş?
Hayatı alt üst olmuş, hasret olmuş, gözyaşı olmuş, gam olmuş kasvet olmuş, kış olmuş…
Gül solmuş, içi revan dolmuş…
Yoksa ne olacak ki…
Neyse ki uyudu aylar sonra ilk kez uyudu…
Rica ederim size sessiz olun…
Ses çıkarıp ta beni zor kullanmak zorunda bırakmayın…
Melanet gitti işte…
Sanki azıcık daha kalsa geberirdi…
Çok değil kısacık, birazcık, şu kadarcık daha kalsa ölürdü sanki…
Olan olur ve kimse engel olamaz…
Büyüklerin dediği gibi hatta artık küçüklerinde ezbere bildiği gibi hiçbir acı sonsuza kadar sürmez…
Ana evladı toprağa koyup ta dayanabiliyorsa her acıya katlanılır…
Aylar sonra ilk uykusu…
Rüyasında ne görüyor kim bilir…
Bir fikri olan var mı?
İnsan ablasından ayrıldıktan uzun bir süre sonra ilk kez rüyasında ne görür?
"Ablasını" demeyin…
Onu görmemesi için neredeyse hatim indiriyorduk…
Bildiğim tüm duaları okudum…
Bir dakika…
İşte gülümsüyor…
Eski haline dönmeye başladı…
Lütfen artık üzülmesin, ablasını özlemesin yada ablası geri gelsin…
Neyse ki aylar sonra uyuyabildi…
Gerçi pek bir şey yemedi aç uyudu ama olsun yine de iyi bir gelişme…
Üstü açıldı mı diye bir bakayım benden başkası kimsesi kalmadı artık…
Ne sarılacağı, ne rahatça ağlayıp gülebileceği, nede gözlerini kısabileceği…
Hiç kimsesi…
Bu gecenin sabahında nasıl mutlu olurdu kulaklarına gelse ablasının "günaydın" sesi…
Ama aramaz ki melanet…
Öyle bir şartlandırmıştı kendini aklınız durur…
Sanki başka kandanlar…
Aynı canı paylaşan o ikiliden eser kalmamış…
Bazen ben bile şaşırıyorum insanlıktan nasibini mi almamış…
İşte böyle bir yandan söylüyorum ancak iyiden iyiye de merak ediyorum acaba rüyasında ne görüyordur?
Temirağa Demir temiraga@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : Alkım Saygın Hesap Günü |
|
Efendim şu son günlerde aklı başında kocaman kocaman adamlar, ellerinde kâğıt kalem, habire hesap kitap yapıyor; hangi parti kaç oyla Meclîs'e girer, hangisi baraja takılır, hangi parti hangi şehirde ilk sıraya oturur, hangi vekil kime kaç fark atar..
Seçim târihi yaklaştıkça ve genel başkanlar sahaya inmeye başladıkça bu tür yorumları daha çok duyacağız gibi, ama işin kötü tarafı: milletin kafasını karıştırıyorlar..
Efendim aslında kafa karıştıracak birşey yok, işler gâyet basit. Bakınız size kendi hesâbımı anlatayım da dinleyin; bu işler ne kadar basitmiş, apaçık görün:
Efendim seçim târihi ne?
22.07.07
Şimdi efendim 2, 2 daha dört yapar. 7, 7 daha 14. 4, 14 daha 18.
Pekî ne diyor Evrensel Bildirgenin 18. maddesi: her kişinin düşünce ve vicdan özgürlüğü hakkı vardır. O hâlde yaşasın seçilmiş kralların şakşakçıları..
Anladınız değil mi, ne kadar basitmiş..
Devâm edeyim öyleyse:
S, alfâbede 22. harf. E 6., Ç 4., İ 12., M 16… Hepsini toplayınca eder 60. Ortalaması ise 12.
Pekî ne diyor Anayasanın 12. maddesi: herkesin devredilemez temel hak ve hürriyetleri vardır. O hâlde yaşasın seçilmiş kralların koltuk sevdâsı..
İşte efendim siyâsette bu yorumlama sanatını bilirseniz işiniz kolay.. Herşey bu kadar naif ve anlaşılır.. Ancak matematiğiniz kuvvetli değilse işiniz zor; ama yine de üzülmeyin, seçim vaadi olarak size abaküs hediye edecek birileri de çıkar nasıl olsa..
Şimdi dilerseniz bir de şu yeni Meclîs'e bir bakalım:
A 1., K 14., P 20. harf. Toplarsanız olur 35. O hâlde AKP %35 oy alır.
C 3., H 10., P 20. harf. Toplarsanız olur 33. Altı oku da üstüne ekleyelim: etti 39. Baykal kaç senedir CHP'de? Hadi 20 diyelim. 39 - 20 = 19. O hâlde CHP de %19 oy alır..
Bu hesapla seçimlerden birinci parti olarak kim çıkar? Tabiî ki ZZOP. Yâni: Zehir Zıkkım Olsun Partisi..
Ve gelelim hepinizin merak ettiği soruya: GP n'olcak?
Efendim İbo Show ne kadar reyting almış? %15,7. Tamam öyleyse, GP Meclîs'e girer.. Hem kadın Cumhurbaşkanı istemiyor muydunuz.. Asenâ'dan iyisini mi bulacaksınız..
Üstelik Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığına Semrâ Hanım yakışmaz mı?
Ekonomi'ye Sedâ Sayan, Dış İşlerine Rehâ Muhtar, İç İşlerine Armağan Çağlayan..
E Kültür Bakanlığına tabiî ki Bülent Ersoy..
Orhan Bey de Spor Bakanlığına pek yakışır..
Ebrû Hanımı da Hazîne'de görmeyi isteriz doğrusu..
N'oldu efendim, bu hesâbı beğenmediniz mi yoksa!?
Aman efendim, canınızı sıkmayın, siz de kendinize göre bir hesap yapın, dilediğiniz partiyi birinci sıraya koyun, istemediğiniz partileri Meclîs'e sokmayın..
Demokrasi bu ne de olsa(!?)..
Birileri size kızacak olursa bu ülkede düşünce ve ifâde özgürlüğü hakkı var, deyin geçin; o zaman size gönül koyanları bilmem ama destekçileriniz hızla çoğalır..
Efendim bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde bu abuksama özgürlüğüne duyulan ihtiyaç en çok seçim dönemlerinde hissedilir; siz de bundan yararlanabilirsiniz.
Hattâ yazdıklarınızı ciddî ciddî gazetelere yollarsınız, şansınız yâver giderse köşe yazarlığına bile terfî edebilir, ülke çapında büyük sükse yapabilirsiniz..
"Büyük köşe yazarları" da abuksama özgürlüğüyle oralara gelmiş değiller mi..
Sizin ne eksiğiniz var(!?)..
Hadi buyrunuz efendim, kolay gelsin..
Alkım Saygın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Bir ilktin sen hayatımda..
İstediğiniz yaşama henüz ulaşamadıysanız yeterince istemediğiniz için, yeterince zeki ya da değerli olmadığınız için, başkası sizin hakkınızı yediği için veya kader size küsmüş olduğu için değil arzu ettiğiniz yaşamın titreşimlerine henüz kendinizi ayarlamadığınız içindir... bundan başka hiç bir nedeni yoktur... Abraham (Esther ve Jerry Hicks)
Bir ilktin sen hayatımda..
Benimle yaptığın yolculukta hep önüme bir şeyler koydun..ben de çoğu zaman sorgusuz sualsiz okudum öğrendim..tartıştım seninle..
Yazıların ,düşüncelerin..fikirlerin..içimde hiç dolmayan bir boşluğu doldurdu..
Bazen hiç çalışmadığım yerlerden öyle zor sorular sordun ki ..çok defa elimde '' başarısız '' yazan sınav kağıdıyla kalakaldım..Önceleri çok utanırdım bu yaşta bunca deneyim ,okumuş görmüş geçirmişlikle nasıl tökezlerdim böyle ?..
Acemilik günlerimdi o günler..Bir an önce büyümeye çalışan bir çocuk misali diklenmelerim kaprislerim şımarıklıklarım oldu..
Ama o günlerde bile verdiğin derslerin konusu ile ilgili mız mız etmedim..sorgulamadım..Tam aksine tüm tecrüben ve bilgeliğinle bana verdiğin destekten ötürü sana hep teşekkür ettim..ve seninle tanıştığım günü hayatımda önemli bir köşebaşı, bir dönüm noktası olarak kabul ettim..Sen ne kadar sevgi dolu ve yetenekli bir adamsan ben de o kadar çalışkan ve istekli bir öğrenciydim..ne dedinse anlamaya ,uygulamaya çalıştım..
Öğrendiklerimi pekiştirdim..araştırdım ve artık '' bütün sınavları verebilirim'' diyecek kadar kendime güveni ve cesareti edindim..
Bana en güzel , ''hayatı şekillendiren sadece kendimiziz ilkesini'' öğrettin
İnsan şehir değiştirdiğinde kendini dengede tutan , yeni yere uyum sağlamasını kolaylaştıran çok sağlam bir temel olmalı hayatında..
Benim temelim sendin..
Biz bir dönem için '' birbirimizi seçmiştik '' buna inandım..Seçtiklerimiz ise bizim yaşamımızı ve gideceğimiz yolu belirler..Ama ne var ki arkamızda duran bir de '' geçmiş '' imiz var..Geçmişimizi terk edemeyiz veya ondan kaçamayız.
Ama geçmişle büyüyebilir ve onu aşıp olgunlaşabiliriz..
Ancak o geçmiş bizi biz yapan taşlardan oluşmuştur..ve o taşların bazısı o kadar ağırdır ki , yerinden bir milim kıpırdatmak bile insanı yorar yıpratır..
Bugüne kadar ailemin diyet listesi gibi önüme koyduğu hayatı yaşadım ben..
Büyük görünen küçücük bir kentte yiyip tükettim hayatımın önemli bir kısmını
Ama kendim için değil..hayatın düzeni böyle olduğu için..
İlk seninle aklıma düştü '' kaçma '' fikri..bir daha da asla beynimin kıvrımlarından çıkmadı..Bir yere kadar önüne konulan hayatı yaşamak zorunda kalıyor insan Taa ki..kendi ayakları üzerinde durana kadar..
Geçmişe dair hatırladıklarımın bazılarını yazarak kaydederek, bana kazıdıklarını olumlu olumsuz herşeyi ile onaylayıp kabul ettim..Bu da beni geçmişe takılmaktan ,onun ağırlığı ile yaşamaktan kurtarır diye düşündüm..Ancak öyle kendimi ileriye götürebilir ve günü yaşayabilirdim..
Bugün itibari ile görüyorum ki bırak bütün sınavlardan geçmeyi , bazılarından ''geçer not '' almaya bile çok uzağım..
Görüyorum ki geçmişim..bugün atmaya çalıştığım temeli bile sarsabiliyor yerinden oynatabiliyor..
Tercihler.., seçmek..zoru seçmek , sevdiklerini geride bırakmayı göze alabilmek..ve anlayış beklemek..
Tanrım !..ne kadar zor şeyler bunlar..Hayatın en zor ve sıkı dersleri yeni çıkıyor karşıma..seçeceğim derslerin beni çıkaracağı yolları iyi görmem gerek..
Çünkü '' Hayatımı '' seçiyorum hayatın ortasında '' nerede'' duracağımı seçiyorum..Yol ayrımları sancılı..çok sancılı..ağlatıyor bazen beni..
En çok ayak izi olanı mı takip edeceğim.. artık kullanılmayan patikayı mı .
Yoksa kendim için yeni bir yol mu inşa etmem gerekiyor..?..
Neyi seçersem seçeyim..artık biliyorum ki..
'' Kendimin dışına daha çok çıkmam gerekiyor ''
Yoksa kazandıklarımı da kaybedeceğim...
Sevgiler..
Serpil Ciritci
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Sehpa : Hüseyin Yusuf Deniz |
Mektuplar (3)
Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili… Biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz, acısını acımız yaptık çünkü. Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşı bile içimizi parçaladı. kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk. Yüreğimizin yufkalığı, kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf kıldı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili… Ne güzeldir birinin derdine üzülmek çare aramak… Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım. Yaşamak ne güzeldir be sevgili… Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek… Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın…
Bir gün seninle oturabilecek miyiz sevgili?
Merhaba;
Böyle demiş Yılmaz Güney, Fatoş'a… Bu mektubu yazıp yazmamayı çok düşündüm. Artık senden mektup gelmez oldu, haber alamaz oldum… Belki sağlığın bozuk, belki seni sıkıyorum, belki uzaklara gittin, belki başına olmaz işler geldi. Gene de anlatmalıyım sana; seni yaratmam lazım geldiğini ve yeni oyunumu. Ne mi? Resim yapıyorum, senin resmini. Aslında resim yapmayı da bilmiyorum ve unuttuğum o yüzünü de nasıl çizeceğimi… Önce gözlerini çiziyorum kendi gözlerimde… Sonra dudaklarını. İlk defa resim yapan biri, bildiği ama unuttuğu birini nasıl çizer, nasıl yapar sevdayı? Nasıl hissediyorsa öyle… Ama ben ressam değilim. O nedenle çizdiğim resimde değilsin; yaptığım ve yarattığım sende senin resmin… İşte şuramda. Başkaları ne görecek bilmiyorum. Belki ürkek bir tavşan yahut su içen bir ceylan, ya da şımarık bir küçük kız ya da… Ya da et kokan bir fahişe ve belki de Maria Magdalena… Kim ne görecek bana ne… Sen o resimdesin ya! Belki sadece ve sadece bana ve bize yani kendi kendilerimize aitsin. Biz… Yani bir an tek ama ceman üç kişiyiz. Üç deli… Üç deli balta ama sapsız… Hazır… Acarından… Bilenmiş… Işıl ışıl… Üç keskin balta. Yirmi dördünde anca.
Üşüyorum bu hücrede, geçen haftanın gazetelerini iç çamaşırlarımın içine sokuşturuyorum, gene de donuyorum. Bir uyuşukluk alıyor beni, ellerimden tutuyorsun, nereye götürüyorsun? Bilmesem de gene de çok güzel seninle olmak. Sonra kayboluyorsun. Hücremde yemek dolu tabaklar, düzenli almıyorlar, yemiyorum inat değil mi… Oruçtayız epeydir. Bu hücrede tek başınayım, misafirim yani. Bizim hücre de üç kişi vardı, şimdi iki. Düşüncelerim fırtınalı; uçuşuyor oradan oraya söyleyemeden anlatamadan uçup gidiyor, yarım kalıyor hep diyeceklerim. Yarım kalıyor hep hissettiklerim, yarım kalıyor dünya, evren ve yaşam… Yarım yamalak her şey! Üç kişiydik, ben disiplindeyim, tekteyim yani. Parasızlıktan kart yazdık otuz üç arkadaş otuz üç arkadaşa… Yasakmış toplu imza… Otuz üç boş hücre yok; ilk bende resim yapma, mektup yazma nöbeti. Gözlerin, dudakların bana ait yani.
Çünkü seni var edeceğiz, yaratacağız, içimize katacağız. Bizi de sana… İçimizdeki sevgiden yapacağız gözlerini… İçimizdeki aşktan yapacağız dudaklarını… Özgürlükten yapacağız saçlarını, uçuşacak rüzgârlar boyu… Eşitlikten çizeceğiz elbiselerini… Hayatın kendinden çizeceğiz burnunu, nefes alacak… Ellerimizdeki başaktan yapacağız kirpiklerini, ekmeğin kokusundan çizeceğiz nasırlı ellerini… Yakışmaz sana narin eller… Emekçi kızların ekmeğinden vereceğiz ruhunu… Sıcak ekmek gibi emeğin mayasından, ekşi mi ekşi; geniz yakısı… Bir bebeğin mis kokulu terinden; umuttan yani… Bir tek gözyaşını yapmayı bilmiyoruz yakışmaz sana ağlamak, yakışmaz ruhu umut olan sevdalıya gözyaşı…
Geceleri kapatırız buralarda bütün delikleri… Tıkırtısını duyarız koca koca farelerin… Fareden korktuğumuzdan değil… Uykuda kemirilmesi kulaklarının, eski anıları hatırlatır… İşkenceleri, tırnak diplerinin parçalanışını, manyetoları… Şimdi burada buna gerek yok… İnsanlar konuşmayı unutur oldu, bakmayı, sarılmayı… İşkenceden beterdir bu. Hiç olmazsa arada bir hayvan sesi duyarsın işkencede " O…çocuğu, hain…"diyen. Arada bir insan sesi duyarsın: "Çığlıklarını…" Şimdi hiç ses yok ve seni yaratacağız sevgilim, seninle konuşacağız, dokunacağız, sarılacağız ve kahkahalar atacağız mutlu günlerdeki gibi. Ve gene bakacağız resmine, umuda doğru… Sen olmazsan sevgilim sen olmazsan sevdam, nasıl direniriz, nasıl dururuz kavgaya, nasıl yaslanırız omuzdaşa? Onlar yaşamı ölü olarak yaşamamızı istiyor. Hayır! Bu insana, doğaya ait değil. Hayır! Kızmayın bize, elbet bizde biliriz ölümle çekip gidenin hayatı öldürdüğünü, elbet biliriz o vakit bizim için hayat ta ölmüş demektir. Biliriz ama gel gör ki sevgilim… Gel gör ki, yaşayarak ölmektir hayat, ölü olarak yaşamak değil… Oruçtayız epeydir, unuttum kaç gündür, unuttum kaç hafta, kaç ay…
Sızmışım soğuktan, unutmuşum bütün delikleri kapatmayı. Bir fare girmiş hücreye, sürünerek ilerliyor bana… Ürperiyorum, tiksiniyorum önce. Bırakıyor birden kendini… Hareketsiz yatıyor öyle, bir kedi kadar var. Kocaman. Bekliyorum tiksintim, ürpertim geçsin. Hiç hareket yok. Sonra usulca yürüyorum ona doğru. Tam tepesinden bakıyorum. Ölmemiş, soluk alıp veriyor hızlı hızlı… Ölüme koşan hareketsiz bir koşucu gibi… Ve birazdan ölecek… Birden göz göze geliyoruz; bende donup kalıyorum, konuşuyoruz göz göze. Tiksintim, ürpertim yok. Yaralı, tüyleri dökülmüş, derisi kalkmış itilmiş, dışlanmış… Tıpkı benim gibi, bizim gibi. Sonra son bir gayretle gene kalkıyor, bir adım atıyor bu kere öbür yanına devriliyor. Gene bakıyorum sağ gözü yok; kör. Konuşamıyor o gözü, ne çare dile geldi bir kere öbür gözü… Ellerimi dokunuyorum, okşuyorum; karnını, sırtını… Sımsıcak, bir insan gibi… Yavaşça kaldırdım yerden, kucağıma aldım bir tavşan gibi ürkek… Çırpındı. Sonra bıraktı avuçlarımın içine bedenini. Bakıştık konuştuk uzun uzun… Ve içimden diyorum yaşamak gerekir ulan yaşamak gerekir! Ölme be fare ölme! Yaşamak gerekir… Ve sanki gülümsüyor, sarı sıcak lağım faresi…
-Merhaba,
Hoş geldin arkadaş, hoş geldin,
Sefalar getirdin.
Kâğıdım bitmek üzere, yarın çokça alır kâğıt gene yazarım. Sende yaz olur mu?
Ses et arada bir… Resim yapmayı bilmiyorum ama belki çizerim türkülerini de acemice…
İyi bak kendine,
Hüseyin Yusuf Deniz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
YUSUF KISSASI
"Kaybolan Yusuf döner gelir Kenan''a;
Üzülme.
Bir gün döner hüzünler kulübesi gül bahçesine;
Üzülme.”
HAFIZ
Hüzün harmanıyım
Ayrılık ummanı
Gözlerinden derin kuyu var mı zeliha
Bin yıldır düşmedeyim derinliğine ey aşk ki sen
Yusuf''um
Sevdalar divanıyım
Aşk ki bitmezmiş ölümle bildim
Yusuf''um
Yandıkça güldüm
Bekleyişin özleyişin en kadim mihmanıyım
Yokluğundan derin kuyu var mı zeliha
Ben hep gözlerinden düşmeğe sevdalıydım
Öğrendim ki ihanet ve kötülük fırtına olsa
Kim bilir sana savurur beni belki de
Kuyular büyürdü pür bulut keserdi ortalık
Kuyular sonsuza uzardı kuşlar sağanak
Sen güldüğün zaman ey sultan-ı aşk
Bin yıldır beni anlattı şehrin dilencileri
Kuytu bir yer bulunca karanlık baskın verdiği zaman
Kavi suskunluklarının altında
Zehirli bir hançer gibi zamana sakladılar kalbimin türküsünü
Bin yıldır dilenci gözlerine döndü hayalim tüm sokaklarda
Tüm yağmurlarda yağmur bendim
Ben senin gülüşünün
Kadim dilencisiyim
Gülüşünden güzel yaşamak var mı zeliha
Kavimler geçti-kavimler göçtü harap tavanlı göklerin altından
Ben hep o yalın ayaklı yolcuyum yüreği gül açanda
Bütün hasretlerin kuyularında
Ben yalnız senin gülüşünün dilencisiydim
Bütün kuyuları gözlerin bilen
Çün yokluğun okyanusların susuz çukuru
Kalbimin dizeleriyle doldurmayı öğrendim kanla örülmüş uçurumları
Kalbimi acıyla arındırdım ki
Sen geldiğin zaman
En temiz haline otur tahtının
Kulun oldum senin ey aşk tüm zamanlarda
Secde ettim her solukta acına
Sen beni peygamber kıldın
Kalbinden daha büyük makam var mı zeliha
Adnan Durmaz
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Malum tatil dönemine girdik. Tüm tatili tatil yörelerinde geçiremeyecek olan ve evde vakit geçirecek olanlar için bilgisayar en büyük kurtarıcı. Bilgisayarınıza malzeme alırken ya mağazaya gidersiniz ya da internetin nimetlerinden faydalanır ve yerinizden kalkmadan alışveriş yaparsınız. Size internetten alabileceğiniz özel bir ürün öneriyorum: http://www.hepsiburada.com//productdetails.aspx?categoryid=406&productid=bd61826 Düşük fiyata yüksek performans isteyenlere yönelik tasarlanmış bu özel ürünü tavsiye ederim.
Ipod kullanıcılarının en büyük sıkıntısı, istedikleri anda ve istedikleri herhangi bir bilgisayar yardımıyla ipod'larına mp3 yükleyememeleridir. Itunes denilen yazılımı her istediğinizde elinizin altında bulamayabilirsiniz. Ayrıca özel yöntemleriniz yoksa ipod üzerindeki yüklü parçaları bilgisayarınıza aktaramazsınız. http://www.yamipod.com web sayfasında yaklaşık 4 MB boyutlarında ve kullanımı basit bir program var. Denediğinizde siz de hak vereceksiniz.
Yaz tatilinde nereye gidelim? Tabiî ki bu soruyu kendim için sizlere sormuyorum. Kendi kendine bu soruyu sorup cevap bulamayanlar için http://www.yazturizmi.com/ web sayfasını tavsiye ediyorum. Tabiî ki internetteki tek yaz tatili konulu web sayfası bu değil ama belki de en kapsamlı olanlarından birisi. İnceleyenlerden teşekkür maillerini bekliyorum.
Sorusu olan var mı? http://www.sorucevap.com/ web sayfasında hemen hemen her konudaki sorulara cevap yetiştirme gayretinde bir yapı kurulmuş. Siz soruyorsunuz onlar cevap veriyor, ya da cevap veren uzmanlar grubuna dahil olup soru soranlara cevap yetiştiriyorsunuz.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|