Oy kullan



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.237

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 21 Haziran 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Aman sıcaklara dikkat!..


Merhabalar

Bizim çocukları yaz tatillerini geçirecekleri mekana yolcu etmek için sokakta olduğumdan epeyce geç vakte kadar bizim matbaayı açma fırsatı bulamadım. Bu nedenle bugünlük sizden izin istiyorum. Giderayak, sıcaklara ve aşırı neme dikkat diyor, bir de susuz kalmamak için su tasarrufuna önem vermenizi hatırlatmak istiyorum. Yarın daha geniş bir zamanda buluşmak üzere hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Alper Kutay

 Kahveci : Alper Kutay Erke


  Benimle Evlenir misin?

Buruşuk Kadınlar - OnLine satın alabilirsiniz. Delikanlı yaralıydı, dokunsan sanki bir daha birleştirilemeyecek kadar küçük parçalara bölünüp ufalanacaktı. Oysa daha dün nasılda ışıl ışıldı o gözleri, ne kadar da güzel ıslık çalıyordu lavaboda saçlarını tararken…

O'na sorsan sanki bir binbir gece masalı kadar uzun ve ağırdı yaşadıkları da aslında sadece bir anekdot olabilecek kadar da kısaydı. Kim bilir belki de bu kadar kısa olmasıydı asıl trajikomik olan taraf. Başlangıç sandığı bir noktada sonu görmek kolay hazmedilir bir şey değildi. Tıpkı hayatı gibi aşkları da hep tuhaftı bu çocuğun zaten…

Tam bir ay boyunca o günün planını yapmıştı. İlk defa yaşayacaktı böylesine bir olayı, özel olmalıydı, aradan yıllar geçse dahi unutulmamalıydı. Kolay değildi, O tam iki senedir bu anı bekliyordu ve ilk defa bu kadar yakınlaşıyordu olmaz sandığı bir hayaline.

Terminalde bir kez daha baktı saatine, ertesi gün bu saatlerde hayatı iki kişilik yaşama adına bir adım daha atacaktı. Gökyüzüne bakıp iç karartan kapalı bir havaya rağmen gülümsedi, bu belki de Tanrıya sabrının karşılığını aldığı için bir teşekkürüydü.

İçi içine sığmıyordu, bir kuş kanat çırpıyordu sanki içerisinde. Çabuk geçsin yolculuk diye üç, dört tane gazete, birkaç dergi almıştı yanına. Çay, kahve ikramı için yanına gelen muavine sanki bilmiyormuşçasına "Kaç saat sürer yolculuk abi?" diyordu. Her sene en az iki defa gittiği o şehrin yollarını kısaltmışlar mıdır acaba yâda hız sınırlarını değiştirmişler midir şehirlerarası otobüslerin, belki daha hızlı gidiyorlardır artık!

"Komşu" diyordu sevdiği kıza, komşusu olamayacak kadar uzak bir yerde, bir başka şehirdeydi oysa kız. İki senedir arkadaştılar ve iki senedir açılamamıştı O'na. Bu tıpkı bir doğum sancısı gibiydi… Artık platonik aşklar yaşayacak ve kabullenecek çağlarını geçmişti. Sevgileri ertelememeliydi, şimdi değil iki seneye, iki saate bile tahammülü yoktu…

İşte o mesafeleri, bir ömrü aynı yapının içerisinde geçirebilecek kadar kısaltma adına düşüyordu yollara ve o beş saatlik ince şerit çizgili yol ömrünün en uzun yoluna dönüyordu bir anda…

Aşina olduğu bir şehirdi beş saatin sonunda kavuştuğu. Sekiz sene önce bir hışımla alıp valizini terk ettiği memleketiydi… Her dönüşünde biraz daha kopuyordu o kentten, öyle ya, gözden uzak olan gönüle de ters düşüyordu. Ama bu sefer başkaydı, bir an önce kucaklamak istiyordu o taş yığınını, bir an önce kaldırımlarına ayak sürmek…

O heyecan, uzun yolculuğun sonunda had safhaya ulaşacaktı. Nereden başlamalıydı, nasıl yapmalıydı, farklı bir şeyler yapmak isterken komik bir duruma düşebilir miydi acaba?

Mesela, "Evlenme teklifi edilirken yüzük alınır mı?" sorusunu sormadığı arkadaşı, danışmadığı kuyumcu kalmamıştı. Öyle ya ilk defa başına geliyordu böyle bir şey, tecrübesizdi.

Hemen herkesi seferber etti planını bir an önce uygulayabilmek için. Sadece o bez afişi hazırlayabilmek için günlerce uğraşmıştı, sonra o kemancıyı da bulmak o kadar kolay olmamıştı.

Şehir dışında bir at çiftliğinin kafeteryasını ayarlamıştı. "Evlenip de kendini ziyan mı edeceksin oğlum" diyen mekân sahibinin yüzüne gülümseyerek, "Âşık adamın tutsaklığı bile özgürlüktür" gibilerinden birde büyük laf etmişti!

Her şey hazırdı işte. Kızı yolda at arabası ile alıp çiftliğe götürecek, ayarladığı masada karşılıklı yemek yerlerken içeriye birden bir kemancı girip çalmaya başlayacaktı. Sonra dansa kaldıracaktı kızı ve oturmadan masanın başındaki perdenin ipini çekiverecekti…

Altındaki bez afişte ikisinin yan yana resmi ve üzerinde "Seni bir ömür boyu seveceğime yemin etsem benimle evlenir misin komşu?" yazısı olacaktı. Sonra yavaşça bir kez de kulağına fısıldayacaktı o iki kelimeyi…

Boşuna bekleyecekti delikanlı o büyük buluşmaya kalan iki saatin geçmesini… İki sene, iki gün geçmişti de o iki saatte tıkanmıştı her şey. Telefonuna düşen mesajda gelemeyeceğini söylüyordu kız…

Omuzları düştü, gözlerinin feri söndü, saatlerdir şekil vermeye çalıştığı saçlarını avuçlarının içine alıp bir iskemlenin üzerine çöktü. Günler öncesinde içinde keşfettiği o kuş hala kanat çırpmaya devam ediyordu ama ne hikmetse etkisi aynı değildi sanki. Bu sefer acıtıyordu kanatları, "Bırak beni gideyim" diyordu…

Acaba yıllar önce terk ettiği şehir intikamını mı alıyordu şimdi?

Bunu bir gurur meselesi yapacağını biliyordum. O, kişilere değil ama yaşadığı olaylara bir anda kırılıp, bir daha ne olursa olsun barışamayan bir adamdı. Çocukken de öyleydi, kaybettiği şiir defteri yüzünden şiire küsüp bir daha bir mısra yazmamış, bütün şiir kitaplarını toplayıp atmıştı.

O bir daha hiç kimseye evlenme teklifi edemeyecek, bu defa o şehirle tüm bağlarını koparıp dönmemek üzere gidecekti. O delikanlıyı en iyi ben bilirdim, insan kendini tanımaz mıydı hiç?

Alper Kutay Erke


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,258,258,258,258,258,258,258,25
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


Afşin Selim

 Kahveci : Afşin Selim


   Bir adam tasviri

Yine başını öne eğmiş bir vaziyette yürüyordu bu şehrin sokaklarında. Hem mütevazi, hem de vakur olabilmeyi başarabiliyordu. Yürümek rahatlatıyordu onu. Attığı her adım yeni bir tedavinin başlangıcı gibiydi. Yürümeyi seviyor, onu kimliği gibi benimsiyordu. Hiçbir doktor derdine derman olamazdı. Gözlerini dünyaya açtığı günden beri, kendi reçetesini kendi yazmıştı. Bu kadar da tehlikeli yaşıyordu hayatı.

Zaman epey ilerlemişti. Taşıdığı bedenin de onun üzerinde bir hakkı vardı. Bedeninin hakkını verebilmeliydi. Aslında çoğu kez sorumluluklarının bilincindeydi. Ama pek belli etmezdi. İçinde saklar, kimselere göstermezdi.

"İçine kapanık" derler ya hani, işte tam tarif buydu aslında. İçe doğru kapanmak, dışarıyı inatçı bir gözle seyretmek. Restleşirdi, zıtlaşırdı, muhalifti… Belki de minnetsizlik onu yalnızlaştırmıştı.

Yorulur gibi yaptı. İlk gördüğü banka yerleşebilmek adına, tadından yenmeyecek bir heyecana büründü. Bunu daha öncede hissetmişti. Lakin, farklı mutlulukları vardı.

Uzandı. Belki de benimsediği hayat felsefesi "keyif çatmak" üzerine kuruluydu. En azından dışarıdan gözüken buydu. Keyfi severdi de, keyifçilikle suçlanmak onu rahatsız ederdi. Çünkü hiç -cik ve cilik ekleriyle edinilmiş bir kimliği olmadı. Maviyi severdi. Gökyüzünü seyrederdi. Mavi bir gömleği vardı.

Kendine düşkündü. Ama egoist değildi. "Bencillik nedir" bilmezdi. Düşünürken bile başkaları için düşünürdü. Acırdı çoğu kez kalabalıklara. Belki de kendi gibi yaşamadıkları içindi… Ona göre yığınlar düşünmeyi beceremezdi, zaten unutmuşlardı. Yeni görevini kendi tayin etmişti: Kalabalıklar için düşünmek!

Yine daldı gözleri uzaklara. Keşke bir bardak da çay olsaydı… Birilerini bekler gibi yaptı. Halbuki kimseyi beklediği yoktu. Düşünüyordu. Sabrediyordu. Tevekkül halindeydi. Görevini yerine getirmenin mutluluğu içinde, sonunu ve bitişini düşünmeden yalnızca sefer halinde olmanın mükellefiyetini taşıyordu omuzları…

Herkes bahtsızlıktan yakınıyordu. O ise aldırış etmezdi. Hayat hep bir beklemeydi onun için. Adını da "sabır" koymuştu. "Şimdilik merdivenlere yaklaşmak arifesindeyim, merdivenlerin basamakları ne haddime…" diyerek, kendince tarifini yapmıştı hayatın.

Sorardı. Sorgulardı. Oturduğu o bank, onun için bir hastane gibiydi. Tedavi görüyordu sanki. Ölçüsünü ve sınırını bulmuştu hayatın. Dengesi belliydi. Ne yapmalıydı? Mümkün olduğunca köşesine çekilmeliydi. Ve yine Felâk sûresini tekrarlamalıydı: "Yaratılmışların şerrinden, karanlık çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfleyenlerin şerrinden ve haset edenin, içindeki hasedini dışarıya vurduğu vakit, şerrinden; şafak aydınlığının Rabbine(Allah'a) sığınırım."

Afşin Selim


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Beltan Göksel


ELEKTRİK

Son zamanlarda "Elektrik aldım efendim " ve" Elektrik alamadım efendim" gibi laflar ortalarda dolaşıyor. Ben tabiiatıylan anne sütüyle değil nişasta mamasıyla büyüdüğümden mi nedir , bu elektrik işinden anlamayı bırakınız bayağı zıtlandım. Ama bunun faydası oldu hani , bilgimi ve bu konudaki ilmimi artırmak için çok çalıştım, yararlı sonuçlara vardım. Sizlerle bunları paylaşmak artık bana vatandaşlık görevi olarak ulvi bir haz verecektir.

Şu deyişleri günlük hayatta her daim duymakta çoğu zamanda hak vermekteyiz, bazen de kızmaktayız:

-- Kız güzel ama vallahi anacığım elektrik alamadım. (Bu söz oğlan anası tarafından bulunan ve tavsiye edilen kızlar için geçerlidir. )

-- Oğlan iyi hoş çocuk , vizyonu yok ama olsun , neme lazım yakışıklı fakat anacığım elektrik alamadım. (Bu söz kız annesi tarafından kızına salık verilen damat aday adayları içindir. )

Araştırmaya işte bu noktada başladım , tespit ve teşhislerimi değerlendirmeye illiyeti kurmaya çalıştım ki işte tam bu sırada (tekrar gibi oldu, yazıda akış hatası bulanlar artık affetsinler canım) ampulümün ışığı yandı , sanırsın BUNLAR birer TRAFO-durlar deyiverdim , Arşimedvari bir gerinmeyle BULDUMCUK oldum. Buluşumu küçüksemek için "Hamamdamıydın, Sıcak başına mı vurdu? Kıskançlığını bırakın da dikkatinizi toplayın benimkini de dağıtmadan, dinleyin.

Yaptığım ilmi ve dahi muhteşem buluşuma göre (dahi "da"ekidir DAHİ- YANE değildir, dikkatinizi çekerim. ):

Hani TV. de konuşmak için el Mikrofonu değilde kulağa takılan minik mikrofonların bağlı olduğu arkalarına taktıkları alet gibi, kararsız kasım olan bu tipler arkalarına düşük voltajlı bir JENERATÖR taksınlar, çok büyük faydasını göreceklerdir. Bol bol elektrik alır ve verirler. Şu varki böyle bir aletin prospektüsünü (Yani bizde biraz karıştıralım bu gibi kelimeleri , demem odurki kullanma talimatı)iyice okumaları ve hazmederek bilgilenmeleri icap eder. Bütün sorun elektrik alıp verirken olumlu veya olumsuz yanikim ARTI ve EKSİ kotlamanın verimli sonuç doğurması için ayarın kullanma talimatındaki öneriler ışığında yapılması karşılıklı sağlıklı sinerji ilaveten enerji yükünü doğuracaktır.

Buluşumuzun değerini saptamak için ne yazıkki falanca TV-de yayınlanan MUCİTLER programına yetiştiremedik. Buluşumuz tam bu programın konseptine uygundu, hayırlısı artık müracaat süresini kaçırdık ama bir daha eğer yayın reyting alırsa ve kayıt açılırsa kesinlikle kaçırmayacağım.

Şimdi ben bu aletin faydasının yanı sıra en önemli sakıncalı /tehlikesinin (Bu 2 kelime ses uyumu için bir araya getirilmiştir, yoksa yazı kurallarında yoktur) ne olduğuna gelince. . Bu makina aletini (Bakın gene bir arada kullanılmaması gereken 2 kelimeyi kullandım, bu ses uyumu için konuşma dialog biçimidir türkçemizin, anlayan anlar arkadaş) kullanırken kısa devre yapmamasına özen gösterilmelidir. Kısa devre elektrik kontağına sebep olursa her bir kimse maddi ve manevi telefe uğrayabilir.

Diyeceğim odur ki PATENTİNİ almadan aletimizin kullanılması tavsiye edilmemektedir.

Bizimkisi yurdumun anlı şanlı ve yakışıklı ve narin yapıldak ÇITIR gençlerine yardımcı olmak üzere kafa patlatmaktır. İçinizde mucitliğe meraklınız varsa onlarada yol göstermektir. Yoksa bizim hele 70 yaşına yaklaşırken böyle taraklarla saçımızı taramaya kalkmamız pek iyiye alamet olmaz , insana bu gibi düşünceler teneşire kadar yol aldırır.

ONUN İÇİN BU LAFLARI YAPAN ETTİ GİTTİ. .
GERİSİ LAFI GÜZAF. . .

Beltan Göksel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  BABALAR GÜNÜNÜN ARDINDAN

Babalar günü kutlanıyor, herkes babasına bir şeyler almanın telaşı içerisinde… Oysa sen benden çok uzaklardasın… Toprağının yanındayım ama teninin sıcaklığından mahrumum. Güller rengini kaybetmiş, toprak karasını alnımıza çalmış. Şimdi bu sessizlik ortasında hem yakınız, hem de çok uzağız birbirimize… Aradan tam üç yıl geçti. Sene 2004…Mayısın 18'i…Şairin dediği gibi bir tel koptu ahenk ebediyyen kesildi. Üç yıldan beri yüzünü göremiyorum, elini tutamıyorum, yerini soramıyorum, seni unutamıyorum. Dudaklarımdan sana dair duygular dizelere dönüşüyor. Yalnızlık, sözcüklerin ve sözlüklerin kalbine iniyor:

"Sen gittin gideli ruhum tarumar
İnsanlar cihandan acep ne umar?
Terk edilen için ömür bir kumar
O gün bugün günler geçmiyor baba!
Bahçemdeki güller açmıyor baba!"

Üç yıl evvel, bir 19 Mayıs arifesinde herkes bayrama hazırlanırken benim yüreğime har düştü. 19 Mayıs günü bayram olduğunu hatırlamadım bile… Sen bir gençlik bayramında aramızdan ayrılmıştın. Bir elveda bile demeden ötelere göçmüştün. Bir aylık tedavi süreci evde son bulmuştu. Ötelere göçmüştün bir kuş gibi… Geride kalanlar peşinden bakakalmıştı. Yetmiş yaşındaydın ebediyete irtihal ettiğin gün… "Yaş otuz beş yolun yarısı eder/Dante gibi ortasındayız ömrün" demişti Cahit Sıtkı… Şairin dediğini tescil etmiştin ölümünle. Yaz gelmişti, çiçekler açmıştı. Dallar meyveye durmuştu ama yürek yaralanmıştı, ne fayda… Dillerden dökülen ateş gibi yakıcı sözler gözyaşlarıyla birleşip yürekte buharlaşmıştı:

"Bir gönülün merkezine har düştü
Yaz ortası yüreğime kar düştü
Hayalimde yüceleşen yâr düştü
Hüzün bedenimden göçmüyor baba!
Bahçemdeki güller açmıyor baba!"

Seneler ne de çabuk geçiyor. Fakat geçen zaman sana olan hasretimizi hiç azaltmıyor. Aksine her geçen gün hasretimiz katlanıyor. Dünyanın neşesi ve ışığı söndü penceremizde… Güneş eskisi kadar ısıtmıyor tenimizi. Kendime olan güvenim ve geleceğe dair umutlarım eskisi kadar tatmin edici değil. Arka dağımdın sen… Senin bence zamansız göçün umut dağlarıma karların yağmasına yol açtı. Ruhum yaralandı dört bir yerinden. Tatlı esintiler yerini şiddetli fırtınalara bıraktı. Baharın güzelliği gönül coğrafyamıza uğramaz oldu. Geçen zaman, acılı hissiyatımızın üstünü örtmedi. Dizelerim duygularıma tercüman oldu:

"Hasret kaldık, aylar geçti sesine
Bülbüller ram olur gül nefesine
Ruhun veda etti ten kafesine
Beden Azrail'den kaçmıyor baba!
Bahçemdeki güller açmıyor baba!"

Mayıslar içimi acıtıyor senden sonra… Bayramın arifesi, bayram neşesini alıp götürüyor. Şimdi büyük bir boşluğun ve yalnızlığın içindeyim. Kış ortasında yorganı üzerinden alınmış körpe bir çocuk gibiyim. Hayat devam etse de büyük bir gedik açılmış kalbimin orta yerinde. Yaşama zevkim düne kıyasla sönmüş bir volkan gibi… Elim başıma yetmiyor, ayaklarım bedenimi taşımıyor. Bakışlarım daha bir ürkek, çekingen, tereddütlü… Kederlerin harmanı almış başını göğe yükseliyor. Topladığım dağ menekşeleri ellerimde kalmış, titrek ve ürkek bakışlarım vuslatın yolunu gözlüyor. Gözbebeklerimdeki yorgun bakışlar gittikçe ağırlaşıyor; kurşun misali içimi acıtıyor. Şafaklar daha bir kızıl doğuyor içimize. Güneşin baygın kızıllığı, melali yudum yudum içiriyor gönlümüze. Yokluğunu, bıraktığın izlerle doldurmanın gayretiyle günlerimi zaman değirmeninde öğütüyorum.

Babalar günü her ne kadar ticari amaçlı bir gün olsa da kişiler bu günde babalarını hatırlıyor, onların gönlünü alıyor. Ben bu heyecandan mahrumum şimdi… Hediye alacağım, hâl hatır soracağım bir babam, bir arka dağım yok dünyada. O şimdi bambaşka bir dünyada, bizce bilinmeyen bir ortamda zaman ötesinde yaşıyor. Bu hayat, dünyada yaşananlara hiç benzemiyor. Gidenler geri dönmüyor, geride kalanlar kaybettikleri değerleri bir daha göremiyor. Ancak kıyametten sonra Allah'ın uygun görmesi halinde dostlar birbirine kavuşabiliyor. Bir zamanlar yanımızda, yakınımızda olanlar artık düşlerimizde yaşıyorlar. Babamı kaybetmenin getirdiği ruh burkuntularımı bir şiirimde şu ifadelerle dile getirmiştim:

"Rengârenk bahardın, ağır kış oldun
Gerçek idin, şimdi bize düş oldun
Gözden akan bir damlacık yaş oldun
Göğümdeki kuşlar uçmuyor baba!
Bahçemdeki güller açmıyor baba!"

Sana olan vefa borcumuzu nasıl öderiz baba?… Sen ki çocukların namerde muhtaç olmasın diye gurbet ellerde yapayalnız kalmaya rıza göstermiştin. Can parçalarını aydınlatmak için mum misali yanmayı göze almıştın. Onlar üşümesin diye uzak dağlardan odunları sırtlayıp getirirdin. Ter su olup boşalırdı alnından. Fakat bu, helal peşinde koşan bir babanın onur teriydi. Okuma yazmayı ancak bilirdin. Âlim değildin ama her halden anlardın. Yetmiş yılını sıkıntılar içinde geçirsen de hayata küsmedin hiçbir zaman. Hep Rabbinin önünde secde ettin. Şükrün pınarlarından doldurdun tasını. Şimdi şükredenlerin safında nimetlenenler arasındasın inşallah… Dizelerim ruhaniyetini tasvir ederken acziyete düşüyor:

"Cennette saraylar, cehennemde nar
Kimine ağır kış, kimine bahar
Vuslat ötelerde, bize hasret var
Ömür bize ışık saçmıyor baba!
Bahçemdeki güller açmıyor baba!

Adını unutturmuyor hayırların, yaşatıyor seni Hak için verdiklerin... Kabrinin hemen yukarısında günde beş kez semaları aydınlatan ezanlar, ruhunu rahatlatıyor muhakkak… Dünyada hayır için verilenler götürülüyor ebediyete… Onlar mamur ediyor yalnız ve çıplak ruhları. Veren ellerde güller açıyor. Bu dünyada bıraktıkların sana ulaşmıyor. Çünkü kişinin eliyle verdiğidir muteber olan. Seni sonsuzluğa uğurladık, dünya kapıları kapandı senin için. Seni anlatmak için kelime seçmekte zorlanıyorum. Umudun dağları karla kapandı neyleyim. Şimdi rahmet çağlayanlarında serinlesin ruhun. Sözler kâfi gelmiyor ahvalini anlatmak için:

"Bu âleme dair tükendi sözler
Perdeler inince kapandı gözler
Güneşim battı, karardı gündüzler
Huzur, talih bizi seçmiyor baba!
Bahçemdeki güller açmıyor baba!"

Meçhule giden bir gemiyle yolcu ettik seni. Aslında gidilen yer hiç de meçhul değil. İnananlar için cennet bahçelerinden bir bahçe, inanmayanlar için cehennem çukurlarından bir çukur… Sen inanan bir insandın. İnşallah cenneti temaşa ediyorsun, huzurlusun, bahtiyarsın. Dünya perdeleri ve kapıları yüzüne kapansa da içindeki ışık, mekânını aydınlatmaya yeter. Senin ölümün ölümlerden biri olsa da bizim için bir ilkti. Çünkü insanın babası bir kez ölür. Bahçemiz tarumar oldu sen gittin gideli. Güllerimiz açmıyor, hepsi de solmaya yüz tuttu. Seni her geçen gün daha çok özlüyorum. Seni dudaklarımdan dökülen şu sözlerle selamlıyorum.

"Rızamızla teslim olduk kadere
Ölüm bizi götürmesin kedere
Bu filmi seyrettik bilmem kaç kere
Kul arzuyla zehir içmiyor baba!
Bahçemdeki güller açmıyor baba!"

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


zeytin ağacı nöbetçisinin ziyâretçi defteri..

saat: 22.30..
yat içtimâsı az önce alındı.
eksiğimiz yok, hattâ fazlamız var;
bereket, battâniyelerin altına bakmıyorlar;
her birinin yanında yatıyor sözlüsü, nişanlısı..

az sonra ışıklar sönecek,
sporları giyerek çıkacağım yatakhâneden.
havalar bu aralar serin, üzerime parkamı geçireceğim.
Nöbetçi Çavuşun eline tutuşturdum mu iki cigara,
dağılacak etrâfa;
sevgili, canımıniçi şiir gülleri..

saat: 22.40..
ara kapıdan çıktım bahçeye,
aşçı yine unutmuş mutfağın kapısını kapamayı..
Nöbetçi Astsubaya yakalanırsam işim iş..
hızlıca koştum nöbet kulübeme,
bir çırpıda tırmandım..
artık daha hızlıyım,
sanki dallarını uzatıyor ellerime..
onu da sarmış gâliba;
sevgili, canımıniçi şiir gülleri..

saat: 23.00..
karıncalar etrâfıma toplandı..
mutfaktan aşırdığım ekmek parçasının tâlibi çok..
alın bakalım, siz ki benim can yoldaşım..
âfiyet olsun her bir aşım..

saat: 23.30..
işte tam zamânı..
şimdi akmaya başlar bizimkiler;
oluk oluk çağlayan,
asırlık Anadolu çayırlarından,
güç katarak gönlümün ıssız ovalarına..

saat: 23.42..
bir ses etti Karac'oğlan;
ağır ağır yanıma sokulup merhaba, dedi..
biraz yorgun, üstü de tozlu sanki..
- aman efendim, hoş geldiniz; beni onore ettiniz..
âfiyettesinizdir inşallah..
lûtuf buyurur da iki söz etmek isterseniz;
işte sazınız, iki mızrap vurun da dağılsın kederimiz..

ve aldı eline sazı Karac'oğlan:

"Dağlar geçit verin konup göçeyim
Bir daha bu illere gelmeyesiye
Bağrımda hançerin salan elleri
Bir daha dönüp de görmeyesiye"

saat: 00.36
işte bu sesler, Yûnus'umun ayak sesleri..
her zamanki gibi vakur, yumuşak bir tebessüm var yüzünde..
- hoş geldiniz efendim, beni çok sevindirdiniz..
lûtuf buyurur da siz de iki söz etmek isterseniz;
işte sazınız, siz de iki mızrap vurun da,
ruhumuz dolup taşsın berdevâm-ı vecd ile..

ve aldı eline sazı Âşık Yûnus:

"Ben dervişim diyene
Bir ün edesim gelir
Tanrı'yu ben şimdiden
Varıp yetesim gelir"

saat: 02.16
uzaktan bir el etti Kul Himmet..
heybetli, mahzun ve naif bir sesle,
geciktiği için özür diledi.
- aman efendim, ne haddimize, lütfen efendim..
siz de hoş geldiniz, beni çok sevindirdiniz..
işte sazınız, siz de iki mızrap vurun da,
hûşûyla dolsun gamsız, dîvâne gönlümüz..

ve aldı eline sazı Kul Himmet:

"Bizi bu sevdâya salan
Kendi Cenâb-ı Allah'tır
Bu sevdâya gönül veren
İşi gücü eyvallahtır"

saat: 03.38
aman Allah'ım.. kimler gelmiş kimler..
- hoş geldiniz Abdal Pir Sultân'ım..
gelmeyeceksiniz diye hepimiz çok endişelendik;
fakat âlîcenâplık gösterdiniz, bizi bahtiyâr eylediniz..
buyrun efendim, sazınız..
siz de iki mızrap vurun da,
salınsın rüzgarda âh-ı harâbâtımız..

ve aldı eline sazı Pir Sultan Abdal:

"Gönül çıkmak ister Şâh'ın köşküne
Can boyanmak ister Ali müşküne
Pîrim Ali on iki imam aşkına
Açılın kapılar Şâh'a gidelim"

ve böyle ettik sabâhın 04.30'unu..
lâkin bir ağırlık çöktü omuzlarıma;
uykudan değil fakat,
şafak mı sıkıştırıyor nedir,
daha yüz on iki günüm var..
düşünürüm de benim sizden gayrı kimim var..
n'olur, arayı fazla açmayınız;
yine ziyâretime geliniz,
ben yine burada,
bu zeytin ağacının üzerinde,
yolunuzu bekleyeceğim;
siz ki bu toprakları koruyan sevgi pınarları,
n'olur unutmayınız benim de istihkâkımı..

Alkım Saygın

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Malum tatil dönemine girdik. Tüm tatili tatil yörelerinde geçiremeyecek olan ve evde vakit geçirecek olanlar için bilgisayar en büyük kurtarıcı. Bilgisayarınıza malzeme alırken ya mağazaya gidersiniz ya da internetin nimetlerinden faydalanır ve yerinizden kalkmadan alışveriş yaparsınız. Size internetten alabileceğiniz özel bir ürün öneriyorum: http://www.hepsiburada.com//productdetails.aspx?categoryid=406&productid=bd61826 Düşük fiyata yüksek performans isteyenlere yönelik tasarlanmış bu özel ürünü tavsiye ederim.

Ipod kullanıcılarının en büyük sıkıntısı, istedikleri anda ve istedikleri herhangi bir bilgisayar yardımıyla ipod'larına mp3 yükleyememeleridir. Itunes denilen yazılımı her istediğinizde elinizin altında bulamayabilirsiniz. Ayrıca özel yöntemleriniz yoksa ipod üzerindeki yüklü parçaları bilgisayarınıza aktaramazsınız. http://www.yamipod.com web sayfasında yaklaşık 4 MB boyutlarında ve kullanımı basit bir program var. Denediğinizde siz de hak vereceksiniz.

Yaz tatilinde nereye gidelim? Tabiî ki bu soruyu kendim için sizlere sormuyorum. Kendi kendine bu soruyu sorup cevap bulamayanlar için http://www.yazturizmi.com/ web sayfasını tavsiye ediyorum. Tabiî ki internetteki tek yaz tatili konulu web sayfası bu değil ama belki de en kapsamlı olanlarından birisi. İnceleyenlerden teşekkür maillerini bekliyorum.

Sorusu olan var mı? http://www.sorucevap.com/ web sayfasında hemen hemen her konudaki sorulara cevap yetiştirme gayretinde bir yapı kurulmuş. Siz soruyorsunuz onlar cevap veriyor, ya da cevap veren uzmanlar grubuna dahil olup soru soranlara cevap yetiştiriyorsunuz.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Just Say I Love Him
Nina Simone









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070621.asp
ISSN: 1303-8923
21 Haziran 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com