|
|
|
26 Haziran 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Sıcak, çok sıcak!.. |
Merhabalar,
Sıcaktan yakınmamaya, kırıp popomu oturmaya karar verdim. Allahın gücüne gidecek, daha beterini gösterecek diyedir korkum. Dünü rahat geçirdik, ya bugün? Hele öbür gün? Yandık ki sormayın. Bütün gün su ve kahveden başka ne birşey içiyor ne de yiyorum ama cüssem de bir değişiklik yok. Hatta bel çevrem daha da kalınlaştı sanki. Sıcaktan şişiyor muyum ne? Şişip şişip patlar mıyım mesela? Alın size yeni bir paranoyak editör, tepe tepe kullanın. Aman siz bana bakmayın, sıcaktan saçmalıyorum işte.
Günlerdir liderleri yakaladığım kanalda izlemeye çalışıyorum. Bahçeli hariç hepsini dinledim. Dün gece de Uzan'dı kısmetime çıkan. Hani ailecek yedikleri söylenen naneleri bilmesem, helal olsun diye alkış tutacağım. Hoş 4,5 yıldır başımızda boza pişiren Tayyip Beyimizin de önceden yediği naneleri, söylediği nameleri biliyoruz. Biliyoruz da n'oluyor? Değiştim geliştim diyor, yalayıp yutuyoruz. Uzan'ı da değişmiş deyip bağrımıza basarız olur biter. Ben size bir sır vereyim mi? Ben Uzan ailesinin en geç 2-3 yıl içinde Türkiye'de eski formlarına kavuşacaklarına inanıyorum. Bizim paranoyak editör dediydi dersiniz, yazın bir kenara. Hele Uzan barajı aşıp iktidar ortağı falan olursa bu süreç daha da kısalır, aha şuraya yazıyorum. Dedikleriyle ilgili birşey söylemeyeceğim. Benim aklımı kurcalayan Tayyip Bey haricindeki tüm liderler bir hodri meydan havasında. Hepsi Tayyip Beyi köşede kıstırıp üstesinden gelmeyi istiyor gibi görünüyor. Oysa Tayyip Beyimiz bunlara saksı muamelesi yapmaktan haz alıyor. Şimdi bunu birkaç değişik şekilde değerlendirmek mümkün. Birincisi korkuyor, ikincisi tenezzül etmiyor, üçüncüsü seçim sonuçlarının garantisini almış yükseklerden bir yerden. Ama birbirlerinin aynısı oldukları kamuoyu nezdinde kabul görmüş partilerle, merkez sağın sol söylemli muhafazakar müslüman partisi AKP'yi ayırt etmenin tek yolu, bunların ekran önünde kapışması. İşte o zaman kimin neyi farklı algıladığı, kimin neyi nasıl söylediği çıkacak ortaya. Aksi takdirde biz hepsini aynı kefeye koymaya, onlar da havanda su dövmeye devam edecekler. Bu işten kim kazançlı çıkacak dersiniz? Pek tabi ki Tayyip Bey ve şürekası zevat. O nedenle hak vermiyor değilim. Ama keşke, ister ikişer ikişer, ister toplu halde şöyle bir ekrana çıksalar, televizyon reyting rekorları kırsa, biz anyayı konyayı anlasak. Anlasak ta hakedenin defterini dürsek. Beyefendinin ağzıyla, düreceğiz de Allahın izniyle... Haydi kalın sağlıcakla. Başınızı serin tutmaya çalışın aman.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
Katran Kahvesi : Ayşe Coşkun |
Sıralarda (16)
Dün gece korkunç bir şey oldu; bir tülbentin ucunda takılı kaldı zaman. Eski, artık cızırtılanmaya başlayan bir Türk filminden bir kareydi halimiz. Sen giderken bir sigara yaktın; bir de yürürken dönüp ardına baktın… Bekleme sözü verir gibi elini salladın; tutulmayan bir uçsuzlukta asılı kaldı elinin sallantısı…
Başlamamış bir öykünün karakter isimlerinden öykünün sonunu tahmin etme yarışmasında; karşılıklı kulvarlarda at biniyordu beyinlerimiz. Ben "Karşı Pencere"yi izleyip ağlıyordum; sen Kill Bill'le öfke biriktiriyordun parmak uçlarında. Bilip de inadına falçatayla tırnak etlerini düzeltmeye çalışan gizli cesur kızarla benziyordu halimiz. Kesilen parmaklarından akan kanı pamuklar almıyordu; onların hayatlarını kaldırmıyordu içimiz.
Bir bardak su alıp geliyorsun. Bana kızgın olduğunu biliyorum; her zamanki gibi. Ve yine her zamanki gibi; işte tam bu anda gözlerim sulanacak. Provası yapılmış bir hayat bu yaşadığımız. "Ben senin bebekliğini bilirim" teyzelere sor; onlar anlatsınlar küçükken nasıl nanik yaptığını ciddiyete. Oysa şimdi beni ona çağırıyorsun; bir tek benim görebildiğim gizli işaret parmağın havada; aslında buraya kadar gelmişken; asılı kalsın...
Bir sebebi yok diyeceğim ama inanmayacaksın değil mi… Elbette var ama söylemek içimden de gelmiyor. Dün gece korkunç bir şey oldu; bozduğum örümcek ağı girdi düşüme; ağlıyorlardı çoluk çocuk; bu karda kışta ne yaparız nerelere gideriz diye. Bir kiralık mesken bulacaktım onlara; Sevim Teyze'nin insafına güveniyorduk hepimiz. Hem benimki de bir hataydı; böyle bir hainliği kasıtlı yapmak için cani olmalı insan. Ve en çok meyve sinekleri benziyorken pek kıymetli insan genetiğine; öldür Allah bitmez sineklerin bile bir manası olduğunu düşünesi geliyor insanın ki dilerim öyledir; boşa kalabalık yapanlardan hoşlanmazsın sen; her an kızabilirsin ve piano forte başlayan bir konuşma birden mezzoforte halini alabilir tüm çekim eklerinin. Sonra belki beni bile öldürürsün ve belki yasak olmasa; beni öldürmek için böyle bir gerekçeye bile gerek duymayabilirsin. Ama yine de "erkekliğime laf söyledi" diyebilirsin ben son nefesimi verdikten on dakika kadar sonra ve hâkim kaşlarıyla oynarken çaresiz; bunu hafifletici nedenler arasına kabul etmek zorunda kalabilir. Morgta teşhisim sırasında ayılıp bayılanlara güleriz; biri filme çekse; şöyle kefenin kenarına kondursa... Bilirim çünkü derecesini sevenlerimizin; hemen ayıklanır geleceğin başarılı aktör ve aktrisleri...
Tümünü seçtiğim bir yazıyı yapıştırır gibi bir sayfaya; senin ve benim kararlaştıracağımız bir ses tonundan patlasın tokat suratına kaybedişimizin. Unutulmaz bir hüsran olsun çığlığı; kelebeklerin...
Ayşe Coşkun
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu ABD'nin terör çelişkisi |
|
'Yüzyılın sabıkalısı' Posada, iade edilmiyor...
ABD'nin terör çelişkisi
El Kaide ve benzer terör örgütleriyle mücadele adına Afganistan'ı, Saddam Hüseyin yüzünden Irak'ı işgal eden ABD, terör konusunda açıklamasız bir çifte standart örneği veriyor. ABD, CIA raporlarında suçu sabit olan Posada'yı Venezuela'ya iade etmiyor.
ABD'nin soğuk savaş dönemlerinde, özellikle de Latin Amerika ülkelerinde yetiştirdiği "ABD yapımı" ajanlarla, diğer ülkelerin iç işlerine karışması ya da operasyon düzenlemesi sıkça kullandığı bir yöntemdi.
Bu tür faaliyetlerde görev yapmış ajanların bazıları, deşifre olduktan sonra, yapılanları anlattıkları ürünlerle kendilerini iyiden iyiye ifşa ederken, bazıları da inkar etmeyi ve kaçmayı hâlâ sürdürüyor. Bunlardan biri de Luis Posada Carriles!
YİRMİNCİ YÜZYILIN SABIKALISI
Yıllardan beri bu ajanın ABD'ye sığınması ve sonunda da serbest bırakılması Küba ve Venezuela'da, en önemli gündem maddelerinden biri olarak yer alıyor. Küba doğumlu, Venezuela vatandaşı ve CIA ajanı, Luis Posada Carriles, hakkında bulunan onca kanıta karşın, yaptıklarını inkar etmeyi ve kaçmayı başarıyla sürdürüyor.
Domuzlar Körfezi çıkartması, Che'nin Bolivya'da öldürülmesi, İran-Kontra olayı, 1976'da 455 sefer sayılı Küba uçağının bombalanması, John F. Kennedy suikastı gibi yirminci yüzyılın en kötü olaylarından bazılarına karışmış, onlarca Devrimci Venezuelalıya işkence etmiş, Şili eski Dışişleri Bakanı Orlando Letelier'in suikast eylemine katılmış, El Salvador'da, Nikaragua'da, CIA ve karşıdevrimciler için çalışan "ABD malı" ajanlardan birisidir Posada.
15 Şubat 1928'de Cienfuegos-Küba'da doğan Posada, 1961'de devrimden hemen sonra, önce Meksika'ya, ardından da Florida'ya gitmiş. CIA'in organize ettiği Domuzlar Körfezi çıkartmasına katılmış; 1963-1967 yılları arasında CIA adına ABD, Porta Riko, Guetemala, Meksika ve Venezuela'da, karşı devrimciler ve kontra-gerillalar için çalışmış. Artık hiç bir gizliliği kalmayan CIA raporlarına göre, CIA, Posada'yla en son, Haziran 1976'da iletişim kurulabilmiş.
6 Ekim 1976'da Cubana'nın (Küba Havayolları) Bahama'lardan kalkan yolcu uçağına yapılan suikastte 73 sivilin öldüğünü hâlâ anımsayanlarınız vardır. Küba, Venezuela ve ABD gizli servislerine göre bu suikastın plânlayıcısı olan Posada, Venezuela'da yakalanarak iki defa yargılanmıştı. 1985 yılında savcıların, temyiz başvurusu sırasında hapisten kaçmış, 1986'daki istihbarat bilgilerine göre de El Salvador ve Nikaragua'daki kontra-gerillalar için destek veren ABD organizasyonunda çalışmıştı.
Yine anımsayacaksınız, 1997 yılının Nisan-Eylül ayları arasında Havana'da bir çok otel bombalanmış, Hotel Cohiba Meliha'daki patlamada Fabio di Celmo adlı, 32 yaşındaki İtalyan bir turist ölmüştü. Küba, bu olayda Posada'yı suçladı. Posada, 1998'de New York Times'la yaptığı bir söyleşide bombalama olaylarını organize ettiğini kabul etmişti. Ancak, daha sonra Miami Herald'da yayınlanan başka bir söyleşisindeyse, bombalama olaylarını ne kabul ne de reddetmişti; yalnızca "Olanları tarihe bırakalım" demekle yetinmişti.
POSADA'NIN YARGILANMASI
Küba, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra ABD'de başlatılan uluslararası terörizm karşıtı harekete paralel olarak, bu uluslararası teröristin yakalanıp yargılanması için yaptığı girişimleri hızlandırdı.
Bugün 77 yaşında olan, kırk yıldır Castro hükümetini düşürmek için suçsuz insanları öldürmekten çekinmeyen, ABD tarafından eğitilmiş eski CIA operasyon görevlisi Posada, Nisan 2005'de Meksika üzerinden ABD'ye giriş yaparak, Bush hükümetinden sığınma talebinde bulundu.
13 Mayıs 2005'de Venezuela devlet başkanı Hugo Chavez, ABD ve ülkesi arasındaki "suçlu değişim programı"na dayanarak, Posada'nın yargılanmak üzere ülkesine iadesini istedi. Aynı gün, ABD Dışişleri Bakanlığı'nda görevli Roger Noriega, Posada'nın ABD'de olmayabileceğini, Venezuela'nın yaptığı suçlamaların gerçek olmadığını açıkladı! Halbuki, 1976'daki bombalama olaylarının hemen ertesindeki CIA raporları ve daha bir çok rapor, Luis Posada ve Orlando Bosch'un, patlamadan 4 ay önce yaptıkları çalışmalarla, bu olaydan sorumlu olduklarını gösteriyordu.
17 Mayıs 2005'de Miami Herald gazetesi, Güney Florida'da Posada ile yeni bir söyleşi yapmış, aynı gün Associated Press ve Miami Herald, Posada'nın tutuklandığını ve iltica isteğini geri çektiğini açıklamıştı.
Venezuela'nın başkenti Caracas ve Fidel'in önderlik ettiği Havana'da yapılan yürüyüşlerle, "Posada'nın yargılanmak üzere Venezuela'ya iadesi isteği" Küba ve Venezuela halklarınca dile getirildi.
Bu araştırmanın derlendiği günlerde; Küba Meksika'dan, bütün dünyada aranan ve 1976'daki uçak suikastının baş sorumlusu bu suçlunun, Meksika'dan ABD'ye nasıl geçtiğini açıklayan bir rapor isterken, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez de ABD'den, Posada'nın, resmi olarak, yargılanmak üzere iadesini istiyor, bu uluslararası suçlunun Caracas'a iade edilmediği taktirde ABD'yle ilişkilerin yeniden gözden geçirileceğini açıklıyordu.
Başka bir deyişle, Küba ve Venezuela, 40 yıldır bütün dünyada aranan bu kişinin yargılanmak üzere iadesini istemektedir. Bu iki ülkenin istekleri basit, yasal ve hukuksal geçerliliği olan isteklerdir. Her fırsatta "uluslararası terörizme" karşı olduğunu ifade eden ABD'nin üç seçeneği vardı: Posada'yı mülteci olarak kabul etmek ve serbest bırakmak, ülkeye kanunsuz giriş yapmaktan mahkum etmek veya Venezuela'nın iade isteğini kabul etmek. 8 Mayıs 2007'de yargıç Kathleen Cardone, terörist Posada'yı, ABD'ye izinsiz girmekten açılan davada serbest bırakmıştır!
ABD KENDİYLE ÇELİŞİYOR
Afganistan ve Irak'ı işgal eden, Ebu Garib ve Guantanamo'da işkenceler yapan, terörizmle mücadele bahanesi adı altında Iraklıların ölümüne sebebiyet veren ve sonunda da, 25 yıldır CIA için çalıştığını itiraf eden bu karanlık itirafçı teröristi, koruma altına almak üzere serbest bırakan ve sığınma hakkı veren Bush hükümetidir. ABD, Posada'yı terörist olarak kabul etmeme kararıyla, sadece kendi yasalarını ve sözde "teröre karşı savaş"a olan bağlılığını ihlal etmiş olmuyor, aynı zamanda uluslararası zorunlulukları da ihlal ediyor. BM Güvenlik Konseyi'ne kendisinin sunduğu ve kabul gören 1373 sayılı karar ihlal ediliyor! Kendi imzaladığı uluslararası terör anlaşmaları ihlal ediliyor! 23 Mayıs 2001'de yürürlüğe giren Bombalı Terörist Eylemlerin Engellenmesi hakkındaki uluslararası konvansiyon ihlal ediliyor!
ABD Hükümeti, bu anlaşmalara uygun olarak Posada'yı terör suçundan yargılamalı veya Venezuela tarafında iki yıl önce yapılan ve henüz cevap alınmayan sınır dışı talebini kabul etmeliydi.
ABD hükümetinin tutumu ve alınan sonuç, Beyaz Saray'ın mevcut sakininin Miami'deki karşı devrimci çetelerle devam eden ilişkisinin bir parçasıdır ve olay, Baba Bush'un Devlet Başkanlığı sırasında bir başka terörist ve eski CIA ajanı Orlando Bosch'un serbest bırakılmasıyla şüphe çekici bir paralellik göstermektedir.
Osama bin Laden "kötü" teröristtir ama Luis Posada Carriles "iyi" bir teröristtir, çünkü suçlarının çoğunu CIA aracılığıyla, ABD hükümetinin kirli işlerinin ve gizli eylemlerinin bir parçası olarak işlemiştir.
Artık Beyaz Saray'ın ne yapacağını göreceğiz. ABD yönetiminin Uluslararası yükümlülüklere uyarak Posada'yı durdurmak ve suçlarının hesabını vermesi için O'nu, ait olduğu yere, "Latin Amerika"ya iade etmek için tüm bilgilere ve yasal mekanizmalara sahiptir. Eksik olan şey, samimi olarak terörle mücadele edecek ve tıpkı Başkan Bush'un dediği gibi, "eğer bir teröriste yataklık ediyorsanız, eğer bir teröristi destekliyorsanız, eğer bir teröristi besliyorsanız, teröristler kadar suçlu olduğunuzu" anımsayacak bir siyasi iradedir.
Cüneyt Göksu cuneyt.goksu@vizyon.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Kahveci : Şahinde Anter Dumduru |
Sıcak hoş bir davet...
Gün batıyor, burcu burcu limon, portakal çiçeği kokan bu şehirde...
Turkuvaz denizin üzerindeki ufuk kıpkızıl, mor, sarı renklerle sıvanıyor gökkubbe.
Akşamın rehaveti çöküyor yavaş yavaş...
Kapının önündeki kadın, telaşla çantasını karıştırarak anahtarlarını aradı.
Her zaman çantanın fermuarlı küçük gözüne koyardı. İş dönüşü, yoldayken, cep telefonundan aldığı bir davetten eli ayağına karışmıştı. Çantanın içini birbirine katıyor, telaşından aradığını bulmakta zorlanıyordu. Telaşsız ve sakin olmalıydı.
Birden, anahtarlarının fermuarlı gözde olduğunu hatırladı ve kapıyı bir solukta açtı.
Yatak odasına doğru yürürken, süratle giysilerini çıkartı ve nefes nefese duşa girdi. Lavanta kokulu duş jeli ve ılık suyla biraz olsun sakinleşti. Kısacık bornozuyla, saçlarından sular süzüle süzüle gardırobun önüne dikildi. Aklı başından uçmuşçasına, şaşkın bakışlarla giysilerini seyre daldı...Saniyeler geçiyor, zaman daralıyordu.
Gözüne ilk ilişen siyah sweatshirt, kırmızı merserize hırkasını ve siyah pamuklu eşofmanını aceleyle giydi. Küçük bir yaz çantasına; bir kaç parça iç giyim, iki üç t-shirt ve kozmetik çantasına büyüklü, küçüklü şişeleri tıkarcasına doldurdu.
Taksiyle şehirlerarası terminaline yol alırken, o kadar kısa sürede hazırlandığına inanamamış, böylesine acele bir yolculuğa hiç çıkmamış olduğunu düşündü.
Terminal girişinin önünde bekleyen, ona sıcak hoş bir davette bulunan adamı gördüğünde, göğüs kefesinden gelen seri ritmik sesler bütün bedenini sarstı...
Ondan, öyle bir daveti düşlerinde bile düşleyemezdi. Birlikte sekiz saat yaşanmamışken, kırk sekiz saat birlikte olabilecekleri bir mucizeydi!
Düş müydü yoksa?
Yanına yaklaştı. Elini tuttuğunda düş değildi gördüğü.
Her an hasret ve özlem kokan sevdiği adamdı, onun 'okyanus' kokulusuydu...
Minik bir çığlık atarak sevgiyle kucakladı. Adam, kollarını kadının beline doladı ve boynundan öptü. Boynundaki dudakların sıcaklığını hissedip, kokusunu içine çekti.
Sakalları biraz gıdıklamıştı boynunu. Kadın hafiften titredi...
Tanıdık koku ve o ahenkli ses "davetimi beğendin mi güzelim?" dediğinde, kadın masum bir buse ile yanıt verdi.
Şehirlerarası otobüsün kendine has kesifliğinde koltuklarına oturdular...
Saatin ilerlediği bir anda, yolcuların uyku haline geçmesi istenmişçesine tüm ışıklar kapatıldı. Kadın başını erkeğin omzuna yasladı, yaşadığı hazzın doyumuna varmak için hafiften gözlerini kapattı. Güçlü kollarla sarmalanan bedenini, güven duyduğu bedene yasladığında, onun da göğüs kafesindeki seri ritmik sesleri duydu...Arada kulağına fısıldayan ses ve sıcak nefes uykusunu getiriyordu. Uyumamalıydı!
Onunla kırk sekiz saati dolu dolu yaşamalıydı! Bazen gözlerini aralıyor, camın ötesinden hızla akıp giden anlık görüntülere bakıyordu. Dışarısı zifiri karanlık, hiçbir şey görünmüyordu. Belki de, birlikteliklerinin geleceği gibi...
Yol çizgileri kesik kesik, bazen upuzun tek şerit. Bir süre kesik, veya bir uzun çizgi.
Sonra tekrar kesik çizgiler, hayat gibi!...
Karanlığın aydınlığa kavuşacağı bir an.
Ufukta beliren kızıllık ve güneşin doğma sancıları...
Bildik, tanıdık, o iyot kokusu otobüsün içine yayılmasıyla, sevdiği, güvendiği göğüsün üzerinden başını kaldıran kadın, "günaydın" derken göz göze geldiler.
Derinliklerindeki anlamla, birlikte uçsuz bucaksız denizlere yelken açabilirlerdi...
Koca şehir onları, imbatın serin esintisiyle karşıladı. Gidecekleri kıyı kasabasına körfezdeki limandan kalkan, şehir hatları vapurunun hareket saatine çok az kalmıştı. Bindikleri taksi tam zamanında yetiştirebildi. Beyaz üniformasıyla kaptan, göğü yırtan son sireni çaldığında, güvertedeki yerlerine oturdular. Gökyüzünde boncuk gözlü martılar çığlık çığlığa el salladılar limandan ayrılanlara.
Arkalarındaki köpüklerin sesi, neşeli bir müziğin ezgilerinde devam etti...
Ege'nin derin koyu lacivert sularında ilerledikçe, sabahın seherinden ve açık denizin rüzgârından üşüyen kadın, adamın buğulu sıcaklığını hissetmek istedi. Yağmur altında ıslanmış kedi yavrusu gibi kolunun altına sığındı. Adamın büyülü dokunuşları, elinin sıcaklığı saçlarında gezinerek, yanağına boynuna iniyordu usulca...
Büyük üstat Necati Cumalı'nın kasabasına kadar sığındığı, güven duyduğu, sıcak ve sevgi dolu göğsün üzerinden ayrılmadı. Kasabanın esnafı kepenklerini açmış, oturdukları taburelerinde sabah kahvelerini içerken, geleni geçeni izliyor ve o günkü rızklarını bekliyorlardı. İlk Nobel şiir ödülünü alan Yunanlı şairin adını aldığı caddenin üzerindeki, tarihi simitçi fırınına doğru elele yürüdüler.
Uzaktan duyulan buram buram simit kokusu...
Çıtır çıtır simitlerle sahildeki ilk çay bahçesinin hasır taburelerine oturdular. İnce belli çay bardağındaki çaylarını yudumlarken, tentenin arasından sızan haşarı güneş ışığı kadının gözlerini kamaştırdı. Bir an karanlıkta kaldı gözleri, korktu...
Yaşadıkları bir düş, yoksa güneşin bir oyunumuydu? Kamaşan gözlerini açtığında karşısındaki adamın gözlerinin içindeki sevgi ve şefkat dolu renkleri gördü.
Keyifli kahvaltının ardından adam, ahenkli sesiyle, Nobel ödüllü Yunanlı şair,
Yorgo Seferiz'in dizelerini okumaya başladı.
"Urla'da bir yaz,
Ağaçlıklı yol denize çekiyor beni.
Bir tarih imbikleniyor,
Yorgo Seferiz giderken unutmuş olmalı
Alıp yakama takıyorum
Mavi pencerelerin beklediği
O esinti oluyorum."
O, esintiyle Alaçatı köyüne gittiler. Rumlardan kalan kalıntılarıyla şirin bir köy...
Güneş yükselmiş, yazın ilk sıcakları başlamıştı. Yakıcı sıcaklığa karşın imbatın serinliğinde, yalın ayak yürüdüler bakir kumsalda. Bazen çakıl taşlarını denize atıyor, taşla suyun buluştuğu anda beliren, suya yayılan dairelere ve şlop! seslere şen kahkahalarla güldüler. Arada, haylaz çocuklar gibi koşuşturdular. Saçları savruldu dört bir yana. Kıyıya vuran dalgaların köpüğünde ıslandılar. Ağızlarında karışan tuzlu suyun tadı, dudaklarından sızarak aktı ruhlarının derinliklerine...
Acıkmış ve yorulmuşlardı.
Sahildeki balıkçı Stelyo'nun tahta masasında soluklandılar. Yöreye has yeşillikleriyle yapılan salata, kızarmış balık ve rakı...
Kalıntılarından günümüze pek bozulmadan kalabilen tarihi taş kahvede içilen, Türk kahvesinin ağızda kalan o buruk telvesinin kırk yıl hatırı, hatıralarla iç içe saklandı.
O, gün köyün pazarı. Sergilerde yeşillikler, deniz ürünlerinin görüntüsü iştah açıcı...
Satıcılar avaz avaz...
Yaşlı Rum kadın, önündeki tezgaha renk renk elişi eşarpları sıralamış. Adam kahverengi üzerine taba, haki ve sarı çiçekli eşarbı kadının boynuna doladığında, içine gün ışığı vurmuş bal kavanozu aydınlığındaki gözlerine çok yakıştı. Onun için her zaman, boynunda taşıyabileceği değerli bir mücevherdi artık o eşarp.
Köyün tarihi kalıntılarının arasında bir müddet elele dolaştılar. Daha sonra kumsalda, beyaz çakılların üzerine sere serpe uzanıp, güneşin batışının renk harmonisini izlediler yan yana. Hiç konuşmadan, sessizce...
Akşamın alaca karanlığında, bahçesi mor salkım ve yaseminlerle donanmış, Nikos'un pansiyon olan evine gittiler. Tipik bir Rum evi. Taş avlu yıkanmış, çiçekler sulanmış, günün sıcaklığı hafifletilmiş olan bahçedeki tahta sedire iliştiler. Tahta masanın üzerindeki yanan kandilin ışığında, mutlu iki çift göz muzipçe gülümsedi o gün yaşananlara...Nikos'un karısı Eleni'nin sunduğu, toprak kadehlerdeki ev yapımı şaraplarını yudumladılar. Eleni, bu mutlu tablonun eksik kalan yanını doldurmak istedi. Yadigâr pikaba yerleştirdiği Longplay'de Grek müziğinin lirik ezgilerinde ve dolunayın beyaz ışıltısında dansettiler. Gövdeleri yapışık, ayakları yerden kesik... Gökyüzündeki yıldızlar çapkınca göz kırpıyordu bu sıcak hoş davette.
Pırıltılarını döküyordu tenlerindeki hınzır duygularına...
Kayan bir yıldızdan "ömürlerince elele, göz göze mutlu ve esen" yaşamaktı dilekleri.
Önlerinde koskoca bir gece...
Saatin akreple yelkovanı, takvimin yaprakları durmalıydı...
Beyaz badanalı odalarının ortasındaki pirinç karyola, beyaz- lacivert ekoseli perdeler ve mavi pencereden gözüken dolunayın şavkıydı odalarını aydınlatan.
Dolunay şahit oldu, sessiz dokunuşlara, haykıran duygulara...
Açık unutulan balkon kapısından, uçuşan ekoseli perdenin arasından sızan, arsız güneşin ilk ışıklarıyla uyandılar. İki kişi uyanmanın sevinciydi yüzlerindeki yansıma. Uzun süre pirinç karyolada sessizce yattılar. Yaşadıkları gecenin tadı, birbirilerine sinen kokuları, paylaştıkça büyüyen sevgileri yüreklerinde çoğalıyordu...
Avludaki manolya ağacının hiç dökülmeyen katı ve yeşil yapraklarının gölgesinde, Eleni'nin hazırladığı nefis kahvaltıyı iştahla paylaştılar.
Adam, fısıltıyla bir şarkı söylüyordu kadının kulağına,
..."koklamaya kıyamam
benim güzel manolyam"...
Nikos ve Eleni'ye el salladılar, Stelyo'nun da selametini alarak, geri döndüler geldikleri yola.
Şehirlerarası terminaline geldiklerinde, güneş sarı sıcaklığını yitirmiş, koca şehir renk renk ışıklarla bezenmişti.
Yorgun, uykusuz, ama; mutlu ve neşeli bindiler otobüslerine. Kadın bu kez daha coşkulu sığındı adamın kollarına. İkisi de huzurla uykuya daldı...
Karanlığın içinden doğan lâl bir çığlıkla uyandı kadın. Saçları ve bedeni sırılsıklam ter içerisinde. Başını yastığından kaldırdı, hüsranla etrafına bakındı. Her sabah tek olarak uyandığı yatağındaydı. Gördüğü düştü, hiçbir zaman gerçekleşemeyecek bir DÜŞ!
Göz pınarlarından birer inci tanesi d
ü
ş
t
ü...
Şahinde Anter Dumduru
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
OLİŞKA
Oradaki dağlarda mı apak buzul kırçılı çalar
yani Sibirya steplerinde doğan güneş
Leningrad'da ateşlenmişti ilk önce kızıl ateş
sen ilk değilsin yani
Gorki şehrinden de bir kız tanımıştım;" Katya Orisova " tanır mısın?
Nijini Novgorod Üniversitesi'nden
Ayakları senin kadar hızlı, o'da dansçı anlayacağın.
serilince çıplak, yatağa upuzun
bacakları dal gibi açılırdı ortadan ikiye
arası budak…
sapanım aklıma gelir
çocukluğum azardı taş gibi.
ve her sevişmemizde
vurduğum kuşların azabı çökerdi içime…
ama Moulin Rouge'un kadınları kadar şatafatlı
ve zavallıydı "Katya Orisova"
O halde Carmen'den sonra en iyisini Bolero'da
Raksetti şu ürkek küçük kız;
Lena isimli kızıl kuğu…
sessizce ve herkesten ayrıcalıklı süzüldü, içime.
sözümüz de vardı bilirim…
Kaptan'ın Maria Missakian'in sızısı bende de kaldı.
getiremedim yüreğimin içindekini yurduma.
ne ki, Moskova'da bir kutu ilaç içmekle
iyileşmedi aşk acısı.
Oysa "şu yaşamda en kolay iştir ölmek/
asıl güç olan yepyeni bir hayata başlamak" demişti
Vladimir Mayakovski… sıkmadan önce Rus ruletinde
kafasına…
ahşap bir iskemleye çöküp,
düşünürken Lena'nın ölümünü
dayamışım emektar altıpatları kafama…
işte o sırra,
kucağıma oturuverdi Olga Orlova…
çırılçıplak…
"Şu yaşamda en kolay iştir ölmek"
Asıl güç olan yepyeni bir sevişmeye başlamakmış.
hülasa ikimizden biri pek fena yanılıyor üstat Mayakovski.
Ömer Faruk N.
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
bu gece gitme Elena..
fikrim yine firarda,
gönlüm sarhoş..
yollar akıp giderken önümden,
kim bu doldur be meyhâneci diyen kadın?
beynim dalgalanıyor yine,
gözlerim mahzun..
zaman hızla kayıp giderken parmaklarımın arasından,
kim bu bir bahar akşamı rastladığım kadın?
aklım başımda değil ki,
tutamıyorum kendimi..
içimdeki ben duvarlara sığmazken,
kim bu sevmekten kim usanır diyen kadın?
dur bir dakika!!!
şimdi hatırladım seni..
balıkçı Smitris'in kızıydın sen,
adın Elena..
evet evet, hatırlıyorum seni..
Nisiros Adasından geçerken girdin gönlüme,
sonra da çekip gittin.
arada bir kulaç attın ezik düşlerime,
fakat her defâsında sâhipsiz bıraktın içimde belli belirsiz uyanan,
belki de zamansız ölümlere yenik düşen,
veya kaç kuşak bağlanıp kalmış olmaktan yıpranan ümit kırıntılarımı..
bu gece gitme Elena..
fasıl daha yeni başladı,
saat duvaksız sevişmelerin saati..
daha kim bilir kaç notadan taç yapacağım ipek saçlarına;
savurdukça saçlarını gönlümün odalarına,
melekler ıslık öttürecek
ve böyle dağılacak içimdeki soluksuz korku..
bu gece gitme Elena..
bu gece gitme Elena..
ay karanlık, yıldızlar küskün.
havada bayat bir naftalin kokusu..
yoksa bu sesler,
zamansız ölenlerin vasiyeti mi..
bu gece gitme Elena..
dışarıda siren sesleri var,
bak yine bombalar patlamış..
kim bilir,
belki birgün,
bir sokak köşesinde,
veya bir orman çırpısında,
ya da bir çöp bidonunun içinde bulacaklar benim de cesedimi..
fakat yine de gül kokacak tenim..
ellerinin arasındayken ellerim,
salacağım tüm coşkumu mâvi gözlerinden gökyüzüne..
bu gece gitme Elena..
bu gece gitme Elena..
henüz yeni değmişken ellerim ellerine,
bu gece gitme Elena..
bebeksi dokunuşlarla sarıl bedenime,
bu gece gitme Elena..
Alkım Saygın
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Malum tatil dönemine girdik. Tüm tatili tatil yörelerinde geçiremeyecek olan ve evde vakit geçirecek olanlar için bilgisayar en büyük kurtarıcı. Bilgisayarınıza malzeme alırken ya mağazaya gidersiniz ya da internetin nimetlerinden faydalanır ve yerinizden kalkmadan alışveriş yaparsınız. Size internetten alabileceğiniz özel bir ürün öneriyorum: http://www.hepsiburada.com//productdetails.aspx?categoryid=406&productid=bd61826 Düşük fiyata yüksek performans isteyenlere yönelik tasarlanmış bu özel ürünü tavsiye ederim.
Ipod kullanıcılarının en büyük sıkıntısı, istedikleri anda ve istedikleri herhangi bir bilgisayar yardımıyla ipod'larına mp3 yükleyememeleridir. Itunes denilen yazılımı her istediğinizde elinizin altında bulamayabilirsiniz. Ayrıca özel yöntemleriniz yoksa ipod üzerindeki yüklü parçaları bilgisayarınıza aktaramazsınız. http://www.yamipod.com web sayfasında yaklaşık 4 MB boyutlarında ve kullanımı basit bir program var. Denediğinizde siz de hak vereceksiniz.
Yaz tatilinde nereye gidelim? Tabiî ki bu soruyu kendim için sizlere sormuyorum. Kendi kendine bu soruyu sorup cevap bulamayanlar için http://www.yazturizmi.com/ web sayfasını tavsiye ediyorum. Tabiî ki internetteki tek yaz tatili konulu web sayfası bu değil ama belki de en kapsamlı olanlarından birisi. İnceleyenlerden teşekkür maillerini bekliyorum.
Sorusu olan var mı? http://www.sorucevap.com/ web sayfasında hemen hemen her konudaki sorulara cevap yetiştirme gayretinde bir yapı kurulmuş. Siz soruyorsunuz onlar cevap veriyor, ya da cevap veren uzmanlar grubuna dahil olup soru soranlara cevap yetiştiriyorsunuz.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|