|
|
|
11 Temmuz 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Nerede o eski seçimler!.. |
Merhabalar,
Seçimlere ne kaldı ki şurada? Bir hafta üçgün. Yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz... Bakıcaz sandık önümüze gelmiş. Herşeyi bir kenara bırakın. Şenlikli günlerdir aslında seçim zamanları. Zevkini çıkarmak lazım. Mesnetsiz bir saygı ile mecliste birbirine kırılıp dökülen, zoraki de olsa gülümseyip el sıkan genel başkanların yerini birer aslan aldı maşallah. İşin tuhafı artık söyledikleriyle kimse ilgilenmiyor. İnananlar zaten inanıyor, inanmayanlar da nasılsa atıyordur diyor. Bir de, her ne kadar değiştik geliştik deseler de konvansiyonel kampanya malzemelerinden vazgeçmek kimsenin aklına gelmiyor. Gene o pis naylon rengarenk bayraklar, ne yazdığına hiç bakılmayan el ilanları, motorize diskolar ve katılımcı sayısı için takla atılan mitingler. Mitinglere adam gelmeyince sıcaktan diyorlar, gelince meraktan. Adam toplamak için serin sular bile serpiyorlar. Bayraklar ise ayrı bir muamma. Bunlar, bayrak adamın kafasına deyince fikir değiştirip onlara oy mu atar sanıyorlar?
Eskilerle yenileri karşılaştıranlar var bir de. "Ah Demirel şu meydana çıksa da bir görseniz." diyen yaşlı bir amcaya rastladım geçenlerde mesela. Oysa hepimizin atladığı birşey var. Artık kendimizi onlara uzak hissetmiyoruz. Maşallah hepsi her an gözümüzün önünde. Televizyon denilen bu alet çıktığından beri mahremiyetleri, gizli donları kalmadı ki. Rahat koltuğumda oturup, tane tane anlattıklarını dinlemek varken o sıcakta ne halt etmeye kalabalık edeyim değil mi? İletişimin şekli değişince, kampanyalarda da farklılıklar bekliyor insan, ama yok. Bakıyorsun gene her yer bayrak, birbiri üzerine yapıştırılmış afiş dolu. Bana birşey ifade etmiyorlar, edenler olduğunu da sanmıyorum. Ama belli ki birileri parayı ancak böyle kazanıyor. Gün onların varsın kazansınlar.
Tayyip Bey uzlaşma lafını telaffuz etmiş, helal olsun. Şimdi buna sevinmeli mi üzülmeli mi bilemedim. Ama gerçekten üzülenler var iyi biliyorum. Bay Gül ve ailesi mutlaka çok üzülmüşlerdir. Ama takmasın, genel başkanı tarafından kuklaya çevrilmek her insana nasip olmaz, değerini bilsin. Çok da üzülmesin. Tayyip Bey kendisine Çankaya'dan sorumlu gölge bakanlığını ayırmış, seçimden sonra mazbatasını eline verecekmiş. Arınç'a da Manisa mesir macunu şenlik ağalığı kalmış diyorlar. Haydi hayırlısı. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Kahveci : Alkım Saygın Bugün oldukça sıradan bir gündü Maria.. |
|
Henüz çiçeği burnunda bir askerdim..
Hoş, daha yemin etmediğimiz için askerden sayılmıyorduk ya neyse..
Son derece karışık duygular içindeydim..
Bir taraftan sitem ediyor, ömrümün bu en üretken çağında şimdi evime kapanıp yeni romanımı yazmak dururken Kırıklar'da ne işim olduğunu soruyordum kendime; fakat öbür tarafım vatan borcudur diyor alışmaya çalışıyordum..
İnsan zamanla alışıyor alışmasına ama, avuçlarının arasından birçok şeyin kayıp gitmekte olduğunun tanıklığı ne biçim koyuyor, anlatamam..
Ne doğru düzgün gazete okuyabiliyordum ne de haberleri tâkip edebiliyordum..
Gazinoda varsa yoksa müzik kanalları..
Çalgıya çengiye düşkün bir millet olduğumuzdan değil fakat, "ortak beğeni", "ortak eğlence" ve tabiî ki herhangi bir tartışma çıkarma potansiyeli en düşük yayınlar meselesi fikrimce..
Tek lüksüm gizli gizli dinlediğim pilli radyomdu..
Ama ancak yat içtimâsından sonra açabiliyordum, geç kalmış bir haber programı düşse frekanslarıma, kendimi şanslı sayıyordum..
Beni en sarsan olay ise Saddam Hüseyin'in infâzı oldu..
Kaşını gözünü sevdiğimden değil tabiî ki, artık Ortadoğu genelinde ve Irak özelinde en kanlı dönemin çan seslerini duyuyor, bölgede şiddet ve terör olaylarını ortadan kaldırma umudunun hızla eriyip gitmesine kahrediyordum..
Çarmıhtaki Îsâ gibiydim sanki; insanlık için üzülüyordum, ellerim kollarım bağlıydı ve acı çekiyordum..
Kaptan'ın bir şiirinde dediği gibi: avuçlarımda çarmıh acısı..
Fakat bu uzak kalma süreci yakın dönemin olgu ve olaylarını daha derin bir perspektiften inceleme fırsatı da sundu gâlibâ..
Nitekim insan yaşarken olgu ve olayları sağlıklı değerlendiremiyor, insan dünyâsı için ne anlam ifâde ettiğini doğru tartamıyor..
Belki bilirsiniz, XIV. Louis, Fransız Devriminin kıvılcımlarının çakıldığı bir sırada günlüğüne 'Bugün oldukça sıradan bir gündü Maria' diye not düşmüştü.
Gelin görün ki o 'oldukça sıradan' dediği gün kendisi ve hânedânı için sonun başlangıcıydı..
Gerçekten de öyle, insan yaşarken olayların önemini kavrayamıyor, sağlıklı değerlendirmeler yapamıyor..
Ve bir süre sonra yeniden bu olgu ve olaylarla hesaplaşmak istiyor, belki de yalnızca kayıp zamanlarını geri kazanmak istediğindendir bu, emin değilim..
Bildiğim bir tek şey var ki insan bu med cezirlere karşı koyamıyor kolay kolay:
Yılbaşından hemen önceydi..
Aklımın bir köşesi Bağdat'ta, kalbimin öteki ucu Venezüellâ'daydı..
Latin Amerika halklarının emperyalizme karşı direnişini, ALBA hareketini, Güney Bankasının kurulma sürecini tâkip etmeye çalışıyordum..
Bu gelişmeleri de "oldukça sıradan" bulan bâzı yorumcuları şimdi tebessümle hatırlıyorum..
Ve hattâ belki de bunlar tüm dünyâ çapında ve tabiî ki bölgemizde de başlayacak anti-emperyalist bir direniş mücâdelesinin ilk kıvılcımlarıdır; bunu zaman gösterecek..
O gece radyo kanallarından birinde çok hoş Latin ezgileri çalıyordu; insanın içini kıpır kıpır eden, kâh hüzünlendiren kâh târifsiz bir neşeye boğan Latin ezgileri..
Ve dayanamayarak kalktım, Nöbetçi Astsubay'a yakalanmadan yemekhâneye girdim, günlüğüme şu mısraları düştüm:
serâzat makâmı..
Koynunda uyumak istiyorum senin bu gece..
bir daha hiç uyanmamacasına..
öyle derin ve soluksuz ki,
okyanusların çığlık çığlığa koşuştuğu,
kayalara çarpan köpüklerden daha başı boş
ve hiçbir hüzünlü nâğmenin değemeyeceği kadar mâhur..
Kollarıma sarmak istiyorum seni bu gece..
anne koynunda bir çocuk gibi değil ama..
bir erkek gibi,
çılgınca ve delicesine..
Yepyeni şarkılar yazmak istiyorum sana bu gece..
sefahat âlemlerine dalıp gitmiş,
gördüğü rüyâyı anlatır kadar geçkin bir ruhla dolup taşan
ve olgunluğuna erişmiş bir şarklı şâirin titreten kelimelerinden
özene bezene içli şiirler yazmak istiyorum sana bu gece..
bak,
duyuyor musun:
radyoda Latin bir şarkıcı var.
dilini anlamıyorum ama aşktan ve devrimden bahsediyor gâlibâ..
bu ezgiler başka ne anlatabilir ki..
ve içimdeki militan kırıyor zincirlerini..
mor dağlardan süzülüp gelen
ve oluk oluk çağlayan bir ırmak bu gece..
yaklaşan devrimin çanları çalıyor kulaklarımda..
Mustafa Kemâl'imi görüyorum,
heybetli bir siyah kalpak ve gri bir palto var üzerinde
ve ayak seslerini duyuyorum..
kafamın içinde çınlıyor..
o ne büyük bir şimşektir Yâ Rab,
mâvi gözlerinden özgürlük kıvılcımları yükseliyor..
seninle birlikte dinlemek istiyorum bu şarkıları..
hüzünlü, kederli ve mahzun Latin baladlarını..
seninle birlikte tanık olmak istiyorum,
Latin Amerika'nın direnişine..
seninle birlikte görmek istiyorum;
unutulmuş,
kendi kaderine terk edilmiş halkımın emperyalizme attığı tokadı hatırlatan
bu hakların özgürlük ve bağımsızlık mücâdelelerini..
Selâm olsun yoldaşlara..
Selâm olsun Mustafalara Kemâllere..
Selâm olsun yaklaşan devrimi kucaklayan tüm direnişçilere..
Alkım Saygın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
SOSYAL HİPERMETROP
İnsanoğlunun doğasında var sanırım bu. Kaybettiğine ağlar kazandıklarından çok. Belki de kazandığı, yanıbaşındaki ya da zaten sahip olduğu, kaybettiğinden daha değerlidir. Ama, hiç aklının ucundan bile geçirmez böyle bir olasılığı. O hala kaybettiğinin derdine yanmaktadır.
Öylesine meşgul oluyoruz ki kaybettiklerimizle, sahip olduğumuz ve yanıbaşımızda duran, bizi mutluluğa taşıyabilecek varlıklarımızı göremiyoruz. Sanırım, birini ya da birşeyleri kaybetmek hasta ediyor insanları. Hatta ben bu hastalığı kendimce, "sosyal hipermetrop" olarak tanımlıyorum. Belki, konuyla ilgili uzmanların, bilmediğim bambaşka tıbbi tanımlamaları vardır. Hepsi onların olsun.
Gerçi, bakmayın siz, böyle kırk yıllık sosyolog ya da psikolog gibi bilmiş bilmiş yazdığıma. Ahkâm kestiğime. Aynı hastalık bende de var. Üstelik, bendeki daha ileri boyutlu bir hastalık. Ben hem kör hem de tembel oluyorum. Ne uzağı ne yakını görebiliyorum. Bir yığın iş beklerken beni ve her gecikme yine benim başıma patlayacakken çalışmak bile gelmiyor içimden mesela.
Hayatımızda bu tür problemlere neden olan kayıpların, neredeyse yüzde yüze yakını maddi varlıklardan çok, bireysel ilişkilerden(maneviyattan) kaynaklanıyor. Demek ki biz insanlar birbirimize düşündüğümüzden daha fazla zarar veriyoruz. Çoğu zaman farkına varmadan yapıyoruz bunu. Elbette ki, sergilediğimiz davranışın farkına varamayışımız, karşı tarafta yıpratıcı, yorucu bir tahribat oluştuğu gerçeğini değiştirmiyor. O halde, hepimiz farkına vararak yaşamakla mükellefiz.
Ya farkına vararak yaşayacağız bu hayatı ya da harap olacağız içimizdeki gidip gelmeler arasında. Gerçi, farkındalıkla yaşamak da harap edebilir bazen insanı. Bence her iki durum da bizi mutsuz edebilir. Ne kadar doğru olduğu tartışılabilir belki; ama, bazı insanları acıları mutlu eder. Bunlar yaşadıkları hayatın belirli bir döneminde takılı kalmışlardır. Tıpkı, senelerce düzenli çalışan bir saatin pilinin bitmesi sonucu, durması ve hep aynı zamanı göstermesi gibi. Ta ki, yeni bir pil takıncaya kadar. Onları takılı kaldıkları o dönemden çekip çıkartmak yetmez çoğu zaman. Yeni bir pile ve pili taktıktan sonra da mevcut zamana ayarlanmaya ihtiyaçları vardır.
Dolayısıyla, çok uzun düşünmeye gerek yok. Düşündükçe, saçmalıyor insan, benim yukarıda yaptığım gibi. Fazla düşünmek, kimseyi, "günün birinde (flo)zof yapmıyor." En iyisi, içinizden geldiği gibi yaşayın gitsin!...
Orhan Gökçe
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Uyan ve Gülümse!
Olumsuz bir yaklaşımı olumlusuyla nasıl değiştirebilirsiniz? Bunun kolay bir yolu var. Gülümsemeyi öğrenin ve gün boyunca gülümseyin. Bol bol pratik yapın ve sık sık aynaya, kendinize bakın. Doğal bir biçimde gülümsemeyi öğrenin.
Eminim, yaşamınızın işe gitmek için istekle uyandığınız mutlu bir dönemi vardır... İçinizden gülümsemek geldiği için evinizden yüzünüzde bir tebessümle çıktınız. Sabahın erken saatlerindeki bu tebessüm, ruhunuza şevk ve gayret verdi. Eğer işe giderken herhangi bir nedenle yüzünüzdeki gülümseme kaybolmuşsa, tekrar gülümsemelisiniz. Böylece başarının basamaklarını daha kolay tırmanırsınız. Neşeyle kalkın ve işe güvenle girişin. Asla geçmişi özlemeyin! Özgüveniniz ve tebessümünüz size tüm hafta boyunca yardımcı olacak.
Çocukken bir bayram günü nasıl mutlulukla uyandığınızı hatırlıyor musunuz?
Bir gece önce, ertesi sabah almayı umduğunuz hediyeleri düşleyerek, uyumakta güçlük çekmiştiniz. Bir neşe duygusu yüreğinizi ısıttı, her yer kıvançla doldu. Sabah uyanır uyanmaz, yataktan sıçrayarak kalkmanızı ve size alınan hediyeyi bulmak için oturma odasının kapısından gizlice bakmanızı hiç bir şey engelleyemezdi.
Yılda 365 gün bu eski mutluluk duygusuyla uyanmak harika bir şey olmaz mıydı?
Sabah uyanırken yanınızda kim varsa ona sarılın. Eşiniz, çocuklarınız, anneniz ve babanız… Onlara günde en az bir kez sarılın. Çünkü sarılmak, vücutta otomatik olarak seratonin (yani mutluluk hormonu) salgılamanıza neden olur.
Bir psikiyatristten dinlemiştim: Bundan sonra telefonunuzun ilk çalışında, ahizeyi kaldırmadan önce gülümsemeye başlayın ve alo derken gülümsemenizi sürdürün. Sizi arayan, sesinizle iletilen tebessümün farkına varacak ve bundan olumlu bir biçimde etkilenecektir. Daha sonra kendiniz birini ararken, gene aynı şeyi deneyin. Pratiğinizi ilerlettikçe çok geçmeden gelişmeyi fark edeceksiniz. Tüm telefon konuşmalarınız zevkli bir hale gelecek.
Siz de gülümsemeye devam edin ve yeni mutluluklara hazır olun...
Mehmet Salih
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç TEZHİP SANATI VE TEZHİP SERGİSİ |
|
Geçenlerde Uzunsokak'tan geçerken gözüme Mahmut Goloğlu Kültür Merkezi kapısında asılı bir afiş çarptı. Afişte Tezhip Sergisi'nden bahsediliyor, sanatseverler bu sergiyi gezmeye davet ediliyordu. Acele işim olmasına rağmen tezhip sergisi ilgimi çekti; alelacele merdivenlerden yukarı çıkıp sergiyi gezmeye başladım. Sergi salonuna girerken güleç yüzlü kursiyerler karşıladı beni. Kursiyerlerin tamamı kızlardan oluşuyordu. Bu durum ilgimi çekti ve kurs hocalarına sebebini sordum. Öncelikle Trabzon'da tezhip sanatına erkeklerin ilgi duymadığını söyledi. Bununla beraber tezhip kursunu verecek erkek öğretici de yoktu. Bu sebeplerle pek çok sanat dalı gibi tezhip de kızlarımızın ellerinde yaşama mücadelesi veriyor.
Bilindiği üzere tezhip geleneksel süsleme sanatlarından biridir. Bu kelime Arapçadan dilimize girmiştir. Kelime anlamı 'altınlama, yaldızlama' demektir. Fakat tezhip sadece altın suyuyla değil, boya ile de yapılır. Günümüzde ekseriyetle boyayla yapılmaktadır. Çünkü altınla yapılanlar çok pahalıya mal olmaktadır. Eskiden pahalı el yazması eserler altın yaldızlı olarak tezhip motifleriyle bezeniyordu. Zaten tezhip daha çok yazma kitapların sayfalarını, hat levhalarının kenarlarını süslemede kullanılmıştır. Günümüzde el yazması eserler tarihe karıştığı için tezhip sanatı da ölüm kalım mücadelesi vermektedir.
Türk kültüründe tezhip sanatı çok eskilere dayanmaktadır. Türkler'de tezhibin geçmişi Uygurlar'a kadar uzanır. İlgili kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre mani dininin Uygurlar arasında yayıldığı 9. yüzyılda tezhip sanatı da görülmeye başlanmıştır. Bu dönemde İslam ülkelerinde de tezhip yaygın bir sanattı. Anadolu'ya Selçuklular'ın getirdiği tezhip, en gelişkin dönemini Osmanlılar zamanında yaşamıştır. Yazma eserler tezhiple hayat bulmuştur.
Tezhip sanıldığı gibi masraflı bir sanat değildir. Herkes bu sanatla meşgul olabilir. Tezhipte temel malzeme altın ya da boyadır. Tezhip ustalarının verdiği bilgilere göre altın, dövülerek ince bir tabaka haline getirilmiş varak olarak kullanılır. Altın varak su içinde ezilip jelâtinle karıştırılarak belli bir kıvama getirilir. Boya ise genellikle toprak boyalardan seçilirdi. Sonraları sentetik boyalar da kullanılmıştır. Tezhip sanatıyla uğraşanlara 'müzehhip' denmektedir. Tezhip sanatçısı bir kâğıdın üstüne çizdiği motifi önce sert bir şimşir ya da çinko altlığın üstüne koyarak çizgileri noktalar halinde iğneyle deler. Sonra bu delikli kâğıdı uygulanacağı zeminin üstüne koyarak delikleri yapışkan bir siyah tozla doldurur. Delikli kâğıt kaldırıldığında motifin uygulanacak zemine çıktığı görülür. Bu motif iyice belirginleştirilip altınla ya da boyayla doldurularak tezhip meydana getirilir.
Trabzon Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü tarafından açılan tezhip kursuna 20 kursiyer katılmış, bunlardan bir kısmı devam etmiş, bir kısmı da bırakmıştır. Mahmut Goloğlu Kültür Merkezi'nde 10 kursiyerin 150 civarındaki tezhip tablosu sergilenmiştir. Bu eserler ustaların eserlerinden kopya edilerek oluşturulmuştur. Kopya deyince olayı basite almayın. Tezhibin kopyası yeniden oluşturmak kadar zordur. Çünkü o çizgileri ve motifleri boyalarla ve çizgilerle birebir tutturmak son derece zahmetli bir iştir. Bu işle uğraşanların sabırlı olması gerekir. Zira tezhip sanatı aceleciliği asla kabul etmez; el emeği, göz nuru gerektirir.
Trabzon Halk Eğitim Merkezi sene içerisinde değişik kurslar açarak gençlerin bilgi ve beceri sahibi olmalarını sağlıyor. Bunlar arasında makine ve el nakışı, bilgisayar, muhasebe, ayakkabıcılık, trikotaj, resim-boyama, gümüş telkari, kalorifer ateşçiliği, hayvan yetiştiriciliği, giyim-mefruşat mesleki ve teknik kurslarını; okuma-yazma, avcılık, santral operatörlüğü, bağlama-org-gitar, halk oyunları, satranç, diksiyon, tiyatro, anne-çocuk eğitimi programı, yabancı dil sosyal ve kültürel kurslarını sayabiliriz. Bu kurslara katılmak son derece kolay… İsteyen ve şartları tutan herkes ücretsiz olarak bu kurslardan faydalanabiliyor.
Tezhip kursu da Trabzon Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü tarafından düzenlenen bir kurstu. Kurs sonunda çok hoş eserler çıktı ortaya… Demek ki istenince güzel şeyler üretilebiliyor. Kusa katılan öğrencileri, hocalarını ve onlara zemin hazırlayan Halk Eğitim Merkezi Müdürü Engin Nur'u kutluyorum. Trabzon bu gibi güzel faaliyetlerle anılmalıdır.
M.Nihat Malkoç mnm61mnm@hotmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Dur gitme
Dur gitme
Henüz sayılmadı
Kaymadı gökyüzünden üstümüze yıldızlar
Biz sayarken düşmedi ellerimiz kenetlenmişken
Daha yeniydi başlayan zaman.
Ben usulca kaçmayı sevdim,
Sen kızgın küçük gözlerinle beni anlamayı.
Dur gitme
Daha şarkıların sonunu getirmedik ki
Islık çalmadık yoldaki sevgilere
Öpüşmedi dudaklarımız bir ağaç altında
Saçlarıma dokunmadın çekingen özleminle.
Kalma vakti bitmemişken...
Kal, sesim çıkmaz
Yüreğim ekmek kokarken
Savurma böyle
Bir kalem çığlındaki sevda çaresini.
Çileli başımdaki taç
Kal, gitme savurma tenimi...
Arzum Günay
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
ben.sen.o@kahveciyiz.com
Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.
Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Flash haritalara hemen hemen her gün bir yenisi ekleniyor. http://www.geowalk.de/ web sayfasında gezi öncesi rehber olarak kullanabileceğiniz bir flash harita mevcut. Araştırdığınız bölge ile ilgili detaylı resim, otel bilgisi ve benzeri bilgilere ulaşabileceğiniz bu flash haritayı özellikle tavsiye ediyorum.
Ve işte bu da İstanbullular için önereceğim flash harita; ama bir farkla. Bu haritada istediğiniz yerin uydudan çekilmiş resmini bulacaksınız. Aslında aynı google earth uygulaması benzeri bir çalışma. http://kentrehberi.ibb.gov.tr/ Yer tarif ederken, ararken, ya da kroki hazırlarken bile kullanabileceğiniz güzel bir kaynak.
Şimdi okuyacağınız bu öneriler sizi klimasız bir evde bile serin tutmak konusunda işinize yarayacak. http://www.objektifhaber.com/yeni/objhab/default.aspx?id=2O28O97424 ...Ev içinde hava dolaşımını sağlamak için vantilatör ve tavan pervanesi kullanın. Sıcak havayı dışarı atmak için kapıları açmak ve vantilatör kullanmak... tabi ki aklınıza yatarsa.
Sıcaktan bunalıp sokağa çıkamayan ve herşeyi ayağına isteyen yaz tembelleri için ideal bir web sayfası http://www.yemeksepeti.com/city.asp Şimdi Bursa'da da hizmet vermeye devam eden bu siteden dvd hediyeli sipariş seçeneğiniz de mevcut. Afiyet, şeker, bal olsun ama kilo olmasın. Mazallah yaz günü aşırı yiyip zarar görmeyin.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|