Oy kullan



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.253

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 13 Temmuz 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Gözünüz açın, oyuna gelmeyin!..


Merhabalar,

Bu memlekette herkes başbakan olabilir. Tayyip Bey bile. Bu memleket Tayyip Beyi başbakan olarak bağrına bastığına göre, biraz düşünülse kimleri o mevkiye getirebiir kolayca bulabilirsiniz. Karizmaymış. Bu herhalde "Karda yürü iz bırakma" deyiminden türemiş, Tayyip Beye cuk oturmuş. Bu ne biçim bir üsluptur. Alıp gidilen Anaları, kelle diye sayılan şehitleri, sayın denilen itleri, lanı, cibiliyeti hep onun ağzından duyduk. Son bir ayda tükürdüğünü yalamaktan su içmeye vakit bulamadı. Bal tutup parmağını yalayana örnek, devlet kasasından vur patlasın çal oynasın, ver ki alasın, al ki daha da kudurasın politikası ile her aklına geleni yaptı maaşallah, yapmaya da devam ediyor. Sakın ola bana kalkıp saygısızlık ettiğimi söylemeyin. Devlette saygı kurumlaradır, kişiler saygı duyulası makamları bana rağmen işgal ediyorsa saygı duymama hakkımı saklı tutarım. Bu memleketi erken seçime sürükleyen sürecin baş aktörü Gül bakan, makamına talip olduğu Cumhurbaşkanı Sayın Sezer'e sövebiliyorsa, benim de makamında zerre kadar gözüm olmayan hasbelkader başbakana saygı duymama hakkım vardır. Bir gün kalkıp gittiklerinde arkalarında bıraktıkları pisliği temizlemek için belediyelerine bağlı çöpçüler yetmeyecek. Ha belki o gün bugün değil. Belki 22 Temmuz'da gene başımızda kalacaklar ama aldattıkları, gözlerini boyadıkları, ellerinden oylarını almak için her türlü kaynağı kullandıkları halk gün gelecek uyanacak ve bu düzenbaz düzen birgün son bulacak. Buna tüm kalbimle inanıyorum.

Aklınızı kullanın. Hala kararsız kalan dostlarınızı uyandırın ve hep birlikte bu beceriksiz pazarlamacılardan kurtulalım. Hepinize güzel bir haftasonu diliyorum, hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  DNA -1

Saatler gece yarısını biraz geçiyordu. Yavaş yavaş yatmaya hazırlanıyordum. Son bir sayfa daha okuyayım yatarım diyordum. Telefonum çaldı. Salonda bırakmıştım. Kalkıp telefonu almaya gittim. Genelde bu saatte arayanım soranım olmazdı. Merakla ekrana baktım. Bilinmeyen bir numara beni arıyordu. Tuşuna basıp açtım.

- Alo, iyi geceler.
- İyi geceler, ben kimim biliyor musun?
Arayanını sesi tanıdık değildi. Kim olduğunu bilmiyordum. Ama tanıyamadım demeye de utandım.
- Henüz çıkaramadım.
- Ha ha ha unuttun mu beni?
- Bilmem, unuttum mu ben seni?
- Emel ben, Muğla'dan
- Ha şimdi anımsadım.
- Nasılsın?
- İyiyim, ya sen?
- Bende iyiyim, özledim seni. Sesini duymak istedim.
Bu nasıl özlemek anlaşılır gibi değil. Tam beş senedir görüşmedik. Özlemek için neden beş sene bekledi acaba?
- Eee ne var, ne yok Muğla'da?
- Ne olsun bildiğin gibi işte.
- Al benden de o kadar. İş- ev gidip geliyorum işte.

Aramasının mutlaka bir nedeni vardır. Beş yıl bekledikten sonra niye arasın ki? Niye aradın diye sorsam ayıp olacak. Üstelik özledim falan da diyor. Özlemek işin palavrası gerçi.

- Yardımcı olabileceğim bir şey var mı? Biliyorsun konuşmak için pek uygun bir zaman sayılmaz.
- Yok yok, bir şey yok. Öylesine aradım ben. Özledim dedim ya.
- Tamam, teşekkür ederim. Arada sırada yine görüşelim.
- İyi geceler.
- İyi geceler, kal sağlıcakla…

Çok mu kuşkucuyum acaba? Gerçekten özlemiş olabilir mi beni? Sesim duymayı neden istesin ki?

Beş yıl önce birlikte yazın Fethiye'ye gitmiştik. Söylemeye utanıyorum ama tam bir yaz kaçamağıydı işte. Sonra gittiğime gideceğime zaten pişman olmuştum. Bir haftalığına küçük bir pansiyona yerleşmiştik. Birlikte… Denize gidiyorduk, geceleri çıkıp kalabalık sokaklarda dolaşıyorduk. İçiyorduk ve sevişiyorduk. Dördüncü günün sabahında bir telefon görüşmesi yaptı ve "Ben gidiyorum, üzgünüm."demişti. Bilmem kim gelmiş Almanya'dan. Ona sözü varmış. Bana da sözü vardı oysa. Ama o planladıklarından daha erken gelmiş. Çok hatırı varmış, çok değerli bir insanmış kendisi. Bu ne demekti ki böyle. Ben fason iyi miyim, fason değerli mi yani. Çok kırılmıştım. Benim kırıldığıma falan aldırdığı yoktu. Ben öylesine biriydim, diğer erkek altınla tartılan cinslerden biri… Hayatım boyunca o günkü kadar hiç aşağılanmadım. Söylediklerime zerrece değer vermemiş, gitmişti. Ne yapabilirdim? Cehennemin dibine kadar yolu vardı. O günden sonra sadece bir kez telefonla konuştuk. Hakaret etmedim, sövmedim ama telefonda ona bütün zehrimi de kusmuştum.

Şimdi o son konuşmayı anımsadıkça beni özlemiş olması ihtimali daha da ucuz geliyor. Neyse, bu kadar uzun hesaplara gerek yok. Aradı, kör topal kelimelerle konuştuk. Ve bütün konuşmalar gibi bitti ve sonrası yine o bildik suskunluk işte…

O gece biraz eskilere gidip gelerek huzursuz olduysam da tam olarak uykularım da kaçmadı. İşlerimin peşine düştüm. Gün içinde bir daha aklıma bile gelmedi. Eğer gece yarısı telefonum yeniden çalmasaydı belki tamamen unutacaktım. Bu kez numara gizlenmemiş ve ses çok tanıdıktı. Arayan Emel'di Muğla'dan…

- İyi geceler.
- Sana da iyi geceler.
- Nasılsın, ne var ne yok?
- İyiyim, sen nasılsın.
- Bildiğin gibi işte.
- Sana bir şey sorabilir miyim?
- Elbette, sorabilirsin
- Yolun buralara düşecek mi yakında.
- Yok, belki yazın gelirim.
- Yaza kadar bekleyemem. Önümüzdeki hafta gelebilir misin?
- Hayır, elbette gelemem. Çok önemli bir neden olmadan izin de alamam zaten
- Gelmen lazım ama, görüşmemiz gerek.
- Sen şaka mı yapıyorsun? Muğla ile burasının arasında bin üç yüz kilometre var.
- Cidden diyorum bak, gelmen lazım. Telefonda anlatamam?

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,008,008,008,008,008,008,008,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


İLİMON ÇALILARI, YOL ETTİM YALILARI

Gece yarılarında radyo dinlemeye bayılırım. Klavyemin tuşları, radyodaki ezgilere karışır. Sanki daha verimli çalışırım. İlk kez böyle bir gece yarısı sevgili Mustafa Özcan'dan dinlemiştim:

"İlimon çalıları /Yol ettim yalıları / İnadına sevecem / Kıskansın komşuları"

Çok sevmiştim bu Bodrum türküsünü. Mustafa'yla hangi konserde karşılaşsam hep bu türküyü istemiştim.

Biz, ağaç olamamış her türlü odunsu bitkiye deriz. Tarlaların sınırındaki böğürtlen de kesik kuru dallar da çalıdır bizim için. Ya limon? Limon bitkisi ancak Bodrum gibi yerlerde çalı olarak görülür; çünkü meyvesi başka yerlerin pazarlarında, manavlarında taneyle satılan bu ağaç, buralarda pek çoktur.

Bodrum, aslında yalı ve çalı yarımadasıdır. Bir tepeyi tırmanırsınız. Deniz gerilerde kaldı sanırsınız. Oysa tepenin öteki yüzünde bir başka yalı karşılar sizi. Her gün biraz daha tırtıklansa da hâlâ albenilidir bu yalılar. Gümbet, Bitez, Yahşi…git gidebildiğin yere: ya Yalıkavak'tasın ya Yalıçiftlik'te…Hepsi usta bir ressam tablosu, dilbaz bir ozan şiiri, sıra dışı bir virtüöz ezgisidir.

Birçokları Bodrum'un sabahlara dek süren gece yaşamından dolayı bu denli sevildiğini düşünür. Doğrudur; ancak rüzgârların bir yalıdan bir başka yalıya dolaştırdığı billurumsu havayı asla göz ardı etmemek gerekir. Üstelik Bodrum'un tarihi ayrıcalıkları da vardır. Sözgelimi Sualtı Arkeoloji Müzesinin bir benzeri yoktur. Diyelim ki beyniniz kalede bin yıllar öncesinin değerleriyle yoruldu. Bodrum'a en uzak bir yalıda "rakı, roka ve balık" demek istiyorsunuz. En geç üç çeyrek sonra ya Hurma Yalısı'nda ya da Çökertme'desiniz. Siz rakınızı yudumlarken eminim yanı başınızda keçiler deniz suyu içecektir.

Bodrum başka bir dünyadır benim için. Bunu Güllük kavşağını geçince hissetmeye başlarım. Güvercinlik yokuşunu aştım mı yüreğim maviyle yeşil sarmalında sevinç koşularına başlar. Acıdan, üzüntüden yana ne varsa unuturum. Her dönemeçte Bodrum'a varma arzum biraz daha artar. Birden bir tabela karşılar beni: BODRUMDASINIZ. O tabela, bana Bodrum'da olmanın Tanrının bir bağışı olduğunu hissettirir. Sevgili Mahmut Kocadon'un daha çok resim eklenebilecek dörtlüsüyle sevdiklerime kavuşturur gibiyimdir. Heredot, Neyzen, Balıkçı, Zeki Müren…

Kendimi iki maviye ışınlama duygusu içindeyken Jandarma kontrol noktası Bodrum'a girişimi birkaç dakika geciktirir; ama asla yakınmam. Bodrum'un güvenliği konusunda o jandarma noktasına çok şey borçlu olduğunu bilirim.

Artık göz ufkumda bir cennet bahçesi vardır. Yahya Kemal'in İstanbul için söylediği "Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri / Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri " dizeleri aklıma gelse de dilimden dökülmez. Çünkü ben orayı hiçbir yere benzetemem.

Yoldan gelmişim, yorgunumdur. Yine de gaz pedalına ne denli az basarsam Bodrum'a o denli çabuk varacağımı bilirim. Çünkü o cennet yolun tam ortasında Torba Kavşağı vardır. Her an karşıma bir araç, bir canlı çıkabilir. Varsın öteki cennetin yolu sırat köprüsünden geçsin. Ben bu cennette sırat köprüsünden geçmek istemem. Hem bu cenneti sindire sindire yaşamak varken uçarcasına geçip gitmenin ne gereği var.

Kaç kez bu düşüncelerle geçtiğim Torba Kavşağı'ndan bu sabah daha bir özenle geçtim.

Sabahın yedisi. Havanın tüm berraklığına karşın içimde tanımsız bir acı var.

Hava ile bütün / Su ile bütün / Güneşle bütün şehir/ Büyüsüyle bekler seni / Caddeler ıslak gözyaşlarıyla / Gitmem bu gece / Gidemem artık / Olmasan da gitmem bu gece.

O, dün gece gitmişti bu şehirden. Bu doğanın en cömert noktasında ayrılmıştı genç yaşta aramızdan.

Ah bu kavşaklar… Buluşmaların ve ayrılıkların adresleri. Keşke bizi acılardan çok sevinçlere götürseler.

"Keşke" sözcüğünü hiç sevmedim. Çünkü bana hep zaaflarım, beceriksizliklerim, vurdumduymazlıklarım karşısındaki çaresizliklerimi haykırdı. "Keşke, buraya bir yonca yapılsaydı, bu kavşak ışıklandırılsaydı Barış Akarsu şimdi aramızda olacak, tok sesiyle bizi hüzünlerimizle seviştirmeye, yaşadıklarımızı başka bir gözle yorumlatmaya devam edecekti."
"Keşke" siz geçebilseydim bu sabah Torba Kavşağından.

*****

"Çivi, çiviyi söker." , "Acı, acıyı bastırır." demiş eskiler. Ne kadar iç karartıcı sözler bunlar. Ama her atasözü gibi bunlar da yaşamın süzgecinden geçmiş. Biz böyleysek başka nasıl anlatacaktı ki atalarımız.

Torba kavşağından geçerken fırsatını buldum mu sola sapıveririm. Yanımdakiler huyumu bilmiyorsa bana şaşkın şaşkın bakarlar. "Yeşilin bayramını görelim, mavi bayramını kavramamıza yardım eder." derim. Kızılağaç kayranında bir yarım daire çizer, göz yaylımımı Yokuşbaşı'na hazırlarım.

Şimdi uzaklarda TV kanallarında o cennetin yanışını izliyorum. "Keşke"m yok. Doğanın sunduğu cenneti koruyamayanların, Allah'ın cennetinde işi ne ola ki. Ömründe bir cana can olmamış, bir fide dikmemiş, bir kuşa bir yudum su vermemiş insanlarla bir arada yaşamak, canları, doğanın sunduğu değerleri koruyamayıp ıvır kıvır savunmaları yapan yetkililerce yönetilmek ağrıma gidiyor.

Yarın yine o "Bodrumdasınız" yazısının altından geçeceğim. Artık "Barış Kavşağı" diyeceğim Torba Kavşağı'a. Bize güzel hüzünler yaşatan Akarsu'ya bir daha teşekkür edeceğim. Biliyorum Kızılağaç'tan bir yay çizerek Yokuşbaşı'na varmak bana bu kez çok acı verecek; ama o acıyı yaşayacağım. Sonra yanan dağları İlimon çalılarıyla doldurmak, yalıları yeniden yol etmek için inadına inadına üretmeye sarılacağım.

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  UYUMSUZ'un Mumu İmzaya kadar Yanarmış

Evinizin araştırmacı gazetecisi olarak röportajı yapmak yine bana düştü. Doğrusu bu ya; hiç yüksünmeden, mırın kırın etmeden düştüm yollara. Hemen ilk sorusu ( aslında benim sormam gerekirken ) :

"Sen de kimsin ? Hayır bir yerLerden yüzün biLdik gibi ama.. Hani Ras'ın R'si mi desem, Enişte'nin E'si mi ? BiLemedim gitti ..!" şeklinde oldu. Neyse; detaylardan hoşlanmam :
- Brrrak bu kıl, tüy, saç, sakal muhabbetini de "İyi düşündün mü ?" dedim. Çaktırmadan da içimden amma "Uyumsuz" herif demeyi ihmal etmedim. Hatta; "Dur hemen kıl olma, imajın bozulur" diye de kendimi frenlemeyi unutmadım. Hayır, buralara gelmek için kazımış durmuşum, pabuç bırakır mıyım şimdi ?

"Düşünmez miyim, eLbette düşündüm... .... .... ( Dayanamayıp dürtünce ) Şu an haLa düşünüyorum gördüğün gibi" diye pişkin pişkin bakmaz mı ?
- La havle... Ne düşünüyorsun lem, gül gibi, pirenses gibi gelin veriyoruz daha ne !" dedim ve hatta saçı bir kenara koyup kafa atmayı bile aklımdan geçirdim ne yalan söyleyeyim.. "Ne uyumsuz herifsin !" sözleri de işte bu arada ağzımdan kaçıverdi. Ve fakat rahatladım...

Çok sevdim seni Abi'ciğim, akşamüstü nikah, geceye de düğünümüz var sende geL ne oLur, sensiz oLmaz iLLa ki !" diye yalaka medya misali sırnaşmaz mı ? Hem sevimli hem yakışıklı kerata, ağzı da laf yapıyor üstelik, "Tamam" deyivermişim bir çırpıda.

"Evet" dedi elbette nikahta; gelinin pala bıyıklı akrabalarını, Kahve Molası'nın Edi'sini, Büdü'sünü hatta Ankara'dan gelen Cücü'sünü görünce. Adeta o "Uyumsuz" gitti, yerine "UyumLu" biri geldi. Gık'ı bile çıkmadı ayağının üzerine hunharca basılırken. "Helal olsun geline, hem ayağına hem de bam teline !" dedirtti alkışlar arasında. Gündüz yaptığımız mülakattan bunu rahatlıkla anlamıştım zaten. "Değirmende ağartmadık herhalde bu saçları !" deyivermişim. Hemen şartlı refleks ielimi uzattım ama elimle anlayamam diye tuvaletin aynasına koştum : Çok şükür, sıfır beyaz var idi saçlarımda...

Gelin tarafı Damat tarafı dememişler herkesi bir kenara balık istifi yerleştirmişler düğün salonuna. Paşam ise Pirenses'i ile sahne sanatçılarının tam karşısına, koca bir pistin diğer ucuna kurulmuş, damat gömleğine uygun beyaz dişleri ile zannedersiniz diş macunu reklamında. Hayır, biz de damat olmuş idik zamanında, ne var bunda fonda fasıl, kasım kasıl kasılacak ? Detayları pek sevmem ve fakat; alt tarafı siyah ceket, siyah pantolon, Atatürk yaka beyaz gömlek, bir de papyon. Nedir yani ..? Ağzı zaten papyonu misali kulaklarına fiyonk olmuş; bir eli yağda, bir eli balda. Tam;
- "Penguen gibi olmuşsun lem bu kıyafetle" diyesim geldi, zor tuttum kendimi.

"Damat dediğin şöyle ağırbaşlı, oturaklı olur" derler ama ne mümkün. Adamın oturağı da yok oturacağı da. Eli gelinde, gözü oynaşta, inmedi pistten aşağı.
Tamam, "Yiğidi öldür, hakkını ver" derler, bir güzel oynuyor, bir güzel oynuyor maşallah. Detaylardan hiç hoşlanmam ama o sivri siyah rugan ayakkabılarından mıdır nedir bir güzel ayak figürleri. Pek hoş doğrusu. Fazlasıyla mütehassis oldum doğrusu ben de. İyi ki gündüz mülakatına beni göndermiş diye fazladan dua bile ettim Edi'ye. Zira;

- "Öyle değil evladım; bu ayağını böyle yapınca, şu ayağını da şöyle üzerinden attırıp şeyttiriyorsun" diye göstermekten göbeğim çatladı. Soru sormayı bıraktık, tüm gündüzü düğün provası yerine; "Halay'da şu figür yapılır, Bahriye Çiftetellisi'nde şöyle gerdan kırılır, Mastika'da öyle kol hareketi yapılmaz" şeklinde anlatmaktan ne dilimde ne de saçımda tüy kaldı.

- "Bitirdin lem beni, ömrümü tükettin, sokaktan bir Penguen bulsam inan senden daha iyi figürler atardı" deyince mi böyle oldu, yoksa yeteneklerini sergileyeceği rahat bir ortam buldu da mı ? Damat çıkardı ceketini, papyonunu; gelin toplamaktan vazgeçti gelinliğinin ucunu. Döktüler kurtlarını, döküldü damadın L'leri, topladım onları birer ikişer :

AnLamadım ne güzel geçti veLhasıLı.
FasıL heyeti de unuttu gitti zaten fasıLı.
İşin astarı asLı;
Ne geLin aLdık gözü yasLı,
Ne damat verdik dişLeri pasLı,
İkisi de esasLı mı esasLı...

Başta; "UYUMSUZ'un mumu imzaya kadar yanarmış" demiştim, yazımın sonunda da aynı fikirde olduğumu bilmenizi isterim. O artık UyumLu Penguen.. Böyle imza atarken daha çok sevinecek, zira bonus olarak pek sevdiği L'si de geLdi...

Not : Bir sonraki düğüne ( kimin olduğunu sadece evinizin araştırmacı gazetecisinin bildiği ( pek yakında açıklanacak merak etmeyin ) ) çiçeği burnunda damadımıza, Damat Halayı çalıştıracağım, el şaklatma bölümlerinden bihaber, değil oynamak ayağa bile kalkamadı, öyle kös kös oturdu zira...!

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahvenin Köpüğü : Melis Mine


Eğreti Gelin

Tür: Romantik / Komedi
Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Atıf Yılmaz
Görüntü Yönetmeni: Kenan Ormanlar
Müzik: Selman Ada
Yapım: 2004, Türkiye , 100 dk.

Oyuncular: Müjde Ar, Metin Akpınar, Nurgül Yeşilçay, Onur Ünsal, Fikret Hakan, Füsun Demirel, Şevket Çoruh, Eylem Yıldız, Nilüfer Aydan, Mehmet Esen

Türk Filmlerini eskiden severdim ben, "Selvi Boylum Al Yazmalım", "Devlerin Aşkı", "Dilan" daha öncelerden "Küçük Hanımefendi"ler "Sezercik"ler...

Bilen yoktur muhtemelen ne sulu gözlü olduğumu, ne deli divane ağladığımı Türk filmlerinde. Bundan bir buçuk iki sene kadar önce güzel bir pazar günü, eski bir dostla gönül dertlerinden - adı dert olan, ama, şu sıralar neyseki dertsiz olan - konuşup gülüştük. Baktık, gün henüz uzun sinemaya gidelim dedik, Reks'e girdiğimizde karar verdik Eğreti Gelin'e girmeye Müjde Ar'in bakışlarını görünce afişteki...

Ünlü yönetmen Atıf Yılmaz'ın son filmi, Şükran Kozalı'nın "Eğreti Gelinler" romanından uyarlama. Ali ile Neşe komşu çocuklarıdır, birlikte büyümüş ve birlikte yaşlanmaları düşünülen... Ali'nin doğru düzgün bir işi bile yok Ali ahşap oyar, taklit yapar. Ali çocuk, Ali kavak yellerinde, oysa Neşe'nin evlenmek için her şeyi hazırdır. Tek eksik, evlenilecek adamın akıllanmasıdır. Ailelerin kurdukları ortaklığın devamı da akıllarınca Ali ile Neşe'nin dünya evine girmesine bağlıdır. Oysa Ali'nin evlenmek değil evcilik oyunu bile yoktur aklında. Sonunda Ali'nin annesi olaya el koyar, eve bir Eğreti Gelin gelir.

Eleştirmenlerin yazdığı güldürürken ağlatan ağlatırken güldüren tanımını yerinde buldum. Hele finali, hele finali... Işıklar yandığında da ağlamaya devam ettim ben, susmam da biraz zaman aldı. Aşkın nasıl ansızın ortaya çıkıverdiğini, tam da en olmaz dediğiniz insana ve en olmaz dediğiniz bir zamanda arz-ı endam ettiğini bir kez de kocaman perdede gördüm.

Metin Akpınar en sevimlisiydi konuşmalarıyla, Nurgül Yeşilçay güzelliğiyle salınıyordu, Müjde Ar, o her zaman bildiğimiz fettan kadınlığıyla karşımızdaydı işte, Füsun Demirel döktürüyordu keza... Ama benim favorim Onur Ünsal'dı öyle mi sevimli aşık olunur, öyle mi sevimli çocuk, öyle mi adam, öyle mi çılgın, öyle mi masum??

Melis Mine


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


ANAYASO

Gul, gurban olduğum Hökümet Baba!
Baa bir alfabe veremez miydin?
Gara dağlar gar altında galanda
      Ben gülmezem
      Dil bilmezem
Şavata'dan Hakkari'ye yol bilmezem
Gurban olam, çaresi ne, hooy babooov?

Bebek yanir, bebek hasda, bebek ataş içinde
      Ben fakiro,
      Ben hakiro
Dohdor ilaç, çarşı bazar tam - takiro
Gurban olam bu ne işdir hooy babooov!

Çoçiğ ağliir, çoçiğ öliir, geçit vermiy Zap suyu
      Parasizo,
      Çaresizo
Ben halsizo, ben dilsizo, şeher uzah, yolsizo
Bu ne haldır, bu ne iştir hooy babooov!

Gara dağda, gar altında ufağ ufağ mezerler
Yeddi ceset hetim hetim Zap Suyunda yüzerler
Hökümata arz eylesem azarlar
      Ben ketimo
      Ben hetimo
Ben ne biçim vatandaşım hooy babooov?

Şavata'tan Angara'ya ses getmiir
Biz getmeğe guvvatımız hiç yetmiir
      Malımız yoh
      Yolumuz yoh
Angara'ya ses verecek dilimiz yoh
Ganadımız, golumuz yoh
Bu ne biçim memlekettir hooy babooov?

Yerin, yurdun adresesin bilmirem
Angara'da: Anayasso!
Ellerinden öpiy Hasso
Yap bize de iltimaso
Bu işin mümkini yoh mi hooy baboov?

Şemsi Belli

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Flash haritalara hemen hemen her gün bir yenisi ekleniyor. http://www.geowalk.de/ web sayfasında gezi öncesi rehber olarak kullanabileceğiniz bir flash harita mevcut. Araştırdığınız bölge ile ilgili detaylı resim, otel bilgisi ve benzeri bilgilere ulaşabileceğiniz bu flash haritayı özellikle tavsiye ediyorum.

Ve işte bu da İstanbullular için önereceğim flash harita; ama bir farkla. Bu haritada istediğiniz yerin uydudan çekilmiş resmini bulacaksınız. Aslında aynı google earth uygulaması benzeri bir çalışma. http://kentrehberi.ibb.gov.tr/ Yer tarif ederken, ararken, ya da kroki hazırlarken bile kullanabileceğiniz güzel bir kaynak.

Şimdi okuyacağınız bu öneriler sizi klimasız bir evde bile serin tutmak konusunda işinize yarayacak. http://www.objektifhaber.com/yeni/objhab/default.aspx?id=2O28O97424 ...Ev içinde hava dolaşımını sağlamak için vantilatör ve tavan pervanesi kullanın. Sıcak havayı dışarı atmak için kapıları açmak ve vantilatör kullanmak... tabi ki aklınıza yatarsa.

Sıcaktan bunalıp sokağa çıkamayan ve herşeyi ayağına isteyen yaz tembelleri için ideal bir web sayfası http://www.yemeksepeti.com/city.asp Şimdi Bursa'da da hizmet vermeye devam eden bu siteden dvd hediyeli sipariş seçeneğiniz de mevcut. Afiyet, şeker, bal olsun ama kilo olmasın. Mazallah yaz günü aşırı yiyip zarar görmeyin.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




New Kid in Town
Eagles









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070713.asp
ISSN: 1303-8923
13 Temmuz 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com