|
|
|
19 Temmuz 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Inınınnn... Oyumu açıklıyorum... Az Sonra...!.. |
Merhabalar,
Sanki kafalarımızdaki bulutlar dağılıyor. Size de öyle gelmiyor mu? Gerçek yüzler, gitgide agresifleşen kişilikler ortaya çıktıkça biz sıradan seçmenin de beynini kurcalayan sorular cevabını buluyor sanki. Tayyip Beyin aksettirdiği o muhteşem Türkiye manzarasından etkilenmemek mümkün değil. Amma velakin, kendi cebiyle memleket menfaati arasında gidip gelmeden memleketi seçen birkaç aklıselim sahibi ekonomisti dinleyince, rakamları irdelemeyi becerebilenleri gördükçe o muhteşem manzaranın aslında minarenin kılıfı olduğu hemen anlaşılıyor. Evet birileri kazanıyor. Para para ediyor. Lira bu kadar değeri ömrü hayatında görmedi ama memleketin %80'i o parayı da görmüyor zaten. Görmediği şeyin değerli olup olmadığıyla ilgilenmesi de gerekmiyor. Çalışıp kazandığına şükredenin memnuniyeti bankaların sağladığı kredi olanaklarıyla sınırlı. 3 YTL'lik tuzluk 6 taksitle satılabiliyor. Bir an taksitle akışverişi kaldırdığınızı düşünün, zaruri ihtiyaçlarınızı bile satın alırken zorlanacağınızı tahmin etmek zor olmasa gerek değil mi? Velhasıl Tayyip Beyin tek sırtını dayadığı ekonomik göstergelerin kimleri hedef aldığı ya da kimleri ilgilendirdiği düşünüldüğünde vahim tablo ortaya ayan beyan çıkıyor. Vicdan sahibi iş adamlarının, işim AKP dese de vicdanım demiyor dedikleri söyleniyor. Kimden duyduğumu hatırlamıyorum ama güzel bir benzetmeyle, cebim sağ kalbim sol diyenlerin çelişkisini yaşıyoruz bu seçimde. Yaşamaya da devam edeceğiz görünüyor.
Can Dündar'ın liderler için hazırladığı belgeselleri seyredenleriniz vardır. Dün gece hepsini bir arada tekrar yayınladılar. Tayyip Beyi seyretmemiştim oturdum seyrettim. Benim onun için inandığım bir şey var ki, o belgesel bunu bir kez daha ispatladı. Ben onun üzerinde ilahi bir el var diyorum. Dünyanın en şanslı adammlarından biri olduğuna inanıyorum. Hayatı boyunca herşey istediği gibi olmuş. Eğrisi doğrusuna mutlaka denk gelmiş. En başarısız olduğu dönemler hep yeni bir atılımın kapısını açmış. Her seferinde küllerinden yeniden doğmuş. Bir mahalleden çıkıp, ülkenin başına başbakan, armatör oğula baba olmuş. Yıllarca ilmini aldığı İslama, şeriata yoldaş, İslami hareketin mihenk taşı Erbakan Hocaya katıksız mürid olmuş. Siyasi yaşamında ön saflarında yer aldığı iki parti de kapatılmış ama o hocasına ihanet etmemiş. Ta ki 2001'e kadar. Fazilet kapatılınca onca yıl her konuda islami refleksleriyle ön plana çıkan Tayyip Bey birdenbire hidayete ermiş. Sanki deri değiştirmiş gibi, bir anda herşeyini borçlu olduğu hocasına sırtını dönmüş ve kurduğu parti ile milyonlara merhem olmuş. ABD'den aldığı icazetin eseri mi yoksa ulvi üfürüklerin hikmeti mi bilinmez, Allah yürü ya kulum demiş, hâlâ da yürüyor. Bu değişime inanan da var inamayan da elbette. Ben inanmayanlardanım tabi. Ben tüm yaşadıklarımızın birer satranç hamlesi olduğuna inanıyorum. Ve ben o tahtada bir piyon olmayı içime sindiremiyorum. Önceliğim, Tayyip Bey ve şürekasından seçimle kurtulup, söz verip kaldıramadıkları dokunulmazlık zırhından arınmalarını ve tarih önünde hesap verdiklerini görmek. Pazar günü, hiç eğilip bükülmeden, detaylarla uğraşmadan oyumu götürüp CHP'ye vereceğim. Zamanı geldiğinde de verdiğim oyun hesabını soracak, dümen suyunda gitmeye devam ettiklerini görürsem burunlarından fitil fitil getireceğim. İçtiğim sudur, kararım budur. Vatana millete hayırlı, uğurlu olsun. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir Derin'e |
|
Sıradan günler sırlı olur da bilmez çok kez en bilmesi istenen. Sırrında hep aynı makamın bakir nakaratını gizliyor zaman; söylemek var, ezberlemek yok bu akşam…
Yalnızlık ölümden güzel şeymiş. Hani anlatım gücünün sağlamlığını falan geride bıraktırabilen ve hatta bu stabilize olma halini dahi asla önemsemeyen geceler gelir ya işte o gecelerde söylemek olur da ezberden hep yoksundur insan. Acıyı vuruyor yelkovan, akrebin vurmaya niyeti yok; doğrudan batıracak, kanatacak, akıtacak bu akşam.
...
Kızıydı. Daha on altısında. Güzeldi elbet. Ve her babaya göründüğünden daha bir güzel görünecek kadar babasına, yalnız bir kızdı. Adı gibiydi tenine yoldaş ettiği her ne bildiyse ömrüm. Gözlerinin değdiği bir lunapark dahi olsa ağlamaklı gelirdi insana. Hiç ablaları olmadı, ağabeyleri de. Hep manevi bir yalandan doğan kardeşlerine sığınırdı. Oysa ilk karın sancısında ömründen akanları, bünyesini kanatanları babasıyla paylaşmamalıydı insan. Annesine anlatmalı, sıkıca sarılarak, en gereksizinden ağlamalıydı. Sonra mesela ilk yüreğindeki sol yanı heyecana boğanları annesine ima edebilmeliydi misal. Gülmeliydi öyle çok gereksiz bir zaman. Şımarmalıydı işte. Annesinin arkadaşları olmalıydı arada kapıyı çalan ve hatta konuk olan. Bir kuaförü kendine mekan edinmeye öyle hasbel kader başlamamalı her insan. Anne olmayınca ilk gidilen her kadınsal törenli duvarlarda hüzün kokuyor tarak, kestirilenler sadece omuzlarından akan saçlar ve şekillenirken güzelleşen kaşlar falan olmuyor. Duvarlar hangi renk olsa da hep griye çalıyor biraz, çocukluğunu çalıyor ve hatta çok ziller de çalıyor da gelen annesi olmuyor…
...
Bir başka adamın sevgisini çocuğuyla takas edecek kadar anneydi işte. Gitmeyi marifet bildi. Arkasında bıraktığı emeklemeyi bile öğrenememişti oysa. Başında geceler boyu nöbete durması gereken yoktu. Babası, başında olması gerekenin her yokluğunda devraldı görevleri. Her yoklukta yeni görevler edindi babası. Derin, içine döndü, daha da suskunlaştı…
Geçerli bir açıklaması vardır elbet cümlesine hep küs büyümüş bir çocuğu anlayabilir misin sen? Ben anlarım! İlk karın sancısının ve asabiyetinin şaşkınlığını, içinden akanları yine içine akıtarak çözmeye çalışan, kalbinin sol yanında gereksizce hasıl olan sancıyı anlayamayan ve babasına da soramayan, saçlarını kestirirken omuzlarından düşen hüzünlere ve hatta kaşlarına şekil olurken bir yabancı el, gözlerinin hüznüne o kadar şahit oldum ki, bu yüzden işte, anlarım ne demektir geçerli bir açıklaması vardır elbet cümlesine düşman olmak, kin büyütmek, asabiyet beslemek ve bu besleme halinde içindekileri büyütmek..
Annesi terk etti onu. Babasını da. Hiç aramadı sonra. Hakimin dahi izin verdiği cumartesi sabahları olsun gelse yetecekti belki Derin'e. Gelmedi. İstemiyorum seni dedi. Bir başka adamın sevgisini babasının sevgisine değişmesine anlam verebilirdi lakin aynı adamın sevgisine kendisinin sevgisini değişmesine hiç anlam veremedi. Bütün ilklerini annesinin ötesinde kim varsa onlarla paylaştı, paylaşmak zorundaydı çünkü. Ergen ve çocuk olma belirsizliğinde her çocuk bir kere yalnızken üç kez yalnızlaştı o, şimşekli gecelerde her çocuk bir kez irkilince annesi yanında belirirken Derin kerelerce irkildi, babası şimşekli gecelerde kız çocuklarının irkilebileceğini hiç düşünemedi, Derin her şimşekli gecede oyuncaklarına sığınarak uyumaya çalıştı, babasının öğrettiği duaları okudu, gözyaşlarıyla ıslattığı oyuncaklar yatağın bir köşesinde duruyorken yoruldu korkmaktan, yine uyudu… Ne zaman okulca gidilen bir piknik olsa hazır aldı listeye yazdırdığı öte beriyi. Hiçbir nisan ikindisi yarınki okul gezisi için annesiyle güle eğlene kek yapabilmişliği olmadı. Hayat seni bir kez üzerken Derin'i üç kez içine akıttı. Adının anlamını her çocuktan daha güzel taşır Derin bu yüzden…
Ortaokula gelene kadar işte babası ütüledi her pazar okul kıyafetlerini. Çok defa da beceremedi. Saçlarını hiç uzatamadı Derin. Tarayacak el başkasının saçlarına dokunmayı seçecek kadar günahkardı, çocuğundan uzaktı. Hep uzak kaldı. Hep…
Sonra büyüdü Derin. İpe sapa gelmez hüzün hallerinden falan değil onun büyümüşlüğü. Senin yaşadığını bildiğin her ne varsa hüzne, acıya, kasavete ve hatta acımasızlığa dair Derin üç kez yaşadı demiştim ya hani, bu yüzden kocaman oldu Derin, koskocaman…Saçlarını uzattı, evin anahtarlarını boynuna asmıyor artık, çantasında taşıyor. Gömleklerini ütülüyor. Ve hatta okul gezilerine kek yapıyor. Şimşekli gecelerden hala korkuyor da ağlamadan şimşeğin yağmura durmasını bekleyebiliyor. En çok annesinin doğum gününde ve anneler gününde hüzünlü bakıyor. Geri kalan günlerde Derin'liğini sezebilen pek olmuyor. Acısını kocamanlığında gizlemeyi iyi beceriyor şimdi, bunu yapabiliyor…
...
Acıya duran günler gece yarısını geçerken gelirmiş. Derin'in kaza haberi gibi bir gece yarısı çirkinliğinde… Hiçbir acısında annesini yanında bulamayan bir çocuk üç kez savaşır hayatta kalmak için. Üç kez "anne" diye sayıklar şuuru kapalı bir odada. Ve her kız çocuğundan üç kez daha güzel görünür Derin babasına. Uyurken de güzel, sayıklarken de…
Annesine haber ettiler. Gelecek dedim. Nasıl gelmesindi. Anneydi. Ölecekti belki çocuğu. Yoğun bakımdaydı körpecik canı. Ve sayıklıyordu. "Anne" diyordu kapalıyken dahi şuuru. Gelmedi…
Uyanırsa soracak
Geldi mi annem diyecek
Babası yalan söyleyecek
Geldi Derin'im gelmez olur mu hiç diyecek
Tanrı babasına bu yalanı için sevap yazacak
Oysa annesi…
Her çocuk canı yandığında ilk "anne" diye seslenir evrene. Derin, şuuru kapalı da olsa "anne" dedi her çocuk kadar sesli, her çocuk kadar güzel, az çocuk kadar hüzünlü. Gelmedi annesi. Bir çocuk hayatta kalabilmek için kaç kez direnebilir hayata o körpecik canıyla. Derin üç kez direnecek. Kaç kez daha kapalı şuuruyla "anne" seslenecek. Ve kaç kez daha günaha batacak annesi. Gelmeyecek. Duymayacak…
İyi olacak Derin. Uyanacak.
Annem geldi mi baba diyecek sonra
Babası, gelmez mi elbet geldi diyecek
Yalan söyleyecek
Tanrı günah yazmayacak bu yalanı için babasına
Oysa annesi…
Derin uyanacak
Ona verilmiş ve hala yapılamamış çok sözüm var daha
Unuttum sanma sakın
Soslu kurabiyemin tarifini öğretmedim daha
Ve o en sevdiğin şarkıyı her istediğinde benden, çalamadım
Çalamadım, lanet olası yetişecek işlerim, zamansızlıklarım vardı
Uyan Derin'im şimdi sessiz feryadımla şarkın dudaklarımda...
Ses etmeyin
Ve sakın söylemeyin baban yalan söyledi diye
Günahkar olan annesi
Ama uyanacak Derin
Şimdilik sadece
Kısa bir süreliğine daha derin uykuda
Uyandığında biz yoksak yanında ve size sorarsa yalan söyleyin
Annem geldi mi diyecek Derin
Gelmez olur mu hiç elbet geldi deyin
Tanrı günah yazmayacak
Oysa annesi…
Derin uyanacak
Şimdilik uyuyor ama
Onun evren için duruşu ve adıyla yapacağı çok iş var daha
Dün gece söz verdi bana, ablasına
Uyanacak
Biraz yoruldum derin uyuyorum korkma sakın dedi ya bana
O asla yalan nedir bilmedi
Hep doğruyu söyledi
Rüyamdaydı dün gece güzelliği
Sadece Derin uyuyorum
Uyanacağım dedi
Uyandığında ben olamazsam yanında ve babası da yoksa
Annem geldi mi diyecek Derin
Geldi deyin
Yalan söyleyin
Tanrı günah yazmayacak
Oysa annesi…
Derin söz verdi bana
O, hiç yalan söylemez ablasına
Derin'im, derin uykuda
Uyanacak ama
Hiç, hiç yalan söylemedi ki o ablasına
Dün gece geldi
Söz verdi
Uyan Derin'im şarkını hiç sıkılmadan çalacağım söz sana
Çok sürmez uyanır Derin
Yanında olamazsam
Annen geldi deyin
Yalan söyleyin
Tanrı günah yazmayacak
Oysa annesi…
Oysa
Anneydi...
...
Sarahatun Demir sarahatun@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
''t'' şeklinde hayatlar
İnsan, hayatı boyunca dosdoğru mu devam eder? Hayat apartmanı dediğimiz yerde,dünyada, tin tin ilerlerken hiç mi durup soluklanmaz, hiç mi yorulmaz? yani anlatmak istediğim hiç mi karşısına bir şey çıkmaz? Elbette çıkar.Kaderimizin adı bazen felek olur ama bazen de “tesadüf” e dönüşür. Bir bakmışız,hayatımız başkalarının hayatlarıyla kesişivermiş. Farkında olmadan salıveririz kendimizi yaşama.Devam eder giderken yaşantımız,ikiye böldüğümüzün öncesi ve sonrası diye ayırdığımızın farkına varmayız.
Eline gelen fırsatları değerlendirmek deriz ya,söz öbeği şeklinde kullanmaya başladığımız bu kalıp aslında değerlendiremediği fırsatlar için üzülen insanların sırf söylemek olsun diye söylediği pişmanlık neticesidir. Fırsat dediğimiz şey kaderimizin bir parçasıdır ve seçim denilen şey zaten olacak olan şeydir; ama yine de en üst kata çıkıp eli boş inmek yerine alt katlardan alarak eli dolu olarak geri dönmek daha karlıdır.
İnsan yaşamındaki fırsat çizgileri doğru giden bir yaşamı kestiğinde, nefesi kesilebilir insanın. Bu duraklamanın sebebi bir acı bir korku olabilir.Fakat neden bir mutluluk olmasın?
O da mümkündür elbette.Fırsat bir başkasının hayatı olduğunda,insan hayatını bir başkasına açtığında,gönlüne koyduğunda onu ya hata kapasitesini dolduruyordur ya da eski hatalarını affettiriyordur.İşte bu yüzden fırsattır onun adı.Aslında her ne şekilde olursa olsun lezzet verir yaşama,güzellik katar.Mutluluktur yani diğer adı.İlla ki acıya dönüştüreceğim diye gayret edenlerimiz “t”nin yan çizgisi olma yolunda ilerliyordur. Sonradan çıkan olma yolundadır onlar.
Nefesinizin kesilmesi bir anlık heyecan getirse de, devamlı olduğunda acı getirir. Ara ara uzaklaşmak, özlemek değerini öğrenmek anlamındadır ve bunu işkenceye döndürmenin hiçbir mantığı yoktur.
Belki çoktan kesilmiştir hayatınız, belki de kesilmeyi bekliyordur bir yan çizgi tarafından.Ne olursa olsun yan çizgi olduğunu hissettiğinizde yaşamınızın mutlu olduğuna inanmaya ve inandırmaya çalışın. Mutluluğu acıya döndürmek bir fırsat kapısını kapatıp diğerini açmak anlamına gelmez, sadece size zarar verir.Kesik kesik bir sürü çizgi atmanın alemi yoktur. “ t” şekli mu”t”lu olmanın en temelidir ve bu şekilde doğru giden bir çizgi olması esastır. Ve unutmayın bu doğruyu sadece bir tane doğru kesmiştir. İkincisi bile yoktur.
Öznur Can
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Şeytan'ın Yeni Cenneti
Mektep arkadaşlarımızın kiminin davudi, kiminin siyah bir üzüm tanesinin buğusunu taşıyan şarabi sesiyle söylediği, buselik makamından nihavende, segah makamından hüseyniye keyifle akan şarkılar, kuş kanadı olup Ayvalık'ın eski, dar sokaklarına ulaştırdı hepimizi.
İzmir Mülkiyeliler Birliği'nin düzenlediği gezideyiz.
Unutulmuş bir şiirin mahzun dizeleri gibi hüzünle denize doğru akan o güzelim sokaklardan birinde, yorgun ve sitemkar duruşuyla karşıladı bizi Ayazma.
Yıllar ama yıllar önce düşünde sürekli Meryem Ana'yı gören küçük kızın gösterdiği yerde su çıkması üzerine, suyu Meryem Ana'nın hediyesi olarak kabul eden insanlar, oraya yaptıkları kiliseye Ayazma adını vermişler. Cumhuriyetten sonra zeytinyağı işliği olarak kullanılan ve gururlu sütunları, güzelliğinden hiçbir şey yitirmeyen alınlığı ile zamana direnen yapı, şimdilerde müze veya kültür merkezi olmayı bekliyor.
Ayazma'yı, karşısındaki mavi boyalı pencere demirlerinin arkası begonvil saksılarıyla dolu 34 numaralı evde yaşayan yaşlı teyzeye ve ikinci ayağını birinci ayağının önüne zarifçe atıp, kuyruğunun ucunu gökyüzüne savuran meraklı bakışlı kediye emanet edip yola devam ediyoruz.
Renk renk evlerin, pencere demirlerinden sarkan çiçeklerin bezediği, kıvrılıp bükülüp başka mahallelere kavuşan sokakların peşine takılıp, kentin kalbine doğru ilerlemeyi sürdürüyoruz.
Her yerde olduğu gibi hayat sokaklarda akıyor Ayvalık'ta da. Ve yine her yerde olduğu gibi, en çok çocuklar çıkarıyor sokakların tadını.
Eski taş kahvelere, Rum evlerinin görmüş geçirmiş yüzlerinde mordan sarıya, turuncudan maviye koşan renklere, yeni restore edilmiş yapıların estetik ama biraz yabancı duruşlarına baka baka, saatli caminin kentin ortasında sıkıştırılmış halinden yakınan ama yine de merkezi bir yerde, bakımlı, eli yüzü düzgün yaşamaktan hoşnut haline tanıklık ederek sahile inip, Ayvalık'ın "meşhur sakızlı kurabiyesi"ni yolluk olarak yanımıza alıp, teknemize yerleşiyoruz.
Güneş beyaz bulutların arasından sık sık başını uzatıp gülümsüyor.
Keyif bizim, denize açılıyoruz
Kendimizi serin sulara bırakacak olmanın hayaliyle, "Köy Mehmet Ağa'nın keyif bizim" ruh haliyle denize açılıyoruz.
Arkamızda Ayvalık sere serpe deniz kenarına uzanmış güneşleniyor, karşımızda Cunda Adası güzelim evlerini sahile dizmiş gülümsüyor. Tavuk Adası'ndan Maden Adası'na dönüyor teknenin yüzü, mavi bayraklı Ortunç'ta karar kılıp yemek molası veriyor. Sonra alıp bizi, Kara Ada yakınlarındaki akvaryum güzelliğinde sulara bırakıyor.
Yaz aylarının hırçınlığından sıyrılmış mavilikler dingin koynuna alıyor gövdelerimizi, bütün uzuvlarımızla yaşadığımızı duyumsuyoruz.
Cunda
Yönümüz Cunda Adası'na dönüyor sonra.
Korsanların bu güneşli kıyılarda saklanıp, zengin gemilerini soymalarından söz eden hikayeler, adanın adının bir gemicilik terimi olan cunda sözcüğünden geldiğini söylerken, Ada'yı Ayvalık'a bağlayan Türkiye'nin ilk boğaz köprüsünü anlatıyor teknedeki rehberimiz.
Ada'ya yaklaşırken, solda Taksiyarhis Kilisesi'nin çatlaklarla dolu yorgun yüzünü, tepede restore edilmekte olan yel değirmeni ve küçük şapeli seyrediyoruz.
Kıyıda rüzgarla usul usul söyleşerek sallanan kayıkların güzelliğini, denizin karaya dokunduğu çizgiyi mekan edinmiş çay bahçelerinin şiirselliği tamamlıyor.
Çay bahçelerinin hemen arkasından geçen yolun kenarına kurulmuş Taşkahve ise, Cunda şiirinin nakaratı güzelliğinde duruyor karşımızda.
Yıkım tehlikesi nedeniyle içine girilmesi yasaklanan Taksiyarhis'e bir merhaba dedikten sonra Taşkahve'de oturup, deniz fenerlerinin tanıklığında kahvelerimizi yudumluyoruz.
Sonra teknemiz bizi alıp, maviliklerde oyun çocuğu haylazlığıyla sağa sola yatarak, küçük balık sürülerinin peşinde, martı kanatlarının esintisinde Ayvalık'a götürüyor.
Otobüsümüze binip, pür telaş yollara düşüyoruz yine.
Yol boyu yeni yanmış çamların siyah köklerine canımız yanarak, arka arkaya bin bir özür sıralayarak bakıyoruz.
Hekate yeryüzüne siyah tül örtüsünü örterken ulaşıyoruz; cennetten kovulan şeytanın yeni cenneti olarak ilan ettiği Ayvalık'ta ayak bastığı yer olduğu rivayet edilen Şeytan Sofrası'na.
Bulutların ardına gizlenen güneş alçalarak gökyüzünü maviden griye, turuncudan mora boyuyorken, giderek birer siluete dönüşen adaların arasında keyifle dolaşan mavi suların kararan güzelliği, kıyılardaki teknelerin ve evlerin gözden yiten görüntülerinden boşalan yerlere gecenin siyahının hızla akışı, alıp gönüllerimizi, başka başka diyarlara savuruyor.
Sabah yine doğacak oluşunu teselli kabul etmeyerek kendi ölümünün yasını tutmaya başlayan gövdesiyle giderek siliniyor ufukta güneş.
Geride bıraktığı gökyüzünü hızla dolduruyor yıldızlar.
Dönüş yolunda, durmadan birbirine dönüşen hayat ve ölüme dair düşünmeye mahkum edilen kırılgan çocuklar gibi ellerinden tutuyoruz hüzünlü şarkıların.
Gönül İlhan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Sanatın Yolculuğu : Serkan Azeri SANAT NEDİR ? |
|
"Sanat" , güzel sanatlar , süslemecilik , resim , müzik , dans , mimarlık , heykelcilik , dekor , dekorasyon , vb. Kavramları akla getirmekle birlikte , bu sözcüklerin hiçbiri tek başına onun yerini tutmamaktadır. Diğer taraftan sanat tarihinin yanısıra çeşitli sanatların da kendi adlarıyla anılan tarihleri vardır. Edebiyat Tarihi , Tiyatro Tarihi , Müzik Tarihi , Sinema Tarihi vb.
Sanata ilişkin çeşitli konuları , bu olgudaki değişme ve gelişmeleri anlayabilmek için öncelikle "sanat" sözcüğünün etimolojik incelemesinin bilinmesi yerinde olur.
"Ars" , Batı dillerinde sanatı ifade eden önemli köklerden biridir. Latincedeki "ars" marangozluk , gümüş işçiliği veya cerrahlık gibi , özel yetenek isteyen meslekler için kullanılmaktaydı. Latincedeki "ars" dan önce Grekçede "tekhne" nin kullanıldığını görüyoruz ki , bu sözcük yine , özel meslek dallarını anlatmakla birlikte "bir şeyin nasıl yapılacağını bilmek" anlamına da gelmekteydi.
Her iki terim de daha çok öğrenme yoluyla kazanılıp , el becerisiyle geliştirilen alanları ifade etmekteydi. Bu sözcükler 14. yüzyıla kadar bu şekilde kullanılmaya devam etti. Bu yüzyıl İtalyancasındaki "arte" , bilim, felsefe , ticaret ve daha birçok alanda belirli kurallara göre çalışmayı tanımlıyordu. (Bu yüzyılda Rönesans sanatçıları , kendilerini yanlızca birer "usta" olarak tanımlamaktadırlar.)
İtalyancadaki "I' Arte" , Fransızcadaki "L' Art" , İspanyolcadaki "El Arte" ve İngilizcedeki "Art" , Latincedeki "Ars" dan kaynaklanmaktaydı. Almancada "Art" , arz veya usul anlamında kullanılıyordu. Yine bu dildeki "die kunst" ise , "gna" kökünden gelmekteydi. 18. yy'da Winckelmann , Goethe'nin kullanımlarıyla "Kunst" bugünkü anlamıyla , "sanat" kavramını ifade edecek hale gelir.
17. yy 'dan beri kullanılagelen "güzel sanatlar" terimi hemen hemen bütün dillerde karşılığını bulur. Böylece les beaux art , le belle arti , die schöne kunst ve fine arts , kullanılmaya başlanır.
Bu günkü Türkçede , iyi yapılan her iş için , askerlik sanatı , liderlik sanatı, güzel konuşma sanatı ve daha başka beceriler içinde kullanıldığı görülmekteysede Türkçede kullandığımız "sanat" sözcüğü etimolojik bakımdan Osmanlıcaya dayanmaktadır. Osmanlıcanın sözcük kaynakları olan Arapça ve Farsçada , sanat kavramını ifade etmek için kullanılan sözcüklerin durumu epeyce farklıdır. Arapçada , amel , iş yapma anlamları veren "san'a" kökünden gelmektedir ve yapılan iş , alet yardımıyla , belirli bir el becerisi , marangozluk , duvarcılık gibi meslek dallarını kapsamaktadır. Yani bugün bizim kullandığımız. "zenaat" gibiydi.
Arapçada "fen" , yaratıcılık isteyen alanda kullanılan sözcüktü . Sanat , Osmanlıcada önceleri yine Arapça "fen" kelimesine karşılık olarak kullanılmış , mühendislik, astronomi , kimya gibi alanlar için de kullanılmıştır. Zamanla bu alanlar Osmanlıcada değişiklik sonucu günümüzdeki "fen" anlamında kullanılmış ve Türkçemizde bu alanlar "fen" olarak yerleşmiştir. Sonuç olarak "sanat" günümüzdeki anlamıyla dilimize yerleşmiş ve bütünüyle Türkçeleşmiştir.
Yakın geçmişte saf, güzel anlamındaki "ar" kelimesi, Arapçada "sanat" karşılığında kullanıldığı için dilimize girmişse de "ar" tek heceli oluşundan dolayı , kapsamı daralttığı görüşüyle benimsenmemiştir. Bu konudaki son ayrıntı olarak Farsçadaki sanat kavramını ifade eden "hüner" sözcüğü öğrenmeden geçilmemelidir. Bu sözcük, Arapçadaki "fen" in tam karşılığıdır. Türkçede ise "hüner" , maharet , marifet, bir işi yapmak için bilinmesi gereken ustalıktır. Türkçede , güzel sanatlar dışında kalan öteki işler, yani duvarcılık , marangozluk gibi meslek dalları için "zanaatkar" sözcüğü kullanılmaktadır. Fransızcada ve İngilizcede de , bu tür işleri yapanlara "artist" değil ; "artisan"adı verilmektedir.
Sanat , en genel anlamıyla , insanın bir anlatım yolu ve biçimidir. Bu anlatım yolunun çok çeşitli olması da doğaldır. Bunlar arasında sesler ve sözler aracılığıyla biçimlenen sanatlara "fonotik sanatlar" , hareket aracılığıyla ortaya koyduğu sanatlara "ritmik sanatlar" ve maddeye biçim vererek yarattığı sanatlara da "plastik sanatlar" denir. Gözle görülüp algılanır, bu bakımdan bu gruba giren sanatlar "güzel sanatlar" olarak adlandırıldığı gibi "görsel sanatlar" da , "plastik sanatlar" da denilmektedir. Yunanca'daki "plassein" (şekil verme) sözü Latinceye "plasticus" olarak geçmiş , buradan bütün batı dillerine yayılmıştır.
Sanat : İnsanın duygu , düşünce , ve anlayışını , tabiattaki malzemelerden faydalanarak , estetik yönüyle heyecan ve hayranlık uyandıracak bir biçimde ifade etmesidir.
Gerçekten sanat bir tanımla özetlenebilir mi ? Birçok değişik gereksinmeyi karşılamak zorunda değil midir? Sanatın kökleri üzerine düşünüp başlangıçtaki görevinin ne olduğunu anladıkça , toplumun değişmesi ile bu görevinin değişmiş , ortaya yeni görevlerin çıkmış olduğunu görmüyormuyuz? Bu günde gerekli olduğunu, yarında gerekli olacağı kanısına dayanarak sanat tarihi ile ilgili sanat türlerini öğrenmeye çalışacağız.
SANAT TÜRLERİ:
Yüzey Sanatları : İki boyutludurlar. Resim , grafik , afiş, fotograf, desen, minyatür.
Hacim Sanatları : Üç boyutludurlar. Mimari , heykel , kabartma, seramik.
Mekan Sanatları : İç ya da dış , belirli bir mekan düzenini gerçekleştirmeyi hedef edinen sanat türleridir. Şehircilik , bahçecilik , dekor, döşeme, moda.
Sanat Tarihi : Geçmişten günümüze kadar gelen tüm uygarlıkların sanatını inceleyen Sanat Tarihi , insanın maddeye biçim vererek elde ettiği sanat türlerini konu edinir. (Kısaca Sanatın Tarihi)
Plastik sanatlar olarak da anılan mimari , heykel , resim ve çeşitli süsleme sanatlarının ortaya çıkışını , gelişimini, kendi aralarındaki ve toplumla olan ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır.
Sanat Tarihi'nin ilişkide olduğu bilim dalları : Tarih , Arkeoloji , Kronoloji , Coğrafya (Geo -yer + Graphein-yazmak) , Felsefe - Estetik , Psikoloji , Sosyoloji , Ekonomi , Antropoloji (İnsanbilim), Etnoloji (Halkbilim).
SANAT FELSEFESİ (ESTETİK) VE SANAT PSİKOLOJİSİ
"Evreni kurtaracak olan güzelliktir" Dostoyevski.
Güzel nedir ? sorusu insanları uzun süredir düşündürmektedir. Eski çağlardan bu güne kadar filozoflar, sanatçılar, sanat tarihçileri ve psikologlar tarafından tanımlanmaya çalışılan fakat yine de açıklığa kavuşmayan şey "güzel nedir ?" sorusudur.
Duyum , duygu, ve algı yoluyla insanın "güzel" olanı araması , kavraması Antik çağdan beri felsefecilerin "estetik"(uyum, ahenk, genel beğeniler) açıdan konusu olmuştur.
Platon var olan ve bizim kendi içimizde ve dışımızda gerçekleştirip yere indireceğimiz "idea" lardan bahseder. "İdea" lar yüksek fikirlerdir. Tanrı ile temas, onun yansımalarıdır. Sanat da, bir fikri, bir ideayı ifade etmelidir. Sanat eseri , insanı erdemlere , yüksek değerlere götüren bir yol olmalıdır. Sanat eseri yüksek bir fikrin aktarılması için bir araçtır.
Yine İlkçağ'dan sanatın ve sanatçının nasıl olması gerektiğini bize aktaran bir düşünce daha var.
"Tanrı büyük sanatçıdır. Çünkü en büyük sanat eseri olan evreni yarattı. Mimar ve sanatçı da yeryüzünde Tanrı'nın yolunda ilerler."
Bir sanatçı için örnek ve ilham alması gereken, Tanrısallığın bir yansıması olan doğa ve insan ile Tanrı arasında bağ oluşturacak fikirlerdir.
Her varlık kendisinde Tanrı 'dan bir parça taşır. Doğada , insan vücüdunda , bitkilerde birbiri ile benzer oranlar görürüz. Bu evrensel düzenin var olduğunu bir kez daha ortaya koyar. Bu düzen ve ölçülülük mimariye ve sanat eserlerinde , Eski Mısır'da , Yunan'da , Roma'da , Ortaçağ ve hatta Rönesans'ta bir kez daha uyanan "Altın oran" ile kendi anlamını bulur.
Skolastik Felsefenin ünlü temsilcisi Aquinolu Thomaso (1224-1274) Summa Teologia adlı eserinde çok anlamlı bir mesaj verir.
"Doğada ve sanatta birlik ışıldamazsa , eğer kısımlar organik olarak birbirine bağlı ve uygun değilse , güzellik yoktur. Güzelliği meydana getiren düzendir."
Kısacası estetik düzenle başlar.
Uzun düşünce ve felsefe tarihi içinde estetiğe değinen daha pekçok düşünür vardır. Kant , Schiller, Plehanov , G. Lucas , Croce ve diğerleri.
Sanat Psikolojisi
Hepimiz gün içerisinde değişik bilinç durumlarında olabiliyoruz. Yaşadıklarımız sonucunda bazen mutlu , bazen üzgün , bazen sinirli , bazen umursamaz olabiliyoruz.
Bu durumların herbirinde hayatı farklı gözlerle görüyoruz. Örnek olarak sevindiğimizde hareketli , canlı müzikler dinleriz , üzgün olduğumuzda daha yavaş , bizim yaşadıklarımızı ezgisel veya sözsel anlatan parçalar dinleriz.
Bu farklı durumlarda bir sanat eserine baktığımızda farklı anlamlar çıkarırız.
Praksiteles'in ünlü Knidos ( Datça) Afrodit'i heykelini gören üç farklı bilinç seviyesindeki insanı düşünelim.
İlk kişi gelir. ""Ne kadar güzel bir kadın, ne hoş ölçülere sahip" der ve çıkar.
İkinci kişi gelir. "Ne kadar mükemmel bir ustalık , bu bir şaheser . Sanatçı , mermere ne de güzel şekil vermiş" der.
Üçüncü kişi gelir. "İşte tanrısallığın insan vücudunda yansımış hali , Afrodit Aşk ile uyumu , estetiği , düzeni de ifade etmektedir. Bu değerler benim içimde de gizlidir" der ve ustaya teşekkür ederek çıkar.
İnsan neye hazırsa ve neyi ne kadar almak isterse bir sanat eserinden o kadarını alır.
SANAT - TOPLUM İLİŞKİSİ
Sanatçı , içinde yaşadığı toplumun ve onun kültürünün geliştirdiği anlayışını sanatı üzerine yansıtır. Toplumun sanatla olan ilişkisi , bir toplumda meydana gelen siyasi ya da ekonomik farklılaşmaları bilmemizde ve anlamamızda sanata büyük görevler yükler. Öyle ki , toplumun yaşadığı ekonomik , siyasi ve kültürel değişimleri sanat eserlerinde görmek mümkündür.
"Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir" sözüyle Atatürk için sanat bir toplumun millet olabilmesi için gerekli olan diğer yaşam damarlarını oluşturan yönetim , hukuk , eğitim , din gibi üst yapı kurumlarından biridir. Üretim güçlerinin oluşturduğu ekunomi ise alt yapı kurumudur. Üst yapı kurumları ile alt yapı kurumu birlikte toplumsal yapıyı oluşturur ve birbirleriyle etkileşim halindedir. Bunun için , sanat alanındaki gelişmeleri anlamada , o toplumun sosyal , kültürel ve ekonomik yapısını ve yaşadığı değişikliği bilmemiz ne kadar önemliyse ; o toplumdaki sosyal , kültürel , ekonomik yapıyı anlamamızda da sanatın bilinmesi o kadar önemlidir.
Sanat , geçmişten günümüze her çeğda ve uygarlıkta hayatla içiçedir. Ve kültürleri tanımamızda bize yardımcı olan en temel olgulardan biridir.
Sanat , insanoğlunun evriminin başlangıcından beri bir düşünceyi , bir duyguyu , bir sembolü anlatmanın bir şekli oldu . Hayatla bütünleşmişti ve hala bu işlevini yerine getirmeye devam etmektedir.
Serkan Azeri
Kaynakça :
Akademi İstanbul , Sanat Tarihi ders notları . Hazırlayan: Sinan Öğüt.
Büyük Sanatçılar Ve Üstün Yapıtları . Gregory Petrov
Sanata Giriş . Selçuk Mülayim
Sanat Tarihi . Tahir Erdoğan Şahin.
Ayrıca :
Kişisel bilgi ve yorumlarım.
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
toprak kokuyor gece
Kim demiş yalnızlık paylaşılmaz diye?
Kendimle paylaşıyorum,
Tek kişilik yalnızlığımı.
Toprak kokuyor gece.
Küçük cep radyomda çalan melankolik müziği
Bastırıyor çadırımın dış cephesine
Vuran yağmurun yankısı.
Dışarıdaki ayaza inat
Sıcak tutuyor çadırımı,
Denizci fenerimin loş ışığı.
Ve toprak kokuyor gece.
Tek kişilik bir yalnızlık ordusuyum
Islak gecede.
Ve tek şahidiyim nasırlaşmış yalnızlığımın.
Toprak kokuyor gece.
Dalgaların sesini duyuyorum
Uğruna millerce yol katettikleri
Sahile kavuşmanın coşkusu var seslerinde.
Oturup bir teknenin kenarına,
Rakımı yudumlamak geçiyor içimden.
Sevdiğim kadın elini uzatıyor.
Ama, çok uzaklarda kaldı,
Mümkün değil o kadar uzağa erişemem.
Fenerimin parafini bitmek üzere,
Sabahı selamlarken ilk aydınlanmalarla.
Ve topak kokuyor gece.
Orhan GÖKÇE (Emanetçi)
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
ben.sen.o@kahveciyiz.com
Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.
Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Yılların eskitemediği ingilizce - Türkçe sözlük http://www.moonstar.gen.tr/ Programı bilgisayarınıza indiriyor ve açıyorsunuz. Grup olarak tüm dökümanları bilgisayarınızda istediğiniz herhangi biryere kaydediyorsunuz. MTU isimli exe dosyasının kısayolunu da masaüstüne veya istediğiniz herhangibir yere yapıştırıyorsunuz. Böylece sözlük elinizin altında. Sıkıldığınızda adam asmaca oyununu bile oynayabileceğiniz güzel bir sözlük.
http://www.teknofiyat.com/ ...TeknoFiyat PC ve çevre bileşenlerine yönelik fiyat arama motorudur. Google gibi donanım firmalarının sitelerini periyodik indeksleyerek çalışır. Beta periyodu içinde bazı kriterlere göre seçilen 37 firmaya ait fiyat bilgisi sunulmaktadır... Diyor abiler. Ben denedim, gayet sağlıklı çalışan ve güvenilir bir web sayfası. Mutlaka Sık kullanılanlar listenizde bulundurunuz.
Mc Donald's konusunda herkes birşeyler söylüyor. İşin içinde olmadan yorum yapmak çok zor. Size bu işletmenin tüm çalıştırma yetkisini verseler ne yapardınız? http://www.mcvideogame.com/index-tur.html web sayfasına girerek deneme yapmaya başlayabilirsiniz. Bakalım işin içinde, hem de yönetici olunca neler düşüneceksiniz. Şimdiden kolay gelsin...
Ciddi şeylerden sıkılanlara tabiki flash oyunlar tavsiye ediyoruz. http://www.oyyun.com/ Bu seferlik flash oyunlar buradan. İyi eğlenceler.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|