Oy kullan



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.258

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 20 Temmuz 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Gün Geldi, Artık Kel'i Görme Zamanı!..


Merhabalar,

İşte artık laf bitti. Bundan sonra, kafamızda süzgeçten geçirip, umarım ince eleyip sık dokuduğumuz kararımızın hükmü okunacak. Öncelikleri tespit etmiş duyarlı vatandaşlar olarak verdiğimiz kararlarımızın doğru olmasını dilemekten başka işimiz kalmadı. Bugüne kadar gördüğümüz yanlışları yazma, söyleme şansını kullandık. Artık ne söylense boş. Pazar günü takke düşecek kel görünecek. Ak mı kara mı belli olacak. Umudum, katılımın %90'lara ulaşması. İşte o zaman çıkan sonuçta amalara yer olmayacak. Milletin kararına saygı gösterirken kafamızda soru işaretleri kalmayacak.

Meteoroloji Pazar günü sıcak ve nemi yüksek bir hava olacağını söylüyor. Zaten havasız ve sıcak olacak sandık başlarına erkenden gidip, bir an evvel vatandaşlık görevinizi yerine getirmenizi tavsiye ederim. Ben saat 08:00 de sandık başındayım, beklerim. Hepimize kazasız belasız, sonuçlarıyla yüzümüzü güldürecek bir hafta sonu ve seçim diliyorum. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  DNA -2

Telefondaki konuşma dakikalar ilerledikçe tam bir saçmalığa dönüşmeye başladı. İki adımlık mesafedeymişiz gibi illa gelmem için ısrar ediyordu. Elbette Karadeniz'den kalkıp Muğla'ya gidemezdim. İşim gücüm, zaman darlığım bir yana o buna değmezdi. Beni beş yıl önce anlaşılabilir bir bahaneye bile sığınmaya gerek duymadan öylece bırakıp gitmişti.

Sonraki gece beni yine aradı. Bir sonrakinde ve daha sonraki gecelerde de… Gittikçe dayanılmaz olmaya başlamıştı. En sonunda telefonumu kapalı tutmaya karar verdim. Ancak bu ondan kurtulmama yetmiyordu. Bu kez açar açmaz telefonuma onlarca mesaj yağıyordu. Telefonumun mesaj kutusunu dolduran cümleler zaman zaman iyice zıvanadan çıkıyor, küfür ve hakaret boyutuna ulaşıyordu. Bir sabah dayanamayıp "Lütfen beni rahatsız etme. Yoksa kötü olacak. Yazdığın mesajları saklıyorum. Bunun için cumhuriyet savcılığına müracaat edeceğim." yazdım. "İstersen cumhur başkanına yaz, hatta anana yaz." diye yanıtladı. Ne olduğunu, neden böyle davrandığını bir türlü anlayamıyordum. Telefonumu bir hafta süre ile tamamen kapalı tuttum. Gelen mesajların hepsini okumadan sildim. Sıkılıp gideceğini umuyordum.

Bir hafta sonra telefonum açılır açılmaz çalmaya başladı:
- Niye telefonunu kapatıyorsun? Neden benimle görüşmek istemiyorsun?
- Neden seninle görüşmek isteyeyim. Sanki bundan on gün önce daha mı çok görüşüyorduk.
- Telefonunu bir daha sakın kapatma. Seninle görüşmem lazım.
- Kapatırım kapatmam, sana ne, telefonda benim, keyifte..
- Kazın ayağı öyle değil canım.
- Kazın ayağı, ördeğin ayağı beni ilgilendirmez. Beni lütfen arama. Mesaj falan da yazma.
- Yazarsam ne yaparsın?
- Seni beni rahatsız ettiğin için şikayet edeceğim. Beni buna mecbur etme.
- Git şikayet et. İstediğin yere dilekçe yaz.
- Yazacağım, görürsün.
- Sen dinlemiyorsun ki, sana güzellikle anlatmaya çalıştım. Ama dinlemiyorsun ki..
- Mecbur muyum seni dinlemeye? Bela mısın sen?
- Tatil nasıldı beş yıl önce? Hee, söyle, güzeldi dimi? Kolye, parfüm falan alıyordun o zaman dimi?
- Geçmişe mazi, yenmişe kuzu derler. Benim beş yıl öncesiyle hiç işim olmaz.
- Dur beni bi dinle. Mazi, kuzu deyip lafımı kesme.

Sinirlerim dayanmadı. Telefonumu kapattım. Bu kadını şikayet etmek gerek. Başka türlü laftan, sözden anlayacağı yok diye düşünüyordum. Çünkü neredeyse bütün gecelerimi zehir ediyordu.
Benden ne istiyor diye düşünüp duruyordum. "Beş yıldır ne bir ses ne de soluk. Şimdi acaba benden ne istiyor?" Uykusuz gecenin sabahında işe gitmeden önce telefonumu açtım.Yine mesaj yağmaya başladı. " Benimle konuşmak zorundasın. Konuşmayı geçtim, buraya gelmek zorundasın. Beş yıl önceki o tatilden bana sadece anılar kalmadı. Bir de kızımız var. Bizim kızımız. Benimle konuşmak zorundasın, anladın mı?"

Hayda, buyur buradan yak. Yarım yamalak bir tatilden kızım varmış. Benim kızım. Bu masala kim inanır.? Senin kırk tarakta kırk ayrı bezin varken neden benim kızım olsun senden? Kim bilir kimden peydahladığını bana yamaya çalışıyor. Beni salak mı sanıyor bu? Kızım vardı madem neden hamileyken aramadı. Neden doğurduktan dört yıl niye bekledi aramak için. Kafayı yemiş bu kadın. Manyak bu resmen manyak. Yok böyle sakça sapan bir şey olamaz.

- Akşam işten çıktıktan sonra onu aradım. "Ne kızı, ne çocuğu…" dedim buna. "Sen nasıl bir fırıldak çeviriyorsun. Niyetin ne senin? Para mı isteyeceksin?"
- Para pul haa, para pul demek. Bu kadar basit mi sence her şey ?
- Ne istiyorsun öyleyse? Nerden uydurdun bu masalı? Derdin ne senin?
- Telefonda olmaz diyorum sana. Anlamıyorsun, gelmen lazım, yüz yüze görüşmeliyiz.
- Gelemem dedim sana laftan anlamıyor musun? Hem gelsem ne olacak? Ben bu ucuz palavralara inanacak kadar enayi miyim?
- Dinle o zaman. Sus ta dinle..
- Ne anlatacaksın, neyi dinleyeceğim?
- Ya bi dakka dinlesene. Ne kalın kafalı adammışsın sen yahu/ bir dakika dinlesen gebermezsin ya…
- Seni dinlerim ama beni rahat bırakacaksın söz mu? Bi daha adamayacaksın söz ver.
- Söz veriyorum bi dinle… O yaz senden sonra Fethiye'den ayrılıp İlhan'la Kuşadası'na tatile gittim.
- Sen tatil kızımızın, hani parti kızı gibi.
- Şimdi mesele benim ne olduğum değil. Beni dilesene sen. Tatilden sonra hamile kaldığımı öğrendim. İlhan hiç sorun çıkarmadan benimle evlenmeyi kabul etti. Hatta evlenip onunla Almanya'ya gittim.
- Sende macera çok desene sen. Hayatın roman valla senin…

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


USKURLAR BOZUK

Akşam sonrasıydı. Telefonda tanıdık bir ses:

- Müsaitseniz size geliyoruz, dedi.

Yeni taşındık. Hoş geldiniz diyecekler elbette. Hem yaz günü konuk ağırlamanın nesi var? Çay, karpuz…hele bir de dondurma olursa değmeyin keyfimize.

Yol üstünde bir dondurmacı görmüştüm, koştum. Yarım kilo dondurma istedim. Güler yüzlü genç dondurmacı alışkın ellerle dondurmayı hazırladı. Kredi kartımı uzattım. Genç yine güler yüzle:

- Burada kart geçerli değil, dedi.

Cüzdanıma el attım, cüzdanım boş. Aklıma neden sonra bir köşeciğine sakladığım 10 YTL geldi. Mahcup olmaktan kurtulduğum için çocuklar gibi sevindim.

Oldum olası parayı sevemedim. Bunun ana nedenlerinden biri, paranın, sık el değiştirmesi nedeniyle tam bir mikrop dağıtıcısı olmasıdır. Bu, paranın cüzdandan çok cepte, koyunda, çorapta, ayakkabı içinde taşınmasıyla daha da tehlikeli bir hâl almaktadır.

Paraya duyduğum tepkinin bir diğer nedeni ise beni kendisine bağımlı kılmaya çalışmasıdır. Kredi kartları yokken almam gereken bir şey görür de alamam korkusuyla cebimde para olmadan çarşıya, pazara çıkmaya korkardım. Düşünün bir şey istiyorsunuz, paranız var, alabiliyorsunuz ve mutlanıyorsunuz. Ya alamadığımız zaman oluşan duygularımız? Hele hele bu alamadığımız istek değil ihtiyaçsa? Bilinçli tüketici, isteklerle ihtiyaçlarını ayırt edebilir. Alım gücü yoksa isteklerinden vazgeçebilir. İhtiyaçlar için durum öyle mi ya?

Kredi kartları çıkalı istek ve ihtiyaçlarımızı ayırt edemez olduk. Kartlar bize sanki hiç ödemeyecekmişiz duygusu aşıladı. Hipermarketlere girdiğimizde gözümüzün gördüğü, canımın çektiği her şeyi arabalarımıza dolduruyoruz. Birçoklarımız bunu nasıl ödeyeceğimizi aklımıza bile getirmiyoruz. Ödeme günü gelince durumu anlıyoruz; ancak iş işten geçmiş oluyor. Bir sonraki ay için kendi kendimize söz veriyoruz; ama ay sonunda durum yine değişmiyor. Satın almalarımız arttıkça yoksullaşıyoruz.

İyi para kazanmanın ve zengin olmanın yolunun çok çalışmak olduğuna inanmam. Çok para kazanmanın yolu, çok bilmekten de geçmiyor. Para kazanmak ayrı bir beceri işi. Adam var ilkokulu zor bitirmiş; ama para babası. Adam var iki üç üniversite bitirmiş; hatta profesör; ama iki yakası bir araya gelmiyor.

Benjamin Franklin zaman paradır, demiş. İnsanın en değerli varlığı zamanıdır. Para, zaman tanımlayıcısı olabilir mi hiç? "Zaman sağlıktır.", "Zaman mutluluktur." deseler anlarım; ama zamanı asla parayla eşdeğerli tutamam.

Düşüncem böyledir; ama yaşamın gerçekleri böyle midir ya? "Paran kadar konuş!" demeleri boşuna değil. Para hem bireyler, hem de uluslar için güç kaynağı. "Parayla saadet olmaz" mış; parasız da olmuyor. Tüketimin böylesine körüklendiği bir dünyada bundan kurtuluş olanaksız. Hadi biz yetişkinler olmazı biliyoruz diyelim, ya çocuklar? İsteyip de alamamak ise insan psikolojisini darmadağın ediyor.

İnsanımız son dört yıl içinde kredi kartlarıyla durumu idare etti. Ancak kredi kartı borçları faizleriyle katlana katlana arttı. Bu durum ne yazık ki devletimiz için de geçerli. Onun da borcu okuduğumuza göre bu dönemde - 18 milyar dolarlık özelleştirmeye karşın- 222 milyon dolardan 407 milyar dolara, işsizlerin sayısı da 1.5 milyondan 2.6 milyon kişiye yükselmiş.

Özelleştirmeden sorumlu bir görevli enerjiden otoyollara özelleştirmenin hızla sürdürüleceğini söylemiş. İyi de bu dönemde gelecekte satmak üzere hangi fabrikaları, kurum ve kuruluşları kurdunuz diye sorsak, ne yanıt verebilir ki?

Sözün özü son dört yılda yüzümüz paradan yana pek gülmedi. Devlet de biz de "Medar-ı maişet motoru"nu borçlanarak yüzdürmeye çalıştık. Şimdilerde motorlar çalışıyor görünüyor; ancak uskurlar bozuk. Bu yüzden boşuna enerji tüketiyoruz. Sancak gemisinin kaptanı derseniz, ona buna miço ağzıyla lâf yetiştirmekle meşgul. "Dön derviş, dönelim!" zihniyetinde olanların bu durumdan rahatsız olmamaları doğal. Ancak bu geminin ufuklara açılmasından yana olanların, bu pazar gününü iyi değerlendirmeleri görevden öte bir sorumluluktur.

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


Ayşegül Erden

 Eski Dost : Ayşegül Erden


  Artık Hiçbirşey Eskisi Gibi Değil

Değil...

Sevdaları sevda tadında yaşamıyoruz artık. Ayaküstü sevdalardayız...
Hani şu kafamızda kavak yelleri estiren, bir bakış, bir "merhaba"yla bizi geceler boyu yastığımızla arkadaşlık etmeye mahkum sevdalar nerde kaldı? Kime teslim ettik o güzelliği? Ne için harcadık?

Nazım Usta, 20. yüzyılda ölüm acısının en fazla 3 gün süreceğini yazmıştı:)
Ustam biz 21.yüzyıldayız.
Bizler aslında "Aşk"ı" katlettik, kaybettik ve ne garip, hala içimizde bir umutla arıyoruz:) Ne çelişki...
"Aşk" artık acı bile bırakmıyor geride...
Yenisiyle, çabucak teselli bulduğumuz ve adına hala "Aşk" demekte ısrar ettiğimiz değişik birşey belki yaşadıklarımız.

Ağlamalarımız bile artık timsah gözyaşlarına dönüştü. Gidene ağlarken, bir yenisine, teknoloji çağı çocuklarıyız ya, mesajlar yolluyoruz:) Kimisi, "gel beni teselli et" daveti mesajlar üstelik...

3 gün'leri bile arar duruma geldik, 3 dakikaları yaşarken.
Tükettiğimiz duygularımızı hala var sanıyoruz üstelik. Ne acı...

Biz aslında "Aşk"ı yitirmedik, biz zaten belki de artık tarifini yapmaya çalıştığımız "aşk"ı belki hiç yaşamadık ki...

Biz teknolojik çağın insanları, "Aşk"ı artık o pembe zarfların içine konan, zarf yapıştırılırken zamkın üzerini aslında öptüğümüz mektuplarda unuttuk, seni seviyorum'u sçs yaptık:)

Bazan karşımıza, bizi o eski sevdalara sürükleyeceğini, yaşatacağını düşündüğümüz kişiler çıkmadı değil... Ama biz var ya... karşımıza çıkan bu duygu insanlarının bile, gün olup...

Neyse...

Artık hiçbir şey eskisi gibi değil...
İçinizde bir şeyler mi kırıldı?
Cep telefonunuz yanınızdaysa korkmayın, güvendesiniz.
Bir şey hep sizinle.
Ama onun adını ben bilmiyorum...

Ayşegül Erden


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 JazzForever : Füsun Levet


Bossa Nova

Sohbetimiz, Güney Amerika müziği üzerine olacak. Küresel ısınmanın yanısıra bilinen ülke sorunlarıyla çok sıcak günler bekliyor bizi.Dolayısıyla fikri bir rahatlama ihtiyacı duyabiliriz. Biraz Brezilyaya uzanalım ne dersiniz ?

Antonio Carlos JobimRio de Janerio hava alanının ismi Antonio Carlos Jobim dir. Jobim müzisyendir. Müzisyen adı verilmiş başka bir hava alanı da yoktur dünya üzerinde….

Jobim'i anlatmak hem çok kolay hem de çok zor. Öylesine bir deha ki sayfalar dolusu yazsak yine de işin içinden çıkamayız sanki….
Jobim 1927 Rio doğumlu. Genç yaşta gitar ve armonika çalıyor.1941 yılında piano dersleri alarak, müzik eğitimine başlıyor. Savaş bitiminde mimarlık oğrenimine başlayıp bitirmesi bir oluyor.Jobim barlarda piano çalmayı tercih ediyor çünkü.
Bu arada Brezilyada, önemli değişmeler var. Politik açıdan altın yılları diyebiliriz. Brezilya 50 yıl içinde kaybettiğini 5 yılda yakalayacak diyor yeni devlet başkanı.

1956 yılında Jobim'in Vinicius de Moraes le karşılaşması, hayatını tamamen değiştirecektir.

Moraes,şair, yazar ve diplomat. 1913 Rio doğumlu. Şiir yazmaya 14 yaşında başlıyor. 1933 yılında ise ilk kitaplarını yayınlıyor. 1938 de Ingilterede Oxford üniversitesinde öğrenimine başlıyor.Savaş nedeniyle 1941 yılında Brezilyaya dönüyor. 1946 yılından itibaren ise konsolos daha sonraları ise büyükelçi olarak çeşitli ülkelerde görev yapıyor.

1954 yılında yazdığı Orfeu da Conceiçao adlı piyes büyük başarı kazanıyor. 1956 yılında ise Moraes henüz tanınmamış bir pianistle karşılaşıyor. Jobim, adı geçen piyesin müziğini besteleyecektir.
1959 yılında aynı piyes ünlü Fransız sinema yönetmeni Marcel Camus tarafından ele alınacak ve çoğu kişinin konusuyla, müziği ile belleğinde kalacak Orfeu Negro yani Siyah Orfe filmi ortaya çıkacaktır.
Bossa Nova nın yeni bir müzik akımı olarak ortaya çıkması bu devrelere rastlar.
Jobim ve Vinicius'un etrafında genç müzisyenler özellikle sonraları çok meşhur olan gitarcı Joao Gilberto ve Baden Powel gibi isimler bulunmaktadır. Ve bu güzel ritmle , Vinicius'un sözlerini yazıp Jobim'in bestelediği ölümsüz melodiler ortaya çıkar. Herkesin biryerlerde muhakkak surette işittiği ingilizcesi The Girl Of Ipanema esas adıyla Garota di Ipanema adlı şarkısı kanımca en çok dinlenmiş olanıdır.

Ben Jobim'in bütün eserlerini kendi dilinden yani Brezilyaca dinlemek isterim. Çünkü ingilizce tercümelerin, Vinicius'un verdiği mesaj ve şiirleriyle yakından uzaktan ilgisi yoktur.
Vinicius'un 400 geçkin eseri bulunmaktadır. Jobim ise yüzlerce beste yapmıştır.
50 den fazla albümü mevcuttur. Bunlardan 1958 yılında çıkardığı Chega de Saudade albümünü ilk bossa nova albümü olarak gösterebiliriz. 1959 yılında Desafinado, 1963 de Garota de Ipanema albümleriyle bütün dünyada olağanüstü beğeni toplamışlardır.
(Antonio Carlos Jobim - Marcos Ariel - Garota De Ipanema)

Jobim'in çoğu albümünü dinledim. Hatta biraz portekizce öğrenip Vinicius'u şair olarak tanımak istedim. Her bossa nova parçasında duru bir güzellik var. Yıllardır bıkmadan dinlediğim ebedi bir müzik benim için.

Bütün bu güzellikler arasında yine de tercihlerim var. Orneğin Saudade de Brasil ve Minha ( ünlü caz pianisti Bill Evans tarafından da çalındı.), Felicidade, Eu Sei Que Vou Te Amar, Estrada Branca, Meditaçao, Dindi, Louiza çook ! sevdiğim parçalardan bir kaçı....
(Antonio Carlos Jobim - Captain Bacardi)

Jobim'in eserlerini kendisinden veya örneğin Ellis Regina , Sarah Vaughn (adresler öylesine fazla ki…) Maria Bethania , Maria Creuza, Joyce gibi şarkıcılardan dinleyebilirsiniz. Vinicius'a gelince : Başka müzisyenlerle de albümleri mevcuttur. Örneğin Gitarcı Baden Powel, Toquinho ile olanları.

Jobim'in bütün eserleri, caz müzisyenleri tarafından her zaman çalınmıştır. Bunu da başlatan, gelecek sefere sohbetimizin konusu olan tenor saksafoncu Stan Getz dir. Onunla birlikte gitarcı Joan Gilberto ya da değineceğim.

Vinicius de Moraes son derece romantik bir kişiliğe sahipti. 1980 yılında vefat ettiği zaman 67 yaşındaydı.
Jobim ise 1994 yılında ve ilginçtir Vinicius gibi 67 yaşında vefat etti.

Bu muazzam ikiliyi anlatmaya çalıştığım zaman çok zorluk çekerim. Yazımın başında da belirttiğim gibi sohbeti saatler , yazılması ise sayfalar sürer. Ben ise, acaba bu özetleme, müzisyenlere saygısızlık mı oluyor diye sorarım kendi kendime…

Bossa Nova lı yazlar dileğiyle,

Füsun Levet


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Şimdi OY Zamanı

Şimdi artık ne endam, ne pos ne de BOY;
Şimdi sadece OY zamanı.
Taşıma suyla değil, kendi kaynaklarımızla ilelebet DOY zamanı.
Koyun halinden un'unu eleyip kendini insan yerine KOY zamanı...

Şimdi artık ne mezhep, ne sop ne de SOY;
Şimdi sadece OY zamanı.
Bizler için artık ne deneme, ne acemi, ne de TOY zamanı.
Ülkemizin geleceği için yıllardır oynanan filme karşı KOY zamanı...

Şimdi gerekmesin dünyaya ne silah, ne barut ne de KOVBOY;
Şimdi sadece OY zamanı.
Barışın yeşereceği topraklar için şehit kanlarına artık DOY zamanı.
Tüm ulusun dört yanında, her yüreğe oluk oluk sevgiler KOY zamanı...

Şimdi ne gül, ne sümbül ne de ŞEBBOY;
Şimdi sadece OY zamanı.
Atatürk'ün "Yurtta sulh, dünyada sulh" sözü ile vatana DOY zamanı,
Ülkemizin çağdaşlığını dünyaya göstermek için OY'u sandığa KOY zamanı...

Şimdi ne halay, ne lay lay ne de LOY zamanı,
Şimdi OY zamanı,
Ne peşkeş, ne gizli istila, ne de vatan toprağına GOYGOY zamanı.
Türkiye'mizin üzerine çöken kara bulutlara karşı tavrını KOY zamanı...

Şimdi ne ah, ne vah, ne de OY anam OY;
Şimdi OY zamanı.
Bunca yılın ızdırabına bir son, bir nefesle özgürlüğe DOY zamanı.
Tatili sonra düşün, şimdi sandığa oyunu bozan OY'unu KOY zamanı...

Şimdi ne bir torbaya hay, ne bir çuvala HAYHAY;
Şimdi OY zamanı.
Ezelden beri hür yaşadığın bu toprakların bereketiyle DOY zamanı.
En onurlusu hiç kimseye ezilip büzülmeden tavrını ortaya KOY zamanı...

Şimdi sadece OY zamanı...
Şimdi OY zamanı...
OY zamanı...
OY...

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,639,639,639,639,639,639,639,639,639,63
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahvenin Köpüğü : Melis Mine


Ev Yapımı Limonata

Bu Cuma tatilden önceki son yazımı yazıyorum ayıptır söylemesi. O yüzden tüm güncel mevzulardan uzak, uçarı bir yazı yazıyorum… Seçim sonuçlarını zaten pazartesi öğreneceğiz, her ne çıkarsa çıksın önümüze. İyisi de desek, kötüsü de; bir "oy"umuz hem her şeyi etkileyecek, hem de hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Bu yüzden sözü uzatmak manasız bu saatten sonra.

Gelelim bu haftanın keyif duraklarına. İzmir'den gelen pek sevgili bir arkadaşın gezi rehberi olarak geçen son haftanın deneyimlerini paylaşmadan olmaz. Resimlerden anlaşıldığı üzere Kız Kulesi'ni keşifti geziye damgasını vuran. Her İstanbul'a gelene, her İstanbul sevdalısına şiddetle tavsiye ettiğim Kız Kulesi. Söylenceleri, masalları, yenilenmesi ile hep akıllarda olan Kız Kulesi.



Dertlilerin derdini unuttuğu, âşıkların zaman mefhumunu bile yitirdiği bir mekân Kız Kulesi. Bizatihi kendimiz gördük, biz gittiğimizde kulenin tepesinde olan sevgililer biz dönerken hala aynı vaziyette orada duruyorlardı birbirlerine sarılmış… Bizimse kulenin tepesinden denizin mavisini çekmekti uğraşımız, güneşin kavuruculuğu omuz başlarımızı, gözlük kenarlarımızı çarparken.

Salacak'tan 10 dakikadan az sürüyor Kız Kulesi'ne varış. Ortaköy'den de ulaşım mümkün. Hangi yakayı tercih ederseniz… Salacak'tan giden motorlar ring sefer yapıyorlar bekleme problemi olmuyor. Ortaköy tarafı belli aralıklarla kalkıyor bildiğim… Ama Ortaköy beklemenin önem arz etmediği bir mekân tabi. Rengârenk incik boncuklar, eşarplar, tüller, kitaplar dolu tezgâhlarıyla…

Biz Ortaköy'ü Boğaz Turuna çıkmak için tercih ettik, bu güzelim yaz havasında nasıl serin oluyor Boğaz'da gece, bir bilseniz… Sakın ha, hırkanızı eksik etmeyin yanınızdan… Ama vaktiniz varsa eğer, esas Beşiktaş'tan da kalkan tam Boğaz Turlarından birine katılın derim ben. Ortaköy'den bir saatlik Boğaz Turu insanın ağzına bir parmak bal çalmak gibi… Ortaköy'den Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne uzanıp geri dönüveriyor.

Galata Köprüsü'nün altında balık ekmek, akşam gün batarken buz gibi bira… Köprüyü gece ışıklarında yürümek…

Taksim'in ve Kadıköy'ün sahafları (ki onlar ayrı bir derya, muhakkak kendi başlarına tavaf edilmeliler vakit bol olduğunda…), Nevizade'de akşam… Neresini saymalı da bitirmeli bilmem ki…

Bu birkaç günlük yoğun gezi programı ne güzel bir memlekette yaşadığımı hatırlattı bana. Deniz kıyısına inip bir çay içmenin maliyetinin pek de o kadar büyük olmadığını, ama keyfinin paha biçilmez olduğunu… Hayatın kısa, göz açıp kapayana dek bizi bırakıp giden bir hızlı tren gibi olduğunu…

Şimdi Saroz'un o güzelim mavisine giderken, İstanbul'umu daha bir severek, bu şehirde - yaşadığımı hissederek - yaşadığıma sevinerek gidiyorum tatile. İstanbul'daysanız eğer, biraz vakit ayırın yaşadığınız şehirle barışmaya. Değilseniz, her nerde olduğunuzu bilmesem de, bir durun ve şehrinize göz gezdirin. Unuttuğunuz ya da yanından umarsızca geçtiğiniz onca güzelliğe bir "merhaba" demek o kadar zor mu? Kendinize izin verin ve yaşadığınız yeri tanımaya çalışın. Ancak öyle kurtuluyor çünkü insan o aidiyetsiz olma hissinden. Nerede yaşadığını bilip yaşadığı yere olan hislerini anladıktan sonra.

İyi hafta sonları ve iyi haftalar olsun efenim. Görüşene dek paranın satın almaya yetmediği keyiflerle dolu günleriniz olsun dilerim!

Melis Mine
Fotoğraflar: Melis Mine Şener (yani ben)


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Neslihan Güzel

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


SUSSS-MA

Butün bu cılgıldaklar
Pencerenin ağzına asılı
Bütün bu fırıldaklar
Bütün bu pervaneler
Bütün bu değirmenler
Bütün bu uçurtmalar ve uçaklar
Poyrazın doğrultusunda...
Gülibrişim, mimoza ve manolya, kavak
Yaprakları dahil
Bütün bu kıpır kıpır insanlar
Elleri kolları ve kulaklarıyla
Ve erken öten bir horozun sesiyle
Kaçmışlar öbür dünyaya şimdiden
Seslerini bırakmışlar geriye
Bu ölümlü dünyaya yadigar...

Can Yücel

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.



İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Yılların eskitemediği ingilizce - Türkçe sözlük http://www.moonstar.gen.tr/ Programı bilgisayarınıza indiriyor ve açıyorsunuz. Grup olarak tüm dökümanları bilgisayarınızda istediğiniz herhangi biryere kaydediyorsunuz. MTU isimli exe dosyasının kısayolunu da masaüstüne veya istediğiniz herhangibir yere yapıştırıyorsunuz. Böylece sözlük elinizin altında. Sıkıldığınızda adam asmaca oyununu bile oynayabileceğiniz güzel bir sözlük.

http://www.teknofiyat.com/ ...TeknoFiyat PC ve çevre bileşenlerine yönelik fiyat arama motorudur. Google gibi donanım firmalarının sitelerini periyodik indeksleyerek çalışır. Beta periyodu içinde bazı kriterlere göre seçilen 37 firmaya ait fiyat bilgisi sunulmaktadır... Diyor abiler. Ben denedim, gayet sağlıklı çalışan ve güvenilir bir web sayfası. Mutlaka Sık kullanılanlar listenizde bulundurunuz.

Mc Donald's konusunda herkes birşeyler söylüyor. İşin içinde olmadan yorum yapmak çok zor. Size bu işletmenin tüm çalıştırma yetkisini verseler ne yapardınız? http://www.mcvideogame.com/index-tur.html web sayfasına girerek deneme yapmaya başlayabilirsiniz. Bakalım işin içinde, hem de yönetici olunca neler düşüneceksiniz. Şimdiden kolay gelsin...

Ciddi şeylerden sıkılanlara tabiki flash oyunlar tavsiye ediyoruz. http://www.oyyun.com/ Bu seferlik flash oyunlar buradan. İyi eğlenceler.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Elbette
Candan Erçetin









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070720.asp
ISSN: 1303-8923
20 Temmuz 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com