Suyu Boşa Harcama



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.267

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 6 Eylül 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Bekleyip görelimciler!..


Merhabalar,

Çok yoruldular çok. Güveni alıp tatile çıktılar. Şimdi her birini kodunsa bul. Şimdi konuşsak, "arkamdan konuşuyorsun namert" derler. Hoş Ramazan da geldiğine göre zaten tam randımanlı çalışmaları da mümkün değildi. Antalya'da beş yıldızlılar Ramazan programları da hazırlıyorlar, gidip biraz kafa dinlemek yakışır vekillere. Allah analı, babalı, büyükbabalı, büyükanneli büyütsün, Tayyip Bey bir kez daha dede olmuş. Tatilde hem ziyaret hem ticaret, Tayyip Jr. ı görmeye gideceklermiş. Gitsinler, gitsinler de, insan burkuluyor, keşke yeni cumhurbaşkanını da götürselerdi yanlarında. Koca malikanede Gül başlarına n'apacaklar değil mi? Bana ne yahu, milletin derdi onları geriyormu da, onlarınki beni gersin...

Ben namert olmayı göze alıp, bugün biraz şu bekleyip görelimcilere sataşmak istiyorum. "Ne kötülüklerini gördük, demokratik bir seçimle eze eze tekrar başa geçtiler o vakit krediyi hakkettiler."cilerden söz ediyorum yani.

Genç bir nüfusumuz var. Hemen hemen %50'si 30 yaşın altında genç, dinamik bir milletiz. Son darbede doğanlar, yani kardeş kavgasına şahit olmayanlar bugün 27 yaşında. 80 öncesi dinamikleri ile yoğrulanların konulara yaklaşımı ile sonrasındaki yaşam çarkına kapılıp gidenlerin olaylara bakışı birbirinden çok farklı.

12 Eylül'ün mimar mühendisleri teşhisi sol göğüs boşluğundaki çıbana koyunca, çareyi de sağ karın boşluğunu yağ ile doldurmakta buldular. Eğitimde yapılan düzenlemeler, köşebaşlarının peşkeş çekildiği hacı hocalar, hep bu sözde tedavinin ürünüleri oldular. Önceleri radikal bir kaç akımın arasında kendine yer bulmaya çalışan milli görüşçüler, cesaretlenip palazlanmaya, örgütlenmeye ve dahası, çok iyi organize olup çalışmaya hep bu dönemde başladılar. Aradan geçen 27 yılda önlenemez bir yükselişin zaferine hep birlikte şahit olduk. Dünya sorunlarına yabancı, pop kültürü yaşam felsefesi olarak benimseyen, yozlaşmayı, köşe dönmeciliği marifet sayan bir gençlik yetiştirdik. Sistemli çalışmanın daha ilk eğitimde başlayacağını iyi bilenler gereken önlemleri layıkıyla aldılar. Mesela, yurt içi yurt dışı hemen her yerde şubesi olan coni hoca okulları devlete sistematik bilinçli ve kılıçlı eleman yetiştirmeye halen devam ediyorlar. Bir tarafta Dünyadan habersiz, etkilemesi kolay yetişkinler, diğer tarafta onları etkilemek için yetiştirilenler. Var mı buna itirazı olan? Yoksa o zaman kimsenin "Ne yapıyorlar ki" deme hakkı da yok. Asıl kavga, Atatürk ilkelerine sıkı sıkıya bağlı, insan haklarına saygılı, demokratik ve çağdaş yaşamı bölünmez laik Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde sürdürmek isteyenlerle, "Hakimiyet kayıtsız şartsız Allahındır" gerisi teferruattır diyenler arasındadır. Asıl bunun dışındaki söylemler, oynanan tiyatrolar birer teferruattır. Bilmem anlatabiliyor muyum? Haydi kalın sağlıcakla.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


 Kahveci : Halil Demir


Bir tarih okuyorum beklenen önemi arzu ederek…

Sıcak yaz aylarının nemsiz serin bir diyarında başlıyorum okumaya tarihi. Dünya ölçeğinde etkili kuraklığın nispeten bir önceki yıla göre biraz daha fazla hissedildiği bir yer…
Düz ovanın yüzünde kâh elma bahçeleri, kâh bostan tarlaları uzanıyor göz hududunca. Burası insanlık denilen üstün niteliğin unutulmadığı bir yer. Sarılar....
Antalya için geçmişinde büyük önemler arz eden, bugünse tarihin ışıldayan şirin kazası Elmalı'ya bağlı bir köy burası. Elmalılı Hamdi Yazır'ın memleketi Elmalı…
Yapış yapış terli tenlerden eser kalmamış halde, bir ziyaret gerçekleşiyor tarihi kısmen de olsa okumaya…
Kiremit çatılı mütevâzi bir köy evinin önünde, sapsarı meyveleri üzerinde bir erik ağacı dibinde buyurun ediliyor. Hem de en içten duygularla…
Sonra gülümseyen iki yüz görünüyor gözbebeklerinden ışıklar yayarak. Işıklar öyle bir yansıyor ki şaşmamak mümkün değil…
Aman Yarabbi…
Maşallah hem de binlerce kez…
Bu nasıl bir hafıza derinliği…
Muhatap olunan tarihin yaşı tam bir asra altı var, bilinen rakamlarla hem de..
Tarihin kaydedilen sayfaları dökülmeye başlayınca ortaya, aylar öncesindeki tek kayıtla bile, şaşmamak mümkün değil…
-Sen bizim Şükriye'nin düğürü değil miydin?
-Sende onun Antalya'daki oğlu!
Nasıl bir insan yapısıyla haşır neşir olunduğu ortada… Güzel bir akılla beslenen güçlü bir hafıza vardı karşıda. Öyle sorular yöneltilmeli ki geçmiş yıllardan bir şeyler kapılabilmeli
… Torunundan yeni öğrendiklerini teyit ettirirken, ne candan bir görüntü var; işte Türk töresi, işte Türk geleneği dercesine…
Önemi fark edilememiş yaşayan son tarih kısımlarından birisi.
Doğum 1913, yani Birinci Dünya Savaşı'ndan bir önceki yıl. İstanbul'un işgâlinin yılı. Kurtuluş Savaşı'na belki katılamamış, lâkin o yılları yaşamış, duymuş. Kurtuluş Savaşı'nın ne anlama geldiğini anlayabilen biri.
Çocukluk yılları Cumhuriyet'in kuruluşuna şâhit.
Ulu Önder'in hükmünün ülkeye neler getirdiğinin yakından bilindiği, şehir merkezlerinden uzaklarda bir yerde Atatürk kimdi işte ortada, bilmeyenlere gösterile.
Gençliğinin var var yılları Hatay'ın ülkemize dahil edildiği yıllarda…
İkinci adam İsmet İnönü'lü yılların ne anlama geldiği biliniyor. Askerin sevk ve idaresi nasılmış? İsmet Paşa'nın komutanlığını o zamanın erbaşları nasıl biliyor? Rauf Orbay'ın heybetinden bahsederken duyulan hazzın hâlâ diriliğini de görüyorum.
"Amca İsmet İnönü nasıl biriydi?"
"Bizi İzmir'e sevk etmişlerdi, orada İsmet Paşa orduyu denetliyordu. Hemen sordu "bu askerler nereden geldiler?"
"Elmalı eyaletinden komutanım!"
"İsmet Paşa'nın yanında biri daha vardı. Bu Rauf Orbay'dı. Heybetli biriydi."
Adnan Menderes kimdir, o neler yapmıştı?
Kırsal yaşamda darbeler nasıl biliniyordu iyi bakmak gerekli. Her darbenin arkasında vardır diye öcüleştirilen öcüyü bilen var mıydı oralarda? Tezler yapılası gelmez mi kişilere?
Askerlik anıları…
Mehmetçiklerin binlerce kilometreyi nasıl yürüyerek sevk edildiklerini de okuyorum bu tarihin son kalıntılarından. Belli gâyelerle geri bırakılan ulaşımın bir kısmının o zamanla bu zamandaki durumu da ortada. Hâlâ istasyonlar aynı yerde, hâlâ bazı yerlerde raylardan ses gelmiyor.
Eğitimin eşsiz neferinden bahsediliyor burada, yıkılmayan hafızayla o yıllarla bu yılların mukayesine fırsatlar sunarak.
Okuduğumuz tarih bir "eğitmen"…
İçinde bulunduğumuz, milenyum kutlamalarıyla yaşadığımız yüzyılda, okutulmayan çocukların varlığına nispet edercesine bütün çocuklarına elinden geldiğince, cep ekonomisi elverdikçe eğitim almalarını sağlayan bir eğitmen. Geçmişin eğitmenleri günümüzün öğretmenleri kendi çocuklarını eğitemezken, eğitime meyillendiremezken nasıl başarabildiği sorgulanması gereken bir eğitmen.
Kapılarına sağlam şekilde bağlama değeri verenlerden alınacak milyonlarca Avro'ya rağmen objektif yazılamayan, yazdırılamayan bölgesel tarihlere rağmen okuyorum bu tarihi.
Ben okuyorum düşünce kıvrımların şenleniyor, belki birilerinin fikrine düşerde memleketin bu diyarının tarihi yazılmasına katkı verilir dercesine….

Halil Demir


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,208,208,208,208,208,208,208,20
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Işıl Tan


dönme dolap....

dönme dolap....
bindin,dönüyorsun..
yeri gelince en tepeden en güzel manzaraları görüyorsun
yeri gelince herkesin ve her şeyin altında ezilecek kadar küçüldüğünü hissediyorsun.
hayatına insanlar giriyor,
hayatından insanlar çıkıyor,
kırıyorsun ama sana acı veren kırılmak oluyor.
her seferinde büyük bir azimle yeniden büyüyor ve yukarı çıkıyorsun.
o kadar komik ki derin nefes aldıkça şişen bir balon gibisin.
bütün tehlikelere karşı savunmasız öylece semaya yükseliyorsun seni neyin beklediğini bilmeden..
belki bir kuş konmak isteyecek güvenli omzuna ama sen sende yaralar açmasından korkacaksın.
bir bilsen o kuş canını açıtsa neler olacak.
bir bilsen acı çekmeden mutlu olunamayacağını...
bir bilsen.
o yaradan sonraki düşüşün bile sana neler katacağını bir görebilsen.
veee...
hayat böyle devam edecek.
güçsüz olacaksın.
parmağını bile kıpırtdatmak istemeden öylece uzanıp kalmak isteyeceksin kısaca hayattan kaçmaya çalışacaksın.
ama kaçış yok.
o bi kere aldı seni içine artık iniş demek son durağa geldin demek.
son duraksa inişleriyle çıkışlarıyla dönen dolabın durması, hayatının son bulması demek...
benden tavsiye hiç boşuna heveslenme sen ne kadar inmek istesen de o istemeden hiç bir şey olmuyor....

Işıl Tan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,337,337,337,337,337,337,33
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Salim Yılmaz


4 MAYIS '89 ZEYTİNBURNU

Salvo.
Sağnak.
Karınca sürüsü içindesin. Çevrene üşüşmüşler, seni parçalayacaklar. Diri diri yem olacaksın. Belki tatlıya bulanmışsındır. Bu kadar azgın saldırmazlar yoksa. Ölümün soğuk soluğunu ensende duyuyorsun. Seni parçalayacaklar.
Duran ayaklar ve yağmur yağarcasına ve tipide kar taneleri gibi coplar.
Duran ayakları ve inen sopaları görüyorsun. Sonra? Sonra duymuyorsun, görmüyorsun. Acı?!! Yeni darbelerde. Birazdan acı da yok. Tekme, taban, cop.
Niteliklerinden tanıyorsun. Seni öldürecekler, başını koru. Bloknotunu başına kalkan yapıyorsun.
Karşında dizi dizi duranların, kol kola girip etten duvar oluşturanların, insan olduklarını sanıp göz göze gelmeye çalıştın. Gördün ki onlar; bakışları boşaltılmış, yüzleri anlamsız öfke ünlemleriyle dondurulmuş kurşun askerler. Öykülerdeki sevimli kurşun askerlere acıyorsun. Bunlar kurşun asker olamaz.
İnsanlık düşmanlığına, katliama programlanmış robotlar. Çevikmiş. Hıh. . .
Ayaklar yürümeye başladı. Başını koru. Tekme, taban, sopa sayısında azalma yok. Başını koru.
Ezilmek, ölmek istemiyorsun. Yerde tortop kümbet oluşturuyorsun. Hedef daraltıyor, başını ayakların gidiş yönüne çevirmiş korunuyorsun.
Okudukların, duydukların aklına geliyor. Bağırınca vuruş şiddetini azaltıyormuş işkenceciler. Kendinde inanmıyorsun, bağırmana, sana bile komik geliyor bağırman; gülüyorsun. Canın bağırmak istemiyor. Sonra ayırdına varıyorsun ki, işkencede değil, katliamdasın. Susuyorsun. Tekmeler, sopalar; iyice yumuluyor ve yamultuluyorsun.
Böyle olacağını biliyordun. Bu şiddette ve böyle uzun süreceğini kestirememiştin. Linç edileceğini bilemezdin. Seni öldürecekler. Seni linç edecekler.
Öldürdüklerine yenilerini eklemek isteyenler, cenaze töreninize saldırdılar. Seni öldürecekler.
Korku, heyecan yok. Seviyorsun kendini. Karşı karşıya duvarlar oluşturduğunuzda da korku yoktu. Öncesinde belki, sonrasında yoktu. Seviyorsun kendini ve sakinliğine şaşıyorsun. Ölmek istemiyorsun. Kurtuluş? Belkiler sıralanıyor beyninde. İyi ettin, karınca yuvasına düşmeden önce nitro-gliserin tablet aldığında, kalbin öfkenin doruğunda sana bir oyun oynamasın diye.
Darbeleri saymayı düşünüyorsun. Tüh be, baştan niye düşünmedim diye, kendinden yakınıyorsun. Saymayı başaramıyorsun. Sayabileceğinden daha kısa süreli ve çok geliyor darbeler. Yetmiş iki. Yok olmuyor. Saymaya yetişemiyorsun.
Kurtulacağını sanmıyorsun. Bir saate yakın sokak savaşı izleyeceğini henüz bilmiyorsun. Sığındığın evin, camının kırılması nedeniyle, seni it sürüsünün arasına atmak isteyeceğini de. Bir miğferlinin, önünden yana sıçrayıp, korunma düzeni alarak, korkuyla, kaba etine cop sallayacağını da. İşin en kötüsü, it sürüsünün artçılarının içinde, başın dimdik cop yağmurundan ıslanarak yürürken, kavga alanını terk etmenin üzüntüsüyle, derinden derine yüreğinin sızlayacağını da bilmiyorsun. Bildiğin tek şey, seni öldürecekler. Linç edileceksin. Kan istiyorlar, can istiyorlar. Linç edileceksin. Kurtulmalısın.
Az ilerinde, hemen sol yanında küçücük bir kız. Dayak yiyor. Bir şeyler yapamamanın üzüntüsünü duyuyorsun. Bağırıyorsun, hareketleniyorsun. Sağanak şiddetleniyor. İşte, eşek arılarını üstüne çektin. Dayan. Diren. Göz açtırmıyorlar. İlk fırsatta yana bakıyorsun. Kız, yüzükoyun, eller, ayaklar yana açık ölü gibi yatıyor. Kıpırtısız. Öldü mü? Bilmiyorsun. Acımak, üzülmek gerekir mi kestiremiyorsun. Artık ona vurmadıklarını, çiğnemediklerini görüyor, seviniyorsun.

Sağanak devam ediyor. Tekme, taban, cop... Seni öldürecekler. Aklına sevgilin geliyor, gülümsüyor, 'Ölünür' diyorsun. Soluğun kesiliyor. Dayan. Ölme. Diren. Sevgiline kavuşmadan ölmek yok. Dayan. Beynini, ölmemeye programlıyorsun. Rahatladın. Ölmeyeceksin. Kurtulmalısın. Seni öldürecekler. Linç edecekler. Kurtulmalısın. Sevgiline kavuşmadan ölmek yok. Verdiğin sözü anımsıyorsun. Ölmek yok. Diren. Ölmemelisin, başını koru. Sözünden dönemezsin, başını koru. Dayan. Dayanmalısın, direnmelisin. Güç topluyorsun. Artık darbeleri umursamıyorsun. Sözün var. Beynini ölmemeye programladın. Başını koru. Kurtulmalısın.

Kalkanının altından başını yan çevirip bağırıyorsun. Anımsıyorsun, arkadaşın öyle kurtulmuştu 1 mayıs tutsaklığından. Aynı taktiği denemelisin. - Ben öğretmenim! Ben öğretmenim! İki sözcüğü biteviye bağırıyorsun. Bazı sopaların, copların havada donduğunu görüyorsun, için serinliyor. Bir umut, 'kutsal' öğretmen kurtulabilir. Bir kısa umut.
Durmadan tekrarlıyorsun cümleni. Daha hışımla geliyorlar üstüne. Sağanak, bardaktan boşanırcasına. Sopaların birbirine çarpma seslerini duyuyorsun.
Sağanağın şiddeti sesini kısamıyor. Acıyarak, acı içinde, öfkeli bağırıyorsun şimdi.
Bir ses, sanki bir insan sesidir duyduğun:
- Ne! Öğretmen misin?
Çevik kuvvetin arasından öğretmen kimliğinle geçmiş, cenaze kortejinde tanımadığın insanlarla kol kola girmiştin.
Özel yanıt vermiyorsun. Yüzüne bakmıyorsun. Sağanak yağmura dönüşüyor. Durmadan cümleni tekrarlıyorsun.
- Durun! Öğretmenmiş!
İnsancıl sesin sahibinin elleri yakandan tutup seni kaldırıyor. O an başını koruyamıyorsun. Bloknot kalkanın yana düşüyor. Salvo. Kafanda yumrular.
Yanlamasına gelen bir cop görüyorsun, elini kaldırıyorsun. Sağ bileğin şişiyor, dişlerin ağzına dökülüyor.
- Bırak ulan!. . .
Çok sesli ulumalar.
- Öğretmenmiş!
- Bırak ulan! Bıraksana!. . .
Sağnak.
Birden dikiliyorsun. Dimdik. Donuyor robotlar. Dişlerini öfkeyle tükürüyorsun. Burnunu çekerek, dolu dolu kanlı balgamını yeniden tükürüyorsun. Kan, at sineklerini yeniden başına üşüştürüyor. Dimdik duruyor ve bütün nefretini kusarak tane tane, hece hece:
- Ben öğ-ret-me-nim!
Diyorsun. Susuyorsun.
Kurtarıcın, arkalara doğru olanca gücüyle itiyor seni. Sahi, o da ıslandı mı yağmurdan?
Ayaklar seyrelmiş. Kızan zamanı, kuyruk sallayan it sürüsü içindesin. Deneyimlisin, hedef küçültüyor, kalkanını kullanıyorsun.
Salvo.
Seyrek ve iri taneli sağnak.
Başını koru.

Salim Yılmaz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Özgül Dağhan


ÖYLESİNE BİR MEKTUP

İyi günler dileyerek başlıyorum Y….

Allah'tan enişten için rahmet diliyorum.Yazdıklarını okuduğumda bir an ben de sevdiklerimin cenazesine gittim, o kalabalıkları iyi bilirim , çaresizliği, içinde haykıran suskunluğu....sonra yaşananlara inat herşeyin eski hale dönüşünü....benim için dönüş hiç bir zaman eskisi gibi olmadı , evet hayat sürüyor ama onların varlığında olduğu gibi değil ...içten içe onları hep özlüyorum, güzel anılar aklıma geldiğinde gözlerimdeki tebessüm dudaklarıma yansıyor ve garip bir sıcaklık kaplıyor içimi...erken ölümler için keşke diyorum daha geç olsaydı, neden?

Belki bu yüzden o kadar özeller. ''Gök ekini biçer gibi'' aramızdan ayrıldıkları için....

Akraba evlerindeki güzel gecelerden bahsetmişsin,muhabbetin koyu olduğu gecelerden...Hele yatak muhabbetleri...Ne coşkulu ve neşelidir onlar...bilirsin herkes aynı değildir, bazıları anlatır ve güldürür, bazıları susup dinlemeyi, kendini o anın keyfine bırakmayı tercih eder.Çişi gelip sıkışanlar bile gitmek istemez.Daha doğmadığımız günlerden kalan komik anları dinlemek hoşumuza gider, çocukken farkına varamadığımız olayları da.....Allah Allah diye hayıflanırız, etrafımızda bunca şey olurken nasıl görmediğimize şaşarız.Bu arada yatakta pozisyonlar sürekli değişir, sırt üstü yatarken bağdaş kurup oturmuşuz... yanımızdakinin omzuna elimizi atmışız....anlatan her kimse , başlar ,vücut ona yönelir...dirsek o taş gibi yastığın üzerinde , baş eldedir, sonra koyverirsin bir kahkaha....Bazen mahremiyetin , o gecelerde kalktığını görürsün, ortamın rahatlığı başını döndürür, yıllardır içinde olan , kimseye söyleyemediğin çok özel duyguları ve anları anlatırken bulursun kendini, cümlene son noktayı koyduğunda alaca karanlık içinde etrafındaki gözlerin tepkisini beklersin...kuş gibi rahatlarsın.Eski bir türkü mırıldanılır, ince ve yanık, diğerleri eşlik eder...

O bir kaç saat içerisinde koskoca bir geçmişi olan ailenin tüm renkleri ortaya çıkar.Zaman zaman herkesi bir suskunluk kaplar, kahkahalarla gülen gözlerden yaş aktığını hissedersin...çünkü gidenleri özlersin...onlarla paylaştığın anlara şükredersin...senin de geleceğine anlatacakların vardır.Bu ara da kendi hayatını da düşünürsün tabii ...,ritmik cırrr cırrr sesleri arasında huzurlu bir sabaha uyanmak için keyifle uykuya dalarsın, içinde yaşadığın tezatlıkları düşünerek...sabah kalktığındaysa biri muhakkak patates kızartmıştır.Ne geceydi dersin kahvaltıya otururken........

Hayat akar gider.''Aynı nehirde yıkanan insanlar üzerinden farklı sular akar''. Sevdiklerinle berabersindir...ama herkes kendi hayatını yaşar.

Şu an elimde güzel ve sıcak bir bardak çay var.

''Çayın ilk fincanı dudaklarımı ve ağzımı ıslatır, ikincisi yalnızlığı siler ,üçüncüsü içimdekileri açığa çıkarır.....''

Tang dönemi şairlerinden biri bunu benim için söylemiş galiba ve çayı seven herkes için ... çayı sadece içenler için değil keyfini yaşayanlar için.... Geçen bir kitabın içinden çıkan kağıda yazdıklarım beni geçmişe götürdü.Kitapta şöyle bir ifade var mış _Hayat herkese birini musallat eder. Ben de bunun üzerine bir kağıda '' _ acaba hayat bana kimi musallat edecek ?'' diye yazmışım.O zaman fakülte 3. sınıftaydım, bugün gibi hatırlıyorum.

Sen de bir gün sabah uyandığında sırtının değdiği sıcak vücudu hissedip, ayakların onun ayağını ararken, '' ben nasıl evlenirim? '' diye sorduğunu , bunu benimle paylaştığını hatırlayacaksın.Eşine sıkıca sarılıp , kulağına ve boynuna öpücükler konduracaksın.Çünkü evlilik geceyi birlikte geçirmek değil, sabaha birlikte uyanmaktır.Sen yatağında dönüp dururken lavabodan gelen su sesi duyarsın, kalkar gidersin, O'na birden sarılır ve şaşırtırsın.Aynada kendinizi seyredersiniz, gülümsersiniz....sonra kahvaltıdan vazgeçer tekrar yatağa gidersiniz....

Bunlar olup biterken.....hiç durmadan çalışır, çocukları büyütür, alış-veriş yapar, tartışır, seyahat eder, kavga eder, ağlar, gülersiniz vs...ama hep birbirinizi seversiniz, öpüştüğünüz an bunu hissedersin...Bana sorarsan evliliği sana böyle anlatırım, dışardan bakınca herkesin evliliğiyle aynı gibidir, ama seninki daha özeldir.

Mutluluk ve özgürlük için daima kendi içine bak....

Özgül Dağhan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  ANADOLU TÜRKÜLERİ

Yürek yankısıdır Anadolu türküleri… Duygu pastasından payımıza düşenlerdir… Kiminde aşk acısı, kiminde vuslatın doyumsuz hazzı, kiminde hüznün yakıcı nağmeleri saklıdır. Hapishaneye düşen kader mahkûmundan, sevdiklerini kaybeden acılı insanlara kadar nice yürek çarpar türkülerin mahzun nağmelerinde. Kimi düzenli formlarda, kimi de içten geldiği gibi söylenmiştir. Fakat hepsi de gönül tellerimizi titretmiştir.

Türkülerimizde en çok işlenen temlerin başında şüphesiz ki gurbet gelmektedir. Sevdiğini gurbete uğurlayan ve arkasından bir güğüm su döken, su gibi kazasız belasız yerine varmasını dileyen kadınlar, eve döndüklerinde yaşadıkları duygu yoğunluğunu türkülerle terennüm etmişlerdir. Kadınların ayrılık acıları drama dönüşünce hissiyat gemlenemez bir hâl almıştır. Beklemek kor ateşten çok daha yakıcıdır çünkü…

Gurbet bütün acılarına rağmen ekmek kapısıdır Anadolu'nun çaresiz erkeği için. Geride bıraktıkları fertlerin içindeki hüzün dağlar kadar büyük olsa da mecburdurlar buna. Kalmak gitmekten, gitmek kalmaktan zordur. Bir karmaşık durumdur yüreklerde yaşanan… Zira ekmek olmasa huzur da olmaz yuvada. Fakat acı olan şey, gidip de dönmemek, dönüp de görmemektir. Bu ihtimal sıkıntıları ve korkuları artırır. Bu düşünce sıla yolu gözleyenleri kavurur. İnsanlar sevdikleri için yaşarlar, hiçbir şey sevilenlerin yerini dolduramaz.

Gurbet beraberinde yalnızlığı, umutsuzluğu, acıyı, hasreti ve sitemi getirir. Bunlar alınyazısı olarak kabul edilir, tepki gösterilmez. Dertlere içten içe yanılır. Kul neticede kendisine biçilen kaderi yaşar. Kadere isyan ve itiraz etmek bizi Hakk'tan ve hakikatten uzaklaştırır; itiraz edilse de ne değişi ki!... Zaman zaman feleğe sitem edilir edilmesine de sitemler hayatımızın rengini değiştirmez. Karalar kara, pembeler pembe kalır. Türkülerimizde feleğe sitem eden ifadeler sıkça görülür. Bunlardan biri şöyledir:

"Yalandır şu fani dünya da yalan
Sensin kahpe felek beni gurbete salan"

Gurbet türkülerinde sıla hasreti uzun uzadıya dile getirilir. Bir an evvel çocuklara, eşe, anne ve babaya dönme ve onlarla kucaklaşma arzulanır. Sılada bekleyenlerin hisleriyle hayatın gerçekleri uyuşmayınca hiç arzulanmasa da zorunlu ayrılıklara katlanılır. Gurbet aşağı yatma yeri değildir. Gurbetten dönerken elde avuçta bir şeyler olması gerekir. Vuslat, sılada bekleyenlerin aç karnını doyurmaz. Gelince önce eline bakarlar insanın.

Anadolu insanı maddi kurtuluşunu gurbette, özellikle de İstanbul'da görür. Yurdun dört bir tarafından kalkıp gurbet yollarına düşenler, soluğu taşı toprağı altın olarak nitelendirilen İstanbul'da alırlar. Fakat yanlarında ne yârları, ne de başlarını sokabilecekleri, sıcak bir çorba içecekleri yerleri vardır. Bu hayat askerlikten çok daha zordur. Çünkü bütün zorluklarına rağmen askerde sıcak bir yuva ve çorba her zaman mevcuttur.

Gurbetin acısını ve yürek burkan hüznünü en çok yaşayanlar geride kalan dalı budağı kırılmış kadınlardır. Onlar gurbete saldıkları eşlerinin, bir yastığa baş koydukları hayat arkadaşlarının yollarını nemli gözleriyle süzer dururlar. Yakın zaman içerisinde geri dönmeyeceklerini bilseler de bir umut deyip pencerelerden uzak yollara bakıp dururlar. Aslında yürekleri 'gel' dese de mideleri 'kal' der. Çünkü çoluk çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak için para gereklidir. Para da ancak çalışmakla kazanılır. Konu komşuya rezil rüsva olmaktansa, merhamet avcısı olup el açıp dilenmektense hasret sancısını yüreklerinin deriliklerinde yaşamaları daha evladır. Onlar da öyle yaparlar zaten…

Sevdiğini gurbete yollayanların en büyük korkusu, beylerinin gurbet ellerde kadınlarla kızlarla gönül eğlendirip yoldan çıkması ve bir daha geri dönmemesidir. Yuvaların devamı her şeyden önemlidir. Şu dizeler terk edilmenin acısını ne kadar da yürekten dillendiriyor:

"Yârim İstanbul'u mesken mi tuttun
Gördün güzelleri beni unuttun"


M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Işık Şerifsoy (Etkin)

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


YUTKUNMALAR.(2)-Sorma©a

Gelir dediğin sevdayı
duvara astım...
.
.
.
Şimdi nöbetine albayrak asma zamanı.
Ülkemin nöbeti bu tutsak bakışlarına
Kıyımsı bir özgürlük endamıyla
Siyahın içinden beyazı bulma vakti...
.
.
.

Gün;
içinde seni sevmekti
Meşguliyet
Sonrasında
...Utanası,dokunarak,sarsarak
Tükenmemiş büyük bir aşkla.
Geri vermeden
Islak gözlemsiz günleri
İçmekti vakitsiz bir rakıyla
Gözlerine oturtarak hissetmekti sevmek
Nazlı(c)a
Sormadan uçurumsuz cümlelerle...

Arzum Günay

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Günlük hem de 14 günlük hava durumu bilgisi için http://www.havadurumu.com.tr/ web sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Kişiselleştirebilme özelliği sayesinde, istediğiniz şehri belirleyip hem hava tahmin raporunu alıyor, hem de belirlediğiniz sayfayı giriş sayfanız yapabiliyorsunuz. Ben detaylı inceleyip saymadım ama 10.000'den fazla şehrin hava tahmin bilgisine ulaşmanız mümkün görünüyor.

Mp3 uygulamasının yasallığı tartışılmaya devam ediyor etmesine ama, bir yandan da kaynak sayıları günden güne artmaya devam ediyor http://music.download.com web sayfası mp3 indirmek isteyen ve bilgisayarına herhangibir program yüklemek istemeyenlerin yeni gözdesi olmaya aday. Siz yine de güvenilir kaynakları kullanarak ve emeğe saygı göstererek müzik marketlerden cd temin etmeye devam edin.

İşte bu da bizden, yani Türkiyeden bir internet radyo hizmeti http://www.yurttansesler.com Sadece Türkçe müzik dinlemek isteyenlerin beğeniyle tercih edeceklerine inandığım bir platform. hazırlayan arkadaşların ellerine sağlık. klasik internet radyo mantığıyla çalışan bu yapıda, verdiğiniz oylarla kendi profilinizi belirliyorsunuz.

İnternet üzerinde video paylaşım uygulamaları iyice arttı ve aldı başını gidiyor. http://www.izlesene.com/ bunlardan en çok izlenen yerli web sayfası olma özelliğine sahip olanı. Popüler videolar kısmını özellikle tavsiye ediyorum

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




İmkansız Aşk
Cem Yıldız









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070906.asp
ISSN: 1303-8923
6 Eylül 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com