|
|
|
11 Eylül 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Unuttum!.. |
Merhabalar,
Bu akşam bir unutkanlık sonucu sadece dizüstü bilgisayarımın pili yettiği kadar sizlerle olabileceğim. O nedenle yarın buluşmak üzere hoşçakalın diyorum.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Kahveci : Solmaz Akça GECESİ KATRAN DÖKMÜŞ... |
|
Gece güne dönmeyecek biliyorum. Karanlıkta artık hep düşlerim. Büyüsede sözlerim senin anlayacağın kadar büyümez farkındayım. Ama biliyorum ki ya da umuyorum ki çok büyüsün ve sana ulaşsın. Anlamasan da duy sözlerimi. Bil yürek yangınım ne hale getirdi beni. Seni sevmek, hoş bir hikaye değil artık. İçimi yakan bir suç. Bir sır... "Gizli aşk bu anlatamam derdimi hiç kimseye" diye terennüme düştü çığlığım. Artık çığlıklarımı şarkı sözlerinin arasına kattım melodi niyetine....
Sana uyudum. Seninle uyanmayacaksam, bıraksınlar kapalı kalsın gözlerim. Sonu bellidir karşılıksız sevdaya düşenlerin. Acı onları yer, kemirir, bitirir. Bazıları acıdan beslenir, bazıları umut etmeyi iş edinmiştir. Beni sevebilme ihtimalin umudum oldu. Bu umudu büyüttüm, umutlarımla yaşadım. Pandoranın sandıktan çıkardığı o kadar acıya rağmen, senin bana sunduğun onca gözyaşına rağmen benim hala umutlarım var. Gözyaşlarımla yıkanan hüzünlü ama beklentisi solmayan bir yüzüm var...
Sevilmeyi bekleyerek sevmek olmaz! Sevginin en büyük, en yüce tarafıdır beklentisizce vermek. Hem ne güzel demişti şair; "sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi gerekmez" diye... Ben sevmesen de seviyorum. Ahmaklık mı bu? Kim ne derse desin! Bu ahmaklığı sonuna kadar yaşamak istiyorum. Madem adamakıllı yaşıyamıyorum bırakın ahmaklığımı doğru bir şekilde adamakıllı yaşayayım. Bilmezler seni neden sevdiğimi, bu ahmaklığın nedenlerini... Oysa...
Oysa, ben seni gecesi katran dökmüş gözlerin gibi kara bir sevdayla sevdim. Ben seni düşlerine hırsla koşan ve herşeye tebessüm eden duruşunla sevdim. Ben seni çocuksu tavrına yapışan gururlu tavrınla sevdim. Ben seni dudaklarının arasından çıkan anlamlı sözlerin, kaşlarını çatışındaki kızgınlık için sevdim. Ben seni acıyan yerlerini gördüğüm, ben seni ihtiyacın olan sevgi bende diye sevdim. Ve bunca satır sonra anlıyorum ki; aslında ben hep ben demişim. Ben seni, diye başlamış hep sözlerim. Sen ikinci tekil şahıs kalmışsın hikayemde. Ben o kadar bencilmişim ki; sen diye başlamamışım hiçbir cümleme!
Seviyorum diyorum ya... Bu doğru seviyorum... Sende bulduğum kendimi aslında, sana yansımış mahcupluğumu, acıyan yerlerimi, dudaklarının arasından dökülen kendi sözlerimi, ben gözlerinde katranlaşan kendi gecemi sevdim. Aşk narsistdir, sevdiğim. Ben seni, sende beni bulduğum için sevdim...
Solmaz Akça www.solmazakca.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : Neslihan Güzel TEKNOLOJİ VE İNSAN |
|
"Uygarlığımızın karşılığı nevrozumuzdur."
Freud
Elimde Jack London'un Uçurum Halkı var. Kaç saattir okuyorum. Okuduklarım karşısında şaşırıyor, bir o kadar da üzülüyorum. Olay Londra'nın doğusunda ki, fakir bir mahallede gelişiyor. Yazar üstüne eski kıyafetler alıp, fakirlerin yaşadığı bu mahalleye yerleşiyor ve orada gördüklerini kaleme alıyor. Neler yok ki kitabın içinde. Sokakta yaşayanlar, park da uyananlar, yoksullar evi vb.
Okuduklarım karşısında kanım donuyor, kitabı hızla kapatıyorum. Bu okuduğum kaçıncı kitap, hepsin de bir mutsuzluk bir umutsuzluk. Düşünüyorum, acaba ilkel insanlar bizden daha mı mutluydu diye?
Galiba öyleydi. O zamanlar makineler bu kadar çok değildi. Tabi ki üretimde onun paralelinde çok azdı.
Ama o insanlar kerpiç evlerinde, yarım ekmekle mutluydu. Makineleştik makileştikçe de mutsuzluğum arttı. Hepimiz, stresli, nevrozlu, bunalımlı bireyler olduk çıktık.
İlk önce televizyon girdi evimize, iyi dedik. Sevindik. İzledikçe izledik. En sonunda televizyonkolik olduk. Evimizi ailemi unutup, o kara kutunun içine taşındık. Öyle bir unuttuk ki, kendimizi onun içine taşındığımızın farkında bile değildik. Artık ne birbirimizin hatırını soruyor, ne de akşam gezmelerine gidiyorduk. Konudan komşudan sıyrılıp, o kocaman kutunun içine tıkılıp kaldık.
Artık ne düşünebiliyor, ne tartışıyor, ne de vaktimizin nasıl geçdiğinin ayrımına varıyorduk. En sonunda hipnotize edilmiş koyunlara döndük. Baktıkça baktık….
Sonra Internet çıktı piyasaya. Her zaman ki açgözlülümüzle ona da atladık. Girmediğimiz hiçbir site kalmadı. Sabahtan akşama dolaştıkça dolaştık. En sonunda onunda canını çıkardık. Bilgiden öte her şey yükledik ona. Oyunlar, pornolar…
Artık çet yapmak için geçiliyor, bilgisayarın başına. Yalanlar, dolanlar ne ararsanız var bu çetlerde…
İletişim sorunu yaşıyor insanoğlu. Kimseyle konuşamamanın sıkıntısını çekiyor. Sabahtan akşama kadar iş derdinde. Saate bakarak, bir yerlere yetişmenin telaş esi ile geçiriyor bütün günü. Eğer iş arasında vakti olursa, garsonla, berberle birkaç cümle konuşuyor. Bu da ona yetmiyor tabi ki. Sığınacak, derleşecek başka dostlar arıyor ama bulamıyor. Sonra da Mns'in başına geçip, sanal, soğuk muhabbetlere takıyor…
Bazıları ise mutsuzluğunu, hayvan sevgisiyle kapatmaya çalışıyor. Kedilere, köpeklere, tavşanlara sığınıyor. İnsanlarda bulamadığı dostluğu onlarda arıyor…
Geçen hafta Konur Sokak'taydım, yol kenarındaki bir kafe de saatlerce oturdum. Gelen, geçen insanlara baktım. Yüzlerce farklı yüz gördüm. Kadını, erkeği, çocuğu, Romeni, zayıfı, şişmanı, Ayşe'si, Fatma'sı….
Hepsi de yanımdan geçti. Beni fark etmeden. Telaşlıydılar.
Dikkat ettim, artık fakir insan yoktu. Kadını, erkeği hepsi bakımlıydı.
Hepsinin de elinde, en son model cep telefonu vardı. Hatta bazılarında iki tane vardı.
Ama hiç birinin yüzünde gülümseme yoktu.
Düşündüm! zengindik, paramız vardı, her şeyimiz kat kattı, ama konuşacak, dostlarımız yoktu. Yalnızdık.
Yalnızlığımızdan, mutsuzduk…
Teknoloji her şeyi vermişti bize, ama karşılığında da alacağını almıştı. Bizi mutsuz, stresli ve nevrozlu bireyler olarak bırakmıştı….
Neslihan Güzel www.neslihanca.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Kahveci : Alkım Saygın Felsefe hayâtımızın neresinde? |
|
Kapalı ve yağmurlu bir Eylül günüydü..
Ağustos sıcakları çoktan terk-î diyâr etmiş, havada vakur bir esinti, burnumun ucunda kaknem bir kömür kokusu..
Yağmur yağsa sanki güneş de açacaktı; ama inadım inat diyor, toprakla birleşmemek için ayak diriyordu..
Yemek yapmak için mutfağa girdim, lavabonun altındaki dolaptan patatesleri çıkartmak için eğildiğimde musluğun akıttığını, rafların da kabarmaya başladığını gördüm..
Bir yol gidip kapıcıya merâmımı anlattım, bana musluk işlerinden anlayan bir ahbâbının telefonunu verdi..
Hemen aradım, akşamüzeri gelebileceğini söyledi, ben de adresi verdim..
Akşam saat beş sularında kapım çaldı, Osman Usta elinde âlet edevatlarıyla birlikte gelmişti.. Ona lavabonun yerini gösterdim, bu arada iki çift lâf ettik..
Bana ne iş yaptığımı sordu, öğrenci olduğumu söyledim. Hangi bölümde okuduğumu sordu; felsefe, dedim.. Derin ve alaycı bir tebessümle:
-Ooo, siz yok musunuz siz.. A'yı B, B'yi C, C'yi de D olarak gösterirsiniz, sonra da milletin kafasını karıştırırsınız.. Felsefe bizi bozar..
Osman Usta'nın bu sözleri canımı pek acıtmadı; çünkü kendisi Felsefe hakkında çok yaygın bir önyargıyı, hattâ ders kitaplarına bile geçmiş bir önyargıyı dile getiriyordu ve maalesef pek çok insanımız bu önyargının girdabına çekiliyor..
Vâkâ Felsefe'ye olan ihtiyâcımızın arttığı şu son günlerde bu ve benzeri önyargılarla mücâdele etmek Felsefe'ye gönül vermiş bizler için târihsel, kültürel ve entellektüel bir görev olsa gerek..
Efendim Felsefe nelik araştırması etkinliğidir. Nelik araştırmalarında belirli bir objeyi tam da o şey yapan şeyin ne olduğu araştırılır..
Söz gelişi bilimi bilim yapan şeyin ne olduğu, sanatı sanat yapan şeyin ne olduğu, insanı insan yapan şeyin ne olduğu..
Şüphesiz ki insanın neliği ortaya konmadan eylemlerinde özgür olup olmadığı veya târihin neliği ortaya konmadan târihe yön veren birtakım ilkeler olup olmadığı araştırılamaz, bu işe kalkışanlar ise havanda su dövmekten öte bir iş yapmış olamaz..
Bu münâsebetle eğer Felsefe'de görelilik sorunundan bahsediliyorsa şâyet bu sorun kökensel karşılığını esas îtîbârîyle filozofların kullandıkları yöntem ve onları felsefe yapmaya sürükleyen amaç(lar)la ilgili bir yanlışta bulur..
Bu cümleden olmak üzere bir filozof eğer içinde yaşadığı veya yaşamak istediği toplum düzenini mutlak hakîkat telâkki edip ötekine yaşama hakkı tanımazsa, bu düzeni başdeğer telâkki edip bunu pazarlamaya kalkışırsa pek tabiî olarak devlet, siyâset ve toplum felsefesi alanlarında yanlı görüşler geliştirecektir, başka filozoflar da aynı işe kalkışınca ortalıkta bir sürü yanlış ve gereksiz kuram boy ölçüşecektir, ölçüşmektedir de..
İmdi bunların kaynağına inmek yerine yalnızca yüzeysel bir bakışla ele alındığında aslında filozoflara yüklenmesi gereken hatâlar pek tabiî olarak Felsefe'ye yüklenecektir..
Oysa ki 'felsefe' etimolojik olarak bakıldığında bilgelik sevgisidir ve bu sevgi filozofları bu tür çabalardan uzak tutmalıdır. Ancak ne yazık ki pek çok nedenden dolayı pek çok filozof bu yanlış çabaların içine girmiş ve arkalarında ciltler dolusu yanlış ve gereksiz kuram bırakmış..
Efendim işini iyi yapmayan bir doktorun yol açtığı zararların faturası hekimliğe çıkartılmıyor da niçin bu filozofların hatâları Felsefe'ye yükleniyor!?
Elinizi vicdânınıza koymanızı ricâ etsem çok şey mi istemiş olurum acabâ..
Vâkâ Felsefe'de görelilik sorunuyla ilgisinde bu söylem Felsefe hakkındaki önyargıların önde geleni..
Bu meyanda Felsefe-bilim ve Felsefe-din ilişkileri hakkında da pek çok kurumsallaşmış önyargı maalesef çok revaçta..
Efendim Felsefe ile ne bilim ne de din karşı karşıya gelmek zorunda değildir..
Felsefe bir bilim olmadığı gibi bilim olması da gerekmez..
Felsefe bilimin önünde veya arkasında değil; temelinde olmalıdır. Nitekim bilimlerde kullanılan kavram ve terimlerin sâhip olması gereken açıklık ancak ve ancak Felsefe'yle olanaklıdır..
Bir yol tahayyül ediniz: 'kuvvet'in mânâsını bilmeyen bir fizikçi, 'madde'nin mânâsını bilmeyen bir kimyâger, 'organizma'nın mânâsını bilmeyen bir biyolog..
Bu kimselerin ne ortaya koyduğu çalışmalar sahih olabilir ne de bu kimseleri gülünç duruma düşmekten kurtarabilecek bir çıkış yolu mevcuttur..
Bu cümleden olmak üzere Felsefe ile din de birbirine karşı olmak zorunda değildir, birbirlerine karşıymış gibi pazarlanması ise çok ciddî bir cehâlet âbidesidir..
Din kişilerin inanç dünyâlarını ve bu meyanda ilişkilerini (kendileriyle, birbirleriyle, toplumsal kurumlarla vb.. kurdukları ilişkileri) düzenler, Felsefe ise bu ilişkilere yön verme iddiâsı taşıyan kavram ve terimlerin neliğini aydınlatır..
Vâkâ siz herhangi bir kutsal kitapta bilginin, bilimin, sanatın, kültürün, değerin, varlığın vb.. neliğinin tasvir edildiğini gördünüz mü?
Ben görmedim..
Ancak bendeniz Hz. Marks'ın Kapital'inden veya Hz. Kant'ın Prolegomena'sından bahsetmiyorum, bu îtîbârla Hz. Marks tarikatı veya Hz. Kant tarikatının mutlak hakîkat diye sayıp döktükleri zırvalıkları kastetmiyorum, semâvî dinlerin kutsal kitaplarından bahsediyorum..
Ve şunu çok iyi biliyorum ki her dînin özü insancıllığa, sevgiye, adâlete vb.. insanlık değerlerine dayanır, her din inananlarından bu değerlere riâyet etmesini bekler..
İmdi Felsefe'nin dîne karşı olduğunu söyleyenler acabâ insanlık değerlerine karşı olduğunu mu söylemek ister..
Kuşkusuz hâyır..
Pekî o zaman Felsefe-din ilişkisi hakkında burada zikrettiğim önyargı da büyük bir cehâlet âbidesi değildir de nedir..
Bu meyanda bir başka cehâlet âbidesi de şu: Felsefe'nin özü sorgulamadır, dînin özü itaat etmedir; dolayısıyla dinde sorgulamaya, Felsefe'ye yer yoktur..
Efendim akla dayalı olmayan bir olgu dîne âit olabilir mi..
Hangi din insanlara akıl dışılığı emreder..
Ancak şüphesiz ki pek çok çağda farklı dinlere mensup pek çok insan arasında akıl dışılığa sapmış kişiler vardır ve bu da bizi "dînin kendisi" ile "dînin yorumu" arasındaki ilişkiyi dert edinmeye sürükler..
Bu cümleden olmak üzere Sayın Yaşar Nûri Öztürk Beyefendi'nin 'Tarikatların şeyhlerine verdiği sıfatları Kuran, Hz. Peygamber'e vermiyor..' sözü pek mânidâr olsa gerek..
İmdi belirli bir dîne inananların ancak ibâdet ritüelleri hakkında soru sorması pek yersiz olur..
Söz gelişi Müslümansanız niçin günde beş vakit namazın farz kılındığını sormanız pek abes.. Yâni dinlerin ibâdet ritüelleriyle olan kısmı hâriç her yönü sorgulamaya açıktır..
Ve hattâ herhangi bir dîne yapılan tüm dâvetlerde akla dayalı temellendirmelere gidiliyor olması bu dediğimin açık bir ispâtı değil mi..
Şüphesiz ki filozof, bilimadamına nasıl deney yapacağını, ressama tuvalini nasıl boyayacağını, şâire nasıl şiir yazacağını vb.. söylemez/söyleyemez, aynı şekilde insanlara nasıl ibâdet edecekleri hakkında da birşey söyleyemez/söylememesi gerekir..
Ne var ki çeşitli çağlarda çeşitli filozoflar bu ve bu gibi yanlış tutum ve davranışların içinde olmaktan da uzak duramamış..
Fakat üzücü olan: onların hatâlarının faturası da yine Felsefe'ye çıkartıldı..
Efendim binlerce yıllık insanlık târihinde insanlık değerleri hiçbir zaman çağımızdaki kadar ayaklar altına alınmadı..
Binlerce yıldır savaşlar yapılıyor, mâsum insanlar ölüyor; işkenceler, soykırımlar, tecâvüzler ve şu an zikretmekten bile hicap duyduğum insanlık suçları işleniyor; ama çağımızda bunlar özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü, adâlet vb.. değerler "uğruna" yapılıyormuş gibi gösteriliyor ve bu değerler hızla değersizleşiyor..
İşte Irak..
İşte Afganistan..
İşte Bosna..
İşte Çeçenistan..
Ve daha niceleri..
Bu îtîbârla bu değerler ile onlar "uğruna" yapıldığı zannedilen bu faaliyetler arasında kurulan yanlış ve zararlı ilişkileri ortaya koymak; başka deyişle bu değerlerin neliğini aydınlatmak bu insanlık suçlarının sona ermesine ne kadar katkı sağlar bilmem ama, filozofların târihsel, kültürel ve entellektüel bir görevi ve hattâ öncelikli görevi değildir de nedir..
İmdi Felsefe insanlık değerlerini gerçekleştirmenin olanaklı koşuludur ve bu değerler îtîbârîyle kötürümleşmemiş kişiler için hayâtın merkezindedir, en azından benim için öyle..
Pekî ya sizin için?
Alkım Saygın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
|
Sanatın Yolculuğu : Serkan Azeri DİDYMA APOLLON TAPINAĞI |
|
Didim (Antik dilde Didyma) , Miletos şehrine sağında ve solunda tanrı heykellerinin sıralandığı bir yol ile bağlı kült merkezidir. Bu bölgede dönemin önemli kahinleri bulunduğundan bu tapınak bir "oracle" (bilicilik merkezi) olarak inşaa edilmiş ve bu nedenle de plan itibariyle dönemin diğer tapınaklarından ayrılmaktadır.
Arkaik dönemde (MÖ 7.-5.YY lar) bu bölgede bir tapınak inşaa edilmişse de asıl çehresini hellenistik dönemde (MÖ 330 - 30) kazanmıştır.
Şu anda ayakta bulunan iki sütün Mö 2. yy 'dan kalmıştır.
Dünyanın yedi harikasından biri olan Efes Artemis Tapınağı gibi abidevi ve görkemli boyutlarda inşaa edilmiştir. İyon düzenindedir. Sütün başlıklarına dikkat edersek "Volüt" (sipiral) şeklindedir.
Plan dan da göreceğimiz gibi ortadaki sella'nın (ana salon , naos) üzeri açıktı ve sellanın ortasında içerisinde Apollon'un (Yunan'da güneşin , güzel sanatların , biliciliğin tanrısı . (Artemis'in erkek kardeşi) Derin düşünceli bir genç olarak tasvir edilirdi.) . heykelinin bulunduğu bağımsız bir yapı daha bulunmaktaydı.
Yapıldığı dönemde burada bir defne ağacı korusu bulunmaktaymış.
Defne ismi Daphne den gelmektedir. Daphne kendini Toprak Ana'yı sembolize eden Gaia 'ya (GEA) adamış bir bakiredir. Kendisi saf kalmak için sürekli erkeklerden kaçmaktaydı. Bir gün Apollon bu güzel kızı görür , ona aşık olarak peşinden koşmaya başlar , Daphne kaçar , Apollon kovalar. Sonunda Daphne nehir tanrısı Oceanos'a yalvararak kendisini kurtarmasını ister. Ve Daphne , Apollon onu tam yakalayacağı sırada bir defne ağacına dönüşür. Apollon buna çok üzülür. Yapraklarından bir taç yapar. Ve sürekli kendinde yaşatacağı Daphne adına başına takar.
Apollonun sembollerinden biri de defne dir.
Resimlerde gördüğümüz Medusa başı kabartması Roma dönemi ilavesidir.
Medusa : Gorgonlar adı ile bilinen üç kız kardeşten en tehlikelisi. Güzelliğini Athena'dan üstün gördüğünden tanrıça tarafından cezalandırılmış , Ve çok çirkin , bakışlarıyla insanı taşa çevirebilen bir yaratığa dönüştürülmüştür. Perseus , Athenanın isteğiyle Medusa'ya kalkanı ile yaklaşarak ışınlarını ters teptirir , medusa sersemleyince başını keserek onu yok eder.
Didyma Apollon , Efes Artemis Tapınağı ile birlikte İyonya 'nın (Batı Anadolu) en görkemli tapınağıdır.
Serkan Azeri
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Doğuş
Sebebi ziyaretin, hiçbir maslatı yoktu.
Üzerimizdeki yükün pahası haddinden çoktu.
Mahbes yerde, mağbut olmak elbet zordu.
Gelen mağdur adem,daha çok toydu.
Sürgünde yeşeren zilletli fidan!
Binbir mihnetle boğuşan,zavallı mihman!
Kudretten asi,yapayalnız hükümran!
Asılası hükümlü! Elbet dönecek bu devran.
Bahtın ezelden yazılmış olacak.
Yazılanlar bir bir yaşanacak.
Ardından yağmura benzer gözyaşı boşalacak.
Ruhun vatanına ebediyen kavuşacak.
HAKİ NAZ
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
ben.sen.o@kahveciyiz.com
Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.
Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Günlük hem de 14 günlük hava durumu bilgisi için http://www.havadurumu.com.tr/ web sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Kişiselleştirebilme özelliği sayesinde, istediğiniz şehri belirleyip hem hava tahmin raporunu alıyor, hem de belirlediğiniz sayfayı giriş sayfanız yapabiliyorsunuz. Ben detaylı inceleyip saymadım ama 10.000'den fazla şehrin hava tahmin bilgisine ulaşmanız mümkün görünüyor.
Mp3 uygulamasının yasallığı tartışılmaya devam ediyor etmesine ama, bir yandan da kaynak sayıları günden güne artmaya devam ediyor http://music.download.com web sayfası mp3 indirmek isteyen ve bilgisayarına herhangibir program yüklemek istemeyenlerin yeni gözdesi olmaya aday. Siz yine de güvenilir kaynakları kullanarak ve emeğe saygı göstererek müzik marketlerden cd temin etmeye devam edin.
İşte bu da bizden, yani Türkiyeden bir internet radyo hizmeti http://www.yurttansesler.com Sadece Türkçe müzik dinlemek isteyenlerin beğeniyle tercih edeceklerine inandığım bir platform. hazırlayan arkadaşların ellerine sağlık. klasik internet radyo mantığıyla çalışan bu yapıda, verdiğiniz oylarla kendi profilinizi belirliyorsunuz.
İnternet üzerinde video paylaşım uygulamaları iyice arttı ve aldı başını gidiyor. http://www.izlesene.com/ bunlardan en çok izlenen yerli web sayfası olma özelliğine sahip olanı. Popüler videolar kısmını özellikle tavsiye ediyorum
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|