|
|
|
12 Eylül 2007 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Cumhuriyet yıkılır!.. |
Merhabalar,
Akşamın, sabahın, gecenin sultanları birer ikişer hidayete erip altı şişhane üstü türban kıyafetlerle poz vermeye başlayınca, kafama dank etti. Demek ki artık değişim gereği kıç açmak yerine baş örtmek moda. Aslında ortalık her ikisini birden uygulayan reformist dini bütünlerden geçilmiyor ya hadi neyse. Şimdi kalkıp sakın ola bana kızmayın. Etrafta, üzerinde dapdaracık kot pantolanlar, tırnaklar ojeli, gözler sürmeli ama nedense başı bağlı genç kızlarımızdan bol birşey var mı? Mübarek Ramazan'ı karşıladığımız şu günde bu türlerin çarpılıp çarpılmayacaklarına kim karar verecek bilmiyorum, ancak bu görüntünün dinle imanla alakası olmadığından adım gibi eminim. Hadi özenti genç kızlarımızın zorunlu baş bağlamayı yaşanılır kılmak için kıyafetlerinde yaptıkları uyum çalışmalarına saygı gösterebilirim ama ya akşamın, sabahın, gecenin sultanlarının aksi bir özentiyle şov yapmalarına ne diyeceğiz? Hoş bunları şirazesinden çıkaranlar imamlar değil elbette, bunların kanlarına girenler habersiz kalasıca medyacılar. Zamana uygun şerbet hazırlamasını, maymunları güldürmesini pek iyi bilirler. Aslında sorulması gereken esas soru şu: Bu sultanlar ezel ebedi içlerinde sakladıkları hidayet dürtüsünü korkudan dışa vuramıyorlardı da, şimdi uygun ortamı bulunca mı özlerine döndüler? Yoksa, bunlar esasında pompalanan magazin kültürünün mahkum maymunları olup, zamana, nabza, ortama uygun muz mu aramaktadırlar?
"Sivil Anayasa" bu sorulardan beyni buruşmuşlara derman olacak biçimde hazır ediliyor biliyorsunuz. Henüz hazırlanıyor ama nabız yoklamak için maddeler sızdırıldıkça biz de konulara Fransız kalmıyoruz. Anayasanın ve bu altı şeffaf üstü kapalı vatandaşlarımızın heyecanla beklediği ana değişiklik 24. maddede olacak görünüyor. Bu madde Türkiye Cumhuriyetinin laiklik anlayışını özetliyor. Laiklik sözlük anlamında da açık şekilde yer aldığı üzere, mevcut Anayasamızda Devlet'in haklarını korumak amaçlı yazılmış. Ancak görünen o ki, hazırlanan Anayasa, laikliği Devletten alıp bireye odaklıyor. Nerede olduğun farketmez, inancın gereği ne istiyorsan yapabilirsin diye özetlenebilecek bir laiklik anlayışını Cumhuriyete yamamaya çalışıyor. Peki bu madde bu şekilde değişirse ne olur? Cumhuriyet yıkılır. Bunu söyleyen ben değilim, bunu söyleyen politikanın her kademesinde görev almış bir hukuk adamı, Cindoruk. Fikirlerimizin kesiştiği söylenemez ama bu konuda onunla aynı fikirdeyim. Cumhuriyet yıkılır.
Mübarek Ramazan hayırlara vesile olsun. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarı
|
8. dakika
...
"Nasılsın?"
Sesinde en ufak bir şeyin gölgesi yoktu. Yüzüne baktım. Gözlerimle sesini ayıklamaya çalışıyordum. Bir kokunun buğusu gibi, sağlam ve dağınıktı. İçine girilmez, bir şey belli etmeyen.
"Senden nefret ediyorum.." dedim içimden. "Utanan, heyecanlanan, korkan ve sitem eden ben olduğum için. Sana bunların hiçbirisi olmadığı için."
"İyiyim?"
Sorar gibi söyledim. İyi olup olmadığıma karar verendi o.
Susuyorduk. Başka taraflara bakıyorduk. Arada ben ona, o bana. Sonra birileri geldi ve bizi kurtardılar. Neyi ne kadar içtim, kimlerle konuştum? Aklımda kalmıyordu. Gömleğinin kırışan hep aynı yerleri, şakağında dikkatsiz bir traş kesiği.
Akşama doğru bir yere gidiyorlardı. Beni de çağırdılar. Gitmek istemiyordum.
"Buraya gelmemeliydim. Hiç. Gitmemeliyim de. Yeter bu delilik."
Gideceğim de ne olacak? Tüm gece orada, bir ışık, renk ve ses karmaşası içinde, onunla.. Onsuz. Onun tüm kadınlarıyla. Nereye gidersem gideyim gittiğim yeri ve zamanı yaşamıyordum. Onunla onsuz bir zaman ve mekâna sıkışıyordum, sadece bir kişilik bir yerdi burası.
Gittik. Kayıp bir zaman gibi, birbirimizden rahatsız oluyorduk. Merakımı alamıyordum, ne içtiğine, kimlerle konuştuğuna dalıyordum. Kimi şarkılara eşlik ettik, işte o zaman, tek kişilik sığınağıma gölgesi düşer gibi oluyordu. Buna alışmamıştım. Kalın bir buz tabakasına düşen güneş gibi. Aydınlıktı, ama ısıtmıyordu. Bir oraya bir buraya bakışlarıyla ışığı da çekilip gidiyordu. Bir sarışın bir kızıl, buz daha da kalınlaşıyordu ve üşütüyordu.
"Gideceğim. Gitmeliyim. Gitsene! Hadi gitsene? Gidemezsin. Kalırsın sen. İşte bunu biliyor."
Bir iki şarkıyla daldım. Onu da, herşeyi de unuttum.
**
Oradaydı işte..
"Yanardağım, korkak, kıskanç kadınım."
Niye geldin? Öfkeni eritebildin mi? Tek bir sözcüğümle ayağa fırlayan tüm eski kötü sözcüklerimi?
Sorular içimden fırlayacakmış gibi gelerek gittim yanına. Elbisesini çekiştiriyor. Saçı yüzüne perde.. "Niye geldin?" der gibi bakıyor gözlerini kaldırıp.
İncecik bir sızıydı bakışları. Susuyordu.. Söyleyeceklerinden cayıyordu. Ben de o cayınca kendi söyleyeceklerimden cayıyordum. Sonra birileri geldi. Gece bir yerlere gittik. Uzaktı. Burada değil'den de uzak.. İçtim.
"Dans edelim."
Serra Topal
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Katran Kahvesi : Ayşe Coşkun |
Tatil dönüşü kâbusları
Merhaba,
Kısacık bir mesajın bana hatırlattıkları mı desem; kendi içimdeki garip sürgün hissi mi; daha fazla susmama izin vermiyor...
Tüm yaz aslında çok tuhaf bir şeye kafa yordum; gerçek hayat bir nedir? Yani sevgili kuzenlerimin bir t-shirt yüzünden bozuşması gerçekten o kadar önemsiz mi? Ya onlar benim burada neler yüzünden kendimi sakinleştiricilere boğduğumu bilseler, oturup katıla katıla gülmezler mi? Plaj şemsiyesinin bir gün gecikmeli eve varışı bir küslük sebebi olabilir mi? Ya da ben o 112 soru cümlesini acaba yeterince dikkatli okumuş muydum? Her neyse; daha nefes bile almadım; depresyon, s.ktir git...
Tatil dönüşünün en b.ktan yanı sabah uyandığımda o gün denize giremeyeceğimi fark etmiş olmam oldu. Yeniden kara koşularına uyum sağlamak zorundayım; burada da zıplaya zıplaya gidemem ki; tam bir denizatına dönüşmüştüm aslında tatil içinde...
Ve hep o saçağından kavunlar sarkan "içkili lokanta"nın hayalleri uçuştu gözümün önünde. Ve aklımın içindeki zehirli çıngırak "bu hayal için fazla uyumlusun; tombul bir teyze olacaksın, takma dişlerini fırçalayacaksın, dantel öreceksin" deyip Erol Taş kahkahaları fırlattı kalbimi bıçaklamak niyetine.
Bir başka zamana kendimi de erteleyemem ki dedim; döndüm; iyi b.k yedim.
Tatilden benim kadar mutsuz ve umutsuz dönen garipler arıyorum; çığlıklarınız cevapsız kalmayacak ki sizden daha uzun ve gür bağırabilirim. (Tımarhaneye çelenk yolamamanız; sadece sigara getirmeniz; yola üşenirseniz kargoyla göndermeniz rica olunur. O da zor geliyorsa siz de cehennem olun; birlikte yanalım.)
Selamlar sevgiler...
Ayşe Coşkun
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Genç Kahveci : Hakan Güngör |
EN HAKİKİ MÜRŞİT, MANAV MÜRŞİT'TİR
İnsanlar sadece ilkokuldayken bilim adamı olmak isterler.
Sınıfın en inekleridir bunu söyleyenler ve genelde en zeki benim demek için
kullanılır bu mesleğin adı. İlerleyen yıllarda ise sadece Amerikan
filmlerinde karşımıza çıkan fantezi bir meslek halini alır bu.
Hakikaten bu mesleği biraz irdelemek gerekiyor. En azından
bu şahıslar kimden maaş alır bunu bilmeye hakkımız var diye düşünüyorum.
Ayrıca bu adamlar da sabah sekiz, akşam beş şeklinde mi çalışmaktadır? Yine
de çıkmıyor değil bizden bilim adamı ama çıkanlar da yabancılaşmışlar. Bize
benzemiyorlar. Gözlerimiz beyaz çorap giymiş ve bunu ayakkabısının arkasını
çiğneyerek sergileyen, bıyıklı bilim adamları arıyor. Göremeyince de
küsüyoruz bilime. Bizim halkın bilim konusunda potansiyeli vardır. Her Türk
evladı bir fotoğrafta dil çıkarmıştır örneğin ancak bozulmaktan
korkmaktadır. Ortalama bir Türk'e göre, Türk dünya üzerine Türk olmaktan ve
dünyaya yeni Türkler kazandırmaktan başka bir şey için gelmemiştir.
Ben 9. sınıftayken biyoloji dersinde ilk konumuz bilim
adamlarıydı. Bilim adamının kararlı, korkusuz, asi oluşundan falan
bahsedilir. Bir biyoloji yazılısında ''Hipotezi çürütülmüş bir bilim
adamının ilk işi ne olur?''gibilerinden bir soru ile karşı karşıya gelmiş
ama görmezlikten gelmiştim. Şimdi düşünüyorum da bunun için duygudaşlık
kurmak gerekiyor. Ben hipotezi çürütülmüş bir bilim adamı olsam... Çürüten
adam bana baksa ve gıcık gıcık gülse ne yapardım? Önce eve gider, kendime
bir içki alırdım. Böyle salakça bir şey yüzünden karımı ihmal ettiğimi kabul
eder, onu öper ve af dilerdim. Hipotezimi çürüten dingili düşünüp içimden
küfür ederken, televizyon izliyormuş gibi yapardım. Ulan aylarımı vermişim
ben bu işe be... Yatağa erken giriyordum sırf hipotezimin kanun oluşunu
hayal etmek için. Sonra yatardım. Karımın uyuduğundan emin olduktan sonra
yeni bir hipotez için çalışma odama giderdim.
Okulda önemli tek şey ezberdir genelde. Yazılıdan birkaç gün
önce ezberlenir her şey ve yazılının bittiğini söyleyen öğretmenin sınıftan
çıkışıyla unutulur. Herkes avukat, öğretmen olmak için ne gerektiğini bilir
ama kimse bilim adamı nasıl olunur bilmemektedir. Hakikaten nasıl bilim
adamı olunur? Diyelim oldun. İnsanları nasıl inandıracaksın?
Ya da bilim adamısın ve evleneceksin. Nasıl olacak? Yıllarca
okumuşsun,çalışmışsın ve duruma bak.
-Oğlumuz ne iş yapıyor?
-Bilim adamıdır efendim.
-Sigortası var mı?
-Yok ama...
-Alkol de varmış duyduğumuza göre. Öyle söylediler.
-Efendim ben deney amacıyla... Yani etil alkol deneylerimde
lazım oluyor da...
-Açık konuşalım. Kızı Manav Mürşit de istiyor. İçkisi yok.
Sigortasını da kendi yatırıyor. Bu iş olmaz. Hadi size müsaade.
Bence bizim ülkemizde de bilim adamları var ama utanıyorlar
söylemeye. Beyaz önlük giydikleri için onları fırın sahibi, kasap veya
berber sanabiliyoruz. Bence herkes babasından bile şüphelenmeli.
Düşünsenize... Babanız memleketin nasıl kurtulacağını, Fener'in Avrupa'da
nasıl başarılı olacağını falan anlatıyorsa... Özellikle de bunu birkaç kadeh
içtikten sonra yapıyorsa. Avrupa Birliği konusunda bile çok net fikirleri
varsa babanız kimliğini gizleyen bir bilim adamı olabilir. Bazen düşünmek
lazım bu konu üzerinde. Başka kimler olabilir? Örneğin ben kantindeki
kadından acayip kıllanıyorum. Para üstü yerine bir erkeğin cebinde bulunması
halinde tüm karizmayı yerle bir edecek lolipoplar (lolipop nedir ya) veriyor
ve bunda o kadar kararlı ki...
Hadi bunları geçtik. Bilim adamı oldun. Bekârlığı da
takmıyorsun. Peki, ne icat edeceksin. Telefonları sürekli küçültüyorlar
zaten ve bu konuda çalışan çok bilim adamı var. Bunların dışındaki konular
da genelde bizim toplumumuz tarafından kabul görmeyecek buluşlar. En iyisi
bir fizik formülü ya da matematik sayısı bulmak. Ama hepsini bulmuşlar
zaten. Bulsan ne olacak ki. Kendi adını veremeyeceksin büyük ihtimalle çünkü
kimse fizik kitabında ''Hayri Kanunu''nu görmek istemez. Aslında "Zeynep
Kanunu" hoş olabilir.
Bilim adamı tamlamasının kadınlar tarafından da kullanılıyor olması
çirkin bir durum. Bilim kadını tabiri kullanılmadığı için yanlış anlamalar
da baş gösterebilir elbet. Zaten bulaşık yıkamak ve dayak yemek dışında bir
aktivitesi olmayan birçok kadınımız var. Töre cinayetleri de cabası.
Kocasından ayrıldı diye kadınlar ölüyor ülkemizde. Şimdi bir kadın kalkıp
''bilim kadınıyım''dese nasıl olur? Ya da eşi ne cevap verir?
-Bilim kadınıyım.
-Sus lan. Ümüğünü sıkarım senin. Sen benim kadınımsın.
Üstelik erkeklerimiz de bunun için yeterince modern değil. Hala erkekler
çalışan kadınlarla değil de, evinin kadınlarıyla evlenme derdinde (Ben
de).Bir erkek için en yaralayıcı şeylerden biri de karısının daha kariyerli
olmasıdır. Hem bilim kadını sıfatı da henüz ortalarda yok, bu durum
dedikodulara yol açabilir. Arkadaş, bilimle uğraşan hangi cinsiyete sahip
olursa olsun bilim adamıdır. Ve ortaya şöyle bir diyalog çıkabilir.
-Beyefendi, eşiniz ne işle meşgul?
-Bilim adamı.(!!!!!)
Hakan Güngör
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
BİTMEMİŞ CÜMLEM
Ne kadar doğru yada ne kadar hazin seni kaybetmiş olmak... Şimdiler de büyük bir acı gibi gelse de aslında belki de önemli bir lütuf benim için senin yokluğun. Ama hani bilinmez ya ilk zamanlar da gerçekler, hani aşk almış yürümüştür senden habersiz, kendi kalbin sana sorma ihtiyacı hissetmemiş başına buyruk davranmıştır hani, işte böyle bir durum seni sevmiş olmak... Peki ya kaybetmek? Büyük bir acı mı yoksa büyük bir lütuf mu? Bunu öğrenmek için biraz zamana ihtiyacım var herkes gibi... Sen benim bitmemiş cümlelerimsin,bitmesi için uğraştığım ama başaramadığım cümlelerim... Bu yüzden sonunun hep açık kalması, bu yüzden hep karamsarlık, işte bu yüzden bu gece burada saçmalamalarım...
Sen benim noktalarımsın; bitmemiş cümlelerin sonuna eklenen uçsuz bucaksız noktalar. Her zaman sayıları artan ve her zaman giderek çoğalan noktalarımsın... Şarkı da ki gibi gitmem gerek ya hani benim bu şehirden; aslında mücadele yeteneğimi kaybetmiş olmaktan ileri gelen bir kaçış planı bütün bu düşündüklerim, bütün bu yazdıklarım bu oyunun bir parçası yalnızca. Tanrı'nın bir ironisi bu hayat ve ben henüz eşini bulamayan sudan çıkmış bir balık gibi mücadele etmeye çalışıyorum hayatla. Ben yoruldum artık ve sanırım ne istediğimi de tam olarak bilmiyorum. Bıkkınlık var üzerimde hiç bitmek bilmeyen. Yanlış insanların, yanlış zamanların, yanlış kararların ve tamamen yanlışların için de olduğumu yeni anlıyorum. Yanlışlar, yanlışlar ve yine yanlışlar... Yanlış arkadaşlar, yanlış aşklar, yanlış kararlar, verilmiş ve karşılığında çoğu zaman zoraki alınmış yanlış ve bir o kadar da yalan dolu sözler... Ben küçükmüşüm biliyor musun? Hem de çok küçük ve çok saf. Daha kendimi tanımadan başkalarını tanımayı seçmiş, daha kendimi büyütmeden başka insanları büyütmeye çalışmışım. Ve tabi ki kaçınılmaz son: HER ZAMAN VE HER DAİM YANLIŞLAR
Daha sonra seni tanıma süreci var hayatımda. Normal hayata kıyasladığın da çok kısa olan ama aslında her dakikası ve her yeni doğan günü ile beraber uzayan bir masaldı seni tanımak. Ne kadar büyük yanlışların içinde olduğumu ve ne kadar büyük hatalar yaptığımı seninle öğrendim ben. Uzun zaman ödeyecek olmalıyım yaptığım hataların bedelini. Bu durum hiç hoşuma gitmese de biliyorum ki ne ekersen onu biçersin bizim hayat dediğimiz aslında Tanrı'nın yaratmış olduğu bu eğlencelik ironinin içinde. Sen benim hayatıma giren nadir bir güzelliktin ama o kadar doğru ve o kadar yalındın ki bana ağır gelmiş olmalısın. Seninle beraber özlediğimi fark ettim o üniversite birinci sınıfta sessizce oturan ve suya sabuna dokunmadan yaşayan kızın varlığını, seninle beraber özlediğimi fark ettim aslında sana olan platonik sevgimi. Ve ben aslında fark ettim ki uzun zaman geçmiş o masum kız masum bakışlarını kaybedeli. Uzun zaman olmuş göz bebeklerin deki yıldızlar söneli ve uzun zaman olmuş aslında hayata küseli. Ama bir yere kadardır bıkkınca yaşamak ve ben artık biliyorum uyanmam gerektiğini, biliyorum aslında hiç geç olmadığını ve hayatın aslında hiç durmadığını. Ben yerimde sayarken koşturarak gitmiş Tanrı'nın bu küçük oyunu ve unutmuş kendini bana hatırlatmayı yada o hatırlattıkça ben geri itmişim onu şimdi olmaz daha sonra uğra diyerek. Sana rastlamam ve seni sevmem gerekiyormuş hayata tekrar MERHABA diyebilmek için. Seni kaybetmenin eşliğinde yine de hayata kocaman bir merhaba demeyi unutmuyorum artık. Ve unutmadığım diğer bir cümle de TEŞEKKÜR EDERİM. Benim ciğerlerime dolan hava ile dışarıya verdiğim nefesim bu aralar sadece dişlerimin arasından sana sesleniyor, sen duymasan da sana bağırıyor her fırsatta teşekkür ederim diye... Her yeni doğan gün ile beraber merhaba diyorum hayata ve her batan güneş ile teşekkür ediyorum sana bitmemiş cümlem...
Gamze Aytekin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
|
Yaşamak mı Yaşlanmak mı ?
Eminim herkesin bir yaşlılık fobisi var. Yaşlanmak ise yaşamanın tabii bir neticesidir. İşin enteresan tarafı yaşamanın farkına varamadan yaşlanmaktır. Maalesef memleketim insanının çoğu yaşamadan yaşlılığın esaretinde, peki bu tercih bizim mi? Elbette değil, ama kim ya da ne olduğuna dair de etraflıca alternatiflerimiz mevcut. Ya biz yaşamayı bilmiyoruz ya da bize yanlış öğretiliyor, öğretiliyor diyorum çünkü insanın sosyallikle doğumundan itibaren tanıştığını biliyorum. Peki biz sosyallikten ne anlıyoruz, ya da mevcut olan güzelliklerimize ne katıyoruz? Ne yazık ki her bir günü malum telaşlarıyla tüketiyoruz. Enflasyona endeksli zihinlerin tüm "…izm,…loji" lerden bihaber tavırları hepimizin malumu. Peki biz çaylarımızı yudumlayıp hal hatır sormaktan ileri gidebiliyor muyuz? Gün aynı monotonluğuyla devam ediyor. Kimseyi suçlamak değil amacım; ancak sorgulanması gereken çok şey var. Koşullar, yaşantılar değişiyor bizim de değişme zamanımız geldi hatta geçiyor. Biz babamızdan böyle gördük çocuklarımızda böyle olmalı, fikrini söküp atma zamanı gelmedi mi? Ya da millet acaba ne düşünür saçmalığından kurtulup salt başkalarına ait düşüncelere göre hareket etmek hangi insan haysiyetine yakışır. Umutlar insanlara özgüdür başkası tayin etmemelidir. Böylece sorgulayan bireyler yetişir ve yetkinliğe ulaşırlar. Hayat zor ve "zahmetli" bir yolculuktur; ancak bu yolculukta uyanık olmak gereklidir. Her köşe başını izlemeli, her mola yerine bir merhaba demeli; çünkü yolculukların en güzeli hayat yolculuğudur…
Ömer OBUZ
<#><#><#><#><#><#><#>
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Gözlerim Su
Dayanır kapıma yanlızlığım
Daha derin nefeslerim sigaramı
Bir tebessüm kalsın isterim
Anlamını yitirmeden
Zihnimizde isimler…
Telefonlar çalmaz
Postacı vurmaz kapımı.
Elimde kırmızı karanfiller
Hiç benim olmamış sevgilimin
Son hatırasını içimde boğarım…
Varsın yalnızlığa açılsın
Tüm kapılar…
Nasılsa giden her sevgiliden
Bir resim kalır…
Kalabalık bir yalnızlık vardır
En kuytu yerinde şehrin.
Odam ,yatağım
Sokakta aç kediler yalnızdır
Bir köpek uğultusu kadar
Yaban ve yalnızımdır.
Yokluk ve yok olmak
Ürkütür insanı.
Olsun
Varsın yalnızlığa açılsın
Tüm kapılar
Nasılsa giden her sevgiliden
Bir resim kalır.
Bülent gündoğan
|
SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız. Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.
|
ben.sen.o@kahveciyiz.com
Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.
Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Günlük hem de 14 günlük hava durumu bilgisi için http://www.havadurumu.com.tr/ web sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Kişiselleştirebilme özelliği sayesinde, istediğiniz şehri belirleyip hem hava tahmin raporunu alıyor, hem de belirlediğiniz sayfayı giriş sayfanız yapabiliyorsunuz. Ben detaylı inceleyip saymadım ama 10.000'den fazla şehrin hava tahmin bilgisine ulaşmanız mümkün görünüyor.
Mp3 uygulamasının yasallığı tartışılmaya devam ediyor etmesine ama, bir yandan da kaynak sayıları günden güne artmaya devam ediyor http://music.download.com web sayfası mp3 indirmek isteyen ve bilgisayarına herhangibir program yüklemek istemeyenlerin yeni gözdesi olmaya aday. Siz yine de güvenilir kaynakları kullanarak ve emeğe saygı göstererek müzik marketlerden cd temin etmeye devam edin.
İşte bu da bizden, yani Türkiyeden bir internet radyo hizmeti http://www.yurttansesler.com Sadece Türkçe müzik dinlemek isteyenlerin beğeniyle tercih edeceklerine inandığım bir platform. hazırlayan arkadaşların ellerine sağlık. klasik internet radyo mantığıyla çalışan bu yapıda, verdiğiniz oylarla kendi profilinizi belirliyorsunuz.
İnternet üzerinde video paylaşım uygulamaları iyice arttı ve aldı başını gidiyor. http://www.izlesene.com/ bunlardan en çok izlenen yerli web sayfası olma özelliğine sahip olanı. Popüler videolar kısmını özellikle tavsiye ediyorum
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|